İÇİNDEKİLER
MAHALLE MAHALLE
ROTA
Bugünkü Destekçimiz
AYAKÜSTÜ
KARTPOSTAL

#83: Florya, İPA Kampüs

Mahalle: Florya. Mahalleli: Oktay Kargül, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Genel Sekreteri. Mekân: İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Kampüs. Ayaküstü: SO? Mimarlık ekibi. Rota: Florya sahil hattı.
Literal Radio ile birlikte

İyi müzik için iştah duyanlara: Literal Radio Şehrin yeni groove radyosu Havada gönül tellerini titretecek bir sıcaklık, modumuzda ise bu güzel hislere yakışacak iyi müziğin heyecanı var. Özlem duyduğumuz ritim için nerede bir araya geleceğimizi artık biliyoruz; sadece bir radyo değil, benzer zihinlerin aynı yerde dalgalandığı Literal Radio yayına başladı. Nedir? Daha iyi #müzik, daha iyi #içerik ve daha iyi #kürasyonlar için karnı zil çalanların aidiyet duygusuyla hareket ettiği Londra merkezli topluluk Literal , birlikteliğin ilk adımını Literal Radio ile atarak daha iyisini arayan müzikseverlere sesleniyor: “Kimse buraya senden daha fazla ait değil.” Neler var? Kulaklığını paylaşmak isteyeceğin zevklere sahip kişileri müziğin etrafında bir araya getirmeyi arzulayan Literal Radio ; soul, jazz, funk, R B, modern jazz ve electronica ağırlıklı seçkisiyle seslenerek iyi müzikle şehrin kalabalığında bizi birbirimize bağlıyor. Keyifle salınacak anlar için incelikle ve heyecanla kürate ediliyor. Nerede? Her yerde olanın değil, iyi müziğin peşinden gidenlerin yeni evi Literal Radio ’yu Karnaval.com , Karnaval IOS ve Android uygulamaları ve houseofliteral.com üzerinden dinleyebilirsin. Şehrin groove dalgasına kapılmaya hazırsan @houseofliteral ’a hoş geldin. #LiteralRadio #Longing4BetterMusic

Daha fazlasını öğren

İPA Florya

Galata'dan Florya'ya arabayla yaklaşık 1 saat 3 dakika. Evlerin azalan katlarından, açılan gökyüzünden, ara sokakların iki yanını saran ağaçlardan hissediliyor sayfiye havası. Marmaray ve arkasında görülen deniz, Florya'nın daimi manzarası. Kuş cıvıltısı, bahar kokusu, oyunbaz kedisi ve kendini hissettirerek esen rüzgârıyla Florya'dayız şimdi. 

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) İletişim Koordinatörü Ceren Güler karşılıyor bizi, mahalleyle tanıştırıyor. “Buraya temelli ilk yerleşenler 1917’de Rusya’daki Ekim Devrimi'nden kaçanlar, onlardan önce 'Fülürye' diye biliniyor mahalle. Rusya’dan göçenlerle telafuz çeşitleniyor, zamanla Florya'ya dönüşüyor. Bir kuş türüymüş Fülürye, belki göç yolu burada olan kuşlardan geliyordur isim. Gayrimüslim toplulukların eğlence hayatının; ilk gazinoların, plajlarının ev sahibi Florya. Bir yerde okumuştum ‘İnsanlar sahillerde Rusların plajda yatıp güneşlenmeye başlamasıyla Florya’yı bu şekilde kullanabileceklerini fark ettiler.’ Bu mahalle ‘göre göre’ dönüşmeye başlıyor esasında. 

Florya'da sayfiye havası


Bir zamanların sayfiyesi olduğu için mahallenin her sokağına yazlık mimarisi hâkim. Asansörü olmayan, az katlı, geniş salonlu ve büyük balkonlu evler Florya’nın panoraması. Bu yapısını her ne kadar korumaya devam etse de önemli bir dönüşüm de 80 sonrasında yaşanıyor. Bu İstanbul'da neoliberal kentleşmenin zirve yapıp yayıldığı dönem. Kent merkezleri yoğun nüfus çekiyor, yeni yaşam alanları yaratılıyor, sayfiyeler de hedef hâline geliyor. Günlük hayat rotasında olmayan ama belli bir yaşam tarzına sahip insanların tercih ettiği lokasyona dönüşüyor Florya. Yine de ve hâlâ da dikey mimarinin ele geçiremediği nadir mahallelerden. Yaşam ritmi sakin.” 

