“Barın kenarına gelir misin? Sana bir şey denetmek istiyorum.” Buğulu amber görünümlü içkiyi koyduğu kısa cam bardağı elime alıp bakıyorum: “Bir çeşit viski mi?”, “Sorma, dene.” Önce kokluyorum. Karbonasyon süresini kasti uzattığım elmalı kombuçamı anımsatıyor: “Viski değil.”, “Tatmadan anlamanı beklemiyorum.” Çekingen ilk yudum. Çok hafif dilimi ısırır gibi oluyor, hissi güzel. Daha iri bir yudum daha: “İçimi beyaz şarap gibi ama sonradan dilimin ardında bıraktığı kuruluk kırmızı şarabın taneni gibi de. Sahi, ne içtim ben?”, “Doğal şarap, antik küplerde yapılmış.” deyip başlıyor anlatmaya. Bütün akşam camın ardından bana buğulu buğulu bakan şarabımdan aldığım irili ufaklı yudumlarla her seferinde başka bir yönünü keşfediyorum. İlk tadımda hazırlıksız yakalanmıştım. O an için sevdim ya da sevmedim diyemiyorum. Senkoplu hâlinin hoşuma gittiğiniyse inkâr edemem. Tanıdık ya da alışılageldik değildi benim için fakat şarap kadar da şaraptı.
Bundan neredeyse altı sene evvel ilk doğal şarabımı tattığım günlerde asırlar öncesinin yapım tekniği henüz bize gelebilmişken şimdilerde şarap kavlarından restoranlara hatta market raflarına kadar etiketinde hayvan karikatürleri olan ya da tükenmez kalemle yılı değiştirilmiş, daha önce hiç duymadığın üzümlerden yapılmış bu şaraplara rastlaman mümkün.
Her bağın kendine has mayalar, her birinin sahip olduğu çeşitli karakteristik tatlar ve aromaları kazandırıyor; hiçbir doğal şarap birbirine benzemiyor. Kimilerince bazı şişelerin hazineymişçesine muamele görmesi tam da bu sebeple. Şarabın tadını, aromasını, içende bıraktığı hissiyatı yönetme fikrinden uzak; üzüm bağından filtremeleye kadar hiçbir aşamasında kimyasal kullanılmayan doğal şarap, şarapla eğlenmek ve anlamlı hissettiren yeni deneyimler isteyenlerle standart bir şarapseverden daha fazla ilgisi olanların merakının ödülü.
Doğal şarap, tarih öncesine gizlenmişken bir anda tozunu silkerek kenardan fırladı ve hızla bugünün ruhunun bir parçası hâline geldi. Bir durup geri çekilip ne içtiğin hakkında daha derin düşünmeye istekliysen "Nereden çıktı, nerede bulunur bu fermantasyon?"un ilk sayısı tam sana göre. Selen (Gözen)’le, namıdiğer "Somelyer"le, tanrıların şarabından bir yudum alıp İstanbul’dan Bodrum’a uzanan bir yolculukta vakt-i zamanında sadece eşeklerin yediği vahşi üzümlerden şarap üreten Neferiye’nin hikâyesini Çağlar Bozçağa’dan dinliyoruz. Bu hafta sofra-i işar’da:
- Kadehten: Neferiye'nin Kanlıkarası
- Sofrayı Kuranlar: Çağlar Bozçağa’yla: Yaşlı asma, vahşi üzüm, doğal şarap
- Büyüteç: Üzümden şaraba: Tanrılar, şeytanlar ve mayalar
Not: Bu sayıda yer alan hiçbir üreticiyle ticari bir bağımız olmadığını ve sayının reklam amacı gütmediğini belirtmek isteriz. Bu arada, 18 yaşından büyük bireylerin damak tadına uygundur.
"Bağa bak üzüm olsun, şarabından içmeye yüzün olsun."
Reyhan
Neferiye'nin Kanlıkarası
Tasarım: Kaan Walsh
- Nerede? Neferiye, Bodrum. Ağaca sarılı hâldeki vahşi üzümler Bodrum’un dağ köylerinde, üretim de Kumbahçe Mahallesi’nde.
- Ne zamandan beri? Çağlar’ın 2014’den beri süren denemeleri 2021 yılında resmiyet kazanıyor.
