Merhaba. Bu yıl tam da buradan sana duyuracağımız etkinliklerimizin ilkini paylaşma vakti geldi. Kadıköy Sineması’yla birlikte 2 Şubat’ta başlayacağımız Başrol Müzik serimizde her ay bir film gösterimiyle karşında olacağız. Detaylar aşağıda. Sinema ve müziğin bizi buluşturacağı nice etkinliklere.
Geçtiğimiz hafta sana İstanbul’un kış konser takviminden bir rehber sunduk. Bu sayıda odağımızda 2023’te kariyer merdivenlerini üçer beşer çıkacağına inandığımız müzik evreninden yıldızı parlayan projeleri seninle tanıştırmak istedik. Haftanın filminde Marie Kreutzer’in senaryo yazarlığını ve yönetmenliğini üstlendiği Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth'in kamusal yalnızlığıyla sınandığımız Korsaj var. Haftanın albümünde Ryuichi Sakamoto’nun ensesinde hissettiği ölümle karşılık oturarak kaydettiği son uzunçaları 12 var. Keyifli okumalar.
Kadıköy Sineması X Duende: Başrol Müzik gösterim serisi | Tasarım: Studio These Days
📽️ Başrol müzik: Sinema ve müzik evrenlerini kesiştiren konulara olan ilgimiz malumunuz. Film gösterimlerine hiç bitmeyen bir hevesimiz var. Kadıköy Sineması da favori buluşma noktalarımızdan biri. Başrol Müzik, temasını bizim belirlediğimiz, seçkisini Kadıköy Sineması’yla birlikte oluşturduğumuz Duende’nin film gösterim serisi. Başrol Müzik, her ay müziğin farklı türlerinden bambaşka hikâyeler anlatan bir filmi seninle buluşturacak. Seri Damien Chazelle’nin üç dalda Oscar kazanan ve müzik konservatuvarındaki acımasız öğrenci ve eğitmen ilişkisine kadrajlanan Whiplash filmiyle açılıyor. 2 Şubat Perşembe günü saat 21:30’da Kadıköy Sineması’nda görüşmek üzere. Biletler tam burada.
Neler var bu sayıda?
✨ Odak: 2023 başında, yeni sesler şafakta
🎬 Haftanın filmi: Korsaj (Yönetmen: Marie Kreutzer)
💿 Haftanın albümü: Ryuichi Sakamoto, 12
Görüşmemize az kaldı,
Taner

Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
Yeni yılda, yıldız parıltılı seslerin şafağında
Kıtaları aşan, ülkeleri dolaşan ve taptaze üretimleriyle 2023'ün kapılarını aralayan geleceğin sesleriyle yıldız tozlu bir yolculuk.

Geçtiğimiz yıl sıra dışı keşifler yaptığımız, beklenmedik yıldız parıltılarıyla karşılaştığımız bir seneydi. Yard Act, Jockstrap, Sudan Archives ve nicesi çeşitli janrlara verdikleri yeni nefeslerle ışıkları anaakımın ötesine taşıdı, eklektik ve deneysel yaratıcı yaklaşımlarıyla günümüzün çok boyutlu müziğine yeni uzamlar ekledi.
2022'de radara giren janrlar, yıldızı parlayan müzisyenler yazımızda odağa aldığımız alternatif ve yenilikçi müzik zenginliği, 2023 yılında da devam edecek ve kulaklarımıza eşsiz sesler bırakacak gibi duruyor. Kısa geçmişiyle keşfini yakın bir zamanda yaptığımız, 2022'nin ikinci yarısında ve 2023'ün hemen başında yayımladıkları kısaçalarlar ve albümlerle vadettikleri potansiyeller konusunda bizi heyecanlandıran birçok grup ve müzisyen var.
Londra'dan Brooklyn'e, İstanbul'dan Rotterdam'a ve ötesine uzanan 6 müzisyen ve müzik grubu seçkimiz, yeni yılın başından yıldız parıltılarını görebildiğimiz isimlerden oluşuyor. Konumları, dilleri ve janrları ortaklaşamayan bu isimleri birbirine bağlayan ise kentlerinin müzikal kültürlerine ördükleri yeni dokular ve önerdikleri seslerle günümüz müziğinin küreselliği paralelinde açtıkları alanlar.
