Merhaba,
Keşif Sineması'nın geçen haftaki sayısının giriş satırlarını yazarken kurduğum şu cümleleri buraya da taşımak isterim: Yaz bitti, Filmekimi de. Hatta ejderhalı dizi de. 2022'nin son iki ayında, ödül sezonunun hareketlenmeye başladığı, festival ruhunun İstanbul ve Ankara'da soluk almaya devam ettiği ve yılın en iyileri listelerinin ortalarda gezindiği günler bizi bekliyor.
Kasım yoğun ve hareketli geliyor gerçekten de. Sevdiğim filmler için sevmediğim bir şehre gitmek, Bi' Film Ajandası'nın yeni edisyonunun heyecanını yaşamak, ödül sezonu havasına girmek, yeni bir radyo programına başlamak ve 2023'ü heyecan verici projelerle doldurmak gibi bir gündemim olacak önümüzdeki haftalarda. İstanbul'da olanlarınızın, Sinematek/Sinema Evi'nin Şiirsel Gerçeklik, Il Cinema Ritrovato İstanbul'da ve Sessiz Perşembe programlarını kaçırmamasını ve 18-24 Kasım tarihlerinde düzenlenecek Suç ve Ceza Film Festivali'nin programına göz atmasını öneririm.
Filmekimi bitmiş olsa da Duende'de İstanbul Film Festivali direktörü Kerem Ayan'la söyleşimizin ve birçok film önerisinin yer aldığı Filmekimi özel sayısını ve James Bond'un sinemadaki 60. yaşına özel olarak hazırladığım Bond, James Bond yazısını okuyabilir, Keşif Sineması'nın devam eden ikinci sezonunda Fatma Çolakoğlu ve Nazlı Bulum'un konuk olduğu iki yeni bölümü Aposto Radyo'dan dinleyebilirsiniz.
Bu sayıda Filmekimi'nde izlediklerimi ve Çok iyiydi ya. deyip beş yıldızı bastığım o filme dair gözyaşlarımı; O ne izlemiş? bölümüne konuk olan Ant'ın satırlarında ise Filmekimi'nin benim için de en iyilerinden olan bir başka filmi bulacaksınız.
Beni Twitter, Letterboxd ve Instagram’da, yayını ise Aposto'nun mobil uygulamalarında takip etmeyi de unutmayın.
Emre Eminoğlu
• Filmekimi 2022:
- Close (2022, Lukas Dhont) | ★★★★★
- The Banshees of Inisherin (2022, Martin McDonagh) | ★★★★½
- Aftersun (2022, Charlotte Wells) | ★★★★½
- Bones and All (2022, Luca Guadagnino) | ★★★★½
- The Menu (2022, Mark Mylod) | ★★★★
- Good Luck to You, Leo Grande (2022, Sophie Hyde) | ★★★★
- The Worst Ones / Les pires (2022, Lise Akoka, Romane Gueret) | ★★★★
- Corsage (2022, Marie Kreutzer) | ★★★½
- White Noise (2022, Noah Baumbach) | ★★★½
- The Beasts / As bestas (2022, Rodrigo Sorogoyen) | ★★★½
- One Fine Morning / Un beau matin (2022, Mia Hansen-Løve) | ★★★½
- Sick of Myself / Syk Pike (2022, Kristoffer Borgli) | ★★★
- Fire of Love (2022, Sara Dosa) | ★★★
- More Than Ever / Plus que jamais (2022, Emily Atef) | ★★½
- Holy Spider (2022, Ali Abbasi) | ★★½
- Godland / Vanskabte Land (2022, Hlynur Pálmason) | ★★
- Boy from Heaven / Walad Min Al Janna (2022, Tarik Saleh) | ★★
- Tchaikovsky's Wife / Zhena Chaikovskogo (2022, Kirill Serebrennikov) | ★★

13 Ekim Perşembe. Sinematek/Sinema Evi'nden çıkalı yirmi dakikadan fazla olmuş. Filmin ortalarından başlayarak, o ana kadar dinmek bilmeyen göz yaşlarımdan mı yoksa sönmek bilmeyen öfkemden mi konuşamadığımı bilmiyorum. Sonunda sessiz yürüyüşümüz bitip de bir kafeye oturduğumuzda, ağzımı açar açmaz Umut'tan azar işitiyorum: "Emre, kendini 13 yaşındaki bir çocuğun yerine koyduğuna inanamıyorum."
