Yaz Yaklaşırken: Bodrum Lahmacun Endeksi
Evet, artık seçim gündemimiz geride kaldığına göre 20 yıldır olduğu gibi acımızı kalbimize gömüp hayatlarımızın normal akışına geçmek akıl sağlığımız açısından en mantıklısı olacak gibi. Kendi adıma yaz planlarıma odaklanmayı seçtim ama ülkede moral bulmak ne mümkün! Türk dizilerindeki kötü karakterler gibi asla kurtulamadığımız, aksine sürekli güçlenerek geri gelen "hayat pahalılığı" yüzüme tokat gibi çarptı hemen. Bilen bilir, tatil planı yapmanın iki ön şartı vardır: ilk olarak "Fedon suya düştü mü?" diye bakılır ki hava ve deniz sıcaklığı uygun mu bilinsin, ikinci olarak da Bodrum’daki lahmacun fiyatlarına bakılır ki o yılın tatil bütçesi hakkında fikir edinilsin. Dünyanın Big Mac endeksi var, bizim de Bodrum Lahmacun Endeksimiz. Big Mac endeksi ülke para birimlerinin satın alım güçleri hakkında fikir verirken Bodrum Lahmacun Endeksi ise ülkemiz tatil beldelerinde neleri satın alamayacağınızı net şekilde ortaya koyar. "Ben gitmiyorum, yemiyorum" bir argüman değil maalesef. Tabii ki uçuk fiyatlara lahmacun yiyecek azınlıktan olmayabilirsin, bunu tercih de etmeyebilirsin ama bu göstergeyi görmezden gelemezsin çünkü bu, Maça Kızı lahmacun fiyatını belirlerken Tatlıses Lahmacun’un fiyatı hakkında da bir temel oluşturuyor. Örneğin Bodrum’un lüks beach 'lerinde geçen yıl 200 TL olan lahmacunun bu yılki fiyatı 450 TL olarak belirlenmiş . Buradan hareketle orta hâlli bir işletmede ancak su içebileceğin çıkarımını kolayca yapabilirsin. Peki bu enteresan premium fiyatlandırma mantığının ardındaki pazarlama stratejileri neler olabilir? Lahmacun sadece lahmacun değildir! Normalde pek tabii öyledir evet ama Bodrum beach 'lerinde yiyorsan o lahmacun artık sadece bir yemek olmaktan çıkar, bulunduğu işletmenin kalitesini, yüksek standartlarını temsil eder. Bunu çok iyi bilen işletmeciler de fiyatlandırmalarını buna göre yapar. Buna değer tabanlı fiyatlandırma diyoruz. Bu strateji müşterilerin bir ürüne atfettiği değeri temel alır ve ürünün sunduğu faydalar, kalite, benzersizlik ve marka değeri gibi unsurları göz önünde bulundurur. Müşterilerin ürüne ne kadar değer verdiği ve buna uygun bir fiyat belirlenmesi hedeflenir. Yani 450 TL’ye lahmacun satan işletmeler, lahmacunlarının kalitesi, taze malzemeler, özel soslar veya benzersiz sunum gibi unsurlarıyla öne çıkararak müşterilerin daha yüksek bir fiyatı ödemeye istekli olmalarını sağlamaya çalışır. Buna ek olarak lahmacun dışı faktörlerin kalitesi de bu fiyatlandırmaya dahil edilir. Pek çok işletmeci açıklamalarında müşterilerin bu fiyatı bulundukları kaliteli ortama, şezlonglara ve güzel denizden faydalanmaya verdiklerini belirtiyor. Değer odaklı premium fiyatlandırma stratejisi, müşterilere daha üstün bir deneyim sunan ve premium hizmet veren işletmeler için etkili olabilir. Müşteriler, daha yüksek fiyatları, sunulan değeri haklı çıkardığını düşündükleri için ödemeye istekli olurlar. Sonuçta bir ürüne veya hizmete ödediğiniz bedel sadece o ürünün materyalini ya da maliyetini değil, o ürüne sahip olmanın sizde yarattığı duyguyu ve ayrıcalığı da kapsıyor. "Piremsesler" de lahmacun sever 👸🏼 Normal koşullarda sosyoekonomik düzeyi yüksek olan ve halk arasında "piremsesler" olarak adlandırılan üst segment tüketicileri, şöyle bol soğanlı bir lahmacun dürüp yemez. Ama lahmacun Bodrum’un lüks beach 'lerinde olunca işler değişebilir 😊 Nihayetinde Bodrum, yüksek gelir düzeyine sahip turistleri ve yerli ziyaretçileri çeken bir yer. Bu nedenle, lahmacun satan restoranlar, hedef kitlenin ödeme gücünü dikkate alarak fiyatları belirleyebilirler. Premium fiyatlandırma stratejisi, geliri yüksek olan müşterilerin ilgisini çekmeyi hedefler. Turistler ve yerli ziyaretçiler, Bodrum'un lüks imajıyla ilişkilendirilen premium fiyatlar ödemeye ve lahmacunu yemeye daha istekli olabilirler. Hedef kitle fiyatlandırma stratejisinin temel taşlarından biridir ve hedef kitleniz "piremseslerse" onlara göre bir lahmacun fiyatlandırması yapmak makul olabilir. Arz - talep dengesinde Bodrum modeli: Sen gelme! Lahmacunu nerede yediğiniz kadar kiminle yediğiniz de önemli tabii ki. Premium fiyatlandırma stratejisi, bir ürün veya hizmete yüksek fiyat etiketi koyarak talebi kontrol etmeyi hedefler. Yüksek fiyatlar, ürünü daha sınırlı ve talep edilen hâle getirir. Bu da talebin arzdan daha fazla olduğu durumlarda, tedarikçinin talebi karşılamak için ürün veya hizmeti kısmen sınırlamasını sağlar. Bu şekilde, talep ve arz arasında bir denge sağlanabilir. Bu noktada Bodrum’da lahmacunun fiyatı o işletmeye giden insanların alım gücünü de temsil eder ve hedef kitlenin talebi artırılırken hedef kitle dışında kalan kişiler için de arzın olmadığının altını çizer. Sonuç olarak Bodrum Lahmacun Endeksi'ndeki premium fiyatlandırma modelinin altında yatan üç temel pazarlama stratejisi var diyebiliriz: Lahmacunun yani ürünün kalitesinin dışında yan faktörlerin (şezlong, deniz, ortamın temizliği, kalitesi, işletmenin marka değeri vb.) toplam değeri, Hedef kitlenin lüks tüketime olan ilgisi ve ödeme gücü, Sadece hedef kitlenin talebine yanıt verecek fiyatlarla arz-talep dengesinin korunması, böylece hedef dışı müşterilerin otomatik olarak dışarıda kalması. Burada konuyu lahmacun üzerinden anlattım ama siz lahmacun yerine premium fiyatlandırma yapılmış farklı tüketim ürünlerini de koyabilirsiniz, genel olarak mantık aynı diyebiliriz. "Sen lahmacun değilsin, herkesi mutlu edemezsin" derler ama yorumlara bakılırsa Bodrum’da lahmacun olunca da pek kimseyi memnun edemiyorsun gibi.
Aposto Sektör: Marketing
Gıda israfını önlemeyi amaçlayan yerli girişim Fazla, 6 milyon dolar yatırım aldı
Gıda israfı ve israfa bağlı karbon salınımı %50 azaltmayı amaçlayan yerli girişim Fazla , Esor Investment ve 212 liderliğinde, TTGV, Türkiye Kalkınma Fonu, Founder One'ın yanı sıra melek yatırımcıların katılımlarıyla gerçekleşen yatırım turunda 43 milyon dolar değerleme üzerinden 6 milyon dolar yatırım aldı. Yatırım turunda, girişime 2017 yılında ilk yatırımını gerçekleştiren Techstars ile bir önceki yatırım turuna katılan Atlantic Food Labs de yer aldı. Bir adım geriden: Fazla, Temmuz 2021'de gerçekleşen Seri A yatırım turunda da yine 212 liderliğinde 26 milyon lira yatırım almıştı. Nedir: Tedarik zinciri sürecinde meydana gelen gıda israfını ve bu israf nedeniyle oluşan karbon salınımını yarıya indirme hedefiyle 2016 yılında Arda Eren ve Olcay Silahlı tarafından "Fazla Gıda" ismiyle yola çıkan girişim, 2022 Aralık'ta yeniden markalaşmanın bir sonucu olarak sadece "Fazla" olarak yola devam etme kararı almıştı. İsim değişikliğiyle birlikte gıda dışı endüstrilerdeki atık sorununa da el atmaya karar veren Fazla, gıda haricinde ambalajdan kimyasala farklı atık alanlarındaki atık oluşumunu ortadan kaldırmayı; var olan atıkları ise olabildiğince fazla çevresel, sosyal ve finansal fayda sağlayacak şekilde döngüsel ekonomiye kazandırmayı hedefliyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından desteklenen ilk Türk girişim olma özelliği de taşıyan Fazla; 2022'de ded şirketlerin finansal performanslarınım yanı sıra çevresel ve sosyal çalışmalarının da değerlendirildiği küresel B Corp ağında, atık yönetimi alanında Türkiye’den seçilen ilk girişim olmuştu. Fazla'nın, geride bıraktığımız 5 yıllık süreç içinde Türkiye’de gerçekleştirdiği gıda kurtarma operasyonları sayesinde 58 bin tonu aşkın gıdanın israf olmasının engelleyerek bu gıdaları ekonomiye kazandırdığı; bunun sonucunda da 83 bin tondan fazla karbon salınımını engellediği ifade ediliyor. Güncel olarak Türkiye'de 68 ilde faaliyet gösteren Fazla, Mart 2023 itibarıyla da İspanya'da yerel ekiplerini kurmuş bulunuyor. Artık İspanya'da da aktif olarak saha operasyonları gerçekleştiren Fazla, buna ek olarak ekibini büyütmeyi de amaçlıyor. Bu nedenle, yeni yatırımın bir kısmının ekibe yeni üyeler katmak için kullanılacağı belirtiliyor. Neden İspanya: Swipeline'a konuşan Fazla'nın kurucu ortaklarından Silahlı, yürüttükleri 1 yıllık fizibilite çalışmaları ve skorlamalarının ardından ekiplerini büyütmek için Almanya ve İspanya arasında kaldıklarını; çevresel problemlere sağlayacakları uzun süreli katkı ve atık yönetimine yönelik ihtiyaca bir çözüm sunma potansiyeli gibi nedenler nedeniyle de İspanya'yı seçtiklerini kaydediyor. Bununla birlikte, Silahlı, bu kararda İspanya'nın bu yıl içinde yeni gıda atığı regülasyonları tanıtacak olmasının da etkili olduğunu; yeni regülasyonlar ile İspanya'nın Fazla için daha ideal bir markete dönüşeceğini de sözlerine ekliyor.
Quando Startup
Getir, n11'i satın aldı
Trendyol'un ardından, 2022 yılında 10 milyar dolar değerlemeyi aşarak Türkiye'nin ikinci decacorn'u olmaya hak kazanan Getir'in , yerli e-ticaret şirketi n11'in tamamını satın aldığı bildirildi. Getir CEO'su Nazım Salur, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, finansal detaylarına ilişkin herhangi bir bilgi paylaşılmayan anlaşma kapsamında n11'in tamamen yenileneceğini ifade etti. Dahası: n11'i de bünyesine katmasıyla birlikte Getir, 2023 yılındaki ilk satın alımını gerçekleştirmiş bulunuyor. Gelgelelim, Getir yönetiminde yenilenecek olan 'yeni n11'in ne zaman tüketicilerin beğenisine sunulacağı bilinmiyor. Bir adım geriden: 2021'in Mart ayında 1 milyar değerlemeye ulaşarak unicorn statüsüne ulaşan Getir, aldığı 768 milyon dolar yatırım sonrasında 11,8 milyar dolar değerlemeye ulaşmış ve decacorn'luğa yükselmişti. Arka plan: Getir, Ocak 2022'de n11'in %33,3'lük hissesini satın alarak zamanın dolar kuruyla 687 milyon 630 bin liraya denk gelen 50 milyon dolarlık bir yatırımla n11'e ortak olmuştu. Webrazzi'nin bildirdiği üzere, Getir'in n11'in üçte biri için 50 milyon dolar ödemesinden yola çıkacak olduğumuzda, yatırımın gerçekleştiği dönemde n11'in değerlemesi 150 milyon dolar olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan: Bundan yaklaşık 1 ay kadar önce Financial Times, Getir'in Almanya merkezli rakibi Flink'i satın almak için görüşmelere başladığı bildirmişti. Buna ek olarak Financial Times, 2021 yılında DoorDash'den 2,1 milyar dolar değerleme üzerinden 750 milyon dolar finansman sağlayan Flink'in şu anda mevcut yatırımcılarından 1 milyar değerleme üzerinden 100 milyon dolar yatırım almak için görüşmeler yürüttüğünü de sözlerine eklemişti. Buna ek olarak Getir, Aralık 2022'de Almanya merkezli rakibi Gorillas'ı 1,2 milyar dolar karşılığında satın almış; 2021 yılında ise Birleşik Krallık merkezli bir diğer rakibi Wheezy'i bünyesine katmıştı.
Quando Startup
Öngörü: Avrupa'daki girişim fonları 2023'te %39 düşecek
Risk sermayesi şirketi Atomico'nun verilerine göre, küresel teknolojideki sancıların bir sonucu olarak Avrupa merkezli teknoloji girişimlerine yapılan yatırımın 2023 yılında %39 düşeceği tahmin ediliyor. Buna göre, Atomico, Avrupa merkezli girişimlere yönelik finansmanın 2023 yılında 51 milyar dolara gerileyeceğini öngörüyor. Geniş açı: Bu düşüşün büyük ölçüde ABD'li yatırımcıların geri çekilmesinden kaynaklandığı ifade ediliyor. Daha öncesinde ABD fonları Avrupa'daki fonlama faaliyetinde önemli bir itici güç olmuş; ABD'deki birkaç önemli risk sermayesi fonu bölgedeki yatırımlarını artırmak için Londra'da mağaza açmıştı. Atomico'ya göre, Avrupa'daki fonlamadaki bu düşüş, geçen yıl teknoloji sektörü için oldukça olumsuz bir tablo çizen bir yılı takip ediyor. Avrupa'daki özel teknoloji girişimlerine yapılan yatırımlar 2021'de 106 milyar dolar iken bu rakam, 2022'de %22 azalarak 83 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Bununla birlikte, Atomico, erken aşama firmaların finansmanlarının sonraki aşamadaki muadillerine göre daha az azaldığını, 15 milyon doların altında fon toplayan şirketlerin finansmanının 2023'ün ilk yarısında 8,2 milyar dolara gerilediğini ve bu rakamın bir önceki yılın aynı döneminde 10,3 milyar dolar olduğuna da sözlerine ekledi. Avrupa'nın teknoloji endüstrisinde, kamu ve özel şirketlerin toplam değerinin 2021'de ulaştığı 3 trilyon dolar sınırını geri kazanması da dahil olmak üzere bazı "dayanıklılık" işaretleri olduğunu belirten Atomico, 2022 ve 2023 yılları arasında yatırımlardaki 28 milyar dolarlık kaybın %93'ünü ileri aşama firmaların oluşturmasını bekliyor. Neden: Teknoloji firmaları son bir buçuk yılda büyük bir baskı altına girdi ve bu durum da yatırımcıların, büyüme yerine karlılığa öncelik vermesine yol açtı. Bir zamanlar çok değerli olan teknoloji şirketlerinin hisseleri, Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgali ve daha sıkı para politikası gibi küresel faktörlerin baskısı altında kaldı. Dahası, Federal Rezerv ve diğer merkez bankaları, yükselen enflasyonu engellemek için faiz oranlarını artırdı ve pandemi dönemindeki teşvikleri geri çekti. Bu durum yatırımcıları, değerleri genellikle gelecekteki nakit akışı beklentisine dayanan zarar eden teknoloji şirketlerindeki pozisyonlarını yeniden değerlendirmeye sevk etti. Karanlık zamanlar: Geçen yıl şirketlerin hisse fiyatları büyük düşüşler gördü. İsveç merkezli şimdi al sonra öde devi Klarna'nın değerlemesi %85'lik bir düşüşle 6,7 milyar dolara gerilerken Sifted, Checkout.com'un hisselerinin iç vergi değerini %15 düşürdüğünü bildirdi. Bununla birlikte, halka açık hizmet olarak yazılım şirketlerinin medyan işletme değeri, uzun vadeli ortalama 7,8 kattan şu anda gelirin yaklaşık beş katı seviyesinde bulunuyor. Öte yandan, işten çıkarmalar da sektörü oldukça zora sokmuş bulunuyor. Atomico, ilk çeyrekte Avrupa'da 11 bin 100 kişi işten çıkarıldığını ve bu sayının, teknoloji sektöründe küresel olarak işten çıkarılan 185 kişinin yaklaşık %6'sına tekabül ettiğini belirtiyor. Yapay zekâ etkisi: Bütün bunları bir kenara bırakacak olduğumuzda ise bu durumdan en az etkilenen sektör, son zamanların en sıcak konularından olan yapay zekâ sektörü olarak öne çıkıyor. Buna göre, üretken yapay zeka girişimlerinin geçen yıl yapay zeka ve makine öğrenimi firmalarına yapılan toplam yatırımın %35'ini oluşturduğu aktarılıyor.
Quando Startup
Temiz enerji: 1, fosil yakıt: 0
Londra menşeli Ember'in analizine göre, Mayıs'ta rüzgar ve güneşten elektrik üretimi Avrupa Birliği'nde (AB) ilk kez tüm fosil yakıtların elektrik üretimindeki toplam payını geride bırakarak 59 teravatsaat üretimle %31'e ulaştı. Fosil yakıtların payı ise 53 teravatsaat üretimle %27 seviyesinde gerçekleşti. Detaylar: Güneş enerjisinin AB elektrik üretimindeki payı Mayıs'ta tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşarak 27 teravatsaat ile %14'ü buldu. Kömürün elektrik üretimindeki payı tüm zamanların en düşük seviyesine düşerek %10 oldu ilk kez güneş enerjisinin gerisinde kaldı. Rüzgar enerjisinin payı ise %17 ile yıllık bazda artışını sürdürdü ancak bu oran Ocak’ta ulaşılan %23'lük rekor üretim seviyesinin altında kaldı. Önemli detay: Kurum analizine göre, geçen ay fosil yakıtlardan elektrik üretimindeki düşüş istisnai bir durum olarak ortaya çıktı. Geniş açı: Bu yıl Ocak-Mayıs döneminde kömür ve gazdan elektrik üretimi geçen yılın aynı dönemine göre sırasıyla %20 ve %15 gerilerken, güneş ve rüzgardan üretim sırasıyla %10 ve %5 büyüdü. Açıklamalar: Ember Avrupa Lideri Sarah Brown , "Güneş ve rüzgar sadece fosil yakıt kullanımının azalmasına yardımcı olmuyor. Sadece kömürden elektrik üretimi de dipleri görmüyor, gaz da sallantıda. AB bu yıl fosil yakıtlardan elektrik üretiminde büyük bir düşüş gerçekleştirmeye hazırlanırken, rüzgar ve güneş gelecek elektrik sisteminin bel kemiğini oluşturmaya başladı bile" açıklamasında bulundu. 📌 Editörün önerisi: Güneş enerjisi yatırımları petrolü geride bırakıyor Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) 2023 Mayıs tarihli World Energy Investment Raporu'na göre, 2023'te enerjiye yaklaşık 2,8 trilyon doları yatırım yapılacağı tahmin ediliyor. Birçok şirketin yatırımları hızlandırmasıyla bu miktarın 1,7 trilyon dolardan fazlasının yenilenebilir enerji, nükleer, şebekeler, depolama, düşük emisyonlu yakıtlar, verimlilik iyileştirmeleri ve elektrifikasyon dahil olmak üzere temiz enerji tarafına eğileceği öngörülüyor.
Pareto
İTO’dan asgari ücret çıkışı
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç katıldığı Bloomberg HT yayınında asgari ücrete dair beklentilerini dile getirdi. " Türkiye’de asgari ücret Türk Lirası bazında güncellenmelidir. Türkiye’deki istatistikler, rakamlar dikkate alınarak bu yeni rakam oluşturulmalıdır. Yabancı para birimine bağlı olarak bir asgari ücret güncellenmesinin son derece sakıncalı olduğunu ve kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum. Asgari ücrette 7. ayın başında yapılacak olan güncellemenin ilk 6 aylık TÜFE esas alınarak yapılmasının makul olacağını öngörüyoruz. Buna bağlı olarak mutlaka vergi dilimlerinin de gözden geçirilmesi ve çalışanlar üzerinde ilave vergi yükü oluşmaması gerekiyor. Tüm vergi dilimlerinin asgari ücret artışına paralel bir şekilde güncellenmesi çok önemli." Ek olarak: Şekib Avdagiç, konunun işveren tarafına dikkati çekerek, "Çalışanın eline geçen miktarın işverene maliyeti açısından bakıldığında, şunu görüyoruz; maliyet oranı, Türkiye'de OECD ortalamasının üzerindedir. Kısa zamanda OECD ortalamasına uygun hale getirilmesini bekliyoruz. Dolayısıyla asgari ücret üzerindeki gelir vergisi oranları düzenlenerek asgari ücretin iyileşmesi sağlanmış olacaktır" dedi. Kıdem tazminatı ve sigorta üst limitiyle ilgili düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten Avdagiç, şunları ekledi: “Hem kıdem tazminatı hem de sigorta üst limitiyle ilgili bir tabanımız var. Her ikisi de işverenler üzerinden çalışanlara ciddi külfet getiriyor. Söz gelimi, SGK üst sınırı, asgari ücretin 5 katı uygulanıyordu. Bu oranı kademeli olarak 7,5 kata yükselterek 75 bin lira olarak uyguluyoruz. Bu şu anlama geliyor; 75 bin lira brüt ücret alan bir çalışan, işveren payı dahil olmak üzere aldığı ücretin üçte biri kadar devlete SGK primi ödüyor. Bu makul olmayan bir rakamdır. Bu sebeple iş dünyası olarak, SGK üst limit çarpanının evvelki oranlara çekilmesini bekliyoruz. Aynı şekilde kıdem tazminatı tavanının da asgari ücrete bağlı olmaktan çıkartılıp enflasyon oranında yükseltilmesini istiyoruz. Bu yaklaşım sosyal adaleti tesis edecek bir yaklaşım olacaktır."
Pareto
Bankaların 2023 sendikasyon görünümü
Bloomberg HT Para ve Sermaye Piyasaları Müdürü Ebru Usta'nın analizine göre , yılın ilk yarısında açıklanan sendikasyon anlaşmalarında, 2022'nin ikinci yarısında yaşanan maliyet artışlarıyla birlikte borçlanmalardaki yüksek seyir devam ediyor. Detaylar: 23 Mart 2023 tarihinde Türkiye Varlık Fonu öncülüğünde başlayan dış borçlanmalar Nisan ayında Ziraat Bankası ile devam etti. Türkiye Varlık Fonu'nun 790 milyon avroluk 2 yıl vadeli borçlanmasında faiz Euribor + %4,25 oldu. Nisan ayı başında gerçekleştirilen Ziraat Bankası’nın 779 milyon avro + 423 milyon dolarlık sendikasyonunda borçlanma maliyeti belirtilmezken bu sendikasyon kredisinde yenileme oranı %103 olmuştu. Yine Nisan ayı içinde, Akbank’ın yenileme oranının %100’ün üzerinde olduğu takip edildi. Akbank Ekim ayında temin ettiği 177,50 milyon avro + 225 milyon dolarlık krediyi 233 milyon avro + 245,50 milyon dolar olarak yenilerken maliyet Euribor + %4,00 ve SOFR + %4,25 olarak aynı kaldı. Mayıs ayında Vakıfbank’ın 575,50 milyon avro + 189,50 milyon dolarlık sendikasyon kredisinin maliyeti de aynı seviyelerde gerçekleşti. Denizbank da Mayıs ayı içerisinde 7 yıl vadeli ve 610 milyon dolarlık seküritizasyon finansmanı için Euribor + %3,9 faizle kredi temin edildiğini açıklamıştı. Bu kredi, Proparco ve EBRD’nin Türkiye’de deprem ilintili olarak verdiği ilk kredi ve aynı zamanda Proparco’nun Türkiye’de katıldığı ilk seküritizasyon işlemi olmuştu. QNB Finansbank ise yine Mayıs ayı içerisinde 143,50 milyon avro ve 171 milyon dolar olmak üzere iki dilimden oluşan sendikasyon kredisi temin etmek üzere anlaşma imzaladı. Bu kredide de maliyet Euribor + %4,00 ve SOFR + %4,25 olarak aynı kaldı. Yapı Kredi, 1 Haziran 2023 tarihinde 353,4 milyon avro + 201,5 milyon dolar tutarında iki ayrı dilimden oluşan sendikasyon kredisi temin etti. Kredide maliyet Euribor + %4,00 ve SOFR + %4,25 olarak aynı kaldı. Banka Kasım ayında 249 milyon avro ve 210 milyon dolar tutarında iki ayrı dilimden oluşan yaklaşık toplam 458 milyon dolar sürdürülebilirlik bağlantılı sendikasyon kredisi anlaşması yapmıştı. Kasım ayında bankanın sendikasyon çevrim oranı %61 seviyesinde kaydedilmiş, faizi yine Euribor + %4,00 ve SOFR + %4,25 olmuştu. Garanti Bankası da 2 Haziran 2023'te sendikasyon kredisini duyurdu; 218,5 milyon avro + 199 milyon dolar tutarında iki dilimli kredinin faizi Kasım ayında yapılan borçlanma maliyeti ile aynı seviyelerde gerçekleşti. Geçen yılın Nisan sendikasyonunda dolar dilimi için SOFR + %2,75 avro dilimi için Euribor+ %2,10 iken, bu maliyet Kasım döneminde SOFR + %4,25 ve Euribor artı %4’e yükselmişti. İş Bankası da 6 Haziran 2023 tarihinde 388,25 milyon avro ve 224 milyon dolar tutarında 367 gün vadeli sendikasyon kredisi anlaşması imzaladığını duyurdu. Ancak diğer bankalarda olduğu gibi İş Bankası’nda da maliyetler geçen yılın Haziran sendikasyonuna göre arttı. 1 yıl önceki borçlanmada dolar dilimi için SOFR + %2,75 ve avro dilimi için Euribor + %2,10 iken, bu maliyet Kasım döneminde SOFR + %4,25 ve Euribor + %4’e yükselmişti.
Pareto
1 hafta, 4 halka arz
• Pasifik Eurasia paylarının halka arzına ilişkin talep toplama işlemleri, 6-7 Haziran 2023 tarihlerinde gerçekleşti. Halka arz büyüklüğü 850 milyon lira oldu. Detaylar: Halk Yatırım konsorsiyum liderliğinde, ‘Sabit Fiyatla Talep Toplama’ yöntemiyle gerçekleşen halka arzda, birim fiyat 25 TL olarak açıklanırken halka arz edilen 34 milyon TL nominal değerli payların satışı gerçekleştirildi. Halka arzda, yurt içi bireysel yatırımcılara nihai tahsisat tutarının yaklaşık 2,3 katı, yurt içi kurumsal yatırımcılara ise yaklaşık 3,4 katı oranında talep geldi. • Katılımevim Tasarruf Finansman A.Ş. paylarının halka arzı 6-7 Haziran 2023 tarihleri arasında “Sabit Fiyatla Talep Toplama ve Satış Yöntemi” ile Borsa İstanbul Birincil Piyasa’da gerçekleşti. Halka arz büyüklüğü 805,8 milyon TL oldu. Detaylar: Katılımevim paylarının mevcut halka arzında 1,00 TL nominal değerli payların halka arz fiyatı 13,43 TL olarak açıklandı. Talep sonucunda halka arz büyüklüğünün toplamda 1,3 katına denk gelen 1,1 milyar TL karşılığı filtre edilmemiş 79,4 milyon TL nominal değerli talep geldi. Katılımevim Tasarruf Finansman A.Ş.’nin halka arzı toplamda 473 bin 340 yerli gerçek ve tüzel kişi yatırımcı, 839 yabancı gerçek kişi yatırımcı, 30 yerli kurumsal yatırımcı, 1 yabancı kurumsal yatırımcı olmak üzere toplam 474 bin 210 yatırımcı ile gerçekleşti. • A1 Capital talep toplama süreci, 7-9 Haziran tarihleri arasında 3 gün süreyle devam ediyor. Detaylar: Halka arzda paylar, 25 TL sabit fiyattan satışa sunulacak ve satılan paylar, bireysel yatırımcılar ile şirket çalışanlarına eşit dağıtılacak. A1 Capital, halka arzda 35 milyon TL nominal değerli payları satışa sunacak. Şirket, izahnamede belirttiği üzere halka arz ile elde edilecek fonların tamamını işletme sermayesinde kullanmayı planlıyor. • Forte Bilgi İletişim Teknolojileri , 8-9 Haziran'da talep topluyor. Halka arz aşamasında 22 milyon TL nominal değerli paylar satışa konu olacak. Detaylar: Şirket 22 milyon payı, sermaye artırım yöntemiyle satarken, paylar bireysel yatırımcılara eşit şekilde dağıtılacak. Şirketin halka arz fiyatı 12,12 TL olarak belirlenirken, toplam halka arz büyüklüğü 266 milyon TL oldu. Forte Bilgi İletişim Teknolojileri Genel Müdürü Selçuk Deda, halka arz sürecinin 1,5 yıl kadar sürdüğünü söyledi.
Pareto
KOBİ tanımı 500 milyon TL'ye güncellendi
7297 sayılı, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Yönetmeliği ile, KOBİ'lerin belirlenmesinde kullanılan kriterlerde güncellemeye gidildi. Yönetmelik 25 Mayıs 2023'te Resmi Gazete'de yayınlandı. Detaylar: KOBİ olmak için gerekli kriterlerden biri olan net satış hasılatı veya mali bilanço limiti, 250 milyon TL'den 500 milyon TL'ye yükseltildi. KOBİ tanımındaki çalışan sayısında ise değişikliğe gidilmeyerek '250 ve daha az kişi olarak' sabit bırakıldı. 10 kişiden az çalışanı olan mikro işletmelerin yıllık net satış hasılatı veya mali bilanço limiti 5 milyon TL'den 10 milyon TL'ye yükseltildi. 50 kişiden az personeli olan küçük işletmeler için limit, 50 milyon TL'den 100 milyon TL'ye yükseltildi. Hatırlatma dozu: Sektör temsilcileri, KOBİ sınıfının destek ve teşviklerden daha hızlı yararlanabilmesi için 250 milyon TL’lik sınırın 1 milyar TL’ye çıkarılmasını talep ediyordu. Neden önemli? Enflasyona bağlı olarak cirolarda yaşanan artış, son yıllarda bazı işletmeleri KOBİ tanımının dışında bırakmıştı. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) ve Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) verilerine göre, son bir yıl içinde 2 ila 3 bin arasında işletme cirolarının şişmesi nedeniyle KOBİ sınıfı dışına çıktı. Editörün önerisi: "Enflasyona göre bir KOBİ tanımı yapılmalı" Bilgi notu: Söz konusu rakamlar en son Mart 2022'de güncellenmişti.
Pareto Mevzuat
Borç yapılandırması için başvuru süresi Haziran sonuna uzatıldı
7330 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda yer alan başvuru ve ilk taksit ödeme sürelerinin uzatılması hakkındaki Kararın yürürlüğe konulmasına, mezkûr Kanunun 9 uncu maddesinin on altıncı fıkrası gereğince karar verilmiştir. MADDE 1- (1) 9/3/2023 tarihli ve 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci, 3 üncü, 4 üncü, 5 inci, 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddeleri ile 10 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü, beşinci, sekizinci, dokuzuncu, on birinci, on ikinci, on üçüncü, on dördüncü, on beşinci, on altıncı, on yedinci, on sekizinci, on dokuzuncu ve yirminci fıkralarından yararlanmak için öngörülmüş başvuru, bildirim ve beyan süreleri 30/6/2023 tarihine kadar (bu tarih dâhil), bu başvuru, bildirim ve beyana ilişkin ilk taksit ödeme süreleri ise 31/7/2023 tarihine kadar (bu tarih dâhil) uzatılmıştır. Öneriler: “Girişimler batacak, sonuçları uzun yıllar unutulmayacak” ‘Bir defaya mahsus’ deprem vergisi, girişimciler için ne anlama geliyor?
Pareto Mevzuat
Ek vergiye ödeme kolaylığı
Maliye, 1 Haziran 2023 tarihinde yayınladığı tahsilat iç genelgesi ile, ek verginin 12 aya kadar taksitlendirilmesine imkan sağladı. Çok sayıda şirket erteleme davası açmaktan vazgeçebilir. Bir adım geriden: Ek verginin normalde ilki kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği Nisan ayında, ikincisi ise Ağustos ayında olmak üzere 2 taksitte ödenmesi gerekiyordu. Ancak, bazı şirketlerde ek vergi oldukça yüksek miktarlarda hesaplanarak şirket sermayelerini aşan miktarlara ulaştı. Şirketler bu tutarları ödemekte zorlanmaya başladı. Bu nedenle de bazı şirketler dava açarak ödeme yükümlülüklerini erteleme eğilimine girmişti. Taksitlendirme kolaylığı ödeme zorluğu yaşayan şirketleri oldukça rahatlattı. Ek olarak: Ek vergi borçlarının, şirketlerin KDV, gelir ve kurumlar vergisi gibi diğer vergilerden kaynaklı iade alacaklarından mahsubu suretiyle ödenmesi mümkün olacak. Söz konusu mahsuplar, ilgili mevzuatları uyarınca şirketlerin kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi daireleri tarafından yerine getirilecek.
Pareto Mevzuat
Enerji sektörüne siber güvenlik yönetmeliği
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) Enerji Sektöründe Siber Güvenlik Yetkinlik Modeli Yönetmeliği , 6 Haziran 2023'te Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Detaylar: Enerji sektöründe kullanılan endüstriyel kontrol sistemlerinin siber güvenliğini sürekli olarak gelişen ihtiyaç ve tehditlere göre iyileştirmeye, asgari kabul edilebilir güvenlik seviyesini tanımlamaya ve bu kontrol sistemlerinin siber dayanıklılığına, yeterliliğine ve olgunluğuna ilişkin usul ve esaslar belirlendi. Yönetmelik, elektrik iletim ve dağıtım lisansı sahibi, geçici kabulü yapılmış ve işletmedeki kurulu gücü 100 megavat elektrik ve üzeri lisansa sahip her bir elektrik üretim tesisi, boru hattıyla iletim yapan doğal gaz iletim lisansı, sevkiyat kontrol merkezi kurmakla yükümlü doğal gaz dağıtım lisansı, depolama lisansı (LNG, yer altı), ham petrol iletim lisansı ve rafinerici lisansı sahibi tüzel kişilerden oluşan kuruluşların endüstriyel kontrol sistemlerinin güvenliğine ilişkin uygulanacak hükümleri kapsayacak. Organize Sanayi Bölgesi dağıtım ve üretim lisansı sahipleri ise kapsam dışında tutulacak. Yetkinlik modeli kapsamında üç temel yetkinlik seviyesi belirlenirken, yükümlü kuruluşların sahip olmaları gereken yetkinlik seviyesi, EPDK tarafından belirlenen sektörel kritiklik dereceleriyle tespit edilecek. Kurum tarafından yapılacak güncellemelerle 3 yıllık periyotlarda kontrol maddeleri ve kontrol maddeleri için tespit edilen yetkinlik seviyeleri değiştirilebilecek. "Yetkinlik modeli" uygulama yükümlülüğü, Kurum tarafından kritiklik dereceleri belirlenip yükümlü kuruluşlara tebliğ edildiğinde başlayacak. Yönetmelik kapsamında denetim yapma yetkisi verilen firmaların unvanları, Kurumun internet sitesinde yayımlanacak. Ek olarak: Enerji Sektöründe Kullanılan Endüstriyel Kontrol Sistemlerinde Bilişim Güvenliği Yönetmeliği yürürlükten kaldırıldı.
Pareto Mevzuat
TBB Risk Merkezi Raporu'nun başvuru esasları değişti
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından, Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi Üyelerinin Müşterilerinin, Risk Merkezi Nezdindeki Bilgilerinin Kendilerine ya da Onay Vermeleri Koşuluyla Belirledikleri Gerçek veya Tüzel Kişilere Verilmesine İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 1 Haziran 2023'te Resmi Gazete'de yayımlandı. Detaylar: İlgili değişiklikle TC nüfus cüzdanı, TC sürücü belgesi ve pasaportun yanı sıra üzerinde TC kimlik numarası bulunan ve özel kanunların da resmi kimlik hükmünde olduğu açıkça belirtilen kimlik belgeleriyle de başvuru yapılabilecek. "Aynı yönetmelikte belirtilen imza sirküleri talebi kaldırılarak; tüzel kişiler için yetkili olduklarına dair belgeler ile imza beyannamesinin aslı veya yetkili mercilerce onaylı örneğinin ve tüzel kişiliği temsile yetkili olduğuna dair Ticaret Sicil Tasdiknamesinin ibrazının yeterli olacağı hususu düzenlenmiştir."
Pareto Mevzuat
Beşerî tıbbi ürünlere piyasa kontrolü
Beşerî Tıbbi Ürünlerin Piyasa Kontrolü Yönetmeliği , 1 Haziran 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Detaylar: Yönetmelik, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından ruhsatlandırılmış veya izin verilmiş beşerî tıbbi ürünler ve bunların üretiminde kullanılan etkin maddeler ile özel tıbbi amaçlı gıdaların piyasa kontrol faaliyetlerine yönelik iş ve işlemleri kapsıyor. Majistral ilaçlar kapsam dışında bırakıldı. Amaç: Yönetmelik, TİTCK tarafından ruhsatlı/izinli beşerî tıbbi ürünler ile özel tıbbi amaçlı gıdaların piyasada istenen etkililik, güvenlilik ve kalitede bulunmasını temin etmek amacıyla yapılacak piyasa kontrol faaliyetlerinin planlanması, yürütülmesi ve değerlendirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile görev, yetki ve sorumlulukları belirlemek amacıyla çıkartıldı.
Pareto Mevzuat
Güneş enerjisi yatırımları petrolü geride bırakıyor
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) 2023 Mayıs tarihli World Energy Investment Raporu'na göre, 2023'te enerjiye yaklaşık 2,8 trilyon doları yatırım yapılacağı tahmin ediliyor. Detaylar: Birçok şirketin yatırımları hızlandırmasıyla bu miktarın 1,7 trilyon dolardan fazlasının yenilenebilir enerji, nükleer, şebekeler, depolama, düşük emisyonlu yakıtlar, verimlilik iyileştirmeleri ve elektrifikasyon dahil olmak üzere temiz enerji tarafına eğileceği öngörülüyor. Geriye kalan yaklaşık 1 trilyon dolarlık meblağ ise %15'i kömüre ve geri kalanı petrol ve gaza olmak üzere, hız kesmeden fosil yakıt arzı ve enerjiye ayrılacak. 2023 için fosil yakıtlara harcanan her 1 dolara karşılık temiz enerji için 1,7 dolar harcanmış olacak; bu oran tam beş yıl öncesinde 1:1 seviyesinde idi. Bununla birlikte: 2023 yılında düşük emisyonlu enerjinin, elektrik üretimine yapılan toplam yatırımın neredeyse %90'ını oluşturması bekleniyor. Yine 2023 yılında güneş enerjisi yatırımlarına günde 1 milyar dolardan fazla yatırım yapılması söz konusu; bu yılın tamamında 380 milyar dolara denk gelmekte olup güneş enerjisi yatırımlarının tarihte ilk kez petrol yatırım miktarını aşacağı anlamına geliyor. Dahası: Elektrikli araçlar tarafında da yüksek bir talep artışı bekleniyor. Rekor seviyelerle geçen bir 2022'nin ardından bu yıl elektrikli otomobil satışlarının üçte bir oranından fazla artacağı öngörülüyor. Elektrikli araçlara yapılan yatırım 2021'den bu yana iki kattan fazla artarak 2023'ün şimdiye kadarki kısmında 130 milyar dolara ulaştı. Kim? Yatırımları hızlandıran şirketler arasında; Saudi Aramco, Petronas, TotalEnergies, Shell, Equinor, BP, Abu Dhabi National Oil Company bulunuyor. Rapora göre, bu küresel şirketler için artan destekleyici politikalarla, karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojileri, biyogaz ve düşük emisyonlu hidrojen alanları, petrol ve doğalgaz şirketleri için proje yönetimi ve mühendislik kabiliyetlerini kullanması açısından uygun alanlar olarak değerlendiriliyor. Nasıl? Son yıllarda temiz enerji yatırımları çeşitli faktörler tarafından desteklendi. Bunlar arasında; Fosil yakıtlar tarafında seyredilen değişken enerji maliyetleri, ABD Enflasyon Azaltma Yasası, Avrupa, Japonya, Çin gibi ülkelerde yeşil enerjiye yönelik politika desteğinin artması, İthalata bağımlı ekonomilerde iklim ve enerji güvenliği hedeflerinin güçlü bir şekilde uyumlaştırılması ve Ülkeler gelişmekte olan temiz enerji ekonomisindeki yerlerini güçlendirmeye çalışırken endüstriyel stratejiye odaklanılması gibi sebepler yer alıyor. Öte yandan: Temiz enerji yatırımlarının arkasındaki pozitif ivme, ülkeler veya sektörler arasında eşit olarak dağılmıyor ve bu durum, politika yapıcıların geniş tabanlı ve güvenli bir geçiş sağlamak için ele almaları gereken sorunları vurgulamakta. Makroekonomik ortam, fosil yakıt varlıkları için daha yüksek kısa vadeli getiriler ve artan borçlanma maliyetleri ve borç yükleri ile ek engeller ortaya koyuyuyor. 2021'den bu yana temiz enerji yatırımlarındaki artışın %90'ından fazlası gelişmiş ekonomilerde, en başta Çin'de görülüyor. Hindistan'da güneş enerjisi yatırımları dinamik kalmaya devam ediyor; Brezilya'da dağıtım istikrarlı bir yükseliş eğrisi izliyor; başta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman olmak üzere Orta Doğu'nun bazı bölgelerinde yatırımcı faaliyetleri artıyor, bunlar umut verici gelişmelere örnek olarak gösterilebilir. Ancak: Yüksek faiz oranları, net olmayan politika çerçeveleri ve piyasa tasarımları, mali açıdan kısıtlı kamu hizmetleri ve yüksek sermaye maliyeti, diğer birçok ülkede yatırımı engellemeye devam ediyor.
Pareto İçgörü
Havacılık için iyi bir yıl: Biletler zamlandı, kârlar katlandı
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA), 2023 yılına ilişkin büyüme öngörülerini yükselterek sektör kâr tahminini iki katına çıkardı. Bu artışta Avrupa ve Kuzey Amerika’da bilet fiyatlarının yükselmesinin etkili olduğu belirtildi. Detaylar: Havayolu sektörü net kârının 2023 yılında %1,2'lik net marj ile 9,8 milyar dolara ulaşması bekleniyor, bu rakam Aralık 2022'de paylaşılan 4,7 milyar dolarlık beklentinin iki katından fazla. İşletme kârının 22,4 milyar dolara ulaşacağı, toplam gelirlerin %9,7 artışla 803 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. Rapora göre, giderlerdeki artış ise yıllık %8,1 ile sınırlı kalacak. Bu yıl toplamda 4,35 milyar kişinin seyahat etmesi, kargo hacminin de 57,8 milyon ton olması bekleniyor; bu rakamlar pandemi öncesi dönemle karşılaştırıldığında 2019 seviyelerine yakın seyrediyor. IATA’nın Mayıs 2023 yolcu anketi verileri de iyimser görünümü destekliyor; yolcuların %41’i önümüzdeki 12 ay içinde bir önceki yıla göre daha fazla seyahat etmeyi, %49’u ise aynı düzeyde seyahat etmeyi bekledikleri yönünde görüş belirtiyor. Ayrıca, ankete katılanların %77’si halihazırda pandemi öncesindeki kadar veya daha fazla seyahat ettiklerini belirtti. Riskler: Elbette, ekonomik ve jeopolitik ortam, görünüm açısından çeşitli riskler barındırıyor. Bunlar arasında enflasyonla mücadele önlemleri, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, tedarik zinciri sorunları, düzenleyici maliyet yükleri ve bölgesel bazda değişiklik gösteren negatif gelişmeler gibi başlıklar yer alıyor. Açıklamalar: IATA Genel Müdürü Willie Walsh , "Her şeyi hesaba katarak, bunun havacılık için iyi bir yıl olacağına inanıyoruz" ifadelerini kullanırken, görünüm hakkında "ihtiyatlı bir şekilde iyimser" olduğunu söyledi. "Bu yıl hava yollarının mali performansı beklentileri aşıyor. Daha güçlü kârlılık birkaç olumlu gelişmeyle destekleniyor. Çin, Kovid-19 kısıtlamalarını yıl içinde beklenenden daha erken kaldırdı. Hacimler artmasa da kargo gelirleri pandemi öncesi seviyelerin üzerinde seyrediyor. Maliyet tarafında ise bir miktar rahatlama var. Jet yakıtı fiyatları, hala yüksek olmasına rağmen, yılın ilk yarısında ılımlı bir seyir izledi. Birincisi ekonomik belirsizliklerin olduğu bir dönemde sektörün kârlılık ile faaliyet göstermesi önemli bir başarı olarak gözüküyor. İkincisi ise net kâr artışı 2020-2022 döneminde havacılık tarihindeki kaydedilen 183,3 milyar dolarlık en büyük zararın ardından gelmiştir. Hava yolu endüstrisinin Kovid-19 krizine, 2015-2019 dönemi için ortalama net kâr marjının %4,2 olduğu tarihi bir kâr serisinin sonunda girdiği unutulmamalı. Ekonomik belirsizlikler, bilet fiyatları artan yakıt maliyetlerini absorbe etse bile seyahat etme arzusunu azaltmadı. Derin Kovid-19 kayıplarından sonra, %1,2'lik net kâr marjı bile sevindirici bir gelişme. Ancak hava yolu şirketlerinin yolcu başına ortalama 2,25 dolar kazandığı bir ortamda, zarar gören bilançoları onarmak ve yatırımcılara sürdürülebilir sermaye getirisi sağlamak birçok havayolu şirketi için zor olmaya devam edecek."
Pareto İçgörü
Büyük kaçış: Çok uluslu şirketler ofisleri terk etmeye hazırlanıyor
Büyük çok uluslu şirketlerin hemen hemen yarısı, pandemiden bu yana git gide artan uzaktan çalışma trendine uyum sağlamak için önümüzdeki üç yıl içinde ofis alanlarını azaltmayı planlıyor. Ticari emlak piyasası, yüksek faiz oranlarının yol açtığı sancılı bir gerileme dönemine girerken, büyük şirketlerin ofis alanlarını daha da azaltma ihtimali, eski binaların ve popüler olmayan konumların geleceği konusunda endişelere yol açıyor. Detaylar: Londra menşeli emlak danışmanlığı şirketi Knight Frank'in dünya çapında 10 milyon kişiyi istihdam eden 350 şirketin gayrimenkulden sorumlu yöneticileriyle gerçekleştirdiği ankete göre, ayak izlerini küçülten büyük gruplar arasından en büyüğü, alanı %10 ila 20 oranında azaltmayı hedefliyor. Bununla birlikte, daha küçük şirketlerin çoğunluğu da ofis alanlarını genişletme planı olduğunu söyledi. Araştırmaya göre, şirketlerin yaklaşık üçte biri tamamen veya çoğunlukla yüz yüze çalışmayı tercih etti. Şirketlerin %56'sı karma bir politikada karar kılarken, yaklaşık %10'u çoğunlukla ya da tamamen uzaktan çalışmayı planlıyor. Açıklamalar: Knight Frank Ticari Gayrimenkul Uzmanı Lee Elliott, "Daha iyi ama daha az alan muhtemelen büyük kuruluşların sloganı. Bu emlak piyasalarının ölüm çanı değil çünkü arzda bir eksiklik var ve dolayısıyla birinci sınıf binalar için kiralarda artış görüyoruz" yorumunu yapıyor. Elliot, birçok şirketin son üç yılda gayrimenkul kararlarını durdurduğunu ve salgın sonrası çalışma alışkanlıklarını değerlendirmeyi beklediğini söyledi. Birçoğu herhangi bir değişiklik yapmadan önce kira sözleşmelerinin sona ermesini beklemek zorunda. Söz konusu değişim 3-6 ay değil, 3-6 yıl alacak bir süreç. Öte yandan: Şirketler evden çalışma konusunda farklı yaklaşımlar benimsiyor. BlackRock geçtiğimiz ay tüm çalışanlarına haftada dört gün ofise dönme talimatı verdi, JPMorgan Nisan ayında üst düzey çalışanlarını tam zamanlı olarak ofisten çalışmaya çağırmıştı. Lyft de, Nisan ayında tamamen uzaktan çalışmaya izin veren politikasını tersine çevirdi ve çalışanlarına bu yıl içinde yarı zamanlı olarak ofise geri dönmelerini söyledi. Ek olarak: Savills tarafından yapılan bir araştırma, önümüzdeki on yıl içinde San Francisco ve Washington DC gibi ABD şehirlerinin en fazla ofis alanına sahip bölge olacağını, Asya pazarının uzaktan çalışacağını ve Avrupa'nın ise "ortada kalacağını" öngörüyor. Savills Araştırma Ortağı Kelcie Sellers , "Bu, bazı şehirlerin salgın sonrası işe dönüş seviyelerinin düşük olması nedeniyle gerçekleşmiyor. Bu, uzun vadeli ekonomik, demografik ve kalkınma trendlerinin çalışma modelleriyle nasıl etkileşime girdiğiyle ilgili" diyor.
Pareto İçgörü
Hibrit çağda, kurumsal öğrenme ve gelişimdeki soru işaretleri neler?