- Şarap üreticisi: Çağlar Bozçağa
- Neden burası? Ne kadar yerel kalınırsa o kadar evrensel olunabileceğine inanan Çağlar, aile işletmeleri Orfoz Restoran’dan beri süregelen yereli keşfetme ve yöreye katkı sağlama amacını Neferiye’de de sürdürüyor.
- Neden buranın şarabı? Bodrum’un yerel üzümlerinden Kanlıkara’nın doğal şarap hâlini bulabileceğin tek adres.
Bodrum’un yerel ürünlerinden yapılan yemeklerle en iyi eşleşecek şarap şüphesiz Bodrum’un yerel üzümlerinden elde edilendir. Çağlar’ın yeni tekniklerden yeni ürünler yaratma heyecanı ve merakı sahip olduğu kimya bilgisinin de desteğiyle bağın son bekçileri küçük salkımlardan büyük lezzetler elde etme şansı tanıyor.
Neferiye’nin ilk göz ağrısı Kanlıkara üzümünden elde edilen şarabı içerken yoğun kırmızı meyve aromalarını koklayıp damakta Kanlıkara’nın dallarına sarıldığı çam ağacının reçinesini ve iğnelerini hissediyorsun.
Daha fazlasını anlatmak üzere Çağlar Sofrayı Kuranlar’da seni bekliyor.
Çağlar Bozçağa’yla: Yaşlı asma, vahşi üzüm, doğal şarap
Suyun altından toprağa; asırlık eşek üzümünün ardına düşüren bir merak.

Fotoğraflar: Çağlar Bozçağa
Boyayan*: Kaan Walsh
Yeme içme meraklılarının birçoğunun Çağrı ve Çağlar Bozçağa kardeşleri Bodrum'un şahsına münhasır, bir masasında kurulmak uğruna yol uzatmalık noktalarından biri hâline gelen deniz restoranı Orfoz’dan bildiğini düşünüyorum. İki kardeşin Saroz’da anne babalarının evlerinin altında açtıkları bu restoranla başlayan macerası önce Bozburun’da ardından Bodrum’da devam ediyor. İlk günden beri “Yereli keşfet, üret ve sahip çık” mottosuyla varlığını sürdüren Orfoz, seneler içinde gittiği her yerde kısa sürede ağırlığını koyuyor.
Kardeşlerden Çağlar’ın kişisel olarak en heyecan duyduğu konulardan biri Bodrum’un yerel üzümlerinden yaptığı teruar şarapları. Sebebiyse Bodrum’un denizinde ve toprağında yetişen malzemelerden mevsimsel olarak hazırladıkları restoranlarının menüsüne en iyi eşlikçinin yine bölgenin üzümlerinden elde edilen şaraplar olduğu yönündeki inancı.
Çağlar’ın şarap üretmeye meyli 2014’te Bodrum’un dağ köylerinde çam ağaçlarının üzerinde yetişen vahşi üzümleri keşfedip toplamasıyla başlıyor. Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü’nde tescil ettirdiği asırlık Kanlıkara’nın orman yangınlarında kül olup sonra yeniden doğuşuna şahit olmak gibi acı tatlı anıları da var. Aradan geçen zaman, verilen emek ve Çağlar’ın bitmeyen hevesiyle üzümlerin su dâhil hiçbir katkı ve müdahale görmeden sadece doğal ortamında edindiği kendine has mayalarla şarap olma yolculuğundan bağların bekçisi “Neferiye” ortaya çıkıyor.
Görme biçimlerimizi ve gördüklerimizle kurduğumuz ilişkileri katmanlandıran, ekibimizin kreatif direktörü Kaan (Walsh)’ın kendisi için “Bebekliğinden beri suyun altında” dediği Çağlar, sudan toprağa uzanan yolculuğunda şarapla olan münasebetini “Hem iş hem de hobi olarak şarabın her zaman hayatımda olmaya devam edeceğine eminim.” olarak tanımlıyor.
İçimizde gelmeyen kışın endişesi ve yaza özlemle Bodrum’a uzanıp Çağlar Bozçağa’dan yerel üzümler ve Neferiye’yi dinliyoruz.
Doğaya ve yerele merakını Orfoz’dan biliyoruz. Aranızdaki bu güçlü bağ nerede ve ne zaman kuruldu?
