Seçim, göçmenler ve Avrupa Birliği

Avrupa merkezli haber kuruluşu Euronews, 30 Mart'ta “Eğer muhalefet seçimi kazanırsa AB ile Türkiye arasındaki göçmen mutabakatına ne olacak?” başlıklı bir makale yayımladı. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da Twitter hesabından bu makaleye “Bu konu hakkında başından beri çok netim. Önce Türkiye” ifadeleriyle cevap verdi.
Avrupa Birliği, 14 Mayıs’ta düzenlenecek seçimlere ilişkin henüz net bir tavır sergilemedi. AB kurumları tarafından hazırlanan birçok raporda Türkiye’de insan hakları, demokrasi ve ifade özgürlüğünün mevcut durumundan memnun olunmadığı ifade edilse de hiçbir AB ülkesi veya kurumu muhalefete açıktan veya gizli desteğini açıklamadı. AB’nin tutumundaki bu muğlaklığın temel nedenlerinden biri de muhalefetin Göçmen Mutabakatına ilişkin olumsuz görüşleri.
Geçtiğimiz günlerde Almanya'nın eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ile yaptığımız röportajda da bu konuyu gündeme getirmiştim. Fischer, "Muhalefet seçimleri kazanırsa Türkiye-AB ilişkilerinde ne gibi değişimler yaşanabilir?" sorusunu "Türkiye seçimlerine müdahale etmek istemiyorum. Ben Türkiye’nin dostuyum ve bir demokratım. Demokratik, adil ve şeffaf seçimlere inanıyorum. Gerisi Türkiye’deki siyasi partilere kalmış bir şey." ifadeleriyle geçiştirdi.
Fischer, "Göçmen Mutabakatı revize edilmeli mi?" sorusuna da şu cevabı verdi:
Eğer bu konuda bir ihtiyaç varsa, ki bence var, taraflar yeniden müzakere masasına oturmalı. Sadece Türkiye değil, AB de sığınmacılar konusunda büyük bir baskı altında. Maalesef, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da sığınmacı konusuna ilişkin olumsuz görüşler hâkim. Şunu söylemeliyim ki Türkiye bu konuda çok fazla şey yaptı, bu yüzden minnettarız. Mevcut konjonktürde, anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi gerekiyorsa, ki gerekiyor, taraflar arası görüşmelere tekrar başlanması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, 6 Şubat depremlerinin hem Türkiye’de hem de Suriye’de yarattığı korkunç insani dram, bizleri birlikte hareket etmeye motive edebilir.
Joschka Fischer'in açıklamaları, AB'nin Türkiye'ye ilişkin tutumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bir yandan milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yaptığı için Türkiye'ye minnettarlığını ifade ederken diğer yandan da AB'nin daha fazla sığınmacıyı kabul edemeyeceği mesajını veriyor. Buna gerekçe olarak da toplumsal tepkiyi öne sürüyor.
Göçmen Mutabakatı nedir?
Türkiye ile AB arasında 2016'da Ahmet Davutoğlu hükümeti tarafından imzalanan “Göçmen Mutabakatı” ile Türkiye, AB’ye giden düzensiz göçün önlenmesi ve göçmenlerin geri kabulü koşullarını kabul etti. Bu, düzensiz göçün tüm sorumluluklarını neredeyse tek başına üstlenmek anlamına geliyordu. Anlaşmanın en çok tartışılan iki maddesi şu şekilde:
- 20 Mart 2016'dan itibaren Türkiye'den Yunan adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenler Türkiye'ye iade edilecek. Yunan adalarına ulaşan göçmenler, usulüne uygun olarak kayıt altına alınacak ve sığınma başvuruları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile işbirliği içinde bireysel olarak işleme konulacak. Dayanaktan yoksun ya da kabul edilemez bulunanlar Türkiye'ye iade edilecek.
- Türkiye, AB'ye yönelen yeni düzensiz göç güzergahlarının oluşumunu engelleyecek, deniz ve kara güzergahlarını önlemek için her türlü tedbiri alacak ve bu doğrultuda AB'nin yanı sıra komşu devletlerle de işbirliği yapacak.
Söz konusu anlaşma, siyasi ve toplumsal açıdan Türkiye’nin aleyhine olmasına rağmen AK Parti hükümeti açısından büyük önem taşıyor. Anlaşma gereği, AB Komisyonu tarafından Türkiye’ye ödenecek olan fonlar, döviz kaynağına ihtiyacı olan hükümet için kısa vadeli bir kaynak girişi yaratmıştı. İlk aşamada 6 milyar avro olarak belirlenen tutara, 2024 yılında kadar ek 3 milyar avro daha eklenecek. Fonların tamamen ödenmediği konusunda iktidar tarafından eleştiriler yapılsa da taahhüt edilen tutar kısa vadeli bir ekonomi rahatlama yaratacağı beklentisiyle kabul edilmiş oldu.
Türkiye, AB’den beklenen finansal desteği hiçbir zaman tam olarak alamadı ancak göçmenlere sınır kapılarını açma tehdidini kriz durumlarında bir koz olarak kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, açık kapı politikasıyla bir yandan AB’den Türkiye’ye yönelik eleştirilerin dozunu düşürürken diğer yandan Almanya ve Yunanistan gibi ülkelerle yaşanılan krizlerde göçmenleri bir silah olarak kullanmaya başladı. AB de göçmenlerin Türkiye’de tutulması karşılığında AK Parti hükümetine yönelik eleştirilerini azalttı ve finansal desteği artırma taahhüdünü yineledi.