Geçirdiği evreler, tanıklık ettiği hikâyeler ve farklı kullanım alanlarıyla İPA Kampüs, bugün Florya’daki yaşamın bir temsili. Duyulan geçmiş zamanda hayalet yapı, şimdiki zamanda kentin birlikte üretme, düşünme merkezi. Gün be gün Florya’yı şehir merkezine bağlayan, gelecek zamanda şehri daha yaşanabilir kılacak pratik ve akademik çalışmaların yayıldığı merkez üssü hâline getirecek; mahalle- şehir-toplum arasında yeni ilişkilenme alanları yaratacak. En azından, düşlenen ve umut edilen İstanbul’un ihtiyacı olan, bu.

Başka türlü bir şehrin mümkünâtında.

Eşlikçi: Schumann: Waldszenen, Op. 82: No. 7, Vogel als Prophet

SOLİ Ekibi

SOLİ

SOLİ

Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.

İÇİNDEKİLER

MAHALLE MAHALLE: Eskilerin sayfiyesi şimdilerin şehir merkezi Florya'da, Marmaray'ın arkasında, ağaçların içinde üretmeye alan açan İPA Kampüs.

ROTA: Atatürk Deniz Köşkü Müzesi’nden Uludağ Et Lokantası'na. Florya sahil hattı. 

AYAKÜSTÜ: 18. Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin ana mekânlarından, İKSV’nin koordinasyonunda düzenlenen Arsenale’deki Türkiye Pavyonu 20 Mayıs'ta açılacak ve 26 Kasım'a kadar ziyaret edilebilecek. Pavyonda "Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi" isimli projesi sergilenen ve İPA Kampüs’ün de mimarları olan Sevince Bayrak ve Oral Göktaş ile bienal üzerine.

MAHALLE MAHALLE

“Burada” ve “Birlikte” bir kent inşası

Mahalle: Florya. Mekân: İPA Kampüs.

Mahalle: Florya. Mahalleli: Oktay Kargül, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Genel Sekreteri. Mekân: İPA Kampüs. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu.

İPA Kampüs, İstanbul’da, Bakırköy ilçesinin Basınköy mahallesi sınırları içinde yer alıyor. İdari sınırlar olarak baktığımızda Basınköy’ün neredeyse yarısından fazlasını Florya Atatürk Ormanı oluşturuyor, geri kalan kısmındaysa az katlı konutlar dikkati çekiyor. Kapı komşumuz Şenlikköy mahallesi ya da halk arasında bilinen adıyla: Florya. Dokusuyla birbirine girift bu 2 mahalle: Basınköy ve Şenlikköy esasında İstanbul’un en sakin yerleşim yerlerinden, dolayısıyla sokakta kalabalıkla pek karşılaşmazsınız, lokaller genellikle işe gitmek ya da gündelik işlerini halletmek için özel araçlarını kullanır, hayatın çok iç içe yaşandığı bir mahalle diyemeyiz. Tabii bunda bölgenin tarihsel gelişiminin de etkisi var.

İPA Kampüs'ün serasında Oktay Kargül


Florya, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri şehir merkezinden uzak sayfiye yeri. Bağların, bahçelerin olduğu bir alan. 1930’lerde Atatürk bir gezisisi sırasında bölgeyi görüyor, Atatürk Ormanı bu sayede yapılıyor. Civardaki bir diğer önemli yapı da müzeye dönüştürülen, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yaptırılarak Atatürk'e armağan edilen Atatürk Deniz Köşkü. 1950’lerden sonra, İstanbul’da eğlence kültürünün de gelişmesiyle birlikte plajlar, eğlence mekânları ve yazlık evleriyle Florya, İstanbul’un yazlık ruhlu mahallesi olarak betimleniyor. 