Benim doğup büyüdüğüm dönemde İstanbul Pendik’te doğal bir yaşam vardı. Balığa çıkılan, midye toplanılan, tırtılların gezindiği ağaçlardan meyve koparılan, misket oynanılan bir çocukluk geçirdim. Ailecek yazlarımızı da hep Saroz’da doğanın içinde geçirdik. 1986’da Saroz’da başlayan Orfoz Motel ve Restaurant macerası tamamen ailenin dalışa ve yemeğe tutkusunun sonucu. Zamanımı hep sualtını keşifle, yerel pazar ziyaretleriyle; balığa çıkarak ve kamp yaparak doğayla bütünleşerek geçirdim. Yaz sezonunda mutfak ve servise destek vermeye çalıştım. Babamla gittiğim düzenli pazar alışverişleri zaman içinde bana devroldu. Yerel ürünlerin gelen misafirler üzerinde uyandırdığı heyecan ve yöreye sağladığı katkıysa yerelle bağımı kuvvetlendirdi.
Şaraba merakın nasıl başladı?
Şaraba ve şaraplık yerel üzümlere hep merakım vardı. Saroz’dayken de bölgesel üreticilerin yerel üzümlerden yaptıkları şarapları sunmak beni heyecanlandırırdı. Bozburun ve Bodrum’da servis ettiğimiz ürünlerin eşlikçisinin daha çok şarap olması gerektiğine inanarak şarap bilgimi ve ilgimi arttırmaya her fırsatta çaba gösterdim. Orfoz’da sunduğumuz yerel ürünlere yine aynı bölgenin üzümlerinden üretilen şarapların uygun olacağı düşüncesiyle şarap yapımına ilgim iyice arttı. Akabinde de yerel şaraplık üzüm araştırmasına başladım.
“Neferiye” ismini tercih etmenin sebebi nedir?
İlk şarap denemelerimi “bağların bekçileri son üzümler” anlamına gelen “neferiye” salkımlarından yaptığım ve küçük salkımlardan büyük lezzetler çıktığını deneyimlediğim için bu ismi tercih ettim. Genelde bağbozumu sonrasında oluşan ikincil ve son üzümler daha küçük salkımlar hâlinde olur. Asma yapraklarının altında saklı kalır, verimi düşük olduğundan da genelde toplanmaz. Neferiye ile esasen katma değeri olmayan ve bağda kendi hâline bırakılan üzümler de bu şekilde değerlendirildi.
Aynı zamanda bir kimyagersin; bu konudaki bilgilerin yaptığın işte sana avantaj sağlıyor mu?
İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü mezunuyum. Laboratuvar kökenli olmak deneysel düşünmeyi sağlıyor. Öğrencilik dönemimde de seçmeli derslerde gıda kimyasını tercih etmiştim. Tüm üretim aşamalarında süreçleri kimyasal reaksiyon olarak düşünüp etkileyen faktörlerin detaylarını bildiğimden daha fazla müdahale ederek yeni ürünler ve teknikler yaratabilme şansı bulduğuma inanıyorum. Araştırma yapabilecek temel bilgiye sahip olmak da bana o konunun derinlerine inebilme fırsatı veriyor.
Neferiye’yi diğerlerinden farklı kılan doğal şarap üretim tekniğinden bahsedebilir misin?
2014’ten beri sadece üzümün üzerindeki kendi doğal mayaları kullanarak doğal maya şarap ürettim. Şarabı hiçbir manipülasyona uğratmadan en doğal hâliyle üretmek hedefim oldu. 2016’da bölgemizin ilk yerel şaraplık üzümü olan Kanlıkara’nın ağaca sarılı yaşlı asmalardan toplanması ve bu üzümlerden doğal maya şarap üretilmesi en büyük farklılığı.
Doğal şarap üretimi; üzümün kabuğunda bulunan mayaların, besin olarak bünyesindeki şekerlerle uygun koşullar altında, mayaların yaşam sıcaklığı aralığı gibi, fermantasyonu sonucu meydana gelir. Tepkimeyle ortamda alkol, karbondioksit gazı ve ısı oluşur. Üzümdeki şeker şarabın alkol miktarını belirler. Doğal şarap, üzümün ve bölgenin o sene içindeki yaşanmışlıklarını en iyi ve doğal hâliyle ifade eder. Yapım sürecinde hiçbir şey eklenmez veya çıkarılmaz.
Endüstriyel şarap üretimiyse üzümün özgün mayaları yerine dışarıdan maya, maya maması gibi ilavelerle oldukça kontrollü bir şekilde yapılır. Satış kaygısının daha yüksek olduğu, genelde standart lezzetli şaraplar üretme hedefli yüksek miktarlarda üretimi yapılır. Raf ömrünü uzatmak, üretim bandında beklerken bozulmaması, uzak mesafeden üzüm alınması gibi sebeplerle kükürt kullanımı daha fazladır.