Millet İttifakı'nın göçmen politikası
Türkiye’de yükselen göçmen karşıtlığı ve muhalefetin bu konuyu siyasetin gündemine taşıması iktidarı göçmenler konusunda adım atmaya zorladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2011’den beri ilk defa sığınmacıların geri gönderilmesi konusunu dile getirerek toplumsal öfkeyi kısa vadede dindirmeye çalıştı ve Suriye’de Beşar Esad yönetimiyle temasa geçti.
Millet İttifakı ise toplumda yükselen göçmen karşıtlığı ve Zafer Partisi’nin artan popülaritesi karşısında göçmenlerin geri gönderilmesi retoriğini benimsedi ve Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde bu konuda somut vaatlerde bulundu. Metinde öne çıkan politikalar şunlar:
- Türkiye ile AB arasındaki 2014 Geri Kabul Anlaşması ile 18 Mart 2016 Mutabakatını gözden geçireceğiz.
- Düzensiz göçün kaynağı olan ülkelerle Geri Kabul Anlaşmaları yapacağız
- Herhangi bir resmi ve kamuoyuna açıklanmış anlaşma ve mutabakat olmaksızın Türkiye’ye giriş yapan göçmenlerin menşe/üçüncü ülkelere sınır dışı işlemlerini hızlandıracağız
- Suça karışan göçmen ve sığınmacıları hızlı şekilde sınır dışı edecek ve ülkemize yeniden girişini engelleyeceğiz.
- Geçici Koruma Altındaki Suriyelilerin güvenli ve iç hukukumuz ile uluslararası hukuka uygun biçimde mümkün olan en kısa sürede ülkelerine geri dönmelerini sağlayacağız.
- Geri dönüş çalışmalarını ülkemizdeki geçici koruma altındaki Suriyeliler, Suriye yönetimi ve uluslararası kurumlarla yakın işbirliği içinde yürüteceğiz.
- Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar ve düzensiz göçmenlerin geri dönüşlerinde diğer ülkelerle külfet ve sorumluluk paylaşımına gideceğiz.
Burada yer alan göçmen mutabakatının gözden geçirilmesi, sığınmacıların ülkelerine gönderilmesi ve külfetin diğer ülkelerle paylaşılması gibi maddeler AB’nin göç politikasını temelden değiştirmesine neden olabilir. Erdoğan ve AK Parti hükümeti ile belirli bir finansal destek ve siyasi tavizler karşılığında göçmenlerin Türkiye’de tutulması konusunda anlaşan AB’nin, anlaşmayı aynı koşullarla Millet İttifakı ile sürdüremeyeceği aşikar. Mutabakatın revize edilmesi durumunda Türkiye’nin hem göçün maddi külfetini paylaşmak hem de sınırları açmak konusunda diretmesi ise oldukça güçlü bir senaryo olarak AB liderlerinin önünde duruyor.
Depremlerin yarattığı yeni tehlikeler
Kahramanmaraş merkezli depremlerin sığınmacıların yoğun olarak yaşadığı bir bölgede gerçekleşmesi de göç sorununa yeni bir boyut kattı. Depremlerden etkilenen illerde yaşayan sığınmacıların bir bölümü başka illere göç ederken bir kısmı da Avrupa’ya geçmeye çalışıyor.
Bunun yeni bir göç dalgası yaratacağından endişe eden AB ülkeleri de deprem bölgesinin yeniden imarı için Türkiye’ye maddi destekte bulunmayı taahhüt ediyor. Euronews’ta yer alan haberde, AB’nin Türkiye’ye belirli ticari imtiyazlar sağlayarak ve iş insanlarını bölgede yatırım yapmaya teşvik ederek hem yerli halk hem de göçmenler için istihdam yaratarak AB’ye olası bir göçü engellemeyi amaçladığı ifade ediliyor.
Türkiye’de hem ekonomik kriz hem de siyasetin radikalleşmesiyle birlikte sığınmacılara karşı toplumsal öfke artıyor. Depremin ilk günlerinde yayılan yağma haberlerinin ardından bölgede şiddet ve saldırıların artması toplumda biriken öfkenin tehlikeli boyutlara ulaştığının önemli bir göstergesi oldu. Mevcut iktidarın göç sorununu objektif bir şekilde ele alarak sistematik çözümler üretemeyeceği aşikar. Muhalefetin seçimleri kazanması durumunda da sığınmacıların bir kısmının geri gönderilmesi ve AB ile Göçmen Mutabakatı’nın yeniden müzakereye açılması öncelikli gündem maddeleri arasında yer alacaktır.
Bu konjonktürde, AB’nin çeşitli tavizler karşılığında Türkiye’yi AB’nin sınır kapısı haline getiren mevcut iktidarı, göçmen sorununda daha adil ve eşit bir çözüm üretilmesini talep eden muhalefete tercih edeceği ise aşikar.
Related Keywords
Avrupa
Euronews
Türkiye
Millet İttifakı
Kemal Kılıçdaroğlu
Avrupa Birliği
Almanya
Joschka Fischer
Suriye
Liked this story
Add to Saved
Add to Read Later
Share
Newsletter & Author

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Abdullah Esin
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.