7 Haziran Çarşamba gününden herkese merhaba. Geçtiğimiz haftanın öne çıkan bilim, uzay ve arkeoloji haberlerinin özetine hoş geldiniz.
Geçtiğimiz hafta bilim insanları ilk kez bir atomun "röntgenini" çekti; emekli teleskop Kepler, görevden ayrılmasından yıllar sonra bile yeni gezegenlerin keşfedilmesine yardımcı oldu; şimdiye kadar keşfedilen en sönük galaksinin varlığı doğrulandı; Aziz Polieuktos Kilisesi kazılarında 1.700 yıllık 'Pan heykeli bulundu ve efsanelere konu olan, gerçekliği sorgulanan kayıp bir şehir gün yüzüne çıkarıldı.
🔬Bültene geçmeden önce: Her hafta çarşamba günü, bir önceki haftanın en ilgi çekici bilim, uzay ve arkeoloji haberlerine kolayca ulaşmak için Quando Bilim'e abone olabilirsiniz.
Keyifli okumalar,
-İrem

Quando
Türkiye’den ve dünyadan en önemli teknoloji, inovasyon, girişimcilik ve bilim haberleri.
Tarihte ilk kez bir atomun "röntgeni" çekildi
Bilim insanları, kuantum tünelleme ve bir parçacık hızlandırıcı kullanarak bir molekülün içindeki demir atomunu taramayı başardı.

Ohio Üniversitesi'nden fizikçi Saw Wai Hla ve meslektaşları, tarihte ilk kez bir molekülün içine gizlenmiş tek bir demir atomunu X-ışını kullanarak taramayı başardılar. Sonuçları Nature'da yayımlanan araştırmanın, atomların yapısına ilişkin daha net bir bakış açısı sunarak birçok yeni bilimsel keşfe zemin hazırlayacağı değerlendiriliyor.
Perde arkası: Günümüzde son derece güçlü mikroskoplar aracılığıyla atomların tek tek görüntüleri zaten alınabiliyordu; ancak X-ışınları ve bir nesnenin hangi dalga boylarındaki ışığı emdiği veya yaydığına bağlı olarak "kimyasal parmak izini" almanın bir yolu olan spektroskopi olmadan bilim insanları, sadece görüntülere bakarak hangi element üzerinde çalıştıklarını bilemiyor.
- Hla ve meslektaşları tarafından gerçekleştirilen son deneyler ise atomların tek tek tanımlanmasını ve birkaç temel özelliğin ölçülmesini mümkün kıldı. Araştırmacılar, bunu gerçekleştirmek amacıyla "senkrotron" ismi verilen bir parçacık hızlandırıcıdan gelen güçlü X-ışınlarını, bir atom numunesinin yüzeyini taramak için iletken bir uç kullanan tarama tünelleme mikroskobu tekniğiyle kombinledi.
- Deneye ilişkin olarak Inverse'e açıklamalarda bulunan Hla, 1895 yılında, yani neredeyse 130 yıl önce keşfedilen X-ışınlarının daha önce hiç tek bir atomu dahi tespit edemediğini belirterek amaçlarının "X-ışını spektroskopisini atomik ölçeğin en üst sınırlarında kullanmak" olduğunu ifade etti.
Geniş açı: Elektronları neredeyse ışık hızına kadar hızlandıran, ardından da hızlanan atomları kavisli bir pist etrafında zıplatan senkrotrona bağlı ekipmanlar, elektronların pistin kıvrımlarından geçerken saçtığı parlak ışığı farklı dalga boylarına böler ve kızılötesi ışık veya X-ışını ışığını başka bir ışın hattına gönderir. Bunun sonucunda üretilen X-ışınları, normal bir X-ışını makinesinin sunabileceğinden çok daha parlak ve daha odaklıdır.
- Fizikçiler, ışığın bir malzemedeki moleküllerle nasıl etkileşime girdiğini izleyerek malzemenin yapısı ve yapısının gerçekten çok küçük ayrıntıları hakkında bilgi edinebilirler. Örneğin, belirli bir malzemede demir olup olmadığını bilmek istiyorsanız, örneğinizin en az birkaç bin demir atomu içermesi gerekir, aksi takdirde senkrotron X-ışını muhtemelen onu gözden kaçırır.
