ATÖLYE, Aposto ve Neol ekipleri olarak afetten etkilenen bölgede yaptığımız gözlemlerden, afetten etkilenen kişilerle yaptığımız görüşmelerden ve afet bölgesinde filizlenen sivil ve bağımsız inisiyatiflere tanıklığımızdan yola çıkarak 25 Şubat Cumartesi ve 26 Şubat Pazar tarihlerinde ATÖLYE’de Afet Sonrası Yaşam ve Topluluk Alanları Çalıştayı gerçekleştirdik.
Farklı uzmanlık alanlarından katılımcılarla birlikte, afet bölgelerinde orta ve uzun vadeli ihtiyaçlara nasıl karşılık verebileceğimizi tartıştığımız çalıştayla ilgili bilgileri ve üzerinde çalıştığımız projeleri aşağıda bulabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde çalıştaydan çıkan diğer projelerle ilgili bilgileri buradan paylaşmaya devam edeceğiz.
Fayda için güçlerimizi birleştirmeye ve dayanışmanın çoğalmasına,
Aposto ekibi
Aposto P.S.
Aposto'dan gelişmeler, ürün güncellemeleri, yazar ve yayın topluluğumuzdan hikâyeler, röportajlar, medya sektörüne ve entelektüel üretime dair perspektifler ve daha fazlası.
Afet Sonrası Ortak Yaşam ve Topluluk Alanları Çalıştayı
Çalıştayda neler yaptık?

6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler ve artçıları; Hatay, Adıyaman, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya, Diyarbakır, Adana ve Kilis’le birlikte 11 ili ve yaklaşık 13 milyon kişinin hayatını doğrudan etkiledi ve bu illerde büyük bir yıkıma sebep oldu. AFAD, depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısının 45 bini aştığını duyurdu. 1 milyon 971 bin kişi ise başka illere gitti, ülke genelindeki üniversite yurtları afetten etkilenen kişilere tahsis edildi ve üniversiteler uzaktan öğretime geçti. Afet bölgesinde eğitime ise 20 Şubat’a kadar ara verilmişti.
Bölgede barınma, sağlık, gıda, eğitim, su ve hijyen gibi pek çok hayati gereksinim bulunuyor. Ulusal, uluslararası ve bağımsız kurum ve kuruluşların bölgeye yardımları devam ediyor ancak iyi koordine edilmiş, hızlı ve afetten etkilenen bütün illeri kapsayabilecek çalışmalara duyulan ihtiyaç sürüyor. Bunun için kentsel, kırsal tasarımlar ve psikososyal çözümler; illerin, köylerin ve buralarda yaşayan kişilerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için büyük bir önem taşıyor.
ATÖLYE, Aposto ve Neol ekipleri olarak afetten etkilenen bölgede yaptığımız gözlemlerden, afetten etkilenen kişilerle yaptığımız görüşmelerden ve afet bölgesinde filizlenen sivil ve bağımsız inisiyatiflere yaptığımız tanıklıktan yola çıkarak 25 Şubat Cumartesi ve 26 Şubat Pazar tarihlerinde ATÖLYE’de Afet Sonrası Yaşam ve Topluluk Alanları Çalıştayı gerçekleştirdik. Amacımız bu çalıştayla farklı uzmanlıklara sahip kişi ve kurumları bir araya getirmek, hep birlikte doğru sorular sormak, orta ve uzun vadeli sistemlere dönüşebilecek fikirler ortaya çıkarmak ve somut adımlar atabilmek için projeler geliştirmekti.
Emre Erbirer, Aslı Sevinç Daver ve Atalay Akpınar kolaylaştırıcılığında geçirdiğimiz iki günün sonunda, 65’ten fazla kurumdan ve ilgili alanlarda bağımsız çalışan 100’den fazla katılımcıyla birlikte mimarlık, eğitim, sağlık, çocuk, erişilebilirlik, psikoloji, teknoloji, ekoloji, tarım, hayvancılık, kadın ve LGBTİ+’ların insan haklarını kapsayan konular özelinde çeşitli fikirler ve projeler geliştirdik.
Çalıştay, dört ana başlıkta gerçekleşen ve açık alan metodolojisini kullanan çemberler ile, bütün seslerin duyulmasına, kolektif üretime ve uzun süredir ihtiyaç duyduğumuz dayanışmaya alan açtı.
