Merhaba. Sanırım hepimizin büyük heyecanla beklediği o haftaya giriş yaptık. Umut dolu mayıs aylarının pek yakıştığı İstanbul'un sahnelerinde, sergilerinde, müzelerinde ve türlü buluşma alanlarında birbirinden güzel etkinliklerin ve tatlı karşılaşmaların peşinden koşuyoruz.
Ajandamızda tiyatro ve sergi rehberlerimizden kalan yerleri film gösterimi, performans ve konserlerle doldururken Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi projesinin küratörleriyle Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin Türkiye Pavyonu hakkında konuşma fırsatını da kaçırmadık. Keyifli okumalar!
Güzel, güneşli günlere,
Dilara
Aposto İstanbul
İstanbul'dan seçilmiş etkinlikler, kültür sanat ajandası, şehir gündemi, tematik rehberler ve şehrin sınırlarından taşmaya değecek davetler her hafta e-posta kutunda.
Kadıköy Sineması x Duende: Başrol Müzik
Duende’nin etkinlik serisi Başrol Müzik 11 Mayıs’ta Cadillac Records ile devam ediyor.

- Nedir? Film gösterimi ve film çıkışı partisi. Sinema ve müzik evrenlerini kesiştiren Duende, başrolde müziğin olduğu filmlerle Kadıköy Sineması’nın konuğu oluyor. Caz, rock, country, hip-hop, pop... Başrol Müzik seçkisi, her ay müziğin farklı türlerinden farklı hikâyeler anlatan bir filmi seninle buluşturuyor.
- Nerede? Kadıköy Sineması ve BİNA
- Ne zaman? 11 Mayıs Perşembe
- Neden gitmeli? Müzik, sinemanın sessiz olduğu dönemde dahi ayrılmaz bir parçasıydı. Filmlerle özdeşleşmiş özgün müzikler, filmler için yazılmış şarkılar, başucu albümü hâline gelmiş soundtrack albümleri... Müziği kullanmanın, müzikten beslenmenin dışında müziği başrole yerleştiren filmlerin de sayısı hiç az değil üstelik. Müziğin birleştirici gücüne ya da müziği üretmenin hazzına dair kurmaca hikâyeler; müzisyen biyografileri, müzik belgeselleri, konser filmleri... Müziğin sesini açmakla kalmayıp müziği seyre dalmak için.
- Not almalı: Duende’nin etkinlik serisi; Jam’s Session’ın desteğiyle 11 Mayıs’ta Cadillac Records ile devam ediyor. Üstelik bu sefer Başrol Müzik, filmlerin müzikal evrenini bant mag.'le BİNA'ya taşıyor. Kadıköy Sineması'ndaki gösterimin ardından rotayı BİNA’ya çeviriyoruz ve bant mag.’in DJ kabinindeki konuklarıyla filmlerin müzikal odağını gecenin teması hâline getiriyoruz. 11 Mayıs’ta BİNA’nın DJ kabininde Cünort olacak. Cünort’la 1950’ler Chicago’sunda blues, soul, caz ve rock ‘n’ roll dokulu bir yolculuğa çıkacağız. Cadillac Records biletlerine şuradan ulaşabilirsin.
Prizma Expanded: Algının Poetikası
Sergide yönetmen ve sinema profesyonellerinin ortak üretimleri olan, mekâna özgü ve deneyim tabanlı sinematik eserler yer alıyor.

- Nedir? Sergi. Lara Kamhi küratörlüğünde izleyiciyle buluşacak olan Prizma Expanded: Algının Poetikası (Prizma Expanded: Poetics of Perception), Türkiye sinemasının üç farklı jenerasyonundan öne çıkan üç yönetmen ve üç film profesyonelinin çalışmalarından oluşuyor.
