Doğada yaşadığımız her türlü iklim olayı daha şiddetli oluyor, daha geniş alanlarda ve farklı coğrafyalarda görülür hale geliyor. İstatistikler, meydana gelen şiddetli hava olaylarının sayısında dünya çapında artış olduğunu gösteriyor. Başlangıçtan bugüne tüm kaynakları ile sonsuz cömert olan dünyamız bize uyarılar veriyor. İnsanlık olarak bu uyarıları dinleme ve gerekli önlemleri alma zamanı. Dünyamız yuvamız. Yuvamızı korumak için #birgünartıkbugün.
Bu sayının müzik listesi sonbahar enerjinizi artırsın!

Dünyahali
Dünyahali bültenine hoşgeldiniz! Burada sadece iklim krizinden değil; havadan sudan da konuşuyoruz. Yuvamız dünyamızdan bahsediyoruz. O zaman, haydi başlıyoruz!
Neler Oluyor Dünya'da?
Doğanın uyarıları şiddetleniyor.

Atlantik, Pasifik ve Hint Okyanuslarındaki dev fırtınaları adlandırmak uzun süredir alışık olduğumuz bir gelenektir. Hatta çok fazla zarar veren fırtına isimleri emekliye ayrılıp bir daha kullanılmaz, Katrina veya Sandy gibi. Son senelerde böylesi fırtınalar Avrupa’yı da etkilemeye başladığı için öncelikle haber kaynakları bu fırtınalara isim verilmesini istediler. İşte isim konulan bu fırtınalardan bir tanesi, Daniel, çoğumuz için ciddi sorunlara neden oldu.
2012’de ABD’nin Doğu kıyılarını ve özellikle de New York şehrini ve çevresini etkileyen Sandy Kasırgası yaklaşık 70 milyar dolar maddi hasara yol açtı. Ama belki de daha önemlisi, bu kasırganın büyüklüğü yaklaşık 1600 kilometreye ulaştı. Yani, 1600 km çapında bir daire düşünün, bu dairenin uçlarından içeriye doğru gittikçe hem yağış, hem de rüzgarın hızı artsın. İşte öyle bir felaketti Sandy. Bunu anlatmamın nedeni, bu tür fırtınaların ne kadar geniş bir alanda etki yaratabileceğini gözünüzde canlandırabilmek.
Daniel elbette Sandy kadar dev bir fırtına değildi, ama Sandy’den farklı olarak Akdeniz’in ortasında, birkaç gün dönüp durdu. Bu dönüşü sırasında Yunanistan’da aşırı yağışlara ve buna bağlı sellere yol açtı. Bizde Çanakkale, İkitelli ve Kırklareli’de görülen aşırı yağışlar da bu Daniel fırtınasının etkileriydi. Daniel’in bu duraklama sonrasında ne yöne doğru hareket edeceği hepimiz açısından merak konusuydu, çünkü doğuya doğru ilerleyecek olsa bizim güney sahillerimiz açısından ciddi bir tehdit oluşturması söz konusuydu. Ancak modeller günler önceden Daniel’in doğu veya kuzeydoğu değil güneydoğu yönünde ilerleyeceğini gösterdi. Bizler rahat nefes aldık ama bu fırtına hızla Libya’nın Bingazi bölgesine doğru yöneldi. Altyapısı nispeten sağlam, yönetimi de düzgün işleyen Yunanistan’da bile ciddi hasara yol açan bu fırtına Libya’yı vurduğunda oluşturduğu hasarın boyutu bölgemizde ancak büyük depremlerde görülebilecek seviyedeydi. Hatta bu fırtınadan birkaç gün önce Fas’ta meydana gelen 6,8 büyüklükteki deprem bile bu fırtınanın yarattığından daha az can kaybına neden oldu.
Peki neden?