Deneyim Paylaşımı ve İzlenimler başlıklı ilk çemberde katılımcılar hem kendi alanlarından getirdikleri deneyim ve bilgiler, hem de afetten etkilenen bölgeden getirdikleri izlenim, deneyim ve öğrenimler ile problemleri tartıştı ve karşımızdaki bariyerleri konuştu. Çözüm Önerileri başlıklı ikinci çemberde, gruplar hâlinde Temel İhtiyaçlar (Gıda, Tarım, Su, Hijyen, Sağlık), Mekân (Ortak Alanlar, İhtiyaç Alanları, Rekreasyon Alanları), Sosyal Hareketlilik (Etkinlik, Ritüel ve Psikososyal Destekler), Yönetişim (Ekip ve Gönüllü Sistemi, Karar Alma Süreçleri) ve Sürdürülebilirlik (Finansal Yapı, Partnerlik, Fonlar, Ölçeklendirme) başlıklarında, mahalle ölçeğinde orta ve uzun vadeli fikir ve projeler geliştirildi. Eylem Planı başlıklı üçüncü çemberde katılımcılar geliştirdikleri fikir ve projelerin eylem planlarını ve yol haritalarını, diğer gruplardan aldıkları destekler ile geliştirdiler. Katılımcılar, son çemberde ise çalıştaydan sonra projelerle ilgili atabilecekleri adımlar ve sunabilecekleri katkılar ile ilgili taahhütlerini ve geçirdiğimiz iki günün yansımalarını paylaştı.
Çalıştaya 65’ten fazla kurumdan ve ilgili alanlarda bağımsız çalışan 100’den fazla katılımcıyla fazla kişi katılmış olsa da, çalıştayda ortaya çıkan projelerin adalet, eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık perspektifinden ele alınması için başka nitelikli katkılara ve görüşlere ihtiyacın sürdüğü aşikâr. Üretilen çözümlerin, insan onuruna yaraşır ve tüm canlılara saygılı bir şekilde hayata geçmesi için, sürecin evrensel tasarım ilkelerine paralel ve kimseyi geride bırakmayacak şekilde devam etmesi için çalışıyoruz. Önümüzdeki günlerde çalıştayın yansımalarını paylaşmaya devam edeceğiz ve bu toplulukla anlam yaratan işler ve işbirlikleri için nasıl ilerleyebileceğimize dair tartışmalara devam edeceğiz.
Tasarım İhtiyaç Ağı
Afet sonrası dönemde yeni yaşam alanlarının inşasında tasarım büyük bir rol oynayacak. Tasarım pratikleri doğal afetlerden sonra yaşam alanları için kullanılırken, bir yandan da afet sonrası dirençli topluluk alanlarının oluşturulmasına rehberlik edebilir.

Bütünsel bir tasarım, afetten etkilenen toplulukların sosyo-ekonomik ve fiziksel dayanıklılığına katkı sunacak yeni yöntemler ortaya koyma konusunda önemli bir role sahip. Mimarlar, şehir plancıları ve peyzaj mimarları gibi kilit noktalardaki insanların becerileri, hem afet riskinin azaltılması hem de afet sonrası uzun vadeli yeniden inşaya rehberlik edecek entegre mekânsal tepkiler geliştirmek için afetten etkilenen topluluklarla birlikte çalışma kapasiteleri çok yüksek olduğu hâlde çoğu zaman projelerde, bu insanlardan kapsamlı bir danışmanlık alınmıyor.
Depremden etkilenen bölgede barınma, tuvalet, mahremiyet gibi ihtiyaçların karşılanmasını amaçlayan çalışmalar başladı ve devam ediyor. Bu temel ihtiyaçların karşılanacağı alanların en iyi şekilde tasarlandığından emin olunması ve kaybedilen farklı mekânların yeniden tasarlanması gerekiyor. Kısacası yıkılan ahırlardan kahvehanelere, birçok mekânın en iyi şekilde tasarlanmasına yönelik büyük bir ihtiyaç var. Aynı zamanda konteyner kentlere yönelik farklı ölçekte ve farklı uzmanlık alanlarını kapsayan yoğun çalışmaların da yürütülmesi gerekiyor.
Önümüzdeki dönemde yürütülecek olan birçok çalışmanın mimari ve tasarım desteğine ihtiyacı olacak. Bu doğrultuda ortaya çıkan Tasarım İhtiyaç Ağı, mimari ve mekânsal acil ihtiyaçları tespit etmeyi hedefliyor. Proje kapsamında tasarım desteği ekipleri oluşturarak ihtiyaçlara yönelik çözümler üretilecek ve hâlihazırda oluşturulmuş ve oluşturulacak tasarımlar açık kaynak olarak paylaşılacak.
