AK Parti'nin varoluş mücadelesi

AK Parti’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34 oy alarak kazandığı tek başına hükümet kurma gücü, 7 Haziran 2015 seçimlerinde %40’ın üzerinde oy almasına rağmen kaybedildi. Tek başına hükümet kuracak çoğunluğa sahip olamayan Ahmet Davutoğlu liderliğindeki AK Parti, yapılan koalisyon görüşmelerinde de başarılı olamayınca seçimler yenilendi.
1 Kasım 2015’te düzenlenen seçimlerde AK Parti %49,5 oy alarak yeniden hükümeti kurabilecek çoğunluğa ulaştı. İktidar partisi, iki seçim arasında oylarını artırmasına rağmen ülkeyi tek başına yönetecek demokratik meşruiyetini fiilen kaybetmişti. Bu tarihten sonra, Türkiye’de hem siyaset hem de rejim kökten bir değişim geçirdi. Bir diğer deyişle, Türkiye 2015’ten beri ülkeyi tek başına yönetme yetkisi olmayan bir hükümet tarafından yönetiliyor. Bu hükümet, veya Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında kişiselleşmiş olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS), ülkeyi yönetecek sayısal çoğunluğu ve bürokratik gücü devam ettirebilmek için sürekli olarak yeni oyuncuları sisteme dahil ederek yeni koalisyonlar yaratıyor.
CBHS doğası gereği hem iktidarı hem de muhalefeti ittifak halinde hareket etmeye zorlayarak Türkiye siyasetini ve toplumunu sınırları keskin hatlarla belirlenmiş iki kutba ayırdı. Bugün gelinen noktada, 14 Mayıs’ta düzenlenecek olan seçimlerde biri demokratik-eşitlikçi-özgürlükçü bir Türkiye vadeden Millet İttifakı, bir diğeri de otoriter-baskıcı-militarist bir Türkiye’yi devam ettirmeyi savunan Cumhur İttifakı yarışacak.
ATA İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de her iki ittifaktan oy alarak seçimleri ikinci tura bırakmayı amaçlayan iki sistem dışı aday olarak siyasi arenada kendilerine yer edinmeye çalışıyorlar.
Seçimlerin iki ana unsuru olan Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı’nın karşılaştırmalı bir yapısal analizini yapmak, 14 Mayıs’ta aslında neyi seçeceğimizi anlamak açısından büyük önem taşıyor.
Bir varoluş mücadelesi olarak Cumhur İttifakı
AK Parti, 7 Haziran seçimlerinde kaybettiği meclis çoğunluğunun ardından iktidarını devam ettirebilmek için siyasetin sınırlarını daraltmaya ve kendisini iktidarda tutacak her türlü güç odağıyla ittifaka girmeye dayanan yeni bir siyasi stratejiyi benimsedi. 13 yıllık iktidarları döneminde işlenen tüm suçlar, kurulan gayrimeşru ittifaklar (FETÖ gibi) ve yapılan yolsuzluklar, AK Parti için iktidarı demokratik yollarla devretme eşiğini çoktan geride bırakmıştı. Dolayısıyla, iktidarın ne pahasına olursa olsun devam ettirilmesi ilçe örgütünden MYK’ya kadar tüm AK Parti kadroları için bir varoluş mücadelesi haline geldi.
Bu iktidarda kalma mecburiyeti, bir yandan yeni koalisyon ortakları karşısında AK Parti’yi güçsüz konuma getirirken diğer yandan da siyasetin radikalleşmesi ve sınırlarının daraltılması anlamına geliyordu. Bunun ilk kurbanlarından biri de HDP ve Selahattin Demirtaş oldu. Çözüm sürecinin iktidarla birlikte iki ana unsurundan biri olan HDP, 2015’ten sonra sistematik bir şekilde baskılandı ve meşru siyasetin sınırlarının dışına itildi.