- Nerede? Akbank Sanat
- Ne zaman? 11 Mayıs - 29 Temmuz
- Neden gitmeli? Sergide Reha Erdem - Florent Herry, Zeynep Dadak - Çiçek Kahraman ve Deniz Tortum - Alican Çamcı ikililerinin ortak üretimleri olan, mekâna özgü ve deneyim tabanlı sinematik eserler yer alıyor. Lara Kamhi’nin genişletilmiş sinema (expanded cinema) kavramını bütünüyle irdelemek adına kurduğu bağımsız sanat inisiyatifi Prizma’nın Prizma Expanded olarak ortaya koyduğu ilk proje. Prizma Expanded; genişletilmiş sinematik sanat formlarını araştırırken sosyal medya, kapsayıcı deneyimler sunan teknolojiler ve interaktif hikâye anlatıcılığı gibi iletişim ağlarının önerdiği yeni düşünme biçimlerinin farkındalığıyla yola çıkıyor.
- Not almalı: Sanatçı ve küratör Lara Kamhi, serginin kavramsal çerçevesinin de odağında olan “Genişletilmiş sinema (expanded cinema) nedir?” sorusunu şu şekilde özetliyor:
“Günümüzde sinema, 1800’lü yılların sonu ve 1900’lü yılların başlarındaki deneysellik furyasıyla karşılaştırılabilir nitelik kazanmışken, belki de geç kalınmış bir soruyu nihayet sorabiliyoruz: “Ya ‘hikâye anlatımı’ (Storytelling) ile ‘hikâye yaşamı’ (Storyliving) arasındaki fark kaybolmamış, aksine hiç var olmamışsa?”
Sergi programında Zeynep Dadak’ın Ah Gözel İstanbul, Deniz Tortum’un Maddenin Halleri, Reha Erdem’in Koca Dünya filmleri ve Lara Kamhi’nin İçine Çeken Cehalet: Deneyimlenebilir Sanrılar başlıklı video essay’leri bizi karşılıyor. Program detaylarına buradan ulaşabilirsin. Akbank Sanat’ı salıdan cumartesiye 11.00 - 19.00 saatleri arasında ziyaret edip sergiyi ücretsiz olarak gezebileceğini de ekleyelim.
Babylon’un mayıs programı
Muhtelif janrlardan sanatçılarla buluştuğumuz bir konser serisi bizi bekliyor.

- Nedir? Konser serisi. Babylon, muhtelif janrlardan sanatçıları müzikseverlerle buluşturduğu bir programla karşımızda.
- Nerede? Babylon
- Ne zaman? 10 - 27 Mayıs
- Neden gitmeli? Farklı sesler, taze fikirler ve yeni keşiflerle buluşmak için.
- Not almalı: Takvimin 10 Mayıs’ında müziğinde duygulardan beslenen ve Türkçe pop’u kendine özgü bir şekilde yorumlayan şarkıcı ve şarkı yazarı Ceren Gündoğdu yer alıyor. Ertesi gün hip-hop sanatçısı, hikâye anlatıcısı ve söz yazarı Çağrı Sinci ve Yeraltı Sakinleri’ni dinliyor ve geceye Ces XC'in trap ve bass DJ setiyle devam ediyoruz.
Biletler hemencecik tükendiği için Gaye Su Akyol, Öncesi ve Sonrası: Grand Bazaar’ı kaçırsak da 19 Mayıs akşamı DJ ve prodüktör Tanerman, yerli hip-hop sahnesinden yükselen beat’leri ve konuklarıyla bizi karşılıyor. Ertesi akşam ise Kanto Records’un ShocK•ꓘulturel projesinin Türkiye’deki janrlar ötesindeki ilk etkinliğinde buluşuyoruz. Bu sefer bizi Ordinaire X’in canlı görselleri eşliğinde, Orçun Barni ve Kamer Kaya ikilisi, Yalnayak, talking rocks ve Oceanvs Orientalis selamlıyor.
