aposto-logo
TR
TREN
Haftanın filmi
Odak
Bugünkü Destekçimiz
Haftanın albümü

🪩 Beyoncé'nin rönesansı, İstanbul Nightlife Project

Merhaba. Bu hafta Keşif’te Beyoncé’nin yeni albümü Renaissance, İstanbul gece hayatı hafızasına yolculuk, Brady Corbet’in ilk uzun metrajı The Childhood of a Leader var.
5 Ağustos - Jack Lives Here - Duende
Jack Lives Here ile birlikte

Jack Lives Here Bozcaada Caz Festivali’nde Sıcak yaz günlerine ferahlık ve lezzet katan Jack Lives Here , Bozcaada Caz Festivali’n i yeniden Jack ruhuyla buluşturmaya geliyor. Neler var? Eski dostumuz Jack , Bozcaada’nın farklı duraklarında çeşitli etkinliklerle yazı şenlendirmeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz festivalde olduğu gibi, bu yıl da Jack ’in ruhu kokteyl workshoplarına ve viski tadımlarına karışarak Bozcaada’nın eşsiz doğasına ve caz müziğin ritmine eşlik edecek. Dahası: Jack ruhu leziz kokteyller içmekten ibaret değil elbette! Ünlü fotoğrafçı Dilan Bozyel mobil fotoğrafçılık atölyesiyle, Ayşe Köroğlu ise Denge ile Şifalanma atölyesiyle Bozcaada’da olacak. Jack’in yerinde duramayan ruhuyla tanışmak ve yolculuğuna tanıklık etmek için onu bu bağlantı üzerinden takip edebilirsin.

Daha fazlasını öğren

Fotoğraf: Mason Poole

Merhaba. Ağustos ayının ilk sayısına hoş geldin. Birazdan buluşacağın yeni sayımızda hafıza, rönesans, miras, sevgi, kökler ve adalar var. Farklı kelimeler arasında dolaşmak da tek birinin içine sığınmak da çok güzel. Görüşmek üzere.

Bozcaada Caz Festivali (26-28 Ağustos 2022)


🎷 Adada ve bir arada: Bozcaada Caz Festivali ayındayız. 3dots ve fermente tarafından altıncı kez düzenlenen festival, üç güne yayılan ve Dilan Balkay, İKİ, Yeni Türkü, Monodrum, Max Platter Trio, Nout gibi isimlerin sahne alacağı müzik programının yanı sıra keşif içerikleriyle de adada yerini alacak. Festivalin bu yılki teması olan şifa etrafında şekillenen keşif içeriklerinin odağında toplumsal cinsiyet eşitliği, ekolojik dönüşüm, iklim krizi ve erişilebilirlik olacak. Keşif programının detaylarına buradan bakabilir, festivaldeki yerini şuradan ayırtabilirsin.

  • Hayaller evi: Bozcaada Caz Festivali kurucularından Gizem Gezenoğlu ve Murat Sezgi'nin hayaller evine konuk olduğumuz röportajı da buradan okuyabilirsin.

🌻 Aposto’s Summer Playlist: Biri favori yaz ayımızı sorsa hiç düşünmeden ağustos derdik. Güneşe sıkı sıkı sarıldığımız günlere eşlik etmesi için Aposto'nun hazırladığı yazlık çalma listesine buradan ulaşabilirsin. Aramızda kalsın. Duende olarak bu listeye favorileri şarkılarımızı eklemiş olabiliriz 👀

Neler var bu sayıda?

🎬 Haftanın filmi: The Childhood of a Leader (Yönetmen: Brady Corbet)
🌑 Odak: İstanbul'un 30 yıllık gece hayatı
💿 Haftanın albümü: Beyoncé, Renaissance

👀 Bizi takip et: Duende'yi Instagram (@duende.magazine )'dan ve Twitter (@duende_______)'dan takip et.

Kelimelere sığınanlara,
Taner

Duende

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

Haftanın filmi

Bir Liderin Çocukluğu

Faşizmin büyüme sancıları.