- Ancak materyal bilimciler için çok daha küçük örneklerdeki atomları tespit etmek oldukça önemlidir. Hla, bu durumu "Eğer bir atomun element ve kimyasal durumu tespit edilebilirse, o zaman birçok araştırma alanında büyük bir etki olacaktır." ifadeleriyle açıklıyor.
- Kuantum tünelleme de tam olarak bu noktada oyuna dahil oluyor. Senkrotron X-ışınları bir atom örneğine çarptıklarında atomlara enerji pompalar ve bu yeni enerji patlaması da atomun merkezine en yakın yörüngede dönen bazı elektronları harekete geçirerek elektronların serbest kalmasını sağlar.
- Bunun için taramaları tünelleme mikroskobu cihazının metal ucunu numuneden kuantum tünelinin oluşması için yeterince yakın bir uzaklık olan yarım nanometre kadar uzakta tutan Hla ve meslektaşları, böylelikle serbest bırakılan elektronların numuneden cihaza geçmesini sağladı.
- Bunu takiben dedektör ucuna ulaşan elektronlar, geldikleri atom hakkında, atomun hangi dalga boylarındaki X-ışını ışığını emdiği gibi bilgilerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Her kimyasal element belirli bir dizi ışık dalga boyunu emdiği, yansıttığı ve yaydığı için, numunenin hangi dalga boylarını emdiğini bilmek, bir elektronun tam olarak hangi elementten geldiğini ortaya çıkarabilir.
- Büyük, karmaşık halka şeklindeki bir moleküldeki tek demir atomunu tarayan Hla ve meslektaşları, tarama ile demir atomunun kaç elektronunun eksik olduğunu da ortaya çıkardı. Sonuçlara göre, söz konusu atomun iki elektron eksik olduğu tespit edildi. Bu, bir atomun yeni kimyasal bağlar oluşturmak için diğer atomlarla nasıl reaksiyona girebileceğini etkilemesi açısından, bilinmesi oldukça önemli bir şey.
- Deney sonucunda elde edilen görüntülere göre, altı rubidyum ve bir demir atomundan oluşan supramoleküler yapılar böyle gözüküyor:
Science Alert
Neden önemli: Bunun üzerine deneyi bu sefer de içinde terbiyum adı verilen nadir bir toprak elementinin tek bir atomu bulunan farklı, daha büyük ve karmaşık bir molekülle tekrarlayan Hla ve meslektaşları, terbiyum atomunu ve kimyasal durumunu tespit etti.
- Böylesine değerli bir elementin tek bir atomunun X-ışını taramalarıyla ayrıntılı görüntülerini birleştirebilmenin, gelecekte mühendisler ve materyal bilimciler için oldukça büyük bir yardım sağlayabileceği değerlendiriliyor. Konuya ilişkin olarak Hla, bu durumun tıbbi araştırmalarda ve kuantum bilgi bilimi üzerinde faydalı olabileceğini belirtiyor.
Emekliye ayrılan Kepler Uzay Teleskobu, üç yeni ötegezegen keşfetti
Kepler, 2018 yılında emekliye ayrılmıştı

Dokuz yıllık görev süresi boyunca 2 bin 600 adet teyit edilmiş ötegezegen keşfederek modern ötegezegen araştırmalarına öncülük eden, 2018 yılında ise emekliye ayrılan Kepler Uzay Teleskobu'nun son gözlemlerinden elde edilen verileri inceleyen astronomlar, üç yeni gezegen keşfettiler. Buna göre, keşfedilen üç ötegezegenden ikisinin onaylandığı; birininse ötegezegen adayı olarak kaldığı bildirildi.
Geniş açı: Onaylanan iki ötegezegen K2-416 b ve K2-417 b olarak isimlendirilirken aday statüsündeki ötegezegene de EPIC 246251988 b ismi verildi. Çoğu ötegezegene kıyasla küçük oldukları belirtilen yeni gezegenlerin, Dünya'nın 2,6 ila 4 katı olduğu aktarıldı.
- Bir ötegezegen adayının doğrulanmış ötegezegen statüsüne yükseltilmesi için, ilk gözlemin başka iki teleskop tarafından yapılan gözlemlerle de doğrulanması gerekiyor.