Hibrit çağda daha esnek, çalışan merkezli öğrenme ve gelişim politikalarının İK süreçlerine dahil edilmesi, en iyi yeteneklerin kazanılmasına ve elde tutulmasına daha iyi yardımcı olacaktır. HP tarafından yapılan küresel bir araştırma, çalışanların üretkenliği ve iş-yaşam dengesini iyileştirdiği için hibrit çalışma modellerini güçlü bir şekilde tercih ettiğini ortaya çıkardı. Bu, modern şirket sahiplerinin hibrit çalışmayı kolaylaştırmak için işe alımdan iş geliştirmeye kadar çeşitli süreçleri değiştirmesiyle sonuçlanıyor. Bu değişimler arasında çalışanların kişisel ve mesleki gelişimlerini de gözden kaçırmamak önemlidir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bunu söylemek yapmaktan daha kolay çünkü uzaktan Eğitim & Gelişim kendi zorluklarını da beraberinde getiriyor. Ofisten çalışmanın geride kaldığı çağda, eğitim liderleri işi devam ettirmek için eski usul yöntemlere güvenebilirdi. Ancak hibrit modelde, kutunun dışında düşünmelerini gerektirir. Bu durum, çalışanların yeni bir "her zaman her yerden" tavrı benimsemeleri gerektiği için daha da şiddetlenir. Önceden, şikayetleri ele almak bir iş arkadaşının masasına gitmek kadar basitti, ancak şimdi çalışanların mesajları iletmek için vücut dili veya üslubu olmadan uzaktan iletişimin yumuşak becerilerini kullanmaları gerekiyor. Diğer şeylerin yanı sıra, rahat bir yatağın bulanık çizgileri ile derme çatma bir çalışma alanı arasındaki zamanı yönetmeleri de bekleniyor. Bu örnekler, çoğu kişiye doğal gelmeyebilecek, ancak etkili Eğitim & Gelişim programları tarafından kesinlikle geliştirilebilecek ek bir incelik ve yeterlilik katmanına duyulan ihtiyacın göstergesidir. Coğrafyalara dağılmış çalışanları bir eğitim oturumuna katılmaya ikna etme görevi yalnızca başlangıçtır. Buna ek olarak, genellikle yüz yüze etkileşimlerle gelen “kendiliğinden”lik eksikliğini ve elinizde devasa bir göreviniz olduğunu da ekleyin. Eğitim liderlerinin, işverenlerin telkin etmeye çalıştığı öğrenme ruhunu canlandırmaya yardımcı olan yaratıcı ve ilgi çekici çözümlerle devreye girmesi gereken yer burasıdır. Bu, yalnızca aşağıdaki yönlere aynı anda odaklanırken proaktif bir yaklaşımla gerçekleştirilebilir: Doğru araçlara sahip olduğunuzdan emin olun Hepimiz bildiği gibi, hibrit Eğitim & Gelişim araçları, pandemi vurana kadar çoğu şirket için gelecek için düşünülen araçlardı. Bu düşünce, çoğu zaman en teknoloji meraklısı çalışanın bile yabancılaşmış ve motive olmamış hissetmesine neden olan modası geçmiş, düşük performanslı ve yavaş eğitim araçlarının konuşlandırılmasıyla sonuçlandı. Bu nedenle, eğitim liderlerinin vizyonu yalnızca programın konusu üzerinde odaklanmamak için dikkatli olmaları, çalışanlarla etkileşim kurmak ve onları meşgul etmek için mevcut araçlara ve kaynaklara yeterli dikkati göstermeleri gerekir. Programları çalışanlarınız için özelleştirin Şirket liderleri, gerçekte bundan başka bir şey oldukları halde çalışanları genellikle tek bir varlık olarak görebilirler. Her çalışanın kendine has tuhaflıkları, hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyler vardır. Çalışanların yöneldiği becerileri ve yaptıkları yapılandırılmamış boş zaman öğrenimi türlerini anlamak için sınavlar gibi yaratıcı yöntemler, eğitim liderlerinin çalışanların ilgi alanları ve yetenekleri hakkında içgörü kazanmasına yardımcı olabilir. Bu bilgi daha sonra eğitim oturumları sırasında benzer ilgi alanlarına ve becerilere sahip belirli grupları bir araya getirmek için kullanılabilir. Bu ortak ilgi alanları, gerçek bağlantıların kurulması ve eğitim & gelişim sürecinin genel kalitesinin yükseltilmesi için büyük buz kırıcılar olarak hizmet eder. Ek olarak, bu eğitimler ayrıca çalışanların bireysel beceri seviyelerine göre uyarlanabilir ve böylece çalışana ilerleme yolu verilir. Bu, daha kapsayıcı bir çözüm olmanın yanı sıra, çalışanların kendi ilerlemelerinin kontrolünü ellerine almalarına da olanak tanır. Alaka düzeyini iletin Çalışanların zamanlarına değer vermesi normaldir ve bir eğitim & gelişim programının zamanı boşa harcayacağını düşünürlerse, ondan anlamlı bir değer elde etme olasılıkları daha düşüktür. En kötü senaryolarda, tamamen atlamayı seçebilirler. Ancak, Eğitim & Gelişim yönetimi adına eğitimin amacını ve önemini belirten etkili bir iletişim, bu endişeleri yatıştırmada uzun bir yol kat edebilir. Ayrıca, çalışanların herhangi bir soruyla eğitim liderlerine yaklaşmaktan çekinmediği bir açıklık kültürünü teşvik etmek de çok önemlidir. Çalışanların kendileri için en iyi olanı seçmelerine izin verin Kulağa ne kadar ironik gelse de uzun metin blokları kimsenin umurunda değildir. Oturumları e-aktiviteler ve resimlerle etkileşimli hale getirmek, dikkati sürdürmede ve katılımcıların katılımını sürdürmede uzun bir yol kat eder. Çalışanlar, öğrenme deneyimlerinin çeşitli sorunlar tarafından engellendiğini hissederlerse, bunu gerçekleştirme olasılıkları çok daha düşüktür. Çalışanlar için sorunsuz, uygun bir öğrenme deneyimi oluşturmak için bu engelleri belirlemek ve bunlarla mücadele etmek, ilgi çekici bir eğitim ortamı yaratmanın anahtarıdır. Eğitim & Gelişim programlarını tasarlarken bu yönleri akılda tutmak, şirket içinde hibrit eğitim kabulünü iyileştirmede işe yarayacaktır. Bu yaklaşım genellikle daha yavaş ve biraz daha fazla kaynak gerektirebilir. Ancak elde edilen meyveler harcanan her dakikaya değer. Kalifiye çalışanlar, herhangi bir şirket için hiçbir kaynakla karşılaştırılamayacak kadar değerli bir varlıktır.
Aposto Sektör: İnsan Kaynakları
Ameliyathane verimliliğini artıran yeni yöntem
Bath Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nden Türk araştırmacılar, TED Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül liderliğiyle imza attıkları çalışmayla tıp dünyasında yeni bir dönem başlattı. Paralel işleme prensibiyle geliştirdikleri ameliyat çizelgeleme yaklaşımı sayesinde ameliyathanelerde boşta kalma süresi %40’a kadar azaltılıyor. İngiltere’de bulunan Bath Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nden araştırmacılar, TED Üniversitesi (TEDÜ) Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül liderliğinde yürüttükleri çalışmayla ameliyathanelerin kullanım verimini büyük ölçüde artıran bir çalışmaya imza attı. Yapılan çalışmada ameliyatların en verimli şekilde planlanabilmesi için birçok faktörün dikkate alınması gerektiği de ortaya çıkarıldı. Bunların başında ameliyat öncesi hazırlıkların tamamlanması, operasyon süresi, hasta durumu, ameliyat ekipmanlarının kullanılabilirliği ve diğer hastaların bekleme süreleri gibi faktörler yer alıyor. Ameliyathanelerin boş kalma süresi %40 azaltılıyor Bu projeyle sağlık çalışanlarının verimliliğinin artırıldığına da dikkat çeken TEDÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül konuya dair düşüncelerini şu sözlerle aktarıyor: “Yapılan çalışma ilk olarak üroloji servisinde test edildi ve araştırmacıları mutlu edecek sonuçlara ulaşıldı. Hastaların bekleme sürelerini gözeterek ameliyathanenin boşta kalma süresinde ortalama %40 iyileşme kaydedilebileceği kanıtlandı. Bu araştırmanın hem hastalara hem de sağlık personellerine büyük fayda getireceğine inanıyoruz. Kısıtlı ameliyathane sayısına sahip hastanelerde doğru planlamayla çok daha fazla ameliyatın gerçekleştirilebileceğini öngörüyoruz.” "Sağlık çalışanlarının işleri kolaylaşacak" TEDÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül, "Ameliyatların süresindeki belirsizlikler göz önüne alındığında ameliyatların çizelgelendiği süreç oldukça karmaşıktır. Ancak biz bu çalışmayla hastanelerin mevcut sistemlerini iyileştirmek için karmaşık süreçlerin basit ve otomatikleştirilebilir olduğunu ortaya koyduk. Bu uygulama sağlık yöneticilerinin iş yükünü azaltacak, hastanelerde daha fazla sayıda ameliyatın planlı ve zamandan tasarruf ederek yapılabilmesinin önünü açacak. Yakın zamanda çeşitli hastanelerde pilot uygulamalara başlanacak” ifadelerini kullandı. Dünya çapındaki bilimsel ve akademik yayınlarda yer aldı Yönetim bilimi alanında önde gelen bilim dergilerinden Omega’da yayımlanan makalenin dünya çapındaki mecralarda da yer bulduğunun altını çizen TEDÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül, sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “TEDÜ Bilimsel Araştırma Projeleri fonu tarafından desteklenen araştırmanın sonuçları geçtiğimiz günlerde İngiliz Bath Üniversitesi’nin haber sayfasında ve İngiltere’nin popüler bilim sitelerinde de yayınlandı. Gelecek dönemde de sağlık alanında çeşitli süreçleri iyileştirecek çalışmalara imza atmayı hedefliyoruz.”
Aposto Sektör: Sağlık
Türk immünologlardan bilim dünyasına katkı
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları, immünolojide önemli bir buluşa imza attılar. Araştırmacılar kalıtsal bir bağışıklık hastalığı olan ve ciddi alerjik problemlere yol açan “STAT6 Fonksiyon Kazanımı Hastalığı”na neden olan STAT6 GOF mutasyonunu tanımlayarak, tedavi geliştirdiler. Tedavinin olumlu sonuçları ise alerjide umut ışığı oldu. Bağışıklık sisteminin sadece az çalışması hastalık yapmaz. Abartılı çalışması da hastalık yapar ki alerjik hastalıklar bu şekilde ortaya çıkar. Doğuştan gelen bağışıklık hataları, şiddetli alerjik hastalıklar da dahil olmak üzere çok sayıda bağışıklık düzensizliğine neden olur. Hayat kalitesini düşüren ve yaşamı zorlaştıran alerji gibi bağışıklık problemlerine neden olduğu düşünülen “STAT6 Fonksiyon Kazanımı Hastalığı”nın Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları tarafından tanımlanmasının ardından, bu bulguların alerji gibi birçok bağışıklık hastalığının kaynağına da ışık tutacağı düşünülüyor. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji-İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları, TÜBİTAK’tan Uzm. Dr. Altan Kara ve Harvard Medical School’dan Prof. Dr. Talal Chatila ve ekibinin bu ortak çalışmaları ile yeni bir hastalığın oluşum mekanizması ve tedavisi literatüre kazandırıldı. Yeni tanımlanan bu hastalıkta şiddetli atopik dermatit, eozinofil değeri yüksekliği ve yüksek IgE değerleri görülebiliyor. Kanda bu değerlerin yüksekliği görülen ve STAT6 teşhisi konulan bir çocukta, ekip tarafından geliştirilen tedavinin uygulanmasıyla hastalığın gerilediği gözlendi. STAT6’dan etkilenen bireylerde ağır alerjik hastalıklar saptandı Literatürde ilk defa tanımlanan bu hastalık modelinde, etkilenen bireylerde ağır alerjik hastalıklar saptandı. Dr. Safa Barış ve ekibi, bu şikâyetlere sahip bir aileye tüm ekzom dizileme uygulayarak STAT6 geninde önemli bir mutasyonu ortaya çıkardı. Yapılan ayrıntılı analizlerde bu mutasyonun STAT6 proteininde normalden fazla çalışmaya neden olduğu görüldü. İzleyen çalışmalarda STAT6 protein aktivitesinin JAK inhibitörleri ile azaltılmasının şikayetlerde tamamen düzelmeye yol açarak hastalık kontrolünün sağlandığı görüldü. Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları ile bu buluşa katkısı bulunan tüm bilim insanlarını başarılarından dolayı kutladığını ifade eden Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Dilşad Mungan, “Başta Prof. Dr. Safa Barış olmak üzere Prof. Dr. Ahmet Özen, Prof. Dr. Elif Karakoç Aydıner, Prof. Dr. Deniz Yücelten, Prof. Dr. Leyla Cinel, Doç. Dr. Emine Bozkurtlar, Uzm. Dr. Sevgi Bilgiç Eltan, Uzm. Dr. Royala Babayeva, Uzm. Dr. Asena Pınar Sefer, Uzm. Dr. Melek Yorgun Altunbaş ve Yüksek Lisans öğrencisi Mehmet Cihangir Çatak’ı bu önemli başarı için tebrik ediyorum. Literatüre çok değerli bir buluş kazandırdılar. Başarılarının devamını diliyorum” diye konuştu.
Aposto Sektör: Sağlık
Yalıkavak Marina Hotel açılıyor
Yalıkavak Marina, Marina Direktörü Deniz Akaltan; "Sunset Hospitality Group ile birlikte küresel çapta bir yatırıma imza atmaktan dolayı heyecan duyuyoruz. Türkiye yatçılık sektörünün marka elçisi Yalıkavak Marina'nın lüks, dinamik bir yaşam stili ve eşsiz ayrıcalıklar sunan yönü ile SHG'nin yaşam tarzı otelcilik uzmanlığını bir araya getirerek otel, alışveriş, eğlence ve gastronomi alanında da dünya çapında bir destinasyon olma hedefimiz yolunda hızla ilerliyoruz" dedi. Sunset Hospitality Group’un CEO'su Antonio Gonzalez, “Yalıkavak Marina ile yeni ortaklığımız, METT Bodrum'un büyük başarısının ardından, Sunset Hospitality Group'u Türkiye turizm ve otelcilik pazarında daha da güçlendirecek.” diye belirtti. Gelecekte Türkiye’deki diğer fırsatlara da açık olduklarını ileten Gonzalez, “Bu girişimle, benzersiz bir lüks yaşam tarzı sunan Bodrum'un dünyada da daha da fazla tanınmasını hedefliyor, Türkiye pazarındaki ayak izimizi daha da geliştirmekten büyük mutluluk duyuyoruz” dedi.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
InterContinental yenileniyor
1960’lı yıllarda tasarlanmış, Türkiye mimarlık tarihinin en önemli binalarından biri kabul edilen ve 1995 yılından beri hizmet veren InterContinental Istanbul'un bu sene başlayan renovasyon süreci 2025’te tamamlanacak. Ocak ayı itibarıyla lobi katında ve dış cephede başlayan yenilenme sürecinin ilk etabı ise Nisan ayında tamamlanırken; 390 odaya sahip otelin tümü 3 sene içerisinde kademeli olarak tamamlanmış olacak. Süreç sonrası otelin süit sayısı 52’den 104’e çıkarken; oda metrekareleri de büyüyecek. İstanbul Boğazı’ndan ve sudan esinlenerek yenilenen lobi alanı, resepsiyon deneyimi, oturma alanları, Concierge Lounge ve yiyecek-içecek alanlarıyla InterContinental Istanbul; otel misafirlerine farklı ve yepyeni bir deneyim sunacak. İF Design Awards 2022 ödüllü mimar tarafından yenileniyor InterContinental Istanbul’un renovasyon sürecini gerçekleştiren mimarı İF Design Awards 2022 ödüllü Aslı Arıkan Dayıoğlu yaptığı açıklamada şunları söyledi: " Yüzyıllar boyunca bir mücevher gibi korunan İstanbul Boğazı bu projenin tasarım sürecinin çıkış noktasını belirlemiştir. Bu olgu lobi tasarımından oda tasarımına kadar nazikçe soyut bir formda duvarların dinamizmine yansıtılmıştır. Misafirlerin otele girdikleri ilk andan itibaren bu Boğaz dalgalarının soyut formda yansımalarını deneyimlemeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Girişte, misafirleri etkileyecek ilk göz alıcı form resepsiyon bankolarını sarmalayan, Boğazın siluetinden ilham alınarak tasarlanmış dalgalı aynalı tavan Boğaz'ın masmavi sularının her gün farklı mavi tonlarına bürünmesi; İstanbul’un gün batımlarındaki sıcak tonlardaki renkli gökyüzünün yansımaları ile oluşan renk ahengi, odada kullanılan geleneksel sanat eserlerinde hissedilebilir. Odalarda da bu proje için her biri el emeği olan, özel sanatçılar tarafından üretilen kumaşlar kullanılmıştır."
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Mimar Ayşe Çetin'le Söyleşi
SEKSENDOKUZ’un kurucu ortağı mimar Ayşe Çetin, gastronomi sektöründe en önemli eksikliklerden birinin, mekânların uygunluğunun araştırılmadan, sahada karar verilerek tasarlanması olduğuna dikkat çekti. Ülkemizi derin yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremler ve özellikle İstanbul’la ilgili uyarıların öne çıktığı bugünlerde, işletme sahiplerinin de bilinçlenmesi gerektiğinin altını çizen Çetin, “Yeni yapılacak ya da halen faaliyet gösteren iş yerlerinde deprem güvenliğine sahip çıkılması hayati önem taşıyor” dedi. "Hiçbir mimar kolonları keselim demez" İç tasarım yapılan mekânlarda kolonlara yanlış müdahaleyi üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri olarak değerlendiren Çetin şunları söyledi: “Herkesin üstüne düşen görevi en doğru şekilde yerine getirmesi hayati bir önem taşıyor. Yaşanan deprem gerçeği herkes için acı bir tecrübe oldu. Ben herhangi bir mimari kuruluşun kolonları kesme gibi bir öneride bulunacağını düşünmüyorum. Kendi tasarımımı kendim yaparım diyen mekân sahipleri dikkatli olmalılar. Mekân dizaynı açısından, sütunlar, kolonlar kullanılabilir. Bu konu tamamen tasarım tarafında çözümlenmeli. Ancak, bizde tasarıma zaman ayırmayıp, işi hızlıca yapmak söz konusu olunca, orayı mı kıralım, burayı mı küçültelim gibi her şey sahada konuşularak uygulanıyor.” "Eğitim kadar deneyim de önemli" Pek çok alanda olduğu gibi mimarlık ve mühendislik alanında da eğitim kadar deneyimin de önemli olduğuna dikkat çeken Çetin, sektörün önemli bir sorununa işaret ederek şöyle konuştu: “Okullardan yeni mezun olanlar, projelerin altına imzalarını atabiliyor. Sonuç ortada. Binaların altlarında uygunluğu araştırılmadan, incelenmeden restoranlar, kafeler, tiyatrolar, klinikler açılıyor. Hiçbir kaçış planları, acil durum planları yok. Ev olarak yapılan binalar bunlar. Odaları kırıp döküp mekân açıyorlar. Hepsi de bir şekilde ruhsat alıyor. Sığınakları yok, arka kaçışları yok. Tesisatları, su giderleri, mutfak ekipmanlarının yerleşimi hiçbir şekilde planlı değil. Herkes de buna onay verme yetkisine sahip. Problem çok büyük.” "Yapbozu ortadan kaldıran taraftır mimar" Sorumsuz davranışların vebalinin büyük olduğunu belirten Çetin, yapılan yanlışlara ilişkin ise şu detaylara dikkat çekti: “Türkiye’deki dükkân, mağaza, restoran dediğimiz yerlerin kaçı mimarla çalışıyor ki? İşletmeci 6’ncı kata ya da çatıya su deposu koymak istiyor. Taşır mı düşünmüyor. Jeneratör yerleştirmek istiyor ve yerleştiriyor da. Hiçbir mimar hesapsız kitapsız iş yapmaz. Böyle yerlere bir şekilde ruhsat bile alınıyor. Sonuçları düşünülmeden. Mimarlar daha çok para harcatıyor sanırlar ama yapbozu ortadan kaldıran taraftır mimarlar. Ne yazık ki onun bilincinde değiller.”
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Rakamlarla, rekorlarla mayıs ayı
Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği, (ODMD) her ayın ilk haftasında bir önceki ayın satış verilerini resmî rakamlarla açıklıyor. Mayıs verilerine göre Türkiye otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı, 2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre %60,5 oranında artarak 445.006 adet olarak gerçekleşti. Otomobil satışları, 2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde geçen yıla göre %58,8 oranında artarak 340.037 adet, hafif ticari araç pazarı %66,3 artarak 104.969 adet oldu. Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 2023 mayıs ayında %70,9, otomobil pazarı %68,5, hafif ticari araç pazarı ise %79,9 oranında arttı. 2023 yılı Mayıs ayı otomobil ve hafif ticari araç pazarı 2022 yılı mayıs ayına göre %70,9 artarak 111.356 adet oldu. 2023'ün Mayıs ayında otomobil satışları bir önceki yılın aynı ayına göre %68,5 artarak 87.218 adet olurken, hafif ticari araç pazarı %79,9 artarak 24.138 adet oldu. Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 10 yıllık mayıs ayı ortalama satışlara göre %69,1 arttı. Otomobil pazarı, 10 yıllık mayıs ayı ortalama satışlara göre %69,2 artış gösterdi. Hafif ticari araç pazarı, 10 yıllık mayıs ayı ortalama satışlara göre %69,1 arttı. Segmentlere göre: Pazarın %89,3’ünü vergi oranları düşük olan A, B ve C segmentlerindeki araçlar oluşturdu. C segmenti otomobiller 185.916 adetle %54,7 pay, B segmenti otomobiller 115.236 adetle %33,9 pay aldı. Otomobil pazarı gövde tiplerine göre: Gövde tiplerine göre değerlendirildiğinde en çok tercih edilen gövde tipi SUV otomobiller (%45,8 pay, 155.735 adet) oldu. SUV otomobilleri, %29,7 pay ve 100.850 adet satış ile Sedan, %22,1 pay ve 75.299 adet satış ile H/B otomobiller takip etti. Motor tipine göre: Benzinli otomobil satışları 231.260 adetle %68 pay, Dizel otomobil satışları 58.843 adetle %17,3 pay, Hibrit otomobil satışları 35.348 adetle %10,4 pay, Elektrikli otomobil satışları 10.166 adetle %3 pay, Otogazlı otomobil satışları 4.420 adetle %1,3 pay aldı. Veriler neler gösteriyor? Mayıs ayı satışlarında bazı ilginç sonuçlarla karşılaşıldı. Verilerden önemli bulguları şu şekilde özetleyebiliriz. Çinli Chery markası büyük bir sürpriz yaparak ilk 10’a girdi. Opel, ikinci sırada yer alırken aynı gruptaki Peugeot üçüncü sırada yer aldı. FIAT, Egea modeli ile yine açık ara birinci odu. TOGG resmî açıklamasında 306 adet satış yaptığını duyurdu. Elektrikli otomobil pazarı büyüyor. İlk beş ayda 7.526 adet elektrikli otomobil satıldı. Neredeyse geçen yılın tamamı kadar bu ilk beş ayda satılmış. Artık Karsan tarafından üretilen Renault Megane sedan ise en çok satılan otomobiller sıralamasında ikinci sıraya yükseldi. Hafif ticari pazarında ise Ford, Fiat ve Peugeot sıralandı. Elektrikli otomobil satışında ise Renault Zoe 1. sırada yer aldı. Ardından, BMW, Volvo, Mercedes, MG, Opel Skywell, Togg, Fiat ve Dfsk ilk 10’u oluşturdu. Beş ayda lüks otomobile de ilgi arttı. Beş ayda 38.256 adet premium model satıldı. Bunlar BMW, Audi, Mercedes, Volvo, Cupra, DS, Jeep Alfa Romeo olarak sıralandı.
Aposto Sektör: Otomotiv
Ticarette elektrikli araç dönemi
MAXUS, şehir içi kullanımlarda 371 km menzil sunan e-Deliver 3 modeliyle 989 bin TL’den Türkiye pazarına giriş yaptı. Dünyanın en büyük üçüncü elektrikli araç üreticisi SAIC bünyesinde bulunan MAXUS’un distribütörü Doğan Trend Otomotiv oldu. Marka, Türkiye hafif ticari araç pazarında elektrikli modelleriyle öncü olmayı amaçlıyor. Doğan Trend Otomotiv SAIC bünyesindeki diğer markası MG ile Türkiye pazarında başarılı olmuştu. 127 yıllık bir geçmişi olan Birleşik Krallık markası MAXUS'un şehir içi kullanımlarda 371 km menzil sunan e-Deliver 3 modeliyle ilgili Doğan Trend Otomotiv CEO’su Kağan Dağtekin, “Doğan Trend olarak, her daim müşterilerimizin beklentilerini ve ana akım trendleri takip ediyoruz. Şehir içi lojistik ihtiyacı arttıkça müşterilerimizin beklentileri hızla değişmeye başladı. Yoğun trafikte çok daha ekonomik olan ve arıza ihtimali neredeyse sıfıra yakın hâle gelen elektrikli araçların müthiş bir fırsat penceresi açtığını gördük. Bu vesile ile elektriğin bereketini ticari müşterilerimize sunmak üzere yola çıktık” dedi. Doğan Trend Otomotiv Genel Müdür Yardımcısı Tibet Soysal şunları söyledi: “MAXUS, dünyada hafif ticari araçlar konusunda uzmanlaşmış bir marka. Özellikle geniş elektrikli ürün portföyü ile tüm dünyada farklı istek ve ihtiyaçlara cevap verebiliyor olması dikkatimizi çekti. Kargo dağıtım, e-ticaret şirketleri ve çeşitli müşteri grupları ile uzun süredir devam ettirdiğimiz görüşmelerimiz ile pazarın cevap veremediği ihtiyacı tespit ettik ve şimdi çözüm sunuyoruz. Tıpkı otomobil pazarında yaptığımız gibi elektrikli ticari araçlarda da bir ilki gerçekleştiriyoruz ve MAXUS e-Deliver 3 ile bu segmentin ilk elektrikli ticari aracını pazara sunuyoruz.” 8 yıl ve 160 bin kilometre batarya garantisiyle satışa sunulan e-Deliver 3’ün 5 yılda 390 bin liranın üzerinde işletme maliyeti avantajı sağlayacağını ifade eden Tibet Soysal, “e-Deliver 3 gibi %100 elektrikli ve 2 Euro paletlik yükleme kapasitesine sahip bir ürüne pazarda büyük bir ihtiyaç var. İçten yanmalı motora sahip modellerle kıyaslandığında kısa süre içinde ekonomik açıdan avantaj sağlarken işletme ve bireylerin karbon ayak izini de sıfıra indiriyor. MAXUS markası KOBİ, filo ve e-ticaret şirketlerinin sürdürülebilirlik hedeflerine önemli katkı sağlayacak ” diye konuştu. Bir adım geriden: Avrupa’daki satış başarısı ile dikkat çeken, bugüne kadar farklı platformlarda pek çok kez “En İyi Elektrikli Van” seçilen MAXUS e-Deliver 3, aynı zamanda 2022 yılında İngiltere’de en çok satılan ikinci elektrikli hafif ticari model. Neden önemli? Son yıllarda farklı segmentlerde devam ettirdiği elektriklenme hareketini ticari araç sektörüne taşıyan Doğan Trend Otomotiv, %100 elektrikli MAXUS markası ile Türkiye pazarına güçlü bir giriş yapmış oldu. Bugün itibarıyla 1 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşan MAXUS, her yıl yaklaşık ürettiği 250 bin adet aracı başta Avrupa pazarları olmak üzere ihraç ediyor. KOBİ ve filolarda elektrikli trendi Doğan Trend Olarak Türkiye’de elektrikli otomobiller konusunda en yüksek tecrübeye sahip distribütörlerden biri olduklarını söyleyen Doğan Trend Otomotiv Genel Müdür Yardımcısı Tibet Soysal, “ Tıpkı otomobil pazarında yaptığımız gibi elektrikli ticari araçlarda da bir ilki gerçekleştiriyoruz. MAXUS e-Deliver 3 ile segmentinin ilk elektrikli ticari aracını pazara sunarak bu alanda sektöre yenilik getiriyoruz” dedi. MAXUS’un, 2014 yılında elektrikli ticari araçlarıyla pazara giriş yaparak bu alanda öncü olduğunu belirten Tibet Soysal sözlerine şöyle devam etti: “2022 yılında Türkiye’de hafif ticari araçların payı 190 bin 623 adetlik satışla yüzde 24,3 olarak gerçekleşti. Pazarda 2019’dan bu yana belirgin bir büyüme ivmesi var. MAXUS ile Türkiye elektrikli ticari araç pazarında öncü olmak için yola çıktık. MAXUS e-Deliver 3, Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’lere, filolara ve e-ticaret şirketleri için çevreci ve düşük işletme giderli bir seçenek olacak. Türkiye’de e-ticaret pazarında ciddi bir büyüme var ve Türkiye, yüzde 64’lük online alışveriş oranı ile Avrupa’da lider konumda. Lojistik, büyük filolar ve e-ticaret şirketleri, ile uzun süredir devam ettirdiğimiz görüşmelerimiz ile pazardaki ihtiyacı tespit ettik ve şimdi çözüm sunuyoruz. Bu pazarda da 1 tondan daha az yükleme hacmine sahip küçük araçlara yönelim trendi var. Araç başına günlük kullanım 50-150 kilometre arasında. Bu da kapı önü teslimatlar için en verimli çözüm olarak elektrikli ticari araçları öne çıkarıyor. Ekonomik ve çevreci bir seçenek olması ile KOBİ, filo ve e-ticaret şirketlerinin sürdürülebilirlik hedeflerine önemli katkı sağlayacak. Dizel motorlu rakiplerinden yalnızca yakıt/enerji maliyeti olarak bile beş kat daha ekonomik olan e-Deliver 3, MTV, 8 yıl batarya ve 5 yıl araç garantisi, bakım/onarım gibi avantajları ile 5 yılda 390 bin liranın üzerinde maliyet tasarrufu sunuyor.”
Aposto Sektör: Otomotiv
Opel 10 yıllık rekorunu kırdı
Opel Türkiye Genel Müdürü Emre Özocak, Astra'nın "Yılın Otomobili" finalistleri arasında yer aldığını belirterek, "Astra, Opel tarihinde önemli bir yere sahip ve Türkiye'de otomobil severlerin Opel Astra'ya yoğun bir ilgisi var" dedi. Bir adım geriden: Otomotiv Gazetecileri Derneği (OGD) tarafından bu yıl sekizinci kez gerçekleştirilecek olan "Türkiye'de Yılın Otomobili" seçimlerinin finalinde yarışacak 7 aday modelin açıklanmasının ardından finalist markalar, aday modellerine ilişkin basın toplantıları düzenliyor. Opel, Astra modeli ile "Yılın Otomobili" kategorisinin yanı sıra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sınırları içerisinde yer alan Maraş Bölgesi'nde düzenlenen tanıtım toplantısı ile de "Yılın Lansmanı" kategorisinde yarışıyor. Satışlar: Opel Türkiye'nin mayıs ayı satış rakamlarına da değinen Özocak, ilk 4 ayda 18 bin 900 adete ulaştıklarını söyledi. Özocak, "Bir önceki senenin aynı dönemine göre ciddi bir büyümeyi sağladık" dedi. Açıklama: Emre Özocak, mayıs ayını 10 bin 671 adet satışla kapattıklarını belirterek, şunları kaydetti: "Bu, bizim açımızdan son 10 senedeki en yüksek satış rakamı. Mayıs ayında 100-115 bin bandında toplam pazar ön görüyoruz. Bizim açımızdan yüzde 9'lar seviyesinde bir pazar payı konuşuyor olacağız ki bu da bizim için kıymetli bir pazar payı. Dolayısıyla mayıs performansını nisanın üstüne eklediğimizde 30 bin adetlere ulaşmış oluyoruz. Bu da bizi pazar payı anlamında yüzde 6,5 gibi bir yere getiriyor. Bu bizim bu yıl yapmak istediğimiz pazar payı hedefiydi. Yani mayıs ayından itibaren biz bunu garantiledik."
Aposto Sektör: Otomotiv
Türkiye, Citroën'in en büyük ikinci pazarı oldu
Mart ayında gerçekleştirdiği 5 bin 348 adetlik satışla Türkiye’deki en yüksek performansa ulaşan Citroën Türkiye, kendi satış rekorunu kırdı. Detaylar: Mayıs ayında 8 bin 528 adetlik satışa ulaşan Citroën Türkiye, globalde satış sıralamasında Fransa’nın ardından ikinci sıraya yükseldi. Açıklama: Türkiye otomotiv pazarının mayıs ayında, 2022’nin aynı ayına göre yüzde 70,9 büyüdüğünü söyleyen Citroën Türkiye Genel Müdürü Selen Alkım, “Citroën markasının Türkiye’de satışları ise aynı dönemde yüzde 581 büyüdü. Mayıs sonu itibari ile 5 aylık sonuçlara baktığımızda ise Türkiye pazarı yüzde 60.5 büyürken biz Citroën olarak yüzde 130 büyüdük ve toplamda 24 bin 16 adetlik satışa ulaştık” dedi. Dahası: Sadece binek otomobilde değil ticari araçta da kayda değer bir büyüme gerçekleşti. Alkım, “Mayıs ayında satışlarımızın yüzde 34’ü 2 bin 921 adetle ticari araçlardan oluştu. İlk beş ayda ticari araç pazarı yüzde 130 büyürken biz yüzde 300 büyüdük. Marka olarak bulunduğumuz her segmentte satışlarımızı artırdık ” diye konuştu.
Aposto Sektör: Otomotiv
PEUGEOT Türkiye'de en yüksek aylık satış
Yükselen performansıyla tüketiciler kadar otomotiv sektörünün de yakından takip ettiği PEUGEOT Türkiye, mayıs ayında Türkiye’deki en yüksek tarihi aylık satış rakamına ulaştı. Detaylar: Mayıs ayını 9 bin 954 adetlik satış ve yüzde 8,9’luk pazar payıyla kapatan PEUGEOT Türkiye, podyumda yerini aldı. Açıklama: Yeni ve yenilikçi PEUGEOT modellerine olan ilginin artarak devam ettiğini söyleyen PEUGEOT Türkiye Genel Müdürü Gülin Reyhanoğlu, “ İlk 5 ayda elde ettiğimiz 34 bin 457 adetlik satışla, 2022 yıl toplamında gerçekleştirdiğimiz 32 bin 666 adetlik satışı geride bıraktık. Markamıza olan ilginin büyüklüğünü gördük ve sene başındaki 57 bin adetlik satış hedefimizi de yükselttik” dedi. Neden önemli? Marka, 2008, 3008, 5008 ve 408 olmak üzere dört farklı tasarımda SUV modeli ilk beş aylık dönemde ulaşılan 19 bin 518 adetlik satış ve yüzde 12,5 payla Türkiye SUV pazarında önde.
Aposto Sektör: Otomotiv
Güneş ve rüzgâr öncülüğünde rekor kapasite artışı
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Yenilenebilir Enerji Piyasa Güncellemesi raporuna göre yenilenebilir enerji kapasitesindeki büyümenin bu yıl –yüksek fosil yakıtları ve enerji güvenliği endişelerine bağlı olarak– geçen yıla göre %30’un üzerinde artması bekleniyor . Rapor, yenilenebilir enerji piyasasında büyümenin önümüzdeki yıl da devam edeceğini ve dünyanın toplam yenilenebilir elektrik kapasitesinin Çin ve ABD'nin toplam güç üretimine eşit olan 4.500 gigavata (GW) yükseleceğini söylüyor. Ana senaryo: Rapordaki ana senaryoya göre, yenilenebilir enerjide bu yıl beklenen 440 gigavatlık artış, bugüne kadar yıllık bazda kaydedilen en büyük büyüme olacak. Temiz enerjide devreye alınacağı öngörülen yeni kapasite, Almanya ve İspanya’nın toplam elektrik kurulu gücünün üzerinde. Öte yandan, söz konusu genişleme, dünyanın başlıca pazarlarında yaşanıyor. Enerji krizi karşısındaki konumuna bağlı olarak; yenilenebilir enerji kaynakları, Avrupa'daki büyümesini hızlandırıyor. Yeni politika önlemleri, önümüzdeki iki yıl içinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Hindistan'da önemli artışları destekliyor. Çin , lider konumunu sağlamlaştırıyor. Hem 2023 hem de 2024'te küresel yenilenebilir enerji kapasitesindeki genişlemenin %55'ini Çin'in oluşturması bekleniyor. Dönüşüme güneş ve rüzgâr öncülük ediyor IEA İcra Direktörü Fatih Birol, küresel enerji krizinin, yenilenebilir enerji kaynaklarının güvenli ve uygun fiyatlı olduğunu da daha belirgin hâle getirdiğini vurguluyor. Mevcut değişim karşısında, politikaların da değişen pazar koşullarına uyum sağlaması gerektiğinin, elektrik şebekelerinin güneş ve rüzgârın potansiyelinden faydalanılarak genişletilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Güneş: Güneş enerjisindeki yeni kapasitenin, bu yıl sonunda yenilenebilir enerjideki toplam kapasite artışının %65’ini oluşturması bekleniyor. Yüksek elektrik fiyatları nedeniyle özellikle çatı tipi güneş enerjisi santrallerinin kurulumunun, bu büyümenin itici gücü olacağı belirtiliyor. Veriler, dünyanın 2030 yılına kadar, IEA'nın 2050 Net Sıfır Emisyon Senaryosu'nda öngörülen, güneş enerjisi üretim kapasitesine ulaşacağını gösteriyor. Rüzgâr: Rüzgâr enerjisinde son birkaç yıldır yaşanan aksamanın bu yıl aşılacağı ve karasal rüzgâr enerjisinde %70 artışla 107 gigavat ilave kapasitenin devreye alınacağı belirtiliyor. Bu rakam, rüzgâr enerjisinde tüm zamanların en yüksek kapasite artışının yaşanacağı anlamına geliyor. Bu genişlemenin geleceği, hükümetlerin sağlayacağı politika desteği ile ilişkilendiriliyor. Güneşin aksine, rüzgâr türbini tedarik zincirindeki genişlemenin, emtia fiyatlarındaki artışa bağlı olarak, orta vadede artan talebi karşılayacak kadar hızlı olmayacağının da altı çiziliyor. Diğer önemli gelişmeler Avrupa'daki yenilenebilir kapasite ilavelerine ilişkin tahmin, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden öncesine kıyasla %40 yukarı yönlü revize edildi. İşgal, birçok ülkenin Rus doğal gazına olan bağımlılıklarını azaltmak için güneş ve rüzgâr kullanımını artırmasına yol açmıştı. Yüksek elektrik fiyatlarının küçük ölçekli çatı tipi güneş enerjisi sistemlerini mali açıdan daha cazip hale getirmesi ve özellikle Almanya, İtalya ve Hollanda olmak üzere önemli Avrupa pazarlarında artan politika desteği de bu süreci destekledi. Yeni kurulan güneş enerjisi ve rüzgâr kapasitesinin, daha pahalı olan fosil yakıt üretiminin yerini alarak 2021-2023 döneminde Avrupa Birliği elektrik tüketicilerine 100 milyar euro tasarruf sağladığı tahmin ediliyor. Öte yandan, Avrupa'daki toptan elektrik fiyatlarının, ek yenilenebilir kapasite olmasaydı 2022 yılında %8 daha yüksek olacağı ifade ediliyor. Rüzgâr ve güneş enerjisinin rekabet gücü geçen yıldan bu yana iyileşirken, hükümet politikalarının değişen piyasa koşullarına, özellikle de 2022'de %16'lık rekor bir taleple düşük talep gören yenilenebilir enerji ihalelerine uyum sağlaması gerekiyor.
SEFiA İklim Gündemi
Bitmek bilmeyen dijital bombardıman
Ofiste dijital iletişim kanallarının mütemadiyen kullanımı, çalışanların verimliliklerini ve iş performanslarını olumsuz etkileyebilir. Microsoft tarafından Mayıs 2023'te yayınlanan bir araştırma, küresel çapta çalışanların veri, bilgi ve her zaman müsait iletişim yoğunluğuna ayak uydurmakta zorlandığını ortaya koydu. 2021 yılında dünya genelinde günlük 319,6 milyar e-posta gönderildiği ve alındığı tahmin edilirken, bu rakamın 2025 yılına kadar günlük 376,4 milyar e-postaya çıkması öngörülüyor . Üstelik: Çalışanların planlanmamış, geçici dijital mesajlar aracılığıyla sürekli iletişim kurduğu platformlar kolay ve esnek olsa da zihinsel yorgunluğa yol açabilir, çalışanların zaman yönetimini olumsuz etkileyebilir. Söz konusu araştırma, insanların iş günlerinin %57'sini e-posta, toplantı ve diğer iletişim faaliyetlerine harcarken, sadece %43'ünü üretkenliğe ayırdıklarını gösteriyor. Stanford Üniversites i tarafından yürütülen The Impact of Email on Concentration and Stress isimli araştırma, sürekli e-posta kontrol etmenin ve yanıtlamanın çalışanların dikkat sürelerini azalttığı ve bilişsel işlevlerini olumsuz etkilediğini gösteriyor. Londra Üniversitesi tarafından yürütülen The Effects of Instant Messaging on Workplace Productivity and Stress isimli çalışma ise, anlık mesajlaşma uygulamalarının sürekli kullanımının çalışanların stres düzeylerini artırdığı ve verimliliklerini azalttığı belirtiyor. Son yıllarda büyük bir uzaktan işgücünü bir araya getirmek adına, şirketlerin teknolojiyle fazlasıyla iç içe olması bir süre için gerekliydi. Ancak bunun sonucu çalışanlar için iletişim kanallarının belirsizleşmesi, ve hatta yorucu bir şekilde parçalanmasıyla sonuçlandı. E-posta filtreleme, abonelikten çıkma, normal çalışma saatleri dışında veya gün içerisinde bildirimleri kapatma gibi günlük çözümler elbette rahatlatıcı; ancak hiçbiri çalışanların aşırı yüklenme sorunu çözmüyor. Şirketlerin durmaksızın gelişen ve güncellenen yeni teknolojilerden faydalanırken var olanların nasıl organize edeceklerini de düşünmeleri gerekiyor. Ek bir bilgi: Microsoft'a göre bu ikilemin çözümü yapay zekanın iş yaşamına adaptasyonu. Teknoloji devi, yapay zekanın stresli çalışanları zaman alan angaryalardan kurtaracağını ve yaratıcılıklarını ortaya çıkaracağını iddia ediyor. Özetle: Günümüz iş dünyasında iletişimin hızlı ve etkili olması gerekliliği yadsınamaz. Ancak, dijital teknolojilerin gelişmesiyle birlikte, e-mail, anlık mesajlaşma uygulamaları ve diğer dijital iletişim kanallarıyla çalışanların sürekli olarak bombardımana tutulduğu bir durum söz konusu. Ne yapmalı? İş yerinde daha dengeli bir iletişim ortamı oluşturmak ve dijital iletişim kanallarını daha etkin bir şekilde yönetmek verimliliğini artırmak için önemli olmasının yanı sıra; günümüzde teknoloji ile haşır neşir tüm yöneticilerin üzerine eğilmesi gereken bir konudur. Konu üzerine atılacak adımlar şunlar olabilir: Tüm iş ve haberleşme yükünü tek bir platform üzerinden yürütmek, Her yeni değişiklikte çalışan geribildirimlerine kulak vermek, Çalışanların birbirleriyle ne sıklıkta ve ne zaman iletişim kurmaları gerektiğine dair sınırlar belirlemek - örneğin, e-postayı resmi konular için kullanırken günlük konuşmaları Microsoft Teams veya Slack üzerinden yürütmek, veya iş saatleri dışında e-mail kontrol etmemek, Şirket için toplantılar için bir zaman sınırı belirlemek, Dijital tükenmişliğin yüz yüze iletişimin yerini almasının önüne geçmek Dijital refah, yöneticilerin dikkate alması gereken önemli bir konu.
Pareto
İşyeri trendleri: Tükenmişliğin önüne nasıl geçeceğiz?
Son birkaç yıldır TikTok'ta, Y ve Z kuşağı çalışanlarının değişen tutumlarını yansıtan yeni işyeri trendleri ortaya çıkıyor. Son zamanlardaki önemli trendler arasında quiet quitting , quiet firing, quiet hiring, rage applying, shift shock/new hire's remorse ve bare minimum Monday yer alıyor. Bu eğilimler, genç kuşakların değerlerini ve önceliklerini yansıtan, işte yaşanan problemlere ve herhangi duruma yönelik şimdiye dek geçerliliği olmayan yaklaşımları temsil ediyor. İş hayatında on yıllardır, sıklıkla karşılaşılan durum ve hissiyatlara isim koymak, bunları fark ediyor olmanın ötesinde çalışanlara görünür hissettiriyor. Quiet quitting (artık Türkçeleşmiş ismiyle sessiz istifa); performans değerlendirmelerinden veya işten çıkarılmaktan kaçınmak için gereken minimum çabayı göstermek anlamına geliyor. Fazla mesai, geç saatlere kadar çalışma gibi kavramlar kabul edilebilir bulunmuyor. Bu eğilimin arkasındaki dürtü, iş-yaşam dengesinin kontrolünü elinde tutmak ve işin kişinin kimliğine bağlı olduğu fikrini reddetmek. Quiet firing (sessiz işten çıkarma); işverenlerin çalışanları gerçekten işten çıkarmadan veya kayıtlara geçen bir işten çıkarma yapmadan ve kıdem tazminatı ödemek zorunda kalmadan işten çıkarmasının bir yolu olarak geçiyor. Genellikle, çalışanların kendi başlarına ayrılmalarını sağlamak amacıyla, işi çalışanlar için tatsız hale getiren değişiklikler yapmayı içeriyor. Quiet hiring (sessiz işe alma); işverenlerin yeni çalışan işe almadan işyerindeki ihtiyaçları veya boşlukları doldurmaya çalışması, genellikle mevcut çalışanlardan aynı ücret karşılığında daha fazla iş yapmalarını istemek üzere gerçekleşiyor. Aynı zamanda çalışanların şirket içinde farklı rollere kaydırılması anlamına da gelebilir. Hızla tükenmişliğe ve kızgınlığa yol açması muhtemel. Rage applying (öfkeyle iş başvurusu yapma olarak Türkçeye çevrilebilir); kişinin mevcut iş pozisyonu veya durumundan duyduğu hayal kırıklığı nedeniyle iş başvurusunda bulunmasını içeren bir eğilim. Uzaktan çalışma ve sosyal medyanın artan popülaritesiyle, iş arama ve mülakat süreçleri her geçen gün kolaylaşıyor. Bu; aksiyonun kendisi yalnızca kişiyi sinir bozucu bir ruh hâlinden kurtaracak bir araç görevi gördüğnden çalışanların nitelikli olmadıkları veya ilgilenmedikleri işlere başvurmalarına yol açabiliyor. Başka bir şirket tarafından "aranıyor" ve pazarlanabilir olma hissi, çalışanın hayal kırıklıklarıyla başa çıkmasına ve potansiyel mülakatları şirket içinde bir pazarlık kozu olarak kullanmasına yardımcı oluyor. Shift shock/new hire's remorse (yeni çalışan pişmanlığı); yeni başlayan bir çalışanın işin beklenenden farklı olması veya kendisi için uygun olmaması sebebiyle işi kabul etmekten pişmanlık duyması durumunda ortaya çıkıyor. Bu durum genellikle kişilerin kısa bir süre sonra iş değiştirmesine veya eski işverenlerine geri dönmesine neden oluyor. Hem yeni işveren, hem eski işveren hem de çalışan için zorlu ve masraflı bir süreç. Bare minimum Monday (asgari pazartesi); isminden de anlaşılacağı üzere yeni çalışma haftasından hemen önce, pazar günü yaşanan stresi hafifletmek için pazartesi günleri asgari miktarda iş yapmayı içeriyor. Pazartesi sendromu yeni bir kavram değil; çalışanlar haftanın ilk iş gününde özellikle önlerindeki yoğun bir hafta varsa kendilerini motivasyonsuz veya verimsiz hissedebiliyor. Suçluluk duygusu olmadan çalışma haftasına girmeyi kolaylaştıran bu trend, önümüzdeki haftanın yoğunluğuna yol açan endişeyi hafifletmeyi amaçlıyor. Neden önemli? İşyeri konsepti değişmeye devam ederken, işverenlerin ve çalışanların ortaya çıkan trendlerin ve bunların potansiyel etkilerinin farkında olması çok önemli; çünkü sessiz istifa trendinin büyüklüğünden de anlaşılabileceği üzere, söz konusu başlıklar birer TikTok trendi olmanın ötesinde anlam ifade ediyor. Özellikle Z kuşağı, işyerindeki yeni fikirlere ve deneylere hızla bağlanıyor. Bunların çalışanların işleriyle etkileşim kurma biçimleri üzerinde önemli sonuçları olabilir. Bu trendleri yönlendirmek ve işyerinin ihtiyaçları ile yeni nesil işgücünün önceliklerini dengelemenin yollarını bulmak hem işverenlere hem de çalışanlara bağlı. Öte yandan: Bu trendler geleneksel çalışma yöntemlerine meydan okusa da, işverenlere işgücünün ihtiyaçlarını nasıl destekleyecekleri ve kapsayıcı ve destekleyici bir işyeri kültürü nasıl oluşturacakları konusunda yaratıcı düşünme fırsatı da sunuyor. Şirketlerin rekabetçiliğini artırdığı da bir gerçek. Ne yapmalı? Yöneticiler; geleneksek beklentilerin yanı sıra ruh sağlığı, efektif oluşunun yanı sıra huzurlu bir ofis ortamı, iş-yaşam dengesi gibi unsurlara dikkat eden bir nesille karşı karşıya. Çözüm ise, çalışan katılımı ve iletişim etrafında dönmekte; mülakatlarda daha fazla durum tespiti ve şeffaflık, çalışanların işe yönelik sınırlar koymasına yardımcı olmak, onları gelişime teşvik etmek, motivasyonlarını anlamaya çalışmak... Yöneticiler ve ekipleri arasındaki iletişim kanalları düzgün işlediği ve sağlam yapılandırıldığı takdirde söz konusu başlıkların akıllardan bile geçmediği bir iş ortamı oluşturulabilir.
