aposto-logoÇarşamba, 31 Mayıs 2023
aposto-logo
Çarşamba, Mayıs 31, 2023
Aposto Membership

“Aman dikkatli olun, karanlık olunca da fazla oralarda gezinmeyin”

Mahalle: Galata. Mahalleli: Hazal Yılmaz. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu

Galatasaray’dan Tünel’e yürürken “Aman dikkatli olun, karanlık olunca da fazla oralarda gezinmeyin” diye uyarıldığımız yıllardı. Refik’in sandalyelerinin ve insan kahkahalarının sokaklara taştığı, yoldan geçerken birinin masasına tabure çektiğimiz. Ela’nın salatalarından hardal ve nar ekşisinin muhteşem bir ikili olduğunu öğrendiğimiz. Gramafon’da Mor ve Ötesi’yle, Beyoğlu ahalisi için çıkardığımız fanfin adlı fanzinimiz için röportaja oturduğumuz; 50 nüshasını gittiğimiz mekânlara bıraktığımız. Henüz Babylon’un bile müziğinin başlamamış olduğu zamanlar. 

Hazal, Vacilando İstanbul'da


Annem, biraz daha aşağıda, o dönemin anılarında Kuledibi olarak geçen mahallede, bir dört duvar arası satın aldı. “Oralar hep iş yeri, oralarda yaşanmaz,” diyenlere aldırmadı. Schorr ailesinin mimarları tarafından 1891'de yapılmış; bir zamanlar çamaşırhane olarak kullanılan, teras katı olarak kabul edildiği için değer görmeyen bir "chambre de bonne." İçerisinde kalasların üzerine tünemiş martıların ikamet ettiği, tahtaları çürümüş, naftalin esanslı, yukarı çıkarken kırık mermer merdivenlerden birer ikişer atlayarak ulaştığımız bu evin çok kısa bir süre sonra İstanbul’u düşündüğümde aklıma gelen tüm anıların içinde olacağını bilmiyordum henüz.

Ustalar girdi. Elektrikçiler çıktı. Para bitti. Duralım. Babylon açıldı. John Lurie & The Lounge Lizards henüz Babylon içki ruhsatını almamış olduğu için vişne-soda eşliğinde dinlendi. Biraz para birikti. Parkeler ne renk olsa? Meşe, kayın, diş budak? Kulenin dibinde, kulaklıklarıyla duran Gotan Project’ten Christoph H. Müller olabilir mi? Kesin o. “Merhaba, çok heyecanlıyım, akşam sizi dinleyeceğim için,” desem mi? Duvarların rengine karar verelim. Ve terasın mermerlerine. Kapılar. Ah, ve kapı kolları, elektrik düğmeleri, musluklar. 2003’te bombalar patladı. Michael Franti bütün bunlara rağmen İstanbul’daydı. Ve biz, artık. Galata’da.

Serdar-ı Ekrem üzerinde


2000’lerin başlarında Galata sokaklarında karşımıza çıkanlar şunlardı: Sabahın en erken saatlerinde, kulenin önünde turist sıraları oluşmaya başlamadan önce sade kahve isteyip mizah dergilerinden birini, tercihen Penguen’i açtığımız Gündoğdu kahvesi; çift kaşarlı tost, yanında greyfurt suyu için uğranılan, pazar günleri kapalı olmasıyla ünlü Petek Büfe; Çin Seddi yolculuğundan yeni dönmüş fotoğrafçı Arif Aşçı; güvenlik görevlisiz, elimizi kolumuzu sallayarak girdiğimiz Naib Bey (Doğan) Apartmanı terasından izlenen gün batımları; arada bir o güneşe veda ederken müzikleriyle bizi ihya eden Siya Siyabend, Brooklyn Funk Essentials, İlhan Erşahin; Büyük Hendek Caddesi’nden şişhaneye varmadan önceki köşede, sağda, adını asla hatırlamadığımız için hep bu şekilde anlattığımız büfenin simitlerinin kokusu; lambacılar; sık sık atan sigortalar yüzünden bol bol elektrikçi; PJ Harvey, Nick Cave. Müzikleri değil. Suretleri.