Sahil hattı, banliyö ve şimdi de Marmaray ile fazla parçacıla sahip bir alan. Parçacıl yapıyı kenti mahalle bütününden ayıran, bölen modüller; park, orman, sahil bileşenleri olarak tanımlayabiliriz. Florya’daki Atatürk Kent Ormanı ve Marmaray merkezileşmeyi sağladığı için mahalleliyle iletişimi artıran önemli alanlar. İPA Kampüs’ün konumunun da hemen bitişiğinde olmaları bu açıdan büyük bir avantaj. Sadece bir mahalle için değil, Bakırköy, Yeşilköy ve Florya’nın birleştiği, mahalleliyle olan etkileşimi merkezleştiren, komşuluk ilişkilerini geliştiren bir yaşam alanı İPA Kampüs. 

İPA Kampüs İstanbul Kitaplığı


Florya’da bir kent kampüsü 

İPA Kampüs, Florya Atatürk Ormanı’nın yaklaşık 100 bin metrekarelik bölümünü kaplıyor. Atatürk zamanında ormanda birkaç prefabrik yapı varmış, bir dönem valilik konutu olarak kullanılmış. Ancak sonrasında dönemin İBB yönetimi buradaki prefabrik konutları kaldırıp yerine lüks villalar inşa etmiş; müştemilat, depo, spor alanları ve kişiye özel havuz yapılmış. Orman içinden bir alan izole edilip etrafı 2 sıra duvarla çevrilerek özel yazlık siteye dönüştürülmüş. İçindeki en büyük villa dönemin İBB belediye başkanının kullanımına, diğer yapılarsa ilçe belediye başkanlarına tahsis edilmiş. Villalarda özel yapım mobilyalar, altın varaklarla İstanbulluların erişimine kapalı gated-community oluşturulmuş ve kimsenin haberi olmamış. Ekrem İmamoğlu göreve geldiğinde "Burayı zamanında ayrıcalıklı kişilerin keyif yaptığı bir alandan İstanbul’un geleceğinin İstanbullularla planlandığı bir kent kampüsüne dönüştüreceğiz" dedi, İPA Kampüs’ün dönüşüm hikâyesi de böylelikle başlamış oldu. 

İPA Kampüs: evden ofise


Ortak kullanıma ve kamuya açık alan inşası

Dönüşüm sürecindeki vizyonumuz yıkıp tekrar yapmaktan ziyade elimizde olanı dönüştürmekti. İsraf düzeninin aksine yeniden işlevlendiren ve kamu kaynaklarını gözeten bir yaklaşım benimsedik. Ortak kullanıma açık kamusal alanların oluşturulması gerekiyordu. SO? Mimarlık ve Fikriyat ile de yollarımız böyle kesişti. Elimizde yarı olimpik havuz ve hediyelerin depolandığı bir hangar yapısı bulunuyordu. SO? Mimarlık ve Fikriyat tarafından hazırlanan projeyle “Havuz” seminer salonuna, “Hangar” ise atölye alanına dönüşmüş oldu. İPA Kampüs içindeki bu 2 yapının dönüşüm projesini tasarlayan mimarlar Sevince Bayrak ve Oral Göktaş için de keyifli bir süreç oldu ki projeden aldıkları ilhamla “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” projesini hazırladılar ve projeleri 18. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nda sergilenecek proje olarak seçildi. Projenin ilk tanıtım toplantısı da onlara ilham veren bu mekânda İPA Kampüs, Havuz’da gerçekleşti. 

İPA Havuz


İstanbul’un geleceğini İstanbullularla tasarlamak

İPA Kampüs’te farklı etkinlikler düzenliyoruz. Havuz ve Hangar’ın yanı sıra "Hobi" dediğimiz toplantı alanı ve İPA İstanbul Kitaplığı da kampüste. Özellikle öğrenciler, gençler ve araştırmacılar için İPA İstanbul Kitaplığı bir müdavim mekânı. Civarda gençlerin İPA Kampüs’teki gibi ders çalışıp bir yandan etkinliklere katılabileceği alternatif alanlar yok. İstanbul’da ormanın içinde hem kütüphanede çalışıp hem de açık havada vakit geçirebileceğiniz hem de etkinliklere katılabileceğiniz başka bir saha da. İPA Kampüs, hayalini kurduğumuz İstanbul’da olduğunuzu hissettiren çok özel kolektif bir alan. Üstelik çeşitli bitki, kedi, kuş, kirpi ve tavuklarıyla da doğa içinde, Koru İstanbul projesi kapsamında İstanbul'daki bitkilerin ve hayvanların haritalamasını yapıyor. 