Tasarım İhtiyaç Ağı; tasarımcılar, mimarlar, araştırmacılar, danışmanlar, üretici ve tedarikçileri ihtiyaç sahipleriyle buluşturmayı hedefliyor ve KAF Kolektif, Yekpare, TEGV, IDEA Universal, Ahbap ve İhtiyaç Haritası’nın mekânsal tasarımlarına destek verecek.
Ağ, ilk aşamada ihtiyaç sahipleri ve tasarımcıları bir araya getirerek eskizler çizecek ve projeleri ilerletmeye yönelik çalışacak. Aynı zamanda fonu olan projelere verilecek desteğin yanında fonu olmayanlara da tasarım desteği vermeyi hedefleyen katılımcılar, buradaki dayanışma ağı içinden başka yardım çalışmalarına fon bulunmasını kolaylaştırmayı da amaçlıyor.
Tasarım İhtiyaç Ağı’nın merkeze aldığı temel konular şunlar:
- İhtiyaç sahibi kurumlar ve kişiler ile tasarımcıları bir araya getirerek, çözüm önerileri geliştirilmesinin ilk adımını atmak. Bunu yaparken bir çalıştay düzeni içinde projelerin birçok kişinin görüşünü alarak ve birlikte üreterek gerçekleşmesi ve bunun yaratacağı etkilerden faydalanmak. Dolayısıyla dayanışma kültürü ile başlayan projelerin, ileride bu kültürü devam ettirecek tohumlar ekme olasılığı,
- Toplumsal afet ve benzeri durumlarda ortaya çıkabilecek çok çeşitli ihtiyaca dikkat çekmek ve serin kanlı bir yaklaşımla tasarım çözümleri üzerine düşünülebilmesi için bir kanal açmak,
- Depremden etkilenen illerdeki yapı sektörü çalışanları, yerel işgücü, endüstri ve malzeme üreticilerini mümkün olduğu kadar bu projelerin paydaşı hâline getirmek ve biraz olsun bu anlamda da fayda sağlamayı amaçlamak.
Çalıştaya katılan tasarımcılar, Tasarım İhtiyaç Ağı’nı bir proje olarak görmektense, birlikte oluşturulacak ve çeşitli ortak fayda emelleri olan bir dayanışma çağrısı olarak gördüklerini ifade ediyor. Başlangıç adımı çalıştay sırasında gündeme gelen tasarım ihtiyaçları üzerine düşünmek için harekete geçmek ve tasarımcılar ile ihtiyaç sahiplerini bir araya getirip, organize bir çalışma süreci başlatmak.
Tasarım İhtiyaç Ağı’nın temel amaçları afet bölgelerindeki ihtiyaçları en iyi şekilde karşılayabilecek gerçekçi öneriler sunmak, bölgelerin afet sonrası koşullarını, malzeme ve işgücü imkânlarını dikkate alan ekonomik, sürdürülebilir, günlük yaşantı ve mekânsal empati olasılıkları anlamında güçlü, taktiksel ve mekânsal anlam üreten fikirler ortaya çıkarmak.
Topluluk temelli dayanıklılığı teknoloji üzerinden kurgulayan geçmiş örnekler, projenin ne kadar yararlı olabileceğine yönelik iyi bir fikir edinmemizi sağlıyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nin fonladığı topluluk temelli dayanıklılık ve teknolojik iyileştirme yoluyla tarihî çevrenin sürdürülebilir yeniden inşası projesi SHELTER Project, tarihî alanların dayanıklılığını artırmayı ve hasar görebilirliğini azaltmayı, yeniden inşada daha iyi ve güvenli uygulamaları desteklemeyi amaçlıyor. Bu projede Avrupa’nın ana iklime ve çevreye dayalı sorun alanlarını ve farklı kültürel miras tiplerini temsil eden yerel çalışma alanları, yerel paydaşlarla işbirliği kuran “laboratuvar” çalışmaları olarak kurgulandı. Ravenna, Seferihisar ve Dordrecht’te üç kentsel vaka çalışması, Sava Nehri Havzası ve Baixa Limia Serra Bölgesi’nde ise uluslararası vaka çalışması yürüten proje, birbirinden öğrenmeye dayalı bir ağ kurarak, sürekli bilgi alışverişi ile en iyi uygulamalar ve alınan dersleri paylaşan bir platform kurdu. Böylelikle benzer uygulamalardan öğrenmek için bir zemin oluşturdu.
