Meral Akşener'den mektup var!

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
Değerli Aposto okuyucuları,
Bugün ülkemizde maalesef; milletimizin sesini duymazdan gelen, memleketimizin gerçeklerini görmezden gelen, Cumhuriyetimizin kazanımlarını da toptan reddeden bir garip yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.
İktidarın bu anlayışı nedeniyle; devlet yönetiminde ciddiyetsizliğin ve liyakatsizliğin hüküm sürdüğü, milletimizin göz göre göre enflasyona ezdirilip, yoksulluğun her geçen gün daha da derinleştiği, krizlerin normalleştiği, istikrarın da artık mumla arandığı bir Türkiye gerçeğini yaşıyoruz.
Oysa ki hatırlayın; biz yıllarca, cumhuriyeti ve demokrasiyi; “İşçisin sen işçi kal. Köylüsün sen, köylü kal.” anlayışını ortadan kaldıran, sınıflar arası geçirgenliği sağlayan, milletimizin her bir ferdine eşit haklar tanıyan bir sistem olarak dinledik, öğrendik ve anlattık.
Hatta ben ve benim gibi birçok nesil, bu anlayışı bizzat yaşadı… İzmit’in bir köyünde doğan Meral’i, okutup büyüterek üniversite hocası yapan, 40 yaşında bu ülkenin ilk kadın İçişleri Bakanı olmasını sağlayan ve bugün de İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener olarak sizlere seslenebilmemi sağlayan şey; Cumhuriyetimizdi.
Çünkü Cumhuriyetimizin yönetim anlayışında; bir çocuk köyde yaşasa, okusa, büyüse bile doktor, öğretmen, mühendis olma hayali kurabilirdi. Çünkü bu hayali gerçekleştirmek için; kaliteli eğitim, eşitlik, toplumsal adalet ve sınıflararası geçirgenlik gibi fırsatları vardı. Cumhuriyetimizin yönetim anlayışına göre devlet; her bir vatandaşına, eşit şekilde yaklaşmak, eşit fırsatlar oluşturmak ve eşit koşullar sunmak zorundaydı. Hatta değerli bilim insanı Şerif Mardin Hocamız da Cumhuriyetin bu anlayışını; “Kişi otoritesine dayalı onur anlayışından, yasa ve kurallara dayalı onur anlayışına geçiş” olarak tanımlar.
Peki sizce bugün geldiğimiz noktada, Ak Parti iktidarı bu anlayışı uygulayabiliyor mu?
Ne yazık ki hayır… 100 yıl sonra bugün, Cumhuriyet vizyonumuzun tam tersi yönünde bir anlayışla yönetiliyoruz. İktidarını; korkuya, baskıya ve tehdide dayandıran, toplumu kutuplaştırarak kendi güç sahasını oluşturmaya çalışan bu anlayış; her geçen gün milletimizin içerisinden farklı bir kesimi, farklı bir düşünceyi veya farklı bir görüşü karşısına alarak düşmanlaştırıyor, ötekileştiriyor ve yargılıyor. Hiç utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden; kadına “sürtük”, gence “süfli”, gazeteciye “terörist”, esnafa “şükürsüz”, emekliye “nankör” gibi sözlerle çeşitli hakaretler ederek birçok toplumsal grubu hedef gösteriyor.
Aslında hiçbir ideolojiyi, değer sistemini ve hiçbir sınırı tanımadan sadece kendi takdirlerine göre şekillenecek bir yönetim anlayışını dizayn etmeye çalışıyorlar. Adına Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi dedikleri ucube bir sistemle, ülkemizi sultancıl bir yönetim anlayışına mahkûm ediyorlar.
Kendi normlarını herkese dayatma ihtiyatıyla, toplumu ve bireyleri kendi istedikleri alanlara hapsedip, yönetmeye çalışıyorlar. Yani Michel Foucault’un, hapishanelerin bir terbiye aracı olarak kullanması üzerinden bahsettiği psikiyatrik iktidar, bugün Ak Parti iktidarı olarak karşımızda duruyor.
Artık resmen Türkiye’de hapishane kurallarına göre yaşıyoruz. Sadece Recep Bey’in koyduğu kurallar çerçevesinde vatandaşlık haklarımızdan faydalanabiliyoruz. Temel özgürlüklerimizin tartışma konusu olduğu, “Konuşursam, sabah 5’te kapıma dayanırlar” korkusunun yayıldığı, “Silivri şimdi soğuktur” muhabbetinin döndürüldüğü bir ortamda mücadele ediyoruz.
Hele ki bir de kadınsan; bu mücadele daha da zorlaşıyor. Bir gecede aniden verdikleri keyfi bir kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak; seni yok sayabileceklerini zannediyorlar. Özgecan’ı, Emine’yi, Şule’yi, Pınar’ı ve daha nice canı unutturabileceklerini zannediyorlar. Seni yaralayarak, bastırabileceklerini zannediyorlar. Seni öldürerek, eksiltebileceklerini zannediyorlar. Yani biz aslında sadece bir hak mücadelesi vermiyoruz; aynı zamanda hayatta kalmak için de mücadele ediyoruz.
Ülkemizdeki bu acı tablo sadece kadınları da değil; gençleri, öğretmenleri, emeklileri, çocukları, mühendisleri, doktorları, memurları, emekçileri yani her kesimi çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye’de artık ne yazık ki herkes yaşamak için bir mücadele veriyor.