The Umlauts'dan 3pillie'ye, O.'dan Lewsberg'e, 2023'ten keşfine sunduğumuz bu isimlerin her birinin ufkumuzu ve hislerimizi büyütüceğine inanıyoruz. Bizimle başlayacağın ve onlarla devam edeceğini umduğumuz uzun erimli bir yolculuğa davetlisin. İşte Karşında 2023'te yıldızını iyice parlatacağını öngördüğümüz birtakım isimler...
The Umlauts. | Fotoğraf: Gem Harris
The Umlauts
Yer: Londra.
Radarda: Üyelerinin geçmişi kadar renkli bir ses paletine sahip olan The Umlauts. Wimbledon College of Arts'da buluşan ve kadrosu yerel, Monakolu ve Avusturyalı isimlerle şekillenen grubun müziklerindeki çok dilliliğin sebebi de bu. Henüz yaklaşık iki yıllık bir grup olan The Umlauts, 2021'den bu yana yayımladıkları birçok tekli ve iki kısaçalarla pop müziğine bazen minimalist elektroniklerin güneşini, bazen de EBM'in rave enerjisini getirdi.
Grubun prodüktörü Alfred Lear, 2021 tarihli ilk kısaçalarları Ü için "gün", geçtiğimiz Ekim yayında yayımlanan diğer kısaçalarları Another Fact için gece albümü diyerek The Umlauts'un aydınlıkla karanlık arasında salınan diskografisini özetledi. Grubun hissiyatı farklı olsa da sesini tanımlayan şey ise şarkılarından şarkılarına değişen, bazen synth pop'u, bazen minimal synth'i duyuran tematik akışları. Lear bunu, "Tüm kataloğumuza stil olarak yayılacak bir dokudan ziyade tek başına var olan, özerk yaratımlarla ilgileniyoruz." sözleriyle açıklıyor.
Müzik, The Umlauts için bir oyun alanı, esin kaynakları da oyuncakları. Bunlar arasında İtalya'nın yeraltı art/punk müzik grubu CCCP Fedeli alla Linea, Fransızca'dan Almanca'yaya genişleyen dil kullanımı, "herhangi bir ses ya da janrla sınırlanmak" istememeleri ve dahası var. 2023'ün The Umlauts'a, The Umlauts'un 2023'e ne getireceğini kestirmek çok güç, etraflarına ördükleri gizemli cazibenin en önemli sebebi belki de bu.
Duende öneriyor: Another Fact (EP)
Been Stellar. | Fotoğraf: Naz Kawakami
Been Stellar
Yer: Rock 'n roll'un tarihinin dönüm noktalarının birçoğunun yazıldığı, sayısız kült müzisyen ve müzik grubunun evi, uğrak noktası, ilham kaynağı New York City.
Radarda: "...şehrin mirasına katkıda bulunmak istiyoruz." diyen, NYC'nin gitar sahnesinin "gürültüsü en pop" grubu Been Stellar.
Tanışıklıkları lise, üniversite ve New York'un çeşitli konserlerinde büyüyen 5 kişilik Been Stellar, şehrin dopdolu rock 'n roll geçmişinin gölgesinde yeşeriyor. Grubun 3 üyesinin paylaştığı evin bodrum katının inzivai atmosferinde müzikler yapan Been Stellar; gitar seslerinin duvarlarından mekânın tümüne yayıldığı "stüdyolarından" esinle anın çiğ enerjisinin ve şimdinin organikliğinin öne çıktığı bir müzikal manzaraya sahip.
Müziklerinin serpildiği yer olarak bodrum katları/stüdyoları, Been Stellar'ı gürültüyle yıkayarak rock 'n roll seslerini soyut ve bulutsu bir dokunun altında bir araya getirdi. Diğer taraftan da müziklerini tanımlamayı ve esin kaynaklarının izini sürmeyi kolaylaştırdı.