Birkaç yıl önce Girl filmiyle muhteşem bir başlangıç yapan Belçikalı genç ve kuir yönetmen Lukas Dhont'un yeni filmi Close, Cannes Film Festivali'nde Grand Prix'ye layık görülmeden çok önce bile bu yılın en merak ettiğim filmlerindendi. Close, bir değişim hikâyesi, değişime yenik düşen bir yakınlığın hikâyesi. 13 yaşındaki Léo ve Rémi'nin yakın ilişkisi, okul başladığında sarsıntıya uğruyor. Rémi'nin Léo'ya dostluğun dışında hissettiği şeyler olduğunu anlamak çok zor değil, bunların karşılıklı olup olmadığıysa muğlak. Toplumun o toksik erilliğinin, tek normale tapınma saçmalığının henüz 13 yaşındaki çocukların bile kalbini kırdığını görmek can acıtıyor. Duyduğu fısıltılarla, kendilerine yönelen ima, bakış ve işaretlerle her gün biraz daha geri çekmeye başlıyor Léo kendini. (Close bu açıdan, Filmekimi'nin bir diğer şahanesi, yine bu sayıda Ant'ın kaleminden okuyacağınız The Banshees of Inisherin'le paralellik taşıyor gibi gözükse de, oradaki uzaklaşmanın nedeni olgun ve varoluşsal, bizimkiyse saf ve duygusal.)
Close | Kaynak: İKSV
Léo uzaklaştıkça karnından bıçaklanmış hissediyor Rémi. Ama hepsinin içinde, onun canını en çok acıtan anı tahmin ediyorum. Rémi, bir gün Léo'yu, okula başladıklarından beri ayrı düştükleri tek dünya olan hokey antremanında ziyaret etmeye gidiyor. Spordan zerre anlamasa da, orada olduğunda birlikte vakit geçiremeyecek olsalar da... Belki onun konserini izlemeye gelmiş Léo'ya bir iadeiziyaret olması, belki dışında kaldığı o dünyayı merak ettiği, belki de sadece özlediği için. Aşık olmaya gerek yok, biriyle yakın olduğunda, bazı şeyleri nedensiz yaparsın çünkü. Léo sahanın kenarına yaklaşıp şöyle diyor ona: "Niye geldin ki?"
Filmin olay örgüsüne ve duygusal yüküne dair sürprizleri bozmamak için daha fazlasını söylemek istemiyorum. Fakat söz konusu duygusal yükü üzerinde çok iyi taşıyor Lukas Dhont'un sineması. Tüm büyüsüne ve huzur dolu renk paletine rağmen masumiyetin yitişini, trajedilerle büyümeyi, toplumun beklentilerine yenik düşen mutluluk ihtimalini tüm gerçekliğiyle yüzünüze vuruyor.
Öfkem dinmiyor. Léo'nun pişmanlığı altında ezilişine üzülmüyorum. Ve film her aklıma gelişinde, tekrar tekrar sormadan duramıyorum: Başkalarının ne düşündüğü bu kadar umurunda olmasaydı, kendi hâlinizde mutlu olmaya devam ederdiniz belki de, ha ne dersin Léo?
★★★★★
Ant Arın Şermet | The Banshees of Inisherin, 2022
Hayatımıza devam edebilmemiz için, veda etme cesaretimiz olmayan insanlara ettiğimiz vedalar üzerine.

Onu izledim ben. ile her sayıda bir konuk yazar ağırlamaya, sözü film izlemeyi de filmler hakkında konuşmayı da en az benim kadar sevenlere bırakmaya devam ediyorum. Bu sayıdaki konuğum, Ant Arın Şermet.
Ekim 2021, tam bir yıl önce. Türkiye'de sinema hakkında profesyonel olarak içerik üreten neredeyse herkesin şöyle ya da böyle mağduru olduğu bir oluşumun Kumbaracı Yokuşu'ndaki ofisinde tanıştık Ant'la. Şu an hayatlarımızda olmayan bir podcast'in Filmekimi özel bölümlerinden birinin kaydı sırasında beni karşılayan o oldu. Benim için Ant demek daha çok müzik demekti ama bir şekilde yolu sinemayla da kesişmişti; şu bir yılda müzik konusunda yazdıklarını ve söylediklerini heyecanla takip ettim. Bir gün bir buluşmada bana söylediği, aşağı yukarı şöyle olan cümle beni ve sinema zevkimi çok iyi anladığını gösteriyor Ant'ın - yalnız olmadığına emin gibiyim: "Emre bir filme 4 ya da 4.5 yıldız verdiyse o filmi beğeneceğime emin oluyorum. Ama 5 yıldız verdiyse muhtemelen çok kişisel bir sebepten vermiştir, beğenmem herhalde diyorum." Ant'ı Twitter ve Instagram'da takip edebilir, hazırlayıp sunduğu müzik podcasti Chorus'u buradan dinleyebilirsiniz.