Pareto
Yerli platform Popile, 4 milyon dolar değerleme üzerinden yatırım aldı
Ünlü isimlerin kişiye özel video çekmesini mümkün kılan yerli girişim Popile , Yarkın Sakucuoğlu, Siret Ünsal ve Kıvanç Ünal gibi isimlerinde aralarında bulunduğu melek yatırımcılardan 4 milyon dolar değerleme üzerinden yatırım aldı. Gerçekleşen yatırımın miktarına ilişkin herhangi bir detay ise paylaşılmadı. Bir adım geriden: Popile, Ağustos ayında tohum yatırım turunu tamamlamış; miktarı açıklanmayan ancak 1,52 milyon dolar üzerinden gerçekleştiği bildirilen yatırım turuna Sakuçoğlu haricinde Gökçe Gizer ve Kal El-Wahab'ın da aralarında bulunduğu yurt dışı merkezli toplam 9 yatırımcı katılmıştı. Kimdir: Kemal Tepret, Ertuğrul Uçar, Mete Acar, İsmet Berkay Çelik ve Oğulcan Tümdoğan tarafından 2020 yılında hayata geçirilen Popile, kişilerin ünlülerden video formatında özel tebrik mesajları almasına imkan tanıyor. Buna göre, platformda aralarında Fenerbahçe'den futbolcular, Twitch yayıncıları, ünlü oyuncular, influencer'lar ve Twitch yayıncıları bulunan 500'den fazla isim yer alıyor. Arada hiçbir aracı olmadan faaliyet gösteren Popile aracılığıyla ünlü isimler, kendi telefonlarında bulunan uygulama üzerinden direkt video çekebiliyor. Bununla birlikte, ünlüler reklam ve tanıtım videoları da çekerek platformda yükleyebiliyor. Uygulamaya girdikten sonra mesaj almak istediğiniz ünlüyü seçmenizin ardından video 7 gün içerisinde hazırlanıyor ve videonun hazırlandığına dair mail adresinize ve telefonunuza bildirim geliyor. Fatura ve gelişmelere ilişkin bilgiler ise yine mail adresinize iletiliyor. Hedef: Yeni yatırım turunun ardından Popile, etkinlik pazarına da adım atmayı planlıyor. Bu kapsamda, platformda yer alan ünlü isimlerin sayısını 2023 sonuna kadar birkaç katına çıkarmayı amaçlayan Popile, Türk ünlülerin son derece popüler olması nedeniyle Orta Doğu pazarına giriş yapmayı ve Orta Doğu'nun da yerel ünlülerini platformunda dahil ederek bu bölgenin lider etkileşim platformu olmayı hedefliyor.
Quando Startup
Konkordato ilan eden BiSu, DrinkGo ile işbirliğine gidiyor
Su siparişlerini dijitalleştirerek akıllı telefonlar aracılığıyla sipariş verilmesini mümkün kılan yerli girişim BiSu , geçtiğimiz ay başında konkordato ilan etmiş; şirketin 8 deposundaki iş ortaklarını mağdur ettiği, kimsenin bayilik ücretini ve 2 aylık hak edişlerini yatırmadığı bildirilmişti. Konuya ilişkin yaptığı açıklamada konkordato sürecini paydaşlarını daha fazla mağdur etmemek için başlattığını belirten BiSu, şimdiyse Sırma markasını da bünyesinde bulunduran DrinkGo ile işbirliği yaptığını duyurdu. Geniş açı: BiSu ve DrinkGo arasındaki işbirliği anlaşması kapsamında, hızlı teslimat servisinin Türkiye operasyonlarından ve tüm operasyonel maliyetlerinden artık bu oluşum sorumlu olacak. Ürünler, bayiler üzerinden satışa konurken BiSu da sipariş üzerinden komisyon almaya devam edecek. Bununla birlikte, işbirliği çerçevesinde, BiSu'nun kapanan tüm bayileri yeniden hizmet vermeye başlayacak. Buna göre, BiSu'nun 21 bayisinin tekrar hizmet vermeye başladığı; 40 bayinin de aktif hizmete geçiş yapmasının planlandığı aktarılıyor. Konuya ilişkin açıklamasında BiSu kurucu ortağı ve CEO'su Ergin Üner, işbirliği ile birlikte BiSu'nun maliyetlerden arınmış ve kârlı bir iş modeline yöneleceğini ve yurt dışı hedefleri için de bir destek sağlayacağını ifade etti. DrinkGo A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Davut Dişli ise BiSu'nun yarattığı istihdama ve sahip olduğu değerin önemine dikkat çekerek girişimin içinden geçmekte olduğu süreci "büyüme sancısı" olarak tanımladı. Bir adım geriden: BiSu, 2021 yılında 50 milyon değerlemeye ulaşmış; Mart ayında ise 100 milyon değerleme üzerinden yatırım almıştı. Konkordato ilanının ardından bayi temsilcileri bu karara tepki göstermiş; temsilciler, suç duyurusunda bulunmak için İstanbul Adalet Sarayı'nın önünden bir araya gelmişti. Bayi sahibi Kürşat Karayılan, konuya ilişkin açıklamasında BiSu için "Bunlar bizim franchising bedellerimizi alarak bizi dolandırdı ve şu an bizim kestiğimiz faturaları 2-3 aydır ödemeyen bir firma." ifadelerini kullanmış, bir şubenin 1 milyon lira zarara uğradığını kaydetmişti.
Quando Startup
Hücresel ve genetik terapiler üzerine çalışan ElevateBio, 401 milyon dolar yatırım aldı
Yaşamı dönüştüren hücre ve gen tedavilerinin oluşturulmasına güç vermeye odaklanan teknoloji odaklı bir şirket olan ElevateBio , Matrix Capital Management yönetiminde, AyurMaya Capital Management Fund liderliğinde ve önde gelen bir grup yeni ve mevcut yatırımcının katılımıyla gerçekleşen D Serisi finansman turunda 401 milyon dolar yatırım aldı. Şirketin aldığı toplam yatırım miktarını 1,2 milyar dolara ulaştıran yeni finansmanla bağlantılı olarak, yatırımcılar arasında yer alan The Invus Group'un Genel Müdürü Khalil Barrage, ElevateBio'nun yönetim kuruluna atandı. Geniş açı: Finansmandan elde edilen gelir, şirketin teknoloji platformlarının geliştirilmesi ile hücre ve gen tedavilerinin tasarımını, üretimini ve geliştirilmesini hızlandırmak için kullanılacak. Finansman ayrıca ElevateBio'nun coğrafi erişimini genişletme ve cGMP üretim kapasitesini artırma çabalarını destekleyerek akademik ve endüstri ortaklarına tüm ürün yaşam döngüsü boyunca teknoloji ve hizmetlere anahtar teslimi ve ölçeklenebilir erişim sağlayacak. Nedir: 2017 yılında Andrew Sandford ve Michael Paglia tarafından kurulan ElevateBio, bugün ve gelecek on yıllar boyunca dönüştürücü hücre ve gen terapilerinin geliştirilmesini amaçlayan teknoloji odaklı bir şirket olarak öne çıkıyor. Şirketin entegre teknolojiler modeli, hücre ve gen terapisi süreçlerini, programlarını ve şirketlerini tam potansiyellerine ulaştırmak için anahtar teslimi ölçek ve biyoteknolojik yetenekler sunuyor. ElevateBio ekosistemi; yeni nesil, tam spektrumlu bir gen düzenleme platformu olan Life Edit; tescilli bir indüklenmiş pluripotent kök hücre (iPSC) platformu ve bir RNA, hücre, protein ve vektör mühendisliği platformu dahil olmak üzere birden fazla Ar-Ge teknoloji platformunu, gelişmiş terapötiklerin keşfini ve geliştirilmesini desteklemek için uçtan uca genetik ilaç cGMP üretim ve süreç geliştirme işi olan BaseCamp ile bir araya getiriyor. ElevateBio, yeni hücre ve gen tedavilerinin geliştirilmesinde geniş bir biyofarmasötik şirket yelpazesine olanak sağlamanın yanı sıra, hücresel, genetik ve rejeneratif ilaçlardan oluşan son derece yenilikçi bir boru hattı da inşa ediyor. ElevateBio, hastalıkları değiştirmek için insan hücrelerini ve genlerini kullanan dünyanın en büyük bilimsel ilerlemelerinin içinde baskın bir motor olmayı hedefliyor. Bir adım geriden: Covid-19 pandemisinde yükselişe geçen girişimlerden biri olan ElevateBio, Nisan 2021'de gerçekleşen Seri B yatırım turunda 170 milyon dolar yatırım aldığını duyurmuş; yatırım turuna F2 Ventures, MPM Capital, EcoR1 Capital, Redmile Group ve Samsara BioCapital, The Invus Group, Surveyor Capital, EDBI ve Vertex Ventures katılmıştı.
Quando Startup
Daimler ve Toyota, Japonya'daki kamyon operasyonlarını birleştirecek
Daimler Truck ve Toyota Motor , Salı günü yaptıkları açıklamada Japonya'daki kamyon ünitelerini birleştirmek için bir ön anlaşma yapıldığını duyurdu. Anlaşmanın, 2024'ün ilk çeyreğinde imzalanması ve birleşmenin gelecek yılın sonuna kadar tamamlanması bekleniyor. Detaylar: Mutabakat zaptı (MOU) kapsamında, Daimler'e ait Mitsubishi Fuso Truck and Bus Corp ve Toyota'nın yan kuruluşu Hino Motors Ltd'nin bir "holding şirketi" altında birleştirilmesi planlanıyor. Yeni şirketin hisseleri Tokyo Menkul Kıymetler Borsası'nın ana pazarında işlem görecek. Açıklamalar: Daimler Truck CEO'su Martin Daum , şirketlerin birleşmeyi teknolojik ilerlemeler sağlamak için ihtiyaç duydukları ölçeğe ulaşmak için bir fırsat olarak gördüğünü belirtti. Yeni yapıyla küresel satış organizasyonu ayrı kalacak; ancak iki şirket geliştirme, tedarik ve üretim taraflarında birlikte hareket edecek. Açıklamaya göre, Daimler Truck ve Toyota, şirkete eşit şekilde yatırım yapacak ve bağlantı ve otonom sürüş gibi alanlarda hidrojen ve diğer teknolojilerin geliştirilmesi konusunda işbirliği hâlinde olacak. Daum, hidrojenin otomotiv mobilitesinin "geleceği" olacağını da sözlerine ekledi.
Pareto
Bankacılık sektörü net kârı 144,7 milyar TL
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) açıkladığı verilere göre, Nisan ayında sektörün toplam net kârı %10,5 artışla 38,6 milyar TL oldu. Sektörünün toplam net kârı Ocak-Nisan döneminde ise yıllık %47,4 oranında artışla 144,7 milyar TL'ye yükseldi. Dahası: Takipteki alacakların toplam nakdi kredilere oranı Nisan'da %1,86 oldu. bir önceki yılın aynı döneminde bu rakam %2,75 seviyesinde kaydedilmişti. Geçen yılın Nisan ayında %16 olan çekirdek sermaye yeterliliği rasyosu 2023 Nisan'da %14 oldu. Sermaye yeterliliği rasyosu ise %17 oldu. Ek olarak: Nisan 2023 döneminde Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 16,4 trilyon TL olarak gerçekleşti. Nisan 2023 döneminde en büyük aktif kalemi olan krediler 8,9 trilyon TL, menkul değerler 2,8 trilyon TL oldu. 2022 yılsonuna göre sektörün; toplam aktifi %14,2, krediler toplamı %17,6, menkul değerler toplamı %17,2 oranında artış gösterdi.
Pareto
Yatırımcılar yapay zeka ile anlaşabilir mi?
Girişim sermayesi fonları, özel sermaye grupları ve muhasebe firmaları, teknolojinin kendilerine rakipleri karşısında avantaj sağlama imkanı üzerine, satın alma hedeflerini ve yatırım amaçlı girişimleri seçmek için yapay zekayı kullanıyor. Son altı ayda ChatGPT'nin piyasaya sürülmesiyle tetiklenen yapay zeka geliştirme hızı, yatırımcıları hızla büyüyen şirketleri ve satın alma hedeflerini belirleyecek araçları kullanmaya teşvik etti. Big Four şirketi KPMG , yatırımcı koruma fonu Coatue ve risk sermayesi şirketi Headline , müşterilere tavsiyelerde bulunmak ve anlaşmalara rehberlik etmek için yapay zeka araçlarını kullanan şirketler arasında. Bununla birlikte: Yapay zekanın yatırımda artan kullanımı, sektördeki insan ilişkilerinin ve muhakemenin geleneksel rolleri hakkında soruları gündeme getirdi. Yapay zeka ve veri analitiğinin 2025 yılına kadar risk sermayesi ve erken aşama yatırımlarının dörtte üçünden fazlasını bilgilendireceğini tahmin ediyor. Bazı yatırımcılar, anlaşma yapanların bir şirketin büyüme potansiyelini finansal analize dayalı olarak değerlendirmek gibi görevler için üretken yapay zeka kullanımından fayda sağlayabileceğini düşünüyor. Yorumlar: KPMG ABD'den Pär Edin , "Çok fazla verimlilik elde eden bir modeli eğitebilir veya kullanabilirseniz, işin o özel alanında ikinci hamleyi yapanlar için daha zor olan bir avantaj elde edersiniz" ifadesini kullandı. Mesela: Coatue'nin yazılımı Coatue Brain , ana noktaları net ve özlü brifinglere dönüştürmek ve özetlemek için satış tarafı araştırmalarını, kazanç dökümlerini ve sunum sunumlarını elemek için teknolojiyi kullanarak üretken yapay zekayı veri platformlarına entegre ediyor. PitchBook'un risk sermayesi çıkışlarını öngören yapay zeka sistemi, bir şirketin halka açılma veya satın alınma olasılığını değerlendiriyor. Şirket, iki aylık aracın %75 doğruluk payına sahip olduğunu iddia etti. Risk sermayesi şirketleri Headline ve Moonfire Ventures , en yüksek büyüme potansiyeline sahip şirketleri belirlemek amacıyla, yatırım hedeflerini değerlendirmek ve karşılaştırmak için üretken yapay zekayı kullanıyor. Headline'ın kurucu ortaklarından Mathias Schilling , "Bunun bir risk sermayesinin geleneksel rolünü tehdit ettiğini düşünmüyoruz. Bütün konsept bir yardımcı pilot görevi görüyor; bir şirketle ilişki kurduğumuzda bizi daha akıllı hale getiriyor" yorumunu yapıyor. Moonfire , her hafta yaklaşık 50 bin şirketi incelemek –örneğin bir kurucunun deneyimini ve getiri potansiyelini değerlendirmek– için yapay zeka kullandığını belirtti. Şirket, LiveFlow'u keşfetmek ve desteklemek için mevcut algoritmasından yararlandı ve tohum yatırımında 3,5 milyon dolarlık bir artışa öncülük etti. Öte yandan: Risk sermayesi şirketi Amadeus Capital Partners CEO'su Anne Glover , gelişmiş yapay zekanın yine de önyargılı olma eğiliminde olduğunu belirterek, araçların sınırlı ve geçmiş tarihli verileri kullandığını ekledi. "Bir yapay zekanın yaptıklarına bakarak insan yerine karar verebileceğini söylemek imkansız. Bizim gibi son teknolojiye yatırım yapanlar için, aradığımız şey hakkında yazılmış çok fazla şey yok."
Pareto
TAB Gıda halka arz için başvuruda bulundu
TAB Gıda , halka arz çerçevesinde izahname onayı için Sermaye Piyasası Kurulu'na (SPK) başvuruda bulundu. TAB Gıda, halk arz için Ata Yatırım Menkul Kıymetler, İş Yatırım Menkul Değerler ve Yapı Kredi Yatırım Menkul Değerler'i yetkilendirdi. Detaylar: Şirket tarafından yayınlanan izahnamede, sermaye artırımı ve ortak satışı yoluyla halka arz edilmesi planlanan B grubu payların nominal değeri 46 milyon 483 bin 400 TL olup, bu payların şirketin halka arz sonrasında çıkarılmış sermayesine oranının %18,5 olacağı açıklandı. Şirket künyesi: 1994 yılında kurulan TAB Gıda, hızlı servis sektöründeki faaliyetlerine, 1995 yılında Burger King’in ana franchise haklarını alarak Türkiye’ye getirmesiyle başladı. Şirket, portföyüne 2006 yılında Sbarro markasını, 2007 yılında Popeyes'ı , 2010 yılında Arby's markasını kattı. TAB Gıda, kendi markası olan Usta Dönerci markasını 2013 yılında ve Usta Pideci markasını da 2019 yılında yarattı. En son ise 2022 yılında dünya genelinde en çok şubesi olan restoran zinciri Subway , TAB Gıda markaları arasına eklendi. 3 bine yakın restoranıyla dünyanın en büyük 4’üncü restoran operatörlerinden biri olan TFI TAB Gıda Yatırımları çatısı altında faaliyet gösteren TAB Gıda; Türkiye , Kuzey Makedonya Cumhuriyeti , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti , Gürcistan’da 1.500’e yakın restoranıyla hizmet veriyor.
Pareto
Çalışanların gözünden: Türkiye'nin en gözde şirketleri
Realta Danışmanlık tarafında yapılan Türkiye'nin En Gözde Şirketleri araştırması sonuçları açıklandı. 15'incisi düzenlenen ve 91 binden fazla katılımcı ile gerçekleştirilen araştırmada, en gözde şirketler Unilever , Google ve Mercedes Benz Türk oldu. Araştırmada katılımcılar, kendilerine yöneltilen sorularla en çok çalışılmak istenen şirketleri ve sebeplerini belirledi. Ek olarak: Araştırma, işveren markası kriterlerindeki güncel değişimi de gösterdi. İşveren markası; değişen algılar, farklılaşan beklentiler ve yeniden sıralanan önceliklerin şirketlerin potansiyel çalışan adayları nezdindeki itibarını ölçen bir kavram olarak tanımlanabilir. Detaylar: Üniversite öğrencileri ve genç profesyoneller tarafından ayrı değerlendirmelerin yapıldığı araştırmada, "En Gözde Şirketler", "En Gözde Holdingler" ve "Sektörel" olmak üzere üç ayrı kategoride sonuçlar belirlendi. Türkiye'nin En Gözde Şirketleri 2023 araştırmasının üniversite öğrencileri değerlendirmesinde ilk üç sırayı Unilever , Google ve Mercedes Benz Türk alırken, genç profesyoneller değerlendirmesinde ise Unilever , Apple ve Microsoft öne çıktı. "En Gözde Holdingler" kategorisinde ise ilk üç sırada Koç Holding , Yıldız Holding ve Eczacıbaşı Holding yer aldı. Dahası: Araştırmaya ilişkin değerlendirmelerde bulunan EGŞ Araştırma Direktörü & Realta Danışmanlık Kurucusu Ali Ayaz, "Geçen yıl katılımcıların %78'i hibrit çalışma seçenekleri sunmayan bir şirketi düşünmeyeceklerini belirtirken, bu yıl bu sayı önemli ölçüde azalarak %20'ye düşmüş durumda. Uzaktan ve esnek çalışma düzenlemeleriyle ilgili beklentilerin değiştiği görülüyor, bu da şirketlerin yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeleri ve iş arayanların değişen tercihlerine uyum sağlamaları gerektiğini gösteriyor" açıklamasında bulundu. Ayaz, araştırmada anket aday memnuniyetinde bir artış eğilimi olduğunu ve memnuniyet puanının %55'ten %67'ye yükseldiğini belirterek, bu durumun şirketlerin etkili iletişim, zamanında geri bildirim ve kolaylaştırılmış başvuru süreçleri gibi hususlara odaklanarak genel aday deneyimlerini iyileştirme konusunda adımlar attığını gösterdiğini belirtti. "Bu yılki araştırma verileri, maaş beklentilerinin hızla yükseldiğini ve bunun da finansal kaygılar ile en iyi yetenekleri cezbetme arasında denge kurmaya çalışan şirketler için bir zorluk teşkil ettiğini gösteriyor. Kuruluşların, ücretlendirme stratejilerini dikkatle değerlendirmeleri ve piyasa taleplerine uygun rekabetçi paketler sunmanın yollarını bulmak zorunda olduğu görülüyor." Ek bilgi: Araştırma sonuçları arasında savunma sektöründeki yükseliş göze çarpıyor. Ayaz'ın belirttiğine göre bir önceki yıla kıyasla daha fazla savunma şirketi ilk 100 listesinde yer alırken; bankacılık sektörü de ilk 100'deki ağırlığını artırdı. "Bu durum, şirketlerin değişen sektör dinamiklerine uyum sağlama ve işveren markası stratejilerini buna göre uyarlamalarının, tercih edilme oranlarını arttırdığının altını çiziyor."
Pareto İçgörü
ChatGPT kullanımını yasaklayan şirket sayısı artıyor
Amazon ve Goldman Sachs gibi büyük şirketler, geçtiğimiz yılın sonlarında popülaritesini artıran OpenAI sohbet robotunun şirket içi kullanımını şimdiye dek yasakladı veya kısıtladı. Birçok işveren için güvenlik riskleri üretkenlik avantajından çok daha ağır basıyor. Hatta: İtalya, OpenAI'nin Avrupa'nın GDPR gizlilik yasası ve AB ile uyumlu olmadığını belirterek hizmeti geçici olarak yasakladı. Yapay zekanın blokta kullanımını düzenleyen bir yasa üzerine çalışılıyor. Öte yandan: Elbette birçok şirket, e-posta taslağı hazırlamak veya kod incelemek gibi basit görevlere zaman harcamak yerine ChatGPT'yi ve Google Bard gibi yapay zeka araçlarını kullanıyor. Coca-Cola ve Bain & Company gibi şirketler, OpenAI ile ortaklıklar bile imzaladı. Bazı şirketler, güvenli kullanım açısından tamamen incelendiği takdirde ChatGPT kullanımına izin vereceklerini belirtirken; diğerleri, çalışanların kullanımı için kendi yapay zeka araçlarını geliştiriyor. 📌 Editörün önerisi: Samsung, ChatGPT benzeri bir yapay zeka aracı geliştiriyor Hangi şirketler yapay zeka botu kullanımına sınırlama veya yasak getirdi? Samsung: Şirket, Mayıs ayı başlarında çalışanlarının ChatGPT ve diğer yapay zeka araçlarını kullanımını yasakladı. Kısıtlama, mühendislerin dahili kod ve toplantı kayıtlarını da içeren gizli bilgileri yanlışlıkla sızdırmasının ardından geldi. Çalışanların, şirkete ait cihazlarda ve dahili ağlarda araçlara erişmesi yasaklandı. Samsung, çalışanların yazılım geliştirme, çeviri ve özetleme için kullanabileceği bir yapay zeka aracı üzerinde çalışıyor. 📌 Editörün önerisi: Samsung, çalışanlarının yapay zeka araçlarını kullanmasını yasakladı Apple: Şirket, Samsung'un ardından veri sızıntılarıyla ilgili endişelerini gerekçe göstererek çalışanların yapay zeka araçlarını kullanımını kısıtladı ve kervana katılan en son şirket oldu. Ayrıca çalışanlarına Microsoft tarafından geliştirilen otomatik yazılım kod yazma programı Copilot'u da kullanmamalarını söyledi. LinkedIn'in telekomünikasyon şirketi Kaliks, havacılık ve savunma teknolojisi şirketi Northrup Grumman, telekomünikasyon şirketi Verizon 2023 başından bu yana yapay zeka robotu kullanımını yasaklayan diğer şirketler. Citigroup, Deutsche Bank, Goldman Sachs, JPMorgan ve Bank of America; 2023 yılının başlarında ChatGPT'yi tüm personel için devre dışı bıraktı. Kısıtlamalar standart bir uygulama olarak açıklanırken, söz konusu bankaların veri sızıntısını önlemek amacıyla bu adımı attığı belirtildi. Ek bilgi: BofA geçtiğimiz yıl, çalışanların WhatsApp da dahil olmak üzere yetkisiz mesajlaşma platformlarını kullanması nedeniyle ABD mali düzenleyicilerine 225 milyon dolar ceza ödemişti. Accenture , Amazon ve PwC Australia; ChatGPT'yi doğrudan yasaklamayan ancak çalışanlarından platformda gizli bilgi paylaşmamasını talep eden şirketler arasında.
Pareto İçgörü
Z kuşağı ‘içerik üreticisi’ olmak istiyor
Mastercard'ın Kasım 2022 tarihli, 4 bin çalışan katılımlı The creator class: How microbusiness is fueling the next wave of small business araştırmasına göre, Z kuşağının nihai hedefi "içerik üreticisi" olmak. İçerik üreticileri , finansal güvenlik ve özgürlükle motive olan acemi işletme sahipleri olarak tanımlanıyor. Detaylar: Z ve Y kuşağı katılımcıların %73'ü geleneksel bir kurumsal bünyede çalışmaktansa bir yaratıcı, girişimci veya küçük işletme sahibi olmayı tercih edeceklerini söylüyor. %82'si ise ya hâlihazırda içerik üreticisi, ya da olmayı istiyor. İçerik üreticilerin %20'si bunu tam zamanlı bir iş olarak görürken; %53'ü tam zamanlı bir içerik üreticisi olmak için full-time işini bırakmayı düşünüyor. Araştırma, ayrıca içerik oluşturucuların kayda değer gelir elde edebilen bir grup işletme sahibi olduğunu gösteriyor. Şu anda içerik oluşturucuların %29'u şimdiden "mikro işletmeler" olarak değerlendirilebilir hâlde ve yaratımdan yılda 50 bin dolardan fazla kazanç elde edebiliyor. İçerik üreticilerin %64'ü katma değerlerini bir işletmeye dönüştürmeyi düşünürken, neredeyse hepsi gelecekte para kazanmanın daha fazla yolu olacağı konusunda hemfikir. %84'ü, önümüzdeki 3 yıl içinde bir içerik üretici olarak makul bir gelir elde etmeleri için daha fazla platform geliştirileceğine inanıyor. Öte yandan: Üreticilerin %89'u her daim yeni bir şey üretmenin sürekli baskının ortasında, yaratmayı diğer taahhütlerle dengelemekte zorlanıyor. %86'sı, içerikleri üzerinde kontrol sahibi hissetmediklerini belirtiyor, %83'ü finansal tarafta zorluklar yaşadığını paylaşıyor. Yorumlar: Marketing Türkiye'den Gizem Yıldız'ın haberine göre , Accessland Kurucusu Nihal Temur Ocak , “Bu durum, belirli bir konuda bilgi birikimine sahip kimseleri bildiklerini anlatmaya ve bu şekilde kendi dijital içerik markalarını oluşturmaya teşvik ediyor. Platformlar da gig ekonomisi çatısı altında sayılabilecek içerik üreticiliğini destekleyen gelir modelleri geliştiriyor. ABD’de her 4 içerik üreticisinden birinin yıllık 50 bin dolar kazanç elde etmeyi başararak mikro işletme eşiğini aştığı biliniyor. İçerik üreticiliği yadsınamayacak bir iş kolu ve sektör” açıklamasında bulunuyor. Statista'dan J. Clement'in Nisan 2023 tarihli raporuna göre, 2026’ya kadar dijital medya ve içerik pazarının %13 civarında büyüyeceği öngörülüyor. Abonelik harcamalarının da hesaba katıldığı senaryoda, medya ve dijital içerikler için yapılacak tüketici harcamaları 1,36 trilyon dolarlık bir ekonomi oluşturacak.
Pareto İçgörü
İK’nın tüm hizmetlerini tek bir entegrasyonda toplaması mümkün mü?
Neredeyse, tüm İK departmanlarının, yaklaşık yüzde 95’i parçalanmış bir biçimde hizmet üretir. Bu, planlamadan işe alıma, ücretlendirmeden ve ek yararlardan gelişim ve ilişkilere kadar, her birinin kendi silosu içinde faaliyet gösterdiği anlamına gelir. Oysa kardeş fonksiyonların ne yaptığına bağlı olmaksızın, her fonksiyonun kendi zaman planlamasına göre geliştirip sunabileceği genel bir İK planı vardır. Eğer söylediklerimden kuşku duyuyorsanız, işe alım, ücretlendirme ve gelişimin ne kadar sık önerilerinde senkronize olduğunu kendinize sorun. Gelişim genellikle yeni işe alınanların kalitesi ya da yeni ücret planlarının tanıtımı hakkında pek az şey bilir. Aynı şekilde ücretlendirme de toplam ödüllendirme sistemlerini boşlayarak sadece ödül ve ek yararlar ile ilgilenir. Entegre hizmetlerin sırrı, İK’dan sorumlu kıdemli yöneticilerin liderliğinde saklıdır. Fonksiyon yöneticileri özerkliklerini kaybetmek istemez. Bunu, kendilerine pek az değer getirecek şekilde takdir yetkisi ve güç kaybı olarak görebilir. Bu nedenle CEO’nun desteğini alan İK’dan sorumlu başkanların, entegre hizmetin hem yöneticiler hem de çalışanlar için neden en iyi yöntem olduğunu gösterecek biçimde liderlik etmesi gerekir. Bundan 30 yıl önce, o zamanki personel fonksiyonu için nicel yöntemler sunmuştum. Çok yavaş ilerleyen uygulama oranlarının ardından, artık pek çok İK departmanının aynı tarz performans ölçümleri yaptığını görüyoruz. Buradaki sorun, çoğunun maliyet ve nicelik seviyesinin ilerisine geçmemesidir. Tipik ölçütler arasında işe alım ve gelişim maliyeti, işe alınan ve eğitilen sayısı, İK çalışanlarının elemanlara oranı ve İK bütçe kıyaslamaları yer alır. Bunların tümü, İK çalışanları için gerçek veri olarak kullanılabilir. Bununla birlikte, bu çalışmalar yönetimi heyecanlandırmaz çünkü katma değer yaratan sonuçlara değil, sadece maliyetli etkinliklere odaklanırlar. Modern analitik araçlar ve davranışsal bilim yöntemleri, analizin daha sofistike seviyelerini destekler. Yeni İK araçları sayesinde işgücü devir oranına dalabilir ve bunların azalmasına ya da artmasına neyin neden olduğunu keşfedebilirsiniz. Ücret planlarından yeni ek yarar ve eğitim programlarına, işe alım stratejilerine kadar pek çok İK hizmetinin yatırım getirisini takip edebilirsiniz. Bunlar, mevcut ticari operasyonu yürüten konulara değinir. Aynı şekilde, yönetimin dikkatini ve saygısını da kazanır. En yeni ve heyecan verici ölçümlemeler, önde gelen göstergeler ve soyut ölçütlerdir. Bunlar, gelecekte neyin olabileceğini tahmin eder. Bu veri noktaları sayesinde tepe yönetim stratejik olarak yatırım yaparken, riskleri de azaltır. Günümüzde karşı karşıya kaldığımız ve gelecekte de kalacak gibi göründüğümüz kırılgan ekonomiler nedeniyle, risk yönetimi insan sermayesi yatırımlarının kalbinde yer alıyor. Dünkü yüksek başarı oranları, gelecekte benzer sonuçlar üretilmesini garanti altına almıyor. Önde gelen göstergeler haline gelebilecek sayısız konu vardır. Buna ek olarak, geri kalan göstergeler üzerinde çalışılarak önde gelen göstergeler haline getirilebilir. Bunların çoğunun soyut olduğuna dikkat edin. Sadece performans birimlerinin sayıldığı günler artık geride kaldı. Artık, tahmin edilebilirlik kapasitesi olan verileri kullanarak ufuk çizgisinin ötesine bakmanız gerekiyor. İş zekası araçları genellikle finans ve pazarlamada kullanılmasına karşın ender olarak insan sermayesi yönetimine uygulanır. Yeni İK araçları ile farklı insan sermayesi fonksiyonları ve sonuçları arasındaki bağlantıları istatistiksel olarak analiz edebilirsiniz. Geçmişte izleme, planlama, işleme ve ölçümleme birbirinden uzak fonksiyonlardı. Artık ilişkilendirme ve entegrasyon sayesinde, aradaki ilişkiyi bulabilirsiniz. Çok değişkenli teknikleri kullanarak hem içeriyi hem de fonksiyonlar arasını görebilirsiniz. Süreç optimizasyonu egzersizi sırasında; kaynaklar, yöntemler ve sonuçlar arasındaki ilişkiyi gördünüz. Aynı şekilde, stratejik izlemede geliştirilen süreçler ile iç ve dış değişkenler arasındaki ilişkiyi de bulabilirsiniz. Örneğin, durgun bir ekonomideki piyasa koşulları, doğal olarak yönetimin odak noktasını “müşteri hizmetleri”nden “müşterileri elde tutma”ya çekecektir. Elde tutmayı desteklemek için hizmete yönelik ek yararlar geliştirilecek (ücretlendirme), hizmet odaklı kişilerin işe alınması bir zorunluluk haline gelecek (işe alım) ve müşteri hizmetlerine yönelik eğitimler yoğunlaşacaktır (gelişim). Bu yanıtlar izlendiğinde, pazar payına liderlik eden müşteri elde tutma oranlarına etkisi takip edilebilir. Aynı şekilde tüm insan sermayesi etkileşimlerinde; üretim, tedarik zinciri yönetimi ve müşteri hizmetleri alanındaki operasyonel gelişimler konusunda korelasyonlar bulabilmeniz gerekir. Bu doğal olarak; maliyet kesintilerini, piyasaya daha hızlı yanıt verebilmeyi, satış artışını, daha yüksek kar marjlarını, müşterilere daha hızlı geri dönebilmeyi ve sorunlarını daha hızlı çözebilmeyi sağlar. Etkileşimlerin gerçekten bir etki yaratıp yaratmadığını, kazanım sağlanıp sağlanmadığını ve bunların ekonomik değerini görmeniz gerekir. Aslında bu mantık her zaman vardı. Sorunlar ise şuydu: İleri analitik yetkinliğe bağlanmak için istek duymamak Verileri elde etmenin çok güç olduğu inancı Pratik ve maliyet etkisi yaratmayacak bir biçimde yapılacağına inanmamak Muhasebe dışında analizin değerini anlama yoksunluğu Operasyonel engel ise; birbiriyle asla gerçekten bağlanmayan ya da çabuk kırılabilen fonksiyonlar arasındaki bağlantının zayıf olmasıydı. Ayrıca, birimler arasındaki hizmet de entegre değildir. Silo halindeki alt birimler sadece etkisiz değildir; doğal bağlantıları tanımaz ve dar görüşlülüğe neden olur. Artık bu tür operasyonel hatalar için bir mazeret yok. Bu uygulamanın büyük maliyetler getirmeden yapılabilmesi için davranış bilimi bilgisine, stratejik araçlara ve bilgisayar gücüne sahibiz. Entegre yönetim programının, sahip olunması hoş olan bir şeyden daha fazlası haline geldiği bir zamandayız. Bu şekilde faaliyet göstermemek kısa bir süre sonra rekabette dezavantaj konusu haline gelecek. Artık Tahmin Edici Yönetim sayesinde test edilmiş, pratik, stratejik bir modeliniz ve operasyon sisteminiz var. İletişim, veri paylaşımı, değer yaratmak ve yatırım getirisini hesaplamak, bu operasyon felsefesinin merkezinde yer alıyor. Sürekli olarak süreç iyileştirmeler üzerinde çalışmak ve yazılım için ek yatırımlar yapmak, güncel kalmanızın tek yoludur. Atılım yapmak, liderliği ele almak ve yüksek büyüme oranları sergilemenin yolu, insan sermayesini yönetmek için tamamen yeni bir yöntem izlemekten geçer. Günümüzün zorlu piyasaları nedeniyle, CEO’ların en önemli emri rekabet avantajı yakalamak haline geldi. Artık odak noktası maliyet kesintilerinden gelişime, yönetimde mükemmelliğe ve en iyi yeteneklerin kazanılmasına ulaştı. Bunu başarmak için, yöneticiler bir sonraki döngünün büyüme fırsatlarını yorumlamaya çabalıyor. Artık merkezdeki soru şu: “Ekonomik düzelme yaşandığında, şirketiniz piyasa lideri olmaya hazırlanıyor mu?” Aslında, liderler fırsatları aramak için nadiren piyasaların iyileşmesini bekliyor. Bunun yerine, piyasa ne durumda olursa olsun fırsatları yakalamayı tercih ediyor. Yakın zamanlarda yaşanan piyasa dönüşümlerine karşın, insan oyununda pek az şey değişti. Hala kendi silosunda faaliyet gösteren İK, diğer kurumsal fonksiyonlardan uzak ve son derece bağımsız. Bilgisayar teknolojisi İK’nın işini daha etkin hale getirmesine karşın, stratejik bir değer yaratamadı, çünkü İK yönetim modelini değiştirmedi. İnsanların yönetimi konusunda fikri bir değişiklik olmadı. İnsan sermayesi yönetiminde de yıkıcı teknolojilere umutsuzca ihtiyaç duyuyoruz. Sonunda, insan sermayesi yönetiminde de bir kuantum sıçrama yaşanması için bir fırsatımız var. Buna 21’inci Yüzyıl için İnsan Sermayesi Yönetimi adı veriliyor. Bu buluş, İK’yı stratejik bir fonksiyona dönüştürmeye kararlı olan büyük organizasyonların oluşturduğu bir konsorsiyum olan Predictive Initiative sayesinde gerçekleşti. Bu araçlar hem stratejik birer modeldir hem de bir operasyon sistemidir. Model, organizasyonel varlıkları tanımladıktan sonra, birbirleriyle nasıl etkileştiğini ve nasıl yönetilmesi gerektiğini belirler. İK, tipik olarak işgücü planlaması ile başlar. İş planındaki eleman ihtiyaçlarını işgücü havuzu ile eşleştirir ve açığa kapatmak için buradan bir strateji tasarlar. Piyasalar değişmiş olsa ya da radikal olarak değişmeye devam etse bile, genellikle eski uygulamalarda büyük değişiklik olmaz. Evet, ama planlamadan önce, nelerin gelmek üzere olduğunu bilmeniz gerekir. Yeni İK araçları, organizasyondaki üç temelin; yapısal, ilişkisel ve insan sermayesini etkileyebilecek iç ve dış faktörlerin stratejik olarak incelenmesi ile başlamalıdır! Sonrasında organizasyonunuzdaki etkileri nerede beklemeniz gerektiğini göstermeli! Ancak bu kritik adımı tamamladıktan sonra planlamaya başlayabilirsiniz; yoksa bir hava boşluğunda faaliyet gösteriyorsunuz demektir. İnceleme sona erdikten sonra, daha ileri bir işgücü planlama süreci için gerekli çalışmalara başlayabilirsiniz. Boşlukları, birbiriyle değiştirilebilir varlıklarla dolduran endüstriyel bir model kullanmaya devam etmek yerine, artık yetkinlik oluşturma kapsamında düşünmeniz gerekir. İnceleme size, kim ve nelerle rekabet etmeniz gerektiğini, yeniden ayarlanması gereken iç faktörlerin neler olduğunu söylemişti. Artık kritik misyonu bulunan fonksiyonlar arasında yetkinlikleri geliştirmek için planlar yapabilirsiniz. İşgücünü, yetkinliklerine göre dört kategori altında bölümlere ayırarak işe başlıyoruz. Dört kategori; kritik, benzersiz, önemli ve hareket edebilir şeklinde sıralanır. Bunu, aşağıdaki dört ilke çerçevesinde oluşturulmuş ileri yedekleme planlaması sistemi takip ediyor: Sistemi yönetme sorumluluğunu vermek için bir yöneticiyi görevlendirmek. Mümkün olduğunca organizasyonun aşağısına kadar, yüksek potansiyellileri tespit etmek. Kişisel gelişim programları tasarlamak ve yüksek potansiyellilerin listesini yılda en az bir kez gözden geçirerek güncellemek. Gelişmeleri ve bunların büyüme üzerindeki etkisini takip etmek. Yüksek potansiyelli adaylarınızın en azından yüzde 75’inin gelişim programları tam olarak tamamlandığında ve yedekleri hazır olduğunda, tam zamanlı çalışanlarınızın başına düşen gelirde artış göreceksiniz. Bunun nedeni, yüksek potansiyellilerinizin bütünsel performansı yaratan kilit kişiler olmasıdır. Periyodik analizler; İşe alım, ücretlendirme, gelişim ve elde tutmaya uygulanabilir. Örnek uygulamalardan biri işe alımdır. Herhangi bir süreçte girdiler, üretilen iş ve çıktılar mevcuttur. İşe alım söz konusu olduğunda girdiler; ilanlar, danışmanlık büroları ve çalışanların referansları gibi çeşitli kaynaklardan ulaşan adaylardır. Üretilen iş ise seçme ve oryantasyon yöntemleridir: bireysel ve grup mülakatları, testler, değerlendirme gibi. Çıktılar ise performans, maaş gelişimi, gelişme potansiyeli gibi noktalarda değerlendirilecek işe alınan yeni kişilerdir. Nihai hedef; kritik görevler için hangi yöntem ve kaynak kombinasyonunun en iyi adayları belirlediğini tespit etmektir. Bu bilgi, kaynak maliyetlerinizi azaltmanıza ve sıra dışı adaylara ulaşma oranınızı artırmanıza yardımcı olacaktır.
Aposto Sektör: İnsan Kaynakları
En sık hastaneye yatış nedeni: Kalp yetersizliği
Türk Kardiyoloji Derneği, tüm dünyada çığ gibi büyüyen kalp yetersizliğine dikkat çekmek için ünlü oyuncu Sarp Apak ve eski basketbol oyuncusu Serdar Çağlan’ın da katılımı ile “Kalp Yetersizliğine Blok, Hayata 3 Sayı!” etkinliğini düzenledi. AstraZeneca Türkiye ve Roche Diagnostik Türkiye’nin koşulsuz destekleriyle yapılan etkinlikte Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Değertekin ve Türk Kardiyoloji Derneği Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Çelik hastalıkla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Hastaneye başvuran her 2 hastadan 1’inin sonraki 5 yıl içinde yaşamını yitirdiği kalp yetersizliği; aynı zamanda 65 yaş üstü kişilerde en sık hastaneye yatış nedeni olarak saptanıyor. Bu gerçeğe dikkat çekmek amacıyla Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) her yıl ülkemizde mayıs ayının ilk haftasında, “Kalp Yetersizliği Haftası” kapsamında etkinlikler düzenliyor. Dernek bu etkinliklerde kalp yetersizliğinde farkındalık sağlamak adına hastalıkla ilgili güncel veri ve tedavi yöntemlerini kamuoyu ile paylaşıyor. “Tüm dünyada çığ gibi büyüyen bir hastalık” Etkinlikte bir konuşma yapan Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Değertekin, “Kalp yetersizliği hayat boyu tedavi gereksinimi, sık hastaneye yatma ihtiyacı, çoklu ilaç tedavi gereksinimi, komplike ve pahalı cihaz tedavisi uygulamaları nedeniyle hasta, hasta yakınları, sağlık çalışanları ve de sağlık ekonomisi üzerine çok büyük yük getirmektedir. Bundan dolayı tüm dünyada ve ülkemizde kalp yetersizliği ile mücadele için acil eylem planlarının uygulanması büyük önem taşımaktadır. Çünkü tüm dünyada çığ gibi büyüyen bir hastalık olan kalp yetersizliği hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerde giderek artmaktadır. TKD olarak biz de her yıl Avrupa ile eş zamanlı olarak ülkemizde aktiviteler düzenleyerek bu hastalık ile ilgili hem farkındalığı artırmak hem de hasta, hasta yakınları ve sağlık çalışanlarını bu konuda bilgilendirmek için var gücümüz ile çalışıyoruz. Kalp yetersizliği gelişimini engellemek, gelişmişse ilerlemesini yavaşlatmak ve ileri olgularda yaşam süresini uzatıp yaşam kalitesini yükseltmek ve bu hastalık ile mücadele etmek için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz.” dedi. “20. yüzyıldan itibaren önemli gelişmeler yaşandı” Türk Kardiyoloji Derneği Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Çelik ise yaptığı açıklamada yüzyıllar boyunca sadece kan akıtma ve sülük tedavisi ile iyileştirilmeye çalışılan kalp yetersizliğinin farmakolojik tedavisi konusunda 20. yüzyıldan itibaren önemli gelişmeler kaydedildiğini, modern ilaç tedavilerine sürekli yenilerinin eklenmeye başlandığını söyledi. Çelik, “İlaç tedavilerinin yanı sıra cihaz ve cerrahi tedavi seçenekleri konusunda da buluşlar hızlanmış, kalp destek cihazları 1966’dan itibaren ileri evre kalp yetersizliği hastalarına takılmaya başlanmıştır. Kalp nakilleri ise 1967 yılından beri ülkemiz dâhil birçok ülkede yapılmaktadır.” dedi. “Türkiye’de kalp yetersizliğine yakalanma yaşı daha genç” Ülkemizde kalp rahatsızlığı görülme sıklığı hakkında da bilgi veren Çelik, “Türkiye’deki kalp yetersizliği görülme sıklığı batılı ülkelerin çoğu ile benzer olmakla birlikte ortalama kalp yetersizliğine yakalanma yaşı daha gençtir. Türkiye’de batı ülkelerinden farklı olarak kadınlarda kalp yetersizliği görülme oranı erkeklerden biraz daha yüksektir. Çocukluk çağından itibaren her yaşta görülmekle birlikte ülkemizde en sık görüldüğü yaş grubu 70 yaş üzeri popülasyondur. Kalp yetersizliği olan hastalarda birçok başka hastalık da eşlik edebilir. Türkiye’de kalp yetersizliği hastalarında en sık birlikte görülen hastalıklar; hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, dislipidemi, anksiyete, diyabet, kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), anemi, atriyal fibrilasyon, demir eksikliği, depresyon, hipotiroidizm ve kronik böbrek yetersizliğidir.” şeklinde konuştu. Kalp yetersizliğinin belirtileri ve tedavi yöntemleri Kalp yetersizliğinin başlıca belirtilerine ve tedavi yönetmelerine de değinen Çelik şunları söyledi: “Nefes darlığı, vücutta şişlik, halsizlik ve efor kapasitesinde azalmalar bu hastalığın belirtileri olabilir. Kalp yetersizliğine yol açan nedenler arasında koroner arter hastalığı, hipertansiyon, diyabet, kalp kapakçık hastalıkları, enfeksiyonlar, genetik etkenler, kalbe yan etkide bulunan ilaçların maruziyeti sayılabilir. Kalp yetersizliği olan hastalar için birçok tedavi seçeneği bulunmaktadır. Geldiğimiz noktada kalp yetersizliği olan hastanın durumunun ciddiyetine göre ilaç tedavisinden kalp destek cihazlarına ve nakle kadar birçok imkândan faydalanabiliyoruz. Kalp yetersizliğinden dolayı artmış olan ölüm riskini azaltan, hastalığın kötü ve olumsuz olan seyrini yavaşlatabilen, bazen de iyi yönde değiştirebilen birçok ilaç tedavisinin yanı sıra kalp yetersizliğinde ani ölümlere neden olan ritim bozukluklarını şok verip düzelten ve kalbin yeniden senkronize bir şekilde çalışmasını sağlayan kalp pilleri mevcuttur. Ağırlaşmış ve ileri kalp yetersizliği olan insanlarda da kalp destek cihazları, yapay kalp ve kalp nakli devreye girmektedir. Ülkemizde bu tedavilerin hemen hepsi yapılabilmektedir. Kalp yetersizliğini tedavi edebilmekten daha da değerli olan bu hastalığın henüz başlamadan önlemini alabilmektir. Kalp yetersizliği ile sık görülen hastalıkları ve kalp yetersizliğine neden olan muhtemel hastalıkları olan bireylerin bu hastalıkları ile ilgili etkin ve düzenli bir tedavi almaları halinde kalp yetersizliğine yakalanma olasılıklarının düşeceği aşikardır. Dolayısıyla kalp yetersizliği ile mücadele ilk olarak kalp yetersizliği olmayan fakat diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalığı gibi kalp yetersizliğine yol açan hastalıkları olan kişileri iyi tedavi etmekle başlamalıdır. Kalp yetersizliği ile mücadelenin ana hedefi buraya kaydırılmalıdır.”
