Zappa Zamanlar'ın 3. sayısına hoş geldiniz…
Bildiğimiz dünyanın sonuna hazırlanmak
Salgınla beraber ne değişti?

Uygarlığın çökeceğine ve toplumsal parçalanmanın kaçınılmaz olduğuna inanıp o günler için hazırlık yapan süper zenginlerle ilgili New Yorker’da bir makale okumuştum, 2017 başlarında. “Prepper” (hazırlıkçı? hazırlanan?) kavramını duymam da bu yazı sayesinde olmuştu. Salgının başlamasından bu yana bu konu hakkında o kadar çok habere ve yoruma rastladım ki! Makalelerde, podcastlerde, kitaplarda... Bunların hemen hepsi başta ABD olmak üzere Batı’dan geliyordu. Doomsday’e, kıyamet gününün yaklaştığına, Mesih’in gelmesiyle birlikte dünyanın değişeceğine inananlar olduğunu elbette uzun zamandır biliyoruz. Ama belli ki, dünyanın sonunun yaklaştığına dair beklentiler, eskiden olduğu gibi, marjinal olarak nitelenebilecek, ana akım kültürel ve sembolik akışların sınırlarındaki gruplardan çok daha geniş bir toplumsal paydayı ilgilendiriyor ve kaygılandırıyor artık. Hatta Türkiye’de de adı tam böyle konmasa da benzer eğilimler son dönemlerde sıkça karşımıza çıkıyor.
Ulrich Beck henüz 1980’lerde, hemen Çernobil felaketinin akabinde yayınlandığı kitabında “risk toplumu” kavramsallaştırmasıyla, özellikle ekolojik sorunlara dikkat çekerek, modern dünyada uzmanlara ve kurumlara güvenin azaldığı “ikinci” bir modernlik deneyiminden bahsediyordu.

Aradan geçen zaman, Beck’in ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Risklerle yaşamak artık pek çok insanın hayatının olağan bir parçası. Yarınını görememek, belirsizlik, geleceğe dair kaygılar her yerde: Haftaya işim olacak mı? Eve sağlam gidebilecek miyim? İçtiğim su sağlıklı mı? Banka şifrem yeterince güvenli mi?... Tabii ki bunlara ek olarak, son yıllarda yeni tür hastalıklar, şiddeti artan sözüm ona doğal felaketler, ısınan havalarla yükselen deniz seviyeleriyle bin bir türlü çevre sorunu en inkarcı insanların bile hayatını dört bir yandan kuşatmış durumda. COVID19 yaklaşık bir sene önce, geleceğin pek çoğumuz için tahmin edilemez olduğu böylesi bir dünyaya doğdu. Büyük halk kitlelerini içine alan güvensizlik girdabını iyice derinleştirdi. Herkes süpermarketlere akın edip, un, makarna, konserve, bakliyat, tuvalet kağıdı stoklamaya çalışırken, “biz diyorduk zaten” deyip kendini biraz olsun daha rahat hisseden tek kesim ise, belki de zaten bir süredir dünyanın sonuna hazırlanan prepper’lardı.


Bradley Garrett’ın Bunker: Building for the End Times, ve Mark O’Connell’un Notes From an Apocalypse 2020’de prepper’lar hakkında yazılan kitaplar arasında en öne çıkanlardan. Garrett üç senedir dünyanın sonunu getirecek bir felaket için hazırlık yapanlarla konuşmuş. Keza O’Connell kitabını hazırlarken internette dünyanın sonuna hazırlanan farklı alt kültürler arasında yaptığı sanal gezilerin yanı sıra Yeni Zelanda’dan Çernobil’e, Los Angeles’e kadar dünyanın birçok köşesine gitmiş, en zengininden en yoksuluna birçok prepper’ın dünyanın sonu için yaptığı hazırlıkları bizzat gözlemlemiş. Bunların aralarında İkinci Dünya Savaşı dönemi sığınaklarını, boş patlayıcı depolarını satın alıp bir felaket anında yerin altında uzun süreli yaşayabilmek için birkaç yıllık gıda stokuyla konutlara dönüştürenler de var, binlerce metrekarelik kırsal alanlarda lüks villalarıyla, klinikleriyle, topraksız tarım tesisleriyle her açıdan kendi kendine yetebilecek yaşam alanları kuranlar da... COVID19’un etkisiyle iyice genişleyen, değeri milyar dolarları bulan prepper pazarı N95 maskelerden 36 saat sönmeyen mumlara, çok fonksiyonlu araç kitlerinden kamuflaj elbiselerine varıncaya kadar çok farklı kategorilerde birçok ürünü içeriyor. Tabii özellikle kıyamet gününe hazırlananlara hitap eden ve dünyanın dört bir yanından toprak alınıp satılan emlak piyasası da cabası. Bu arada süper zenginleri hedef alan acil sağlık ve tahliye hizmetlerine talep, başta pandemi olmak üzere yangın, sel gibi felaketlerin de etkisiyle 2020’de çok büyümüş. Çok pahalı concierge tıp hizmetleri, özel emlakçılık işleri ve Global Rescue gibi lüks tahliye şirketlerinin faaliyetleri bu ivmeyi oluşturan ana kalemler arasında sayılıyor.
BBC podcast serilerinden The Food Chain’in “The Preppers and the Pandemic” başlıklı bölümü COVID19’la birlikte büyüyen ve çeşitlenen prepper pazarı hakkında çok enteresan ayrıntılar içeriyor. The Food Chain benim uzun süredir takip ettiğim yemek ve tarımla ilgili en iyi podcast programlarından. Bugünün moda deyişiyle yemeğe 360 derecelik bir bakışla yaklaşıyor ve yarım saatlik bölümlerle birçok güncel meseleyi farklı boyutlarıyla, konuklarıyla tartışıyor.