Film: The Childhood of a Leader

Yönetmen: Brady Corbet

Süre: 115 dakika

Yapım yılı: 2015

Jenerik: Oyuncu kimliğiyle tanınmış Brady Corbet, ilk uzun metrajlı filmi The Childhood of a Leader’ı uzun yıllar ertelemesinin sebebi olarak bunun bir ilk film için “çok büyük” olduğunu düşünmesini gösteriyor. Yönetmenin yaklaşık on yıl sonra bu düşüncesini bir kenara bırakarak çektiği filmin ilham kaynakları arasında Bresson, Olma ve Kubrick gibi yönetmenlerin dünyası var. Çekimleri Macaristan’da, Buda Kalesi ve Macar Ulusal Galerisi’nde tamamlanan The Childhood of a Leader, prömiyerinin gerçekleştiği Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünden En İyi Yönetmen ve En İyi İlk Film ödülleriyle ayrılmış, Türkiye'de ise 35. İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüştü. Film, izleyicisini I. Dünya Savaşı’nın sonlanmak üzere olduğu günlerdeki Fransa’ya götürüyor ve faşist bir liderin çocukluğunda geleceğin izlerini arıyor.

Neden izleyelim? Corbet, filmin bir anlamda yüzyılın başında bir megalomanyağın, aynı zamanda da I. Dünya Savaşı sonrasında faşizmin doğuşu hakkında olduğunu söylüyor. Film, savaşı sona erdiren ve İtilaf Devletleri ve Almanya arasında imzalanan Versay Antlaşması’nın planlandığı günlerde geçiyor. İngilizce dışında bir dil konuşmasına izin vermediği dindar eşi, kontrolden çıkmış ve şiddete meyilli küçük oğluyla ABD’den Fransa’ya gelmiş güçlü bir diplomatın evine konuk oluyoruz. Çalışma ve oturma odalarının duvarları koca bir kıtanın, hatta dünyanın geleceğinin planlanmasına tanık olurken, üst kattaki çocuk odasındaysa bir faşist doğuyor: Babasından, annesinden ve ikisinin ilişkisinden gördükleriyle kişiliği şekillenen çocuk; sevgisizlik, aşağılanma ve zorlamalarla şiddete meyilli bir sosyopata dönüşüyor. Hırsla, gururla ve inatla büyüyen egosu da patlamaya hazır bir şekilde ona eşlik ediyor.

Çekimler sırasında 9 yaşında olan Tom Sweet’in dâhiyane denebilecek başarılı performansına; Bérénice Bejo, Liam Cunningham, Stacy Martin ve Robert Pattinson gibi oyuncular eşlik ediyor. Scott Walker’ın müzikleriyle daha da etkileyici, kasvetli ve tüyler ürpertici hâle gelen filmi ağır temposuna rağmen merakla izleyecek ve nihayetinde kehanet ettiği geleceğe ufak bir pencereden baktırdığı final sahnesiyle sersemleyeceksin.

Nerede izleyebilirsin? The Childhood of a Leader, dün MUBI kataloğuna eklendi.

Benzer işler:

  • Benny's Video (1992, Michael Haneke)
  • The Lodge (2019, Severin Fiala & Veronika Franz)
Hikâyeyi paylaşmak için:
Odak

Gecenin çocuklarıyla tanışma vakti: İstanbul Nightlife Project

"Bizimki gibi coğrafyalarda dans pistinin politik olarak bir karşılığı vardır." - Asena Hayal

2000’li yılların sonunda İstanbul’un yolunu tutmuş ve henüz 30’lu yaşlarının başında biri olarak şehirle ilgili hafızam hâlâ çok taze. Belki 90’lar furyasını yakalayamadım ama 2000’li yıllarda karaya ulaşan İstanbul gece hayatının özgür dalgalarında çokça dans ettim. 

Bir zaman dilimini ya da harflerle tanımlı jenerasyonların arasına sıkışmayı sevmesem de kendimi hep benden öncekiler ve benden sonrakiler arasında bağ kuran biri olarak gördüm. İletişim ağımın bir ucundan diğer ucuna hikâyeler taşıdım. Dahası buna dair hep bir sorumluluk taşıdım. Bu yüzden Beyoncé'un Renaissancenın da İstanbul Nightlife Project'in de benim için önemi çok fazla.