Ekşi maya ekmek veya köy yoğurdu, doğal maya şarapla benzerlik gösterirken endüstriyel şaraplar markette satılan ekmek ve yoğurt gibi uzun ömürlü ürünlerdir.
Üzümün hasat zamanı, kabuğunun temas ettiği maserasyon süresi, fermantasyon sıcaklığı, fıçı ya da çelik tank kullanımına kadar her detay şarapta hissedeceğimiz asidite, tanen, aromalar ve hatta rengine etki etmektedir. Senin Neferiye’de kullandığın üretim tekniğinin elde ettiğin şaraba katkıları neler?
Üzümün üzerindeki mayalar, o senenin tüm iklim koşullarını ve bölgenin özelliklerini taşıyan doğal maya şarap tekniği endüstriyel bir üretim şekli değildir.Bölgemizin ve üzümün karakterini en iyi şekilde ifade edebilmek için teruar şarabı üretilen Neferiye’de bu amaçla yapım aşamalarında fıçı kullanmaksızın cam damacana veya çelik tank tercih ediyoruz. Küpte ve diğer nötr doğal malzemelerde uzun kabuk temasıyla daha kompleks şaraplar yapmak için araştırma yapıyorum.
Kanlıkara üzümü belirgin olarak Saroz'da topladığımız gelincik çiçekleri ve evde o çiçeklerden yapılan şurubunun aromatik profilini andırıyor. Koku olarak kırmızı meyveler; damakta vişne ve çam ağacının reçinesiyle iğneleri ön planda. Diğer yeni üzümümüz Panık’taysa mandalina, kan portakalı, greyfurt aromaları hissediliyor.
Neferiye’nin gözbebeği Kanlıkara dışında Bodrum’a has seni heyecanlandıran başka üzümler var mı? Senin ya da başka üreticilerin yerel üzümler üzerine yaptığı çalışmalar varsa onlardan da bahsedebilir misin?
Bodrum ve Milas dağ köylerine uzanan araştırmalar sonucunda ağaçlara sarılı üzümleri keşfettim. 2016 yılında Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü’ne bu üzümler gönderildi. Gen araştırması sonucunda da ilk göz ağrımız dediğim Kanlıkara üzümünü tescil ettirdik. Sırasıyla 2019 ve 2021 yıllarında Ak üzüm ile Kızıl üzümü yine ağaçlara sarılı hâldeyaşlı asmalardan tespit ettim. Son gelişme olarak geçen ay Kızıl üzümün gen ve bölgesel isim araştırması sonuçlandı. Panık üzüm olarak tescillendiğini ilk defa buradan da sizlerle paylaşıyorum. Anadolu üzümleri üzerine birçok üretici araştırmalar yapıyor. Üreticilerin ve tüketicilerin yerel üzümlere ilgisi çok umut verici. Yerelin peşinde heyecanımız hep devam ettiği sürece Türkiye'de şarapçılığın kendini dünyaya duyuracağına inancım sonsuz.
Bazıları tarafından sıcak iklimlerde üzüm hızlı olgunlaştığı için yeterli aromatik özelliklere sahip olamayacağı söyleniyor. İyi üzümden kötü şarap yapmak mümkün ama kötü üzümden iyi şarap elde etmek pek olası görünmüyor. Bu açıdan, Bodrum’un iklimini ve coğrafi özelliklerini nasıl değerlendiriyorsun?
Bodrum’un sıcak bir iklime sahip olduğu düşünülse de ova ve yayla bölgeleri daha serindir. Bodrum ve Milas’ın yüksek rakımlı dağ köylerinde geceler ayaz, gündüzler güneşli olup bağbozumu eylül sonundan kasım başına kadar devam eder. Uzun sürede olgunlaşan üzümlerden üstün nitelikli şaraplar yapılabilir. Bu açıdan Bodrum’un iklim ve coğrafi yapısının avantaj olduğunu düşünüyorum.
İklim krizinin bağlara verdiği zarar ortada. Artan sıcaklıkların fermantasyon sürecine etkisi oluyor mu?