Kampüs kedisi ve İstanbul


İPA Kampüs İstanbul’un her noktasına, her kaynağına ve geleceğine nasıl yaklaştığımızın bir örneği. İstanbul’un “daha adil, yeşil ve yaşanabilir bir kent” olması hayalinin doğru planlamayla nasıl mümkün olabileceğinin ispatı. İPA olarak İstanbul’un geleceği için bu planlama aklının belediyenin tüm birimlerinden bu kentin tüm paydaşlarına varana kadar yerleşmesi için çalışmalar yürütüyoruz. İstanbul’un öncelikli konularına dair araştırmalar yapıyoruz, kamusal tasarım alanında katılımcılığı harekete geçirecek süreçler tasarlıyoruz ve tabii en önemlisi: İstanbul’un geleceğini tasarlıyoruz. Yaklaşık 2 senelik bir çalışma sonunda hazırladığımız İstanbul Vizyon 2050 Strateji Planı bu çalışmanın ilk ürünü olarak tamamlandı ve 5 Temmuz 2022 tarihinde Ekrem İmamoğlu tarafından İstanbullularla paylaşıldı. 

Hangar


“Burada” ve “Birlikte” planlar

İstanbul Vizyon 2050 Strateji Planı uzun erimli ve kente daha makro ölçekten bakan bir çalışma. Eylem planları, bu tasarının hayata geçmesi için atılması gereken adımları tanımlıyor olacak, kent planlamasında yerelin potansiyelini ve gücünü vurgulayan “semt” ölçeğine inen projeler tasarlanacak ve desteklenecek. Çalışma süresince yaklaşık 20 bin İstanbulluya temas ettik. Altını çizmek isterim: Bu, bir belediye planı, bir iki kişinin masa başında hazırladığı bir içerik değil. Bu, İstanbul’un yani İstanbulluların planı. “İstanbul’un Gelecek İçin Bir Planı Var” dememizin nedeni de bu. Bu kadar büyük ölçekli ve uzun erimli tasarımlar hazırlıyor dahi olsanız bu kentin yaşayanlarını işin içine dahil etmediğinizde, program ancak kütüphane rafına kaldırılır. Fakat her aşamada sürece orada yaşayanlar, mahalle toplulukları katıldığında ortaya çıkan sonucu toplum sahiplenir, sonuca ulaşmak için sürecin bir parçası olmaya devam eder. Bunu sadece Vizyon 2050 çalışması sürecinde değil, kentsel tasarım süreçlerinde de uyguluyoruz. 

İPA İstanbul Kitaplığı


Örneğin geçen sene başlattığımız “Burada Birlikte” atölyesi, İBB’ye ait ancak herhangi bir şekilde işlevlendirilmemiş farklı ölçeklerdeki kamusal alanları orada yaşayanlarla birlikte dönüştürmeyi hedefliyor. Bu yüzden “Burada” ve “Birlikte” diyoruz. Öte yandan İPA Kampüs’te katılımcılık konusunda farkındalık yaratan atölye çalışmaları düzenliyoruz. Hem paydaşlarımız hem de kendi geliştirdiğimiz yöntemlerle özellikle gençlerin yaşadıkları kentteki yaşamın iyileşmesinde ve dönüşmesinde hakları ve sorumlulukları olduğunun farkına varmalarını sağlayacak etkinlikler düzenliyoruz. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
ROTA

Florya sahil hattı

Atatürk Deniz Köşkü Müzesi’nden Uludağ Et Lokantası'na.

Bir zamanların Şenlikköy’ü, Fülürye’si, Kalitarya’sı, Atatürk’ün gezisi sırasında hayran kaldığı, varır varmaz yeşillendirmek için orman yaptırdığı sayfiyesi günümüzün Florya’sı. Bu mahallede eski eskitilmeden korunmaya çalışıyor. Mekânlar, duraklar, fikirler hep bir idealin izini taşıyor. 