Afet sonrası tasarım alanında geliştirilen işbirliklerinin başka bir örneğini ise Japonya’da gözlemliyoruz. Home For All Soma City, depremden sonra Fukuşima'da dayanıklılık ve yeniden inşa için tasarlanmış bir toplum merkezi. Deprem, tsunami ve nükleer santral patlamasından etkilenen bölgede kurulan merkez, yetişkinlerin ve çocukların radyasyon çekincesi olmadan özgürce zaman geçirebildikleri kapalı bir park. Özel ahşap tasarımıyla özellikle çocukların sağlığını en iyi şekilde koruyabilecek bir yapıya sahip olan proje, 2015 yılında halka teslim edildi ve “herkesin oyun alanına” dönüştü. Bu merkezden her yıl yaklaşık 20 bin kişinin faydalandığı ifade ediliyor.
Home For All Soma City (Koichi Torimura)
Kısa, orta ve uzun vadede yaşam alanlarının yeniden inşası sırasında tasarıma ve mimariye duyulan ihtiyaç ortada. Bu doğrultuda harekete geçen Tasarım İhtiyaç Ağı, ihtiyaç sahipleriyle kuracağı iletişim noktasında büyük bir sorumluluk yükleniyor. Doğrudan ihtiyaçları saptamak ve onları önceliklendiren tasarım ürünleri sunmak çok önemli. Aynı zamanda birçok paydaşın katılımıyla, farklı projeleri ve disiplinleri birleştirerek ilerleyecek olan tasarım süreçlerinde, araştırmacıların birbirlerinin deneyimlerinden faydalanmasını sağlamak çok büyük bir önem taşıyacak.
Projeyi kimler yürütüyor?
SO? Mimarlık, Mas Mimarlık, ATÖLYE, Herkes İçin Mimarlık, EKA Creative Studio, Piknik Works, Studio Mada, Betül Ergün (Serbest Tasarımcı, Akademisyen), Oğuzhan Tunçay (Öğrenci, KHAS).
Konteyner Kent Projesi
Kalıcı konutların inşasından önce bölgedeki insanların barınma ihtiyacının karşılanması için konteyner ev çalışmaları başladı. Bu alanlar, geçici barınma ihtiyacını karşılarken aynı zamanda insanların diğer ihtiyaçlarını da güvenli bir şekilde karşılamalı.

Konteyner, çadır, prefabrik yapı gibi yapı grupları olan geçici barınma alanlarının planlanması için geliştirilmiş birçok şema var. Türkiye özelinde bu planlama AFAD’ın yayımladığı standartlar baz alınarak yürütülüyor. Ancak bu planlama standartları yeterince detaylandırılmış durumda değil ve Türkiye’nin bir arada yaşama kültürüne cevap vermediği gerekçesiyle eleştiriliyor. Bunun yanı sıra, yapılan üst ölçek planlamanın 0-18 yaş grubunun temel ihtiyaçlarına cevap vermediği ileri sürülüyor. Bu nedenle öncelikli olarak üst ölçekte yapı gruplarının ilişkilerini gözetme, sonrasında ise ortak yaşam alanlarının tasarlanması ihtiyacı doğuyor.
Bu nedenle, konteyner kentlerdeki bir araya geliş biçimleri ve ortak yaşam alanları üzerine çok boyutlu araştırmalar yürütme ihtiyacı doğuyor. Bu ihtiyaca karşılık verme amacıyla yola çıkan Konteyner Kent Projesi, yeni kurulacak olan alanlarda için konteynerlerin bir araya gelme biçimlerini ve aralarındaki yaşam alanlarını tanımlayan modüler şablon çalışmaları yapmayı hedefliyor. Bunun için proje katılımcıları bölgeden ihtiyaçları değerlendirecek, dünyadan iyi ve kötü örnekleri inceleyecek ve konteyner kent benzeri kümelenmelere ilişkin önemli bilgileri derleyerek İhtiyaç Haritası ve Ahbap Derneği ile koordine bir şekilde çalışılarak modül tasarımları yaratacak.
Konteyner Kent Projesi, en iyi çözümleri getirmek için farklı araştırma konuları belirledi. Bu noktada ilk adım, günümüze kadar yapılmış olan acil geçici barınma alanlarını taramak ve bu barınma alanlarında yaşamış ya da yaşıyor olan gönüllülerin deneyimlerini değerlendirmek. Sonrasında ise konteyner kentin kurulması için seçilen alanı incelemek ve bölgede yaşayan insanların alışkanlıklara cevap verecek alanlar kurgulamak gerekiyor. Bu nedenle bölgede yaşayanların yaşam biçimlerinin doğurduğu ihtiyaçlarını karşılayacak, herkes tarafından erişilebilir bir alan yaratmak için farklı demografik gruplar özelinde hazırlıklar yapılacak.