Öte yandan: Yeni keşfedilen ötegezegenlerin pek de heyecan verici keşifler olmadığını ifade eden araştırmacılara göre, bu keşifleri asıl özel kılan şey gezegenlerin keşfedilme şekli olarak öne çıkıyor.
- Konuya ilişkin açıklamasında "Bunlar Kepler gözlemlerinin büyük şemasında oldukça ortalama gezegenler," ifadelerini kullanan Wisconsin-Madison Üniversitesi'nden baş araştırmacı Elyse Incha, "Ancak heyecan vericidirler çünkü Kepler onları son birkaç günlük çalışması sırasında gözlemlemiştir. Bu, Kepler'in ömrünün sonunda bile gezegen avcılığında ne kadar iyi olduğunu gösteriyor." ifadelerini kullanıyor.
- Buna göre, gözlemlerin, Kepler uzay Teleskobu'nun 30 Ekim 2018'de emekliye ayrılmasından önceki son birkaç hafta içinde yapıldığı belirtiliyor. Yakıtı biten aracın artık doğru yönü göstermediği ve bu durumun da verilerin bulanıklaşmasına neden olduğu; ancak araştırmacıların, bir yıldızın önünden geçen bir gezegen nedeniyle ışığın azaldığı geçiş dönemlerini bulmak için teleskobun elde ettiği son sağlam verileri kullanarak bu keşifleri gerçekleştirdiği aktarılıyor.
Bununla birlikte: Görevi uzun bir süre sona ermiş olsa da geriye yıllar boyu süren gözlemleri boyunca topladığı kamuya açık verileri kapsayan devasa bir miras bırakan Kepler Uzay Teleskobu, emekliye ayrıldıktan 5 yıl sonra bile yeni gezegenlerin keşfedilmesine ışık tutuyor. Kepler'in yerini, 2018 yılında fırlatılan ve o zamandan beri yeni ötegezegen keşiflerine katkıda bulunan NASA'nın Transiting Exoplanet Survey Satellite (TESS) başta olmak üzere diğer gezegen avcısı teleskoplar almış bulunuyor.
- Konuya ilişkin olarak "Kepler birçok yönden gezegen avlama meşalesini TESS'e devretti," ifadelerini kullanan, Kepler üzerinde de çalışan TESS proje bilimcisi Knicole Colón, "Kepler'in veri kümesi gökbilimciler için bir hazine olmaya devam ediyor ve TESS de onun keşifleri hakkında yeni bilgiler edinmemize yardımcı oluyor." diye de sözlerine ekliyor.
• UCLA astrofizikçileri tarafından yönetilen uluslararası bir araştırma ekibi, evrenin erken dönemlerinde şimdiye kadar görülen en sönük galaksinin varlığını doğruladı. Büyük Patlama'dan arta kalan hidrojen atomları sisi içinde yanarak ışığın evrende parlamasına izin veren ve onu bugün var olan hâline getiren galaksi türlerinin tipik bir örneği olan JD1 isimli galaksi, bugüne kadar tespit edilen en uzak galaksilerden biri olma özelliği taşıyor.
Phys
- Dahası: JD1'in 13,3 milyar yıl önce, yani evren bugünkü yaşının sadece %4'ü kadarken var olduğu düşünülüyor. Öte yandan, Dünya'nın da içinde bulunduğu Samanyolu galaksisi 13,6 milyar yaşında.
• Caltech'ten araştırmacılar, Uzay Güneş Enerjisi Göstericisi (SSPD-1) isimli prototiplerin uzaydan güneş ışığını topladığını, elektriğe dönüştürdüğünü ve Caltech'in Pasadena kampüsünde çatıya yerleştirilen mikrodalga alıcılara gönderdiğini açıkladı. Uzay Güneş Enerjisi Projesi (SSPP) olarak bilinen projenin eş direktörü profesör Ali Hajimiri, "Bildiğimiz kadarıyla hiç kimse pahalı sert yapılarla bile uzayda kablosuz enerji aktarımını göstermemişti. Biz bunu esnek ve hafif yapılarla ve kendi entegre devrelerimizle yapıyoruz. Bu bir ilk." ifadelerini kullandı.