Küresel ısınma bağlık alanlara büyük bir tehdit şu anda. Aşırı sıcaklar sebebiyle üzümün hızlı olgunlaşması şarabın kalitesini olumsuz etkileyecek. Bu nedenle öngörüm; önümüzdeki senelerde mevcut bağların yok olacağı ve bağcılığın yeni bölgelere kayacağı yönünde. Bu durum özellikle az ama yüksek kaliteli üzüm veren yaşlı asmalar için tehlike arz ediyor. Küresel ısınmanın fermantasyon sürecine etkisi olmakla beraber bu sorunu teknolojik desteklerle çözmek mümkün.
Soğutma sistemleriyle tankların cidarlarında soğuk su gezdirerek fermantasyon ve dinlendirme süreçlerinde kontrollü ısı sağlayabiliriz. Ancak ideal sıcaklık ve nem oranının kendiliğinden sağlandığı alanların özelliğini kaybetmesinden tedirginim. Bodrum, Ortakent'te birkaç mağaranın ve Muğla, Yayla alanındaki kendiliğinden doğal iklimlendirmenin hâlen mümkün olabildiği yerlerin korunmasını diliyorum.
Bodrum Bağ Rotası’nı geliştirmek için yapılan çalışmalar var mı? Bir adım önce, Bodrum Bağ Rotası’nın bölgeye ve şarapçılığa katkısı olacağını düşünüyor musun?
Bodrum Bağ Rotası mevcut üreticilerle kendiliğinden oluştu diyebiliriz. Bodrum'un eski yolu olarak bilinen havaalanından gelirken Dörttepe sapağından sonra Mumcular, Karaova, Yalıçiftlik üzerinden Bodrum merkeze doğru olan rota bağ yolu olarak olgunlaşıyor. . Öncü üreticimiz Vinbodrum'un kapanmasına üzülmekle beraber son senelerde Karnas ve Garova bölgede iyi şarap yapılabileceğini ispatladı. Yeni üreticilerden Mor Salkım ve bu sene üretim iznini alıp Kızılağaç'ta tesisini kuran Ege Şarapçılık da bu işlerin hayalini kuranlara cesaret veriyor. Yeni bağların kurulması, yeni üreticilerin izin süreçlerinde olması ve benzer projeler üzerine çalışmaları beni mutlu ediyor. Şarap turizminin kırsal bölgeye ve ülkenin tanıtımına çok fayda sağlayacağını düşünüyorum.
Yerel yönetimler bu konuya çok heyecan duyuyor ve destek veriyor. Bodrum Ticaret Odası başkanı Mahmut Kocadon’la 2006 yılında Orfoz'un açılmasıyla tanıştık. O tarihte Bodrum mandalinası likörümüzü tattırmış ve hayaller kurmuştuk. Yüksek alkollü üretimindeki mevcut zorluklardan üretimi sonuçlanamamış olsa da birlikte yola çıktık, denemelerimize devam ediyoruz. Ortakent, Yahşi ve Bodrum dağ köylerinde ağaçlara sarılı olan yerel üzümleri tespit etmemizle birlikte coğrafi işaretlerini hızlı bir şekilde çıkarmak için ticaret odası işlemlere başladı. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ve ekibinin de kırsal bölgede tarım ve turizm sektörlerini birleştiren agroturizmle ilgili Etrim Köyü’ndeki eski yağhanenin yeniden hayata döndürülmesini, lavanta bahçeleriyle ilgili çalışmalarını ve üreticilere desteklerini biliyorum. Nitelikli konaklama ve ağırlama imkânlarının arttırılmasıyla turizmi kırsal bölgeye çekmenin mümkün olacağını görüyorum.
Bağ rotası ve şarap turizmiyle kırsal çok sağlıklı bir işbirliği yapmak zorunda. Yöre kendi özelliğini kaybetmeden yerel lezzet ve değerlerini sunmalı; bölgeye gelen turistin talepleri doğrultusunda değil, ziyaret edenleri kendi yaşam alışkanlıklarına dahil etmeleri en ideali olacaktır. Bu şekilde kırsal bölge düzenini bozmadan ürettiklerini rahat bir şekilde satabilme şansı bulacak, özgünlüğüyle daha fazla yerli ve yabancı misafirin ilgisini çekecek. Tarihimizin ve doğal kaynaklarımızın zenginliğimizin yanı sıra köylümüzün samimiyetine de güvenerek "Yerel kalalım, evrensel olalım" temennisinde bulunuyorum.