İklim krizinden bahsederken sürekli tekrarladığımız şey, bu sorunun aşırı hava olaylarının şiddetini ve sıklığını artırdığı ve görüldükleri alanları genişlettiğidir. Libya veya Suudi Arabistan ve sel birlikte duymaya alışkın olmadığımız kelimelerdir. Bunun sonucu olarak da o bölgeler aşırı yağışa karşı dirençli bir altyapıya sahip değillerdir. Bu nedenle de Yunanistan’da sel felaketine yol açan bu yağışlar Libya’da sel felaketinin çok ötesinde büyük can kaybına neden oldu. Bunun nedenleri ise sadece altyapının yetersiz olmasının çok ötesinde. Elbette bu kadar yağış alacağı düşünülmeden yapılan bir barajın çökmesiyle Derna şehri sular altında kaldı ve önemli can kaybı yaşandı. Ama yıkılan bu barajla şehrin arası 12 kilometre. Bu kadar yağış geleceği günler önceden biliniyor. Bu kadar yağış geldiğinde o barajın dayanmayacağını öngörebilmek hiç de zor değil çünkü son 70 yılda o baraj nedeniyle en az 5 kere su baskınları yaşanmış. Yani felaket sürpriz değil, göre göre gelmiş, o zaman neden kimse bir şey yapamamış?
Afet yönetimi bu açıdan çok önemli.
Ne zaman gelebileceği bilinmeyen depremleri bir kenara bıraktığımız zaman geleceği saatler ve bu durumda olduğu gibi günler önceden belli bir afeti durdurmak mümkün olmayabilir, ama can kaybını oldukça azaltmak mümkündür. Bu bağlamda yapılması gereken en önemli şey, kişileri mümkün olduğunca önceden durumun ciddiyeti konusunda haberdar etmek ve bulundukları yerden kaçmalarını sağlamaktır.
Libya’da da, bizde de olan fazla sayıda can kaybına baktığımızda bunların gelişmiş haberleşme ağı ile azaltılabileceğini görüyoruz. Hadi diyelim Libya’da senelerdir süren bir iç karışıklık ve buna bağlı olarak çökmüş bir altyapı var, ama bizdeki özür ne? Şanlıurfa’da gündüz vakti yağan yağmurda 17 canı kaybetmemizin özrü ne? Ya da Bozkurt’ta? Ya da İkitelli’de. Hele İkitelli bize 2009 Eylül ayında bir de uyarı vermişti, “geliyorum” diyerek. 31 can kaybı vardı o gün. Peki, bu arada biz ne öğrendik? Hani altyapı zorluklarını kısmen kabul edebilirim, ama insanları uyaracak bir sistem kurabilmek için aradan geçen 14 senede ne yaptık? Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı afet uyarıları diyorsanız lütfen yorulmayın, MGM’nin elinde çok daha faydalı kaynaklar var, öncelikle de hepimizde bulunması gereken akıllı telefon uygulaması var. Ama telekom şirketlerinin elinde tüm telefonların o anda nerede bulunduğuna dair veri var. Bu iki sistemi birleştirerek “bulunduğunuz noktada önümüzdeki bir saat içinde sel baskını görülmesi ihtimali var” mesajı göndermek bu kadar zor olmamalı. Libya’da, Derna’da bu mesaj gönderilmiş olsa binlerce insan hala sağ olurdu.
Doğanın bize tüm yeryüzündeki uyarıları şiddetleniyor.
Hemen, bugün, acilen, bu uyarılara kulak verip gerekli sistemleri kurmaya başlamamız gerekiyor. Yarın canlar gittiğinde çok geç olacak harekete geçmek için.
Bitki Bazlı Gıdalar
Bitki bazlı gıda alternatifleri küresel sürdürülebilir geçişi destekleyebilir.

Yeni bir araştırmaya göre, 2050 yılına kadar et ve süt ürünlerinin yüzde 50'sinin bitki bazlı alternatiflerle değiştirilmesi, tarım ve arazi kullanımına bağlı sera gazı salımlarını yüzde 31 oranında azaltabilir ve orman ve doğal arazilerin bozulmasını durdurabilir.
Nature Communications dergisinde yeni yayımlanan bir çalışmaya göre, et ve süt ürünleri yerine bitki bazlı alternatifler ikame edildiğinde hayvancılıktan arta kalan arazilerin yeniden ağaçlandırılmasıyla iklim ve biyoçeşitlilik açısından ek faydalar elde edilebilir, bu da iklim faydalarını iki katından fazla artırabilir. Ek olarak, 2050 yılına kadar ekosistem bütünlüğünün gelecekteki azalmasını yarıya indirebilir.