Kampüs kedileri


Atatürk Kent Ormanı: Marmaray Şenlikköy durağına 16 dakika yürüme mesafesi, İPA Kampüs’ün komşusu. Atatürk’ün ricasıyla oluşturulan 350 dönümlük, içinde Türkiye'de yetişmeyen ağaçların da bulunduğu bir orman. Yürüyüş yapmak, ağaçların altında kitap okumak, köpek gezdirmek ve gün sonunda rotayı İPA’daki etkinliklerden birine çevirmek için ideal. 

Atatürk Deniz Köşkü Müzesi: Florya sevgisinden ötürü dönemin İstanbul Belediyesi tarafından Atatürk'e hediye ediliyor. Denizin üzerinde olan yapı ahşap bir iskeleyle karaya bağlı. İngiltere kralı VIII. Edward ve Windsor düşesi Wallis Simpson’ın ağırlandığı, 1988’de TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı'nın yönetimine giren, bazı bölümleri TBMM mensuplarına hizmet vermesi düşünülerek sosyal tesis olarak ayrılan köşk şu an TOKİ tarafından güçlendirme amaçlı tadilatta, 1 Şubat 2024’te açılması planlanıyor. Müze ziyarete kapalı olsa da girişindeki metal inşaat duvarı üzerine asılı Atatürk fotoğrafları seyre gelenleri karşılıyor.

Yüzmek yasak, seyredurmak makbul 


Ata Plaj: Uludağ Et Lokantası’nın yanı. Girişindeki duvarda boydan boya asılı bir Atatürk fotoğrafı var. İsmi Atatürk Köşkü’nden geliyor. 

Güneş Plajı: Atatürk tarafından yaptırılan halk plajı. Marmaray Florya durağının hemen karşısı, metrobüs Menekşe durağınaysa 8 dakika yürüme mesafesi. Plajın içindeki ağaçların birinde Atatürk’ün Florya’da yüzerken çekilen fotoğrafı asılı. Komşusu sosyal tesisin güvenliğinden haziranda açılacağını öğrendik. O zamana kadar mayo ve güneş kremi alınması ekibin tavsiyesi. 

İris Çiçekçilik: 22 senedir Floryalı. Mahallenin sürekli kabuk değiştirdiğini söyleyen Kadir Bey için değişmeyen tek şey saksıdaki orkideler. 

Florya sahil


Beyti: 1945’te Küçük Çekmeceli, 1983’ten beri de Floryalı. Dükkânın sahibi Beyti Güler, Atatürk Havalimanı yapıldıktan sonra yolcuların misafirlerini yakında ağırlayabileceği yer eksikliğinden rotasını Florya’ya çeviriyor. İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Çin Cumhurbaşkanı Li Xiannian, Arthur Miller, Afrika Cumhurbaşkanı DE Clark ve Danny Kaye restoranın eski müdavimlerinden. Havalimanı kapansa da Beyti Bey ve restoranı hâlâ aynı yerde, mahalleliyle sohbette. Abugannuş kebabıysa Florya’ya gitme sebebi.

Florya sahili: Eskilerin kumla karışık taşın üzerine atılan piknik sandalyelerinde günü batırmak, oturmaktan uyuşan bacağı açmak için tuzlu deniz havası eşliğinde yürümek için gelinen sahili. İniş yapmak için yanaşan uçakların denizden sahile doğru geldiğini hissettiren ilizyonun yarattığı tatlı adrenalinse artık Florya’ya ait değil. 

Nimet'in müdavimleri


Nimet Eczane: Florya’nın merkezinde, sayfiye mimarisine sahip yalının en alt katında, 2 yıldır mahalleli. Dükkânın içi şeffaf pleksilerle kaplı, sohbetteyken üst katların yapısını incelemek her eczanede bulanamayan özelliklerden. 

Tarihî Menekşe Balıkçılar Çarşısı: Yunus ve Menekşe restoranlarının evi. Sahilde yürüyüş sonrası ödülü; hasır taburelerde denize karşı çıtır çıtır barbunla tokuşturulan kadehler. 