Proje, deprem Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda olan illeri etkilediği için bu illerdeki aile ve birey mahremiyeti, kalabalık yaşama alışkanlığı, komşuluk gibi kavramları önceliklendiriyor. Bölgedeki insanların ortopedik, görme, işitme engellerinin ve nöroçeşitliliğin yarattığı ihtiyaçları göz önünde bulundurarak ortak üretimin en iyi şekilde gerçekleşebileceği mekânsal alanlar tasarlamak çok önemli. Aynı şekilde bölgenin fiziksel çevre koşulları hem kış aylarında hem de yaz aylarında mimari cevaplar aranmasını önemli kılıyor. Gölgelik alan ihtiyacı, yakın zamanda yaklaşan yaz döneminde artacağı için bu noktada alınması gereken önlemler ortaya çıkıyor.
Konteyner Kent Projesi, depremlerden etkilenen bölgede çalışmalarını yürüten kurumlar, sivil örgütler ve gönüllüler ile iletişim kuruyor. İlk aşamada bölgeden aktarılan veriler üzerinden eksiklikler ve ihtiyaçlar tespit edildikten sonra İhtiyaç Haritası, Ahbap ve diğer küçük ölçekli kurumların ve uzmanların yönlendirmesi ile pilot bölge belirleyerek çalışmalarına başlayacak.
Bölgeye özgü koşulların geçici barınma alanlarının tasarımında göz önünde bulundurulmasının ne kadar önemli olduğunu gösteren örneklerden biri Shigeru Ban Nepal Project. Nepal'de yerel miras ve kamusal yaşamı göz önünde bulundurularak inşa edilen, yapımı kolay olan bir konteyner konut projesi. Nepal’de 9 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği, 875 binden fazla binanın yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğü depremden sonra Pritzker Mimarlık ödüllü Japonyalı mimar Shigeru Ban bu projeyi başlattı. Nepal’de enkazlardan çıkan tuğlaları yeniden dönüşüme sokarak depreme karşı dayanıklı yapılar kurgulayan Ban, Haiti’de ve Filipinler’de de afet sonrası barınma alanları inşa ederken kağıt materyaller kullanmıştı. Ban, "Her felaket farklı, bu yüzden çözmem gereken özel sorunları bulmak için oraya gitmem gerekiyor." diyor.
Shigeru Ban Nepal Project
Başarılı afet sonrası barınma çözümlerinden bir diğeri de ODTÜ’de öğretim görevlisi olan endüstri ürünleri tasarımcısı Hakan Gürsu’nun tasarım ödüllü Tentative Post Disaster Tent projesi. Proje, afetten etkilenen kişilere hızlı ve pratik bir barınma seçeneği sunmasıyla öne çıkıyor. Kolayca taşınıp kurulabilen ve dört mevsim kullanılabilen çadır; suyun biriktirilmesine, aydınlatma ve havalandırma sağlanmasına yardımcı olan bir çatıya da sahip.
Hakan Gürsu-Tentative Post Disaster Tent
Her afetin ve her bölgenin farklı olduğu gibi, toplulukların da farklı ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmaya duyulan ihtiyaç açık. Bu nedenle, disiplinlerarası bir yaklaşımla hem ihtiyaçları tespit etmek hem de bu ihtiyaçları en kolay ve sürdürülebilir yöntemlerle karşılayacak çözümler üretmek gerekiyor.
Projeyi kimler yürütüyor?
Doğa Koruma Alanları Takibi
Geniş bölgeleri ve nüfusu etkileyen deprem, sel ve orman yangınları gibi afetlerden sonra ortaya çıkan enkazın yönetimi, etkilenen bölgelerin yeniden inşasında çevresel zararı en aza indirmek ve canlı sağlığını korumak için hayati önem arz ediyor.

Atıkların sınıflandırılması, toplanması, ayrıştırılması, bertaraf edilmesi veya geri dönüştürülmesi afet sonrası enkaz yönetiminde öne çıkan konular. Bunlardan bazıları:
- Elektronik atık: Buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, bilgisayar.
- Endüstriyel ve evsel kimyasal enkaz: Temizlik maddeleri, atık pil, bitkisel atık yağlar.
- İnşaat enkazı ve molozu: Demir, beton, cam, asbest.
- Kağıt atığı: Defter, kitap, kağıt ambalajları, gazete ve dergiler.
17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nde 13 milyon ton atık ortaya çıkmış ve dönemin hükümeti; geçici depolama, geri dönüşüm ve arazi depolama stratejileriyle bu büyüklükteki atığı yönetmeye çalışmıştı. Tercih edilen bu atık yönetim stratejileri; atıkların iki kez taşınmasından kaynaklanan yüksek taşıma maliyetlerine, geri dönüşüm tesislere yönlendirilen yüksek miktardaki atığın yarattığı işletme kaynaklı sorunlara ve kıyı hatlarında yasal olmayan arazi depolamalarına neden olmuştu.