Vermont Üniversitesi'nden (UVM) çalışmanın eş yazarı Eva Wollenberg, "İklim değişikliğine neden olan küresel sera gazı salımlarını azaltmak için 'Etsiz Pazartesiler'den çok daha fazlasına ihtiyacımız olacak ve bu çalışma bize ileriye dönük bir yol gösteriyor" dedi. Wollenberg ayrıca şunları söyledi: "Bitki bazlı etler sadece yeni bir gıda ürünü değil, aynı zamanda dünya çapında sağlık ve biyoçeşitlilik hedeflerine ulaşırken gıda güvenliği ve iklim hedeflerine ulaşmak için kritik bir fırsattır. Bu tür geçişler zorludur ve bir dizi teknolojik yenilik ve politika müdahalesi gerektirir."
UVM, Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizi Enstitüsü (IIASA), Bioversity International İttifakı ve CIAT araştırmacıları tarafından yapılan çalışma, gıda sistemlerinin karmaşıklığını göz önünde bulunduran büyük ölçeklerde bitki bazlı et ve süt tüketiminin küresel gıda güvenliği ve çevresel etkilerini inceleyen ilk çalışma.
IIASA'da araştırmacı olan çalışmanın başyazarı Marta Kozicka, "Beslenme biçimindeki değişimlerin etkilerini anlamak, sera gazı salımlarını azaltma seçeneklerimizi genişletiyor. Diyetlerin değiştirilmesi biyoçeşitlilik için de büyük gelişmeler sağlayabilir." dedi.
Yazarlar, yüzde 50'lik bir değişim senaryosunun 2050 yılına kadar gıda sistemlerinin doğal çevre üzerindeki artan etkilerini önemli ölçüde azaltacağını bulmuşlardır. 2020 ile karşılaştırıldığında öngörülen etkiler ise şu şöyle:
- Orman ve diğer doğal alanlardaki azalma neredeyse tamamen durur.
- Küresel tarım alanı orman ve doğal alanların tarım arazisine çevrilmesinin durması ile genişlemek yerine yüzde 12 oranında azalır.
- Tarım arazilerine azot girdisi tahminlerin neredeyse yarısına iner
- Su kullanımı artmak yerine yüzde 10 oranında azalır
- Yetersiz beslenme, referans senaryodaki yüzde 3,8'e kıyasla küresel olarak yüzde 3,6'ya düşebilir yani yetersiz beslenen insan sayısı 31 milyon azalabilir.
Yazarlar sığır eti, domuz eti, tavuk eti ve süt için bitki bazlı tariflere dayanan diyet değişiklikleri senaryoları geliştirmiştir. Bu tarifler, orijinal hayvansal kaynaklı protein ürünlerine besinsel olarak eşdeğer ve mevcut gıda üretim kapasiteleri ve küresel olarak mevcut üretim bileşenleri için gerçekçi olacak şekilde tasarlanmış.
IIASA Biyoçeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Programı Direktörü Petr Havlík "Analiz edilen diyet değişiklikleri iklim ve biyoçeşitlilik hedeflerine ulaşmada güçlü bir destekleyici olsa da, tam potansiyellerini ortaya koyabilmeleri için hedeflenen üretim tarafı politikaları ile desteklenmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, üretimin genişlemesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan sera gazı ve arazi kullanım verimliliği kayıpları nedeniyle bu faydalar kısmen kaybolacaktır" diyor.
Doğada Keşif Dolu Bir Yürüyüş “Doğa Yürüyüşü”
Hepinizi bir doğa yürüyüşüne çıkmaya davet ediyoruz!

Doğa yürüyüşü gündelik koşturmacadan uzaklaşıp, doğayla bağ kurmak ve doğayı gözlemleyerek yeni keşifler yapmak için harika bir yoldur. Üstelik doğa yürüyüşü yapmak için bir bahane ya da özel bir gündeme ihtiyacımız yoktur. Yaban hayatının peşine düşebilir, su birikintilerini keşfedebilir, yenilebilen bitkilerin tadına bakabiliriz. Ya da yalnızca dolaşıp, derin nefes alıp, sonbaharın renk şöleni eşliğinde temiz havanın keyfini çıkarabiliriz. Üstelik ihtiyacımız olan tek şey hava şartlarına uygun giysiler! Sırt çantamızda yeterince su, atıştırmalık ve bir de büyüteç ya da dürbün varsa yürüyüşümüz daha bile keyifli hale gelebilir.