İstanbul Nightlife Project, odağına 1990’lı yıllarda oluşan gece hayatı kültürünü alarak bir hafıza merkezine dönüşmek için yola çıktı. İlk bölümü geçtiğimiz hafta pazar günü yayımlanan video serisi, zamanının ötesine geçen mekânları, partileri, konserleri ve festivalleri bizzat yaratıcılarının ve tanıklarının anlatımıyla aktaracak. 

İstanbul Nightlife Project’i hayata geçiren Asena Hayal, duyduğu hikâyeleri ve tanık olduğu değişimi aktarmak, gece hayatı kültürünü kalıcı bir hafızayla yaşatmak istedi. Bu yüzden de birçok insana ilham veren gecenin çocuklarını görünür kıldı. Kendisiyle hem seriyi hem de İstanbul gece hayatının güncelini konuştum. Sesi biraz daha açın ve aşağıya inin.

Asena Hayal, Fotoğraf: Deniz Sabuncu


İstanbul’da 90’lı yıllarda müzik etrafında oluşan kültürlerin ve o kültürleri yansıtan hikâyelerin 2000’li yıllara ve günümüze aktarılmasında eksik noktalar oldukça fazla. Arşivlenen görsel, işitsel ve yazılı içeriğin azlığı, var olanların da günümüze kadar gelememesi ya da erişebilir olmaması kültürel bir hafıza oluşmasındaki en büyük engel. İstanbul Nightlife Project’i ortaya çıkaran temel motivasyonuz neydi?   

New York’un 80’ler ve 90’lardaki tekno müzik tapınağı Limelight ve o dönemin Club Kids videolarını çeken, belki de dünyanın ilk vlogger’ı diyebileceğimiz Nelson Sullivan’ın New York gece hayatını belgelediği videoları, 80’lerin sonundaki Batı Berlin’in punk ve sokak kültürünü kayda alan Lust & Sound in West Berlin filmi ve Rotterdam’da gezdiğim Gabber ve Club Culture sergisi bir noktada neden İstanbul'la ilgili böyle kapsamlı bir çalışma bulunmuyor gibi bir soruyla tetikledi beni. 

Bu saydığım şehirlerin arasında İstanbul gece hayatıyla ilgili neden böyle bir çalışma yapılması gerektiği sorgulanabilir. Ancak İstanbul bir dönem Avrupa’nın en önemli eğlence başkentlerinden biri olarak konumlanıyordu. Diğer şehirlerden farklı olarak bugüne gelene kadarki süreçte aynı istikrarı sürdürememiş olmasıysa nedenleriyle hepimizin malumu. Tam da bu noktada yaklaşık yirmi yıldır İstanbul gece hayatını deneyimleyen biri olarak benden önceki jenerasyonu yaşamış Dream Sales Machine Ajans başkanı Alper Sesli’yle deneyimlediğimiz dönemler üstüne kafa yorduk. Bu dönemlere tanıklık etmiş isimlerin anlatılarını bir platformda toplamak ve İstanbul gibi hafızası kalabalık ve karmaşık bir şehri bir de bu açıdan okumak temel motivasyon sebebiydi diyebilirim. 

Bayblon, Asmalımescit, 2004, Ahmet Uluğ arşivinden


1990’lı yıllarda müzik basınının şehirdeki etkinlikleri tanıtma ve anlatma motivasyonunun çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu sayede bilinçli bir dinleyici kitlesi ve kalıcı etkiler oluştu. Kuşkusuz o dönemki kültürün oluşmasında önemli rolleri var. Bugün müzik basını nerede duruyor?