İşte, bizler tam da bu nedenle bugün buradayız! Dimdik, omuz omuzayız! Çünkü devletimizin, beceriksiz bir iktidarın elinde, içine düşürüldüğü bu acizliği reddediyoruz! Milletimizin içine düşürüldüğü bu çaresizliği reddediyoruz! Türkiye’de yaşamanın, bu kadar zor olmasını reddediyoruz!
“Önce millet, önce memleket” diyerek; her inançtan, her fikirden, her hayat tarzından insanlarımıza, hak ettiği hürmeti gösteren bir bakış açısıyla; 14 Mayıs’tan itibaren, milletimize; Cumhuriyetimizin ikinci asrında; yaşatan bir Türkiye’yi ve yeni bir toplumsal sözleşmeyi vadediyoruz.
Niyazi Berkes hocamızın da değindiği üzere Cumhuriyetimizin en temel amaçlarından birini, milletimizi topyekûn demokrasi trenine bindirme eylemini, gerçekleştirmeyi vadediyoruz.
Bugün yaşadığımız şeyin aynı zamanda bir sınıf mücadelesi olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet vizyonumuz bizlere; güçlü ve hür bir bireyin, güçlü ve hür bir millet ile güçlü ve hür bir devleti inşa edeceğini söyler. İşte bu yüzden biz de İYİ Parti olarak; bireysel kalkınmayı ve bireyin özgürlüğünü esas alan bir bakış açısıyla, 2023 seçimleri için beyannamemizi de kişiye özel olarak hazırladık.
Şimdiye kadar Ak Parti, iktidarını; toplumumuzu kutuplaştırıp, düşmanlaştırarak, milletimizin hassasiyetleriyle oynayarak, Cumhuriyet değerlerimizle kavga ederek korumaya çalıştı.
Ama artık her şey değişti. Çünkü bir şey değişti ve her şey değişti. İYİ Parti, Türk siyasetindeki bütün taşları yerinden oynattı. İlk günkü heyecan ve coşkumuzla ama her zamankinden daha büyük ve daha güçlü, torunumun deyimiyle, kocaman bir aile olarak yan yana, omuz omuzayız.
Ülkemiz için artık tarihi bir seçimin arifesindeyiz… 100 yıl önce olduğu gibi bugün de çok kritik bir dönemeçteyiz. Bugün hayatımızı esir alan hapishane kuralları; eğer bu seçimi kaybedersek tımarhane normlarına dönecek. İşte bu yüzden, biz bu seçimi kazanmak zorundayız.
Çünkü Cumhuriyetimizin zorlu şartlardaki kuruluşunun üzerinden geçen bir asrın ardından; işgalcilerin adı değişmiş ama işgal planı değişmemiştir. Yunanlı gitmiş; yerine “keşke Yunan galip gelseydi” diyenler gelmiştir. İngiliz iş birlikçileri gitmiş; yerine yerli ve yabancı yandaşlar gelmiştir. Duyun-u Umumiye gitmiş; ama milletin hazinesine uzanan kirli eller gitmemiştir.
Damat Feritler gitmiş; ama damatların sebep olduğu yıkım değişmemiştir. Kapitülasyonlar sonlanmış; ama Türk vatandaşlığını pazarlayanlar türemiştir.
Topraklarımız, her gün göz göre göre satılırken; milletimiz, “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yapılmaya kalkılırken; dün olduğu gibi, bugün de; vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı, tehlike altındadır. Kurumlarımız yıpratılıp içleri boşaltılırken; devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası her gün yok edilirken; dün olduğu gibi, bugün de; iktidar, sorumluluğunu yerine getirememekte milletimizi yokluğa mahkûm etmektedir. Ancak, her ne kadar; hürriyeti elinden alınmış, tüm hakları teker teker gasp edilmiş olsa da; dün olduğu gibi bugün de; milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
100 yıl önce olduğu gibi bugün de bizlere “kader” diye dayatılan vasatlığı yıkmaya, Cumhuriyet değerlerimizin ışığında yepyeni bir tarih yazmaya ihtiyacımız var!
Ben yürekten inanıyorum ki milletimiz, 14 Mayıs’ta en doğru kararı verecek!
Kendisini unutanlara, yok sayanlara şanlı iradesinin gücünü yeniden hatırlatacak!
“Yapamazsın, başaramazsın, Silivri’ye atılırsın” diyenlere; gereken dersi sandıkta gösterecek!
Tarihin bize atmaya çalıştığı tüm düğümlerden nasıl kurtulduysak; 21 yıllık bu düğümden de öyle kurtulacağız!
Hiç şüpheniz olmasın ki;
15 Mayıs’ın şafağında, 1923 ruhunu hep birlikte yeniden dirilteceğiz!
Kayıtsız ve şartsız, tam bağımsızlık ülküsü için yakılan o kutlu ateşi, hep birlikte yeniden harlayacağız!
Milletimizin egemenliğine, Cumhuriyetimizin değerlerine, Atamızın mirasına hep birlikte sahip çıkacağız!
Çok değil sadece 2 hafta sonra; ülkemizin üzerindeki tüm kara bulutlar dağılacak, baharın coşkusu tüm güzelliğiyle etrafa yayılacak, hepimizin içini ısıtan yepyeni bir güneş doğacak!
Ve işte o güneşin ışığında Türkiye tarih yazacak!
İYİ Parti Genel Başkanı
Meral Akşener
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Türkiye
İzmit
İYİ Parti
Meral Akşener
Şerif Mardin
YAZARLAR

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
İLGİLİ OKUMALAR