25 Mayıs akşamı; ismini Türkiye caz sahnesinin önemli virtüözlerinden, davulcu ve besteci Volkan Öktem’in davula ilgi duyduğu yaştan alan #7 projesi Babylon’un konuğu oluyor. Volkan Öktem’in dinleyicisiyle buluşturduğu ilk solo albümü olma özeliği taşımasının yanı sıra farklı temalardan oluşan beste anlayışını modern aranjmanlar ve çeşitli stillerle bir araya getiren #7 projesinde Volkan Öktem’e Halil İbrahim Işık, Serhat Şensesli, Ercüment Orkut ve Barış Doğukan Yazıcı eşlik ediyor.
26 Mayıs’ta Anadolu ezgileri ve 70’lerin arabesk ruhunu, fütüristik ve psikedelik sound’larında harmanlayan üçlü Lalalar; 27 Mayıs’ta ise hip-hop ve new school’un yeni nesil temsilcilerinden Yung Ouzo ile buluşuyoruz.
Arter’de keşif günleri: Yeni ve En Yeni Müzik Festivali
Yeni ve En Yeni Müzik Festivali 10 - 13 Mayıs'ta Arter'de
Nedir? Müzik festivali. Geçtiğimiz yıllarda Arter’in performans salonları Karbon ile Sevgi Gönül Oditoryumu’nda ve pandemi süresince çevrimiçi ortamda yeni müzik alanında üretim yapan öncü isimleri ağırlayan Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, bu yıl bizleri karşılayacak konser ve performanslardan oluşan dört günlük programıyla çok yönlü bir keşif alanı yaratacak.
Ne zaman ve nerede? 10 - 13 Mayıs tarihlerinde Arter’in Karbon, Sevgi Gönül Oditoryumu ve B3 Fuaye alanlarında.
Kimler var? Sanat yönetmenliğini Matthias Osterwold’ün üstlendiği dört günlük festivalde; Gordon Monahan, Korhan Erel, Michael Gordon, sa.ne.na, Steamboat Switzerland ve Saadet Türköz olmak üzere daha birçok sanatçı sahnede olacak.
Neden gitmeli? Sanatçıların bazı beste ve performanslarına Türkiye’de ilk defa şahit olacaksın.
Not almalı: En iyisi programı gün gün incelemen. Ona da şuradan ulaşabilirsin. Kombine, günlük ve tekil etkinlik biletlerine Arter’in web sitesinden ve gişeden temin edebilirsin.
Hayat | Kaynak: İBB
1. Zeki Demirkubuz’un ilk kişisel sergisi: Hayat
- Nedir? Kişisel sergi. Zeki Demirkubuz’un 2009’dan bu yana çektiği 78 fotoğraf sanatseverlerle buluşuyor.
- Nerede? Müze Gazhane L Binası
- Ne zaman? 9 Eylül’e kadar
- Neden gitmeli? Yönetmenin sigarayı bırakma bahanesiyle başladığı fotoğraf yolculuğu, uzun süredir hayatının merkezinde en az sinema kadar yer kaplıyor.
- Not almalı: Zeki Demirkubuz’un tabiatın, şehrin ve taşranın, varoluşun ve modernizmin üzerimizdeki etkilerini yansıttığı sergisi; yeni filmiyle aynı adı taşıyor.
Diomira Series, Bilal Hakan Karakaya, 2023 | Anna Laudel
2. Italo Calvino’dan ilhamla: Görünmez Kentler
- Nedir? Kişisel sergi. Bilal Hakan Karakaya’nın geleneksel döküm tekniğini kullanarak ortaya çıkardığı güncel tasarımlarda alıştığımız insan merkezli işlerden farklı olarak mega yapıları ve metropol hayatını görüyoruz.
- Nerede? Anna Laudel
- Ne zaman? 21 Mayıs’a kadar
- Neden gitmeli? Sergi, adını ve ilhamını çok sevdiğimiz Italo Calvino’nun Görünmez Kentler romanından alıyor.
- Not almalı: Anna Laudel’i salıdan cumartesiye 12.00 - 19.00 saatleri arasında, pazar günü ise 12.00 - 18.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsin.
