Kırmızı pul biber ve sarımsak kokusu. Çocuk kahkahaları ve çin çin çin; çay kaşığının bardağa vurma sesi. Çan, ezan; telaşsız, yarışsız. Turuncu, mavi ve mor. “Ayn anti” (neredesin), “páme” (haydi gidelim) ve “yemek hazırlar”. Bunlar Balat’ın bir İstanbul mahallesi olduğuna dair ipuçları.
Turistik el rehberlerinde ve seyahat bloglarında bir yeri çekici kılan özellikler arasında “kültür mozaiği” ve “çeşitlilik” sayılır. Hele o yerde birbirine yakın cami, sinagog ve kilise varsa muhakkak bir fotoğrafçı hepsinin yan yana göründüğü kare yakalar, bu orada “dostça yaşandığının” kanıtı olur yıllarca. Farklı etnik kökenden ve milletten insanın iç içe yaşayabilmesi ve çeşitlilik övgüye layık bir konudur çünkü. Peki ya ne zamandan beri? Ne zamandan beri bir arada yaşayamıyoruz ve bu, altını çizmek istediğimiz bir meseleye dönüştü? Bir yeri turistik gözlem noktası hâline getirdi?
Mahalle hakkında bir ipucundan da fazlası
Mahallede güven içinde yaşamak ve dayanışma içinde olmak mahalle halkı için bir övünç konusu. Soli yayın hayatına başladığından beri mahallede güven içinde yaşayabilmekten, esnafla ve komşularla dayanışma içinde olabilmekten ve bunun mahalleler arasında ayırt edici olduğundan bahsediyoruz. Bunlar ne ara birer ayırt edici oldu, hiç konuşmadık. Mahalle, tam olarak da böyle bir yer değil miydi? Özellikle de karakterinde ve varoluşunda çeşitlilik ve iç içe yaşayabilmek olan şehir, İstanbul’da.
Balat mahalleleriyle konuşurken farkettim ki bugün kıvançla bahsettiğimiz ne varsa, belki çok değil 50 yıl önce İstanbul mahalleleri özelinde olmazsa olmazlardı. Nerede hata ettik, düzen ne noktada bozuldu, değişim kaçınılmaz mıydı? Cevabı belli olsa da tuhaf sorular, değil mi? İşte tam da bu sebeple Balat sayısını okurken “dayanışma”, “güven” ve “bir arada yaşayabilmek” üzerine düşünmeye davet ediyorum. Hatta biraz İstanbul’un eski mahallelerinde dolaşmaya… Balat’la başla mesela. Fener’de dolan, Çarşamba’dan çık. Pierre Loti’ye de uğra hatta. Haliç’ten Tophane’ye geç. Neler gördün, bize yazmayı da unutma.
Balat'a ve renklerine,
Takıl peşimize,
Elif
SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
Koç Holding tüm sanatseverleri Bienal’e davet ediyor
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve 2007 yılından bu yana sponsorluğunu Koç Holding’in üstlendiği 17. İstanbul Bienali devam ediyor.
Bir yıl ertelenmesi ve pandemi koşulları altında düzenlenmesi nedeniyle; ölçeği, yöntemi ve hedefleri açısından bizi farklı bir deneyimle karşılayacak olan Bienal’i 20 Kasım’a kadar ücretsiz olarak ziyaret edebilirsin.
- Nerelerde? 17. İstanbul Bienali, bu yıl aralarında kitapçılar, sahaflar, hastaneler, huzurevleri, kafeler, metro durakları ve Açık Radyo'nun da bulunduğu şehrin pek çok farklı noktasında konumlanıyor.
Dahası: Vehbi Koç Vakfı çatısı altında faaliyet gösteren kültür kurumlarından Topluluk şirketlerinin bu alanda yürüttüğü çalışmalara kadar kültür sanata desteğini hız kesmeden sürdüren Koç Holding, İstanbul Bienali sponsorluğunu 2036 yılına kadar uzatmış olmanın mutluluğunu paylaşıyor. Koç Holding’in bu yıl Bienal’i karşıladığı, “Sanatla Değiş, Dünyayı Dönüştür” söylemini sahiplenerek sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücüne dikkat çeken filmini buradan izleyebilirsin.