Bir yandan HDP’nin Türkiyelileşmesini savunan kadrolar, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, cezaevine gönderilirken diğer yandan HDP ile temasa geçen her siyasi parti terör destekçisi olarak yaftalanarak kriminalize edilmeye başlandı. HDP içerisinde, terör örgütü PKK lideri Öcalan’a ve PKK’ya yakın isimlerin aktif siyasete devam etmesine izin verilerek hem HDP’nin gayrimeşru bir aktör olarak sürekli baskılanmasına gerekçe yaratıldı hem de muhalefetin HDP ile birleşerek iktidarı yenme ihtimali ortadan kaldırıldı.
AK Parti’nin varoluş mücadelesinin bir diğer ayağı ise yeni ortakların iktidar koalisyonuna dahil edilmesi oldu. Sonradan Cumhur İttifakı adı altında kurumsallaşan bu koalisyonun ana ortağı MHP, küçük ortağı ise BBP oldu. Başta Menzil olmak üzere birçok tarikat, mafya yapılanması ve sermaye sahibi de resmî olarak olmasa da açıktan Cumhur İttifakı’na destek vermeye başladı.
Bu yeni koalisyon, Türkiye siyasetini tümüyle değiştirdi. AK Parti’nin muhafazakâr/İslamcı siyasetine güçlü bir milliyetçi damar eklemlendi, iktidara yakın şirketlere aktarılan kamu kaynakları artırıldı, sokaklar MHP’yle iltisaklı mafya yapılanmalarının şiddet sarmalına terk edildi ve cemaatlerin radikal talepleri ardı sıra hayata geçirilmeye başlandı. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in Youtube videolarında da itiraf ettiği üzere Cumhur İttifakı, illegal mafya yapılanmaları üzerinden kontrollü bir şiddet ortamı yaratarak kararsız seçmenlerin iktidar etrafında toplanmasını amaçlıyordu. Güvenlik kaygısının sürekli olarak artırılması, ekonomik krizi ve giderek artan otoriter uygulamaları kamuoyunun gündeminde geri plana atarak iktidarın bir süre daha toplumsal desteğini devam ettirebilmesine olanak sağladı.
AK Parti’nin iktidarda kalabilmek için farklı partilerle, cemaatlerle ve örgütlerle koalisyon oluşturmaya bağımlı olması, bu grupların taleplerinin ve itirazlarının daha güçlü bir şekilde duyulmasını da beraberinde getirdi. Pandemi döneminde yaşanan ekonomik sıkıntılar ve hükümetin maske-test-tedavi gibi temel ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalması kamuoyu desteğini önemli ölçüde azaltmıştı.
İktidarın siyasi gücünün azalması, koalisyon ortaklarına karşı pazarlık gücünü de zayıflatıyordu. Bu dönemde, cemaatlerin ve radikal İslamcı kesimlerin Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması talepleri iktidar tarafından gündeme alınarak hayata geçirildi. Bu hamleler, hem kamuoyunun dikkatini ekonomik kriz ve pandemi sürecinin kötü yönetilmesinden uzaklaştırıyor hem de koalisyon ortakları memnun edilerek iktidarın devam ettirilmesi sağlanabiliyordu. Aynı şekilde, birçok festival ve konserin radikal kesimlerin tepki göstermesinin ardından iptal edilmesi seçmen desteği zayıflayan iktidarın ne kadar radikal kararlar alabileceğinin önemli bir göstergesi oldu.
Seçimlere iki ay kala, birçok ankete göre AK Parti’nin oyu %35-40, MHP’nin oyu %6-8 aralığında değişiyor. Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı BBP’nin kayda değer bir oyu olmadığı için mevcut tabloda Cumhur İttifakı’nın seçimleri kazanması için yeni koalisyon ortaklarına ihtiyacı vardı.
HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi’nin ittifaka dahil edilmesi de bu ihtiyacın bir sonucu oldu. Radikal İslamcı ve Kürt milliyetçisi HÜDA PAR'ın bir önceki seçimde yaklaşık 150 bin oy almasına rağmen AK Parti listelerinden seçime gireceği açıklandı ve Türk milliyetçisi MHP ile aynı ittifakın bir parçası haline getirildi. Öte yandan, pandemi döneminde aşı karşıtlığı sonrasında ise kadın haklarını koruma altına alan 6284 sayılı kanunun değiştirilmesi talebi ile gündem gelen Yeniden Refah, AK Parti’ye 30 maddeden oluşan bir talepler listesi ileterek Cumhur İttifakı’na katılmak için müzakerelere başladı.
İttifakın ana ortağı olan MHP’nin bile somut bir talep belgesinin olmadığı ve alenen AK Parti’den bir talepte bulunmadığı Cumhur İttifakında, Yeniden Refah’ın somut taleplerle müzakerelere başlaması hem koalisyon içerisinde hem de kamuoyunda büyük tartışma yarattı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ve AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in, Yeniden Refah’ın 6284’ün değiştirilmesine yönelik talebini eleştirmesi, bu isimlerin kendi partileri ve seçmenleri tarafından hedef gösterilmesine neden oldu. AK Parti’nin seçimleri kazanmak için radikal sağ partilerin desteğine ihtiyaç duyması, kendi içerisindeki bazı muhalif sesleri bile bastırmasına ve daha önce MHP’ye dahi tanınmayan ayrıcalıkların yeni koalisyon ortaklarına tanınmasına neden oluyor.
Cumhur İttifakı’nın yeni dinamikleri, seçimleri kazanmaları halinde Türkiye’de siyasetin nasıl dönüşeceğine dair önemli ipuçları veriyor. Geçtiğimiz dönemde koalisyonunu bir arada tutmak için İstanbul Sözleşmesi’ni iptal eden, festival ve konserleri yasaklayan, kadına ve sağlık çalışanlarına karşı şiddete göz yuman Cumhur İttifakı, önümüzdeki dönemde daha da parçalı ve radikal hale gelen koalisyonunu devam ettirebilmek için daha otoriter, baskıcı, radikal ve İslamcı-milliyetçi bir siyaset tarzı yürütecektir. Böylesi bir Türkiye’de, iktidara destek vermeyen veya onların benimsediği yaşam tarzının dışında kalan hiç kimseye yaşam ve nefes alma hakkı tanınmayacak ve ikinci sınıf vatandaş olarak muamele edilecektir.
Bir uzlaşı ve demokrasi koalisyonu: Millet İttifakı
CBHS, iktidarı olduğu kadar muhalefeti de ittifak halinde hareket etmeye zorluyor. 2018 seçimlerinde CHP’nin çabalarına rağmen ortak cumhurbaşkanı adayı çıkaramayan muhalefet, Erdoğan’ın ilk turda seçilmesinin ardından yeni sistemde ittifak kurmanın bir zorunluluk olduğunun farkına vardı. Parlamenter sistemde dahi CHP’nin tek başına iktidar olamayacağını bilen Kemal Kılıçdaroğlu, 2018’den sonra oyunu iktidarın kurallarıyla oynamayı kabul etti ve muhalefeti birleştirme görevini üstlendi.
2019 yerel seçimlerinde ortak adaylarla kazanılan başarı, muhalefetin ittifak halinde hareket etmesi halinde kazanma şansının yüksek olduğunu hem iktidara hem de muhalefete kanıtladı. 2019’da CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti arasında kurulan Millet İttifakı süreç içerisinde genişleyerek DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’ni de masaya dahil etti. Altı siyasi partiden oluşan Millet İttifakı, muhalefeti değiştirdiği gibi siyasetin sınırlarını da yeniden çizdi. Cumhur İttifakı’nda kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların, ittifakın radikal unsurlarına verilen tavizlerin ve topluma yeni vaatler sunmak yerine muhalefeti parçalamayı amaçlayan seçim stratejisinin karşısına ortak akıl ve uzlaşıya dayanan bir ittifak modeli, iktidara saldırmak yerine seçmene somut politikalar vadeden bir siyaset anlayışı ve tarafların kamuoyu önünde taviz verip pazarlık yaptığı bir iletişim stratejisi konuldu. Bu anlamda Millet İttifakı hem ittifak dinamiği hem de siyaset tarzıyla Cumhur İttifakı’ndan keskin çizgilerle ayrışıyor.