Aposto Sektör: Sağlık
İsviçreli tekstil makine şirketleri, geniş kapsamlı çevresel önceliklere odaklanıyor
ITMA 2023 ziyaretçileri, tekstil endüstrisinde daha sürdürülebilir bir gelecek için çözümlere özel olarak odaklanan İsviçre Tekstil Makineleri Birliği üyelerinin önemli yeniliklerini görecek. Planlanan sergilerin ayrıntıları, İsviçre şirketlerinin kendi sürdürülebilirlik hedeflerini ve müşterilerinin hedeflerini karşılamak için çok yönlü iş stratejilerinin yanı sıra kendilerine has teknolojilerini geliştirmelerinde nasıl hareket ettiğini ortaya koyuyor. İç ekosistemleri iyileştirmek ve üretimi düzene sokmaya yönelik “sahne arkası” önlemleri almaya yönelik bu eylemlerden bazıları ürün ve uygulamaların ötesine geçiyor. İsviçre firmalarının teknolojisinin kapsandığı faaliyetler, gelecek nesiller için ‘yaşanabilir bir gezegen’ bırakma mefhumunu benimsiyor ve bu politika, çevreyi ve küresel kaynakları korumak için işlerini dikkatli bir şekilde yönetmeyi taahhüt eden şirketlerin kendi içinde başlıyor. İlk ulaşılan gerçek sonuçlar, müşterilerin yararına görünür bir ilerleme olarak gururla sunuluyor. Sürdürülebilir Üretim İsviçreli tekstil makine üreticileri -su, kimyasallar, ham madde israfı ve enerji tasarrufu gibi sorunların üstesinden gelmenin yanı sıra donanım yaşam döngülerini iyileştirme yoluyla- üretimi mümkün olduğunca sürdürülebilir hale getirmek için yenilikçi güçlerini kullanıyor. Daha çevreci üretimi güçlendiren makine geliştirmelerinin önemi, üreticilerin bunlara şevkle yatırım yapmasıyla sürekli olarak artıyor. Pamuk eğiricileri için sürdürülebilir çözümler Swinsol’un mekanik kompaklama sistemlerini içerir. Bu üniteler elektriğe ihtiyaç duymaz ve bu nedenle çalışırken CO2 nötrdür. Şirket ayrıca kullanılmış bileşenlerin geri dönüşümüne yönelik çözümler de sunmaktadır. Loepfe, olası üretkenlik kayıplarına karşı gerekli iplik kalitesini dengelemek için ayarlar sağlayan en son teknolojilere sahip iplik temizleyiciler sağlar. Sonuç olarak hem iplik hem de enerji israfını önler. Retech, suni ve sentetik elyaf eğiren fabrikaların karbon ayak izini iyileştirmek için çözümler geliştiriyor. Enerji açısından optimize edilmiş motor teknolojilerine ve ısıtma sistemlerine sahip son teknoloji ısıtma godeleri, %35’e varan enerji tasarrufu sağlıyor. Stäubli için sürdürülebilir yatırım aynı zamanda makinelerinin, en zorlu ve en talepkâr koşullar altında bile uzun yıllar devam eden üretime izin verecek kadar güvenilir olmasını sağlamak anlamına gelir. Müşteriler, etkileyici derecede uzun bir yaşam döngüsü için firmanın ekipmanına, hizmetlerine ve desteğine güvenebilir. Değişim geçiren yenilik Döngüsel ekonomi fikri, küresel sürdürülebilirlik hedefleri için büyük bir sıçrama vaat ediyor. Geri dönüştürülmüş liflerin kullanılması, tekstil endüstrisi için iyi bir başlangıçtır ve Swinsol sistemleri, -yüksek kısa elyaf içeriğinden kaynaklı sorunlarda yeni elyaf ilavesine gerek kalmadan- %100 geri dönüştürülmüş liflerin bükülmesini mümkün kılar. Jakob Müller, dar dokumada sürdürülebilir ipliklerin işlenmesini ve dolayısıyla ürünlerin kapalı döngü üretimini sağlayan teknolojiler sağlıyor. Uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşılacaksa, iş modellerinin ciddi şekilde yeniden düşünülmesi açıkça gereklidir. Sentetik eğirmede, ekstrüzyon prosesi hala mükemmel şekilde çalışırken tamamen yeni bir üretim hattına ihtiyaç duyulmayabilir. Ancak bugün müşterilerin talep ettiği ipliklerin üretimini sınırlayan çekme ve ısıl işlem sistemi olabilir ki Retech’in böylesi zorlu durumlar için yeni ve enerji açısından optimize edilmiş çekim sistemleri sağlamak da dahil olmak üzere mevcut hatları yükseltme veya yeniden inşa etme gibi üstesinden yetenekleri mevcuttur. Makineleri ve sistemleri dönüştürme veya yenileme fikri genellikle değişen müşteri gereksinimlerine bir yanıt olarak gelişir. Bu gibi durumlardaki spesifikasyonlar önceden iyi bir şekilde tanımlanmıştır. İzlenebilir lifler ve izlenebilirliğin diğer birçok yönü, şu anda İsviçreli tekstil makine şirketleri ile yenilikçi gelişmelerin diğer konularıdır. Sürdürülebilir çözümlerin çoğu ek bir fayda sağlar: maliyet tasarrufu... Müşterilerin yatırımları bu nedenle çevrenin daha iyi korunmasına ve kazançlı iş ortamının güçlenmesine yöneliktir. Çeşitli sürdürülebilirlik konularını taahhüt eden İsviçre’li makine üreticileri esasında müşteriler, kuruluşlar, daha geniş bir toplum ve çevre için değer üretmektedir.Dahili ekosistemMakine üreticileri aynı zamanda kendi ekosistemlerini de sürdürülebilir bir şekilde yönetmeye odaklanmalıdır. Örneğin Jakob Muller, kendi sistemini en iyi sürdürebilirlik uygulamalarına göre yönetme konusunda bir rol model olmak istiyor. İsviçre’nin Frick kentindeki genel merkezinde, geliştirmiş olduğu çeşitli projeler ile gaz, petrol ve en önemlisi elektrik tüketimini önemli ölçüde azaltıyor. Ayrıca, üretim alanı daha fazla sürdürülebilirlik sağlayabilmek için geliştirildi. İlk önce makine üretimi için alan optimize edildi ve iklim kontrolü için gereken enerji tüketimi büyük ölçüde azaltıldı. Stäubli, dünya çapındaki tesislerine fotovoltaik sistemler kurarak yerel ve sürdürülebilir elektrik üretme ve karbon ayak izini düşürme fırsatını da değerlendirdi. CO2 emisyonunun azaltılması şirketin ana odak noktalarından biridir ve tüm ana üretim birimlerinin karbon ayak izinin belirlenmesi 2023 için öncelikler arasındadır. Yine şirket, çevre ve toplum için somut faydalar sağlayan uzun vadeli bir vizyon üzerinde çalışarak eylemleri, kaynakları ve zaman çizelgesini belirlemek için bir sürdürülebilirlik yol haritası tasarlıyor. Swiss Textile Machinery üyeleri, yenilikçi itibarları nedeniyle ITMA’da sahnenin merkezine çıkıyor – ancak en son gelişmelere daha yakından bakıldığında, bu birinci sınıf makine, bileşen ve hizmet tedarikçilerinin, tıpkı müşterileri gibi, bileşenlerde, ham maddelerde ve hizmetlerde sürdürülebilirlik için en iyi ortaklara sahip olmaya çalıştıkları görülecektir. Tamamı için nihai hedef aynı: kendileri, müşterileri ve dünya için çevresel sorumluluğa sahip iş başarısı.
Aposto Sektör: Tekstil
JOLLY, Turizm Medya Grubu’na büyük hissedar oldu
Türkiye’de MICE sektörünün gelişmesi, büyümesi, kendi içerisinde birlik ve komünikasyonunun sağlanması amacıyla 2007 yılından bugüne faaliyetlerini sürdüren Turizm Medya Grubu’na JOLLY büyük hissedar olarak yatırım yaptı. Dream Project ismi ile faaliyete geçen firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Mete Vardar, Yönetim Kurulu Üyesi Mert Vardar, Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Volkan Ataman oldu. İş birliği ile iki güçlü markanın bir araya gelerek Türkiye’de MICE, turizm ve fuarcılık sektöründe ses getirecek yepyeni daha büyük projeleri hayata geçirmesine imkan sağlaması hedefleniyor. Sadece MICE sektörünü bir araya getiren bir yapıdan Türkiye’nin MICE, turizm ve fuarcılık gibi daha geniş bir platformda tüm sektörlerini bir araya getiren bir organizasyon yapısına dönmesi amaçlanıyor.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
JW Marriott Hotel Istanbul Marmara Sea’ye yeni Genel Müdür
Ataköy’deki benzersiz konumu ile bölgenin ilk lüks oteli olan JW Marriott Hotel Istanbul Marmara Sea’ye 25 yılı aşkın turizm otelcilik deneyimi ve 13 yılı aşkın genel müdürlük deneyimiyle Okan Karadağ, genel müdür olarak atandı. Turizm ve otelcilik kariyerine Renaissance Polat Istanbul Hotel’de başlayan Karadağ, kariyerine The Marmara Collection’da Satış Müdürü olarak devam etti. İlk genel müdürlük deneyimini 2010 yılında Mia Pera Hotel’de deneyimleyen Karadağ, Rixos ve Radisson Blu gibi markalarda da Genel Müdürlük yaptı. 2016 yılında kariyerine ABD’de devam eden Karadağ, 2019 yılında Art Ovation Hotel Marriott Autograph Collection ile birlikte Marriott International ailesine katıldı. Nashville, New York ve Florida’da büyük başarılara imza atan Karadağ, Mart 2023’te İstanbul’a tekrar dönerek kariyerine JW Marriott Hotel Istanbul Marmara Sea’de devam ediyor.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Turizmciler EMITT Özelinde Sektörü Nasıl Değerlendirdi?
EMITT'e katılan turizm profesyonelleri, olası İstanbul depreminin artık gündemden düşürülmesi gerektiğine dikkat çekti. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı acilen oteller ve İstanbul nezdinde tarihi ve kültürel yapıların deprem risk ölçümünü yaptırmaya ve uluslararası kamuoyuyla paylaşmaya çağıran sektör temsilcileri, Güvenli Turizm Sertifikası gibi Güvenli Yapı Sertifikasının da turizme can simidi olacağını savundu. Kahramanmaraş merkezli deprem sebebiyle güncel tarihini 12-15 Nisan olarak revize eden Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı (EMITT), TÜYAP Fuar Merkezi'nde bu yıl 26. kez kapılarını açtı. Hyve Group'un Türkiye'den çekilme kararının ardından yine bir İngiliz şirketi olan ICA Events'e işletme hakkını devreden EMITT'te turizm sektörünün önde gelen temsilcileriyle bir araya geldik. Turizmciler, olası İstanbul depreminin artık gündemden düşürülmesi gerektiğine dikkat çekti. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı İstanbul'daki tüm oteller, kültürel ve tarihi yapılar nezdinde acilen deprem risk ölçümü yapmaya ve uluslararası kamuoyuyla paylaşmaya çağıran sektör temsilcileri, Güvenli Turizm Sertifikası gibi Güvenli Yapı Sertifikasının da turizme can simidi olacağını savundu. Eker: "Deprem gündemi güvensiz oteller algısını tetikliyor" Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkan Yardımcısı Hasan Eker, EMITT Fuarı'nın bu yıl güzel geçtiğini, TÜRSAB olarak kamu kurumları ve büyük elçiliklerle olumlu görüşmeler yaptıklarını belirtti. Birliğin Türkiye'ye yabancı turist getirme konusunda ciddi çalışmalar yürüttüğünü hatırlatan Eker, fuarda yeni pazar taleplerini değerlendirdiklerini kaydetti. Eker, bu kapsamda Uganda ve Filistin ile karşılıklı temaslar gerçekleştirdiklerini, Hindistan'dan da talep aldıklarını belirtti. TÜRSAB'ın önümüzdeki döneme ilişkin çalışmalarından söz eden Eker, turizmi Türkiye'nin tüm bölgelerine yaymak hedefinde olduklarını söyledi. Eker, Türkiye'de şu an paket tur ağırlıklı turizm yapıldığını ve bu turların da kişi başı gelirlerinin düşük olduğuna dikkat çekti. Turizmin Antalya ve İstanbul ekseninde yoğunlaştığına işaret eden Eker, turizmi Anadolu'ya yaymak isteklerini belirtti. Şehir turizmi ve bireysel turizmin bu noktada önemli olduğunu vurgulayan Eker, bu sebeple bireysel gidilebilecek pazarlara da ağırlık vermek istediklerini kaydetti. Depremin turizme etkisini de değerlendiren TÜRSAB Başkan Yardımcısı Eker, depremin özellikle kültür turlarının yoğunluk gösterdiği Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde gerçekleşmesinin kültür turu düzenleyen acentelerin işlerini durduğunu belirtti. Hasan Eker, afet sonrası turizmin sebepsiz bir etkilenme sürecine girdiğini ve felaketle birlikte olası İstanbul depreminin de medyada sıklıkla yer bulduğunu söyledi. Depremin sıkça konuşulmasının yurt dışında Türkiye turizmi açısından olumsuz bir algı oluşturduğunu vurgulayan Eker, "Bu da yurt dışında ister istemez güvensiz İstanbul ve güvensiz oteller algısını tetikliyor." diye konuştu. Yurt dışında güvenli Türkiye turizmi imajının oluşturulmasında başta hükümet ve kamu yönetimine büyük görevler düştüğünü ifade eden Eker, medyaya da sorumluluğunu anımsatarak, "Depremle ilgili medyada sürekli aynı konuların tartışılmasını doğru bulmuyorum. Bir denge olması lazım. Tabii ki medya depremi gündeme getirsin, tartışsın ama olayın bu tarafı da düşünülsün." şeklinde konuştu. Aksu: "EMITT turizmde pozitif etki oluşturdu" EMITT Fuarı'nın bu yılki performansını değerlendiren Turizm Otel Yöneticileri Derneği (TUROYD) Başkanı Ali Can Aksu, "Bir yandan depremin etkisi bir yandan Ramazan'a denk gelmesi ve diğer taraftan ülkemizde seçim ekonomisine girilmesinden dolayı EMITT kıymetliydi. Sektöre az da olsa moral oldu. Dayanışma ve sinerji üretme durumunu oluşturmak adına yerinde olduğunu düşünüyorum." Bu yılki fuara katılımın daha düşük olduğunu gözlemlediğini ifade eden Aksu, buna gerekçe olarak Ramazan ayı etkisini öne sürdü. "Katılım daha da yüksek olabilirdi. Tabii fuar ilk planlandığı şubat ayında gerçekleşmiş olsaydı ve keşke o deprem yaşanmasaydı çok daha iyi olacaktı, buna eminim. Sektörümüz bu tarz fuarlarda bir nebze olsun sinerji oluşturup, moral bulabiliyor ve üretmeye çalışıyor. Dolayısıyla ben bu tarz organizasyonları önemsiyorum. Gayet dolu dolu bir fuar oldu. Çoğu acentede stantlar doluydu." diye konuşan Aksu, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen fuarın sektörde pozitif bir etki oluşturduğunu sözlerine ekledi. Bacaksız: "Türkiye tanıtımında acenteler de olmalı" EMITT'in son yıllardaki en hareketli senesi olduğunu belirten Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkan Başdanışmanı ve Vipol Turizm Seyahat Acentası Sahibi Soner Bacaksız, "İnsanlar hala bir umutla turizmin peşinden gidiyorsa, demek ki hepimiz bir gelecek ve umut olduğuna inanıyoruz. Sektörün iyileştirici ve gülümsetici bir yanının olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Umut ediyoruz ki, buradaki insanların ilgisi Türkiye turizmine olumlu şekilde yansır." dedi. İngiltere ve Rusya'dan Türkiye'ye ilginin olduğunu ve önümüzdeki dönemde bunun daha da artacağını düşündüğünü kaydeden Bacaksız, deprem sonrası tanıtım çalışmalarında reelliğin önemine de vurgu yaptı. Rakamların ötesinde etkileyici tanıtım ve reklam faaliyetlerine ağırlık verilmesi gerektiğini savunan Bacaksız, Türkiye turizminin tanıtım faaliyetlerinin içinde acentelerin olması gerektiğinin altını çizerek, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA)'nın kaynağını otelciler ve seyahat acentelerinden almasına karşın tanıtımı kendisinin yapmasını eleştirdi. Soner Bacaksız, deprem felaketinin etkisinin EMITT Fuarı'nda yoğun bir şekilde hissedildiğini de kaydetti. Gaziantep'in de depremi yaşayan bir şehir olduğunu hatırlatan Bacaksız, "Gaziantep olarak gelen misafirlerimize şunu çok iyi anlatmamız gerekiyor. Tamam bu bölgede bir deprem oldu ama şehirde yaşam devam ediyor. İnsanların o bölgeye yeniden gelmelerini sağlamak lazım. Depremde ağır hasar gören illerimizde belki günübirlik turlar düzenlenebilir. Bölgenin bu sayede en kısa zamanda tekrar ayağa kalkacağını, turizmde hak ettiği payı fazlasıyla alacağına inanıyorum." diye belirtti. Akyüz: "EMITT'i İngiliz değil, Türk firması veya belediye işletmeli" Old City Otelciler Platformu Başkanı ve Grand Ant Hotel'in sahibi Tarkan Akyüz, EMITT Fuarı'nın geçen seneye göre daha hareketli geçtiğini ancak katılımcı ve stant sayısının beklenenden az olduğunu söyledi. Buna gerekçe olarak EMITT'in Hyve Group'tan sonra bir kez daha İngiliz firma tarafından düzenlenmesini gösteren Akyüz şöyle konuştu: "Biliyorsunuz Hyve Group'a tepkimizden dolayı son 2-3 senedir Old City Otelleri olarak EMITT'e katılmıyorduk. Şimdi yine bir İngiliz firmasına geçti. Dünyanın sayılı turizm fuarlarından biri olan EMITT, İngiliz firma tarafından işletilemez. EMITT'in Türk firmasına veyahut da belediyeye ait olması lazım. İngiliz firması bence fuarı baltalıyor." Tarkan Akyüz, depremin otel sektörüne etkilerine de değindi. Afet sonrası iptallerin geldiğini anlatan Akyüz, şunları kaydetti: "İstanbul'da şu anda doluluklar iyi değil. Ortalamalar %40'larda gidiyor. Seçime kadar bir beklentimiz yok. O vakte kadar yaptığımız işlerle masraflarımızı kurtarabilirsek bu bizi mutlu eder. Fakat seçimden sonra rezervasyonların akacağı ve para kazanmaya başlayacağımız yönünde bir beklentimiz var." Türkiye'ye Avrupa'nın yıllardır gelmediğini söyleyen Akyüz, " Bunu ben söylemiyorum, Avrupalı halktan dinliyoruz. Diyorlar ki, mevcut düzen devam ettiği sürece İstanbul'a gelmeyeceğiz. Mevcut düzen değişirse Avrupa yağacak." dedi. Kurt: "İstanbul depremi gündemden düşmeli artık" Uluslararası MICE Endüstrisi Derneği (I-MICE) Başkanı Hüseyin Kurt, EMITT Fuarı'nın yoğun katılımla geçtiğini belirtti. Fuarın geliştirilmesi gereken yönlerine dikkati çeken Kurt, yabancı hosted buyer sayısının yetersizliğine vurgu yaptı. Önümüzdeki yıl bu konuya daha ağırlık verilmesi gerektiğini söyleyen Kurt şöyle konuştu: "Çünkü burada stant açan Türk meslektaşlarımız Türk alıcıları değil, yabancıları görmek istiyor. Umarım gelecek yıl yabancı karar vericilerin daha fazla ziyaret ettiği bir fuar olur." 6 Şubat'ta meydana gelen depremin turizm sektörüne yansımalarını da yorumlayan Kurt, olası İstanbul depreminin gündemden düşürülmesi gerektiğinin altını çizdi ve "Bu konuda da gerek ulusal gerekse turizm basınına çok iş düşüyor. Çünkü bu afeti sıcak tutarak aslında kendimize zarar veriyoruz. Yabancı basın bunu alıntılıyor ve haberleştirerek yayıyor. Rakipler bu haberlerle boş durmuyor, kendi ülkelerinde bir kamuoyu oluşturuyor. Sonuç, ardı ardına gelen iptaller." diye konuştu. Uluslararası toplantı, kongre, etkinlik bazında karar vericilerin otel güvenliğini sorguladıklarını vurgulayan Kurt, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na büyük rol düştüğünü belirterek şöyle devam etti: "Bakanlık ivedilikle oteller ve İstanbul nezdinde kültürel ve tarihi yapıların deprem risk ölçümlerini yaptırmalı ve bunu uluslararası kamuoyuyla paylaşmalı. Nasıl ki pandemide Güvenli Turizm Belgesi sayesinde pek çok yabancı misafiri ülkemizde ağırlayabildiysek aynısını bu deprem krizinde de yapmalıyız." Söyler: "Seçim sonrası turizmde hareket bekliyoruz" TT360 Genel Müdürü Serdar Söyler, EMITT Fuarı'nın verimli geçtiğini ve katılımın da iyi olduğunu söyledi. Fuarın zaman olarak iyi bir döneme denk geldiğine işaret eden Söyler, "Şu an hem Ramazan ayında olunması hem de deprem sonrası etkinliklerin azalması nedeniyle fuara katılımda bir artış görüyoruz" diye konuştu. Söyler, fuarın yüksek katılım potansiyeline karşın otel stantlarındaki düşüklüğünü ise performans ve verimliliğiyle ilişkilendirerek, "Gördüğümüz kadarıyla fuara çok fazla zincir otel katılmamış. Otellerin buradan istedikleri faydayı üretemediklerini ve bekledikleri performansı yakalayamadıklarını gözlemliyorum. EMITT, acentelerle otellerin oturup kontrat yaptıkları bir organizasyondu. Fakat artık bu özelliğini biraz kaybetti." diye belirtti. Serdar Söyler, depremin turizme etkilerine ise şu sözleriyle değindi: "Deprem genel olarak turizmi de etkiledi. Ancak bu konuyu sektör gündeminden biraz çıkarmak gerekiyor. Çünkü turizm bu gündemi çok seven bir ortam değil. İnsanlar güven duymadıkları yere seyahat etmek istemiyor. Nasıl ki pandemi döneminde yaptığımız Güvenli Turizm atılımı vardı. Bence o sektörümüzde güzel bir etki oluşturdu." Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın güvenli oteller konusunda bir çalışma yapması gerektiğini belirten Söyler, "Turizm yapılarına belki de 'sağlamdır' raporu verilerek bir sertifikasyon sistemine girilebilir. Bunun da son derece faydalı olacağı inancındayım." diye belirtti. Alnıtemiz: "Türkiye limanları 2024'de 1600 gemi seferi bekliyor" Celestyal Cruises Türkiye Müdürü Özgü Alnıtemiz ise, bu yılki EMITT Fuarı'nın depremin gölgesinde bile olsa beklenenden daha verimli geçtiğini ifade etti. Fuarda yeni iş ortaklarıyla tanışma fırsatı yakaladıklarını belirten Alnıtemiz, "Bizim buraya katılmamızdaki en önemli sebeplerden biri, şu ana kadar ulaşamadığımız acentelere, yeni iş ortaklarına buluşabilmekti. Sonuçta Celestyal global bir şirket olduğu için bizler bu tarz fuarları sadece nitelikli pazar arayışı olarak görmüyor, aynı zamanda farklı pazarlarda çalışan iş ortaklarına ulaşabilme imkanı olarak da değerlendiriyoruz." diye konuştu. Fuarda Latin Amerika, Japonya ve Ortadoğu pazarlarıyla çalışan birçok farklı firmayla tanışabilme fırsatı yakaladıklarını söyleyen Alnıtemiz şöyle devam etti: "Japon pazarıyla güzel iş birliklerimiz oldu. Biliyorsunuz çok niş bir pazar orası. Şimdi Çin pazarı tekrar açılıyor, o bizim için heyecan verici bir gelişme. Türkiye henüz listeye girmedi ama Yunanistan girdi. Bu olduğunda hepimizin beklentisi yükselecek." Kruvaziyer turizminin gelişimini değerlendiren Alnıtemiz, bu yılki rakamların oldukça iyi olduğuna işaret etti. Türkiye limanlarına bu yıl bin sefer düzenlendiğini, 2024'de bu sayının 1600'e çıkacağını beklediklerini kaydeden Alnıtemiz, "Celestyal Cruises olarak şu anda iki gemimiz mevcut. Bu yılı 100 seferle kapatmayı planlıyoruz." dedi. Yakın zamanda filolarına Celestyal Journey gemisini de kattıklarını söyleyen Alnıtemiz, 2024'de sefer sayısını 150'ye çıkarmayı hedeflediklerini sözlerine ilave etti.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
"Otomobil bir yatırım aracı olarak görülüyor"
Renault MAİS Genel Müdürü Dr. Berk Çağdaş, yeni Renault Austral'in Çanakkale Gökçeada'da gerçekleştirilen basın toplantısında açıklama yaptı. Renault Austral'in satış hedefi Çağdaş, bu yıl için toplamda 6 bin adet Austral satışı hedeflediklerini, ekim ayından itibaren de Austral'in tam hibrit modelinin Türkiye'de satışa sunulacağını ifade ederek, araç sayısının gelen talebin niteliğine göre daha farklı boyutlara da gidebileceğine işaret etti. "500 araç, 250 bin TL bir kapora bedeliyle ön siparişi açıldı ve dakikalar içerisinde satıldı. Üzerine 350 tane daha araç aldık. Onlar da aynı şekilde satıldı. Yani çok çok yoğun bir ilgi var." Malzeme tedarikinde ve üretimde zorlukların sürdüğünü söyleyen Çağdaş, "Müşterilerimiz bazen belirsizliklerden şikayet ediyor. Ama şu anda içinde bulunduğumuz hayat, ortam, otomotiv sektörünün yapısı bütün dünyada da, Türkiye'de de belirsiz" dedi. "Otomobil bir yatırım aracı olarak görülüyor" Mevcut ortamda da tüketicilerin doğal olarak kendi kendilerine bir spekülasyon oluşturduklarını belirten Çağdaş, "Türkiye'de normal zamanlarda her 100 aracın 60'ı kredi ile satılıyordu. Şu anda peşin satışların çok ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Çünkü yastık altındaki para, döviz vesaire bozuluyor, araba alınıyor. Çünkü faizi uygun bulmuyor veya dövizde iniş çıkıştan çekiniyor. ‘Ama enflasyon var, araba fiyatları artacak’ diyor. Otomobil, adeta bir yatırım aracı olarak görülüyor." diye konuştu. Dr. Berk Çağdaş, bazı AVM ve cami otoparklarında plakalanmış sıfır araçların görüldüğünü anımsatarak şöyle dedi: "Şu an şunu rahatlıkla söyleyebilirim; sattığımız 100 aracın en az 40'ı spekülatif amaçlı alınıyor. 'Alalım, elimizde tutalım seçim sonrası dönemde bunu kullanalım, paramız değerlenmiş olsun' şeklinde... Bu durum ikinci el piyasasını da darmadağın ediyor. Tabii ki makro koşullar, politik-ekonomik anlamda stabilize olduğu zaman bunun ortadan kalktığını göreceğiz. Biz Renault ve Dacia olarak, çok yakın gelecekte anons edeceğimiz yeni lüks premium markamız olarak, daima istikrarı, istikrar noktasını hedefliyoruz ve her zaman uygun nitelikle, ulaşılabilir bir bulunabilirlikle yaklaşmayı hedefliyoruz. Ne çok fazla stok, ne çok az stok... Tam zamanında stok ile işimizi götürmeye çalışıyoruz. Böyle bir ortamda bu arabayı lanse ediyoruz."
Aposto Sektör: Otomotiv
İBB'nin taksi dönüşüm projesi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) başlattığı taksi dönüşüm projesiyle mevcut taksi adedine ek olarak dönüştürülecek araçlarla, taksi probleminin çözülmesini ve taksi adedinin artırılmasını hedefliyor. İstanbul, işlevsiz hatların kapatılması ve hattaki araç sayısının azaltılması sonucu minibüs/dolmuşları taksiye dönüştürüyor. Citroën, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) başlattığı taksi dönüşüm projesine Jumpy Spacetourer modeli ile katıldı. Detaylar: Geniş iç hacmi, teknolojik özellikleri ve sessiz motoruyla İstanbulluların ulaşım ihtiyaçlarına konfor katacak Jumpy Spacetourer, engellilere uygun karoseri ve TSE onaylı üstyapılara uygun tasarımı ile “Geniş ve Lüks Aile Taksisi” kavramını şehir hayatına kazandıracak. Bir adım ileri: Her iki tarafta yer alan sürgülü kapıları ile esnek bir kullanıma sahip olan Citroën Jumpy Spacetourer, otomatik vitesle kombine edilen motoru, en yeni teknolojiye sahip donanım ve konfor öğeleriyle İstanbullulara fayda sağlayacak bu projede yerini alarak özellikle şehir içi ulaşımına değer kazandırmaya hazırlanıyor.
Aposto Sektör: Otomotiv
Yeni Opel Corsa bu sene sonu geliyor
Opel’in son 2 yılda Almanya’da sınıfının en çok satan otomobili, 2021’de İngiltere’de toplamda en çok satan otomobil ve Türkiye’de 2023’ün ilk 4 ayında en çok satılan Opel modeli olan Corsa yenilendi. Detaylar: 2023 sonlanmadan yollarla buluşacak olan yeni Corsa, dış tasarımda Opel Vizör marka yüzü ve yeni arka tasarıma sahip olacak. İç tasarım ise Qualcomm Technologies’in Snapdragon Kokpit Platformu’na dayanan kokpit, 10 inç’e kadar büyük renkli dokunmatik ekrana sahip yeni bir bilgi-eğlence sistemiyle daha dijital ve sezgisel bir hâle getiriliyor. Dahası: Yeni Intelli-Lux LED Matrix farlar ile daha hassas bir aydınlatma sağlayan Yeni Corsa Elektrik ayrıca, 115 kW/156 HP ve 402 kilometreye kadar menzile sahip yeni bir elektromotora kavuşuyor. Bu alanda Opel'in daha büyük modellerinde kullandığı Vizor tasarımını Corsa'ya da uyguladığını görüyoruz. Tasarım: Matrix LED farlar yeni tasarıma sahip olmakla birlikte artık 8 yerine 14 tane bireysel olarak kontrol edilebilen LED bileşene sahip. Opel, yeni farların "stadyum parlaklığında bir sürüş deneyimi" sağladığını belirtirken karşıdan gelen sürücüler için de daha iyi, göz kamaştırmayan bir deneyim sunduğunu belirtiyor. Bir adım ileri: Makyajlı Opel Corsa'nın ilk müşteri teslimatları 2023'ün son çeyreğinde başlayacak.
Aposto Sektör: Otomotiv
DS 7 Türkiye’de yollara çıktı
2022’de yenilenerek ülkemizde DS Türkiye tarafından satışa sunulan DS 7 model ailesinin en üst versiyonu DS 7 OPERA E-TENSE 4X4 360 Türkiye'de yollara çıkmaya başladı. Neden önemli? DS PERFORMANCE tarafından geliştirilen, 2.910.900 TL’lik fiyat etiketine sahip DS 7 OPERA E-TENSE 4x4 360, akıllı dört tekerlekten çekiş sistemi, daha geniş iz açıklığı, daha alçak şasisi ve daha büyük frenlerle birlikte 360 HP’lik gücüyle şarj edilebilen hibrit verimliliğini yeni bir seviyeye taşıyor. Detaylar: 520 Nm’lik maksimum tork değerinin de katkısıyla 0-100 km/sa hızlanmasını sadece 5,6 saniyede tamamlayabilen DS 7 OPERA E-TENSE 4x4 360, 235 km/sa maksimum hıza çıkabiliyor ve 100 km’de yalnızca 1,8 litre yakıt tüketiyor.
Aposto Sektör: Otomotiv
"Pazar 1,3 milyona doğru gidiyor"
Renault MAİS Pazarlama Direktörü Levent Timur uzun bir dönem piyasada kümüle olan bir araç talebi oluştuğunu ve tüm otomobil markalarının bu talebe cevap veremediğini söyledi. Açıklama: Timur, "Son dönemde yaşanan enflasyonist ortamdan dolayı bu bekleyen talebe bir de spekülatif alımlar eklendi. Dolayısıyla çok çok yüksek pazarlarla karşılaşıyoruz. İşte şubat ayında pazar 81 bin çıktı. Mart ayında 103 bin çıktı. Nisana geldiğimizde yine 97 bin, bu ay belki 100-110 bin çıkacak. Bunları üst üste koyduğumuzda pazar sanki 1,2 milyon-1,3 milyon adetlere gidiyor gibi gözüküyor. Çok hareketli günlerden geçiyoruz. Seçim sonrasında ekonomik dengelerin biraz daha normale gelmesiyle talep devam etse de durumun biraz dengeleneceğini düşünüyoruz." diye konuştu. Bir adım ileri: Yeni Austral için 17 Nisan'da açıklanan fiyatı koruduklarını belirten Timur, "O tarihten bugüne paritede çok büyük bir değişiklik olmadığı için biz bu fiyat seviyesini koruyabiliyoruz. Ama seçim sonrasında kur ne olur? Arabaların maliyetleri ithal edildiğinde oluşuyor... Mümkün olduğunca fiyatı tutmaya çalışacağız ama şu anda fiyatımızı tekrardan 1 milyon 190 bin lira olarak teyit ediyoruz" dedi.
Aposto Sektör: Otomotiv
Meta, Giphy'i 260 milyon dolar zararla Shutterstock'a sattı
Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi şirketlerin çatı şirketi Meta , Kasım 2021'de Guardian'a göre yaklaşık 315 milyon dolara, Axios'a göreyse yaklaşık 400 milyon dolara satın aldığı GIF arama motoru Giphy'i, 260 milyon dolardan fazla zararla stok görsel hizmeti Shutterstock'a 53 milyon dolar karşılığında sattığını duyurdu. Meta, 2016 yılında 600 milyon dolarlık değerleme ile zirveyi gören Giphy'i, internette kendini ifade etme yöntemi olarak GIF'lere olan ilginin azalmasının da katkısıyla büyük bir indirimle satın almıştı. Arka plan: Birleşik Krallık'ın antitröst düzenleyicisi olan Rekabet ve Piyasalar Kurumu (CMA), anlaşmanın Meta'nın pazar gücünü artırarak rekabete zarar verebileceğini ve potansiyel olarak rakiplerinin GIF'lere erişimini engelleyebileceğini ya da karşılığında değerli kullanıcı verilerini teslim etmeye zorlayabileceğini savunarak 2022 yılında Meta'nın Giphy'i satın alması işleminin tamamlanmasını engellemişti. Kararı temyize götüren Meta, GIF'lerin bir içerik formu olarak özellikle de gençler arasında modasının geçtiğini belirterek Giphy'i zorunlu bir şekilde satmamak için Eylül 2022'de CMA'ya son bir kez başvurmuş; başvurusunda Giphy'nin bağımsız bir işletme olarak ayakta kalmakta zorlanacağı ve zorunlu bir satış için çok az potansiyel talip olduğu ifadelerine yer vermişti. Ancak bu çabaların da sonuçsuz kalmasının ardından Meta, Giphy'i satmayı kabul etmişti. Buna ek olarak Meta, CMA başvurusunda Adobe, Amazon, Apple, Bytedance, Kauishou, Snap ve Twitter'ın Giphy'i satın almak için temasa geçtiğini; ancak bu görüşmelerin hiçbirinin ilk aşamadan öteye gidemediğini ifade etmişti. Detaylar: Satın almaya ilişkin olarak, Shutterstock'ın, Meta'nın platformlarının yanı sıra Giphy'nin doğrudan siteye gelen ve animasyonlu GIF arama motorları sunan diğer uygulamalarla entegrasyonlar yoluyla gelen mevcut kullanıcı tabanına sürekli erişim sağlamak için bir anlaşma ile birlikte gelen satın alma için nakit ödeme yaptığı belirtiliyor. Buna ek olarak, anlaşmanın bir parçası olarak Meta, ürünlerinde Giphy'nin kütüphanesine erişim sağlamaya devam edecek. Bu anlaşma, Shutterstock'ın içerik kütüphanesini GIF ve Sticker'ları içerecek şekilde genişletebileceği anlamına geliyor. Ayrıca, Shutterstock, satın almanın "üretken yapay zekâ ve metadata stratejisine" yardımcı olacağını aktarıyor. Shutterstock'ın hâlihazırda müşterilerine görüntü sağlamak için üretken yapay zekâ kullandığını düşündüğümüzde, Giphy'nin kütüphanesinin teorik olarak Shutterstock'a gelecekteki yapay zekâ tabanlı ürünler için yığınla eğitim verisi sağlayacağı söylenebilir. Shutterstock, konuya ilişkin basın açıklamasında Giphy platformunun şu anda 1,7 milyar günlük kullanıcıya, 15 milyar günlük medya gösterimine ve 1,3 milyar günlük arama sorgusuna sahip olduğunu bildirdi. Öte yandan, Giphy'nin kütüphanesi, GIF'leri doğrudan kendi sitesi ve uygulamaları üzerinden görüntülemenin yanı sıra, 14 bini aşkın API / SDK entegrasyonu aracılığıyla Instagram, Facebook, WhatsApp, TikTok, Twitter, Slack ve Discord dahil olmak üzere bir dizi başka hizmete de entegre oluyor. Anlaşmanın "Shutterstock'ın uçtan uca yaratıcı bir platform olarak yolculuğunda heyecan verici bir sonraki adım" olduğunu belirten Shutterstock, aynı zamanda satın almanın kısa vadede devrim niteliğinde olmayacağını da kabul ediyor. Buna göre, şirket, "Giphy'nin 2023 yılında minimum gelir getirmesi ve 2024 yılı boyunca odaklanmış para kazanma çabalarının gerçekleşmesi bekleniyor" ifadelerini kullanıyor. Öte yandan: Meta'nın Giphy'i satın alması, CMA'nın son zamanlarda karşı çıktığı iki yüksek profilli satın almadan biri olarak öne çıkıyor. CMA, bir süre önce de Microsoft'un Activision Blizzard'ı 68,7 milyar dolara satın almasına, anlaşmanın yeni gelişen bulut oyun pazarındaki rekabete zarar verebileceği gerekçesiyle karşı çıkmış; Microsoft kararı temyize götüreceğini bildirmişti.
Quando Startup
Yerli girişim Insider, 105 milyon dolar yatırım aldı
Türkiye'nin yazılım alanında 1 milyar dolar değerlemeye ulaşan ilk girişimi Insider , Sequoia liderdiğinde, Qatar Investmen Authority (QIA) ve Esas Private Equity'nin katılımıyla gerçekleşen yatırım turunda 105 milyon dolar yatırım aldı. Yine Sequoia'nın liderliğini yaptığı bir önceki yatırımla birlikte Insider'ın şimdiye kadar aldığı toplam yatırım miktarı 274 milyon dolara ulaşmış oldu. Bir adım geriden: Kısa bir süre önce G2 tarafından belirlenen dünyanın en iyi yazılım şirketleri listesine 6. sıradan dahil olan Insider, 2022 yılında gerçekleşen Seri D turunda 121 milyon dolar yatırım almıştı. Bununla birlikte, girişim, 2023 başında Meta onaylı sohbete dayalı ticaret ve mesajlaşma platformu olan MindBehind'ı da bünyesinde katmıştı. Ayrıca, Fortune Global 500'ün üçte biri ve Singapur Havayolları, Estée Lauder, Samsung , Vodafone, Allianz, Virgin, Toyota, New Balance, IKEA, GAP, L’Oreal, Santander, BBVA, Pizza Hut, Newsweek, Nissan, AVIS, MAC, Marks & Spencer, Avon ve CNN gibi markalarla işbirliği yapan Insider, 2023 başında, faaliyetlerine başladığı günden bu yana 26'dan fazla ülkede büyüme kaydettiğini duyurmuştu. Nedir: Ürünlerinde bireyselleştirilmiş ve kanallar arası müşteri deneyimlerine odaklanan Insider, ekonomik stratejiler çerçevesinde birleşme ve satın almaya odaklanarak büyümeye devam etmek için mevcut piyasanın içinde bulunduğu durumdan yararlanmayı planlıyor. Konuya ilişkin açıklamasında Insider CEO'su ve Kurucu Ortağı Hande Çilingir, şimdiye kadar "hyper growth"u organik yollarla gerçekleştirdiklerini belirterek "Şimdi, birleşme ve satın alma odaklı bir strateji ile benzersiz büyüme seviyelerine ulaşmak istiyoruz. Bu yatırım, teknolojimizi daha da tamamlamak ve ürün sinerjileri yaratmak için istisnai ürün şirketlerini satın almak amacıyla özel olarak kullanılacak." şeklinde aktarıyor. Buna ek olarak, bu son yatırım, şirketin pazarlamacıların ihtiyaçları doğrultusunda yeni kanallarla geliştirdiği endüstri lideri platformunun iyileştirilmesine ve yeni teknolojilerin ürünlerine entegre edilmesine de katkı sağlayacak. Bu durumun, Insider'ın Türkiye'deki faaliyetlerine yardımcı olacağı ve özellikle LCW, Turkcell, Akbank ve Teknosa gibi markaları içeren müşterilerin müşteri deneyim performansının artırılmasını sağlayacağı değerlendiriliyor. Kimdir: Üniversite hayatına İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde başlayan CEO Hande Çilingir, burada elde ettiği bölüm birinciliğinin ardından eğitimini London School of Economics'de; yüksek lisans eğitimini ise Şangay Üniversitesi'nde tamamladı. Şangay Üniversitesi'nde okurken Fiba Grup'ta çalışmaya başlayan, sonrasında ise Rusya'da yatırım bankacılığı alanında çalışan Çilingir, 2012 yılında ise Arda Koterin, Mehmet Sinan Toktay, Serhat Soyuerel, Muharrem Derinkok ve Okan Yedibela ile birlikte Insider'ı kurdu. Insider'ın Türkiye'nin yazılım alanında 1 milyar dolar değerlemeyi geçmesiyle Türkiye2nin ilk kadın unicorn'u olan Çilingir; şirketler ve girişimleri bir araya getiren Crunchbase tarafından da ABD dışındaki en iyi 7 Kadın CEO'dan biri olarak seçilmişti.
Quando Startup
Amaç uğruna mı, para uğruna mı?
Günümüzde pek çok şirket, paradan daha yüce bir amaç doğrultusunda hareket ettiklerini kanıtlama yarışına girdi. Amaç odaklı iş yapma, amaç odaklı pazarlama, amaç odaklı kazançlar… Şirketlerin kazanç çağrılarında geçen "amaç odaklı" ifadeleri, pandemi öncesine kıyasla kayda değer artış gösterdi. Bloomberg'den Matthew Boyle'un değerlendirmesine göre , paydaş kapitalizminin yeniden canlanması ve pandemi sırasında yaşanan kurumsal vicdan muhasebesi, sosyal etki kavramını ön plana ve merkeze koydu. Paydaş kapitalizmi; şirketlerin sadece hissedarların değil; yatırımcılar, mal sahipleri, çalışanlar, satıcılar ve müşteriler dahil olmak üzere tüm paydaşlarının çıkarlarına hizmet etmesi gerektiğini öne sürer. Odak noktası, yalnızca hisse değerini artırmak değil, uzun vadeli değer yaratmaktır. İronik: Şöyle bir durum da var ki, şirketler varoluş amaçlarının kâr etmekten öteye geçmesini daha fazla kâr etmenin de bir yolu olarak görüyor. Fakat bir yönetici için rakamları yönetme, hissedar baskısı, organizasyonel, yapısal ve finansal zorluklardan bir adım geriye adım atıp büyük resme en baştan bakmak kolay değil. Bugün, kuruluşunun varoluş nedeni ve amaçladığı geleceğin altını çizen her yönetici; şirketini güçlü, geçerli ve 21. yüzyıla uygun hâle getirebilir. Şirket ile çalışanlar arasında duygusal bir bağ oluşturmaya yönelik her adım bu yolda avantajlı olacaktır. Diğer taraftan: İnsanların işlerinde anlam arayışı, geçtiğimiz iki yıl boyunca çalışanların kitleler halinde işten ayrılmalarına neden olan Büyük İstifa fenomenine büyük katkıda bulundu. Herkes harcadığı zaman ve enerjinin kişisel, sosyal ve çevresel yelpazede olumlu sonuçlar doğurmasını istiyor. Ek olarak: Çalışan adaylarının, anlamlı olduğunu düşündükleri bir iş karşılığında –mesela kâr amacı gütmeyen bir kuruluşta– daha az ücret almayı kabul etmeye istekli oluşları uzun süredir biliniyor. Araştırmalar: Geçtiğimiz yıl The Harris Poll tarafından düzenlenen ankete katılan her on kişiden sekizi, işlerinin bir "anlamı" olmasının artık her zamankinden daha önemli olduğunu ve yalnızca amaç odaklı bir şirkette çalışabileceklerini söyledi. Yöneticilerin daha da büyük bir kısmı ise, kuruluşlarının amaca daha fazla odaklanması halinde daha başarılı olacağı konusunda hemfikir. Bilgi notu: Austin'deki Texas Üniversitesi McCombs İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Insiya Hussain'in araştırmasına göre, "iyiliksever" statülerini öne çıkaran firmalara başvuran adaylar daha yüksek maaşlar için pazarlık yapmaktan kaçınıyor; ancak bunun tek sebebi maaşlarını amaçlarıyla takas edecek olmaları değil. Çalışmada ayrıca "kurumsal normları ihlal etmekten" , başka bir deyişle kültürel bir gaf yapmaktan da korktukları ortaya çıktı. Araştırmada görev alan yazarlar, bu durumu işe alım yapanların daha fazla para istemeyi ne kadar olumsuz göreceklerine dair endişelerden kaynaklanan kendi kendini sansürleme etkisi olarak adlandırıyor. Hussain, "Para ve fedakârlığın birbirine karışmayacağına dair üstü kapalı bir varsayım var. İş adayları bu görüşe katılmasalar bile yöneticilerinin katılacağını varsayıyorlar; 'Daha fazlasını isteyemem. Bu açgözlülük olur' bakış açısıyla hareket ediyorlar" diyor. Bu isteksizliğin uzun vadeli mali sonuçlarına bir örnek olarak; başlangıç maaşı için 5 bin dolar daha fazla pazarlık yapmanın, kişinin kariyeri boyunca 600 bin dolardan fazla ek kazanç sağlayabileceğini gösteriyor. Ne dediler? Forbes'dan Bretton Putter'in yorumuna göre , emir-komuta hiyerarşisi ve bürokrasi on yıllardır yaratıcılığı boğuyor ve bu durum insanların kendilerini anlamlı bir faaliyetin temsilcisi olmaktan çok kalem oynatıcısı gibi hissetmelerine neden oldu. Amaç için duyulan özlem buna karşı bir tepki.
Pareto İçgörü
Euro 7 emisyon standartlarının maliyeti beklenenin 10 katı olabilir
Brüksel merkezli Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği (ACEA), planlanan Euro 7 emisyon standartlarının doğrudan maliyetlerin Avrupa Komisyonu tahminlerinden 4 ila 10 kat daha yüksek olduğunu belirtti. Bilgi notu: AB Komisyonu, geçtiğimiz yıl Yeşil Mutabakat doğrultusunda AB'de satılan yeni araçlardan kaynaklanan kirliliği azaltmak için Euro 7 standartları teklifini açıklamıştı. 1 Temmuz 2025 tarihinden itibaren tüm yeni seri üretim otomobillerin karşılaması gereken Euro 7 standartları; küçük hacimli üreticilerin 2030 yılına kadar standartları karşılamasını bekliyor. Bu tarih, ağır vasıtalar için 1 Temmuz 2027. Teklifin yürürlüğe girmesi için Avrupa Parlamentosu ve üye ülkelerin bunu onaylaması gerekiyor. Öte yandan: Önerilen Euro 7 düzenlemesinin otomobil, kamyonet, kamyon ve otobüslerin üretim maliyetlerini artıracağı öngörülüyor. Frontier Economics tarafından yapılan araştırmaya göre, araç başına maliyetler içten yanmalı motora sahip otomobil ve kamyonetler için yaklaşık 2 bin avro, dizel kamyon ve otobüsler için ise yaklaşık 12 bin avro artabilir. Bu rakamlar, Komisyon'un Euro 7 etki değerlendirmesindeki tahminlerinden 4 ila 10 kat daha yüksek – otomobil ve kamyonetler için 180-450 avro, kamyon ve otobüsler için 2 bin 800 avro olmak üzere. Çünkü: Bu tahminler, başta ekipman ve yatırımlar olmak üzere sadece doğrudan üretim maliyetlerini içeriyor. Bu ek maliyetler satın alma fiyatlarına karşılık gelmiyor, son kullanıcılar için fiyatları daha da artırıyor. Bu nedenle fiyat artışlarının ilk değerlendirmede belirtilen rakamlardan daha yüksek olacağı kesin. Dahası: Doğrudan maliyetlere ek olarak, Euro 7 önerisinin daha yüksek yakıt tüketimi gibi dolaylı maliyetleri de tetiklemesi bekleniyor. Bir aracın kullanım ömrü boyunca bu, yakıt maliyetlerini %3,5 oranında artırabilir - bu da uzun yol kamyonları için fazladan 20 bin avro ve otomobiller ile kamyonetler için 650 avro anlamına geliyor. Bunlar, bir araca sahip olmanın toplam maliyetine ek olarak yüksek enflasyon ve enerji fiyatları döneminde tüketiciler ve işletmeler üzerinde ek finansal baskılar yaratacaktır. Tepkiler: Mevcut Euro 6/VI kuralları ile AB, emisyonlar (NOx ve partikül madde gibi kirleticiler) için kapsamlı ve katı standartlara zaten sahip. ACEA Genel Müdürü Sigrid de Vries , şu açıklamada bulunuyor: "Avrupa otomobil endüstrisi iklim, çevre ve sağlık yararına emisyonları daha da azaltmaya kararlıdır. Ancak Euro 7 önerisi, son derece yüksek bir maliyetle son derece düşük bir çevresel etkiye sahip olacağı için bunu yapmanın doğru yolu değildir. Elektrifikasyona geçişle birlikte AB yollarındaki eski araçları yüksek verimli Euro 6/VI modelleriyle değiştirerek çevre ve sağlık açısından daha büyük faydalar sağlanabilir."
Pareto İçgörü
Yaşlanan nüfuslar ülke kredi notlarını olumsuz etkileyecek
S&P, Moody’s ve Fitch gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, faiz artışlarıyla yükselen borçlanma maliyetlerinin demografik değişimle daha da ağırlaşacağı ve ülkelerin kredi notlarının bundan etkilenebileceği konusuda uyarıda bulunuyor. Ek olarak: Sağlık ve emeklilik faturalarını ağırlaştırması muhtemel bu gelişme, kamu bütçeleri üzerinde de baskı oluşabilir. Bilgi notu: Derecelendirme kuruluşları, hükümetin yakın zamanda ödemeler ve enflasyon arasında doğrudan bir bağlantı kurduğu İspanya'daki emeklilik sisteminin yapısal açığı ve Fransa'nın maliyesini yönetme rekoru konusunda da alarm veriyor. Borç krizinden sonra emeklilik sisteminde yaptığı kapsamlı reformlarla Yunanistan , S&P'nin 81 ülkeyi kapsayan anketinde, yaşa bağlı harcamaların 2060'a kadar düşmesi beklenen tek ülke oldu. Analistler, dünya genelinde Orta ve Güney Avrupa ülkelerinin en kötü demografik profillere sahip ülkeler arasında yer aldığını söylüyor. Financial Times'ın haberine göre ; kurumlar, reformlar yapılmadığı takdirde kredi notlarının bu demografik trendden olumsuz etkilenmeye devam edeceğini belirtiyor. S&P öngörülerine göre yaşlanan nüfuslarla ilgili reformlar yapılmazsa dünyanın en büyük ekonomilerinin yarısının kredi notu 2060 itibariyle çöp seviyeye düşecek. Kurumun diğer öngörüleri emeklilik maliyetlerinin mevcut 4 puan artışla %9,5’e ulaşması, cari açıkların da aynı dönemde yaklaşık 7 puan artışla ortalama %9,1’e ulaşması yönünde. S&P Global Ratings’den ülke kredi notları direktörü Marko Mrsnik , borçlanma maliyetlerinde 1 puanlık artışın Japonya, İtalya, İngiltere ve ABD’de borç/GSYH oranlarını 2060 itibariyle yaklaşık 40 ila 60 puan artıracağını söylüyor. “Bu çok ciddi bir artış. Kamu borcunun sürdürülebilir kalması için ya yaşlanmanın oluşturduğu baskılarla ilgili reformlar ya da başka mali reformlar gerekeceğine işaret”. Moody’s Investors Services Yönetici Direktör Yardımcısı Dietmar Hornung , nüfusların yaşlanması sorunun eskiden ‘orta ve uzun vadeli bir unsur’ olarak değerlendirildiğini belirterek “Şimdi ise o gelecek burada ve şimdiden ülkelerin kredi profillerine zarar veriyor” diyor. Fitch’in ülke kredi notu araştırmalarından sorumlu ismi Edward Parker da konunu aciliyetine dikkat çekiyor. Geçtiğimiz hafta Fitch Fransa’ya ilişkin kararında ülkenin AA kredi notunu AA- seviyesine indirmiş, Cumhurbaşkanı Macron’un emeklilik yaşını yükselten reform ajandasının gecikebileceğini öngörmüştü. Parker, “Bir çok ülkede yaşlanmanın olumsuz etkilerini görmeye başladık ve bu etkiler artacak. Hükümetler adım atmayı öteledikçe, atılması gereken adımların sonuçları daha da ağırlaşacak” diyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2021 itibariyle dünya genelinde 65 yaş üstü nüfus 761 milyondu. Bu rakamın 2050 itibariyle iki katını aşarak 1,6 milyara çıkması öngörülüyor. Kuruluş Ocak 2023’te hazırladığı raporunda ülkeleri sosyal korumalarını yeniden düzenlemeye ve yaşlanan bir nüfusa hazırlanmaya çağırıyor. BM Ekonomik ve Sosyal İşler Birimi (DESA) tarafından yayınlanan raporda nüfusların ‘eşit’ şekilde yaşlanmadığına da dikkat çekilerek uzun dönem bakım ihtiyaçlarında yaşanacak artışa da hazırlanması çağrısı yapılıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) Kasım 2022’de yayınladığı Asıl nüfus patlaması yaşlılık başlıklı raporunda en önemli demografik trendin nüfusların yaşlanması olduğu; artık hızlı nüfus büyümesinin değil, yaşlanan nüfusun en önemli risk olduğu vurgusu yapılıyor. Ülkeler rapora göre davranışsal değişimleri de göz önünde bulundurarak insan sermayesine, altyapılara, kurumsal reformlara ve teknolojik inovasyonlara yatırım yaparak demografik değişimin oluşturacağı tehlikelere hazırlanabilir.