- Neden önemli: Uzay temelli güneş enerjisi uzun zamandır bilim dünyasında önemli bir yer tutuyor. Mevcut hâliyle pahalı olsa da bu teknoloji, uzaydaki güneş panellerinin günün hangi saatinde olursa olsun güneş ışığını toplayabilmesi sayesinde potansiyel olarak sınırsız yenilenebilir enerji vadediyor. Gücü iletmek için mikrodalgaların kullanılması ise bulut örtüsünün bir parazit oluşturmasını engelliyor.
- Bir adım geriden: Bu deney, güneş enerjisinin uzaydan dünyaya iletilmesi fikrinin bir NASA mühendisi olan Peter Glaser'ın 1968 yılında yaptığı güneş enerjisiyle çalışan bir uydu konsept tasarımından bu yana ilk başarılı deney olarak kabul ediliyor. Caltech'in duyurusundan birkaç gün önce de Japonya'nın uzay ajansı JAXA, 2025 yılına kadar uzaydan güneş enerjisi gönderme amacıyla gerçekleşen bir kamu-özel sektör ortaklığını duyurmuştu.
• 21 Temmuz'da Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) ilk mürettebatlı uçuşunu gerçekleştirmesi gereken ancak birkaç teknik sorun nedeniyle uçuşu ertelenen Boeing'in uzay aracı Starliner'ın mürettebat uçuş testi, tespit edilen iki yeni sorunun yaratabileceği risklerin değerlendirilmesi için bir kez daha ertelendi.
- Neden: Sorunlardan ilki Starliner'ın paraşüt sistemiyle ilgili olarak öne çıkıyor. Buna göre, üç paraşüt yardımıyla Dünya'ya geri inmesi planlanan Starliner'ın bu sisteminin yeterince güvenli olmadığı ifade ediliyor. İkinci problem ise uzaya aracındaki kabloların sarılmasında kullanılan yapıştırıcı olarak karşımıza çıkıyor. Buna göre, bu yapıştırıcının yanıcı olması nedeniyle aracın yangın riski taşıyan bölümlerinde başka bir maddenin kullanılması fikri değerlendiriliyor.
• Geçtiğimiz yıl, Mayıs 2023'te gerçekleşecek bir fırlatma ile atmosferinde organik moleküller aramak üzere Venüs'e küçük bir sonda göndereceğini duyuran Rocket Lab, görevin gerçekleşmesinin "yakın olmadığını" duyurdu. Şirket fırlatma için yeni bir tarih vermezken, Temmuz 2022'de yayınlanan bir araştırma makalesine göre "Ocak 2025'te yedek bir fırlatma penceresinin mevcut olduğu" ifade ediliyor.
- Geniş açı: Rocket Lab, Electron güçlendiricisini ve Photon uzay aracını kullanarak, sera etkisi nedeniyle yüzey sıcaklığı 464 dereceden fazla olan Venüs'ün 30-37 mil yukarısında bulunan Dünya benzeri sıcaklıkların olduğu bulut katmanına küçük bir sonda göndermeyi planlıyor. 40 santimetre çapındaki bu sonda ile Rocket Lab, organik moleküller ya da atmosferin yaşamı destekleyebileceğine dair diğer ipuçlarını aramayı hedefliyor. Öte yandan bu görev, şirketin, Dünya yörüngesinin ötesine geçerek Ay ve Mars'a gitmek üzere tasarlanan Photon uzay aracını sergilemesinin de bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.
- Bir adım geriden: Geçen yıl Rocket Lab, plan aşamasındaki Lunar Gateway uzay istasyonunun yörüngesel istikrarını doğrulamak için tasarlanan NASA'nın CAPSTONE görevinde Photon'u başarıyla fırlatmış; ay uydusu, yörüngede yaklaşık altı ay geçirmiş ve Ay'ın Kuzey Kutbu'nun 1.000 mil yakınında, neredeyse doğrusal bir halo yörüngesinde uçmuştu.