The Strokes benzetmelerini artık arkalarında bırakan grup; noise pop/shoegaze janrlarıyla kucaklaşan müzikleri için "Gürültülü ve melodik müziği seviyoruz. Bu hepimizin ilgisini cezbediyor." diyerek NYC'nin biricik noise müzik referans noktası Sonic Youth'u, shoegaze öncüleri My Bloody Valentine'ı ve Ride'ı işaret ediyor.
Birleşik Krallık'ın gitar müzik sahnesinin nabzını tutan So Young Records'la anlaşarak ilk teklileri Been Stellar'ı geçtiğimiz yıl Ağustos ayında paylaşan grup, 2023'e teslim edecekleri ilk uzunçalarlarının çalışmalarında hâlihazırda. "Farklı tonda birçok mavimiz ve kırmızımız var, albümümüzün ise kocaman bir mor olmasını istiyoruz." diyen Been Stellar'ın odalarından dünyaya yayılacak yeni müziklerinin nasıl duyulacağını merak etmemek elde değil.
Duende öneriyor: Manhattan Youth
3pillie. | Fotoğraf: Baran Avcı
3pillie
Yer: Ablukaya alınmış, köşeye sıkıştırılmış ve yaşam alanları daraltılmış olsa da sıra dışı seslerin yankılanmaya devam ettiği İstanbul.
Radarda: İstanbul'un yeraltında kenetlenen alternatif müziğine mikrofonlar uzatan ve sahneler açan Badmash Collective'in öncü bileşenlerinden; MC, müzisyen ve prodüktör 3pillie. Nam-ı diğer Doğa Ocak.
3pillie, 2019'da yayımladığı nonsense kısaçalarını takiben Frozen Clouds'tan Fosil'e birçok yerel müzisyenle işbirliği içinde çeşitli tekliler çıkardı. Hemen her bir şarkısında yeni bir yüzünü, ona ilham kaynağı olan sesleri ve janrları keşfettiğimiz Ocak, 10 şarkıyı henüz vuran kataloğuyla benzersiz bir sessel yolculuk vadetti.
3pillie; Birleşik Krallık aksanıyla çınlayan, yumuşak olduğu kadar dizeleri ve rhyme'ları amansız bir açlıkla yutarak büyüyen MC'liğiyle hip-hop'un bazen "soyutuna", bazen de deneyseline dokundu. Bir "MC" olarak mikrofonu bıraktığında da kimi zaman "cazın pop'unu" derin vokallerle keşfetti, kimi zamanda emo'nun melodik gitarlarına eşlik eden agresif çığlıklar attı.
Yerel sahnenin "alternatifinin alternatifinde" janrlar ve vokal performanslar arasında salınarak özgün üretimler gerçekleştirmeye devam eden 3pillie ilk albümünün hazırlıklarında. 2023, yeraltından yukarıya basamakları birer birer çıkan müzisyenin yeryüzüne 360 derece selam verdiği bir yıl olabilir. Kim bilir?
Duende öneriyor: ACCEPT NO CHAINS
O. | Fotoğraf: Holy Whitaker
O.
Yer: Londra.
Radarda: Dan Carey'in Londra'nın bol titreşimli caz sahnesinden çekip çıkardığı yeni keşfi, Joe Henwood ve Task Keary'den oluşan ikili O. grubu.
Sons of Kemet, Ezra Collective, Kokoroko, The Comet is Coming ve daha nicesinin Londra'da estirdiği caz havasının yeni rüzgârı O., davul ve saksafondan ibaret enstrümanlarının ikili oyunlarıyla cazın doğaçlama evreninde gezintilere çıktı.
Müziği için radikal stüdyo düzenlemelerinden kaçınan ve canlı performansların ihtimallerle dolu akışkanlığını kayıtlarında da yaşatmak isteyen O., bugüne kadar yayınladıkları ilk ve tek şarkıları OGO'yu Oslo'da bir ses provasında, -5℃ sıcaklıkta ellerini ısıtmak için yaptıkları hızlı bir doğaçlama seasında yazdı.