Şimdi sözü Ant'a bırakıyorum...
Ant'ın favorileri:
Ant'ın Filmekimi favorisi: The Banshees of Inisherin, 2022
I don't belong to anyone
I don't belong to anyone
I don't belong to anyone
I don't wanna belong to anyone
- Fontaines D.C., "I Don't Belong"
Benim için Filmekimi’ne veda anlamına da gelen bu filmi bitirdikten sonra salonu terk etmeye yeltendiğimde, yukarıda alıntıladığım şarkı zihnimde, açık unutulmuş bir radyonun kısıklığında çalmaya başladı. “Kimseye ait değilim, kimseye ait olmak istemiyorum.” diyordu Grian Chatten’ın çatallı sesi. Tıpkı Martin McDonagh’ın zihninden süzülerek tanıştığımız Colm Doherty gibi. Yine de itiraf etmem gerekirse filmden çıktığımda çok da etkilenmemiştim The Banshees of Inisherin’den. Hatta film çıkışı yapılan ayak üstü kritiklerde kendimce olumsuz bulduğum yerleri sıralamıştım. Ancak oradan ayrıldıktan sonra zihnimdeki şarkının sesi yükseldi. Brendan Gleeson’ın ustalıkla canlandırdığı Colm’un kendini ne arkadaşı Padraic’e ne çaldığı kemana ne de yaşamaya ait hissedemeyişinin film soğudukça beni bu kadar etkileyeceğini hesaba katmamıştım.
The Banshees of Inisherin | Kaynak: İKSV
The Banshees of Inisherin, Venedik'te seyircisiyle buluştuğu andan itibaren çok fazla kişiyi etkilemeyi başardı. İrlanda ana karasından uzakta bir adada yaşayan Padraic ile Colm arasındaki arkadaşlığın tek taraflı sona ermesiyle başlıyor film. Padraic, kız kardeşi Siobhan ve hayvanlarıyla yaşayan bir yerli. Zekâsı saflıkla karışık gözükse de ortalama bir insandan daha düşük. Colm’a geldiğimizdeyse yaşça Padraic’ten büyük, adanın en sözü geçen müzik insanı, herkesin saygı duyduğu biri. Yapmak istediği son bir beste var ve onu bitirmek istiyor. Bir gün bıçak gibi kesip atıyor arkadaşlığını Colm.
Padraic ise sürekli “dostunu” zorlar onunla konuşması için. Bu tavra ve Padraic’e maruz kalmak istemeyen Colm, onu kendi parmaklarını kesmekle tehdit eder. İşin garibi (ama bir yandan da normali) sözünü de tutar. Bu tehdidin altında yatan tek noktanın Padraic’e tahammülsüzlüğü olduğunu söylemekse güç. Yeteneğine ve yaşamına küsmüş biri Colm. Padraic ise bunun fiziksel bir formu sanki sadece.
Kesilen her parmak, veda edilen her hayal, hayatımıza devam edebilmemiz için, veda etme cesaretimiz olmayan insanlara ettiğimiz her veda… Colm’un bizlere sunduğu ve çok güzel olduğuna inandığı son bestesi buydu galiba. Ancak henüz yolun sonu gelmediğinde aldığı keskin kararların sonuçlarıyla da yüzleşmekten başka çaresi kalmadı… - AAŞ
Yayının bu bölümünde, her yıl 20 kategoride yılın en iyilerini seçtiğim kişisel ödüllerim Altın Balkabaa Ödülleri / Golden Pumpkin Awards'un rastgele bir kategorisini ziyaret ediyoruz.
In Bruges | Kaynak: Mubi
Martin McDonagh'ın muhteşem kaleminin son çıktısı The Banshees of Inisherin Ant sayesinde bu sayıya taşınmışken, tüm zamanların en sevdiğim filmlerinden, Martin McDonagh, Colin Farrell ve Brendan Gleeson'ın ilk buluşması In Bruges'ü anmamak olmazdı. Yıl sonunda fikrim değişmiş olur mu bilmiyorum ama şimdilik The Banshees of Inisherin'in 2008'de In Bruges'e layık gördüğüm ödüllerin 2022 sahibi olduğunu da ekleyeyim: En İyi Özgün Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Özgün Müzik.
- Yıl: 2008
- Kategori: En İyi Özgün Senaryo
- Adaylar:
- And the Balkabaa goes to... In Bruges