Dünya üzerinde yaklaşık 10.000 kuş türü yaşadığını biliyor muydunuz? Peki ya balıklara ne demeli? 40.000’in üzerinde balık türü yaşadığı düşünülüyor. 282.000 civarında da çiçekli bitki olduğu biliniyor. Kaç farklı böcek türü olduğunu söylesem kulaklarınıza inanamazsınız: 5 milyon olduğu tahmin ediliyor. Ve daha fazlası da var. Bilim insanları yeryüzünde yaklaşık 10 milyon farklı canlı türünün yaşadığını düşünüyor! Işte gezegenimizde yaşamı mümkün kılan da bu biyolojik çeşitlilik.
Elbette bu canlıların hepsi aynı yerde yaşamıyor. Farklı kıtaların farklı bölgelerine dağılmış durumdalar. Bazı canlı türleri Kuzey Amerika’da, bazıları Avrupa’da, bazıları da Asya’da yaşıyor. Yalnızca adalarda, ya da dağların zirvelerinde yaşayan pek çok canlı türü var. Sıcağı sevenler tropik bölgelerde, soğuğu sevenler kutuplarda yaşıyor. Tüm canlılar yaşadıkları yerin koşullarına uyuyor, o koşullara göre özellikler ediniyorlar. Siz de yakınlardaki bir doğal alanda doğa yürüyüşü yaptığınızda o bölgede yaşayan çeşitli canlılarla karşılaşırsınız. Örneğin, Kilyos sahilinde yürürken koruma altına alınmış kum zambaklarını görebilirsiniz. Abant gölünde nilüfer çiçeklerini inceleyebilir, Belgrad ormanında canavarotunun peşine düşebilirsiniz. Ormanda yürürken kızılgerdan, ispinoz, karatavuk, mavi baştankara ve tüm diğer kuşların şarkılarına da kulak verin mutlaka. Küçük beyaz melek ve yırtık pırtık kelebeklerinin çiçekten çiçeğe dansını izleyin. Yırtık pırtık diye kelebek ismi mi olur demeyin! Daha yakından bakın, kanatları size ipucu verecek.
Doğa Yürüyüşü Yuvam Dünya Kitaplığı’nda yerine aldı!
Muhteşem bir doğa yürüyüşü macerasını konu alan “Doğa Yürüyüşü” resimli kitabı Yuvam Dünya Kitaplığı’nda yerine aldı. Yeni İnsan Yayınevi tarafından basılan Doğa Yürüyüşü artık raflarda, okurlarıyla buluşabilecek. Orijinali "The Hike" adıyla yayımlanan kitap doğa, bilim ve sanatın mükemmel bir karışımı. Kuzey Amerika’nın dağlık bir bölgesinde yapılan bir doğa yürüyüşünde görülebilecek canlı türlerinin çeşitliliğini gözler önüne seriyor. Üstelik, sunduğu görsel şölenle keşfetmenin keyfine bizi de ortak ediyor. Gerçek bir başarı hikayesi! Kitapta üç arkadaş, çeşitli zorluklarla ve sürprizlerle karşılaştıkları bir doğa yürüyüşüne çıkar. Kitap boyunca bu üç çocuğun yolda karşılaştığı tüm canlıları isimleriyle birlikte görebiliyor, her keyfe ortak olabiliyor ve onlarla birlikte başarmanın hazzını duyabiliyoruz.
Gözlem Yap, Araştır ve Öğren!
Çocukların yanlarında, gördükleri her şeyi not ettikleri gözlem defteri vardır ve kitabın sonunda bu defter bazı ekolojik terimlerle ilgili ek bilgilerin bulunduğu geniş bir sözlük olarak karşımıza çıkar. Kraliçe arının bir süre sonra işçi arıların yarısını da yanına alarak kovanı terk ettiğini biliyor muydunuz? İstridye mantarının etobur olduğunu? Bir geyiği görmesek bile ayak izinden yaşını tahmin edebiliriz! Biliyor musunuz, özellikle havası temiz yerlerde ağaçların üzerinde sıklıkla gördüğümüz likenler birden fazla canlı türünden oluşan bir yaşam birliği. Birlikte ekildiğinde daha güzel büyüyen bitkilere kardeş bitkiler denildiğini duymuş muydunuz? Peki sirüs bulutlarının yağmurun habercisi olduğunu? Bu kitabı ister çocuğunuzla birlikte resimli bir hikaye kitabı gibi okuyun, ister bir doğa yürüyüşünde karşılaşabileceğiniz canlılar hakkında bilgi edinmek için. Doğada görülecek, öğrenilecek o kadar çok şey var ki, kitabı birden fazla kez okuyabilir, her seferinde yeni bir ilhamla çevrenizdeki doğayı keşfetmenin keyfini çıkarabilirsiniz.