Speedy Wunderground etiketli OGO, O.'nun diskografisinde bulunan tek şarkı olsa da grubun nerede, ne zaman ve nasıl müzik yazacağı ve Dan Carey'in "bir günde bir kayıt" ilkesiyle ortaya ne hızla neler çıkaracağını kestirmek çok güç. Hâlihazırda sahnelerden sahnelere koşan O.'nun belirsizliklere ve müziğin canlı hâline sadakati, Carey'in stüdyolarından yayılarak 2023'te kulaklarımıza çalınacak yeni şarkılarının habercisi olabilir belki de.
Duende öneriyor: OGO
exociety. Kaynak: Lazy Eye Productions
exociety
Yer: Londra, Güney Karolina ve Teksas.
Radarda: 10 yıl öne kurulmuş olsa da üretimlerini deneysel/bağımsız hip-hop komünitesinden yeni yeni gün yüzüne, yani çevrimiçi platformlara çıkaran bir "internet hip-hop kolektifi" exociety.
exociety, doğdukları yerler Sovyet Rusya'dan ABD'ye genişleyen, geçmişleri ve hayat hikâyeleri birbirinden hayli farklı olsa da "depresyonda paydaş" olan bir üçlü. Dijital müzik çağının uzakları yakın eden ve bir arada olmayı internet üzerinden de mümkün kılan doğası, exociety'i dünyanın farklı yerlerine dağılmış olsalar da ortak bir çatı altında bir araya getirdi.
Rav, Kill Bill ve Scuare, bağımsız ve alternatif müzik yapımının ve dolaşımının lo-fi ses kolajlarını funk'tan caza genişleyen bir ilham spektrumunda "değerleyen" exociety, yakın geçmişin yükselen janrı abstract hip-hop'un en gizemli ve merak uyandıran oluşumlarından biri.
Duende öneriyor: Deception Falls
Lewsberg. | Fotoğraf: Cheonghyeon Park.
Lewsberg
Yer: Rotterdam.
Radarda: Kurşuni havaları, bayağı ve grotesk şehir görünümlerini müziklerine arka plan yapan; klasik rock enstrümentasyonuyla modern zamanların yer yer dingin, yer yer de "geveze" gitar baladlarını yazan Lewsberg.
Rotterdam'ın inzivai ve karanlık atmosferinde hayatın aleladeliğine, onun monoton dekorlarına bakan Lewsberg, Rotterdam ikliminin soğukluğunu ve şehrin heyecansızlığını müziklerine taşıdı. Gündelik gözlemlerinin "gerçeklerine" geveze spoken-word'lerle, kişisel mekânlarının keskin durağanlıklarına ise slowcore gitar manzaralarıyla hayat veren grup, sessiz sedasız 3 albümlük bir kütüphane oluşturdu bile.
Yetenek avcısı Dan Carey ve Speedy Wunderground'un Six Hills şarkısıyla Rotterdam'dan çekip Londra'ya taşıdığı Lewsberg, Kıta Avrupası'nda yükselen gitar müziğinin Birleşik Krallık dışına taşan en nadide örneklerinden. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında yayımladıkları Sweets teklisi, 2022 yılını albümsüz geçiren Lewsberg'in 2023'e sakladığı bir uzunçalar olduğunu düşündürüyor. Sabırsızlıkla bekliyoruz.
Duende öneriyor: In This House
Spot ışıkları altına aldığımız 6 sanatçıdan derlediğimiz kısa ama dopdolu çalma listesi aşağıda. Keyifli dinlemeler!

Film: Corsage
Yönetmen: Marie Kreutzer
Süre: 114 dakika
Yapım yılı: 2022
Jenerik: Marie Kreutzer’in dördüncü uzun metrajlı filmi Corsage ilk gösterimini geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yapmış, olumlu eleştirilerle karşılanmıştı. Festivalden ve bölümden başrol oyuncusu Vicky Krieps’in kazandığı En İyi Performans ödülüyle ayrıldıktan sonra da yolu epeyi açıktı filmin: San Sebastian, Saraybosna ve Chicago’da ödüller kazandı; En İyi Film dâhil üç kategoride aday olduğu Avrupa Film Ödülleri’nden yine Vicky Krieps’e gelen ödülle ayrıldı. Üstelik Avusturya’yı temsil ettiği En İyi Uluslararası Film Oscar yarışında finale kalan on beş film arasında yer almayı başardı. Film, yıllar boyunca sadece özel yapım korseleri nedeniyle değil, Viyana sarayında kendine biçilen işlevsiz biblo rolü nedeniyle de boğulan ve nefessiz kalan bir kadının buhranını ele alıyor.