Açıkçası çok takip ettiğimi söyleyemeyeceğim. Günümüz dijital dünyasının dinamikleri her türlü bilgiye ve müziğe erişimi kolaylaştırdı. Yeni bir grubu veya albümü keşfetmek çok bireysel bir pratiğe dönüştü. Dergiciliğin arşa çıktığı dönemde Non Serviam, Blue Jean, Laneth, Roll gibi dergiler ve dönemin gazete köşe yazarları müzik üzerinden bir kültür oluşmasının önünü açtı. Yepyeni müzik türlerini ve gruplarını bu dergiler sayesinde tanıdık (Çağlan Tekil’i anmadan geçmeyelim). Şu anki müzik basınının ana akıma yakın duran bir yerde konumlandığını ve yeni sesleri tanıtmada eksik kaldığını düşünüyorum. Dolayısıyla Spotify gibi servislerin algoritmalarında karşımıza çıkan müzisyenler etrafında dönüyor tüm bilgi. O yüzden hâlâ devam eden fanzinciliği ve fanzin kültürünü çok değerli buluyorum. 

Magma, Ateş Tezer arşivinden


İlk bölümde Ateş Tezer, "İstanbul’un kendine özgü bir sesi yoktu ama şehirde dans ettiren sesleri biliyorduk" diyor. Bugün İstanbul gece hayatının sesleri neler? Bir kümeleşme mi var yoksa artan bir çeşitlilik mi?

İstanbul’un geçmiş yıllardaki homojen yapısını yitirdiğini düşünüyorum. Bir kümeleşme elbette var. Kültürel bir kümeleşmenin yanında özellikle sınıfsal bir kümeleşme durumu da mevcut. Geçmişle kıyaslandığında mekân sayısının azlığı ve ticari kaygılar nedeniyle özellikle elektronik müzik sahnesinde bir ana akımlaşma söz konusu. Dans pistinin tüm dünyada savunduğu sınıfsızlığı ve kapsayıcılığı yaşamıyor İstanbul. Underground diyebileceğimiz mekânlarda durum biraz daha farklı elbette. Kuir komüniteye alan açan, drag queen kültürünü destekleyen çok çok az sayıdaki mekânlarda aslında olması gereken ideal bir kültür inşa ediliyor. Sayıca az ama özellikle Beyoğlu için umut vadedici bir dönem. 

Club 2019'un önü, Sedat Özyürek arşivinden


İstanbul Nightlife Project, sizin tabirinizle “gecenin çocuklarına’’ bir saygı duruşu niteliğinde. Kimdir “gecenin çocukları”, neden kıymetlidir? 

Bizimki gibi coğrafyalarda dans pistinin politik olarak bir karşılığı vardır. O sebeple bugünün parti ve eğlenme dinamiklerini şekillendirmiş, bir kültürün gelişimine ön ayak olmuş, bu kültürün içinde üretmiş, eğlenmiş, dans etmiş ve müzik ekseninde bir araya gelmiş herkes gecenin çocuklarıdır. En değerli gece çocuklarından biri olan Ceylan Çaplı’ya saygılarımla. 

Hikâyeyi paylaşmak için:
Bugünkü Destekçimiz

Jack Lives Here Bozcaada Caz Festivali’nde

Sıcak yaz günlerine ferahlık ve lezzet katan Jack Lives Here, Bozcaada Caz Festivali’nyeniden Jack ruhuyla buluşturmaya geliyor. 

Neler var? Eski dostumuz Jack, Bozcaada’nın farklı duraklarında çeşitli etkinliklerle yazı şenlendirmeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz festivalde olduğu gibi, bu yıl da Jack’in ruhu kokteyl workshoplarına ve viski tadımlarına karışarak Bozcaada’nın eşsiz doğasına ve caz müziğin ritmine eşlik edecek. 

Dahası: Jack ruhu leziz kokteyller içmekten ibaret değil elbette! Ünlü fotoğrafçı Dilan Bozyel mobil fotoğrafçılık atölyesiyle, Ayşe Köroğlu ise Denge ile Şifalanma atölyesiyle Bozcaada’da olacak.

Jack’in yerinde duramayan ruhuyla tanışmak ve yolculuğuna tanıklık etmek için onu bu bağlantı üzerinden takip edebilirsin.

Haftanın albümü

Öncülerin omuzlarında

Beyoncé, Renaissance albümüyle geçmişin öncü atlılarını tek tek hatırladı ve bir pegasus olarak daha önce çıkılmamış yükseliklerden selam verdi.