Haydi öyleyse, doğa yürüyüşüne!
Dünyahali, Yuvam Dünya ve Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi iş birliğinde, BMWi’nin desteğiyle yayınlanmaktadır.
BMWi sürdürülebilir mobilite için kapsamlı çözümler sunar.
İzmir Flamingo Festivali’ne Kanatlanın!
Kuşlara dair öğreneceklerimiz, keşfedeceklerimiz var.

“Kuş göçü, yaklaşık 50 milyar hayvanın katıldığı dünya çapında bir fenomen.” Bugün okuduğum kitaptan bu cümle, Ağaçların Gizli Yaşamı’nın yazarı, hayatını ormanları korumaya adayan Peter Wohlleben’ın Türkçeye en yeni kazandırılan kitabı Doğanın Gizli Ağı’ndan. Bu cümlenin altını çizdim çünkü aklımda bu hafta sonu göreceğim, dinleyeceğim kuşlar ve kuşlara dair öğreneceklerim, keşfedeceklerim var. Şehrime Flamingo Festivali geliyor.
20. Türkiye Kuş Konferansı ile başlayan üç güne yayılan Flamingo Festivali, 15-17 Eylül tarihlerinde, Doğa Derneği ve İzmir Büyükşehir ev sahipliğinde, İzmir’in kuş cenneti Gediz Deltası, Mavişehir Balıkçı Barınağı ve İzmir Tarımı Geliştirme Merkezi - İZTAM’da gerçekleşecek. Üstelik tüm kuş severler festivalin gecelerini delta içindeki kamp alanında birlikte geçirebilecek. Dahası, festival kapsamında İzdoğa Turizm tekne ve otobüslerle “Flamingo Yolu” turları gerçekleştiriyor olacak. Daha önce bu turlara katılmış biri olarak, uzman kuş gözlemcileri, kuş bilimcileri ve Türkiye’nin her yerinden gelen doğa tutkunlarıyla deltada gözleme çıkmak, profesyonel saha çalışmalarına katılabilmek festivalin en özel yanlarından olacak.
Peki, bu üç günde bizi neler bekliyor?
Doğa Koruma ve Milli Parklar, Doğa Derneği, İzdoğa, BirdlLife, eKuşbak, eBird, İstanbul Kuş Rasathanesi Derneği, Alakır Nehri Kardeşliği, kuş fotoğrafçısı dostumuz Alper Tüydeş ve daha nice yerli ve yabancı uzman ve dernek festivalde yer alırken, kuş gözlemciliğinde vatandaş biliminin önemi, Osmanlı’da kuş gözlemi gibi çok çeşitli sunumlar olacak. İlk gün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in açılış konuşmasından sonra akşam programı “İki kuş iki dans" adlı Flamenko-semah-İzmir Flamenko Atölyesi’nin gösterisi ve “Kuşlar ve İnsanların Göçü” üzerine sohbetli eğlence ile devam edecek. Son gün ise flamingo gölge oyunu ve uçurtma şenliği yapılacak.
Siz bu yazıyı okurken ben günümü kuşlara adamış, kanatlarımın altında size anlatacaklarımı çoktan biriktirmiş olacağım. Belki, her neredeyseniz, düşersiniz yollara göçmen kuşlar gibi ve İzmir’in ilk sakinleri olan flamingoların festivaline kanatlanırsınız.
Doğal Felaketlerin Sıra Dışı Rolü
Volkanik patlamalar ve yangınlar iklim krizini küresel ısınmayı nasıl etkiliyor?