6 Şubat depremleri ve sonraki artçılar sonucu yıkılan binaların molozlarında insan sağlığına ve ekosisteme zararlı birçok madde bulunuyor. İzolasyon maddelerindeki kimyasallar, zararlı plastik türleri ve asbest bunların başında geliyor.
Çevre Mühendisleri Odası’nın tahminlerine göre 6 Şubat depremleri nedeniyle yaklaşık 104 milyon ton inşaat ve yıkıntı atığı oluşması bekleniyor. BBC Türkçe’nin haberine göre, moloz döküm sahaları belirlenirken sızdırmasız zeminlerin tercih edilmesi, yer altı ve üstü sularla temastan kaçınılması gerekiyor. Döküm sahalarının korunan alanlardan, sulak alanlardan ve yaban hayatı alanlarından uzak olması da çok önemli bir konu.
Molozların çevresel etkilerini en aza indirmek amacıyla harekete geçen Doğa Koruma Alanları Takibi projesi, depremler sonucunda yıkılan veya hasar gören binaların molozlarını uydu ve sokak görüntülemeleri aracılığıyla takip etmeyi planlıyor.
Molozların taşınacağı ve geri dönüştüreleceği alanları haritalandırmayı planlayan Esmiyor ve Yer Çizenler ekipleri, projeyle birlikte afetten etkilenen bölgenin yeniden inşasında molozların doğal koruma alanlarında toplanmaması için de çalışmalar yapacak.
Yıkılan yaklaşık 20 bin binanın en az 100 milyon tonluk bir moloza sebebiyet verdiği, bu miktarın tüm Türkiye'nin 3 yılda ürettiği atık miktarına denk olduğu tahmin ediliyor. 11 şehirden oluşan deprem bölgesinde 35'ten fazla doğa koruma alanı var, bu alanlar içerisinde Milleyha Kuş Cenneti gibi önemli sulak alanlar da bulunuyor. Bölgedeki canlı yaşamını ve biyoçeşitliliği korumak için molozların önemli doğa koruma alanlarına dökülmemesi çok önemli.
Bu nedenle proje, deprem bölgesindeki gönüllülerin kolaylıkla “moloz ihbarı” yapabileceği, doğa koruma alanlarını gösteren bir harita oluşturacak ve bu alanları uydu görüntülerinden de düzenli olarak takip edecek. Proje, bu takibi sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve akademisyenlerle birlikte gerçekleştirmek ve altyapı için yazılımcılarla çalışmak istiyor.
Bu nedenle molozların toprağa ve su kaynaklarına karışmasını engellemek afet sonrası dönemin çok önemli odak noktalarından. Molozların doğru toplanmasını desteklemek, halk sağlığını koruyacak ve bölgedeki canlı yaşamının sürmesini sağlayacak.
2011 yılına Japonya’da yaşanan Tōhoku depremi ve tsunamisinde Japonya’nın 6 şehrini doğrudan etkileyen büyük ölçekli yıkıntılar ve enkaz oluşmuştu. 9.1’lik depremin ardından yaşanan tsunami dalgaları, Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki 3 reaktörü devre dışı bırakarak nükleer sızıntıya sebep olmuştu.
Yaşanan afetlerde ortaya çıkan enkaz; yanıcı ve yanıcı olmayan maddeler, ahşap/odun, metal, moloz, ev eşyaları, kara ve deniz araçları, tehlikeli kimyasallar, tsunami kaynaklı tortular (ağır metal gibi), yangın yaşanan bölgelerdeki karbondioksit oranı yüksek atıklar olarak sınıflandırıldı ve ülke, afetten 12 ay sonra etkilenen bölgelerdeki bütün enkazın kaldırılması ve temizlenmesi çalışmalarını tamamladı.
Konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Çevre Fonu’nun hazırladığı raporda, 12 ay gibi kısa bir sürede tamamlanan çalışmalarda iki önemli nokta ön plana çıkıyor:
- Hazırlık: Ülkeler, afetlerden sonra oluşacak enkaz ve atıkların yönetimine yönelik hazırlıklar yapmalı ve planlar oluşturmalıdır.
- Hızlı Yönetişim ve Teknik Uzmanlık: Yetkili bakanlıklar ve devlet kurumları, afetten hemen sonra oluşan enkaz ve atıkların nasıl ayrıştırılacağı, depolanacağı ve işleneceği konusunda kılavuz yayımlamalı ve enkaz ve atık konusunda uzman kişiler bölgede bu süreci takip etmelidir.