Albüm: Beyoncé, Renaissance

Süre: 62 dakika

Plak şirketi: Columbia Records

Yayın tarihi: 29 Temmuz 2022

Kartonet: Beyoncé, pop müziğin modern pusulalarından biri olarak yerini geri döndürülemez bir şekilde tanımladığı devasa bir projeyle geri döndü. Kariyerinin ikinci devrinin başlangıç noktası diyebileceğim Lemonade albümüyle çağdaş dans pop’un zeitgeist trendlerinden uzaklaşmaya başlayan Beyoncé, evrensel süper yıldızlar arasından rehber bir diva olarak yeniden canlandı. Albüm, sanatçının sonik olduğu kadar anlatısal da bir rönesansı, Beyoncé’ye ilham vermiş yüzlerce kahramana bir selam ve heybetli bir kolektif üretim.

Bu kolektifliği birçok noktada gözlemlemek mümkün. Albüm notlarında kredisi verilen sayısız insan, Beyoncé’yle stüdyoya girmemiş olsa da adları disko, ballroom, club house vb. janrların tozlu müzik tarihinden gün yüzüne çıkarılarak yaşatılan müzisyenler, albümün dance-pop’dan afro-house’a, funk’tan pop rap’e genişleyen sessel yelpazesi bu noktalardan yalnızca birkaçı. Beyoncé, Renaissance’a kadar yarattığı diskografisinin tek kahramanlılığını geride bıraktı. Siyah müzik geleneğinin derya-deniz geçmişinde arkeolojik bir araştırmaya girişti. Ortaya kimliğini onuruyla taşıyarak dans edenler için 62 dakikalık çılgın bir parti çıkardı.

Neden dinleyelim? Dangerously in Love başlangıcından Lemonade albümüne değin divalaşarak büyüyen Beyoncé; dance-pop’la çağdaş R&B arasında dalgalanmış, popüler müzik endüstrisinin fabrika üretimlerinin konfor alanından çok uzaklaşmadan olgunlaşmıştı. 20 yıla yayılan kariyerinde, genç bir süper yıldız adaylığından kült bir simgeye dönüşerek kadınlar için özerk de güçlü kalınabileceğini göstermiş, (Lemonade albümü, başlı başına Jay-Z’ye haykırılan bir “sana ihtiyacım yok” çığlığıydı) “Beyoncé” ismini bir kişiselliğin markası olarak temellendirmişti.

Beyoncé, Renaissance


Renaissance albümü, bu temelin yıkılmasa da radikal bir metamorfoz geçirdiği, Beyoncé’nin yeni motivasyonlar ve titreşimlerle (Bkz. Break My Soul) taze başlangıçların temelini attığı bir çağ başlangıcı. Her ne kadar Carlijn Jacobs imzalı albüm kapağı, Kendrick Lamar’ın To Pimp a Butterfly kapağı gibi bir siyah birlikteliği resmetmiyor, yerine Beyoncé’yi ışıltılı pırlantalarla bezeli bir atın üstünde tanrıçalaştırıyor olsa da bu çağın tek bir atlısı yok. Tam aksine, 1970’li yıllardan günümüze; Chicago, Detroit, New York ve dahasının yeraltı gece kulüplerinin drag queen’lerinden günümüzün trans DJ ve oyuncularına, “Renaissance’ın çağı” ana akımın kenarına ötelenmiş siyah queer atlılarının çok sesli bir geçişi.

Grace Jones, Kevin Aviance, Moi Rene, Vjuan Allure, Uncle Johnny, Honey Dijon, Ts Madison ve çok daha fazlası, Beyoncé’nin rönesansının avangartları ve geleceğinin mirasçıları. Renaissance albümü; Beyoncé evreninde bir devrin kapanışı, yeni bir bilincin doğuşu ve popüler müzikte açılan yepyeni ve engin bir ufuk.

  • Bill Bernstein’ in 70’li yıllara uzanarak disko müziğinin doğum yeri New York gece kulüplerini belgelediği fotoğraf sergisine de şuradan göz atmak isteyebilirsin.

Benzer işler: 

Hikâyeyi paylaşmak için:

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Duende

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

YAZARLAR

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

ist

sosyopat

Film

Brady Corbet

Macaristan

Buda Kalesi

Venedik Film Festivali

Türkiye

+24 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;