Son sekiz yılda gerçekleşen volkanik patlamalar ve kontrol edilemeyen yangınlar, küresel ısınmayı şaşırtıcı bir şekilde yaklaşık beşte bir oranında dengelemiş durumda. Bu etki, çevresel değişikliklerin karmaşıklığını ve doğanın kendi dengeleyici mekanizmalarını yansıtan ilgi çekici bir keşif niteliğinde. Ancak insan faaliyetleri ve fosil yakıt kullanımı nedeniyle atmosfere o kadar çok sera gazı salınıyor ki, doğanın kendi döngüsüyle iklim değişimini dengelemesi pek mümkün değil. Bu nedenle, sera gazlarının yoğun salınımı, iklim değişiminin doğal dengeyi aşarak bir iklim krizine dönüşmesini kaçınılmaz kılıyor.
Stratosferik Soğutma Etkisi: Araştırmanın Temeli
Pengfei Yu ve Jinan Üniversitesi ekibinin çalışması, Tibet platosu ve ABD üzerinde yüksek irtifa balonları kullanarak volkanik patlamaların ve yangınların yarattığı stratosferik soğutma etkisini ayrıntılı bir şekilde incelemiş. Bu öncü çalışma, atmosferin üst katmanlarında gerçekleşen olayların gezegenimizin iklimine nasıl etki edebileceğini aydınlatan bir pencere sunuyor. Araştırmanın sonuçlarına göre, 2014 ile 2022 arasında gerçekleşen volkanik patlamalar ve orman yangınları ∼3.2 milyon ton sülfür dioksit ve 0.8 milyon ton duman aerosolünü stratosfere enjekte etmiş. Bu etkileyici miktarlar, doğanın kendine özgü güçlerini ve etkileyici süreçlerini gözler önüne seriyor.
Stratosferik Etkinin Sürekliliği
Sülfür dioksit ve duman aerosolleri daha düşük enlemlerden ve yüksek irtifalardan enjekte edildiği için, bu etkilerin simüle edilen ömürleri 2005-2013 dönemi volkanik patlamaların yarattığı etkilere göre yüzde 50 daha uzundur. Bu faktör, stratosferik etkilerin küresel iklimdeki dengeleri nasıl etkileyebileceğini açık bir şekilde gösteriyor.
Gezegenimizin Soğuma Reçetesi: Stratosferik Enjeksiyonların Rolü
Özellikle 2015 yılında Şili'nin güneyindeki Calbuco volkanının son faaliyetinden 42 yıl sonra patlaması ve 2019 ile 2020 yıllarında meydana gelen Avustralya orman yangınları, atmosfere duman ve gaz enjekte ederek gezegenin ısısını düşürmeye yardımcı olmuş, zira güneşten gelen ışınların Dünya’ya girişini engellemiş. Bu olaylar, doğal olayların küresel ısınma üzerindeki etkilerini gösteren önemli bir örnek.
Sera Gazları ve Geleceğin İklimi: Soğutma Etkisinin Geleceği
Bu ilginç sonuçlara karşın aynı araştırma, gelecekte sera gazlarının şiddetli artışının, volkanik patlamalar ve yangınlar gibi doğal soğutma etkilerini azaltacağını gösteriyor. Bu durum, iklim değişikliğiyle mücadelede sadece doğal süreçlere değil, aynı zamanda insan faaliyetlerine dayalı stratejilere de odaklanmanın önemini vurguluyor.
Bu ilginç araştırmanın sonuçları, gezegenimizin karmaşık ekosistemi içinde stratosferik etkilerin nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı oluyor. Gelecekte, daha dengeli ve sürdürülebilir bir iklim için doğal etkileri anlamak ve insan müdahalesinin rolünü belirlemek büyük önem taşımakta. Ve başta söylediğim gibi tabii ki kömür ve petrol ürünleri gibi fosil yakıtlardan vazgeçmek zorundayız. Aksi durumda geleceğin iklimi için iç açıcı bir tablo çizmek pek mümkün görünmüyor.
Atık Pillerin Bertaraf ve Geri Dönüşümü
Atık pilleri toplama noktalarına bırakın!