Vinbodrum’dan Erhan Yürüt’ün bir sözü var “Her şarap üretildiği bölgede ve o bölgedeki yiyeceklerle en iyi lezzeti verir.” Sabah avladığı yengeci akşam Orfoz’da servis eden ve yerel üzümden kendi şarabını üreten biri olarak bu konuda neler söylersin? Bölgenin coğrafi özellikleri, mutfağı ve şarabı arasında nasıl bir ilişki var?
Bölgenin mutfağı, şarabı ve coğrafi özelliklerini bir bütün olarak görüyorum. 2006’dan beri kendi dalgıçlarımız ve balıkçılarımızdan temin ettiğimiz deniz ürünleriyle yerel pazarlardan aldığımız ürünleri sunarken eşlikçisi olarak hep yerel üzüm ve şarap üreticilerini tercih ettik. Bu uyumu, Bodrum’un yerel üzümlerinden yapılmış şaraplarla yakalamak çok heyecan verici. Bodrum’un şarabını içtiğinizde bağlarında dolaşmış, yengeci tattığınızda insanı denizine sokmuş ve ve mandalinasını yediğinizde bahçelerinde gezdirmiş hissi uyandırması benim hep idealim olmuştur. Bu çerçevede o gün çıkarttığım deniz kestanesiyle yeni keşif Panık üzümünden roze şarabın uyumu umarım bu etkiyi yaratacaktır.
(*): Farklı medya ve ortamları kullanarak üretilen mixmedia işleri için apéro'nun kullanmayı seçtiği bir terim.
Sanatçılar öğrencilere eğitim desteği için Dayanışma Sahnesi’nde
Dayanışma Sahnesi
Nedir? Dayanışma konseri. Deprem bölgesindeki öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için harekete geçen DasDas, İhtiyaç Haritası ve Zorlu PSM; gelirin tamamının depremden etkilenen 2200 öğrenciye kaynak oluşturmasını hedeflediği Dayanışma Sahnesi’yle tüm Türkiye’yi saran birliktelik ve dayanışma rüzgârını sahneye taşıyor. Ayrıca Robotel Derneği iş birliğiyle, depremden bedensel olarak zarar gören en az yüz çocuğa da destek olmayı amaçlıyor.
Nerede ve ne zaman? Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde 30 Mart akşamı saat 19.00’da. Konser ayrıca YouTube, Twitch ve TikTok’tan canlı olarak takip edilebilecek ve YouTube üzerinden de destekte bulunulabilecek.
Kimler var? Antakya Medeniyetler Korosu, Adamlar, Athena, Aylin Aslım, Bedük, BEGE, Büyük Ev Ablukada, Can Bonomo, Ceren Gündoğdu, Deniz Tekin, Duman, Ersay Üner, Evdeki Saat, Gazapizm, Gökhan Türkmen, Hayko Cepkin, Kenan Doğulu, Koray Candemir, Korhan Futacı, Mengene, Mert Demir, mor ve ötesi, Nova Norda, Özge Fışkın, Pentagram, Sertab Erener, Şevval Sam, Zuhal Olcay deprem bölgesinde yaşayanların ihtiyaçlarına katkıda bulunmak için Dayanışma Sahnesi’nde buluşuyor.
Siz de dayanışmada yerinizi almak için bu bağlantıyı ziyaret edebilir, etkinliğe katılımlı veya katılımsız biletlerle deprem bölgesindeki ihtiyaçların karşılanmasına destek olabilirsiniz.
Üzümden şaraba: Tanrılar, şeytanlar ve mayalar
Şekeri kıvamında limonata gibi dengeli, Isparta’da geziyormuş hissi veren güllü lokum bitişli.

Yazı: Selen Gözen
Şarap yapımı, tahminlere göre M.Ö. 11000 dolaylarında insanlar hayvanları ve bitkileri evcilleştirerek ilk kalıcı yerleşimleri yarattığında başladı. İnsanlık uzun zaman boyunca üzümler ezildiğinde sıvının tanrıların hikmetiyle şaraba dönüştüğüne inandı. Atalarımız için fermantasyon asmanın canlı meyvelerini alıp kanatana kadar ezmek ve tanrıların bu kanı ikinci kez ve daha da güçlü doğurmasını beklemekti. Şarabın sarhoş ediciliği doğaüstü bir etkiydi: Bağcılık ve şarapçılık ilahi olanla çalışmayı içerdiğinden kutsal faaliyetlerdi; şarabın ilahi nitelikleri onu içen kişinin tanrılarla bağlantı kurmasını sağlıyordu.