Notre Dame de Paris | Fotoğraf: Alessandro Dobici
3. Çanlar yeniden çalıyor: Notre Dame de Paris
- Nedir? Müzikal. 1998 yılından bu yana 20 ülkede 4500'den fazla sahnede seyircisini büyüleyen Victor Hugo’nun ölümsüz aşk hikâyesi, Riccardo Cocciante tarafından bestelenen ve sözleri Luc Plamondon tarafından yazılan müzikleriyle şehre Paris havası getiriyor.
- Nerede? Zorlu PSM Turkcell Sahnesi
- Ne zaman? 5 - 21 Mayıs
- Neden gitmeli? Daha önce hem İngilizce hem orijinal dili olan Fransızca versiyonuyla İstanbullularla buluşan müzikal, ilk yılında en çok seyirciye ulaşan müzikal olarak Guinness Rekorlar Kitabı'nda yerini aldı.
- Not almalı: Farklı saat seçenekleriyle biletleri buraya bıraktık.
Tan Tunçağ | Kaynak: bantmag
4. Endüstrimantal sahnesinde: Cava Grande
- Nedir? Konser. 2000’lerde yerli müziğin seyrine renkli dokunuşlar yapan Tan Tunçağ’ın solo projesi Cava Grande, Endüstrimantal sahnesinde dinleyiciyle buluşuyor.
- Nerede? Müze Gazhane, Q-Deck
- Ne zaman? 12 Mayıs Cuma 21.00
- Neden gitmeli? Portecho’yla gönlümüze taht kuran Tan Tunçağ’ın müzikal serüveninin yeni şahanesi Cava Grande’yi canlı izlemek için.
- Not almalı: Etkinlik sınırlı kapasiteyle gerçekleşecek. Katılmak istersen Radar İstanbul mobil uygulaması üzerinden kaydını yaptırman yeterli.
Cennet Ada | Kaynak: Beykoz Kundura
5. Kundura DocLab kapsamında: Cennet Ada
- Nedir? Performans. Belgesel tiyatronun yeni mucitleri olarak gösterilen Belçikalı sanatçı ikilisi Silke Huysmans ve Hannes Dereere’nin tek kelime konuşmadan, tamamen bir akıllı telefon aracılığıyla gerçekleştirdikleri bir performansa davetliyiz.
- Nerede? Beykoz Kundura
- Ne zaman? 10 Mayıs Çarşamba, 20.00
- Neden gitmeli? Bir zamanlar Pasifik’te bir cennet olan ve onlarca yıllık kolonizasyon ve madenciliğin ardından ekolojik yıkıma dönüşmüş Nauru adasında yaşananların izlerini süren Silke Huysmans ve Hannes Dereere’ye eşlik etme fırsatı.
- Not almalı: Cennet Ada (Pleasant Island) için yerini ayırtmak istersen şöyle buyur. Silke Huysmans ve Hannes Dereere performanstan sonraki gün, 11 Mayıs Perşembe saat 13.00’te Beykoz Kundura’da gerçekleşecek bir sanatçı konuşmasına da katılacak. Katılımın ücretsiz, kontenjanın sınırlı olduğu bu konuşma için yerini ayırmak istersen bu formu doldurman gerekiyor.
Kaynak: Artful Parent
Ne kalem ne fırça, her şey parmaklarla: Bugün Fırçalarım Parmaklarım
- Nedir? Resim atölyesi. Rahmi M. Koç Müzesi’nin müze eğitmenlerinin anlatımıyla gerçekleşen sanat-bilim atölyeleri devam ediyor.
- Nerede? Rahmi M. Koç Müzesi
- Ne zaman? 13 Mayıs Cumartesi, 14.00
- Neden gitmeli? On parmağımızın on marifetiyle Haliç’in güzel renklerini canlandırıyoruz.
- Not almalı: Velilerin atölye süresince etkinliğe alınmadığını hatırlatalım, biletler şurada.
