Hükümetin birliği zedeleyen tehditkâr dili

Deprem olduğu andan itibaren hükümet, şeffaf olmayan bir yönetim anlayışını ve tehditkâr bir üslubu benimsedi. Hükümet, eksik kaldığı noktaları açıklayıp sivil toplumdan destek istemek yerine “krizin kontrol altında olduğu” söylemini benimsedi. İhtiyaçları deprem bölgesine ulaştıran sivil toplum kuruluşları arasında siyasi ayrım yapılması, en çok ihtiyaç duyulan ortamda milli birliğin sağlanmasının önüne geçti.
Deprem bölgesinde dayanışma ve beraberlik ruhu ortaya çıksa da ülke genelinde siyasi kutuplaşma yükseldi. Örneğin, Türkiye İşçi Partisi gönüllüleri Hatay’ın Defne ilçesinde polis memurlarıyla birlikte depremzedelere ihtiyaçların ulaşması için elden ele koli taşırken, aynı esnada İstanbul Kadıköy’de Kızılay’ın skandallarını protesto etmek isteyen TİP’liler yaka paça gözaltına alındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin ardından yaptığı ilk açıklamada devletin krize müdahalesine dair eleştirilere karşı "Yalan haber, çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri takip ediyoruz. Gün tartışma günü değil günü geldiğinde tuttuğumuz defteri açacağız." ifadelerini kullanmıştı.
Kriz boyunca Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan, söyleminin tonunu belirleyen satırlar şöyle oldu:
- “Bu dönem bir birlik beraberlik dönemidir. Böyle bir dönemde hala basit siyasi çıkar uğruna çirkefçe, olumsuz kampanyalar yürütmeyi hazmedemiyorum. Üzerimde bulunan makamın sorumluluğu olmamış olsa ben bugün böyle konuşmam.”
- “Terbiyesiz, terbiyesizliğini bırakmaz. İşte çıkmış bir tanesi “Kızılay nerede? Ne çadırını, ne yemeğini gördük.” diyor. Be ahlaksız, namussuz, adi. Günde yaklaşık 2 buçuk milyona bu Kızılay yemeğini ulaştırıyor. Böyle vicdansızlık olur mu? Yani, bir ülkede kendi kurum ve kuruluşuna bu denli ahlaksızca yaklaşmak, yenilir yutulur bir şey değildir.”
- “Yürekleri kavrulan insanların duygularını istismardan ırkçılığa, fedakarca yürütülen çalışmaları değersizleştirmek için iftiraya ve dezenformasyona kadar her türlü çirkefliği sergileyenleri şimdilik biz de not ediyoruz.”
Krizin başından itibaren devletin seferber olduğunu ve krizi yönettiğini savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhaliflerini tehdit ederek eleştirileri durdurmaya, yaftalayarak kendi tabanını konsolide etmeye gayret etti. Daha sonra ise özellikle deprem bölgesine ziyaretlerinin ardından, belki de sıkıntıları yok sayan dilin bölgede hükümete olan güveni tamamen zedeleyeceği düşüncesiyle, depremzedelere yönelik söylemlerinde ufak değişikliklere gitti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 Şubat günü kurduğu “Sarsıntının sebep olduğu yıkıma, çetin kış şartları da eklenince kimi eksikliklerin yaşandığını biliyoruz.” cümlesiyle sahadaki sorunları itiraf etmişti. Daha sonra da Adıyaman’daki ziyaretlerinde “Maalesef ilk birkaç gün Adıyaman'da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Hava ve yol koşulları nedeniyle ilk günden gelemedik. Bunun için sizden ilk günler için helallik istiyorum. Her şeyin farkındayız ve gereğini yaptığımızdan, yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın." diye konuştu.
AK Parti’nin ittifak ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli ise, memleketi Osmaniye’de de büyük yıkıma sebep olan depremlerin ardından 8 gün boyunca konuşmamayı tercih etti. Bahçeli de Erdoğan gibi sert ve tehditkâr bir üslup benimsedi, önceliği devletin itibarını korumak oldu.
MHP lideri, ilk konuşmasında yardımların bölgeye ulaşması, arama kurtarma faaliyetlerinin koordine edilememesi konularındaki eleştirileri “karalama kampanyası” olarak nitelendirdi. Bahçeli, “Devletin yetişemediği ne vardır ki Ahbapcılar ve Babalacılar kanat çırpmaktadır?” sözleriyle de yardım çalışmaları yürüten sivil toplumu hedef aldı. Bahçeli, deprem bölgesinde yaptığı bir diğer dikkat çeken konuşmasındaysa “Bu büyük felaket mucizelerle anlam kılınmış, içinde sır olan bir olay gibi geliyor bana. O bakımdan Cenabıallah’ın büyük lütfuyla bu felaketi aşacağız.” ifadelerini kullandı.
Bahçeli, Fenerbahçe taraftarlarının Konyaspor’a karşı oynanan maçta hükümeti istifaya davet eden sloganlar atmasına da "Böylesi hassas ve acılı günlerinde sporun kirli siyasete alet edilmesini şiddetle kınıyoruz. Tüm kulüp başkanları, maçların seyircisiz ya da gerekli önlemlerin alınarak oynanması için acilen adım atmalıdır" cümleleriyle tepki gösterdi. Son olarak ise Elbistan'daki ziyaretinde "Sayın cumhurbaşkanını ve ziyareti sabote etmeye hakkınız yok. Sessizlik olacak! Dağılın gitsin, indirin şunları." sözleriyle depremzedeleri azarladı.
Related Keywords
Deprem
Türkiye İşçi Partisi
Hatay
İstanbul
Kızılay
Liked this story
Add to Saved
Add to Read Later
Share
Published in

Kriz neden yönetilemiyor? Hatalar Silsilesi #2
Newsletter & Author

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Bartu Özden
Politics editor @ Aposto