Öte yandan: Filmin endüstri için farklı bir önemi daha var. Filmin Avusturya prömiyeri sırasında hedef göstermeden başlayan protestolar ve sonradan yargıya taşınan süreç, #MeToo hareketinin Avusturya ayağının fitilini ateşlemişti. Filmde Avusturya imparatorunu canlandıran Florian Teichtmeister, çeşitli suçlardan yargılanmaya devam ediyor. Dağıtım şirketi ve filmi Oscar adayı seçen Avusturya komitesi ise prodüksiyon şirketinin açıklamalarının ardından suçlamaların filmin prodüksiyonundan bağımsız olduğuna ikna oldu. Komite, tek bir kişiye yönelik suçlamaların filmin, film ekibinin ve diğer oyuncuların başarılarını gölgede bırakmaması için filmin dağıtımını ve ödül sezonu yolculuğunu etkileyecek herhangi bir aksiyon almamaya karar verdiler.
Neden izleyelim? Corsage, her ne kadar tarihi ve biyografik bir drama gibi paketlense de kurmacanın şekillendirdiği, alternatif tarih yazan bir yapım. Sisi olarak da bilinen Avusturya İmparatoriçesi ve Bavyera Düşesi Elisabeth’in yaşamından bir kesit sunan film, 1877 yılında imparatoriçenin kırkıncı yaşına basmasıyla başlayan bir yılı mercek altına alıyor. O güne kadar hem sarayda hem de halkın gözünde büyüleyici güzelliği ve bilhassa ince beliyle idolleştirilmiş olan Sisi, kırkına basar basmaz üzerine yapıştırıldığını hissettiği “yaşlı kadın” etiketini şiddetle reddediyor. Yaş almayı reddedişi onu aksi, dengesiz ve umursamaz birine dönüştürmeye başlıyor. Eskisi kadar sıkılamayan korseleri, sağlık sorunları ve çabuk yorulduğu için, hatta çocukları büyüdüğü için suçlayacak birini arıyor belki. Kreutzer ise bu karakter odaklı dönüşümü bize yansıtırken sebeplerinin ve sonuçlarının ardındaki asıl problemi sorgulatmayı ihmal etmiyor: Ülkenin yönetiminde söz sahibi olanlardan hiçbir eksiği olmayan güç sahibi bir figürün sadece kadın olduğu için yönetimde söz sahibi olamayıp tek işlevinin güzel görünmek olması.
Marie Kreutzer, tarihle tutarlı bir şekilde ilerleyen “kostümlü dramasını” Sisi dönüştükçe fantezilerle süslüyor, alternatif bir tarih yazmaya başlıyor. Bu seçimi feminist bir başkaldırı ya da intikam aşkıyla tarih kitaplarının sayfalarını yırtan bir darbe olarak görebilirsin belki; bense karakterini ve karakterinin dünyasını daha iyi anlatmak, izleyicisi için empatiyi kolaylaştırmak isteyen bir yönetmenin yaratıcılığını görüyorum. Bu kurmaca bölümler ve fanteziler arasında en güçlüsü Sisi’nin “sinematografinin babası” Louis Le Prince’le ve kameralarıyla tanıştığını düşleyen sahneler. Kendi güzelliği ve imajına takıntılı hâle gelmiş bir kadının kayıt altına alınan imajlar ve durdurulup bir kutuya hapsedilen zamana ne denli hayranlık besleyeceğini kestirmek güç değil. Tüm film boyunca ağızları açık bırakan bir performans sergileyen Vicky Krieps’in de devleştiği sahneler bu sahneler zaten. Yönetmenin filmi güçlendiren bir diğer seçimi ise müzik kullanımı. Film boyunca başta Camille’in “She Was” şarkısının varyasyonları olmak üzere modern müzikler çalınıyor kulağımıza.