Bahsettiğim bölümde de Preppers Shop at UK’de pandemi ile birlikte aylık satışların nasıl 10-12 katına fırladığını, panik içerisinde mağazadan alışveriş yapanların en çok askeri operasyon paketlerine, seyyar su filtrelerine, koruyucu eldivenlere, 72 saat hayatta kalma çantalarına ilgi gösterdiğini, Silicon Vadisi’nde çok para kazananlar için artık kıyamet gününe hazırlanmanın istisnai bir durum olmaktan ziyade norm haline geldiğini öğreniyoruz. Prepper’ların sanılanın aksine çoğunlukla ultra sağcı, muhafazakar, beyaz kesimlerden gelmediği, içerisinde dünyanın sonuna hazırlanmayı bir çeşit sosyal sorumluluk olarak (zamanı geldiğinde kuyruklarda bir insan eksik olsun!) gören daha liberal grupların da çoğalmaya başladığı, yine bu programdan aklımda kalanlar arasında.
Dünyanın sonunu neyin getireceği konusundaki inanışlar da muhtelif tabii: enerji krizleri, doğal felaketler, nükleer kazalar, hastalıklar, savaşlar, terörist saldırılar... Ama tetikleyen ne olursa olsun, şimdiden hazırlanılması gereken akıbet aynı: artık işleyemeyen bir pazar, çöken tedarik zincirleri, çalışmayan devlet kurumları ve kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan ve ortalığa saçılan insanlar.
Daha iyimser bir günümüzde “ne kadar da karamsar,” hayatın biraz ağır geldiği bir anımızda ise “gerçekçi bir distopya” diye nitelendirebileceğimiz bu gelecek tahayyülleri bana pek çok kereler Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük romanını hatırlattı. Yıllar önce okuduğumda çok etkilendiğim, birçok detayıyla kafamda hala canlı duran bir eserdir. Adını bilmediğimiz bir ülkede insanlar aniden kör olmaya başlar, ve bu durum salgına dönüşür, bütün dünyaya yayılır. Yağmalar, karantinalar, şiddet, birbirinden korkan, kaçan insanlar...

Tabii henüz oralarda değiliz; ama yaşananların bulaşıcılığına dair kimi alametler her yerde olduğu gibi Türkiye’de de var. Son yıllarda görmeye başladığımız, giderek artan kıyı kentlerine, kasabalarına taşınmalardan tutun da olanakları olanların Avrupa’ya, Amerika’ya göç etmeleri benzer refleksler olarak düşünülemez mi? Deprem korkusu, kuraklık endişesi gibi geleceğe dair korkular birçoklarının hayat tercihlerinde ciddi rol oynamıyor mu? Ya “Tiny house” yapmaktan tutun da “doğada” hayatta kalmaya dair pratik bilgilerin bugün orta sınıflara sirayet etmesi? Türkiye’de korkunun farklı kökenleri var elbette: artan siyasi kutuplaşma, ekonomik kriz, çevresel sorunların daha görünür hale gelmesi… Bütün bunlar paramiliter saldırıları, yaşanmaz hale gelen büyük şehirleri, kitlesel sağlık problemlerini, gıda güvencesizliğini herhalde çok olası senaryolar haline getiriyor birçokları için.
Irkçı, etnik merkezli, sınıfcı söylemlerin etkisi altında farklı olandan, yeni göçmenlerden, yoksullardan, yabancılardan hep korkuldu, bu tür “şüpheli” gruplara karşı güvensizlik hep oldu. Özellikle son 30-40 yıldır piyasa ilişkilerinin ve piyasacı zihniyetin artan hakimiyetiyle birlikte bu tür korkular insanları duvarların arkasında, özel güvenliklerin gölgesinde yaşamaya itti. Ama yaşadığımız dünyaya ve kurumlarına dair derin bir güvensizlik hali hiç bu kadar genelleşmemiş, baskın bir zihniyet biçimine dönüşmemişti. Kolektif değil bireysel kurtuluş peşinde koşanlar ve dayanışmacı değil bireyci vurgular içeren çözümler bu kadar çok görünür hale gelmemişti.
Bitirirken Saramago’nun Körlük’ündeki ana karakterlerden doktorun karısının söylediklerini hatırlayalım:
“Ölümsüz değiliz, ölümden kaçamayız ama hiç olmazsa kör olmaktan kaçınmalıyız...” (s. 298)
Notlarım hakkında düşüncelerinizi, değerlendirilmesini faydalı gördüğünüz kitap ve podcast önerilerinizi benimle paylaşmak isterseniz çok sevinirim. İletişim için şu e-mail adresini kullanabiliriz: [email protected]
Bundan böyle Pazar günleri öğle saatlerinde size bültenimi ulaştırmaya çalışacağım. Herkese şimdiden çok iyi bir hafta dilerim.