Dünya İçin Bir İnisiyatifi
Afet sonrası süreçte çocukların temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra toplumsal ve bireysel gelişimlerini destekleme amaçlı çalışmalar ön plana çıkacak. Bu çalışmalarda, çocukların kendilerini ifade edebilecekleri mekânların ve iletişim yollarının oluşturulması ve çocukların psikososyal gelişimlerinin önceliklendirilmesi önem taşıyor.

Afetlerde ve acil durumlarda çocuklar, afetlerden olduğu kadar yetişkinlerin tepkilerinden de etkileniyor. Afetten etkilenen çocuklar, bedensel ve ruhsal iyi oluş hâllerini ve güvenliklerini tehdit eden deneyimlere maruz kalabilirler. Güvenli alan eksikliği, çocukların psikososyal gelişimlerini doğrudan olumsuz etkileyebilir. Uzmanlar, öne çıkan riskleri ve sorunları şu şekilde sıralıyor:
- Çocuklar, eğitimden uzaklaştırılabilirler.
- Çocuklar, sağlık hizmetlerine erişemeyebilirler.
- Travma tetikleyici olaylara ve görüntülere maruz kalabilirler.
- Kaza, kaçırılma, kaybolma gibi güvenlik riskleriyle karşı karşıya kalabilirler.
- Fiziksel, cinsel, duygusal veya dijital istismara maruz kalabilirler.
Çocuklarla çalışan uzmanlar ve kurumlar, afet dönemlerinde çocuklarla doğrudan iletişim kurulmasının, çocukların mahremiyetlerinin korunmasının, güvenliklerinin sağlanmasının, gündelik ritüellerin devam etmesinin önemini vurguluyor.
Dünya İçin Bir, afet bölgelerindeki çocuklarla çalışmayı hedefliyor. İnisiyatif, çocukların afet sonrası toplumsallaşma süreçlerini kolaylaştırmayı ve farklı etnik gruplardan çocukları sanat yoluyla bir araya getirmeyi hedefliyor. Bunun için bölgeye gitmek isteyen sanatçılara eğitim, yönlendirme gibi destekler vermeyi planlıyor.
Depremden etkilenen bölgelerin özellikle sanat ve kültür alanında; orta ve uzun vadeli ihtiyaçlarını insan onuruna yaraşır şekilde ve saygı çerçevesinde karşılayacak çözümler üretmek ve bu süreci sürdürebilmek için üç farklı ağ kurmak hedefleniyor:
- Sahada aktif rol oynayacak sanatçı ve yaratıcılardan oluşan bir ağ,
- STK ve derneklerden oluşan, paydaşların bilgi ve tecrübe birikiminden yararlanabilecek bir iletişim ve tecrübe paylaşımı ağı,
- Hazırlanan içeriklerin travma sonrası uygulama için uygunluğunu tartabilecek bir onay ve filtreleme ağı.
Dünya İçin Bir, ele aldığı konu geniş olduğu ve yerelde bulunan sanatçılarla birlikte hareket etmenin önemine inandığı için STK’ların bağlantıları ve güçlü yönlerini birleştirmenin projenin önünü açacağını düşünüyor. Proje, yararlı olmak isteyip de alan ve uzmanlık bulamayan sanatçı ve uygulamacı insanları doğru kaynaklara yönlendirerek onların çocuk ve gençlere doğru üslup ve yaklaşımlarla ulaşabilmesini ve saha çalışmalarının artmasını sağlayacak şekilde kurgulandı.
Projede sadece sanat değil, doğa farkındalığı çalışmaları, doğayı ve doğalı sevdirme ve bilinçlendirme çalışmaları da yapılacak. Gelecek jenerasyonların daha ağır iklim ve doğal yaşam koşullarıyla karşılaşması olası gözüktüğü için proje, doğa farkındalığı ve yaratıcı düşünmeyi teşvik ederek gelecek nesilleri bu alanda yeti ve beceri sahibi bireyler hâline getirmek için alan açmak istiyor.
Çocukların gözlem kabiliyetlerini geliştirmelerine olanak sağlamak, öncelikle bedenleri, akranları ve çevreleriyle ilgili farkındalıklarını arttırmak, çizim, üretim yeteneklerini geliştirmek için çeşitli sanat çalışmaları yapmayı hedefleyen proje toprak sağlığı, iklim, tür kayıpları, atıklar, ileri ve geri dönüşüm gibi konularda da eğitimler yapmak ve bu konuda daha önce de çalışma yapmış uzmanlarla hareket etmek istiyor. Aynı zamanda, bu çalışmaları yaparken çocukların hasar almaması ve güçlendirilebilmesi için içeriklerin psikolog ve pedagogların onayından ve filtrelemesinden geçmesi için bir danışma kurulu kurulacak.