Kamondo Merdivenleri aşağısında buluşulan arkadaşlar; yirmi geçe ve yirmi kalalarda kalkan vapura koşanlar; The Guardian, Independent, New Yorker dergilerinin İstanbul turuna çıkmış editörleri, yazarları; caz festivalinde sahne almaya gelmiş, Galata’nın büyüsüne kapılmış müzisyenler; Güney Restaurant, henüz mahallenin esnafının uğrak yeriyken, bulgur pilavı üzerine az kuru koydururken. Ve fotoğraf makineleri. Her taraftan kuşatmış olarak kuleye doğrultulan telefonlardan bahsetmiyorum. Leica, Zenith, Nikon’un analog hâli. Yahudi kasap; Ermeni elektrikçi; Rum boyacı; Suriyeli şair.

Önce Tünel’den aşağı inen güruhların keşmekeşi doldu mahalleye, Netses’ten yükselen 45’liklerin sesi kısıldı, Serdar-ı Ekrem’de Mavra açıldı. Yaşasın. Önünden geçerken çöktük taburelerine. Yanımızda oturanlardan biri obuasını aldı, birdenbire konser başladı. Bir başka köşede Şirin Fırın açıldı. Sumahan, sabaha kadar devam eden partilerin ve birtakım evlerden gizlice çıkılan teras muhabbetlerinin merkeziydi. Şirin Fırın'ın olduğu bina satıldı. Büyük Hendek'e taşındı. Dereotlu poğaçalarının tadı değişmedi ama. 

Doğan Apartmanı kapısında paparaziler birikti. Cephesi boyandı. Çocukluk anılarımız da, diye düşündüm. Onlarla birlikte. Güvenlik görevlileri, İstanbul’un — iddialı olacak diye tereddüt etsem de — en iyi manzarasına çıkan merdivenlerin kapısını halka kapadı. Kiralar arttı. Kiralar daha da arttı. Başka teraslar bulduk biz de. Rigo, Cuppa, Urbach Apartmanı’nın tepesinde. 

Bir ara, Berlin’deki parti köprüsü Admiralbrücke emsalinden yola çıkarak insanlar doluştu meydana geceleri. Özgürlüğü yaşamak, sokağı partiye çevirmek teoride güzeldi de, sabahları çöplüğe dönmüş bir mahallede oturmaya isyan etti buralılar. Galata bocaladı. Bir süre. Yeniden huzurunu bulana kadar.

Serdar-ı Ekrem üzerinde, sağda Mavra


Yirmi yıl sonra, bugün camları açtım. Martılar aynı. Denizin mavisi de. Müsilaj görünmüyor ufukta. Aşağıda "Dalgalandım da duruldum" şarkısını altıncı tekrarda söylüyor Selma, tek kişilik mahalle gazinosunda. Arka fonda Galataport'un inşaat sesleri. Çıktım evden, sokaktayım şimdi. Köşedeki bina, yine, tamiratta. Muhtar Saim “günaydın,” diyerek geçiyor yanımdan. Federal'den kahve alıyorum. Otursam mı? Yok. 

Galata sokaklarında dolaşayım biraz daha — kule önünde poz veren gelin ve damatlar arasından zigzaglar çizerek, tepemizden sesi eksik olmayan drone’lara teessüflerimi bildirerek, "Şu yanımdan geçen kedi Azman’ın kızı mı acaba? Çok benziyor," diye düşünerek, 20 yıldır tadı hiç değişmeyen simitlerin kokusunu içime çekerek. Kumbaracı Yokuşu'na doğru gideceğim. A Hidden Bee'ye bakayım. Oradan devam ederim. Tophane'ye, Çukurcuma'ya, Cihangir'e, yol nereye peşinden sürüklerse.

Dünyanın hemen her dilini duyabileceğin bir mahalle Galata, hâlâ. Bazı günler kalabalığıyla bezdiren, aniden davet edildiğin evde kuleyi karşında bulduğunda kendine yeniden aşık eden. Galatalı olmak hayatın bizzat kendisi. Tünel’den meydana inişli, Karaköy’den çıkışlı; Şişhane’ye varıp Salon’dan yükselen sesleri, yıllardır görmediğin tanışıklıkları görünce mutlu.

Liked this story? Share it.

Related Keywords

Galatasaray

Tünel

Gramafon

Mor ve Ötesi

Beyoğlu

Babylon

İstanbul

Kuledibi

John Lurie

The Lounge Lizards

Gotan Project

Christoph H. Müller

Franti

Liked this story

Add to Saved

Add to Read Later

Share

Published in

Galata, Hazal Yılmaz

Newsletter & Author

Soli

Her hafta bir mahalle, bir mahalleli! Seyahat ve kültür yayını Soli, her hafta bir mahallenin esnaflarının, binalarının, sokaklarının, insanlarının hikâyesini anlatıyor.

Hazal Yılmaz

Editor @ Aposto

;