Pareto İçgörü
Sberbank CEO'su: Yuan cinsinden işlem sayısının 10 kat artması bekleniyor
Rusya'nın en büyük bankası Sberbank'ın CEO'su Herman Gref , Şanghay'da düzenlenen, Rusya ile Çin'den yetkililerin katıldığı toplantıda değerlendirmelerde bulundu. Banka müşterilerinin dost ülke para birimlerine daha fazla ilgi gösterdiklerine işaret eden Banka CEO'su, bu yıl yuan cinsinden işlem sayısında geçen yıla kıyasla 10 kat artış beklediklerini vurguladı. "Rusya'nın ithalat ve ihracatında yuanın payı artmaya devam edecek. Geçtiğimiz yıl boyunca yuanın payı Rusya'nın ihracatında %2'den %18'e, ithalatında %5'ten %27'ye yükseldi." Bilgi notu: Rusya Merkez Bankası verilerine göre; Rusya'nın dış ticaretinde dolar ve avronun payı, geçen yıl ihracatta %87'den %48 seviyesine, ithalatta ise %65'ten %46 seviyesine düştü.
Pareto İçgörü
Türkiye’den GSTC programına üye olan ilk belediye
Şişli’nin var olan turizm potansiyelini sürdürülebilir ve doğa dostu bir yaklaşımla daha da güçlendirmek adına 2022 yılı Ekim ayında turizm sektörünün tüm paydaşlarının katıldığı bir zirve gerçekleştiren Şişli Belediyesi, ( Global Sustainable Tourism Council GSTC ) BM Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi’ne üye olma yolunda önemli bir adım atmış oldu. Geniş katılımlı zirvede ise ilçenin konaklamadan acente hizmetlerine, rehberlikten gastronomiye kadar tüm bileşenleriyle turizm konuları masaya yatırıldı. Şişli Belediyesi çok paydaşlı ve kapsayıcı çalışmasıyla, GSTC Programı’na Türkiye’den üye ilk belediye olma iradesini göstererek, turizm sektöründeki programını dünya ölçeğinde etkili bir zemine taşıdı. “Tüm turizm bileşenlerimiz ile dünyaya Şişli destinasyonunu çevreye duyarlılık ilkesiyle, konseyin kriterlerine uyumlu olarak tanıtarak sürdürülebilir turizm payında yerimizi alacağız” diyen Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, belediye olarak turizm sektöründeki talebi teşvik ederek bu gelişime katkıda bulunurken turizm dünyasında değişimin temsilcisi bir turizm bölgesi oluşturmayı hedeflediklerini dile getirdi.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Yıllık bazda en çok lokanta ve otellerde fiyat yükseldi
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, mart ayında lokanta ve otellerde enflasyon bir önceki aya göre yüzde 3,85, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 21,84, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 70,73 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 76,18 oranında arttı. TÜİK'e göre enflasyon mart ayında bir önceki aya göre yüzde 2,29, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 12,52, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 50,51 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 70,20 olarak gerçekleşti. Ana harcama grupları arasında bir önceki aya kıyasla en fazla artış yüzde 6,30 ile eğitimde meydana gelirken, onu yüzde 3,85 ile lokanta ve oteller ve yüzde 3.84 ile gıda ve alkolsüz içecekler takip etti. Mart ayında bir önceki yılın aynı ayına göre fiyatı en fazla artan grup ise, yüzde 70,73 ile lokanta ve oteller oldu. Onu yüzde 67,89 ile gıda ve alkolsüz içecekler ve yüzde 64,68 ile sağlık takip etti. Lokanta ve otellerde artış oranı: Mart ayında lokanta ve otellerde enflasyon bir önceki aya göre yüzde 3,85, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 21,84, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 70,73 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 76,18 oranında arttı. Yıllık enflasyon yüzde 112,51 arttı: Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise, enflasyonun mart ayında yüzde 5.08, son 12 aylık dönemde ise yüzde 112,51 arttığını açıkladı.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
İTP Direktörü Şengül Altan Arslan'la İstanbul turizmi üzerine
İstanbul Turizm Platformu Direktörü. 35 yıllık devlet memuru. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Psikoloji Bölümü ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü kamu yönetimi yüksek lisansının da sahibi. Devlet memurluğuna Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile başlayan, 1992 yılından 2011'e kadar Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü ile devam ettiren Şengül Altan Arslan, aynı kurumda Sosyal İşler Daire Başkanlığı ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı da yaptı. Bakanlık Müşavirliğinden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Genel Sekreter Yardımcılığı görevine atanan Arslan, 2022 yılından bu yana İstanbul Turizm Platformu (İTP) göreviyle turizm sektöründen gelen talepleri platform aklıyla birleştirip uygulanabilir bir proje haline getiriyor. Şengül Altan Arslan'ın İstanbul turizmiyle ilgili tespitleri oldukça çarpıcı. Sosyal Psikoloji diplomalı bir direktör olarak insan psikolojisi temelli tespitlerde bulunan Arslan, İstanbul turizminde en temel sorunların sıkışmışlık ve sıkışmışlığın neden olduğu aşırılığa dikkat çekiyor. Çözüm önerisi olarak ise, genişlemeyi tavsiye ediyor. İstanbul Turizm Platformu Direktörü Şengül Altan Arslan ile kariyer yolculuğunu, İTP'nin pandemi sonrası projelerini ve İstanbul turizmine dair hayallerini konuştuk. Şengül Hanım, sizi tanıyabilir miyiz? İstanbul Turizm Platformu Direktörlüğüne nasıl bir eğitimden sonra geldiniz? Ben doğma büyüme Ankaralıyım. Bu görevden önce de aslında Ankara'dan hiç çıkmadım. Beş kardeşiz biz. Memur bir babanın kızıyım. Turizmin pek uğramadığı bir kentte büyüdüm. Aslına bakarsanız, aldığım eğitim de sektörle çok alakalı değil. Hatta biraz disiplinler arası bir eğitim aldım diyebilirim. Kimya Meslek Lisesi'nde okuduktan sonra Hacettepe Üniversitesi'nde psikoloji eğitimi aldım. Aynı üniversitede sosyal psikolojide uzmanlığımı aldım. Kamu Yönetimi yüksek lisansımı da, amacı kamuya yönetici yetiştirmek olan Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nden aldım. Hacettepe'den sonraki ilk görev yerim, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu. Orada beş yıl kadar engelli çocuklarla çalıştım. Arkasından kadın hakları konusunda çalışan Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğüne geçtim. 1992'den 2011'e kadar bilfiil kadın konusunda çalıştım. Devamında doktora programımı Gazi Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım üzerine yaptım. 2011 yılında kamuda yeniden yapılanma çalışmaları çerçevesinde başbakanlığa bağlı tüm genel müdürlükleri Bakanlık çatısı altında topladılar. Bu nedenle Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğünde Dış İlişkiler Daire Başkanlığı yaparken Bakanlık Müşaviri oldum. Bazı bakanlarımıza danışmanlık verdim. O çerçevede çocuk konusuyla da ilgilendim. Engelli, çocuk ve kadın başlıca ilgi alanlarımdı. İstanbul Turizm Platformu Direktörlüğünden önceki görevim, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Genel Sekreter Yardımcılığıydı. İBB'ye bu alanların hepsini içerecek bir görevlendirmeyle geldim. 2019 seçimiyle birlikte Sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun oluşturduğu kadroda yer aldım. İBB büyük bir yapı. Bu yüzden kültür-sanat ve turizm gibi uzmanlığım olmayan alanlar da bana bağlandı. Dolayısıyla turizmle yollarım 2019 yılında kesişmiş oldu. Geçtiğimiz yılın haziran ayında genel sekreter yardımcılığından ayrıldım. Üç ay geçtikten sonra başkanımız İstanbul Turizm Platformu Direktörlüğü görevini önerdi. Turizmin dışından gelmek bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı oldu? Elbette ki avantajları da var, dezavantajları da. Bir avantaj olarak, herkese eşit mesafedesiniz. Sektörün sorunlarını bir dış göz olarak görüyorsunuz. Mevzuatta dağınıklık olduğunu görüyorsunuz. Belediye açısından baktığımda düşünün ki bir turizm sektörü var ve bu sektörünün altyapısı tamamen belediyenin elinden geçiyor. Ne var ki, belediyenin turizmin geleceğinin belirlendiği masalarda yer almadığını görüyoruz. Tüm bunlar sektörün dile getirdiği sorunlardan çok da farklı olmayabilir. Fakat bir dış göz olarak belki kendi içlerindeki sıkıntıları da görme şansım oldu. Siz eğer bu ilişkilerin, bu network ağının içinde olursanız ister istemez yanlı bir bakış açınız olabilir. Bense sektörün dışında olduğumdan biraz daha dışarıdan bakma şansına sahibim. İTP Direktörü Dr. Şengül Altan Arslan Sektöre bir dış göz olarak baktığınızda neler gördünüz? Sektörde inanılmaz bir gayret var. Herkes gönlünü vererek çalışıyor. Değirmene su taşımak için elinden geleni yapıyor. Ancak herkesin içinde olduğu, kendini ifade ettiğini düşündüğü bir mekanizma yok. Daha net bir ifade ile kapsayıcılıktan bahsetmek zor. İlişkiler açısından baktığımda, sektörde büyük de bir çekişme olduğunu görüyorum. Bununla birlikte bunun ortak amaçlarda birleştirilebildiğinde nasıl güzel işler çıktığını da görebiliyorum. İstanbul Turizm Platformu olarak da amacımız bu çekişmelerin dışında kalmak ve sektörün tüm bileşenlerini aynı masaya oturtmak. Sektör kimi zaman projelerle kimi zaman da taleplerle geliyor. Biz mümkün olduğu kadar projeyi kesebilecek sektördeki her kesimi davet etmeye ve birlikte değerlendirmeye çalışıyoruz. Sektördeki o büyük ekiple kol kola yürümek isteyenlerin önünü açıyoruz. Mümkün olduğu kadar birikimlerinden yararlanmaya çalışıyoruz. O yüzden de bu platformu çok değerli buluyorum, önemsiyorum. İstanbul Turizm Platformu'nun kuruluşu ne şekilde gerçekleşti? Oluşumun İstanbul'a ve turizme bakışını nasıl anlatırsınız? Sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu, son derece geniş bir vizyona sahip. Kendisi gelişmenin kültür, sanat ve turizm gibi alanlarda gerçekleşeceğinin farkındalığıyla çok önemli tedbirler almış, vaadlerinde bu konulara önemli oranda yer vermiştir. Göreve gelmesinden sadece 4 ay sonra kasım ayında bu platformu hayata geçirirken, İBB ile sektörün ilişkilerini kurmayı gözetmiştir. Tabii önümüzde pandemi gibi bir şanssızlığımız da vardı. O dönemde 24 ayrı komisyona sahip olan platformumuz bir araya gelemeyip, bir şeyler üretemeyince motivasyon kaybı oldu biraz. Şu an o motivasyonu tekrar kazanmak üzere neler yapabiliriz, ona bakıyoruz. Örneğin İstanbul Rehberler Odası ile birlikte rotalara ilişkin çalışmalar yapıyoruz. Adalar'da bir rota oluşturmaya çalışıyoruz. Oradaki en temel sorunlardan bir tanesi, turistlerin denizle orman arasına sıkışmaları. Oradaki turisti Adalar'a yaymak gerekiyor. İstanbul Rehberler Odası bize böyle bir teklifle geldiğinde bu taleplerini makul bulduk. Turizm Müdürlüğü, Park ve Bahçeler Daire Başkanlığı, Ulaşım Daire Başkanlığı, Kültür Varlıkları ve Adalar Belediyesi ile birlikte rotalar üzerinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Tarihi Yarımada Ulaşım Planını; TÜROB, TÜRSAB, Fatih Belediyesi, İBB’nin Ulaşım, Altyapı, Kültür Daire Başkanlıkları ile birlikte yürütüyoruz. Turizmciler ne sıklıkla kapınızı çalıyor? Proje yoğunluğu nedir? 2019 yılından pandemiye kadar çok kapı çalmalar olmuş. Ancak salgınla birlikte onlar da bir durağanlığa girdi. O iki yıllık süreçte bir motivasyon düşüklüğü olduğunu kabul ediyorum. Ama şimdi yavaş yavaş proje akışı başladı. Örneğin bahsettiğim Tarihi Yarımada'nın ulaşım planının yeniden düzenlenmesi konusunda bir proje sundular. O bölgede biliyorsunuz, turist otobüsleri nedeniyle çok ciddi trafik yoğunluğu oluyor. Yeni düzenlemeyle içeriye giren araçların düzen içerisinde çıkabilmeleri için yeni bir trafik akışı yapmaya çalışıyoruz. Proje işleme alındı, yakın dönemde hayata geçecek projelerimizden bir tanesi. Bunların dışında gastronomi konusunda yürüttüğümüz birtakım çalışmalar var. Gastronomi camiasından da talepler geliyor. İçinde mutfak atölyelerinin, eğitim alanlarının, temalı kütüphanelerin yer aldığı, gastronomik çeşitliliği sergileyen bir gastronomi merkezi hayalleri var. Onlara bazı mekan önerilerimiz oldu ama ağırlıklı kent merkezinde istiyorlar. Her ne kadar merkezi yerlerde çok yerimiz olmasa da işlevlendirebileceğimiz yerler olabilir mi, onlarla birlikte değerlendiriyoruz. Bütün bunların içinde en önemli kısmı, hikaye yaratmak tabii. Nereye bir kez daha gitmek istersiniz? Ben hikayesi olan, deneyim yaşatan yere gitmek isterim. Örneğin Sirkeci, göz ardı edilmiş semtlerden bir tanesi, genelde arada kalmış. Eski gar binası var ve kültür merkezi olabilecek bir potansiyele sahip. Bir Tarihi Yarımada, Eminönü, Balat değil belki ama Sirkeci'den de harika bir hikaye yaratılabilir. İlerleyen zamanlarda Sirkeci Kültür Günleri düzenleyebilir miyiz, onu değerlendiriyoruz. Balat'a da ayrı bir önem veriyoruz. Aynı şekilde Yedikule, Kadıköy ve Moda'ya dokunuşlarımız oluyor. Dolayısıyla bana göre her birinin ayrı ayrı hikayelerini yaratmak önemli. Hikaye yaratmak, İstanbul'un markalaşma sürecini ne oranda hızlandırır dersiniz? İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2017 yılında Turizm Müdürlüğünü kurduğunda o kadar düşük bütçeye sahipmiş ki, bu gelirle ancak personel maaşı ve birkaç fuar masrafını karşılayabiliyormuş. Biz göreve geldiğimizde ilk etapta bütçeyi beş kata çıkardık. O kadar düşüktü ki o bile anlamsız kaldı. Geçtiğimiz yıl bir atılım daha yaparak, İBB bütçesi içerisinde iyi bir oran elde edildi. Tabii geçmişe kıyasla. Başkanımızın turizm, kültür ve sanata ilişkin geniş vizyonu bu gelişmenin önünün açılmasında önemli bir dayanak oluşturuyor. Zira hiçbir alanın siyasi irade arkasında durmadığı sürece gelişmesi kolay değildir. Elbette yerel yönetimlerin birtakım kısıtlılıkları var, bu alan her şeyden önce merkezi yönetimin işi olarak görülüyor. Bu bakışın değişmesi lazım. Sadece kendi açımızdan da söylemiyorum. Nitekim biz kendi yetki alanlarımızdaki işleri genişleterek turizme katkı sunmaya devam ediyoruz. Örneğin kültür, sanat kısmında yeni etkinlikler, festivaller yapıyoruz. Sektörden gelen taleplerle proje bazlı toplanıyoruz mesela. Projenin içinde sektörün önde gelen isimlerinden tutun da işin aktörlerine kadar pek çok liyakat sahibi insan var. Bütün çabamız, festivallere kazandıracağımız yepyeni boyutlarla pazarlama gücümüzü artırmak ve İstanbul markasına bir katkı sağlamak. Bu konuların dışında ekoturizme yönelik de çalışmalar içindeyiz. Şile'de deprem öncesinde örnek bir çalışma başlatmıştık. Depremle birlikte paydaşlarımızın önceliklerinin değişmesi nedeniyle kesintiye uğradı ancak tekrar hızlandıracağız. Birçok alanda belediyelerin desteği önemli. ‘Bu işi belediyeler yapsın’ anlamında değil, sadece belediye işin yapılabilirliğini göstersin istiyoruz. Biliyorsunuz, Türkiye'de başarılı işler çok çabuk takip edilir, taklit edilir. Dolayısıyla platformun asıl görevi, idarenin işlerine karışmak değil, sektör taleplerini platform aklıyla birleştirip uygulanabilir bir proje haline getirmektir. Turizm sektörü, ortak akıl işletmek konusunda ne kadar hevesli? Biraz önce sektördeki çatışmalardan bahsetmiştiniz. Bugüne kadar çok büyük çatışmalara şahit olmadım. Dolayısıyla sektörün ortak akıl oluşturmak konusunda çok büyük engellerinin olduğunu düşünmüyorum. Aksine ortak akıl işletme konusunda talepkarlar. Ayrıca sektöre çok emek vermiş insanlar var. Onlar toplam faydayı daha fazla önceliyor. Sektör bileşenleri, aşılması imkansız bir durum değilse mutlaka bir masa etrafında toplanıyor. Platform, global rekabeti nasıl algılıyor? Bu rekabette İstanbul'un marka değerini nasıl ortaya koyuyor? Biliyorsunuz çok genç TGA-Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansımız var. Üstelik çok da iyi bütçesi var. Ancak Merkezi yönetim burayı o kadar tekelleştirmiş ki, TGA'nın yapısına baktığımız zaman yerel yönetimleri görebiliyor musunuz? TGA, tabii ki İstanbul için kurulmuş bir ajans değil, tüm Türkiye'yi kapsıyor. Ama şunu söylemek istiyorum, İstanbul'un veya herhangi bir yerin tanıtımı için bir çalışma yapılacaksa, orada yerel yönetimlerin de varlık göstermesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin dışlandığı bir alanda biz ancak yasayla verilen tüm görevleri esnek yorumlayarak alanlarımızı genişletmeye çalışıyoruz. Herkes memuriyet kafasının “mevzuatta yoksa olmaz” şeklinde işlediğini düşünür. Biz İBB olarak mevzuat kesin surette yasaklamıyorsa dediğim gibi onu mümkün olduğu kadar büyütmeye çalışıyoruz. İstanbul için kültür-sanat alanlarında yaptığımız etkinliklere, festivallere bir bakın. CRR-Cemal Reşit Rey etkinliklerine bakın, Kültür A.Ş.'nin etkinliklerine bakın. Vizyoner yöneticilerle mevzuatın engellemeyeceği alanlarda şehre değer katmaya çalışıyoruz. Uluslararası takvimlere girerek kentin varlığını gösteriyoruz. Yine aynı şekilde spor alanlarında önemli etkinlikler düzenliyoruz ve bunu da uluslararası fikstürlere girerek yapıyoruz. Ama bizim asıl sorunumuz, Tarihi Yarımada'ya sıkıştırılan turizmimiz. İstanbul'da maalesef turizm Tarihi Yarımada'ya sıkışmış durumda. Tarihi Yarımada’nın önemini akılda tutarak bu sıkışıklığı aşmak için tüm birimlerimizle çalışıyoruz. Adalar ve Tarihi Yarımada özelinde turizmde sıkışmışlığa vurgu yaptınız. Bunu biraz daha açabilir misiniz? İstanbul'da turizmi sıkıştıran sebepler neler sizce? Elbette ki Tarihi Yarımada turizmin kalbi, bu yadsınamaz bir gerçek. Ama turizmin de bölgeye sıkıştırılması İstanbul'a büyük bir haksızlık! Şehrin her yanı hazine değerindeyken, turizmin sadece bu bölge içerisine sıkıştırılmaması gerektiğini söylediğimde benim gibi düşünen pek çok sektör temsilcisiyle karşılaştım. Kaldı ki özel sektör de yavaş yavaş dışına çıkmaya başlıyor. Bakın Haliç kıyılarına, Tersane İstanbul yapılıyor. İstanbul Modern Karaköy’e taşındı. Galataport hayata geçirildi. Tarihi Yarımada'yı evet çok önemsiyoruz. Yayalaştırmadan tutun da meydanlara, restorasyona kadar çok önemli yatırımlar yapıyoruz. Fakat şu da bir gerçek ki, turizmin şehrin geneline yayılması şart. İstanbul, çok zengin bir kültürel mirasa sahip. Bizler bu değerlere sahip çıkıyor, yoğun restorasyon faaliyetlerimizle kıymetli eserleri kente kazandırmaya çalışıyoruz. Bunun yanı sıra yepyeni girişimlerle de Tarihi Yarımada'nın dışına doğru taşıyoruz. Yedikule'yi, Balat'ı ve surları yapıyoruz. Feshane’yi yeni bir anlayışla hayata geçiriyoruz, Kabataş tarafında projeler gerçekleştiriyoruz. Anadolu Yakası'ndaki kültürel hazineleri ve mezarlıkları düzenleyerek o bölgeye yönelik algıyı yükseltiyoruz. Kadıköy ve Maltepe’de yeni etkinlik alanları hayata geçiriyoruz. O zaman ne oluyor? Tarihi Yarımada'da bir gün geçiren, alışveriş yaptığında İstanbul'da yapacak başka bir iş bulamayan turistler için alternatifler oluşturuluyor. Tüm bu çalışmalar son kertede İstanbul'daki kalış sürelerini uzatmaya katkı sunuyor. Tam da bu nedenle spor etkinliklerimizi Anadolu Yakası'nda yapıyoruz. Geçtiğimiz yıl Deniz Festivali yaptık. Bu etkinliklerin boyutlarını gittikçe büyüteceğiz. Denize kıyısı olan her semtimizde bir etkinlik düzenleyeceğiz. Yakın zamana kadar göz ardı edilen Anadolu Yakası'na ağırlık vermeyi istiyoruz. İstanbul turizmine dair başka gözlemleriniz de var mı? Bazen aşırılık sorunumuz oluyor. Örneğin Adalar'da inanılmaz bir aşırılık var. Bu da kapasiteyi aşan bir durum ortaya koyuyor. Adalar genelinde "Macera Turizmi" adı altında yürüyüş ve bisiklet alanlarını artırmaya çalışıyoruz. Özellikle Heybeliada ve Büyükada için bisiklet ve gezi rotaları işaretleniyor. Tabii bu konuda sektöre de çok iş düşüyor. Büyükada ile ilgili zaman zaman şikayetler alıyoruz. Ada'da çok sayıda butik açıldığını ve bu butiklerin de çakma ürünlerle dolu olduğunu duyuyoruz. Alışveriş yapanların Büyükada'ya gitmesine gerek yok! Bu konuyla ilgili de halihazırda çalışmalarımız sürüyor. İstanbul genelinde de sıkışmışlığın neden olduğu bir aşırılık söz konusu. Sorun şu ki, İstanbul, pazarlanacak ürünler açısından çok zengin olmasına rağmen, sadece belli alanlarla tanınıyor. Bu sebeple de yeni alanlar açıyoruz. Her birini cazibe merkezi haline getirdiğimizde belki aşırı yoğunluk da olmayacak. Örneğin herkesi Tarihi Yarımada'da, Adalar'da görmeyeceksiniz. Turizmi kent geneline yayıp, genişletmiş olacağız. İstanbul neyi doğru yaptığında marka değerini de yükseltmiş olacak? Ben yine "deneyim" diyorum. Şahsi olarak İstanbul'un turizm başarısının sayılara indirgenmesini doğru bulmuyorum. 30 milyon turist sayısına ulaşmak tek başına başarı olamaz. Nitelik de önemli. Hafızada ve damakta iz bırakabilmek asıl önemlisi. Bu yüzden de nitelik artırmaya yönelik çalışmalara yoğunlaşmak gerekiyor. Nitelik arttıkça harcama eğilimi de yükseldiğinden gelir de artacaktır zaten. Ancak bu demek değil ki, nicelik önemsiz. Bakın, biz İstanbul'un önemini nerede kavradık biliyor musunuz? Antalya, ziyaret eden turist açısından her zaman ilk sırada gelirdi. Birleşmiş Milletler Turizm Örgütü'nün Ocak 2023 rakamlarına göre (pandeminin devam ettiği 2021 yılı verilerine dayanan), İstanbul gelen turist sayısında 4. sıraya çıktı. Pandemide Antalya'yı geçti. Bu şehrin kendisi bir cazibe noktası. Biz bir şey yapmasak da İstanbul kendi kendini satabilen bir destinasyon. Şehre yüklenen bir anlam var ve tek başına o bile 4. sıraya yükselmesini sağladı. Dünyada görülmeye değer yerler listesi yapılsa, İstanbul kesinlikle ilk 10'a girer. Ama bizim hedefimiz, şehri daha yukarılara taşımak. İstanbul'u yukarıya taşımanın en doğru yolu olarak da deneyimi görüyorum. Bende iz bırakan yerleri düşünüyorum. Mesela Barselona bende inanılmaz tatlar bıraktı. İskandinav ülkelerine gidiyorsunuz, olağanüstü doğal bir güzellik. Ne var ki bir İtalya'dan aldığınız haz kadar değil. Niye? Çünkü tarih de orada, kültür de orada, doğa, gastronomi, mimari de orada. İstanbul, tam da böyle bir şehir ve de taşı toprağı deneyim yaşamaya uygun. Bize sadece hazırlıkları yapmak, uygun kanallarla bunu servis etmek kalıyor. Turizmde kadın olmak üzerine neler söyleyebilirsiniz? Kadınların yaşadığı genel zorluklardan ayırmak zor. Patriyarkal bir yapıdayız. Bu yapı size zaten bir sürü rol biçiyor ve o rollere uygun hareket etmenizi bekliyor. Bunun örneklerine iş hayatında da rastlamak mümkün. Dikkat ederseniz kadınlara yöneticilik yerine daha uzmanlık gerektiren işler öneriliyor. Buna gerekçe olarak da aile hayatı ve kadına özgülenen kalıp yargılar (duygusal, kararsız, yönlendirilen vb) gösteriliyor. Oysa kadınlar, uzmanlık gerektiren alanlarda da aile hayatını etkileyen çok uzun saatler çalışıyor. Eski dönemlerden bahsediyorum, at sırtında köylere gidemeyeceği bahanesiyle kadından kaymakam olamayacağı iddia edilirken, gencecik kızlar, köylere ebe olarak gönderiliyor ve at sırtında tanımadığı insanlarla birlikte gece yarıları doğuma taşınıyordu. Hiç değilse kaymakamın koruması var öyle değil mi? Başta da belirttiğim gibi, ben 1992'den 2011'e kadar kadın meselesiyle ilgili çalıştım. Buna rağmen zaman zaman kendimde de cinsiyetçi unsurlar yakalayabiliyorum. Elbette kolay bir iş değil cinsiyet nötr tutum geliştirmek. Bir de şu var, teoriyle pratiğin çok uyuşmadığı yaklaşımlar da gözlemliyorum. Gizli ya da örtük cinsiyetçilik yaygın. Baktığınızda herkes kendisini modernlik çerçevesi içerisinde cinsiyetçi söylemlerden uzak tutmaya çalışıyor ama esprilerin, fıkraların arkasına sığınıyor veya bir kadro verileceği zaman tercihini erkekten yana kullanarak aslında gizli ya da örtük cinsiyetçilik yapmaya devam ediyor. Ne yazık ki iş ve siyasi hayatta erkeklerin resmi olmayan network ağları var ve orada rahat ediyorlar.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
"Türkiye düğün turizminde ilk 10'da yok, ilk 20'de yok."
TravelShop Turkey'nin 17-20 Nisan tarihleri arasında düzenlediği Uluslararası Destinasyon Düğünü Konferansı & B2B Networking Etkinliği Concorde Luxury Resort, Bafra'da gerçekleşti. Dünyada 400 milyar dolar gelir hacmine sahip düğün turizmi sektörünün aslarının buluştuğu etkinlikte 50'ye yakın ülkeden toplamda 300'e yakın düğün profesyoneli yerini aldı. Kalender: "400 milyar dolarlık sektörde Türkiye yok" TravelShop Turkey, IADWP, TGA, THY, GEWC, Cyprus Global ve Concorde Luxury Resort iş birliği ile düzenlenen etkinliğin açılışında konuşan TravelShop Turkey Genel Müdürü Murtaza Kalender, dünyada 400 milyar dolar hacmi olan düğün turizminden Türkiye'nin ve Kıbrıs'ın da hak ettiği payı almasını hedeflediklerini söyledi. Hindistan, Malezya, Fransa, İngiltere, Amerika ve Latin Amerika'nın başını çektiği düğün turizmi sektöründe Türkiye'nin değil ilk 10'da, ilk 20'de bile yer almadığını vurgulayan Kalender: "Düşünebiliyor musunuz, 400 milyar dolar hacmi olan kişi başı 2.500 dolar para harcanan bir sektörde biz yokuz" dedi. "Türkiye hedefimiz: 5 yılda ilk 10'a girmek" Önümüzdeki 5 yılda Türkiye'yi ilk 10'da görmeyi hedeflediklerini belirten Kalender, Türkiye'de Antalya, Bodrum, İstanbul ve Kapadokya'nın düğün destinasyonu olarak öne çıktığını kaydetti. Yeni düğün destinasyonları olarak Mardin, Trabzon ve Giresun şehirlerine işaret eden Kalender, Türkiye turizminin 81 ilde 12 aya yayılması için turizm dallarının çeşitlendirilmesi ve desteklenmesi gerektiğini savundu. Dünyada Dubai'nin hızlı bir gelişim ivmesi yakaladığının altını çizen Kalender, "Ekoturizmden sonra 20 yılda büyüyen iki büyük sektörden biriyiz. Bu sebeple uluslararası fuarlarda tanıtıma ağırlık vermeliyiz." diye de ekledi. "Vize ve ulaşım sorunu çözülmeli" Düğün turizminin gelişmesinde en büyük engelin vize ve ulaşım sorunu olduğunun altını çizen Kalender, şöyle devam etti : "Türkiye’ye Hindistan'dan gelenler yaklaşık 300 dolara yakın vize parası ödüyor. Dolayısıyla düğün turizmini kaçırıyor. Oysa Asya Pasifik'te olan birçok ülke Hindistan'a vizeyi kaldırdı. Elektronik vize yaptı. Rakip ülkeler elektronik vize ile gidiyorsa tercih nedeni oluyor. Biz bireysel olarak tanıtım yapıyoruz ama ülkemiz bize vize kolaylığını sağlamalı. 300 dolar olmasın da 100 dolar olsun." "KKTC'yi lüks etkinliklerin merkezi yapacağız" Murtaza Kalender, Uluslararası Destinasyon Düğünü Konferansı & B2B Networking Etkinliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni lüks etkinliklerin merkezi haline getirmeyi hedeflediklerini belirtti. Kıbrıs'ın en büyük avantajının vize sorunu olmayışı olduğunu söyleyen Kalender, her iki ülke için de çalışmaları sürdüreceklerini kaydetti.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Yenilikçi kültür yaratmanın teknolojiyle bağı var mı?
Kurum kültürünün, strateji üzerinde olumsuz bir etki yaratmamasını sağlamak önemlidir. Yöneticilerin, hızlı ve sürekli değişimi destekleyen bir kültür geliştirmesi gerekir. Yenilikçilik bir organizasyonun mevcut süreçlerini, ürünlerini ve hizmetlerini geliştirmesini sağlayan, yenilerinin yaratılmasını olası kılan bir değişimdir. Yenilikçilik, sürekli başarının itici gücüdür. Yani dünün mucizesi bugünün tahammül edilemez koşuludur. Pek çok organizasyonda bulunan misyon bildirgeleri, yararlı bir araç olabilir. Bununla birlikte, sınırlı bir misyon bildirgesinin de yenilikçilik karşıtı potansiyel bir engelleyici olabileceğini unutmamak gerekir. Bu durum organizasyonu, umut vaat eden piyasalara girmekten alıkoyabilir. Yenilikçi bir kültür yaratmaya yönelik tüm çabalar müşteriden gelen bilgileri merkez almalıdır. Eğer rakipleriniz müşteriyi sizden daha iyi tanıyorsa, organizasyonunuz dezavantajlı bir durumda demektir. Değişen tek şey, yenilikçiliğin yaşandığı adımların hızıdır. Örneğin 1990’ların başına kadar organizasyonların yeni bir buluş ya da teknolojiye hazırlanmak için yaklaşık altı ayı vardı. Biotechonomy’nin (bir araştırma ve yatırım firmasıdır) CEO’su, Harvard Business School Life Sciences Project’in kurucu direktörü ve “As the Future Catches You” adlı esinlendirici kitabın yazarı olan Juan Enriquez, artık hazırlanmak için sadece yirmi dört saatimiz olduğunu söylüyor. Hatta bu sürenin daralmaya devam edeceğini de tahmin ediyor. En parlak ticari fikirler ve stratejiler bile, engelleyici bir kültürde başarısız olmaya ya da belirsiz sonuçlar üretmeye mahkumdur. Değişime direnç, kuralların merkeziyeti, sürü mantığı, güven eksikliği, korku, dolaylı iletişim, gruplaşma, suçlama oyunları, ego manya (yenilmezlik hissi, kendini hep haklı görme, uyarıları dikkate almama, modası geçmiş süreçler) ve sınırlı liderlik havuzu; organizasyonların arzu ettikleri başarı seviyesine ulaşmasını engellemiştir, engellemeye de devam edecektir. Hatta birçok organizasyon, sözünü ettiğimiz bu kültürel engellerin üstesinden gelme becerisine sahip olmadığı için tarihin tozlu rafları arasındaki yerini almıştır. “Kökleşmiş” ile “bilinmeyen” arasındaki savaşın bir kurbanı olmak istemeyen organizasyonların ve yenilikçiliğin başarılı ticari sonuçlar üretmesini sağlamasını amaçlayan yöneticilerin aşağıda sunulan önerilere kulak vermesi yararlı olacaktır: Değişim, organizasyondaki herhangi bir kademede başlatılabilir. Bununla birlikte, tepeden başladığında en uzak noktaya kadar ulaşabilir. Arzu edilen sonuçların elde edilebilmesi için, değişimin bireysel olarak yönetim kademesinden başlatılması gerekir. Gerekli adımların atılması için kişisel kararlılık sergilenmeli ve uygun davranış modelleri haline gelinmelidir. Dürüstlük, özgünlük, tutarlılık (özellikle sözler ve davranışlar arasında) bir değişim girişiminin itibarını oluşturmak için en dikkat çekici faktörler arasında yer alır. Geçtiğimiz yıllarda Merriam-Webster online sözlüğünde en çok aranan kelime “dürüstlük”tü. Çalışanlar liderleri üzerindeki dikkatlerini her geçen gün artırıyor ve söylenenler ile yapılanlar arasındaki farklılıklar güveni aşındırarak organizasyonun değişim konusundaki kararlılığına gölge düşürüyor. On yedinci yüzyılın ünlü İngiliz papazlarından John Tillotson’ın işaret ettiği gibi, “En parlak yerlerde olanlar ve en fazla güce sahip olanlar, en az hürriyete sahip olanlardır. Çünkü en çok onlar gözlemlenir.” (Atlantic Monthly, Kasım 1945) Halkbilim söylediklerimizi uygulamamızı öğretse de liderlerin neyi uyguluyorlarsa onu söylemesi uygundur. Davranış ve mizacın da liderler üzerinde dikkate değer etkisi vardır. Napolyon Bonaparte lideri “umut dağıtıcısı” olarak tarif etmişti. Bir durumdan diğerine dönüşüm göstermek, ürün yaratmak ya da geliştirmek zorlayıcı olabilir. Uzun dönüşümler, buluş ve ilerlemeler için doğru zamanlamayı tahmin edebilmenin zorluğu, “başarısız” deneyimler vs. çalışanların karşı karşıya kaldığı karmaşıklık ve stres oranını katlar. Onların odak noktasını korumalarına ve yüksek performans seviyelerini sürdürmelerine yardımcı olmak için, bir liderin umut pankartını taşıması gerekir. Bu kişinin, arzu edilen değişimin başarılması için olumlu bakış açısını sürekli koruması şarttır. Çalışanlar liderlerinin güveni doğrultusunda hareket ettiği için, bu kritik öneme sahiptir. Eğer liderlik zarar görürse, çalışanlarda da bölünme yaşanacaktır. Yenilikçilik Direktörü pozisyonu adayı, papyon ve smokini ile görüşmeye gelip, bugüne kadar yaptıklarını anlatmak için modası geçmiş, ucuz dizüstü bilgisayarını ortaya çıkardığında görüşmecinin zihninde neler canlanır? Ya da Sony’deki yöneticiler kişisel kullanım için Microsoft’un Xbox 360’ını tercih ederken, bir yandan sonra Sony’nin yeni çıkan PlayStation’ının en ileri oyun makinesi olduğunu söylerse neler düşünürsünüz? Tercihlerinizin, organizasyonunuzu sürekli yenilikçiliğe yönlendiren çabalarınızı olumsuz etkilemesine izin vermeyin. Kültürel bir dönüşüm yaratmak, belki de en zorlu ve zaman alan değişiklik türlerinden biridir. Kültür, bir grubun aksiyon ve davranışlarına rehberlik eden inanç ve uygulamalar bütününü oluşturur. Bu inanç ve gelenekler zamanla birikerek sonraki kuşaklara aktarılmak üzere korunur. Bu nedenle kültür, zamana karşı koyar. Organizasyonunuzun yenilikçilik ve gelişme becerisi kültürünüzün sınırlarının bir konusudur. Aşağıdaki fikirler, ticari kültürünüzü değişime teşvik eden bir güce dönüştürebilmek için yararlı olabilir: Yenilikçiliği destekleyen bir ortam yaratan organizasyonlar ortak bir dil geliştirir ve bunu kullanır. Bu dil organizasyonun gelecekteki oryantasyonunu tanımlar. Organizasyonun hangi yönde ilerlediğini tanımlayarak, o yöne ulaşmak için bir yol haritası oluşturur. Jerry Jurgensen, Nationwide-ImagiNationwide’daki CEO’luğunun ilk yılında yeni bir ortak dil geliştirmişti. ImagiNationwide’ın tercümesi “düşünce şeklimiz”di. Jurgensen’in misyonu şirketi gelişme ve yenilikçilik doğrultusunda büyütmekti. Organizasyonun stratejik ilkeleri ve hedefleri, ImagiNationwide çerçevesinde tanımlanarak yönetilecekti. Jurgensen’ın yarattığı diğer sözcükler arasında Değer Yaratma Sürücüleri, Değerleri Ortaya Koyan Davranışlar, Sınırlarımızı Genişletmek ve Disiplin Kültürü yer alıyordu. Özel girişimler, performans standartları ve davranışsal deneyimler bu başlıkların altında birer alt başlık olarak görülüyordu. Nationwide’ın yöneticileri, işgücünü bu dil konusunda eğitmek için epey zaman harcadı. Yeni çalışanlar oryantasyon sırasında ImagiNationwide’ın temsil ettiği değerleri ve kendilerinin buna nasıl katkı sağlayabileceğini öğrendi. Jurgensen hedefinin büyük bölümünü, yenilikçi ürünler sunarak ve mevcut ürünleri geliştirerek başardı. Yenilikçi bir kültür oluştururken, yenilikçiliğe yeterli alan sağlayabilmek için önceden düşünülmüş çabalar gerekir. Ortak bir dil, işgücünü coşkulandırarak gelecekteki odak noktasını keskinleştirebilir. Ancak buradan; yeni iş alanları yaratmayı ya da yeni hedefler belirlemeyi anlamamak gerekir. Yenilikçiliğin ortaya çıkabilmesi için zaman ve alan yaratmaktır önemli olan. 3M’deki bilim insanlarının zamanının yüzde 15’i kendi seçtikleri projelerde geçer. Bir 3M çalışanı olan Art Fry, bu “kişisel proje” zamanlarında daha önce bir iş arkadaşının bulmuş olduğu ürünü geliştirdi. Sonuçta ortaya Post-it® not kağıtları çıktı. 1980’de piyasaya sunulan bu ürün hala 3M için nakit sağlamaya devam ediyor. Dünyanın en yenilikçi şirketlerinden biri olan Google’da, yenilikçiliğin temel platformunu intranet oluşturuyor. Yapılan her iş buraya gönderiliyor. Bu sayede çalışanlar benzer proje ya da teknolojileri bulabiliyor, uzmanlarla sohbet ediyor ve projeler hakkında fikir alışverişinde bulunuyor. Çalışma alanını da yalınlaştıran Google, ayrı çalışma ortamlarından kaynaklanan bilgi ve iletişim engellerini de ortadan kaldırdı. Bu da şirketin her yönden akan zekâ kıvılcımlarından yararlanmasını sağladı. Zekâ kıvılcımları bilgi paylaşımından ve geleneksel sınırlar arasındaki bilgiden doğar. Lider konumdaki organizasyonlar da zaten karmaşık sorunlara bu şekilde tepki veriyor. ABD Ordusu’nun web sitesi bu zekâ kıvılcımlarının nasıl ortaya çıktığına ilişkin önemli bir örnek teşkil ediyor. Şirket komutanları bu site aracılığıyla fikir alışverişinde bulunuyor. Bunun da ötesinde, cephedeki komutanlar dünyanın her yerindeki meslektaşlarına soru sorabiliyor. Bu sayede en yeni deneyim ve bilgilere eş zamanlı olarak ulaşabiliyorlar. Best Practice Institute tarafından ‘’Organizasyonel Değişim Konusunda En İyi Uygulama’’ Şampiyonu olarak seçilen Corning Incorporated, ekiplerin yenilikçiliği destekleyen davranışlar sergilediğinden emin olmak için her bir ekibe bir yenilikçilik yöneticisi atıyor. Öğrenme koçu olarak da tanımlanan bu yöneticiler, ekip üyelerinin iletişim engellerinin üstesinden nasıl geleceğini ve karmaşık sorunları çözerken nasıl iş birliği yapabileceğini anlatıyor. Pek çok organizasyon liderlik pozisyonları için geleneksel olarak şirket içindeki çalışanları gözler ve atama yapar. Bazıları C seviyesi pozisyonları yakın arkadaşlar ya da aile bireyleri ile doldurmayı tercih eder. Genellikle içeriden büyüme olarak atıfta bulunulan bu yaklaşım organizasyon dışındaki geniş yetenek havuzunu gözden kaçırma eğilimi gösterir. Yenilikçi bir kültür geliştirmenin en kritik öğesi doğru yetenektir. Organizasyon rekabeti ister bölgesel ister ulusal ister küresel görsün kendini ancak kilit pozisyonları nasıl doldurduğu ile gösterebilir. Eğer organizasyonunuz sıra dışı sonuçlar üretmek istiyorsa, sıra dışı adımlar atmaya gayret etmelidir. Nationwide markasını oluşturmaya çalışırken, Victoria’s Secret’ın marka müdürünü işe almıştı. Yenilikçi şirketler kendi sektörlerinin ve doğrudan rekabetlerinin dışına bakarak doğru yeteneğe ulaşır. İlerlemeyi başarmış ya da doldurmayı istedikleri pozisyonda temel bir rekabet alanı yakalayabilmiş organizasyonlara göz diker. Ardından organizasyonun başarısının ardındaki beyinleri araştırır. The Center for Creative Leadership geçenlerde liderliğin geleceği konusunda dünya çapında bir anket yayınladı. Bulguları baz alan merkez, liderlerin geleceği konusunda beş yeni beceri ortaya attı: çoklu araştırma (sınırlar arası iş birliği ve bilgi akışına vurgu yapar), uyarlanabilirlik, risk almak, zorluklar arasında hareket edebilmek, dikkat sarf etmek… Bu becerilerin beşi de yenilikçi bir kültür yaratmakta kritik öneme sahiptir. Yöneticiler, bu becerilerini geliştirerek organizasyonlarına iyilik yapacaktır. Marissa Mayer, Meg Whitman, Indra Nooyi, Ann Mulcahy ve Pat Woertz gibi kadınlar, diğer hemcinsleri ile birlikte iş yeteneğe geldiğinde cinsiyetin bir faktör olmadığını kanıtlamıştır. Yenilikçi organizasyonların yarattığı bir başka trend daha vardır: Gelecek odaklı beceri ve yetkinliklere sahip yetenekleri işe almak… EDS’deki İnsan Kaynakları yöneticilerinden biri olan 35 yaşındaki Tracey M. Friend, Internet üzerinden işe alım yapan ve eğitim veren bir şirket kurmuş ve satmıştı. Friend, EDS’nin sahip olmak istediği girişimci zekaya sahipti. Marissa Mayer ise 1975 doğumlu. Başarıya giden yolda yaş bir engel olmamalı. Deneyimleme ve prototipleme, yenilikçi bir kültürün damgalarıdır. Bununla birlikte, en az benimsenenler de bunlardır. Bunun temel nedeni, Wall Street odaklı kısa vadeli bakış açısının, ihtiyaç duyulan uzun vadeli yatırım tipini desteklememesidir. Bir ürün ticari olarak piyasaya sürülmeden önce defalarca deney yapılması gerekliliği caydırıcıdır. Ticari deneyimleme; süreçler, ürünler ve hizmetler konusundaki fikirlerin aranması ve test edilmesine dayanan bir süreçtir. Bu hem öğrenmeyi hızlandırır hem de yenilikçiliğin motorudur. Bunu uzun zaman önce öğrenen Wal-Mart kontrollü, maliyet etkili ticari deneyimlemeyi temel bir yeterlilik haline getirdi. Harvard Business School profesörlerinden James Cash ve The Concours Group’un araştırma direktörü Keri Pearlson, Wal-Mart’ın başarısını güçlü deneyimleme kültürüne bağlar. İkili, diğer birçok organizasyonun yanı sıra GE’nin “yaratıcı buluşlarını” da bir başka başarılı deney modeli olarak niteler.
Aposto Sektör: İnsan Kaynakları
“Kaslar istirahat döneminde atrofiye uğrayabiliyor”
Kırık sonrası kemik dokunun iyileşmesi için alçı ya da operasyon uygulamaları ile kırılan kemik istirahate alınır. Bu hareketsizlik sonucunda, özellikle kaslarda ve eklemlerde çeşitli problemler meydana gelir. Kırık rehabilitasyonunun amacı, kırık nedeniyle etkilenen bölgeleri (kaslar, bağlar, yumuşak dokular, eklemler gibi) kırık öncesi bulunduğu fonksiyonel seviyeye getirmektir. İmmobilizasyon (istirahat) döneminde süreç nasıl ilerliyor? İmmobilizasyon (istirahat) dönemindeki süreç hakkında bilgiler veren Uzman Fizyoterapist Leyla Altıntaş, şunları söyledi: “İmmobilizasyon döneminde önemli olan kırık olan bölge istirahate alınırken, o bölgenin dışında kalan tüm eklemler ve kaslar için çalışma programları hazırlanır. Bir kas istirahat dönemindeyken, atrofiye (kitle kaybına) uğrayabilir. Bunun oluşmaması için çevre kaslara kemiğin kaynamasını tehlikeye atmayacak, fakat kasları çalıştırabilecek basit kuvvet egzersizleri yaptırılabilir. İmmobilizasyonun bir diğer yan etkisi ise, eklem hareket açıklıklarının azalmasıdır. Bu hem kırık olan kemiğin bağlı bulunduğu eklem için hem de o bölgenin bir üst ve bir alt eklemleri için geçerlidir. İmmobilizasyon sürecinde kırık olan kemik alçı uygulamasında olacağı için o ekleme değil, fakat bir üst ve alt eklemde hareket kısıtlılığı oluşmaması için yine kemiğin kaynamasını tehlikeye atmadan basit eklem hareket açıklığı egzersizleri, germe egzersizleri uygulanabilir. Dolaşımı arttırmak için yüzeysel masajlar, oluşan ödemi gidermek amacıyla soğuk uygulamalar yapılabilir.” dedi. Uzman fizyoterapist Leyla Altıntaş İmmobilizasyon sonrasında süreç nasıl ilerliyor? İmmobilizasyon sonrası süreç hakkında bilgiler veren Uzman Fizyoterapist Leyla Altıntaş, şunları kaydetti: “İmmobilizasyon sonrası dönemde; yani alçı çıktıktan sonra rehabilitasyon çok daha fazla önem taşımaktadır. Eklem limitasyonları ve kaslarda, güç ve kitle kayıpları çok daha fazla seviyelerdedir. Kullanmamaya bağlı denge ve koordinasyon bozuklukları da ortaya çıkabilmekte, kişiler yapamadıkları hareketlerin yerine alternatif hareketler oluşturup bunları kullanmaya bağlı yanlış hareket paternleri yerleşmektedir. Tüm bu problemlerin ortadan kaldırılabilmesi için de rehabilitasyon süreci önem taşımaktadır. Rehabilitasyona başlarken öncelikle kırık dokunun kaynama sürecinden emin olmak gerekir. Bunun için radyolojik olarak değerlendirme gerekir. Bu değerlendirme özellikle ayak, bacak gibi alt extremite kırıklarında yük vermeyi sağlamak ve verilecek yükün miktarını belirlemek için önem taşımaktadır. Yine, omurga kırıklarında istirahatin ve korse kullanımının süresini de bu kaynama süreci belirleyecektir. Kırığa sinir yaralanması da eşlik edebilir, bu durumda EMG ile sinir ve kasların çalışmaları değerlendirilmeli, gerekli olduğu durumlarda çalışmanın içerisine bu probleme yönelik tedaviler de eklenmelidir.” diye konuştu. Tedavi programında süreç nasıl ilerliyor? Kırık rehabilitasyonu tedavi süreci hakkında bilgiler veren Uzman Fizyoterapist Leyla Altıntaş, konuşmasına şöyle devam etti: “Tedavi programında öncelikli olarak hastanın ağrısına yönelik çeşitli ağrı kesici elektroterapi ajanlarından, eklem bölgesinde şişliği azaltmak ve dolaşımı arttırmak için ses dalgalarından (ultrason) ve soğuk uygulamalardan, kas kuvvetini arttırmak için elektrik stimülasyonlarından faydalanılabilinir. Egzersiz programlarına bakacak olursak, kasları kuvvetlendirmeye yönelik kademeli artan kuvvet egzersizleri (izometrik, izotonik, dirençli egzersizler), eklem hareket açıklıklarını arttırmaya yönelik önce aktif yardımlı, sonra aktif hareketler en son da pasif germe egzersizleri yapılabilir. Bu egzersizlere, mutlaka denge ve koordinasyon ve stabilizasyon egzersizleri eklenmelidir. Omurga kırıklarından sonra yapılacak rehabilitasyon programında çok daha dikkatli olunmalıdır, kırığın tam kaynaması beklenmelidir. Özellikle omurga kırıkları ve kaburga kırıklarından sonra egzersiz programının içerisine solunum egzersizleri dahil edilmelidir” şeklinde konuştu.