Dionysos’un varlığına: Şarabın doğması için üzümlerin ölmesi
Ambardaki arpadan istendiği an üretilebilen biraya kıyasla doğanın yıllık döngüsüne bağlı olan şarap herkes için prestijli, arzu edilen bir içecekti ve uygarlığın tarım alanındaki zirvesinin temsiliydi. Önce ölümlü annesi Semele’den, sonra da yüce babası Zeus’un baldırından iki kez doğuşuyla “şarabın doğması için üzümlerin ölmesi” temasına tüm şarap tanrıları arasında en çok uyan Dionysos’du. Üzümler şarap olarak yeniden doğduğunda onun kanını taşıyor, içeni de tanrıya dönüştürüyordu. Tapınanlar şarap içtiklerinde içlerinde Dionysos'un varlığını hissettiklerinden onunla insanları pek umursamazmış gibi gözüken diğer tanrılardan daha fazla bağ kurdular. Sadece şaraptan değil bereketten, eğlenceden, tiyatrodan, felsefi tartışmalardan ve delilikten de sorumlu olan Dionysos’a yapılan adaklar, kutlamalar ve şenlikler diğer sıkıcı tanrılara yapılan yakarışların yanında keyifli deneyimlerdi.
Şarap kendisine atfedilen kutsiyet sayesinde din adamlarının, kraliyetin ve soyluların tercihi oldu. Bununla birlikte, şaraptan beklenen deneyim günümüzden biraz farklıydı. Biz şarap deneyimini şarabın sunduğu aroma zenginliği, tat dengesi ve damaktaki süresiyle ölçerken atalarımız için zenginlik miktara ve alkol potansiyeline, denge (özellikle tanen yönünden) içilebilirliğe, süreyse tanrıları içlerinde ne kadar uzun zaman hissettiklerine bağlıydı. Su içemeyen halk ilaç niyetine günlerini bira ve sulandırılmamış şaraplarla geçirirken parası olanlar sert şaraplarını suyla, balla, bitkilerle karıştırarak damaktaki deneyimlerini daha da iyileştirmeye özen gösterdiler. Nüfuzlarını sağlamlaştırmak isteyenler zenginler tarafından sağlanan balla karıştırılmış ucuz şaraplar sayesinde tiyatrolarda ve eğlencelerde halk da bu lezzetleri deneyimleme fırsatına erişebiliyordu.
Tanrılar, şeytanlar ve mayalar
Bağcılıkta ve şarap yapımında ustalaştıkça bu katkılar gereksiz hâle gelmeye başladı. Şarapların geldikleri bağın özelliklerini taşıdığı; ne kadar iyi bir bağdan geliyorlarsa sundukları deneyimin de o kadar daha iyi olabildiği fark edildi. Bu dönemlerde şarabı hâlâ maya değil de tanrılar fermente ettiğinden asıl önem bağ alanlarına atfedildi. Şaraphanede de mayanın deneyimindeki eksiklikler sebebiyle yaşadıklarını şeytana yorduk. Şıradaki şeker az olursa mayayı aç bırakıp alkolü yetersiz şaraplar, maya tüm şekeri bitirmeden ölürse insanı baştan çıkarabilen tatlı şaraplar, fermantasyon devam ederken ısı fazla düşerse uyuyup ısı yükseldiğinde tekrar uyanmasıyla kavda patlayıp köpüren şaraplar ortaya çıkıyordu.
Mahzene inerken demir maskeler kullanmak zorunda kalan rahipler daha kalın şişeler ve yerinden kolayca fırlamayan mantarlar sayesinde, kimyager Chaptal Amca da şıraya şeker ekleyerek bu gizli şeytanı dize getirdiler. Baştan çıkarılmak şeytanın sevdiğimiz bir alameti olduğundan tatlı şarapları üretmeye devam ettik.
Şarabı tanrılar yaptı ve şeytanlar bozdu; ta ki bir gün mikrobiyolog Pasteur Amca mikroskobuna bakıp şu gözlemi yapana dek: “Fermantasyon; mayanın tükettikçe üreten her canlı gibi üzüm şırasındaki şekeri yiyip karşılığında ısı çıkararak alkol ve karbondioksit üretmesi, dünyevi bir bakışla şeker yedikçe enerji üretip karbondioksit osurup alkol işemesi sürecidir.” Atalarımızın içinde tanrılarla şeytanların parmağı olduğunu düşündüğü süreç bir canlının hayat deneyimiydi. Şarapların kalitesinin, dolayısıyla bizim deneyimimizin ne kadar iyi olacağı bu canlıyı desteklememize ve deneyimini iyileştirmemize bağlıydı.