Corsage’ın derdi tarihi bir figürün yaşamını anlatmak değil. Anakronizmleri ve fantezileriyle bir karakterin psikolojik portresini çizmek kısacası. Varsın tarihi gerçeklerden uzak sahnelerle süslensin, varsın tarihi gerçeklere aykırı bir finalle, olabildiğine romantik bir fanteziyle noktalansın. Hangimiz bize okutulan tarih kitaplarında yazılan tarihin gerçekliğinden yüzde yüz eminiz ki?
Nereden izleyebilirsin? Corsage, bugün Başka Sinema salonlarında gösterime giriyor.
Benzer işler:
- Elizabeth (1998, Shekhar Kapur)
- Marie Antoinette (2006, Sofia Coppola)
Belgeselciler buluşuyor: Kundura DocLab başvuruları başladı
Kundura DocLab başvuruları 13 Şubat'a kadar devam ediyor
Beykoz Kundura’nın 8 - 14 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek, film ve tiyatro pratiğini bir araştırma sürecinde bir araya getiren belgesel laboratuvarı Kundura DocLab, 13 Şubat’a kadar başvuru kabul etmeye devam edecek.
Nedir? Bu yıl ilki yapılacak Kundura DocLab, belgesel alanında sinema ve tiyatro yönetmenlerine yönelik hazırlanan, disiplinlerarası bir proje ve kapasite geliştirme programı.
Neden önemli? Sinema ve tiyatronun arasında güçlü bir bağ bulunduğuna yönelik inançtan yola çıkarak hazırlanan Kundura DocLab programı; belgesel pratiği yapan, metodolojileri derinlemesine geliştirmek ve deneyimini artırmak isteyen, araştırma odaklı çalışan tüm film ve tiyatro yönetmenlerine açık bir platform sunuyor.
Kimler var? Seçilen 10 belgesel projesinin 6 Mart’ta duyurulacağı Kundura DocLab’in jürisi yapımcı Dilek Aydın; araştırmacı, akademisyen ve küratör Gurur Ertem; yönetmen ve küratör S. Buse Yıldırım ve mimar, sanatçı ve araştırmacı Yelta Köm’den oluşuyor. Katılımcılara bir hafta boyunca kapsamlı bir deneyim sunacak program ise dramaturg Aljoscha Begrich ve yaratıcı sinema yapımcısı Bruni Burres’in danışmanlığında hazırlanacak.
Kundura DocLab hakkında detaylı bilgi için burayı ziyaret edebilir, formu doldurarak 13 Şubat’a kadar başvuru yapabilirsin.
Sesli arınma günlüğü
Ryuichi Sakamoto, hayatının 13 ayına açık bir davet verdiği yeni albümü 12’de minimalist bir günlük tuttu; seslerle yıkandığı içsel yolculuğundan arınarak çıktı.

Albüm: Ryuichi Sakamoto, 12
Süre: 61 dakika
Plak şirketi: Milan Records
Yayın tarihi: 17 Ocak 2023
Kartonet: Modern klasik, ambient, elektronik ve deneysel müziğin en önemli temsilcilerinden Ryuichi Sakamoto, pandemiye denk gelen ve 1.5 yıla uzanan inzivasında çiziktirdiği yeni albümüyle 5 yıllık arasından geri döndü.
En son 2014’te konulan boğaz kanseri tanısından sonra hastalıkla mücadele süreci, yaşam ve ölüm üzerine düşünceler olarak tasarladığı Async albümünü yayımlayan Sakamoto, bu sefer de 2021’in başında bir başka kanser tanısıyla baş başa kaldı. “Artık kanser hep yanımda olacak sanırım.” diyen müzisyen, “çalmayı bırakın, dinleyeme bile hâli olmadığı” müziğe geri döndü.