Aposto Sektör: Sağlık
Türkiye çelik sektöründe karbonsuzlaşma süreci
Güçlü ve aynı zamanda çok yönlü yapısıyla çelik , günlük hayatımızın her alanında kullandığımız geniş bir ürün yelpazesinin temel girdisini oluşturmaktadır . Çeliğin, farklı fiziksel, kimyasal ve çevresel özellikleri ile 3.500’den fazla çeşidi bulunmaktadır. Hammadde: Çeliğin kimyasal yapısı göz önüne alındığında, hammadde olarak demir ön plana çıkmaktadır. Demir; karbon, geri dönüştürülmüş çelik ve az miktarda diğer elementlerle birleştiğinde çelik hâline gelir. Üretim yöntemi: Çelik üretiminin yüksek fırın-bazik oksijen fırını (BF-BOF) ve elektrik ark ocağı (EAF) olmak üzere iki ana yöntemi vardır. BF-BOF için ağırlıklı olarak demir cevheri, kömür ve geri dönüştürülmüş çelik kullanılırken; EAF, çeliği çoğunlukla geri dönüştürülmüş çelik ve elektrik kullanarak üretir. Güncel bir başka çelik üretim teknolojisi olan açık ocaklı fırın (OHF) ise diğer yöntemlere göre daha çok çevresel ve ekonomik dezavantajlar yaratması nedeniyle tercih edilen bir üretim tekniği değildir. Verilere göre, toplam küresel çeliğin %70,7’si BF-BOF yolu kullanılarak üretilirken, yaklaşık %28,9’u EAF yoluyla üretilmektedir. OHF, küresel çelik üretiminin sadece %0,4’ünü oluşturmaktadır. Çeliğin yapısal özellikleri, çeliğin kaç kez geri dönüştürüldüğüne bakılmaksızın değişmeden kalabilmektedir. Günümüzde kullanılan çeliğin yaklaşık %80-90 oranında geri dönüştürüldüğü bilinmektedir. Bugün bir ton çelik üretimi, 1960’lara kıyasla enerjinin sadece %40’ını gerektiriyor olsa da çelik endüstrisi, karbon yoğun üretim süreçleri nedeniyle hâlâ ülkelerin iklim ve çevre gündemlerinin merkezinde yer alan ana sektörler arasında gösterilmektedir. Çelik sektörü, Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ile birlikte, yeşil geçiş kapsamında dönüşümüne aciliyet ve önem atfedilen öncelikli bir sektör olarak ortaya çıkmaktadır. COVID-19 salgını sonrasında artan üretim, dünya ortalamasına göre fosil yakıta bağımlı teknolojilerin ağırlıklı olduğu ve küresel emisyonların %7-9’undan sorumlu olan çelik sektöründe, emisyonların yeniden artışı anlamına gelmektedir. Çelik üretiminin yaklaşık olarak %60’ından sorumlu olan Çin , üretiminin %77’sini fosil yakıt kaynaklı BOF yoluyla gerçekleştirdiğinden, çelik kaynaklı küresel emisyonların önemli bir kısmından tek başına sorumlu görülmektedir. Türkiye'de çelik üretimi: Öne çıkan bulgular Türkiye, 35,8 milyon ton çelik üretimi ile dünyada yedinci sırayı alarak önde gelen ülkeler arasında yer almaktadır. COVID-19 küresel salgınının olumsuz etkileri hissedilirken Türkiye, çelik üretimini bir önceki yıla göre %6 artırarak, 2020 yılı itibari ile 35,8 milyon tona ulaştırmayı başarmıştır. Böylece İran (%13) ve Çin’in (%7) hemen ardından, en büyük 10 çelik üreticisi arasında üçüncü en yüksek artış oranını kaydetmiştir. İhracat: Türkiye’nin çelik ihracatında Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin payı 2020 yılında %40’a ulaşmıştır. Bu pay, 2010-2016 döneminde ortalama %16 iken 2017-2020 döneminde %25’e yükselmiştir. AB tarafından bakıldığında ise Türkiye, AB’nin çelik ithalatının %12’sini karşılamaktadır ve ihracatının %20’sine pazar oluşturmaktadır. Türkiye'nin avantajı: Küresel çeliğin %70,7’si kömüre dayalı BOF (yüksek fırın-bazik oksijen fırını) ile üretilirken Türkiye’nin çelik üretim kapasitesi %75 oranında EAF (hurda çeliğe dayalı elektrikli ark ocakları) kaynaklıdır ve bu yapı Türkiye çelik sektörünün düşük karbona geçişinde bir avantaj olarak görülmektedir. Böylece Türkiye, Avrupa Birliği’nin diğer büyük çelik ihracatçılarına kıyasla, karbon verimli bir çelik üreticisidir. Türkiye’nin çelik üretiminin karbon yoğunluğu, üretim kapasitesinin %75 oranında EAF’ye dayanması sayesinde, AB’nin sektördeki diğer iki önemli ticaret ortağı olan Çin ve Ukrayna’nın emisyonlarının kabaca yarısı kadardır. Tüm bu olumlu şartlara rağmen... Çelik sektörü, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının (SKDM) hedef aldığı öncelikli sektörler arasında yer almaktadır. Türkiye’nin çelik sektöründeki en önemli ticaret partnerinin AB olduğu düşünüldüğünde; planlı bir karbonsuzlaşma patikası izlenmediği durumda Türkiye’nin avantajlı pozisyonunu kaybetmesi olası görülmektedir. Toplam etkilere bakıldığında Türkiye, Rusya ve Çin’in ardından SKDM’den en çok etkilenmesi beklenen üçüncü ülke durumundayken, demir-çelik sektörü özelinde bakıldığında riskinin Çin’den daha yüksek olduğu görülmektedir. Karbon maliyetinin €50 olduğu ve üretim kaynaklı tüm emisyonların (Kapsam 1 ve 2) fiyatlandırıldığı varsayımı altında Türkiye’nin AB’ye demir-çelik ihracatının yıllık ek 200 milyon euro maliyetle karşılaşabileceği hesaplanırken bu maliyetin sektörün ihracat gelirinin %2,8’ine eriştiği görülmektedir. Söz konusu muhtemel karbon maliyetleri Türkiye’de çelik üreten ve AB’ye ihraç eden yatırımcıların üretimlerinin karbon içeriğini düşürmeye iterken, dönüşümün maliyeti de diğer bir kısıt olarak öne çıkmaktadır. Raporun çıkarımları Türkiye’nin çelik üretiminde ortalamada sahip olduğu avantaja rağmen tesis bazında dönüşmesi gereken üreticiler mevcuttur. Türkiye’de faaliyet gösteren demir-çelik fabrikalarında, entegre BOF teknolojisine sahip demir-çelik üretim tesislerinin kapasite kullanım oranlarının EAF teknolojili tesislerdekine göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Türkiye çelik sektörünün güçlü konumunu kaybetmemesi ve lider konuma geçmesi için kapsamlı bir dönüşüm planlanmalı ve bu plan tüm paydaşlar tarafından tutarlı bir şekilde uygulanmalıdır. Sektörün avantajını koruyacağı süreç, kapsamlı bir dönüşüm planı yapmak ve uygulamak üzere kullanmalıdır.
SEFiA İklim Gündemi
SPK, payları GSP'de işlem görecek ortaklıklara ilişkin usul ve esasları belirledi
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), payları Girişim Sermayesi Pazarı'nda (GSP) işlem görecek ortaklıklara ilişkin usul ve esasları belirledi. Detaylar: Halka açık olmayan anonim şirketlerin (AŞ) sermaye artırımı suretiyle ihraç edilecek paylarının halka arz edilmeksizin nitelikli yatırımcılara satılabilmesi ve GSP’de işlem görebilmesi için esasları SPK tarafından belirlenen izahname hazırlanması ve onaylanması gerekiyor. Bu AŞ’lerin, SPK düzenlemelerine uygun olarak hazırlanmış ve özel bağımsız denetimden geçmiş, payların satışa sunulacağı yıldan önceki yıla ait finansal tabloları itibarıyla; aktif toplamının en az 20 milyon TL, net satış hasılatının en az 10 milyon TL olması, kayıtlı sermaye sistemine geçmek için ise tescil edilmiş sermayesinin en az 10 milyon TL tutarında ve tamamının ödenmiş olması şartları aranacak. Kapsam dahilindeki AŞ’lerin payları, borsada işlem görmeye başladığı yılı takip eden 2 yıl tamamlanmadan halka arz edilerek satılamayacak. Tebliğin amacı: Halka açık olmayan ortaklıkların GSP'de işlem görmek üzere sermaye artırımı yoluyla ihraç edilecek paylarının halka arz edilmeksizin nitelikli yatırımcılara satışına ve söz konusu ortaklıkların yükümlülükleri ile muafiyetlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek. Dahası: AŞ’lere, payları borsada işlem görmeye başladığı yılı takip eden 5 yılı aşmamak üzere paylarının borsanın diğer pazarlarında işlem görmesini sağlayan ve yalnızca sermaye artırımı yoluyla halka arz edilmesi suretiyle düzenlenecek İzahnamesi onaylanmayan ya da belirtilen sürede başvuru yapmayan AŞ’ler, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın sermaye piyasası kanunu kapsamından çıkmış ve payları borsa tarafından GSP’den çıkarılmış sayılacak, 2 yıl boyunca paylarının halka arzı amacıyla başvuru yapamayacak. AŞ’lerin GSP’de işlem gören payları hariç olmak üzere, halka arza konu olmayan payları, paylarının borsanın diğer pazarlarında işlem görmeye başladığı tarihten itibaren 2 yıl geçmeden borsada işlem gören niteliğe dönüştürülemeyecek.
Pareto Mevzuat
Yerli otonom robot girişimi Saha Robotik, 3 milyon dolar yatırım aldı
Tam otonom servis, hizmet ve teslimat robotları geliştiren; Speedy Market ismiyle de bilinen yerli teknoloji şirketi Saha Robotik'in 3 milyon dolar yatırım aldığı bildirildi. Mevcut yatırımcılar APY Ventures ve Happy Center CEO'su Yavuz Altun'a ek olarak Ford Otosan'ın Kurumsal girişim yatırım şirketi Driventure, Coşkunöz Holding Kurumsal Girişim Sermayesi CVentures, Nurus'un ileri teknoloji şirketi Nupa ve 2 yabancı melek yatırımcı tarafından Türkiye'de kurulan SPV'ler de yatırım turunda yer aldı. Geniş açı: Geliştirdiği kullanımı kolay otonom servis, hizmet ve teslimat robotları ile restoran, otel, kompleks yapılar, iş merkezleri ve havalimanları gibi oldukça geniş bir alanda çözümler sunan Saha Robotik, böylece işletmelerin maliyetlerini düşürmelerine yardımcı olmakla birlikte süreçlerin daha optimize hâle gelmesine de yardımcı oluyor. Ayrıca, girişimin Mayıs 2021'de hizmete aldığı otonom çevrimiçi market konsepti "Speedy.market" ile de şimdiye kadar 60 bini aşkın siparişi asansör aracılığıyla kullanıcılara teslim ettiği aktarılıyor. Saha Robotik kurucu ortağı ve genel müdürü Murat Ayrancı, yeni yatırım ile seri üretim altyapısının oluşturulmasının ve girişimin yurt dışı operasyonlarının genişletilmesinin hedeflendiğini aktarıyor. Bir adım geriden: Saha Robotik, 2022 yılında 380 bin dolar yatırım almış; bu yatırımla hizmet ve kurye modellerine yönelik çalışmalara ek olarak önemli firmalara robot satışı da gerçekleştirmişti. Bununla birlikte, Saha Robotik, Ocak ayında Las Vegas'ta düzenlenen CES Fuarı'na katılan 53 Türk teknoloji girişimi arasında yer almıştı.
Quando Startup
Trello için Power-Up'lar geliştiren yerli girişim Hipporello, 1,8 milyon dolar yatırım aldı
Trello için Power-Up'lar geliştirerek yolculuğuna başlayan yerli kodsuz uygulama platformu Hipporello , ScaleX, Atlassian Ventures, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV1 Ortak Yatırım Fonu) ve Değerhan Usluel'in katılımıyla gerçekleşen turda 1,8 milyon dolar tohum yatırım aldı. Şimdiye kadar aldığı toplam yatırım miktarı yeni yatırımla birlikte 2,55 milyon dolara ulaşan Hipporello, pazar konumunu güçlendirmek amacıyla pazarlama ve satış faaliyetlerine odaklanmayı hedefliyor. Geniş açı: 2020 yılında Mustafa Şener tarafından kurulan ve bugün 105 ülkede kullanılan Hipperollo'nun iş çözümler platformu, KOBİ'lerin iş süreçlerinin büyük bir kısmını Trello üzerinden yürütmelerini mümkün kılıyor. Hipperello'nun Trello kullanım alanları arasında bir hizmet masası, başvuru takip sistemi, çevrimiçi bilgi tabanı ve onay yönetim sistemi bulunuyor. Böylece, işletmeler, platform değiştirmelerine gerek kalmadan işe alım, müşterilerden gelen taleplerin yönetimi ve işletilmesi gibi pek çok farklı işlemi gerçekleştirebiliyor. Bir adım geriden: Hipporello, Eylül 2020'de Atlassian Ventures ve ScaleX'ten 750 bin dolar ön tohum yatırımı almıştı. İçgörü: Fortune Business Insights tahminlerine göre, 2021 yılında değeri 11,84 milyar dolar olan küresel iş süreci yönetimi (BPM) pazarının, %12'lik yıllık bileşik büyüme oranıyla 2028 yılında 26,18 milyar dolar değere ulaşacağı değerlendiriliyor. Buna ek olarak, her ay Trelloyu kullanan 2 milyonu aşkın ekip olduğunu göz önünde bulunduran Hipperello, görev yönetimine süreç yönetimini de dahil ederek Trello pazarına katkı sağlamayı hedefliyor.
Quando Startup
EPDK'dan avans erteleme kararı
11827 sayılı, EPDK'nın olağanüstü hâl kararı alınan veya afet bölgesi ilan edilen şehirlerde 8 Mayıs'tan 30 Haziran'a kadar, lisans sahibi tüzel kişiler ve tedarik şirketlerinin avans ödeme bildirimlerinde yer alan bedellerin, ilgili fatura dönemine ilişkin son ödeme tarihine kadar ertelemesine ilişkin Kurul Kararı , 5 Mayıs 2023'te Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Detaylar: Söz konusu şehirlerde kurulu, şirket merkezi bu illerde olan ve işletmede elektrik üretim tesisi bulunan elektrik üretim ve dağıtım lisansı sahipleri, görevli tedarik şirketleri, organize sanayi bölgelerinin doğrudan veya dolaylı ortağı olduğu tedarik şirketleri ve şirket merkezi yukarıda belirtilen şehirlerde bulunan tedarik şirketlerinin avans ödemelerinin ertelendiği süre boyunca, piyasa işletmecisi ve piyasa katılımcısına temerrüt faizi uygulanmaması kararlaştırıldı.
Pareto Mevzuat
OHAL bölgesinde Şubat, Mart ve Nisan ayına dair kira alacakları silinecek
146 sayılı, Olağanüstü Hal Kapsamında Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve Mazbut Vakıflara Ait Taşınmazlar Hakkında Alınan Tedbirlere Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi , 6 Mayıs 2023 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Detaylar: Karar kapsamınca, 8 Şubat 2023 tarihli ve 6785 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla OHAL uygulanan şehirlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü ile mazbut vakıfların sahibi oldukları ve kirada bulunan deprem bölgesindeki taşınmazların kira alacaklarından vazgeçildi. Kira alınmayacak dönem ise Şubat, Mart ve Nisan ayı olarak belirlendi. Bu aylara ilişkin yapılmış olan kira ödemeleri kira sözleşmesinin sona ermesi veya devam etmesi durumuna göre iade veya mahsup işlemlerine tabi tutulacak. Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde sözleşmelerinin sonlandırılmasını talep etmeleri halinde, sözleşmeleri sonlandırılarak talep tarihinden itibaren bir ay içinde tahliyeleri sağlanacak. Bu halde kiracıdan kiralananın erken geri verilmesi nedeniyle bir alacak talebinde bulunulmayacak.
Pareto Mevzuat
BOTAŞ'ın ihale ve alım işlerine ilişkin yönetmelik yayınlandı
Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) tarafından yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde uygulanacak usul ve esaslar belirlenerek, BOTAŞ Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ İhale ve Alım Yönetmeliği başlığıyla Resmi Gazete'nin 5 Mayıs 2023 tarihli sayısında yayınlandı. Detaylar: İhale öncesi hazırlık işlemleri, ihale ve alım usulleri, gümrük ve nakliye işlemleri, elektronik ihale uygulamaları, ihale dokümanı ve katılım şartları, tekliflerin hazırlanması ve değerlendirilmesi ile sözleşmeye davet ve sözleşmenin imzalanması konularında usuller kararlaştırıldı. Yönetmelik kapsamında mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinde, ilişkili kanunda belirtilen temel ilkelerin yanı sıra kurumsal strateji, politika ve eylem planları ile uyumlu olarak arz güvenliği ve iş sürekliliğinin sağlanması, kamu hizmetlerinin aksamaması, yerli ve milli imkanların kullanılması ve geliştirilmesi, ölçülülük, amaca uygunluk ilkeleri dikkate alınacak. İhale konusu mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin teknik özellikleri ve şartları ile projesini de kapsayan teknik şartnameler hazırlanarak ihale dokümanına dahil edilecek. Teknik şartnamelerde belirlenecek teknik kriterlerin, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olması, rekabeti engelleyici hususlar içermemesi ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlaması zorunlu olacak. İhale işlemlerine başlamadan önce, ihale onay belgesinin ekine konulmak üzere, idarece her türlü fiyat araştırması yapılarak katma değer vergisi hariç olmak üzere yaklaşık maliyet belirlenecek ve dayanaklarıyla birlikte bir hesap cetvelinde gösterilerek hazırlayanlar tarafından imzalanacak. Gerçek piyasa fiyatlarını yansıtmayan, istenen özellikleri sağlamayan ve yaklaşık maliyetin hesaplanmasında hatalara sebep olabilecek fiyatlar değerlendirmeye alınmayacak.
Pareto Mevzuat
Karbon yakalama teknolojileri gerçekten iklim dostu mu?
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme yazısında , karbon yakalama teknolojilerinin fosil yakıt kullanımını desteklediği ve yeşil dönüşümde gecikmeye yol açan kısıtlı/maliyetli bir çabayı işaret ettiği belirtiliyor. Yaklaşık elli yıllık bir geçmişe sahip karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojileri (carbon capture, utilisation and storage - CCUS) ile karbon yakalama ve depolama teknolojileri (carbon capture and storage - CCS) ; başta enerji üretimi, gaz işleme, endüstri ve karbondioksit giderimi olmak üzere birçok farklı alanda, ölçekte ve farklı amaçlarla kullanılıyor. CCUS/CCS üzerine yürütülen tartışmalar, farklı kullanımlarından ötürü, çok yönlü ve karmaşık bir hâl alıyor. İklim krizi karşısında çözüm: Bu teknolojiler, bir tarafta, hem kullanıldığı alanda üretimin sürdürülebilirliğini desteklediği hem de iklim krizinin yıkıcı etkilerini azaltıcı bir niteliğe sahip olduğu savlarıyla ön plana çıkarılıyor. Karbon bağımlılığını artıran bir araç: Bir diğer tarafta CCUS/CCS –geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetleri ile– karbon bağımlılığını artıran, karbon yoğun kaynaklardan çıkışı geciktiren araçlar olarak tanımlanıyor. Türkiye'de CCUS/CCS: Öte yandan, Ocak 2023’te kamuoyu ile paylaşılan Türkiye Ulusal Enerji Planı kapsamında CCS teknolojisine sahip santral yatırım kararı alınmadığı belirtiliyor. Fakat ileriki yıllarda söz konusu santrallerin ilk yatırım maliyetinde meydana gelebilecek daha yüksek oranda düşüş ve verimlilik artışı ile CCS’ye sahip termik santrallerin, üretim portföyüne dâhil olabileceği de ifade ediliyor. Karbon yakalama teknolojileri, fosil yakıtların ömrünü uzatıyor Karbondioksiti atmosfere ulaşmadan yakalamayı amaçlayan CCS, temel olarak karbondioksitin yakalanması , taşınması ve depolanması adımlarını izliyor. CCS’de yakalanan karbondioksit sadece depolanması amacıyla, fosil yakıtların geldiği ilk yer de olan, yer altına pompalanıyor. Tüm karbon yakalama teknolojileri içinde CCS’in payı %27 seviyesinde seyrediyor . CCU’da yakalanan karbondioksit, jeolojik bir yapı içerisinde değil doğrudan bir diğer ürüne dönüştürülmek üzere (örneğin çimento) kullanılıyor. CCU’nun karbon yakalama teknolojileri içindeki payı, %1’in altında kalıyor. Tüm karbon yakalama teknolojileri içinde %73 pay sahibi CCUS’de ise yakalanan karbondioksit, tükenmiş petrol alanlarına taşınıyor ve daha fazla petrol çıkarmak amacıyla yeniden değerlendiriliyor. Karbondioksitin hidrokarbon üretimini artırmak isteyen firmalar tarafından bu şekilde kullanımı, geliştirilmiş petrol üretimi (Enhanced Oil Recovery -EOR) olarak adlandırılıyor. CCU’da tek seferlik yeniden kullanım söz konusuyken, CCUS’de geliştirilmiş petrol üretimi işlemi ile karbon kullanımının sürekliliği sağlanmış oluyor. Daha fazla fosil yakıt üretimini destekleyen bu uygulama, aynı zamanda bu kaynakların kullanımı kaynaklı emisyonların da devam etmesine yol açıyor. Son 50 yılda yakalanan karbondioksit miktarının %80-90’ının (>240 milyon ton) geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerinde kullanıldığı, %10-20’sinin de (<60 milyon ton) uygun jeolojik alanlarda depolandığı belirtiliyor. Bu durum, karbon yakalama teknolojilerinin her ne kadar iklim dostu olduğu savunulsa da temelde daha fazla petrol ve gaz üretmek amacıyla kullanıldığını gösteriyor. CCUS gerçekten bir ihtiyaç mı? Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ve McKinsey & Company’nin raporlarında, mevcut CCUS’lerin tüm engeller ve yetersizliklere rağmen etkin bir teknoloji olduğu ve mevcut kapasitenin artırılmasının karbon nötr olma yolunda bir gereklilik olduğu vurgulanıyor. Peki, atılan taş, gerçekten yorulduğumuza değiyor mu? CCUS/CCS’leri daha eleştirel bir konumdan ele alan raporlarda çok daha farklı bir görünüm söz konusu. Kısıtlı karbon yakalama hacmi: CCUS’nin mevcut karbondioksit yakalama kapasitesi, küresel emisyonların ancak %0,1’ine denk geliyor. Özellikle doğal gaz işleme faaliyetlerinde etkin olan karbon yakalama teknolojileri, değer zincirinin tamamındaki karbon salımının ancak %10-15’lik kısmını yakalamayı hedefleyebiliyor. Teknik problemler: Araştırmalar, bugüne kadar hiçbir projenin taahhüt ettiği karbon yakalama hedefine ulaşamadığını gösteriyor. Bunun arkasındaki en büyük sebep ise teknik problemler. Özellikle yakalanan CO2’in depolanması ve takip edilmesi süreçlerinde yaşanan problemlerin üzerinde duruluyor. Yüksek ilk yatırım maliyeti: Mevcut durumda karbon yakalama teknolojisi ilk yatırım maliyetlerinin, bu yatırımların fizibilitesini ciddi şekilde etkilediği, uygulama için yüksek miktarda teşviklere ihtiyaç duyulduğu görülüyor. 2022 yılı sonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanan Ulusal Enerji Planı’nda da bu gerçek kabul edilerek, ilk yatırım maliyetleri nedeniyle 2053 yılına kadar karbon yakalama teknolojisine sahip yeni kömür ve doğal gaz santralinin sisteme dâhil edilemeyeceği ifade ediliyor. Yüksek işletme maliyeti: Teknik problemler ve buna bağlı olarak CO2 yakalama hedeflerini gerçekleştirememeleri CCUS/CCS’lerin uygulama maliyetini artırırken, bu teknolojileri kullanan şirketlerin de değer kaybı yaşamasına yol açıyor. Karbon yakalama yatırımının öz tüketimi için gereken başlı başına yüksek enerji talebi, santrallerde enerji verimliliğinin düşmesi ve işletme maliyetlerinin yükselmesi anlamına geliyor. Çözüm, daha temiz ve ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekten geçiyor. Yapılan çalışmalarda CCUS/CCS uygulamalarının yakın dönemde artış eğiliminde olsa da mevcut yakalama kapasitesinin net sıfır hedeflerini desteklemesi amacıyla çok daha yüksek bir seviyeye çıkarılması öngörülüyor. Fakat karbon yakalama teknolojilerinin tarihsel gelişimi incelendiğinde, %80-90 oranında geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerine dayanması ve içerdikleri teknik problemler bakımından, daha fazla fosil yakıt üretimini desteklediği görülüyor. Böylece iklim krizi karşısında bir çözüm olma niteliğini yitiriyor. Oysa, karbon yakalama teknolojileri bir çözüm olarak öne sürülürken, tarihsel olarak çok daha önden ve hızlı biçimde yol kat etmiş, rüzgâr ve güneş gibi temiz kaynakların kullanımını önceliklendirerek, fosil yakıt payını daha erken aşamada azaltmak mümkün. Öte yandan, rüzgâr ve güneş projeleri kömür ve gaz projelerine göre %40 oranında daha az maliyet yaratırken; hem daha maliyetli hem daha güçsüz hem de görece geleceği ve güvenilirliği daha belirsiz bir teknolojinin kullanımında ısrar ediliyor.
SEFiA İklim Gündemi
Deprem sonrası süreçte güneş enerjisinin rolü
SEFiA’nın da aralarında bulunduğu, iklim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları 6 Şubat tarihinde gerçekleşen ve 11 ili etkileyen Büyük Kahramanmaraş Depremi sonrasında, güneş enerjisinin acil müdahale aşamasında, geçici konut alanlarında ve yeniden inşa sürecinde kullanıma dair bir öneri metni hazırladı. Acil müdahale aşaması için güneşin rolü Deprem sonrasında, güneş enerjisi firmaları –elektrik altyapısının hasar görmesi ve birçok bölgede şebeke elektriğine erişimin kesilmiş olmasından ötürü– aydınlatma, cep telefonu / telsiz şarjları ve basit enerji ihtiyaçlarını karşılayacak güneş sistemlerini farklı afet noktalarına ulaştırmıştır. Böylece, söz konusu ekipmanlar, bölgede önemli bir ihtiyacı karşılayarak faydalı olmuştur. Oysa ki; şebekeden bağımsız elektrik temin sistemlerini kullanarak bu tür malzemelerin acil durum hâlinde afet bölgesi dâhilinde temin etmek, hem zaman hem de maliyet açısından daha uygun bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Acil müdahale anında, afet koordinasyonu ve enkaz arama-kurtarma alanlarında şebekeden bağımsız elektrik temini, çatılarında güneş enerjisi sistemi bulunan binalar ve acil durum toplanma bölgelerindeki güneş kurulumları ile de sağlanabilir. Bu sistemler depolamalı yapılırsa 2-4 günlük kesintide bütün apartman sakinlerinin buzdolabı, aydınlatma, modem, telefon şarjı gibi ihtiyaçlarına yönelik elektrik sağlayabilir ve toplanma alanlarına elektrik temin edebilir. Hâlihazırda elektrik temini sorununa çözüm olarak kullanılan jeneratörlerin mazot ihtiyacı bulunmaktadır. Fakat afet dönemlerinde yakıta erişim sekteye uğramaktadır. Öte yandan, depolamalı güneş sistemleri ile jeneratör maliyetleri neredeyse başabaş olduğundan, yakıt maliyeti olmayan güneş sistemlerinin kullanımı orta ve uzun vadede ekonomik olarak da daha avantajlı görülmektedir. Geçici konut alanları (çadırkentler, konteyner kentler) için güneşin rolü Bölgedeki çadır ve konteyner kentler, öncelikle, şebekesi olan bölgelere inşa edilmektedir ve bu alanlara güneş enerjisi sistemi kurmak, maliyet/fayda analizi sonucunda, uygun bir seçenek olarak değerlendirilmemektedir. Fakat kırsal alanlarda şebekeden bağımsız elektrik temin edecek sistemlerinin kurulumunu önceliklenlendirmek mümkün gözükmektedir. Şebeke erişimi mümkün olmayan –kırsal alan ve köyler gibi– bölgelerde, ihtiyaçlara yönelik tasarlanacak güneş sistemi kurulumları, ekonomik uygulamalar olarak görülmektedir. Bu alanlardaki güneş enerjisi kurulumu, elektrik talebi genellikle çok daha düşük olduğu için teknik ve ekonomik anlamda da uygulanabilir bir yatırım olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan, hasar alan şebekenin tamiri, kırsal alanlarda ve köylerde kentlere kıyasla daha fazla zaman almaktadır. Bu bölgelerde yaşayanlar, yaşam/geçim alanlarını bırakarak merkezde kurulu çadır kent ve konteyner kentlere taşınmak istememektedir. Söz konusu uygulama, aynı zamanda yerelin ihtiyaçlarına duyarlı bir tasarım olacağından, hem bölgeye merkezi şebekeden bağımsız elektrik arzı sağlayarak bölgenin direncini artıran hem de bölgelerdeki kişilerin bulundukları yerde barınmasını destekleyen bir iyi uygulama örneği olarak öne çıkabilir. Bu ihtiyaç ve fırsatlar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın afet sonrası planlama çalışmaları dâhilinde mekânsal planlara ve imar uygulamalarına yansıtmalıdır. Yeni inşa sürecinde güneşin rolü Deprem sonrası yıkılan kentlerin yeniden inşası, tek boyutlu bir mühendislik işine, konut üretim faaliyetine indirgenmeden planlanmalıdır. Yeniden inşaya kent kimliği, tarih, kültür, iklim, çevre, ekonomi, mülkiyet, finans boyutlarını da içeren ve sadece bilim insanlarının değil afetzedelerin de katılımına imkân veren tasarım ve planlama süreçleri ardından başlanmalıdır. Bu çerçevede, bu tasarım, planlama ve uygulama sürecinde güneş enerjisinin en etkili kullanımı için taleplerimiz aşağıdaki gibi sıralanmaktadır: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından, yeni yapılacak binaların belirli büyüklüğü aşan –otopark ve pazar yeri gibi– ortak kullanım alanlarının çatılarına güneş paneli konulması yasal düzenlemeyle zorunlu hale getirilmelidir. Yasal düzenlemeyle, inşa edilecek binalarda güneş paneli konulması Çevre, ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından zorunlu hâle getirilmelidir. Yeniden inşa edilecek kentler için trafo merkezlerinin mikro şebekeye uygun ve yenilenebilir enerji kaynaklarının sisteme girmesine olanak verecek şekilde daha yüksek kapasite ile tasarlanması ve kurulması Enerji Bakanlığı ve EPDK tarafından garanti altına alınmalıdır. Elektrik dağıtım şirketleri, bu konuyla ilgili olarak yönlendirilmelidir. Yeni yapılacak binaların ve kentlerin elektrik altyapısı, binadaki tüm enerji ihtiyacının –ısıtma-soğutma, su ısıtma, ocak, araç şarjı da dâhil– elektrikle karşılanmasını yani tüm enerji ihtiyacının elektrifikasyonunu sağlayacak düzeyde inşa edilmelidir. Yeni yapılacak binaların çatıları, güneş panelleri yerleştirmeye hazır (solar ready) olmalıdır. Bunun için çatıların güneş panellerinin yerleştirileceği boşlukları olan, gerekli eğim ölçülerine sahip ve güney cepheli olacak biçimde tasarlanması gerekmektedir. Güçlendirme uygulanacak binaların bu süreçte güneş panelleri yerleştirmeye hazır hâle getirilmeleri ve belli bir tarihten itibaren mevcut binalara da gerekli denetimler yapıldıktan sonra güneş panelleri kurulumu gerçekleştirmek için destek ve zorunluluk mekanizmaları değerlendirilmelidir. Deprem sonrası toparlanma, sadece yeni bina yapımını değil, yeni yerel/bölgesel ekonomilerin kurulmasını içermektedir. Bu bağlamda güneş, sadece enerji kaynağı değil kalkınma unsuru olarak da konumlandırılabilir. Çünkü istihdam yaratma potansiyeli yüksek olan güneş enerjisi sektörüne dayalı bir sanayi (güneş paneli vb imalatı) ve hizmet (çatı kurulumu vb) sektörü, bölge ekonomisinin yeniden inşasında güçlü bir katkı sağlayabilir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı düşük karbonlu, yeşil sektörleri yeni ekonomilerin kurulmasında teşvik etmelidir. Destekleyen kurumlar: WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Greenpeace Akdeniz, Ekosfer, Yeşil Düşünce Derneği, Yuva Derneği, Ege Orman Vakfı, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Fosil Yakıtların Ötesi (Beyond Fossil Fuels), İklim için 350, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği
SEFiA İklim Gündemi
EYT’li olmak ya da olmamak
8 Eylül 1999 tarihi ve öncesinde sigorta girişi olanlar EYT’li sayılıyor. EYT’li olmak, kadınlar için 38 yaşında, erkekler için 43 yaşında emekli olmak anlamına geliyor. EYT kapsamında yaş şartı olmaksızın emekli olanlar için birçok avantaj bulunuyor. Özellikle enflasyon ve hayat pahalılığının yaşandığı, insanların satın alım gücünün düştüğü günümüz ekonomik şartlarında EYT düzenlemesi kapsamında emekli olmak ve çalışmaya devam etmek EYT’lilerin aylık kazançlarının yaklaşık iki katına çıkması ve farklı isimler altında toplu ödemeler almaları anlamına gelmektedir. Bu haftaki yazımızda EYT’li olanlara yönelik sağlanan hakları açıklayacağız. Kıdem tazminatı İş sözleşmesinin emeklilik nedeniyle sonlandırılması durumunda işçiler kıdem tazminatına hak kazanırlar. Kıdem tazminatı işçiler açısından toplu para ödemesi anlamına gelmektedir. İşyerindeki kıdemlerine göre hesaplanmaktadır. EYT düzenlemesi nedeniyle emekli olacak işçiler, emekli aylıklarının yanı sıra kıdem tazminatlarını da alacaklar. İşçilerin tazminat ödemelerinin yapılmasını teminen işverenlere Kredi Garanti Fonu'ndan destek sağlanmaktadır. Kıdem tazminatı tabanı asgari ücret kadar olup, 10.008 TL’dir. Kıdem tazminatı tavanı ise Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından genelge ile duyuruluyor. 2023 yılı Ocak-Haziran döneminde geçerli olan kıdem tazminatı tavanı 19.982,83 TL’dir. Bu tutar 2023 yılı içinde yapılacak memur zamlarıyla birlikte yükselecektir. Kıdem tazminatı hesaplaması en basit hâliyle işçilerin çalıştığı yıl sayısı ve en son aylık brüt ücretinin çarpımı sonucunda bulunacak rakamdan oluşmaktadır. Örneğin işyerinden 10 yıllık çalışması olan ve son brüt ücreti 18.000 TL olan bir çalışanın 180.000 TL kıdem tazminatı ödemesi yapılacak olup bu tutardan sadece damga vergisi kesintisi yapılacaktır. Yıllık izin ücreti İş sözleşmesinin feshedilmesi sonrasında talep edilebilen bir işçilik alacağı türüdür. İşçilerin hak ettikleri ancak kullanmadıkları yıllık izin gün sayılarının yerine ücret ödenmesi anlamına gelmektedir. Öncelikle işçilerin kullanmadıkları yıllık izin süreleri hesaplanır ve kullandırılmayan yıllık izin süreleri ile işçinin son günlük brüt ücret tutarı çarpılarak yıllık izin ücreti hesaplanır. Bulunan sonuçtan damga vergisi, gelir vergisi ve SGK payı kesilir. Uzunca süredir aynı işyerinde çalışan işçilerin birikmiş yıllık izin süreleri bulunabilmektedir. Bu durumda olan işçiler için kullanmadıkları yıllık izin sürelerine ilişkin ücretler de toplu para ödenmesi anlamına gelmektedir. Emlak vergisi avantajı EYT nedeniyle emekli olacaklara yönelik bir diğer konu emlak vergisi muafiyetidir. Emekli aylığı dışında başka geliri olmayan emeklilerin üzerine kayıtlı olan ve brüt 200 metrekareyi aşmayan tek konutları için emlak vergisi muafiyeti tanınmaktadır. Emekli çalışandan yapılan kesintiler nedeniyle ücret artışı Asgari ücretli normal bir çalışanın net ücreti 8.506 TL’dir. Normal çalışanlarının ücretinden sigorta primi ve işsizlik sigortası primi kesilmekteyken emekli çalışanlardan işsizlik sigortası primi kesilmiyor. Bu durumda asgari ücretli emekli bir çalışanın net asgari ücreti 9.144,81 TL olarak hesaplanıyor. Yani emekli bir çalışan net asgari ücret tutarından 638,01 TL daha fazla ücret alacaktır. Bayram ikramiyesi Emeklilere yılda iki defa tutarı 2.000 TL’ye çıkarılan bayram ikramiyesi ödenecektir. Banka promosyonu Bankalar emekli aylıklarının yükselmesiyle birlikte emekli olacaklara yönelik promosyon kampanyaları düzenlemektedirler. Özellikle emekli aylığı alt sınırının 7.500 TL’ye yükseltilmesiyle birlikte promosyon tutarları önemli bir hâl almıştır. Promosyon tutarları üç yılı için ödenmekte olup 10.000 TL’leri bulan promosyon ödemesi yapan ve ek avantajlar sağlayan bankalar bulunmaktadır. EYT kapsamında emekli olacak kişiler kendileri için en avantajlı bankayı tercih ederek ek menfaat temin edebilirler. Askerlik ve doğum borçlanması tutarınının vergiden düşülmesi Gelir Vergisi Kanunu gereğince borçlanma tutarları vergi matrahından indirilebiliyor. Bu emekli olduktan sonra çalışmaya devam edenler için vergi iadesi anlamına gelmektedir. EYT’liler borçlanmalar nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu'na yüksek tutarlarla prim ödemesi yaptılar. Bu ödemelere ilişkin makbuzu işverenlerine vermeleri durumunda işveren tarafından toplam borçlanma tutarı dikkate alınarak aylık vergi iadesi işlemi gerçekleştirilecektir. Borçlanma için ödenen tutar sıfırlanana kadar aylık vergi iadesi işlemi devam etmektedir. 2023 yılında 18 aylık askerlik borçlanması yapan ve 57.646,08 TL ödeyen bir EYT’li, vergi indirimi için başvurduğunda kazancının 57.646,08 TL’lik kısmından vergi kesintisi yapılmaz. Böylece, en düşük vergi oranı yüzde 15 dikkate alındığında 8.646,9 TL’lik bir vergi iadesi yapılacaktır. Bu da EYT’den emekli olup çalışmaya devam edenler için ayrı bir avantajdır. Emekli aylığının geç bağlanması ve avans hakkı EYT nedeniyle 1.5 milyondan fazla kişinin emeklilik başvurusunda bulunması, iş yoğunlu nedeniyle aylık bağlama işlemlerini geciktirebilir. Bu durumda aylık talebinde bulunan kişilere avans ödemesi yapılabilir. Aylık veya gelirlerin 90 gün içinde ödenememesi durumunda Sosyal Güvenlik Kurumu gelir ve aylık bağlanmasına hak kazandığı anlaşılan sigortalı ve hak sahiplerine yazılı talepte bulunmaları hâlinde avans ödemesi yapar. Bu ödemeler emeklilerin ilerideki alacaklarından mahsup edilmek üzere ödenir. Avans miktarı üç ay için hesaplanır ve net asgari ücretin üç katını geçmeyecek şekilde ödenir, gelirlerde ise net asgari ücretin iki katını geçmemek üzere belirlenir. Avansın bağlanacak gelir ve aylık birikmiş tutarından fazla olan bölümü, müteakip gelir ve aylıklarından 1/4 oranında kesilerek mahsup edilir. Aylık bağlama işlemlerinin uzaması durumunda EYT’liler Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan avans talebinde bulunabilir ve 25.518 TL tutarında avans ödemesi alabilirler. EYT’li olmak yukarıdaki haklardan yararlanmak anlamına gelirken 9 Eylül 1999 ve sonrasında işe girmek ve EYT kapsamında olmamak kadınlar için 58, erkekler için 60 yaşında emekli olmak, yani kadınların 20 yıl erkeklerin ise 17 yıl daha geç emekli olması ve yukarıdaki haklardan yararlanmaması anlamına geliyor.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
Yenilenebilirdeki kapasite artışı, yeterli değil!
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA), “Yenilenebilir Kapasitesi İstatistikleri 2023” raporu , küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin 2022 yılında, bir önceki yıla kıyasla %9,6 artışla, 3.372 gigawata (GW) ulaştığını gösteriyor. Kapasite artışında yenilenebilir enerjinin payı 2021 yılında %78 seviyesindeyken, 2022’de %83’e yükseliyor. Gelişmeler, ihtiyacı karşılamıyor: Geçen yıl tüm yeni güç kapasitesinin yaklaşık %83’ü temiz enerji kaynaklarından sağlandı. Fakat temiz enerji kapasitesindeki yıllık ilavelerin, küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlamak için, 2030 yılına kadar mevcut seviyenin üç katına çıkması gerekiyor. Güneş ve rüzgâr: 2022 yılındaki tüm yenilenebilir ilavelerin %90’ını güneş ve rüzgâr oluşturuyor. Bir önceki yıla kıyasla güneş kapasitesindeki artış %22, rüzgâr kapasitesindeki artış da %9 seviyesinde gerçekleşti. 1,5 derece neden önemli? Küresel ortalama sıcaklıkların 1,5℃ ile sınırlanması, dünyada yaşamı mümkün kılan ekosistemlerinin ve ona bağlı canlı yaşamının güvenliği ve devamlılığı için kritik öneme sahip görülüyor . Ancak, küresel sıcaklık sanayi öncesi döneme göre 1,1℃ yükseldi bile! Bir önceki yıla kıyasla, yeni kapasitenin yarısı Asya kıtasından kaynaklanırken; Çin, 141 GW ile en yüksek katkıyı yapan ülke konumunda yer alıyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’da yenilenebilir enerji sırasıyla 57,3 GW ve 29,1 GW büyürken; Orta Doğu, bir önceki yıla göre %12,8 artışla (devreye alınan 3,2 GW yeni kapasite ile) yenilenebilir enerjide en yüksek artışı kaydediyor. Öte yandan, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) geçtiğimiz yılın Aralık ayında yayımladığı “Yenilenebilir 2022” başlıklı raporda , küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin 2027 yılına kadar 5 bin 650 GW’a ulaşması bekleniyor . Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik büyümesinin %90’ından fazlasını oluşturacağı vurgulanıyor. Yine aynı dönemde, güneş enerjisindeki fotovoltaik kapasitenin üç, rüzgâr enerjisinin ise iki katına çıkması öngörülüyor. Türkiye: IEA'nın raporunda 2022-2027 döneminde, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesinin %64 artışla 90 GW'a ulaşması bekleniyor. Güneş enerjisi %49 ile toplam kapasite artışında ilk sırayı alırken, rüzgâr enerjisi için bu oran %24 seviyesinde seyrediyor. Aynı durum yatırımlar için de geçerli IRENA'nın geçtiğimiz hafta yaptığı basın açıklamasında ise yenilenebilir enerji teknolojilerine yapılan yatırımlar değerlendiriliyor. Tüm olumlu gelişmelere karşılık yatırımların da yeterli düzeye ulaşmadığı ve 2022 yılında 1,3 trilyon ile rekor seviyeye ulaşan yenilenebilir enerji teknolojileri yatırımlarının 1,5 derece hedefine ulaşmak için 5 trilyon dolara çıkması gerektiği ifade ediliyor . Bu durum, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için, söz konusu yatırımların yılda dört kattan fazla artması anlamına geliyor. Maliyet: Geçiş teknolojisinin iyileştirilmesi için 2030 yılına kadar elektrifikasyon, şebeke genişletme ve esneklik dâhil olmak üzere toplamda yaklaşık 35 trilyon dolara ihtiyaç var. Fosil yatırımlarını durdurun! Açıklama, 2030 yılına kadar yıllık yaklaşık 1 trilyon dolara ulaşan fosil yakıt yatırımlarının, yenilenebilir enerji teknolojileri ve altyapısına yönlendirilmesi çağrısında bulunuyor. Çözüm nerede? IPCC Raporu’nun gösterdikleri Yukarıda bahsedilen rapor ve açıklamalarda mevcut yenilenebilir enerji kapasitesinin ve bu kapasiteyi artırmaya yönelik çabaların, yükselen trende karşılık, yeterli düzeyde olmadığını gösteriliyor. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu’nun son bölümü olan “İklim Değişikliği 2023” ise bu gerçeği yinelerken çözüm adımları da öneriyor . Küresel ısınma: Rapora göre, küresel yüzey sıcaklığı 1970’ten bu yana, son 2000 yıldaki diğer 50 yıllık dönemlerden, daha hızlı artıyor. İklim krizinin mevcut etkileri, küresel ısınmanın bu hızda devam etmesi neticesinde şiddetlenerek artacak. Fakat buna karşılık politika yapıcılar düzeyindeki hareketliliğe dair "Herkes için güvenli ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için fırsat penceresi hızla kapanıyor." ifadelerine yer veriliyor . Fosil yakıt kullanımı: Küresel sıcaklıklar 2011-2020 döneminde 1,1 derecenin üzerine çıkarken insan kaynaklı faaliyetler, bunun en büyük kaynağı olarak gösteriliyor. 2019 yılında küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %79’u enerji, sanayi, ulaşım ve binalardan; %22 ise tarım, ormancılık ve diğer arazi kullanımından kaynaklanıyor. Biyoçeşitlilik ve kırılgan gruplar: Küresel sıcaklıklar yükseldikçe karada ve okyanusta türlerin toplu ölümleri artıyor. Biyoçeşitlilikte ciddi kayıplar gözleniyor. Öte yandan, dünya genelinde yaklaşık 3,5 milyar insan iklim krizine karşı yüksek derecede kırılgan coğrafyalarda yaşıyor. Gıda ve su güvenliği: Artan sıcaklar ve aşırı hava olayları neticesinde gıda ve su güvenliği tehdit altında! Türkiye’nin de arasında olduğu birçok ülke su stresi ile karşı karşıya kalıyor. Tüm bu olumsuz gelişmelere karşısında raporun önerisi, etkili bir çözüm için acil bir biçimde harekete geçilmesi yönünde. Negatif emisyonlar olmadan 1,5 derece hedefine ulaşmanın mümkün olmadığı vurgulanıyor . Yakın dönem emisyon azaltım hedefleri: 1,5 derece hedefine ulaşılabilmesi için dünya genelinde 2030 yılında %48, 2035 yılında %65, 2040 yılında %80 ve 2050 yılında %99 karbondioksit azaltımına gidilmesi gerekiyor. Peki, bu hedeflere nasıl ulaşılacak? Rapordaki vurgu öncelikle fosil yakıtlardan çıkış üzerine. Sonrasında karbon yakalama ve depolama ile elektrifikasyonun yaygınlaştırılması, enerji verimliliğinin artırılması öneriliyor. Öte yandan, bu adımları destekler nitelikte maliyetleri hızla düşen güneş ve rüzgâr enerjilerinin yaygınlaştırılması, ormanlaştırma, ormanların ve diğer ekosistemlerin korunması, sosyokültürel ve davranış değişiklikleri, teknolojik verimliliğin artırılması, toplu taşımanın desteklenmesi, binaların enerji tüketimini azaltacak şekilde yapılması ve mevcutların güçlendirilmesi üzerinde duruluyor. Ekonomi, 'iklim'siz kalkınamaz İklim krizinin gerçekliği, son dönemde yaşanan aşırı hava olayları ile birlikte çok daha yüksek bir tondan tartışmaya açılıyor. Bu noktada öne çıkan mutlak azaltım hedefleriyle fosil yakıt kullanımına son verilmesi, ekonominin her alanında kapsamlı ve yeni bir kalkınma stratejisi oluşturmak için kaçınılmaz olarak değerlendiriliyor . İklim krizinin yıkıcı sonuçları karşısında dünyanın hazırlıklı olmama lüksü yok. IPCC'nin mesajları dâhilinde, bu dönüşüm için yeterli sermayenin var olduğu da ayrıca vurgulanıyor. Türkiye de dâhil olmak üzere ülkelerin bu süreçte aktif rol alarak emisyon azaltım hedeflerini iyileştirilmesi veya fosil yakıt tüketiminin sıfırlanmasına yönelik kararlar alması gerekiyor. Uzmanların görüşleri de bu yönde: Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç de verdiği demeçte, bilimden uzak, öngörülebilir risklere karşı önlem almayan ve iklim değişikliği ile mücadeleyi önceliklendirmeyen bir politika ile ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanamayacağını belirtiyor. Özlem Katısöz - Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye Koordinatörü: “Türkiye’nin küresel iklim müzakerelerinde aktif rol alması, örneğin yüzyıl ortasına kadar ülke hedeflerinin iyileştirilmesi veya fosil yakıt tüketiminin sıfırlanmasına yönelik kararları alması ve adım atması gerekiyor. Türkiye en azından iyi niyet göstergesi olarak 2030 iklim hedefini yıl sonundaki COP28’de revize ederek mutlak azaltım hedeflemeli.”