Ailece uzun mesafe uçmamaya, uçacaksak da bunu senede bir kereden fazla yapmamaya özen gösteriyoruz. Uzun mesafe uçtuğumuzda da kalacağımız yerde uzun süre konaklamayı hedefliyoruz. Bu sebeple yaz tatilimizin tümünü Amerika’da geçirecek şekilde planladık. Tatilimizin sonuna doğru ömrü biten pilleri, Türkiye’de ve İngiltere’de yaptığım gibi markete giderken yanımda götürdüm, pil dönüşüm kutusu aradım ama bulamadım. Çaresiz arayışımı gören bir Whole Foods görevlisi yanıma yaklaştı. Ona pil geri dönüşüm kutusunu sorduğumda, garipseyen bir ifadeyle böyle bir geri dönüşüm kutusu olmadığını ve neden çöpe atmadığımı sordu! Hangimiz daha çok şaşırdık emin değilim. Akabinde gittiğim Publix ya da Target gibi süpermarketlerden de farklı bir yanıt alamadım. Evin yakınlarında bir hırdavatçıya gitmekte buldum çareyi ama ondan da farklı bir yanıt gelmedi. Yaşadıkları bölgede pilleri çöpe attıklarını, daha önce hiç böyle bir şey duymadığını, belki bir ihtimal aradığımı şehrin dışındaki atık merkezlerinde bulabileceğimi söyledi.
Ev atıklarının arasında bertarafında en fazla özen gösterilmesi gerekenlerden birinin, içerdiği zararlı kimyasallar yüzünden tehlike yaratan kullanılmış piller olduklarını bilmiyorlar mıydı? Evet piller kullanım sırasında bir zarara yol açmasa da ömürleri bittiklerinde diğer çöplerle atılırlar ise dış kaplarında delinme olasılığı oluşuyor. Bu da içlerindeki metal ve kimyasalların toprağa, suya karışmasına ve çevreyi kirletmesine yol açıyor. İçerdikleri ağır metaller ise besin kaynaklarına karışarak insan ve çevre sağlığını tehdit ediyor.
Ülkemiz her ne kadar gelişmekte olan ülkeler sınıfında olsa da geri dönüşüm konusunda kimi gelişmiş ülkelerden çok daha bilinçli.
- Atık piller ve bunların insan sağlığını ve çevreyi nasıl etkilediği konusunda detaylı içeriklere bu bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
- Geri dönüşüm için ALO 181’i arayabilirsiniz!
Lütfen ömrü dolmuş pillerinizi doğru şekilde ayırın ve PTT şubeleri, okullar, üniversiteler, organize sanayi bölgeleri, muhtarlıklar, camiler, marketlerde bulunan atık pil toplama noktalarına bırakın!
Upcycle Zamanı : Upcycle İstanbul Art & Design Festival 2023 ♻️
Türkiye’nin ileri dönüşüm festivali, bu yıl ikincisi ile bizlerle!

“İleri dönüşüm hareketine sen de katıl” sloganıyla yola çıkan sürdürülebilir sosyal etki platformu Upcycle İstanbul, ileri dönüşümü odağına alarak bireylerde kaynakları verimli kullanmak ve sürdürülebilirlik bilinci oluşturmaya yönelik interaktif sanat ve tasarım içerikleri üretmek amacıyla 16-17 Eylül tarihlerinde Müze Gazhane’de Upcycle İstanbul Art & Design Festivali düzenliyor. Festival, bu yıl ikinci yaşını kutlamaya hazırlanıyorken sürdürülebilir bir hayatı ve daha yaşanabilir bir gezegeni arzulayan herkesi beraber harekete geçmeye davet ediyor.
Festival’de bizi neler bekliyor?
Festival, bu yıl daha fazla sanatçının katılımıyla ziyaretçileri birbirinden değerli ve farkındalık yaratan sergilerle buluşturmayı amaçlıyor. Alper Aydın, Eylem Pala, Gülnur Özdağlar, Oğul Öztunç ve Mehmet Kavukçu gibi ileri dönüşüm ve sürdürülebilirlik kavramlarından ilham alan sanatçılar ve tasarımcılar eserleriyle sanatın dönüştürücü gücünü ortaya koyacak. Ses dokuyucusu ve araştırması Dr. Oğuz Öner ile birlikte geri dönüşüm malzemelerin ses kayıtları canlı bir müzik performansına dönüşecek. Aynı zamanda festival bu yıl üniversite işbirlikleriyle yeni sanatçı adaylarına destek olurken, genç sanatçılara da çağrıda bulunarak sosyal etki odaklı eserler yaratmalarına ilham oluyor. Kısacası; iki gün boyunca birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapacak festival, dopdolu bir program ile bizleri bekliyor.
Biz de DünyAhali olarak sizleri festivalde görmek istiyor ve hepimizi festivale katılmaya davet ediyoruz!