Kılçıksız


Uludağ Et Lokantası: 1956’da Ankara, 1985’ten beri de Florya’da. Atatürk Deniz Köşkü’nün komşusu. Güneşin denizin içine battığı sofraların manzarası ilk akla gelenlerden. 

Görkem Kilis Sofrası: Kilis’teki 1980’lerin meşhur “Ünlü Kebap Restoran”ı. Oruk kebabı ve Kilis tava favorilerden. 

Rotada yer alan noktaların bulunduğu Google Maps haritası burada

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Bugünkü Destekçimiz

İyi müzik için iştah duyanlara: Literal Radio

Şehrin yeni groove radyosu

Şehrin yeni groove radyosu

Havada gönül tellerini titretecek bir sıcaklık, modumuzda ise bu güzel hislere yakışacak iyi müziğin heyecanı var. Özlem duyduğumuz ritim için nerede bir araya geleceğimizi artık biliyoruz; sadece bir radyo değil, benzer zihinlerin aynı yerde dalgalandığı Literal Radio yayına başladı.

Nedir? Daha iyi #müzik, daha iyi #içerik ve daha iyi #kürasyonlar için karnı zil çalanların aidiyet duygusuyla hareket ettiği Londra merkezli topluluk Literal, birlikteliğin ilk adımını Literal Radio ile atarak daha iyisini arayan müzikseverlere sesleniyor: “Kimse buraya senden daha fazla ait değil.”

Neler var? Kulaklığını paylaşmak isteyeceğin zevklere sahip kişileri müziğin etrafında bir araya getirmeyi arzulayan Literal Radio; soul, jazz, funk, R&B, modern jazz ve electronica ağırlıklı seçkisiyle seslenerek iyi müzikle şehrin kalabalığında bizi birbirimize bağlıyor. Keyifle salınacak anlar için incelikle ve heyecanla kürate ediliyor.

Nerede? Her yerde olanın değil, iyi müziğin peşinden gidenlerin yeni evi Literal Radio’yu Karnaval.com, Karnaval IOS ve Android uygulamaları ve houseofliteral.com üzerinden dinleyebilirsin. 

Şehrin groove dalgasına kapılmaya hazırsan @houseofliteral’a hoş geldin. #LiteralRadio #Longing4BetterMusic

AYAKÜSTÜ

SO? Mimarlık ve Fikriyat

Türkiye Pavyonu katılımcıları; Sevince Bayrak ve Oral Göktaş ile.

Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi akademisyen ve yazar Lesley Lokko’nun küratörlüğünde, "Geleceğin Laboratuvarı / The Laboratory of the Future" başlığıyla, 20 Mayıs Cumartesi açılıyor. Sergi 26 Kasım'a kadar ziyaret edilebilecek. 

Bienalin ana mekânlarından, İKSV'nin koordinasyonunu yürüttüğü Arsenale’deki Türkiye Pavyonu’nda, mimar Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’ın "Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi" isimli projesi sergilenecek. İPA Kampüs’ün de mimarları olan SO? Mimarlık ve Fikriyat kurucuları Sevince ve Oral ile bienal üzerine söyleştik. 

Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” manifestosunu fiziksel olarak deneyimlemek için bir alan yarattınız. Bu alanda izleyicilerin nasıl bir deneyim yaşamasını hayal ettiniz? Bu deneyim, yapılara bakış açılarını ne şekilde dönüştürebilir? 