SEFiA İklim Gündemi
SGK ve Yapılandırma Kanunu
Ülkemizde vatandaşların ve işletmelerin kamuya olan borçları dönem dönem yapılandırılmaktadır. Son yapılandırma kanunları Covid-19 döneminde yürürlüğe girmişti. Ekonomideki sorunlar, enflasyonist ortam ve yaklaşan seçim nedeniyle yeni bir yapılandırma düzenlemesi yapıldı. Düzenleme 12 Mart 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu düzenleme 2011 yılından bu yana getirilen 8'inci yapılandırma kanunudur. Yapılandırma kanunu başta Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu olmak üzere vatandaşların ve işletmelerin 31/12/2022 öncesi döneme ilişkin kamuya olan borçlarını kapsıyor. Yapılandırmaya ilişkin 20/03/2023 tarihli ve 2023/14 sayılı uygulama genelgesi yayımlandı . Başvuru ekranları henüz açılmadı. Yazımızda yapılandırma kanununu Sosyal Güvenlik Kurumu yönüyle inceleyeceğim. Yapılandırmanın detayları Prim borçları, eksik işçilik tutarları, tarım sigortalıları ve tarımsal kesinti sorumlularınca ödenmeyen primler, idari para cezaları, yersiz ödemeler ile gecikme cezası ve gecikme zamları yapılandırma kapsamında. Borçların yapılandırma kapsamına girebilmesi için 12 Mart 2023 tarihi, 31 Mayıs 2023 veya 30 Haziran 2023 tarihine kadar tahakkuk etmiş olmalı. Başvurular 31 Mayıs 2023 tarihine kadar yapılacak olup, peşin ve ilk taksit ödemeleri 30 Haziran 2023 tarihine kadar yapılabilecek. Yapılandırılan borçlar 12, 24, 36 ve 48 taksit seçenekleriyle ödenecek. Borçların taksitle ödenmek istenmesi durumunda gecikme faizi ve gecikme cezaları silinir ve taksit sayısına göre değişen katsayılar dikkate alınarak hesaplama yapılır. Ödemeler hesaplanan katsayılı tutarlar üzerinden yapılır. Ancak, borç ödemesinin peşin yapılmak istenmesi durumunda hem gecikme faizi ve gecikme zammı gibi fer’i alacaklar hem de bunlar yerine hesaplanan katsayılı tutarların %90’ının tahsilinden vazgeçilir. İdari para cezası asıllarının %50’si ve katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak tutarın, belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde, idari para cezası asıllarının kalan %50’si ile idari para cezasına uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer’i alacaklarının tamamının tahsilinden vazgeçilecek. Aslı ödenmiş fer’i alacağın %40’ının belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde, kalan %60’ının tahsilinden vazgeçilecek. Borçlular genel şartların yanı sıra dava açmamalı, açılmış davalardan vazgeçmeli ve kanun yollarına başvurmamış olmalı. Genel sağlık sigortası tescili yapılan ancak bugüne kadar gelir testine girmemiş olanlar Genel sağlık sigortası tescili yapılmış olup da gelir testine hiç başvurmayanlar 31/07/2023 tarihine kadar gelir testine başvurabilirler. Bu kişilerin genel sağlık sigortası primleri, gelir testi sonucuna göre ilk tescil başlangıç tarihinden itibaren tahakkuk ettirilecek. Genel sağlık sigortası (GSS) prim borçlarının 31/08/2023 tarihine kadar ödenmesi hâlinde gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer’i alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilecek. Bu borçlar için SGK’ya başvurmaksızın doğrudan ödeme yapılabilir. SGK tarafından yapılan fazla ve yersiz ödemelerin durumu Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından fazla veya yersiz olarak ödendiği tespit edilen ve tahsil edilmesi gereken gelir ve aylıklara ilişkin borç asılları belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilecek. Kapatılan işyerlerinin borçları Bu işyerlerine ilişkin borcun tamamının ödeme süresi 31/12/2020 veya önceki bir tarihe ilişkin olduğu hâlde ödenmemiş toplamı 500 Türk lirasını aşmayan borçlar ile tutarına bakılmaksızın bu borçlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer’ilerinin ve aslı ödenmiş olan fer’i alacaklardan tutarı 10.000 Türk lirasını aşmayanların tahsilinden vazgeçilecek. Değerlendirme aşamasında olan asgari işçilik hesaplamaları nedeniyle tahakkuk edecek primler 31/12/2022 tarihine kadar (bu tarih dâhil) bitirilmiş özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin olup 12 Mart 2023 tarihine kadar işverene tebliğ edilmemiş olan eksik işçilik tutarları işverenin en geç 31 Mayıs 2023 tarihine kadar başvurması, eksik işçilik tutarının 12 Mart-31 Mayıs 2023 tarih aralığında işverene tebliğ edilmesi ve belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde, bu borçlara uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer’i alacakların tamamının tahsilinden de vazgeçilecek. 12 Mart 2023 itibariyle tebliğ edilmemiş idari para cezaları ve tahakkuk etmemiş prim borçları 31/12/2022 tarihinden önce (bu tarih dâhil) işlenen fiillere ilişkin olup 31 Mayıs 2023 tarihine kadar tebliğ edildiği hâlde yine bu tarihe kadar ödenmemiş olan idari para cezası asıllarının %50’si ile katsayı dikkate alınarak hesaplanacak tutarın belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde, idari para cezası asıllarının kalan %50’si ile idari para cezasına uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer’i alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilir. Ayrıca, 31 Mayıs 2023 tarihine kadar başvuruda bulunmuş olmak şartıyla yapılandırma kapsamında olan ve 30 Haziran 2023 tarihine kadar tahakkuk eden borçların tamamı da yapılandırılabilecek. Önceden uygulanmış olan hacizlerin kaldırılması Borçları nedeniyle haciz uygulanmış olan borçluların yapılandırma başvurusunda bulunmaları hâlinde üçüncü kişiler nezdindeki hak ve alacaklar peşin ödeme yolunun tercih edilmesi hâlinde borcun tamamının ödenmesinin, taksitle ödeme yolunun tercih edilmesi hâlinde ise ilk taksitin ödenmesinin ardından kaldırılacaktır. Daha önce taşınır ve taşınmaz malları üzerine haciz tatbik edilmiş borçluların bu mallar üzerindeki hacizleri ise yapılandırma başvuru sırasında peşin ödeme yolunun tercih edilmesi hâlinde yapılandırılan borcun tamamının ödenmesinin ardından, başvuru sırasında taksitle ödeme yolunun tercih edilmesi hâlinde ilk taksit tutarının ödenmesi, hacze konu olup yapılandırma kapsamına girmeyen başka bir borcun bulunmaması ve borçlu tarafından talep edilmesi kaydıyla yapılandırma öncesi toplam borç miktarı kadar hacizler baki kalmak kaydıyla kaldırılacaktır.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
Türkiye elektrik görünümü
Ember’in Türkiye Elektrik Görünümü 2023 başlıklı raporu, 2022 yılında Türkiye’de elektrik üretimi ve talebine ilişkin verileri inceliyor ve gelişmeleri temiz enerjiye geçiş açısından değerlendiriyor. Raporun odağında ithal kömür bağımlılığı var. 2053 yılında net sıfır emisyon taahhüd eden ve emisyon azaltımında “artıştan azaltım” hedefleyen Türkiye’nin enerji planı dâhilinde fosil yakıt yatırımları planlanıyor. Yeni kömür yatırımı finansman imkânları daralırken, yeni santral planlarının –2035 yılına kadar yaklaşık 2,5 GW ek kapasite– açıklanması eleştiriliyor . Bir taraftan yenilenebilir enerjiye geçişin faydalarının ertelendiğine, bir diğer taraftan da kamu kaynaklarının atıl yatırımlara harcanacağına vurgu yapılıyor . Ember’in raporu ise tam da bu noktada Türkiye’nin elektrik üretiminin sanılanın aksine yerli kömüre değil ithal kömüre dayalı olduğunu ortaya koyuyor. İthal kömür: İthal kömürün elektrik üretimindeki payı 2010 yılında %7 iken 2022 yılında %20’ye yükseldi. İthal kömürden elektrik üretimi 2010 yılına (14,5 TWh) kıyasla dört kattan fazla (63,2 TWh) artış gösterdi. Kömür fiyatları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile geçtiğimiz yılın ortasında rekor düzeye erişiyor. Fakat bu duruma karşılık, bir önceki senenin aksine ithal kömür kullanan santrallerin üretim seviyesi %13 artıyor ve resmi rakamlara göre Türkiye kömür ithalatı için 8,8 milyar dolar ödüyor. İthal kömür maliyeti: İthal kömürün %60’ının termik santrallere teslim edildiği gözetildiğinde; elektrik üretimi için gerçekleştirilen kömür ithalatının maliyeti 5,3 milyar dolara erişti Rusya: Kolombiya, uzun yıllar boyunca Türkiye’nin elektrik üretimi için kömür ithalatında en büyük tedarikçiydi. Fakat 2022 yılında söz konusu kömür ithalatının yarısı, yalnızca Rusya’dan gerçekleştirildi. 2022 yılında doğalgazdan elektrik üretimi bir önceki yıla göre neredeyse 40 TWh azalıyor. Bunun ardında yüksek gaz fiyatları nedeniyle kömüre kısmi geçiş, kurak geçen bir yıldan sonra hidroelektriğin toparlanması ve rüzgardan elektrik üretimi ile elektrik ithalatındaki artış yer alıyor. Öte yandan, 2022 yılı başında İran ile yaşanan gaz krizi, hidroelektriğin –büyük ve esnek bir üretim kaynağı olarak– Türkiye’de elektrik dönüşümündeki önemine işaret ediyor. Güneş ve hidroelektrik enerjisinin birlikte kullanımı, birbirini tamamlayacak ve enerji arzını güvence altına alacak bir seçenek olarak değerlendiriliyor. Hidroelektrik: 21 Ocak tarihinde İran ile yaşanan gaz krizi sonrasında doğal gazdan günlük elektrik üretimi yarı yarıya azalırken, hidroelektrik santralleri üretimi yaklaşık iki katına çıkardı. Rüzgâr ve güneş enerjisi 2017 yılında toplam elektrik üretiminde %7 pay sahibiyken, 2021 yılında %13,5’e yükseliyor. Rüzgâr ve güneş kurulu gücündeki artış ve bir önceki yıla kıyasla elektrik talebindeki düşüş neticesinde; bu oran, 2022 yılında %15,5’e yükseliyor. Yenilenebilir enerji: Geçtiğimiz yıl elektrik üretiminde rüzgârın payı %11’e ulaşan Türkiye, Fransa (%8) ve İtalya’yı (%7) geride bıraktı. Fakat söz konusu güneş enerjisi olduğunda; Türkiye, Polonya ve Ukrayna gibi güneş enerjisi potansiyeli düşük ülkelerle benzer seviyede seyretti. Raporda son olarak Türkiye Ulusal Enerji Planı ’na atıfla bir değerlendirme yapılıyor. Planda güçlü bir güneş hedefi sunduğu ve yenilenebilir enerji teknolojileri ile ilgili hızlı gelişimin ortaya konulduğu dile getiriliyor. Güneşin elektrik üretimindeki %4,7’lik payının 2035’te %16,5’e çıkması öngörülüyor. Bu da 2035 yılına kadar güneş enerjisi kapasitesini beş kat artırmayı ve yıllık güneş enerjisi santrali kurulumlarının 3-4 GW arasında olması anlamına geliyor. Fakat son beş yılda ortalama 1,2 GW’lık santral kapasitesi eklenmesi, bu noktada yetersiz olarak değerlendiriliyor. Plana dair yorumların genel olarak olumlu bir seyir izlediğini söylemek mümkün gözüküyor. Fakat güçlü güneş hedefine karşılık, rüzgâr enerjisindeki kapasite artışının çok daha yüksek olabileceği ve bu nedenle planın enerji dönüşüm perspektifini yavaşlattığı ifade ediliyor. Öngörülen hedeflerin uygulanmasına yönelik güçlü bir planlama ile harekete geçilmesi vurgusu yapılıyor.
SEFiA İklim Gündemi
AB’nin yasa teklifleri
Avrupa Birliği’nin (AB) yeşil sanayi devrimine öncülük etmesi için önerilen AB Yeşil Mutabakat Sanayi Planı ’nın (GDIP) temel taşları olan Net Sıfır Enerji Yasası (NZIA) ve Kritik Hammaddeler Yasası iklim, yatırımlar ve büyümeyi ele alıyor. Uzmanların yorumları, bu adım ile AB’nin Yeşil Mutabakat Hedefi’nin daha da ileriye taşındığı yönünde . Yeşil Mutabakat: 2019 tarihli Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal), bölgeyi iklim nötr hale getirmeyi amaçlayan bir dizi dönüştürücü politikayı kapsıyor. Avrupa’nın 2030 yılına kadar karbon salınımlarını %55 oranında azaltması ve 2050 yılına kadar dünyanın ilk karbon-nötr kıtası olması hedefleniyor. Bu plan kapsamındaki ana başlıklar ise şöyle sıralanıyor: Kirliliğin ortadan kaldırılması, sürdürülebilir sanayi ve üretim, biyoçeşitliliğin korunması, sürdürülebilir ulaşım, temiz enerji ve doğa dostu inşaat. Yeşil Mutabakat Sanayi Planı: Sanayi Planı’na ise AB’nin ABD ve Çin başta olmak üzere diğer ülkelerle temiz teknolojilerin hâkim olduğu bir ekonomide rekabet edebilme gücünü artırabilmesi ve iklim krizinin etkilerinin azaltılması bakımından önem atfediliyor . Plan, kısmen Next Generation EU (AB’nin 800 milyar Avroluk COVID kurtarma fonu) ve REPower EU (AB’yi Rusya’dan doğal gaz ithalatından bağımsız hâle getirmeyi amaçlayan acil müdahale paketi) gibi mevcut blokların yanı sıra Global Gateway (AB’nin küresel yatırım stratejisi) üzerine inşa ediliyor. Yasa tekliflerinin, 23-24 Mart tarihlerinde Brüksel’de yapılacak olan ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in de katılacağı Avrupa Konseyi toplantısında görüşülmesi planlanıyor. Net-Sıfır Sanayi Yasası Net Sıfır Enerji Yasası, Avrupa’nın emisyonlarını azaltarak karbonsuz enerji üretimine geçmesine yardımcı olacak kilit teknolojilere yönelik destek sağlıyor. 2030 yılına kadar temiz teknolojilerin en az %40’ının AB’de üretilmesi amaçlanıyor. Başta güneş, rüzgâr ve batarya olmak üzere “stratejik teknolojiler” için izin ve finansmana erişimin iyileştirmesi merkeze alınıyor. Üye devletlere, net sıfır sanayi tedarik zincirinin üretim tesislerinin inşası veya genişletilmesi için arazi üzerinde uygun alanları belirleme izni veriyor. Kritik Hammaddeler Yasası Bu yasa ile AB ekonomisi için stratejik olarak kabul edilen 30 kritik hammaddenin kaynağının çeşitlendirilmesi ve bu hammaddelerdeki dış bağımlılığın üstesinden gelinmesi amaçlanıyor. 2030 yılına kadar AB’nin stratejik hammadde tüketiminin %10’unun AB’de çıkarılması, yasanın odağını oluşturuyor. Her kritik hammaddenin yıllık tüketiminin %15’inin geri dönüşümden sağlanması gerektiği belirtiliyor. Bu noktada, Avrupa Komisyonu ve henüz kurulmamış olan Avrupa Kritik Hammaddeler Kurulu’nun kamu desteği alabilecek “stratejik projeleri” belirlemesi bekleniyor. Üçüncü ülkelerde de Çin’in “Kuşak ve Yol” girişimine karşı 300 milyar avroluk büyük bir girişim olan Küresel Geçit Stratejisi'nin mali gücüne dayanarak stratejik projelerin tespit edilmesi ve desteklenmesi öngörülüyor. Değerlendirmeler Yapılan değerlendirmelerde enerji güvenliğinin ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasını hızlandırarak, enerji talebini azaltarak ve temiz çözümler geliştirerek sağlanabileceği belirtiliyor. Yenilenebilir enerji ve net sıfır teknolojileri, bölgenin rekabet gücünün ve enerji güvenliğinin temeli olarak değerlendiriliyor. Yenilenebilir enerjiye rekabetçi fiyatlarla erişim ve sanayinin hızlı bir şekilde karbonsuzlaştırılması için finansman ve altyapı bu kapsamda önemli hâle geliyor. Enerji verimli ısı pompaları, temiz bataryalar, yenilenebilir enerji şebekeleri başta olmak üzere küresel temiz teknoloji standartlarının belirleyicisi olma hedefiyle AB’nin güçlenmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
SEFiA İklim Gündemi
Türkiye'de elektrik sektörü için yol haritası
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin “Net Sıfır 2053: Türkiye Elektrik Sektörü için Yo l Haritası” başlıklı raporu yayımlandı. Rapor, tüm sektörlerde enerji talebinin nasıl gelişeceğini değerlendiriyor ve sistem güvenliği şartları ile maliyetlerini analiz ederek arz tarafı gelişimlerini ortaya koyuyor. Böylece, 2053 yılına kadar tamamen karbonsuzlaştırılmış bir enerji sisteminde elektrik sektörünün rolüne odaklanılıyor. Türkiye’nin enerji dönüşümünün teknik ve ekonomik fizibilitesi de değerlendirilirken; yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve elektrifikasyondaki gelişmeler de ele alınıyor. Net Sıfır 2053 senaryosu ne söylüyor? Rapordaki Net Sıfır 2053 (NZ2053) senaryosuna göre 2025 yılında en yüksek seviyesine ulaşan toplam karbon emisyonları, kömürlü termik santrallerin devreden çıkmasıyla 2035 yılında –zirve değerine kıyasla– %37,2 oranında azalıyor. NZ2053, enerji verimliliği ve elektrifikasyon seviyelerinin artırılması yoluyla 2053 net sıfır hedefine ulaşmanın mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Elektrifikasyon: Elektrifikasyon, bir makine veya sistemin elektrik kullanır hâle dönüşümü anlamına geliyor . Bunun için benzinli araçlardan elektrikli araçlara, doğal gaz ile çalışan kombilerden ısı pompalarına ve doğal gaz ile çalışan ocaklardan elektrikli ocaklara geçiş örnek olarak gösteriliyor. 2030 yılına kadar toplam net karbon azaltımı 24,6 milyon ton (Mt) olurken, bunun büyük bir kısmının elektrik sektöründe kaydedilen gelişmelerle sağlanması bekleniyor. Yenilenebilir enerjiye geçiş ile, toplam emisyonlardaki düşüşü en büyük oranda karşılayan elektrik sektöründe, toplam emisyonlar 2050 yılı sonrasında negatif değerlere ulaşıyor. 2030 ile 2040 yılları arasında tüm sektörlerde karbonsuzlaşma gerçekleşirken; elektrik sektöründe 2020 ile 2040 yılları arasında toplam 110 Mt karbondioksit (CO2) emisyon –projeksiyon dönemi boyunca sağlanan emisyon azaltımının neredeyse yarısı– azaltımı elde edileceği belirtiliyor. Kömürden çıkış: Emisyon miktarındaki azalışın daha da hızlanması için 2030’dan sonra düzenlemelere bağlı bir şekilde kömürden çıkışın gerçekleşmesi gerekiyor. Ulaşım ve konut sektörü: 2040’tan sonra ulaşım sektöründe, araç filosunda artan oranda elektrikli araçlara geçiliyor ve e-yakıtların kullanılmasıyla birlikte emisyonlar daha da azalıyor. Konut sektöründe ise ısı pompalarının kullanılmasıyla kümülatif emisyon azaltımına katkı sağlanıyor. Net sıfır hedefi, ekonomik faydayı da artırıyor Modelin varsayımları, Türkiye’nin üretim kapasitesini koruyacağına ve üretimin daha yüksek katma değerli ve daha az enerji yoğun ürünlere kayacağına dayanıyor. Türkiye ekonomisinin 2055 yılına kadar yılda ortalama %3,3 büyüyeceği varsayılıyor. Tüm sektörlerdeki enerji verimliliği uygulamaları ile Türkiye’nin dış ticaret açığının iyileşmesi ve enerjideki ithalat bağımlılığının 2020’deki %69 seviyesinden 2053’te %9’a gerilemesi bekleniyor. Nasıl? Büyüme ve dış ticaret dengesindeki gelişmeler, bina tadilatlarına ek olarak Türkiye’nin elektrik ve ulaşım sistemlerini yeniden tasarlayan ve endüstriyel süreçler ile inşaat sektörünün modernizasyonunu sağlayan kapsamlı bir dizi kamu ve özel sektör yatırımına dayanıyor. Öte yandan, bu büyüme öngörüsünün sonucunda enerji talebinin 2030 yılına kadar artacağı ve 2053’te –elektrifikasyonun ve enerji verimliliğinin etkisiyle– 2020 yılı seviyelerine gerileyeceği belirtiliyor. Yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payı, %90’ı aşıyor Modelin öngörüleri kapsamında yenilenebilir enerji kapasitesindeki artış, fosil yakıtlı santralleri ikame ederken piyasa koşullarında rekabet edemeyen kömürlü termik santrallerin sistemden çıkmasını da destekliyor. Raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji santrallerinin net sıfır hedefine ulaşmasına yetecek düzeyde olduğu da belirtiliyor. 2053 yılında elektrik sisteminin yoğunlukla rüzgâr ve güneş enerjisine dayanması ve bunların 2021 itibarıyla elektrik üretimindeki yaklaşık %14’lük payının %77’ye kadar yükselmesi öngörülüyor. Karasal rüzgâr kurulu gücü 2035 yılına kadar 38 GW’a ulaşıyor ve daha sonra bu kapasiteye her 5 yılda bir yaklaşık 20 GW ilave kurulu güç eklenerek, 2055 yılında toplam 120 GW kurulu kapasiteye ulaşılıyor. Güneş enerjisi kurulu gücü 2035 yılında 57 GW’a, 2055 yılında ise 220 GW’a yükseliyor.. Duyarlılık analizi: Gerekli adımların ertelenmesi, maliyetleri daha da artırıyor Hem rüzgâr ve güneş hem de depolama sistemleri için 2020 - 2055 döneminde ortalama yıllık yatırım tutarının 15 milyar dolar seviyesinde olması beklenirken; 526 milyar dolarlık toplam yatırımların yaklaşık %62’lik kısmını yeni elektrik üretim santralleri ve depolama sistemleri yatırımları oluşturuyor. Geriye kalan yatırım miktarının ise hem iletim hem de dağıtım şebeke altyapısının geliştirilmesi için harcanacağı belirtiliyor. Raporda, gerekli eylemlerin ertelenerek hayata geçirildiği bir duyarlılık analizi de çalışılıyor. Bu analiz, 2045 yılına kadar linyit ve kömür kullanımının sürmesi durumunda doğal gaz kullanımının ve buna bağlı olarak da ithalat harcamalarının arttığı bir diğer senaryoyu işaret ediyor. 2031-2055 yılları arasındaki kümülatif enerji maliyetleri NZ2053 senaryosuna göre yaklaşık %20 daha yüksek hâle geliyor. Fosil yakıtlı santrallerin sistemdeki varlığı, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik sistemine entegrasyonunu geciktiriyor. Elektrik sistemi dönüşümünün gecikmesi , Türkiye’nin 2053 yılına kadar elektrik sektörü kümülatif emisyonları %46; birim ton CO2 azaltımı başına gerekli kümülatif sistem maliyetini ise yaklaşık %34 seviyesinde artırması anlamına geliyor. Öte yandan: Raporda nükleer enerji ve karbon yakalama teknolojileri kullanımına dair vurgulara da değinmek gerekiyor. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin 2030 yılına kadar tamamen devreye alınması, karbon emisyonlarının azalmasına ve kömür santrallerinin kademeli olarak devreden çıkmasına yardımcı olan etkenlerden biri olarak değerlendiriliyor. Enerji sektöründe 2050 yılı sonrasında negatif emisyonların yakalanmasında karbon yakalama ve depolamalı (CCS) biyokütle sistemlerinin desteği vurgulanıyor.
SEFiA İklim Gündemi
Avrupa’da elektrik piyasasının görünümü
Düşünce kuruluşu Ember tarafından yeni yayımlanan “Avrupa Elektrik Görünümü” raporu , Avrupa Birliği’nin geçtiğimiz yıldan bu yana yaşanan enerji krizi karşısındaki konumunu değerlendiriyor. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payındaki artışa vurgu yapılırken; kömürden çıkış ve gaz bağımlılığının azaltılması konularına odaklanılması gerektiği vurgulanıyor. Rüzgâr ve güneş, gazı ilk kez geride bıraktı: 2022 yılında AB’nin toplam elektrik üretiminde rüzgâr ve güneşin %22 pay ile ilk kez gazı (%20) geride bıraktığını gösteriyor. Kömürün payı ise aynı dönemde 1,5 puan artışla %16’ya ulaştı ve 2018 yılındaki seviyesinin altında kalıyor. 2022’de ne oldu? Rüzgar ve güneş enerjisinin payın, 2000 yılından bu yana en yüksek değerine ulaşmasının, yıl içinde yaşanan hidroelektrik ve nükleer açığın kapanmasını desteklediği belirtiliyor. Kömür kullanımındaki kısıtlı artış yaşanan bu hidroelektrik ve nükleer açığıyla açıklanıyor. 2023 beklentileri neler? 2023 için fosil yakıt kullanımında –kömürde ve özellikle gazda– büyük bir düşüş yaşanması bekleniyor. Öne çıkan bulgular Güneş: Güneş enerjisi üretimi 2022’de 39 TWh (+%24) gibi rekor bir artışla en hızlı büyüyen enerji kaynağı oldu. Böylece 10 milyar euro’luk gaz maliyetinden kaçınılmış olundu. 20 AB ülkesi, aynı dönemde, elektrik üretiminde en yüksek güneş enerjisi payına ulaştı. Hollanda, %14 pay ile bu açıdan lider konumda yer aldı. Kömür: Kömür üretimi, son dört aydır düşüyor ve bu durum bölgenin kömüre dönüş tehdidinin çürüdüğü yönünde yorumlanıyor . Bunun başlıca nedeni olarak düşen elektrik talebi işaret ediliyor. 2022 boyunca 22 milyon ton kömür ithal edilirken bunun ancak üçte birinin kullanıldığı ve stoklardaki fazlalık nedeniyle kömür ithalatının 2023’te yüksek seviyede seyretmesinin mümkün olmadığı vurgulanıyor. Ülkelerin kömürden çıkış çabalarının kararlı bir biçimde sürdürüldüğü belirtiliyor. Gaz: Raporda fosil yakıt üretiminin 2023’te yüzde 20 düşerek 2020’deki önceki rekorun iki katına çıkabileceğini öngörülüyor. Kömür üretiminin düşmesi; en az 2025 yılına kadar kömürden daha pahalı kalması beklenen gaz üretimindeki düşüşün ise en yüksek seviyede olması öngörülüyor. Elektrik talebi: AB elektrik talebi 2022'nin dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre %7,9 düştü. Bu rakam, Covid-19 pandemisi sonucunda 2020'nin 2. çeyreğinde tanık olunan %9,6'lık düşüşe yakın bir seviyede. Bu noktada, sıcak hava koşullarının açıklayıcılığının kısıtlı olabileceği; enerji verimliliği iyileştirmeleri ve kriz zamanında alınan önlemlerin bunda belirleyici olabileceği belirtiliyor. Mevcut talep düşüşünün temiz enerjinin yaygınlaşmasında bir engele dönüşmemesi gerektiğinin altı çiziliyor. Yorumlar Uzman görüşleri, sıcak hava koşullarının bu olumlu tablodaki etkilerine odaklanıyor. Önümüzdeki bahar ve yaz aylarında enerji güvenliğinin artırılırken yenilenebilir enerji kaynakları ile tasarruf tedbirlerinin desteklenmesi üzerinde duruyor. Bu noktada Rusya'dan enerji ithalatını azaltmak üzere oluşturulan RePowerEU hedeflerinin somutlaşması, önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Kriz döneminde, kömürdeki bu kısıtlı sıçramanın, kömürün geleceğinin olmadığını tekrar ortaya koyduğu vurgulanıyor. Fakat bir diğer taraftan, önümüzdeki gelişmelerin, yaşanacak bir diğer enerji krizinin ötesinde, atılacak somut adımların etkileriyle gerçekleşmesi gerektiği belirtiliyor.
SEFiA İklim Gündemi
Büyük Kahramanmaraş Depremi ve Çalışma Hayatı
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın 29. Basın Bülteni’ne göre 13 Şubat saat 10.55 itibarıyla meydana gelen artçı deprem sayısı 2.724. Bu yazının yazıldığı saatteki verilere göre 30 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. 150 binden fazla afetzede, bölgeden diğer illere tahliye edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum 10 Şubat tarihindeki açıklamasında "...Şu ana kadar yapmış olduğumuz tespitler çerçevesinde, tüm ülke genelinde 12 bin 141 bina ve 66 bin 58 bağımsız bölümün yıkık veya ağır hasarlı olduğunu tespit ettik,” dedi. Bakan Kurum 12 Şubat tarihli açıklamasında ise “...Şu an itibariyle 10 ilimizde 24 bin 921 binada 120 bin 940 bağımsız bölümün acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğunun tespitini yaptık…” dedi. Ancak televizyon ekranlarında ve sosyal medyada gördüğümüz fotoğraflar ve izlediğimiz görüntüler doğal afetin büyüklüğünün ve bu "sayıların" artacağının göstergesi. Depremden etkilenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizde 8 Şubat 2023 tarihi itibarıyla üç ay süreyle olağanüstü hal ilan edildi ve bu iller afet bölgesi olarak belirlendi . Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından çalışma hayatına yönelik tedbirler alındı. Aşağıda bu tedbirlere yer verdim. Sosyal Güvenlik Kurumu Tarafından Alınan Tedbirler Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan düzenlemeler Kahramanmaraş, Adana, Adıyaman, Hatay, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa illerinde faaliyet gösteren hastane, eczane ve tıbbi malzeme satışı yapan merkezlere ve buralarda ikamet eden vatandaşlara yönelik alınan tedbirler: Hastane, eczane ve merkezlerin Ocak-Şubat 2023 dönemlerine ait fatura ve reçete teslim süresi ile son günü 31 Mart 2023 tarihinden öncesi olan itirazlar ile itiraz değerlendirme komisyonuna ilişkin süreler 31 Mart 2023 tarihi mesai bitimine kadar uzatıldı . Sağlık raporu karşılığında alınacak ilaç ve sürekli kullanılan tıbbi malzemeler bir defaya mahsus reçetesiz olarak temin edilecek. Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmeli özel hastanelerde muayene katılım payı alınmayacak. Ayaktan veya sağlık raporuna istinaden kullanacakları ilaç ve/veya sürekli kullanılan tıbbi malzemeler için ilaç, reçete ve tıbbi malzeme katılım payları alınmayacak. 06 Şubat 2023 tarihi öncesinden kaynaklanan ve henüz tahsil edilmemiş muayene katılım payları daha sonra tahsil edilmek üzere ertelendi. 05 Şubat 2023 tarihine kadar afet bölgesinde ikameti bulunan vatandaşların kurumla sözleşmeli eczane ve merkezlerden temin edilmiş ilaçları veya tıbbi malzemelerinin bitiş tarihleri 06 Şubat 2023 tarihi olacak şekilde düzenlenerek kişilerin ilaç ve tıbbi malzeme temin etmeleri sağlandı. Sağlık hizmeti sunucularında (eczane/merkezler) zorunlu IP uygulaması kaldırıldı. Ayakta tedavileri nedeniyle kullanılan tıbbi malzemelerin miat/kullanım sürelerinin bitiş tarihi 06 Şubat 2023 günü olacak şekilde düzenlenecek, iade kapsamındaki cihaz teminlerinde ve miat kontrollü tıbbi malzemelerde sağlık raporu, reçete ve tahlil/tetkik gibi belgeler aranmayacak. Sürekli kullanılan tıbbi malzemeler bir defaya mahsus olarak reçetesiz olarak temin edilebilecek. Olağanüstü hal süresince, afet yaşanan illerde ikamet edenlerden özel sevk kurallarına tabi olanlar diyaliz tedavileri için "doğal afet provizyonu" alınarak kurumla sözleşmeli tüm sağlık hizmeti sunucularına doğrudan veya sevkle müracaat edebilecek. Kronik hastalıklar nedeniyle kullanılan ilaç ve tıbbi malzeme teminine ilişkin raporlardan, süresi 01 Ocak 2023 tarihi ve sonrasında bitmiş ya da bitecek olan tüm kronik hastalık rapor süreleri 30 Haziran 2023 tarihine kadar uzatıldı . İkameti afet bölgesinde olmamakla birlikte son üç ay içerisinde afet bölgesinde bulunan eczanelerden ilaç temin etmiş kişiler MEDULA sisteminde kayıtlı bulunan raporlarına istinaden bir defaya mahsus olmak üzere reçetesiz ilaç temin edebilecek . Sosyal Güvenlik Kurumu Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illeri için mücbir sebep hali ilan etti. Bu kapsamda işverenler ve sigortalılara yönelik alınan tedbirler: Bu illerde faaliyet gösteren işyerleri ile bu illerde çalışan veya ikamet eden sigortalılar 6 Şubat - 31 Temmuz 2023 tarihleri arasında mücbir sebep kapsamına alındı. 5510 sayılı Kanuna göre 6 Şubat - 30 Nisan arasında vermekle yükümlü olunan her türlü bilgi, belge ve beyanname 26 Mayıs'a kadar verilebilecek. 6 Şubat tarihinden önce ödeme süresi dolmuş mevcut prim borçları ile 2023 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, aylarına ait prim borçları gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmaksızın 31 Ağustos'a kadar ertelendi. 6 Şubat itibarıyla yapılandırma/taksitlendirme işlemleri bozma koşuluna girmemiş işveren, sigortalı ve hak sahipleri ödeme vadesi 6 Şubat-31 Temmuz arasında sona eren taksitlerini 31 Ağustos'a kadar ödeyebilecek. Borçlanma ve ihya kapsamındaki borçlardan son ödeme tarihi 6 Şubat-31 Ağustos arasında olanlar için son ödeme tarihi 31 Ağustos'a kadar uzatıldı. Kontrol muayene tarihleri 1 Şubat-31 Ağustos tarihleri arasında olanların, kontrol muayene tarihleri 31 Ağustos olarak belirlenmiştir. Kurum alacaklarından 6 Şubat itibarıyla yapılandırma/taksitlendirme işlemleri bozma koşuluna girmemiş ve ödeme süresi dolmuş mevcut alacaklar ile 31 Ağustos'a kadar tahakkuk edecek olan alacakların son ödeme tarihi 31 Ağustos olarak belirlendi. 4/a (SSK) sigortalıları için 17-26 Şubat arasında ödenecek gelir ve aylıklar 14-15-16 Şubat, 4/b (BAĞ-KUR) sigortalıları için 25-28 Şubat tarihleri arası ödenecek gelir ve aylıklar 16 ve 17 Şubat tarihleri arasında ödenecek . Nakil işlemlerine ilişkin işyeri bildirgeleri e-devlet üzerinden verilebilecek . Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından alınan tedbirler Olağanüstü hal süresince 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun 42 ve 61 inci maddesine dayanılarak hazırlanan "Toplu İş Sözleşmesi Yetki Tespiti İle Grev Oylaması Hakkında Yönetmelik" ve anılan Kanunun 57'nci maddesine dayanarak hazırlanan "Toplu İş Sözleşmesinde Arabulucuya ve Hakeme Başvurma Yönetmeliği” hükümleri gereğince yukarıda sayılan illerde bulunan Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerinin görevli makam olarak yürüttükleri işlemlere ilişkin hak düşürücü süreler işletilmeyecek . 5 Mart 2023’te yapılacak işsizlik ödeneği ile 28 Şubat 2023’te yapılacak yarım çalışma ödeneği bu illerde 15 Şubat 2023 tarihinde hesaplara yatırılacak. Mart ayı ödemeleri 21 Mart 2023’te, Nisan ayı ödemeleri ise 19 Nisan 2023’te yapılacak . Gelir İdaresi Başkanlığı Tarafından Alınan Tedbirler Vergi kanunlarının uygulanması bakımından afet yaşanan illerde 06 Şubat ila 31 Temmuz (bu tarih dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep ilan edildi. Bu dönemde verilmesi gereken beyanname ve bildirimler 15 Ağustos 2023 Salı günü sonuna kadar verilebilecek, bu beyanname ve bildirimler üzerine tahakkuk eden vergiler ile diğer vergi, ceza ve gecikme faizleri 31 Ağustos 2023 Perşembe günü sonuna kadar ödenebilecek . Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı ve Türkiye Kızılay Derneği'ne yapılan nakdi bağışların tamamı ilgili yıl vergi matrahlarının tespitinde indirim olarak dikkate alınacak . Seyyar akaryakıt satışlarında veya akaryakıt istasyonunda satış yapılmasına rağmen ödeme cihazlarının çalışmaması durumunda gün sonunda muhtelif müşteriler ibareli fatura düzenlenecek. Akaryakıt istasyonun bidonlara dolum yapılması hâlinde ise plaka bilgisi aranmayacak . Kamuda çalışan memur, işçi ve sözleşmeli personelin maaş ödemeleri 11 Şubat'ta yapıldı . Öte yandan olağanüstü hal ilan edilen illerde yargı işlemlerine ilişkin süreler 6 Şubat (bu tarih dahil) tarihinden itibaren 6 Nisan (bu tarih dahil) tarihine kadar durduruldu. Bu süreler, 7 Nisan tarihinden itibaren işlemeye başlayacak . Yukarıdaki düzenlemeler sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırmak, yasal belge verme ve ödeme süreleri ile dava açma ve itiraz gibi sürelerinin ertelenmesine yönelik düzenlemeler. Bunlar öncelikli düzenlemeler olmakla birlikte, ilerleyen dönemde depremden zarar görenlerin iş kurmasına veya istihdamına yönelik destek ve teşvik düzenlemeleri yapılacaktır.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
Emeklilikte yaşa takılanlar topluluğu yine mi mağdur?