“Kahraman” yapılar yerine terk edilmiş yapılara bakmak: Mimarlığın Çuval Teorisi
Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi projesinin küratörleriyle Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin Türkiye Pavyonu hakkında bir söyleşi.

Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi 18. edisyonuyla 20 Mayıs’ta açılıyor. Koordinasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) üstlendiği bienalin Türkiye Pavyonu’nda bu yıl Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi projesi yer alıyor. İlhamını Ursula K. Le Guin’den alan projenin küratörlüğünü Sevince Bayrak ve Oral Göktaş üstleniyor.
Binalar hakkında düşünürken kanıksadığımız imge ve yaklaşımları sorgulamamızı, gösterişli ve başarılı binalar yerine atıl binaların hikâyelerini anlamaya çalışmamızı öneren proje; terk edilmiş binaları nasıl dönüştürebileceğimize bakarken geleceğe dair umut verici önerilere alan açıyor.
Bienalin Türkiye Pavyonu 26 Kasım’a kadar bienalin ana mekânlarından Arsenale’de sanatseverlerle buluşacak. SO? Mimarlık ve Fikriyat’tan Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’la Mimarlığın Çuval Teorisi’nin ortaya çıkış ve ilerleme sürecini, manifestosunu ve hafızayla ilişkisini konuştuk.
Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi sergi tasarımı | Kaynak: SO? Mimarlık ve Fikriyat
Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin teması Geleceğin Laboratuvarı olarak açıklandığında ilk çağrışımlarınız neler oldu? Projenin ve serginin kurgu süreci nasıl ilerledi?
Bienalin küratörü Lesley Lokko’nun Geleceğin Laboratuvarı temasını anlattığı giriş metni çok açık ve net olarak bu seneki serginin küratöryel yaklaşımını ortaya koyuyordu. Küratöryel metinler her zaman kolay anlaşılır olmuyor, dolayısıyla bizim için iyi bir başlangıç oldu. Sonrasında zaten epeydir üzerine düşündüğümüz bir konu olan atıl binaların yeniden kullanılması, bu binaların kentler için geleceğin laboratuvarları olarak düşünülmesi fikri üzerine çalışmaya başladık. Lesley Lokko’nun teması Afrika üzerinden şekilleniyor ancak Türkiye kentleri de gerek genç nüfusları gerek bitmemişlikleri gerekse potansiyelleri ile geleceğin laboratuvarı olmaya uygunlar.
Çuval Teorisi kahramanlar yerine insanların hikâyelerine bakarken Mimarlığın Çuval Teorisi kahraman yapıların yerine terk edilmiş yapılara bakmayı seçiyor. Açık çağrınızın ardından topladığınız Hayalet Hikâyeleri göz önünde bulundurulduğunda mimarlığın çuvalında neler dikkatinizi çekiyor?
Çuval Teorileri, Le Guin ve Fisher’a ait olanlar, aslında sahnede önemli rolleri olmasına rağmen ihmal edilenlerin, sesi duyulmayanların üzerine odaklanıyor. Mimarlığa uyarladığımızda kentlerdeki atıl yapıların da ihmal edilmiş, kıyıda köşede kalmış olmalarına rağmen hikâyelerini dinleyip anladığımızda kentler için birer kaynağa dönüşebileceği fikrine dayanıyor. Söz konusu mimarlık olduğunda ihmal edilenler sadece atıl yapılar olmak zorunda değil. Biz bu sergi kapsamında çerçeveyi daraltıp onlara odaklandık. Ama Mimarlığın Çuval Teorisi; insan ya da insan olmayan, soyut ya da somut, sahnede her ne/kim varsa ve şimdiye kadar sesine kulak verilmemişse onları dinlemeyi ve onlarla diyaloğa girmeyi öneriyor.