Bienal gibi aynı anda onlarca serginin olduğu ve izleyicinin bir noktadan sonra çok yorulduğu - kendi deneyimlerimden yola çıkarak söylüyoruz - sergilerde, bir de üstelik iddialı bir ana sergi varken ulusal pavyonlar olarak ana anlatıya eklemlenmek ya da bambaşka bir parantez açmak gibi 2 seçenek vardı önümüzde. Öte yandan ana serginin temasını, katılımcılarını biliyoruz ancak serginin kendisini belli bir noktaya kadar bilemiyoruz ancak geçen hafta kuruluma gittiğimizde bir kısmını gördük. Ana sergi de çok yoğun. Böyle bir ortamda izleyicinin deneyimini tahmin etmek çok zor. Ama biz 2 tür izleyici olabileceğini düşündük; pavyondan şöyle bir geçecek olan ve biraz daha uzun zaman geçirmek isteyen. Uzun zaman geçirmek isteyenler için 15 masadan oluşan bir tezgâh ve Mimarlığın Çuval Teorisi’ni anlattığımız kitabın olduğu okuma köşesi var pavyonda. Ayrıca Test Sürüşü başlıklı video enstalasyonumuzun olduğu köşe de yine böyle bir deneyim için. Gelip geçenlerse kafalarını kaldırıp buluta bakarlarsa Hayalet Hikâyeleri’ni görebilecek, bakmazlarsa da Hayalet Hikâyeleri pavyonun zemininde de yansıma ve gölgelerle kendini gösteriyor, en azından o atmosferin içinden geçmiş olacaklar.

SO? Mimarlık ekibi: Sevince Bayrak, Oral Göktaş, Aysima Akın, Reyyan Doğan ve Taylan Tosun


İlk kültürel gereç çuvaldan adını alan “Çuval Teorisi”nin İPA Kampüs Havuz ve Hangar projesinin akabinde mimaride de kendine yer bulabilecek bir teori olduğunu keşfediyor ve teoriyi mimari alanda tanımlayarak geliştiriyorsunuz aslında. Pratikten teoriye; havuzdan “Mimarlığın Çuval Teorisi”ne ve tersten tekrar başa; teoriden pratiğe giden düşünsel aşamalardan bahsedebilir misiniz? 

Tam sorunuzdaki gibi tersten tekrar başa gidince şunu görüyoruz. Sevince bundan 5 sene evvel Manifold için, Ursula K. Le Guin’in ölümü nedeniyle bir yazı yazmıştı. O zamanlar günün birinde Mimarlığın Çuval Teorisi’ni yazacağımızı bilmeden, Le Guin’in Çuval Kuramı ve Kurgu başlıklı yazısına gönderme yaparak: "Derken elimize birer çuval tutuşturdun, içi hikâye dolu bir çuval. ‘…bütün o sopalar, mızraklar, kılıçlar, o beyin göçerten, saplanan vurulan şeyler, o uzun ve sert şeyler hakkında işitmediğimiz şey kalmadı’ diye isyan ettin, ‘ama içine bir şeyler konan şeyi, mazrufun zarfını şimdiye kadar hiç dinlemedik. Bu yeni bir hikâye…’ diyerek müjdeyi verdin. Asıl olan her zaman hikâyeydi. Biz o esnada havalı hikâyeleri daha çok insana anlatabilmenin peşindeydik. Çuvalın içini, bir gören olursa diye, temkinli dolduruyorduk; ne yaptığımızdan çok, ortaya çıkan şeyle daha sonra ne yapacağımızı hayal ediyorduk. Halbuki sen, ‘Gerçek iş, yapma aşkına yapılır.’ diyordun, bununla sonradan ne yapılacağı başka bir mesele, başka bir iştir." 

SO? Mimarlık ve Fikriyat ofisi


Bu yazıdan 4 sene sonra 2022’de İPA Florya Kampüsü’nün kamuya açılması için ihtiyaç duyulan etkinlik mekânları için mevcut havuzun dönüşümünü önerdiğimizde, Çuval Kuramı’nın mimarlıkla olan ilişkisini kurmaya başladık. O terkedilmiş havuzu görür görmez aklımıza Çuval Kuramı gelmedi tabii. Ama projeyi tamamlanıp üzerine düşünmeye başladığımızda, birden o ilişkiyi kurduk. Çünkü aslında Le Guin’in ve Fisher’ın çuval kuramları mevcut olana yakından bakmak, onunla ilişki kurmakla ilgili. Biz de özellikle havuz projesinde, bu havuzu yıkıp yerine havalı bir bina yapmak yerine nasıl mevcut olana daha yakından bakıp dönüştürebilirizin üzerine düşündük. Mimar olarak zihnimizdeki kalıplaşmış imgelerden, aslında 2018 yılındaki yazıda söylediğimiz "Havalı hikâyeleri anlatma çabamızdan vazgeçebilir miyiz?" sorusuna yanıt arayarak başladık. Bu dönüşüm, zihinlerimizde olacak olandan bahsediyorum elbette, bir günde olmuyor, zor ve uzun ama denemeye değer. 

"Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi" sergisi için hazırlanan kitapçıktan 


Bu kapsamda ihtiyaç fazlası olarak inşa edilen yapılara dair Türkiye’de bir açık çağrı başlattınız. Bunun sonucunda öngöremediğiniz ya da tahmin etmediğiniz ne gibi durumlarla karşılaştınız? Çıkarımlarınız ya da İstanbul özelinde dikkatinizi çeken bir konu oldu mu? 

Türkiye’deki atıl yapıları kabaca üçe ayırabileceğimizi gördük. Birincisi Erken Cumhuriyet döneminde yapılmış ve sonra belli sebeplerle (özelleştirme, politik değişimler gibi) terkedilmiş yapı ve yerleşkeler. Bunların içerisinde özellikle yerleşkeler, sadece binalarla değil, peyzaj ve ağacıyla aslında yeniden kullanılmaya çok uygun alanlar. İkinci grup son 25 sene diyebileceğimiz bir aralıkta üretilmiş, zaten baştan ihtiyaca yönelik yapılmadıkları için kullanılmayan ve atıl kalan yapılar. 90 sonrasında inşa edilmiş bir grup yapı da yine sağlam olmasına rağmen, çirkin ya da işlevsiz bulunduğu için atıl kalmış. Elbette bu kategorilerin hiçbirine girmeyen yapılar da var ama temel çıkarımımız bu oldu. 

Florya'da bir "hayalet"


“Mimarlığın Çuval Teorisi” iklim değişikliği ve doğal afetlerle; özellikle de depremle nasıl bir ilişki kuruyor? Günün ihtiyaçları ve koşulları düşünüldüğünde bu teorinin İstanbul gibi yapısal ve nüfus olarak kalabalık ve deprem bölgesindeki bir şehirdeki yansımasını nasıl okuyabiliriz?

Kullanılmayan yapıların kullanılabilmesini, gerekiyorsa güçlendirilmesini ancak bu güçlendirmenin de tasarım ve mühendislikle bir arada ele alınması gerektiğini öneren bir teori. Mimarlığın Çuval Teorisi; mevcut yapıların dönüşümüne odaklanıyor. Deprem de elimizdeki mevcut yapı stoğuna tekrar bakmamızı gerektiriyor. Dolayısıyla aslında çok temel bir ilişkisi zaten vardı. İstanbul gibi binlerce yapının depreme dayanıklı olmadığı bir şehirde, bu yapıların tamamını yıkıp yeniden yapmak mümkün ve gerçekçi değil. Mecburen Çuval Teorisi’nin önerisini, mevcut yapıları dönüştürme önerisini dinlemek zorunda kaldığımız bir döneme girdik. Aslında çok daha ikincil olabilecek bir konuyken mevcut yapıların dönüşümü, çünkü Türkiye gibi ekonomisinde inşaatın önemli rol aldığı ülkelerde yıkıp yapmak her zaman daha çok kabul gören bir seçenek, depremle beraber şehir de yaşayanların ve karar vericilerin ana konusu oldu. 

(*) İKSV’nin koordinasyonunda düzenlenen Türkiye Pavyonu, TC Dışişleri Bakanlığı himayesinde, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla, Schüco Türkiye ve VitrA eş sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Türk Hava Yolları, havayolu partneri olarak destek veriyor. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
KARTPOSTAL

12/2 Florya


Evvelce: SOLİ Asmalı'da

  • Bellek, ikâmet, birlik mahalinde kurulacak gelecek için: Bugünün Asmalıları neyi, neden, nasıl inşa ediyor?
  • Tek Umut Asmalı'ysa eğer: SOLİ community, Mahallede Bi'Tek için mahallenin meyhanesi Sofyalı 9'da buluştu: "Feneri söndürmek yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

SOLİ

SOLİ

Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.

YAZARLAR

SOLİ

Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Florya

Marmaray

üs

Atatürk Deniz Köşkü Müzesi

Venedik Bienali

Mimarlık

Arsenale

Türkiye

+18 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;