Üstelik bu canlı her yerde bir değildi. Bazı bağların iklim, toprak ve üzüm çeşidi gibi etkenleri benzeşmesine rağmen şaraplarında görülen farklılıklar bağın maya popülasyonuna bağlı olabiliyordu. Ekosistemi zarar görmemiş, etrafında endüstriyelleşme olmayan bağlardaki maya suşları geleneksel olarak imece usulü çalışmaya daha yatkındılar. Fermantasyonda üzüm kabuklarında bulunan beş ila otuz farklı maya suşu rol alabiliyordu. Fermantasyonu başlatan mayalarla bitirenler aynı değildi. Şıradaki besin, sıcaklık ve alkol seviyelerine bağlı olarak bazı suşlar aynı anda aktifken, diğerleri yalnızca başka suşlar ivme kaybettiğinde hız kazanıyordu. İmeceyle yapılan bir fermantasyonda bu kadar çok aktif maya türüne sahip olmak ödüllerin yanı sıra riskleri de beraberinde getiriyordu; koşullar belirli bir suş için uygun olmadığında veya (özellikle endüstriyelleşme sonrası) yerli popülasyona kaçak işçiler katıldığında fermantasyon istenmeyen yönlere ilerleyebiliyordu. Kurutulmuş kültür mayaları 1960’larda ortaya çıkana dek ünlü şaraphanelerden zahmetli süreçlerle alınmış canlı örnekler kullanıldı. Günümüzde üzüm bağlarından kataloglanmış 1700'den fazla Saccharomyces cerevisiae suşu arasından seçilebilen mayalar, iş boyunca nasıl bir deneyime ihtiyaçları olduğu bilindiğinden veya artık bağda imeceyle çalışabilen bir popülasyon bulunmadığından üreticiler tarafından tercih edildiler.
Şikemperverin damak şenliği
Kökeninden bağımsız olarak mayanın görevi üzümün kendisinde olan aromaları belirginleştirmek ve zenginleştirmek; sadece alkolü değil, süreç boyunca açığa çıkması gereken diğer bileşenleri de dengeli biçimde üretmek; görevini acele etmeden veya ayak sürümeden, performansını hakkıyla ortaya koyacak şekilde ve sürede yapmakken bize de mayanın alacağı besinin aroma ve şeker zenginliğini sağlamak, ortamın özellikle ısı dengesini korumak ve yapılan işi devam ettiği sürede takip etmek düştü. Deneyimine verdiğimiz destekle belirginleştirdiği veya ortaya çıkardığı aromaların zenginliği; ürettiği alkol, koruduğu asit (ve belki de tüketmediği bir miktar şeker) arasındaki denge; hakkıyla ortaya koyduğu performansın damağı ne kadar uzun süre şenlendirdiği ise bizim deneyimimizi şekillendirdi.
Profesyonel tadımlarda şarabın sunduğu deneyimin kalitesine dair ortak bir yargıya ihtiyaç duysak da; ne zaman, nerede, hangi şarapla, nasıl bir deneyim yaşamak istediğimiz kişisel tercihlerimize bağlı. Misal bu yazıyı yazan şikemperver için iyi bir şarap deneyimi iç pilav gibi hem burunda hem damakta zengin aromalı, şekeri kıvamında limonata gibi dengeli, yutulduktan dakikalar sonra bile Isparta’da geziyormuş hissi veren güllü lokum gibi uzun bitişli. Bunlarla birlikte bizim deneyimimizi mayanınkinden daha uç noktalara taşıyabilecek başka değişkenler de mevcut. Görür, koklar, dokunur ve tadarken duyguların, zihnin ve ruhun da doyurulması; alkolün etkisiyle duyguların belirginleşmesi, hayatın herhangi bir anını bir anda yaşatabilecek koku hafızasının çalışması… Böyle bir şarabı Isparta’nın gül bahçelerine kurulmuş bir sahnede tiyatro izlerken yemek eşliğinde yudumlasak; deneyimimiz Dionysos’a yaraşır bir adak sayılır mı?