Dünyanın en eski dokuma sepeti 2021'de Muraba'at Mağarası'nda bulundu. Kuru iklim sayesinde 10.500 yıldır korunuyor. | Yaniv Berman / İsrail Eski Eserler Kurumu
Ursula K. Le Guin, Çuval Kuramı ve Kurgu denemesinde “Çuval/karın/kutu/ev/ilaç bohçası şeklinde tasavvur ettiğimiz anlatının içinde çatışmayı, rekabeti, stresi, mücadeleyi, vs., bir bütünün gerekli unsurları olarak görebiliriz. Ama bu bütün ne çatışma ne de uyum diye tanımlanabilir, çünkü bir karara ya da durgunluğa ulaşmayı değil, devamlı bir süreci amaçlar” diyor. Mimari yapıların hikâyelerinin dışında başka özelliklerinin de devinime, değişime ve dönüşüme açık olduğunu söyleyebiliriz. Sizce geçmişte ve günümüzde hangi unsurlar bu durumu yansıtıyor?
Le Guin’in teorisinin en sevdiğimiz kısımlarından biri; sahnedeki aracı bir savaş nesnesinden bir sepete/çuvala çevirdiğinizde hikâyeyi yok etmek üzerine kurulu bir anlatıdan bir yaşam hikâyesine çevirmenize rağmen çelişkiden, mücadeleden, rekabetten arındırmıyor olmanız. Bunlar hâlâ hikâyenin parçası. Binalar hem inşa edildikleri dönemin hem de ayakta kaldıkları dönemlerin izlerini taşırlar. Bu izler sadece fiziksel değil; toplumsal, kültürel, sosyal ve ekonomik izlerdir aynı zamanda. Ve Le Guin’in söylediği gibi; bu izleri birleştirdiğimizde ortaya çıkan anlatı elbette mücadeleyi, rekabeti ve çatışmayı içerir.
Terk edilmiş Ankapark | Kaynak: Ankara Büyükşehir Belediyesi
Manifestonuzda son kullanma tarihini uzlaşıya bağlıyorsunuz. Uzlaşma ortadan kalktığında raf ömrünün dolacağını düşünüyorsunuz. Burada uzlaşının yanı sıra komünal hafızanın da önemi yok mu? Ya da hayaletler başlığında terk edilmişlik kavramını hafızayla bağlamın kopmuş olmasıyla ilişkilendirebilir miyiz? Tüm manifestoyu kendi içinde gizli bir başlık bir arada tutuyor gibi. O da hafıza. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Dünyanın en çirkin binası olarak ünlenen Kahramanmaraş’taki İl Özel İdaresi Binası yıkılırken bile neredeyse kentin yarısı yıkılmasını istemiyordu. Bir binanın yapılabilmesi için belli aktörlerin uzlaşması gerekiyor, yıkılması için ise masadan bir kişinin kalkması bile yetebilir. Toplumsal muhalefetin gücü ve kararlılığı örneğin Gezi Parkı gibi tarihsel örneklerde olduğu gibi yıkımın önüne geçebilir. Ancak söz konusu bir park değil de bir bina olduğunda kişisel beğeniler ve anılar daha etkili olabiliyor.
Köşedeki pastanenin kapanması, o pastanenin olduğu binanın yıkılmasından daha çok hüzün verebiliyor insanlara. Çünkü günün sonunda insan ne kadar ilişki kurabilirse o kadar hatırlar. Hafıza sırtımızı yaslayabileceğimiz güvenilir bir dayanak gibi görünse de kimin neyi ne kadar hatırladığı, ne zaman unuttuğu aslında çok muğlak bir çerçeve çiziyor. Bir de bu atıl yapıların çoğu aslında çirkin bulunan yapılar. Hafıza ise güzel olanı hatırlamaya meyilli. Evet, yıkılmamaları için hafızanın gücünü yadsıyamayız ancak biz manifestoda biraz da miras edindiğimiz güzellik ve işlevsellik algılarımızı sorguluyoruz.