Ülkemizde yaş şartı olmadan emeklilik uygulaması ilk defa 20 Şubat 1992 yılında getirildi ve uygulama 8 Eylül 1999 tarihine kadar devam etti. 1999 yılında yapılan düzenleme ile kademeli olarak yaş ve prim gün sayısında artış yapıldı. Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) topluluğu, topluluğun isminden de anlaşıldığı üzere yaş şartının kaldırılmasını talep ediyordu. Sonra da 8 Eylül 1999 öncesi haklarının olduğu gibi iade edilmesini istediler. 4 maddeden oluşan EYT kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na (TBMM’ye) sunuldu. Plan ve Bütçe Komisyonu’na sevk edilen kanun teklifi olduğu gibi kabul edildi. Düzenleme önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak. EYT düzenlemesine ilişkin istatistiki çalışma ve mali analiz yapıldıktan sonra TBMM’ye getirilebilecek düzenleme kamuoyunun gündemini uzunca süre meşgul etti ve şubat ayına kadar ertelendi. Kanun teklifi incelendiğinde aylarca çalışma yapılmasını gerektirecek bir durum olmadığı görülüyor. Düzenleme yürülükte olan kanunların yaş şartına ilişkin maddelerinin kaldırılmasında yönelik tek maddelik bir düzenleme. Bu makalede EYT düzenlemesini, düzenlemeye ilişkin etki analizi ve sendikaların taleplerini inceliyoruz. EYT Kanun teklifinde neler var? 8 Eylül 1999 öncesi için yaş şartı kaldırılıyor. EYT kanun teklifi incelendiğinde 8 Eylül 1999 öncesinde işe girenler ve askerlik, doğum, yurtdışı vb. borçlanma yaparak sigortalılık başlangıç tarihini 8 Eylül 1999 ve öncesine götüren sigortalılara ilişkin sigortalılık süresi ve kademeli prim ödeme gün sayısı şartlarında değişiklik yapılmaksızın yaş şartının kaldırılması öngörülüyor. 9 Eylül 1999 ve sonrası ile EYT düzenlemesinin yürürlük tarihi olacak 2023 yılı Şubat ayı öncesinde kademeli yaş şartı dikkate alınarak emekli olan kişilerin ise geçmişe yönelik hak talep edemeyeceği ve onlara ödeme yapılmayacağı belirtiliyor. Teklifte bu şekilde yer almasına rağmen Anayasa’nın “eşitlik ilkesi” kapsamında geriye yönelik hak talepleri olacağını düşünüyorum. Emeklileri istihdam eden işverenler 5 puanlık prim teşvikinden yararlanacak. Teklifte yer alan bir diğer konu ise Sosyal Güvenlik Kurumu’na borcu bulunmayan işverenlerin yararlandığı 5 puanlık prim teşvikinin EYT kapsamında emekli olacak kişiler için de uygulanacak olması. Bugüne kadar emekli olduktan sonra çalışmaya devam edenler prim teşviklerinden yararlandırılmadı. Ancak EYT düzenlemesi kapsamında çok sayıda kişinin aynı anda emekli olacak olması nedeniyle istihdamı koruma ve normal çalışan - emekli çalışan ayrımını ortadan kaldırma adına EYT kapsamındaki emekliler de 5 puanlık prim teşviki kapsamına alınıyor. Teşvik tutarı hazineden karşılanacak. Emekli aylığı talebinde bulunacak kişilerin işten ayrılış bildirgesindeki işten çıkış nedeni emeklilik olarak belirtilecek. Bu kişiler işten ayrılış tarihinden itibaren 10 gün içinde en son çalıştıkları işyerinde çalışmaya başlamaları hâlinde işverenler 5 puanlık prim teşvikinden yararlanabilecek. İşverenler bu teşvikten sadece bir defa yararlanabilecekler. İşverene her bir EYT emeklisi çalışan için 500,40 TL ile 3.753 TL arasında indirim sağlanacak. Kamu kurum ve kuruluşları, il özel idareleri ve belediyelerde 696 taşerondan kadroya alınan işçiler için zorunlu emeklilik uygulaması kaldırılıyor. Taşeron şirketlerde çalışırken kadroya geçen işçilerin emekli olduktan sonra mevcut kurumlarında çalışmalarına izin verilmiyordu. Bu kişiler emekliliğe hak kazanmaları durumunda iş sözleşmeleri zorunlu olarak fesh ediliyor. Düzenleme ile bu kişiler hem emekli olup hem de çalışmaya devam edebilecek. EYT etki analizi ne diyor? Hemen emekli olabilecek kişi sayısı 2.2 milyon (1,7 milyonu işçi, 89 bini esnaf/işveren, 496 bini memur). Bu kişilerin ortalama yaşı 48,5 ve emekliliğe kalan ortalama süre 6,3 yıl. EYT dışında emekli olanların ortalama yaşı kadınlarda 54,1, erkeklerde 54,3’tür. Hemen emekli olacak 1,7 milyonun işçinin 1,4 milyonu (% 87) aktif sigortalı olarak çalışıyor. Bu kişilerin %75'inin veya %100'ünün asgari ücretle çalışmaya devam edeceği öngörülüyor. İlerleyen yıllarda emekli olacak kişi sayısı 4.8 milyon kişi ( 3,5 milyonu işçi, 619 bini esnaf/işveren, 669 bini memur) İşçi, esnaf ve işverenlerin tamamının, kamu kurumlarında çalışan işçiler ve memurların ise %25’inin emekli olacağı ve yerlerine yeni personelin alınacağı varsayılmıştır. Düzenlemenin 2023 yılı için toplam maliyetinin 194,4 milyar TL olacağı öngörülüyor. Emekli olacak işçilerin çalışmaması durumunda 45,5 milyar TL’lik prim kaybı oluşabilir, çalışmaları durumunda prim kaybı oluşmayacak. 5 puanlık prim teşvikinin on aylık maliyeti 4,7 milyar TL olacak, ancak hazineye ek yük getirmeyecek. Sendikaların talepleri Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) : 8 Eylül 1999 öncesi işe girenler için kademeli prim sisteminin kaldırılması, 5000 prim gününün yeterli sayılması, 696 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinden sonra zorunlu şekilde emekliliğe sevk edilerek, iş sözleşmesi sona erdirilen işçilerin çalıştıkları kurumlara tekrar dönebilme imkânının sağlanması, 5620 sayılı kanun kapsamında çalışırken emekliliğe hak kazanan işçilerin zorunlu olarak sözleşmelerinin feshedilmesini zorunlu tutan düzenlemeler yürürlükten kaldırılması, Stajyer ve çıraklara emekliliğe ilişkin borçlanma hakkı tanınması, Kadınlara sigorta başlangıcından önceki doğumlar için borçlanma hakkı tanınması, Covid-19 döneminde kısa çalışma ve ücretsiz izinde geçen süreler için de borçlanma hakkı tanınması, Sosyal güvenlik destek priminin düşürülmesi, en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine çekilmesi. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) : 8 Eylül 1999 öncesi işe girenler için kademeli prim sisteminin kaldırılması, 5000 prim gününün yeterli sayılması, 9 Eylül 1999 ve sonrasında çalışmaya başlayanlar için kademeli yaş düzenlemesinin yapılması, Aylık bağlama oranlarının iyileştirilmesi, en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine çıkarılması, emekli aylıklarına ilişkin intibak düzenlemesinin yapılması, 696 sayılı KHK ile kadroya geçirilen taşeron işçilerden emekliliğe hak kazananların zorunlu olarak iş sözleşmesinin sona erdirilmesi sorununun çözülmesi. Değerlendirme EYT’liler yaş sorununun çözüldüğünü ancak prim gün sayısı şartı getirildiğini, bu nedenle prim gün sayısına takıldıklarını iddia ediyor. Düzenlemede yeni getirilen prim gün sayısı şartı yok. Sadece 1999 yılında getirilen kademeli prim gün sayısı şartının devam etmesi söz konusu. Dolayısıyla EYT ’lilerin yeniden mağdur olması söz konusu değil. EYT’liler 9 Eylül 1999 öncesi şartlarının olduğu gibi iade edilmesini, yani kademeli prim gün sayısı şartının da kaldırılması ve düzenlemenin kapsamının genişletilmesini talep ediyorlar. Bunun anlamı emeklilikte aranan ve 5000 ile 5975 gün arasında değişen kademeli prim gün sayısı şartının da kaldırılarak 5000 gün olarak düzenlenmesidir. HAK-İŞ ve DİSK’in de benzer talepleri mevcut. Düzenlemeden yararlanacak kişi sayısının çok olması, mali yük ve aktüeryal denge nedeniyle kapsamın genişletilemeyeceği düşünüyorum. Kademeli prim gün sayısı şartının kaldırılması ve stajyer ve çıraklara borçlanma hakkı verilmesi konularında düzenleme yapılması zor. Emeklilik sonrası çalışmalarda kayıtdışı olarak çalışma yaygındır. Kayıt dışılığı önleme, kayıtlı istihdamı teşvik etme adına hâlihazırda konuya ilişkin düzenleme yapılırken 5 puanlık prim teşviki tüm emekliler için uygulanabilir. Öte yandan işten ayrılış bildirgesinde yer alan işten ayrılış nedenleri arasına “EYT nedeniyle emeklilik” gibi yeni bir neden eklenebilir. Bu şekilde EYT’den emekli olacak kişilere yönelik istatistiki bilgi elde edilmesi ve analiz yapılması kolaylaşır.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
EYT düzenlemesi: Sosyal güvenlik sistemi reform arayışında
Sosyal güvenlik kuruluşlarının bütçe açıkları, sosyal güvenlik sisteminin aktif pasif oranının, prime esas kazanç üst sınırının ve emeklilik yaşının düşük olması, emekliliğe hak kazanma şartlarındaki farklılıklar, yüksek enflasyon, işsizlik, aflar nedeniyle prim tahsilatlarının düşük olması ve kayıtdışı ekonomi gerekçeleriyle 8 Eylül 1999 tarihinde emeklilik sistemine ilişkin düzenleme yapıldı. 1999 yılındaki resmî enflasyon oranı %68,79, aktif-pasif oranı ise 1,8 idi. Sosyal güvenlik sisteminde 8 Eylül 1999 tarihinde yapılan düzenleme reform olarak anlatıldı. Bu tarih öncesinde ve sonrasında işe girenlerin prim gün sayısı ve emeklilik yaşı yükseltildi. Bu tarih öncesinde işe girenler için yaş şartının olmadığı, kadınların 38, erkeklerin 43 yaşında emekli olabildiği sistemdeki prim gün sayıları ve yaş şartı kademeli olarak arttırıldı. İşçiler için prim gün sayısı 5000 günden 5975 güne, yaş şartı ise kadınlarda 56, erkeklerde 58’e yükseltildi. Memurlar da yaş şartı olmaksızın kadınlar 7200 erkekler 9000 prim günü ile emekli olabiliyordu. Düzenleme ile yaş şartı kadın memurlarda 55 erkeklerde 58’e yükseltildi. Öte yandan tarım sigortalıları da 8 Eylül 1999 öncesi dönemde 15 yıl sigortalılık süresi ve 3600 prim gün sayısı ile emekli olabiliyorlardı. Tarım sigortalılarının yaşları da kademeli olarak 58-60’a yükseltildi. 8 Eylül 1999 ile 30 Nisan 2008 tarihleri arasında çalışmaya başlayan işçiler için 7000 prim günü ve 58-60 yaş veya 25 yıl sigortalılık süresi, 4500 prim günü ve 58-60 yaş şartlarıyla, işveren ve esnaf için ise 9000 prim günü 58-60 yaş veya 5400 prim günü 60-62 yaş şartlarının sağlanmasıyla emeklilik hakkı getirildi. Aylık bağlama oranları düşürüldü. Emeklilik sisteminde 2006 yılında reform olarak sunulan yeni bir düzenleme daha yapıldı. Bu düzenlemede prime esas kazançların düşük olması, kayıt dışı istihdamın yüksekliği, prim tahsilat oranlarının düşüklüğü, afla ödeme kolaylığı ve prim ödeme eğiliminin azalması, prime esas kazanç sınırlarının düşüklüğü, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları, aktif pasif dengesi gibi 1999 yılındakine benzer gerekçelerle yapıldı. Ayrı kurumsal yapılar olan sosyal güvenlik kuruluşları (SSK, BAĞKUR, Emekli Sandığı) Sosyal Güvenlik Kurumu olarak birleştirildi. Kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı 30 Nisan 2008 sonrasında işe girenler için kademeli olarak 65 yaşına yükseltildi. 1 Ocak 2048 tarihinden itibaren herkes için emeklilik yaşı 65 olarak uygulanacak. Emeklilik için gerekli prim gün sayısı işçiler için 7200 gün, işveren, esnaf ve memurlar için 9000 bin gün olarak belirlendi. Ayrıca, aylık bağlama oranları daha da düşürüldü. Kazanılmış Hak, Eşitsizlik, Aktüeryal Denge 8 Eylül 1999 düzenlemesi sonrasında bugün Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak adlandırdığımız kişilerden “kazanılmış hak” değerlendirmesiyle getirilen yaş şartına yönelik dava açanlar oldu. Anayasa Mahkemesi kazanılmış haktan söz edilebilmesi için yasanın çıktığı tarihte emeklilik şartlarının sağlanıyor olması gerektiğini, bu durumun dışında kazanılmış haktan söz edilemeyeceğine yönelik kararlar verdi. Ancak EYT’liler yaş şartı olmaksızın kadınları 38 erkeklerin 43 yaşında emekli olabilecekleri sistemi bugüne kadar kazanılmış hak vurgusuyla talep ettiler. EYT’lilerin vurguladığı bir diğer konu kanunların geriye yürümezliği ilkesi. EYT’liler bu ilkeye göre 8 Eylül 1999 tarihindeki düzenlemenin sadece 8 eylül 1999 tarihinden sonra işe başlayanlara uygulanması gerektiğini iddia ediyor ve lehe olan yasal düzenlemelerin geçmişe yönelik uygulanırken, aleyhe olan yasal düzenlemelerin geçmişe yürütülemeyeceğini de hatırlatıyorlar. EYT’lilerin talepleri bu şekilde olmakla birlikte 1992 yılı öncesinde de kadınların 55, erkeklerin 60 yaşında ya da her ikisinin 60 yaşında emekli olabildiği dönemler bulunuyor. Yaş şartı olmaksızın kadınların 38 erkeklerin 43 yaşında emekli olabildiği emeklilik sistemi ilk defa 20 Şubat 1992 tarihinde uygulanmaya başlandı, 8 Eylül 1999 tarihinde ise kaldırıldı. Öte yandan, EYT sorunu aktüeryal bir sorundur. Emeklilik sistemleri aktüeryal bir denge gerektirir. Sistemin sürdürülebilir olabilmesi öncelikle çalışan ve emekli sayılarının belli oranlarda olması, prim tutarlarının ve prim ödenecek gün sayısının doğru belirlenmesi, prim tahsilatlarının eksiksiz bir şekilde yapılması, çalışma hayatında geçecek süre (aktif dönem) ve emekliliğe ayrıldıktan sonra geçecek sürenin (pasif dönem) doğru kurgulanması (ortalama yaşam süresi) gibi unsurlar önemlidir. Emeklilik sisteminde 8 Eylül 1999 öncesinde işe girenler için yaş şartı olmaksızın 38-43 yaşında emekli olabilmeleri, 8 eylül 1999-30 Nisan 2008 aralığında işe girenler için kadınlarda 58 erkeklerde 60 yaş şartının olması, 30 Nisan 2008 sonrasında işe girenler için 58-60 yaştan başlayarak kademeli olarak 65 yaşa çıkarılması ve prim gün sayılarındaki farklılık çalışma barışı ve sosyal barışı bozmakta ve eşitsizlik sorunu ortaya çıkarmaktadır. İşçi, işveren ve emeklilerin talepleri 8 Eylül 1999 tarihi öncesinde kısa vadeli sigorta girişi (iş kazası, meslek hastalığı, hastalık sigortası) olan işçiler (çıraklık ve staj sigortası mağdurları) çalışma hayatı içerisinde yer aldıklarını, sigorta girişlerinin emeklilik hesaplamasında dikkate alınmasını ve EYT kapsamında yaş şartı olmaksızın emekli edilmeyi talep ediyor. İşveren veya esnaf olarak nitelendirdiğimiz Bağkur (4/1-b) sigortalıları da 2000 öncesinde dönemde vergi kaydı ve oda kaydı bulunmasına rağmen tescil işlemlerinin yapılmadığı ve sosyal güvenlik primlerinin ödenmediği süreleri borçlanma yoluyla prim gün sayısı ve sigortalılık süresi olarak değerlendirmek istiyor. Ayrıca, emeklilik sistemindeki prim gün sayısı farklılıklarının giderilmesi gerektiği ifade ediliyor. Emekliler aylık bağlama oranlarının düşük olduğunu ve emekli aylıklarındaki taban aylık uygulaması nedeniyle farklı prim gün sayısı ile emekli olanlara benzer maaşlar bağlandığını vurguluyor. İntibak düzenlemesi yapılmasını ve en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine çıkarılmasını istiyor. Sosyal güvenlik sistemi reform arayışında 1999 yılında yapılan sosyal güvenlik reformunun üzerinden 23 yıl, 2006 yılında yapılan sosyal güvenlik reformun üzerinden ise yaklaşık 17 yıl geçti. 2022 yılı resmî enflasyon oranı 64,27 olarak gerçekleşti. 2022 yılı sosyal güvenlik sistemi aktif-pasif oranı ise hâlâ 1,8’ler düzeyinde. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun bütçe açıkları devam ediyor. Emeklilik şartlarındaki farklılıklar, emekli aylıklarının prim gün sayısı farketmeksizin birbirine yakın bağlanması, aylık bağlama oranlarının düşük olması, günümüz ekonomik koşullarının altında emekli aylığı bağlanması vb. sorunlar hâlâ gündemde. İşsizlik, kayıt dışılık, yüksek enflasyon, aflar ve prim tahsilat oranlarının düşüklüğü, aktif-pasif dengesizliği, kayıt içindeki kayıt dışılık, aflar nedeniyle prim tahsilatlarının düşük olması sorunları da, mevcut. Sistemindeki sorunlar hala tartışılıyor. EYT’liler yıllarca “kazanılmış hak” ve “kanunların geriye yürümezliği” ilkelerinden yola çıkarak yaş şartı olmaksızın emekli olmayı talep etseler de aktif pasif dengesinin bozulacağı, kamu bütçesine getireceği yük ve aktüeryal olarak sürdürülemeyeceği nedenleriyle 2022 yılına kadar talepleri dikkate alınmadı. 2023 yılında yaş şartının kaldırıldığı bir emeklilik yeniden getirilecek. 1992 yılındaki düzenleme seçim nedeniyle yapıldı. 2023 yılında yapılması beklenen düzenleme de seçim nedeniyle yapılacak. Sosyal güvenlik sistemi yeni bir reform arayışında.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
Temiz enerji teknolojilerinin gelişimi
İklim krizinin yıkıcı etkileri ve iklim kriziyle mücadele çerçevesinde oluşturulan uluslararası iş birliği, ülkeleri net sıfır geçişlerini güçlendirmeye zorluyor. Güneş ve rüzgâr ile başlayıp elektrikli araçlara kadar uzanan yaklaşık yirmi yıllık süreçte, ülkelerin temiz enerji teknolojilerini geliştirme özelindeki rekabeti güçleniyor. Bu alanda sürdürülebilir bir tedarik zincirini oluşturmak, ülkelerin öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Avrupa Birliği’nin sanayi planı ne anlama geliyor? Avrupa Birliği’nin (AB) daha fazla yatırım çekmek ve endüstriyel faaliyetlerini güçlendirmek amacıyla temiz enerji teknolojilerini önceliklendirmesi, ülkeler arası rekabette en güncel gelişme olarak öne çıkıyor. Geçtiğimiz hafta duyurulan Avrupa Yeşil Mutabakat Sanayi Planı ile rüzgâr, ısı pompaları, güneş, temiz hidrojen ve depolama gibi alanlarda düzenlemeler yapılması hedefleniyor . Plan ile 2030 yılına yönelik net hedeflerin belirlenmesi; düzenlemelerin finansman, beceriler ve ticaret alanlarında yoğunlaşması bekleniyor. ABD ve Çin ile rekabet: AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Davos Zirvesi’nde plan üzerine yaptığı açıklamada, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Enflasyonu Düşürme Yasası ile 369 milyar dolarlık temiz teknoloji yatırım planını işaret ediyor. Yasada şirketler için hedeflenen bazı teşviklerin endişeye yol açtığını dile getiriyor. Bir diğer taraftan hazırlıkları sürdürülen Kritik Hammaddeler Yasası ile de AB’nin nadir toprak elementlerinde Çin’e olan –%98 oranındaki– bağımlılığının azaltılarak bölge ekonomisinin rekabet gücünün artırılması da hedefleniyor. Temiz enerji teknolojilerinde mevcut durum Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yayımladığı “Enerji Teknolojileri Perspektifi 2023” (Energy Technology Perspectives 2023) raporu , tam da bu kapsamda, temiz enerji teknolojileri tedarik zincirinin mevcut durumu ve önümüzdeki yıllardaki gelişimi üzerine bir analiz sunuyor. Yapılan analizlerde (i) lityum, bakır, nikel, çelik, çimento, alüminyum ve plastik gibi malzemelerin üretimi , (ii) madencilik ve (iii) önde gelen teknolojilerin üretimi ile kurulumu olmak üzere üç alana odaklanılıyor. Söz konusu teknolojilerin gelişimi, hem iklim kriziyle mücadelenin çevresel sonuçlarına sunacağı katkı ve bu alandaki yatırımlar ile yaratılacak yeni iş alanları açısından ele alınıyor. Pazar payı: Ülkeler duyurdukları enerji ve iklim taahhütlerini tam olarak yerine getirirlerse, temiz enerji teknolojileri için 2030 yılına kadar yılda yaklaşık 650 milyar dolar değerinde - bugünkü seviyenin üç katından fazla - pazar fırsatı öngörülüyor . İstihdam: Sektördeki istihdamın, 2030'a kadar bugünkü 6 milyon seviyesinden 14 milyona yükselmesi bekleniyor. Artan istihdamın yarısından fazlasının, elektrikli araçlara, güneş panellerine, rüzgara ve ısı pompaları üretimine bağlı olacağı belirtiliyor. Problem alanları ve Çin’in hâkimiyeti Batarya üretiminde kobalt, nikel ve lityum; rüzgar türbinleri üretiminde ise çelik ve bakır elementleri önem arz ediyor. Covid-19 pandemisinden bu yana bu hammadde fiyatlarındaki artış ve tedarik zincirindeki bozulmalar , temiz enerji teknolojileri sektörünün gelişimini engelleyen en güncel problemler olarak öne çıkıyor. Çin’in sektördeki hâkimiyeti , politika adımlarında esnek davranılmasının önünde engel olarak yorumlanıyor. Öte yandan rüzgâr, bataryalar, elektrolizörler, güneş panelleri ve ısı pompaları gibi seri üretilen teknolojilerde en büyük üç üretici ülke, her teknoloji için üretim kapasitesinin en az %70'ine sahip konumda yer alıyor. Raporda, dünyada güneş panelleri üretimi için duyurulan projelerin yalnızca %25’inin yapım aşamasında olduğu; bu rakamın elektrikli araç bataryaları için %35 ve elektrolizörler için %10'dan az olduğu belirtiliyor. 2030 için üretim kapasitesi duyurularının yaklaşık dörtte birini sırasıyla Çin ve Avrupa Birliği oluştururken; ABD de bu proje duyurularından %10 pay alıyor. Çin , bu noktada, belirli yönleriyle diğer ülkelerin bir adım daha önünde yer alıyor. Ülkede hâlihazırdaki toplam güneş paneli üretiminin %25’i ve batarya üretiminin %40’ı en yüksek teknoloji seviyesinde gerçekleşiyor. ABD ve Avrupa’da, açıklanan batarya ve elektrolizör fabrikalarının %20'den azı, henüz yapım aşamasında bulunuyor. Çin, ayrıca, temiz teknoloji üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik tüm duyuruların hayata geçirilmesi durumunda; 2030 yılında küresel güneş panelleri pazarının tamamını, elektrolizör pazarının üçte birini ve elektrikli araçların bataryalarının %90'ını tek başına tedarik edebiliyor. Kritik minerallerin işlenmesi ve rafine edilmesi için duyurulan projelerin çoğu Çin'de yer alıyor. Örneğin, bakır için 2030'a kadar açıklanan ek üretim kapasitesinin %80'ini Çin oluşturuyor. Sektörün geleceği Rapora göre, rekabet avantajlarını güçlendiren ulusal endüstri programlarının, uluslararası kurallara uygun olarak tasarlanması ve stratejik ortaklıklarla tamamlanması gerekiyor. Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde takip edilmesi amacıyla belirli göstergeler ön plana çıkarılıyor: Enerji maliyetlerinin , enerji yoğun sanayi sektörlerinin rekabet gücünde önemli bir farklılaştırıcı olmaya devam etmesi bekleniyor. Elektrik, hidrojen ve CO 2 ’nin taşınması, dağıtılması ve depolanmasını kapsayan altyapı yatırımlarının gelişimine dikkat çekiliyor. Temiz enerji teknolojisi üretimine yönelik tüm endüstriyel stratejilerde, iklim ve enerji güvenliği başlığı üzerinde durulması gerektiği belirtiliyor. Ülkelerin kendi stratejilerini oluştururken işgücü becerilerini ve inovasyon hızını geliştirmelerinin altı çiziliyor. Ülkelerin tek başına hareket edemeyeceği ve uluslararası işbirliğinin gerekli olduğu vurgulanıyor.
SEFiA İklim Gündemi
Çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler ve asgari ücret desteği
Çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler öngören 7431 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 13 Ocak 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi . Kanunda memur ve emekli aylıklarına %30 zam yapılması, emekli aylığı alt sınırının yükseltilmesi 3500 TL’den 5.500 TL’ye yükseltilmesi, işverenlere ödenecek asgari ücret desteğinin 250 TL’den 400 TL’ye yükseltilmesi ve kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği alınan sürelerde işçileri fiili olarak çalıştıran işverenlere yönelik düzenlemeler yer alıyor. Bu makalede, kısa çalışma ödeneği ve asgari ücret desteği alınan sürelere ilişkin düzenleme ve asgari ücret desteğinin detaylarını inceliyoruz. Kısa çalışma ödeneği-nakdi ücret desteği ödemeleri ve sigortalının fiili olarak çalıştığının tespit edilmesi Korona döneminde kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği alan işçilerin işverenleri tarafından çalıştırılmaları yasaklandı. Tespit edilmesi durumunda ödemelerin tahsil edileceği ayrıca idari para cezası uygulanacağına ilişkin düzenlemeler yapıldı. Ancak, birçok işveren çalışanlarını bu desteklerden yararlandırmasına rağmen çalıştırmaya devam etti. Kısa çalışma uygulaması ve nakdi ücret desteğine ilişkin işverenlerin hatalı işlemlerinden kaynaklanan fazla ve yersiz ödemelere yönelik ilk düzenleme 3.11.2022 tarihinde 7420 sayılı kanunla yapıldı. Düzenlemede yeni koronavirüs (Covid-19) sebebiyle ödenen kısa çalışma ödeneği ile nakdi ücret desteği ödemelerinde hatalı işlemlerden kaynaklanan fazla ve yersiz ödemeler ile nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin başvuruda bulunduğu işveren tarafından fiilen çalıştırıldığının tespiti hâlinde işverene uygulanan idari para cezalarından tahsil edilmemiş olanlarının terkin edileceği belirtildi. Buna göre İŞKUR düzenleme sonrasında işverenlerden fazla ve yersiz ödeme talebinde bulunmadı ve idari para cezası uygulamadı. Ancak sosyal güvenlik mevzuatına göre bu gibi durumlarda işveren ayrıca ek aylık ve prim hizmet belgesi verir ve idari para cezası öder. 7431 sayılı kanun ile bu düzenlemeyi tamamlayacak bir düzenleme daha yapıldı. Yapılan düzenleme kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği ödenen işçileri fiilen çalıştıran işverenlere çalıştırdığı kişilerin eksik bildirilen günlerine ilişkin ek nitelikteki muhtasar ve prim hizmet beyannamesi/aylık prim ve hizmet belgesi verme hakkı tanındı. İşverenler bu belgeleri ve prim ödemelerini başvuru tarihini takip eden 3 ay içerisinde yapabilecek. Bu şekilde işlem yapan işverenlerin işlemleri süresinde yaptığı kabul edilecek ve idari para cezası uygulanmayacak. 13.01.2023 tarihine kadar tahsil edilmiş primler ve idari para cezaları iade veya mahsup edilemeyecek. Asgari ücret desteği Asgari ücret desteği işverenlere uzun vadeli sigortaya tabi işçi sayıları ve prim ödeme gün sayıları dikkate alınarak verilir. Destek 2023 Ocak-Haziran döneminde uygulanacak olup işsizlik sigortası fonundan karşılanacak. Destek gün sayısı nasıl hesaplanıyor 2023 yılı öncesinde kurulan işyerleri için ödemeler 2022 yılının aynı ayına ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde prime esas günlük kazancı 250 Türk lirası ve altında bildirilen sigortalıların toplam prim ödeme gün sayısını geçmeyecek şekilde yapılır. Ödeme tutarı belirlenirken işverenin 2023 yılında cari aya ilişkin verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısı dikkate alınır. Bununla birlikte, destek tutarının hesaplanmasında bir önceki yılın aynı ayına ilişkin olarak aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi verilmemiş olması hâlinde bildirim yapılmış takip eden ilk aya ilişkin aylık prim ve hizmet belgesindeki veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesindeki bildirimler esas alınır. 6356 sayılı Kanun hükümleri uyarınca toplu iş sözleşmesine tabi özel sektör işverenlerine ait işyerlerinde 250 TL olarak belirtilen prime esas kazanç sınırı 500 TL olarak dikkate alınır. “Linyit” ve “taşkömürü” çıkarılan işyerlerinde yer altında çalışan sigortalılar için günlük kazanç 667 Türk lirası olarak dikkate alınır ve destek ödemesi 2022 yılının aynı ayına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirilen prim ödeme gün sayısının yüzde 50’sini geçmemek üzere yapılır. Ödeme tutarı 2023 yılında cari aya ilişkin verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısı dikkate alınarak belirlenir. 2023 yılında faaliyetine başlayan işyerlerinde ödemeler cari ayda bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısı dikkate alınarak yapılır. 2022 yılından önce faaliyetine başlamış ancak 2022 yılında sigortalı çalıştırmamış işyerleri hakkında da doğrudan 2023 yılında cari ayda bildirilen sigortalıların prim ödeme gün sayısı üzerinden işlem yapılır. Ödeme tutarı nasıl belirlenir? Belirlenen prim ödeme gün sayısı 13,33 Türk lirası ile çarpımı sonucu bulunacak tutar işverenlerin SGK’ya ödeyecekleri sigorta primlerinden mahsup edilir. Destek tutarı 30 gün için 400 TL’dir. 2023 yılı cari ay sigortalı sayısının 2022 yılında en az sigortalı bildirilen aydaki sigortalı sayısının altında olması 2023 yılında destekten yararlanılacak ayda/dönemde 2022 yılı Ocak - Aralık aylarında/döneminde aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile işçi olarak çalışan uzun vadeli sigorta kollarından en az sigortalı bildirimi yapılan aydaki/dönemdeki sigortalı sayısının altında bildirimde bulunulması hâlinde destek uygulanmaz. Diğer şartlar 2023 Ocak ilâ Haziran aylarına/dönemine ilişkin yasal süresi dışında SGK’ya verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya Hazine ve Maliye Bakanlığına verilecek muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde kayıtlı sigortalılar için destek ödemesi yapılmaz. Bu destekten yararlanabilmek için aranan diğer şartlar aşağıdaki şekildedir: 2023 yılı Ocak ilâ Haziran aylarına/dönemine ait aylık prim ve hizmet belgelerinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinin yasal süresi içerisinde verilmesi, Sigorta primlerinin yasal süresinde ödenmesi, Denetim ve kontrolle görevli memurlarca yapılan soruşturma ve incelemelerde çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği veya bildirilen sigortalının fiilen çalışmadığı vb. durumların tespit edilmemesi, Prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması, Prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarının 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre tecil edilmiş veya taksitlendirilmiş olması. Desteğin önemi Destek 2022 yılında 100 TL olarak uygulandı. Asgari ücret görüşmeleri sırasında uzatılması talep edildi. Asgari ücret tespit komisyonu kararında 250 TL olarak belirledi. İşveren kesimi arttırılmasını talep etmesi sonucu, asgari ücret desteği tutarının 400 TL yükseltildi. Destek istihdamın korunması ve işçilik giderlerinin azaltılması adına önemlidir. Asgari ücret desteğinden yararlanan işverenler yürürlükte olan diğer teşvik ve desteklerden de yararlanabiliyor.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
Enflasyon ve Zam Oranları: Memur, emekli aylıkları
Memur ve emekli aylıklarına yapılacak zam oranı merakla bekleniyordu. Asgari ücret artış oranında ( %54) zam yapılması, en düşük emekli aylığının net asgari ücret seviyesine (8.506,80 TL) çıkarılması, emekli aylıklarında intibak düzenlemesi yapılması ve yılda iki defa verilen bayram ikramiyesi tutarının (1.100 TL) yükseltilmesi hafta boyunca gündemdeydi. Memur maaşlarına yapılacak zam oranı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın tarafından imzalanan 6. Dönem Toplu Sözleşmesi’ne göre belirleniyor. Sözleşmeye göre 2023 yılında kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerine %8 + %6 olmak üzere toplamda %14,48 oranında zam yapılması öngörüldü. Zam oranlarının enflasyonun altında kalması durumunda aradaki fark kadar enflasyon farkı zammı yapılıyor. Emeklilerin aylıkları ise gerçekleşen enflasyon oranına göre arttırılıyor. 2022 Aralık ayı enflasyon oranı TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerine göre 2022 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre %1,18, bir önceki yılın Aralık ayına göre %64,27, bir önceki yılın aynı ayına göre %64,27 ve on iki aylık ortalamalara göre %72,31 olarak gerçekleşti. TÜİK’in enflasyon verileri ile diğer veriler arasındaki farklılık tartışmalara neden oldu. Ancak TÜİK verileri üzerinden belirleniyor. Buna göre emekli aylıkları ve enflasyon farkı hesabında dikkate alınacak 2022 Temmuz-Aralık döneminde TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranları toplamı %15,40’tır. Enflasyon farkı ve yapılması gereken zam oranı Anadolu Ajansı'nın anketine göre ekonomistlerin aralık ayı enflasyon beklentisi ortalaması yüzde 2,61 oldu . Zam oranının belirlenmesi için 3 Ocak’ta açıklanan 2022/Aralık ayı enflasyonu takip edildi.TÜİK 2022/Aralık ayı enflasyonunu yüzde 1,18 oranında açıkladı. Bu veri ile birlikte Temmuz-Aralık 2022 dönemi enflasyon oranı toplamı %15,40 olarak gerçekleşti. Refah payı olmaksızın emekli aylıklarına yapılması gereken zam oranı 15,40. Öte yandan, 2022 yılı Temmuz ayında memurlara %7 zam yapılmıştı. Memur maaşlarına geçen altı ayda yapılan %7 zam düşüldüğünde memurlar için enflasyon farkı % 8,4 olarak hesaplanır. Toplu sözleşmede 2023/Ocak ayı için belirlenen zam oranı %8 idi. Enflasyon farkı ve toplu sözleşme zammı dikkate alındığında zam oranı %16,4 olarak gerçekleşir. Refah payı olmaksızın memur maaşlarına yapılması gereken zam oranı ise 16,40’tır. Memur ve emekli aylıkları zam oranı %25 + %5 = % 30 Cumhurbaşkanı Erdoğan memur ve emekli aylığı zam oranını refah payı ile birlikte %25 olarak açıkladı. Twitter’da #EkZamŞartOldu ve #25Yetmez hashtagleri ile gelen tepkiler ve Memur-Sen’den gelen ek artış talebi sonucu bir sonraki gün %5 ek zam yapılarak toplamda % 30 ‘luk bir artış yapıldığı duyuruldu. Açıklamada ayrıca emekli aylığı alt sınırının 3.500 TL’den 5.500 TL yükseltildiği ifade edildi. Zamma ilişkin Kanun Teklifi TBMM’ye sunuldu . Memur ve memur emeklilerinin maaşlarını ve ikramiyelerini etkileyen 3600 ek gösterge düzenlemesine ilişkin uygulama genelgesi SGK tarafından yayımladı. Düzenleme ile birlikte memur ve memur emeklilerinin aylıklarına ek gösterge etkisi de ayrıca yansıyacaktır. Memur maaşları ve kıdem tazminatı Kıdem tazminatının tabanı 10.008 TL olan brüt asgari ücret tutarı kadardır. Kıdem tazminatı tavan tutarı ise en yüksek devlet memuruna bir hizmet yılı için ödenen emeklilik ikramiyesi tutarı kadardır. %30’luk memur zammı ile birlikte 01.01.2023-30.06.2023 dönemi kıdem tazminatı tavan tutarı 19.982,82 TL olarak dikkate alınacaktır. Enflasyon ve zam oranına tepkiler Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mehmet Balık “Gıda fiyatlarına bakacak olursak; un ürünlerine yüzde 134, meyve fiyatları yüzde 228, sebze fiyatları yüzde 300’ün üzerinde zamlandı. Genel tüketim malz bakacak olursak her şeye ortalama yüzde 119 zam geldiğini görüyoruz. Tüm bu oranlar karşısında kamu çalışanlarına yüzde 25 oranında zam reva mıdır?” değerlendirmesinde bulundu ve "Önümüzdeki süreçte ayın 10’undan sonra, Memur-Sen ve Kamu-Sen dışında kalan konfederasyonlarla bir araya gelerek iş bırakacağız. Bu ilk tepkimiz olacak” dedi. Kamu Konfederasyonlar Platformu maaş zammı ve taleplerine ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi . Açıklamada memurlarn alım gücünün eridiği, zam oranlarının açıklanandan çok daha yüksek olduğu, açıklanan asgari ücret ile ortalama memur maaşlarının eşit seviyeye geldiği, vergi oranlarının %15’e sabitlenmesi gerektiği ve memurlara yıllık ikramiye verilmesi gerektiği vurgulandı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci “ ...Asgari ücrete %55, devletin tahsil edeceği vergi, ceza ve harçlara %122 zam yapılmıştı. Memurlarımızın harcamaları ve ödediği vergiler bu oranda artarken memur maaşlarına altı ay için %8 zam yapılması hakkaniyetli olmaz. Enflasyon farkı memur ve emeklilerin 2022 yılında eriyen maaşlarının geç kalmış ve yetersiz bir telafisidir. Tekraren ifade ediyorum ki, enflasyon farkı bir zam değildir.” dedi . Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) Genel Başkanı Kazım Ergün, "EYT, emekli aylıklarına zam oranının yüzde 30'a yükseltilmesi, en düşük aylığının 5 bin 500 liraya çıkartılması adımları, intibak düzenlemesi ve bayram ikramiyesindeki artışla taçlandırılmalı." ifadelerini kullandı . Öte yandan, emekli aylığı hesaplanmasında yüzde 35 olan alt sınır aylık bağlama oranının yüzde 70'e yükseltilmesi talep ediliyor. Değerlendirme Çalışma hayatının gündeminde olan olan konular tek tek belirleniyor. Asgari ücret, memur ve emekli zamları açıklandı. Sözleşmeli personelin kadroya alınması ve EYT düzenlemesinin bu ay içinde TBMM gündemine girmesi ve yasalaşması bekleniyor. Memur ve emekli aylıklarına yapılan zam oranına gelen tepkiler seyyanen zam beklentisi oluşturdu. Emekli aylığı alt sınırının 5.500 TL’ye yükseltilmesi olumlu karşılansa da, asgari ücret düzeyine yükseltilmesine ilişkin talepler mevcut.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
23’üncü yılında çözülecek bir sorun: Emeklilikte Yaşa Takılanlar
Kadınların 55 yaşında, erkeklerin 60 yaşında veya her ikisinin de 60 yaşında emekli olabildiği sistem 1999 yılı öncesinde de mevcuttu. Yani 55’li, 58’li ve 60’lı yaşlarda emeklilik uygulaması ilk defa 8 Eylül 1999 tarihinde getirilmedi. Kadınların 38, erkeklerin 43 yaşında emekli olabildiği sistem 1992 yılında mali disiplin, sürdürülebilirlik, sosyal güvenlik kuruluşları bütçesi ve aktif pasif dengesi düşünülmeden siyasi bir karar sonucunda getirildi. Emeklilikte yaşa takılanlar sorununun nedeni olan 4447 sayılı kanun, sosyal güvenlik kuruluşlarının bütçe açıklarının sürdürülemez hâle gelmesi, aktif pasif dengesinin bozulması, yıllardır süren enflasyonist bir ekonomi vb. nedenleriyle 1999 yılında reform olarak sunuldu ve yasalaştı. O yılki resmi enflasyon oranı %70’ler seviyesindeydi. 4447 sayılı yasa ile kadınların 38 erkeklerin 43 yaşında emekli olabildiği sistem kaldırılarak, yaş şartının bulunmadığı sosyal güvenlik sistemi yerine prim gün sayısını ve yaşı kademeli olarak arttıran emeklilik sistemi getirildi. Yeni sistem Anayasa Mahkemesi'ne taşındı. Anayasa Mahkemesi kademeli prim gün sayısı ve emeklilik yaşı sistemini iptal etti. 2002 yılında kademeli prim sistemi ve yaş şartına ilişkin yeni bir düzenleme yapıldı. Yapılan yeni düzenleme bugüne kadar uygulandı. 8 Eylül 1999 öncesinde işe girenler o günden bu yana “kazanılmış hak” vurgusu yaparak eski düzenlemeye göre emeklilik istediler. Konuyu bireysel olarak Anayasa Mahkemesi’ne taşıyan sigortalılar oldu. Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında başvuran kişilerin 8 Eylül 1999 tarihinde emeklilik şartlarını henüz sağlamadıklarından kazanılmış haktan söz edilemeyeceğine dolayısıyla emeklilik işlemlerinin kademeli emeklilik sistemine göre yürütülmesine karar verdi. Emeklilikte yaşa takılanlar Anayasa Mahkemesi’nin bu şekildeki yorumlarına ve kamu kesiminin olumsuz görüşüne rağmen "kanunların geçmişe yürümezliği" ilkesi çerçevesinde haklarında aleyhe düzenleme yapılamayacağı, dolayısıyla çalışma hayatına başladıkları tarihte geçerli olan şartlar dikkate alınarak emekli olma taleplerine yönelik hak arayışlarını sürdürdüler. 1999 yılında yapılan düzenlemeyle birlikte emekli aylıklarının hesaplanmasında geçerli olan aylık bağlama oranları düşürüldü. 2008 yılının ikinci sosyal güvenlik reformu yapıldı. Bu düzenlemeyle birlikte emeklilik yaşı kadınlar ve erkekler için kademeli olarak 65’e çıkarıldı. Aylık bağlama oranları da düşürüldü. Emeklilikte yaşa takılanlar zaman içinde bir topluluk oldu. Dernek kurarak federasyon oluşturarak hak arayışlarını sürdürdüler. Mitingler düzenleyerek siyasilere taleplerini ilettiler. Kamu yönetimi 2022 yılına kadar sürdürülebilirlikten uzak olduğu ve kamu bütçesine getireceği yük nedeniyle düzenleme yapılmasının mümkün olmadığını çok defa tekrarladı. Emeklilikte yaşa takılanlar topluluğu 2023 yılında gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini öncesinde taleplerini sosyal medyayı da etkin şekilde kullanarak detaylı bir şekilde anlatmaya devam etti. Yapılacak düzenlemeye ilişkin birçok detay siyasiler ve kamuoyu tarafından gündeme getirildi ve tartışıldı. Beklenti ve talep yapılacak olan düzenlemenin 1999 öncesi şeklinde olmasıydı. Ancak, emekli olabilecek kişi sayısının çokluğu nedeniyle yaş şartı getirilmesi kamuoyunda tartıştırıldı. Emeklilikte yaşa takılanlar zaten yaşa takıldıklarını, tekrar yaşa takılmak istemediklerini kararlı bir şekilde anlattılar. Beklentiler yaş şartının da getirileceği yönünde oluştu. 2022 yılının son günlerindeyken, düzenlemenin 2023 Ocak ayına kaldığı düşünülmekteyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emeklilikte yaşa takılanların yaş şartı olmaksızın emekli olabileceği açıklandı. Erdoğan açıklamasında sadece yaş sınırının uygulanmayacağını belirtti. Prim gün sayısı sisteminin 1999 öncesindeki gibi mi olacağı yoksa kademeli prim gün sayısı uygulamasının devam edip etmeyeceği henüz belli değil. Kamuoyunda prim gün şartının da eski hâline döndüğüne ilişkin yazılar ve açıklamalar mevcut. Ancak prim gün sayısı şartlarının 8 Eylül 1999 öncesine dönüp dönemeyeceği ve detaylar EYT düzenlemesi TBMM’ye sunulduğunda öğreneceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasında belirttiği hususlar şöyledir; EYT düzenlemesinden 2 milyon 250 bin kişi yararlanacak, EYT kapsamında emekli olacak kişileri çalıştıran işverenlere KGF’den kıdem tazminatı desteği verilecek, İstihdamı koruma, aktif/pasif dengesini sürdürme ve nitelikli işgücü kaybını önleme adına emeklilere yönelik 5 puanlık teşvik uygulaması getirilecek, 1999 yılında 5,6 milyon emekli varken, bugün 13,9 milyon emekli var, Taşerondan kadroya geçenlerde emekli olarak çalışmaya devam edebilecek. Emeklilikte yaşa takılanlar Cumhurbaşkanı'nın açıklamasının ardından emeklilik başvurusu için Sosyal Güvenlik Kurumu il müdürlüklerine/merkez müdürlüklerine başvurdular. Sosyal Güvenlik Kurumu konuya ilişkin kanunun yürürlüğe girmediğini dolayısıyla aylık bağlama işlemi yapılamayacağını açıkladı . EYT kapsamındaki emeklilik başvurularının EYT düzenlemesi yürürlüğe girdikten sonra yapılmasını belirtti. Kapsamda yer alan kişilerin borçlanma işlemlerini yaparak kanunun çıkmasını beklemeli. 8 Eylül 1999 öncesinde SSK (4-a) kapsamındaki kadınların ve erkeklerin emeklilik şartlarına ilişkin zihin haritalarını inceleyerek kademeli prim gün sayısı ve yaş değişikliklerini görebilirsiniz. Zihin haritalarında yer alan yaş şartı kaldırılmasına rağmen, kademeli prim günü sayısı değişikliklerine ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı. Dolayısıyla EYT kapsamındaki kişilerin prim günü sayıları hâlâ 5000-5975 gün arasında değişiklik göstermektedir. Kamuoyunda prim gün sayısının 5000 gün olduğuna ilişkin haberler yer almaktadır. Bu doğru değildir. EYT düzenlemesinin yasalaşması aşamasında bir düzenleme yapılmaz ise prim gün sayılarına yönelik kademeli artış devam edecek. EYT kapsamındaki kişiler işe giriş tarihlerine göre doldurmaları gereken prim gün sayılarını öğrenebilirler.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
2023 yılı asgari ücreti ve etkilediği parametreler: Mutabakatsız son ne anlama geliyor?
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 7, 14 ve 20 Aralık 2022 tarihlerinde toplandı. İlk iki toplantıda rakam telaffuz edilmedi. 3. toplantı sonrasında Türk-İş Başkanı Ergun Atalay işçi tarafının teklifinin 9.000 TL olduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücret sonraki gün açıklayacaklarını belirterek "Sırtımızda küfe var" dedi. Cumhurbaşkanı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin asgari ücrete ilişkin son bir görüşme gerçekleştirdi. TÜRK-İş’in 9.000 TL teklifi asgari ücret tespit komisyonu tarafından kabul edilmedi. 22 Aralık 2022 Perşembe günü 2023 yılı asgari ücreti işçi tarafı ile mutabakat sağlanmaksızın net 8.506,80 TL olarak belirlendi. Karar henüz Resmi Gazete'de yayımlanmadı. Yayınımızın bir önceki sayısında yer alan “Asgari ücret beklentileri” konulu yazımda veriler çerçevesinde tarafların asgari ücret talepleri değerlendirmiştim . Bu yazımda ise asgari ücrete yönelik açıklamalar, işveren maliyeti ve asgari ücretin etkilediği temel parametreler üzerinde duracağım. Asgari ücrete yönelik açıklamalar Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şayet beklenmedik bir tabloyla karşılaşırsak tıpkı geçen yıl olduğu gibi yine bir ara düzenleme yapmaktan kaçınmayız" ifadesini kullandı . TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol "Bugün açıklanan ücreti düşük bulanlar olacaktır, yüksek bulanlar olacaktır, dengeli ve makul bulanlar olacaktır. Her zaman ifade ettiğimiz gibi asgari ücret bir taban ücrettir." dedi ve 2023 yılı ilk 6 ayı boyunca geçerli olacak şekilde çalışan başına 250 TL asgari ücret işveren desteği olacağını belirtti. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay "bilimsel, objektif yöntemler ve güvenilir verilerle tespit edilen taban ücret olması gereken asgari ücret -bir kez daha- pazarlık konusu edilmiş ve karar oy çokluğuyla, işveren ve hükümet temsilcileri tarafından belirlenmiştir. İşçi kesimi alınan karara katılmamıştır." dedi . DİSK Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu “ Yüksek enflasyon koşullarında işçi sınıfının büyük bir geçim mücadelesi verdiği, gelir adaletsizliğinin tarihte görülmemiş ölçüde arttığı bir süreçte 2023 yılı asgari ücreti işverenler ve hükümet tarafından tek taraflı olarak belirlenmiştir. Siyasi iktidar ve işverenler elbirliği ile işçi sınıfını yoksulluğa mahkûm edecek bir asgari ücret belirlemiştir.” dedi . HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut ARSLAN “yeni asgari ücretteki artışın önemli olduğunu, ancak toplumdaki beklentileri tam olarak karşılamadığını” söyledi . Büro Memur Sen “Asgari ücrete yapılan yüzde 54.5 oranı esas alınarak, yüzdelik zamma ilave edilmek suretiyle memur maaşlarında meydana gelen kaybın büyümesine fırsat verilmemelidir ” açıklamasını yaptı . Memur-Sen, asgari ücrete yapılan artış örnek alınarak diğer sabit gelirlilerin de korunmasını talep etti . Asgari ücretin işverene maliyeti Gerekli şartları sağlayan işverenlere, SGK primi işveren payında 5 puanlık indirim öngörüldüğünden asgari ücret işveren maliyeti buna göre hesaplanmıştır. Gerekli şartları sağlamayan işverenler için, SGK primi işveren payı %20,5'dir. Şartlar neler: Sosyal Güvenlik Kurumu 2021/Eylül ayından itibaren 5 puanlık indirime ilişkin uygulamada, işverenin Türkiye genelindeki tüm işyerlerinin borç durumlarının dikkate alınacağını duyurmuştur. Bu indirimden yararlanmak için, işverenlerin Türkiye genelindeki işyerlerinin herhangi birinde yasal ödeme süresi geçmiş sigorta primi, işsizlik sigortası primi, idari para cezası ile bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmamalıdır. Asgari ücretin etkilediği temel parametreler Asgari ücretin paydaşları arasında işçi, işveren ve kamu bulunmaktadır. Asgari ücret işçiler açısından ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, kıdem, ihbar vb. diğer tazminatları, işverenler açısından hem işçilik giderleri ve ceza tutarlarını hem de yararlanılacak teşvik, destek ve indirim tutarlarını arttırmaktadır. Kamu açısından ise prim, vergi geliri ve idari para cezası tahsilatlarından gelir anlamına gelmektedir. Diğer vatandaşlar açısından engelli aylığı, evde bakım aylığı ve yaşlılık aylığı gibi aylıklardan yararlanma kriterleri ve aylık tutarlarında artış anlamına gelmektedir. Zihin haritası incelendiğinde asgari ücret sosyal güvenlik sistemine bağlı kesinti ve ödenek tutarlarını, idari para cezalarını, kıdem tazminatı ve işsizlik ödeneği tutarlarını doğrudan etkilediği görülecektir. Asgari ücret görüşmelerinde mutabakatsız son ne anlama geliyor? Asgari ücret açlık sınırının üzerinde belirlendi. İşçi kesiminin de talebi bu yöndeydi. Asgari ücret görüşmelerinin üçüncüsüne kadar açıklamalar ve beklenti asgari ücretin rakam telaffuz edilmeden mutabakat sağlanarak belirleneceği ve açıklanacağı yönündeydi. Peki ne oldu? Açlık sınırının üzerinde bir rakam belirlenmesine rağmen işçi kesimi neden masadan kalktı? Asgari ücret takvimine ilişkin görüşme sonrasında işveren kesiminin kıdem tazminatına ilişkin KGF fonu kullanımı, emekli çalışanlara da 5 puanlık SGK prim indirimi, asgari ücret desteğinin 2023 yılında sürdürülmesine ve makul asgari ücret belirlenmesine yönelik talepleri kamuoyu ile paylaşıldı. İşveren kesiminin bu taleplerinin tamamı olumlu karşılandı ve yasal düzenlemelerin yapılacağı kamu kesimi tarafından belirtildi. Öte yandan işçi kesiminin açlık sınırının üzerinde ve yoksulluk sınırının yarısı tutarında bir asgari ücret beklentisi ile gelir vergisi dilimlerine yönelik düzenleme talebi kabul görmedi. Ayrıca çalışma hayatına ilişkin açıklanan diğer düzenlemeler 2022 yılı bitiyor olmasına rağmen henüz belirsizliğini koruyor. İşçi kesiminin asgari ücret görüşmeleri masasından kalkmasında bu durum etkili olmuştur. Asgari ücret artışının enflasyon artışına neden olacağı ifade ediliyor. Asgari ücret işçilik ve üretim maliyetlerinin arttıran tek faktör değildir. Ekonomideki yapısal sorunlar, mali disiplinin olmayışı, mali otoritelerin bağımsızlığı ve girdi fiyatlarındaki artışlar enflasyonun temel nedenleridir. Asgari ücret makul, dengeli ve refah payı içerecek şekilde belirlendiği düşünüyorum. Ancak, insanca yaşamaya yetecek bir düzeyde olmadığı da açıktır.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
Yemek Yardımında Son Durum
Çalışanlara yemek yardımı gelir vergisi ve SGK primi istisnası uygulanıyor. Bu tutar 2022 yılı içerisinde 17 TL’den 51 liraya yükseltildi. Uygulamaya ilişkin gelir vergisi tebliği ve SGK genelgesi yayınlandı. Bu hafta yemek yardımının market alışverişlerinde kullanılıp kullanılamayacağı tartışıldı. Yemek Kartları Derneği Başkanı Öner Piyade, konuya ilişkin “Yemek kartlarında değişen bir şey yok.” açıklamasında bulundu . Gerçekten öyle mi? Yemek yardımı kaç farklı şekilde yapılmaktadır? Yemek yardımına ilişkin prime esas kazanç istisna tutarı nasıl hesaplanıyor? Yemek kartları market alışverişlerinde kullanılabilir mi? Yemek yardımı nasıl yapılıyor? Yemek yardımı dört farklı şekilde uygulanıyor. 1- Yemek hizmetinin işyerinde verilmesi veya üçüncü şahıslarla anlaşarak işyerinde sunulması İşverenin yemek hizmetini işyerinde bulunan mutfağı ve yemekhaneyi kullanmak suretiyle yemek hazırlayarak vermesi hâlinde yemek için yapılan giderler prime esas kazanca dahil edilmez. Öte yandan, yemeğin işyerinde veya işyeri dışında yapıldığına bakılmaksızın işverenlerin üçüncü şahıslarla anlaşarak yemek hizmetini kendi işyerinde veya müştemilatında sunması hâlinde üçüncü şahıslara fatura karşılığı yapılan ödemeler de prime esas kazanca dahil edilmez. Bu durumda yapılan ödemeler çalışanların bordrosuna yer almaz. Bu ödemeler işyeri gideri olarak muhasebeleştirilir. 2- Yemek hizmetinin üçüncü kişilere nakden ödeme yapılarak işyeri dışında sağlanması Çalışanlar için işyeri veya müştemilatı dışında kalan yerlerde üçüncü kişilere yemek bedeli adı altında fatura karşılığı nakden ödeme yapılması hâlinde günlük brüt asgari ücretin %23,65’inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutar, prime esas kazanca dahil edilmez. İstisna tutarını aşan yemek yardımı ödemesi prime esas kazanç olarak değerlendirilir. 3- Yemek bedelinin çalışana nakdi olarak ödenmesi Çalışana nakit olarak ödeme yapılması durumunda istisna tutarına kadar olan yemek yardımı prime esas kazancın hesaplanmasında dikkate alınmaz. Yemek yardımı tutarı üzerinden SGK prim kesintileri hesaplanmaz. Yemek yardımı tutarının istisnayı aşan kısmı prime esas kazanç olarak değerlendirilir ve prim kesintileri hesaplanır. 4- Yemek bedelinin çalışanlar için üçüncü kişilere yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. araçlarla fatura karşılığı ödenmesi Sigortalılara ay içinde yemek bedeli olarak nakit ödeme yapılmaksızın, çalıştıkları işyerinin dışında yemek üretimi yapan başka firma veya şahıslar tarafından yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. karşılığında yemek verilir. Bu durumdaki sigortalılar için üçüncü kişilere yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. araçlarla fatura karşılığı yemek bedeli ödenmesi hâlinde günlük brüt asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutar, prime esas kazanca dahil edilmez. İstisna tutarını aşan ödemeler prime esas kazanç olarak dikkate alınır ve kesintiler hesaplanır. Yemek yardımı istisnası nasıl hesaplanır? 2022/20 sayılı SGK genelgesi ile işyerinde veya müştemilatında yemek verilmemesi şartıyla, yemek bedeli adı altında sigortalılara veya sigortalılar için üçüncü kişilere yapılan her türlü ödemelerin, günlük asgari ücretin yüzde 23,65’inin prime esas kazançtan istisna tutulmasına karar verildiği belirtildi. Detaylar ise 2022/22 sayılı SGK genelgesi ile açıklandı. Aylık yemek yardımı istisna tutarı çalışanın fiilen çalıştığı gün sayısı dikkate alınarak hesaplanır. Örneğin: A sigortalısı için 2022/Aralık ayında yemek kartına yemek bedeli adı altında 1.500,00 TL yüklenmiştir. Sigortalının ilgili ayda 22 gün fiilen çalıştığı varsayıldığında yemek bedeli adı altında yapılan ödemelerden prime esas kazanca dahil edilecek tutar aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır. 215,70 TL x % 23,65 = 51,01 TL (Günlük İstisna Tutarı) 51,01 x 22 Gün= 1.122,22 TL (Aylık İstisna Tutarı) 1.500,00 TL – 1.122,22 TL = 377,78 TL (Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Yemek Bedeli) Genelgede yemek yardımı uygulamasının diğer türleri içinde örnekler mevcuttur. Yemek kartları/çekleri/kuponları market alışverişlerinde kullanılabilir mi? 2022/22 sayılı genelgede yemek kartlarına/çeklerine/kuponlarına yüklenen yemek bedellerinin sigorta priminden istisna tutulabilmesi için söz konusu kartların/çeklerin/kuponların yalnızca yemek yenilmesi amacıyla kullanılması gerektiği belirtilmiştir. Bunların yemek yenilmesi dışında kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde hesaplanan prim kaybının işverenlerden 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesi uyarınca gecikme zammı ve cezası ile tahsil edileceği vurgulanmıştır. Genelgedeki bu ibareye göre yemek kartlarının market alışverişlerinde kullanılması mümkün değildir. Sosyal Güvenlik Kurumu nakit olarak verilen yemek yardımına ilişkin yalnızca yemek yenilmesi şartı aramazken, kart kupon şeklinde yapılan yemek yardımı ödemelerinde yalnızca yemek yenilmesi amacıyla kullanılması şartının aranması ve yemek kartlarının market alışverişi vb. farklı şekilde kullanılması halinde işverenden prim tahsil edileceğinin belirtilmesi çelişkili bir durumdur. Genelgede yer alan bu ifade genelgeden çıkarılmalıdır. Genelgenin bu hâliyle kalması durumunda işverenlerin çalışanlara yapacakları yemek yardımını kart, kupon, çek şeklinde değil de nakit olarak yapmaları daha uygun olacaktır. Aksi hâlde gelecekte prim ödemesi ve idari para cezası ile karşılaşabilirler.
İş Hukuku & Sosyal Güvenlik
E-POSTA BÜLTENLERI
Türkiye’den ve dünyadan en önemli teknoloji ve girişimcilik haberleri; yatırımlar, satışlar ve yükselen trendler.
Tıbbi gelişmeler, medikal teknolojiler, ilaç sektöründen haberler, gündemdeki tartışmalar, sektörel fuar ve etkinliklerden çıktılar, en önemli raporlar ve uzman görüşleri.
İnsan kaynakları, iş hayatı ve liderliğe yönelik araştırmalar, üretkenlik, performans, çalışan bağlılığı ve iş birliğine yönelik en önemli bilgiler.
Hukuk dünyasından haklar, yeni teknolojiler ve uygulamalara yönelik haber, analiz ve makaleler.
Marketing alanından haberler, güncel pazarlama stratejileri, pazarlama dünyasında yükselen trendler ve hareketli tartışmalar.
İş dünyasını ve piyasaları şekillendiren trendlere yönelik analizler, sektörlerden içgörüler, güncel veriler ve etki yaratan raporlar.
Turizm, otelcilik ve restorancılık sektörlerinden pazar araştırmaları, uzmanlarla söyleşiler, en önemli atamalar, veriler ve yatırım öngörüleri.
İş dünyasından içgörü, sektör analizleri ve gelecek öngörüleri.
Çalışma hayatına ilişkin gelişmeler, yeni kanun ve mevzuatlar, sendikaların eylem ve çalışmaları, yoksulluk, işsizlik ve enflasyon raporları.
Bilgi teknolojilerinde son gelişmeler, sektörün gündemindeki maddeler, siber güvenlik, yapay zeka, dijitalleşme ve fintech yatırımları, dönüşüm trendlerine yönelik analizler ve uzmanlarla söyleşiler.
İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarındaki gelişmeleri-araştırma sonuçlarını derleyen ve her ayın birinci ve üçüncü haftalarının pazartesi günleri yayımlanan dijital gazete.
Piyasaları ve iş dünyasını ilgilendiren en önemli mevzuat değişikliklerine yönelik bilgilerin en yalın hâli.
Otomotiv sektöründen haberler ve raporlar, yeni model incelemeleri, pazar payı analizleri, sektörel öngörüler, en önemli basın açıklamaları.
Tekstil dünyasından gelişmeler ve uygulamalar, son teknolojiler, sürdürülebilir uygulamalar, sektörel etkinlikler.