İttifaklarının seçim stratejileri de birbirinden tamamen farklı. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi ziyaretinin ardından, HDP’nin aday çıkarmama kararı alması Kılıçdaroğlu’nun adaylığına de facto destek verecekleri anlamına geliyor. Kılıçdaroğlu’nun “Halil İbrahim sofrasını genişletmek” olarak tanımladığı siyasetin tüm paydaşlarıyla görüşme ve müzakere etme yoluyla muhalefetin genişleme stratejisi, Cumhur İttifakı’nın seçim propagandasının temelini oluşturuyor.
2015’ten beri siyasetini HDP’yi kriminalize edip muhalefeti parçalamak üzerine kurgulayan iktidar, Millet İttifakı’nın somut vaatleri ve yeni Türkiye vizyonunun karşısında kamuoyuna yeni bir şey vadedemiyor. Medya üzerindeki kontrolünü kullanarak bir yandan ittifakının radikal unsurlarını kamuoyu nezdinde meşru hale getirmeye çalışan Cumhur İttifakı, diğer yandan da HDP ile ilişkisi üzerinden Millet İttifakı’nı itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Muhalefetin ortak akıl ve uzlaşmaya dayanan ve 5+2 olarak formüle edilen cumhurbaşkanı yardımcılığı sistemini istikrarsızlık getireceği söylemiyle eleştiren iktidarın, Türkiye’ye yeni bir vizyon vadetmek yerine siyasetin sınırlarını daha da daraltmaya ve ülkedeki tüm radikal sağ unsurları bir araya getirerek yeni bir toplumsal mutabakat yaratmaya çalıştığını görüyoruz. 2015 yılından beri AK Parti tarafından sistematik olarak daraltılan siyasetin sınırları, Kılıçdaroğlu öncülüğünde Millet İttifakı tarafından genişletilmeye çalışılıyor. Türkiye’ye yeni bir siyaset, krizden çıkış reçetesi ve yeni bir vizyon vadeden muhalefet aynı zamanda ortak akıl ve uzlaşıya dayanan bir yönetim sistemini temsil ediyor.
AK Parti’nin seçimler yapılana dek sürekli olarak muhalefeti HDP üzerinden yıpratmaya çalışacağı aşikâr. Muharrem İnce’nin adaylık ısrarı da Erdoğan’ın muhalefeti parçalama stratejisi için eşsiz bir fırsat sunuyor. Büyük bir toplumsal desteği arkasına alarak seçimlerin favorisi haline gelen Millet İttifakı’nın seçimleri kazanması için yapması gereken tek şey Cumhur İttifakı’nın radikal unsurlarını gündeme getirip, seçimi kazanmaları durumunda Türkiye’nin ve kadınların neleri kaybedeceğini sürekli gündemde tutmak. Cumhur İttifakı’nın Türkiye’ye vadettiği radikal İslamcı iktidarın karşısında Millet İttifakı’nın demokratik-özgürlükçü-eşitlikçi yönetim modelini kamuoyuna doğru anlatmak seçimlerin muhalefet tarafından kazanılması için yeterli olacaktır.
Related Keywords
Cumhurbaşkanı
AK Parti
Ahmet Davutoğlu
Türkiye
Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
Millet İttifakı
Cumhur İttifakı
ATA İttifakı
Sinan Oğan
Memleket Partisi
Muharrem İnce
Liked this story
Add to Saved
Add to Read Later
Share
Newsletter & Author

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Abdullah Esin
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.