Kahramanlaştırmaya, anıtsallaştırmaya ve metalaştırmaya çok açık bir toplumuz. Siz de manifestoda yıkmanın ve inşa etmenin başrolde olduğu bir kahramanlık hikâyesinde dönüştürmeye yer olmadığını söylüyorsunuz. Kahramanlığa bu denli gönderme yapmanızın sebebi nedir? Binaları onlara atfedilen görevlerden uzaklaştırıp kapsayıcılığı ve ortak değerleri önceliklendiren hâle nasıl dönüştürürüz?
Kahramanlığa değil de kahramana gönderme yapıyoruz, onun da sebebi ilham aldığımız Le Guin’in metni. Yapıların kahraman olması, onların günlük hayatımızda ne kadar yer aldığı ile ilgili değil, onlara yüklenen anlamlarla ilgili. Bir yapı kendi kendine kahraman olmaz, birileri (mal sahibi, tasarımcısı vs.) o yapıyı kahraman olarak hayal eder. Sorunuzun yanıtı; yani binaları onlara atfedilen görevlerden uzaklaştıran ve başka roller üstlenmesini sağlayanlar kullanıcılar, kentliler ve kentleri yönetenlerin vizyonları ve talepleridir.
Burj Al Babas, Bolu | Fotoğraf: Esin Deniz / Shutterstock
Mimarlığın Çuval Teorisi’nde estetik beklentinin aksine fonksiyonu odağına alan ve koşulsuz faydayı gözeten bir yaklaşım var. Sergi yerleşiminizde de ortak beğeniden ziyade ziyaretçinin kendine en faydalı olanı seçmesi ve alandaki deneyimini kişiselleştirmesi için çok boyutlu yaklaşımlar sunuyorsunuz. Manifestoyu fiziksele taşırken ilk amacınız ne oldu?
Aslında estetik beklentiyi yok saymayı önermiyoruz; estetik beklentilerimizi nelerin, nasıl kalıplaştırdığının farkına varmayı öneriyoruz. Koşulsuz fayda yerine de kaynakları da gözeterek sadece estetik beklentilerin ya da sadece piyasa koşullarının biçimlendirdiği kentsel çevrelere alternatif, çok boyutlu yaklaşımlar önerebilir miyiz diye soruyoruz.
Manifestoyu tam dediğiniz gibi fiziksele taşıdık, 15 madde 15 masa olarak sergide yer alıyor. Bizim için önemli olan, mimar olan olmayan herkesin ilgisini çeken bu konuyu incelikli ve derinlikli olarak ele alabilmekti. Elbette sergi ortamında, hele ki bienal gibi onlarca sergiye aynı anda maruz kaldığınız bir ortamda kimin neyle ne kadar ilgilenebileceğini önceden kestirebilmek zor. Göreceğiz yakında…
Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi sergi tasarımı | Kaynak: SO? Mimarlık ve Fikriyat
Projenizi duyururken “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi ile her şeye rağmen griler arasından umut dolu bir sergi çıkarmak için” çabalayacağınızı söylemiştiniz. 11 ili doğrudan etkileyen 6 Şubat depremlerinin ardından kaybetmemek veya yeniden bulabilmek için çok uğraştığımız umut, sergideki yerini nasıl koruyor?
Bunun için çok uğraştık ama bir noktadan sonra biz o kadar işin içindeyiz ki umut dolu bir sergi oldu desek objektif bir değerlendirme olmaz. Bize öyle geliyor, umarım sergiyi görenlere de o hissi verebiliriz.
22. Vehbi Koç Ödülü, Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu'nun oldu
Vehbi Koç Vakfı tarafından her yıl kültür, eğitim ve sağlık alanlarından birinde verilen Vehbi Koç Ödülü, bu yıl kültür alanında verildi. Tiyatro sahnesinde 64. yılını dolduran Genco Erkal ve kurucularından olduğu Dostlar Tiyatrosu, 22. Vehbi Koç Ödülü'ne layık görüldü.
✊
Fotoğraf: Deniz Sabuncu