2021’in Mart’ında eli piyanosu ve synthesizer’ına uzandı. Hem pandeminin öz izolasyonunda hem de hastalığıyla baş başa, odasında bir başına “seslerin içinde yıkanmak” istedi. Ve enstrümanlarıyla minimal, içgörüsel, deneyimsel ses karalamalarına başladı. 18 aylık bu süreci “seslerle bir günlük tutmak” gibiydi diyerek ifade eden Sakamoto, bu süreçten seçtiği ve hiç süslemeden sunduğu 12 şarkıyla 61 dakikalık yakın, nefes nefese, sırt sırta bir dinleme deneyimi sundu.
Lee Ufan’ın beyaz bir arka plan önüne serdiği sade pastel çiziktirmeleri, albümün “olduğu gibi” duyulan yalınlığının simgeledi. 12 şarkı, 13 ay ve Ryuichi Sakamoto’nun inadına atan nabzı 12 albümünde iddiasızca bir araya geldi.
Ryuichi Sakamoto, 12
Neden dinleyelim? Kariyeri elektronik müziğin eşik atlatıcısı gruplarından Yellow Magic Orchestra’da klavye çalarak başlayan Sakamoto, 40 yılı aşkın kariyerine modern klasik eserlerden film soundtrack’lerine, meditative ambient’dan deneysel elektroniğe kadar birçok janrı ve albümü sığdırdı. 1996 albümüyle modern klasiği, erken 2000’ler başından itibaren işbirliğine gittiği Alva Noto’yla elektronik ve ambient’i, son yıllarda ise “tuşluların” saflaştırıcı minimalizmini keşfetti.
12 albümü, Sakamoto’nun git gide içe döndüğü, hayatı ve neredeyse son 10 yıldır hep ensesinde hissettiği ölümü üzerine kafa yorduğu, müziğini de saflaştıran minimalizmin örneklerinden biri. Bu saflaştırma sadece piyano ve synthesizer’a indirgenen ikili ses oyunlarında değil; Ryuichi’nin odasında kaydedilen albümün prodüksiyonunda, şarkıların akustik yankılarında ve müzisyenin birden çok şarkıya eşlik eden nefes alışverişlerinde de mevcut. 12’in en güçlü yanı da bu. Müzisyenin “bir günlük gibi" dediği, zihninin ve kalbinin derinlerine inen birebirlik, Sakamoto’nun odasına ve hayatının bir bölümüne yakından bakmak için açık bir davet. Öyle ki şarkı isimleri, yazıldıkları tarihlerinden esinle koyuldu.
2021 yılının 10 Mart’ında başlayan (20210310) ve 2022’nin 4 Nisan’ına (20220404) kadar 13 aylık bir zamanı kapsayan albüm, son şarkısı hariç kronolojik olarak ilerledi. Müziğe yeniden kavuşan Ryuichi Sakamoto, “müzikle ilk defa tanışıyormuş gibi” refleksif bir yazım metodu benimsedi. Seslerin diplerden başlayan yolculuğuna radikal müdahalelerden kaçındı. Albüm boyunca zamanı ve hareketi yavaşlattı, uhrevi bir besteci/rehber rolüne soyunarak seslerin akışında yıkanmayı tercih etti.
Albüm; minimal, ağıtsal ve içe dönük piyano aranjmanlarıyla atmosferik synth ses manzaraları arasında mekik dokudu. Modern klasik müziğin deneyimsel piyano sonatları, elektronik müziğin akustik uzamlarına yerleşti. Sakamoto’nun nefes alışverişleri, odasından yansıyan mekân sesleri bir enstrüman olarak 12’ye eşlik etti. Neredeyse bir canlı performansa şahit oluyormuş hissi veren albümle Ryuichi Sakamoto, peşini bırakmayan kansere rağmen yaşama tutundu ve müziğini en yalın “ses hâllerine” indirgedi.
12, tedavi edici ve dinginleştirici bir günlük; 13 aylık bir zaman dilimi ve sesler arasında yıkanarak arınan yeni bir Ryuichi Sakamoto’yla yakından tanışman için tarifsiz bir fırsat.
Benzer işler:
- Nils Frahm - Felt
- Max Richter - Songs From Before