Çocuklara verilecek psikososyal destek kadar, çocuklara yönelik bilinçsiz gerçekleşebilecek çalışmaların önünü kesmek ve sürdürülebilir bir güven ortamı sağlamak da önemli. Bu nedenle alanında uzman farklı STK’ların bir araya gelmesi ve koordine bir şekilde hareket etmesi öncelik kazanıyor.
Çocuklara yönelik çalışmalar hâlihazırda devam ediyor. TEGV’in mobil eğitim projesi Ateş Böcekleri, yerel merkezlerinde eğitimler veriyor. KODA eğitmen eğitimi veriyor, aynı şekilde ERG’nin geniş bir iletişim ağı, bilgi ve tecrübe birikimi var. ÇİP’in PAM Ekibi (Psikososyal Acil Müdahale) çocukların huzur, güven ve mutluluk içinde büyüyecekleri bir dünya inşa etmek üzerine saha uygulamaları ve eğitimlerine devam ediyor. Friends of Waldorf Education, çalışmalara başlıyor. Çocukların psikososyal iyi oluş hâllerini sanatla desteklemek için tüm bu çalışmalardan yararlanmak ve iş birlikleri kurmak çok önemli. Özellikle travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) yaşayan çocuk ve gençler için çalışmaları çok yönlü bir yaklaşımla yürütmek gerekiyor.
Dünya İçin Bir; aynı zamanda, Kahramanmaraş’ta KAF ve Hatay’da Sinemasal’ın çalışmalarını destekleyecek, eksiklikleri gidermek ve “birlikte sanat” yapmak için çalışacak. Yararlı olmak isteyip de alan bulamayan ya da uzmanlığı olmayan sanatçı ve uygulamacı bireyleri doğru şekilde yönlendirmek, çalışmaların çocuk ve gençlere en yararlı şekilde ulaşmasını sağlamak çok önemli.
Sanatçıların afet sonrası yeniden inşa çalışmalarına nasıl katılabileceğini örnekleyen birçok proje var. Bunlardan biri Crescent City Conversation. ABD’nin New Orleans şehrinde Katrina kasırgası sonrasında 100'den fazla yerel sanatçının yardımıyla hasarlı bir bölgeyi ve binaları bir sanat ve toplum merkezine dönüştüren yeniden inşa projesi, 2021 raporlarına göre 36 topluluk partneriyle ve 349 sanatçıyla iş birliği yaptı. Etkinlikleri bin 222 katılımcıya ulaştı.
Crescent City Conversation
Avustralya’da orman yangınları sonrası Creative Recovery Network’ün (CRN) çalışmaları da sanat ve kültürün topluluğun iyileşmesinde oynayabileceği rolü iyi bir şekilde örnekliyor. Bu ağ, sanatçılar, kültür alanında çalışanlar, topluluk üyeleri, sanat ve sanat dışı kuruluşlar, toplum temelli çalışanlar, insani yardım çalışanları ve sanatın toplulukları olumlu yönde değiştirme gücüyle ilgilenen kişilerle çalışan bir Avustralya kuruluşu. Avustralya'da yangınlardan etkilenenleri anmak ve kutlamak için yangınlardan etkilenen ağaçlardan heykeller yapılan Rising From The Ashes projesi gibi çeşitli sanat projeleriyle yerel sanatçıların yeniden inşa süreçlerine dahil olmasını sağlıyor. Sanat odaklı etkinliklerle dayanıklılığı artırmayı hedefleyen CRN, aynı zamanda çocuklara afete hazırlı olmaları için eğitim verirken de sanattan yararlanıyor.
Afet sonrası travma çalışmalarında sanatsal ifade şüphesiz çocuklar için çok büyük bir potansiyele sahip. Bu nedenle, bu projenin de hedeflediği gibi sürdürülebilir bir güven ortamı sağlamak ve yol haritasını çocuklar ve gençlerle birlikte çizmek, toplulukların geleceği için en önemli adımlardan ikisini oluşturuyor.
Projeyi kimler yürütüyor?
TEGV (Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı), KODA (Köy Okulları Değişim Ağı), Konuşmamız Gerek Derneği, Afet Çocuk, Dünya İçin Burada, 484 Urban Garden, Artolution, ÇİP (Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği), Özel Sezin Okulu, The Circle, Oyun Parkı Topluluğu, İstanbul Gençlik Platformu.