Vodafone’da çalışmak güzel iş
Vodafone'da gençlerle birlikte çalışmak güzel iş
Hızla değişen iş dünyası, farklı insan kaynakları çözümlerine ve çalışma düzenlerine ihtiyaç duyuyor. Çoğumuzun hayatına 2020 yılında giren evden çalışma pratiği ve onu takip eden hibrit çalışma sistemi de bu çözümlerden biri.
Neler oluyor? Çalışan deneyimini en üst seviyelerde tutmak için farklı politikalar izleyen Vodafone, hibrit çalışma düzenini 2021 yılından beri kalıcı olarak uyguluyor. Böylece uzaktan veya ofisten çalışacakları günleri önceden planlayabilen çalışanlar seyahat programlarını kolaylıkla öngörebiliyor.
Dahası: Çalışanlarının karşılaştığı farklı koşulları çeşitli çözümler aracılığıyla başarıyla yöneten Vodafone, çalışan babalara 4 aylık ücretli izin gibi uygulamalarla çalışanlarına en özel anlarını sevdikleriyle birlikte geçirme imkânı sunuyor.
Siz de “Vodafone’da çalışmak güzel iş” demek için Vodafone’a katılarak ayrıcalıklı bir iş hayatının parçası olabilirsiniz. Başvuru için bu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz.
• İBB Saraçhane ana binasının karşısında bulunan Aziz Polieuktos Kilisesi'nde gerçekleştirilen kazılarda, Antik Yunan tanrısı Pan'ın 1.700 yıllık bir heykelinin bulunduğu bildirildi. Keşfedilen heykele ilişkin açıklamalarda bulunan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, arkeolojik keşfin "muhteşem" olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Tarih fışkıran İstanbul’da bu sabah muhteşem bir arkeolojik buluntu daha açığa çıkardık. İstanbul’un göbeğinde Saraçhane’de Polieuktos kazımızda 1700 yıllık Pan heykelini toprağın altından çıkardık. Daha önce bulduğumuz heykelle beraber İstanbul’un kayıp Roma Sarayı bölümüne ulaştığımızı görüyoruz. İstanbul bir tarih ve turizm cennetidir. El birliği ile hak ettiği dünya turizm odağı seviyesine çıkaracağız.” açıklamasında bulundu.
Mahir Polat/Twitter
Bir adım geriden: Aynı bölgede geçtiğimiz yıl Nisan ayında yapılan kazılarda da kolları, kafası ve belden aşağısı bulunmayan bir erkek heykeli keşfedilmişti. 33 santimetre uzunluk ve 28 santimetre genişliğindeki heykelin, Geç Roma dönemi olarak da bilinen 3. ila 4. yüzyıla ait olabileceği değerlendiriliyor.
• Efsanelere konu olan ve gerçekliği uzun bir süredir sorgulanan kayıp şehir Rungholt'a dair ilk fiziksel kanıtlar keşfedildi. Kiel'deki Christian-Albrecht Üniversitesi'nden arkeologlar, jeofiziksel bir araştırmayla Wadden Denizi'nde bölgenin haritasını çıkardıktan sonra Südfall olarak bilinen bir adanın etrafında yaklaşık 1,9 kilometre uzunluğunda ortaçağ höyükleri buldu. Araştırmaya göre, haritalamadan elde edilen bulgular arasında bir liman, büyük bir kilisenin temelleri ve drenaj sistemleri de yer alıyor.
- Perde arkası: Efsaneye göre, bugün Kuzey Almanya kıyılarında yer alan bir zamanların gelişen kenti Rungholt, sakinlerinin sarhoşluk, dinsizlik ve servet gösterişi gibi günahlarının cezası olarak şiddetli bir fırtınanın ardından tek bir gecede Kuzey Denizi tarafından yutuldu. Hikayeye göre, Noel'de bir grup sarhoş genç, bir rahibi yerel bir handa bir domuza son ayini yaptırmaya zorlamış; bunun üzerine kiliseye gidip Tanrı'nın gençleri cezalandırması için dua eden rahip, ertesi gün kasabayı terk etmişti. Bundan kısa bir süre sonra kopan şiddetli fırtına ile de Rungholt yeryüzünden silinmişti. Ortaçağ efsanelerine göre ise çan kulesinin sesi Kuzey Denizi'nin derinliklerinden duyulabiliyordu.
• Ünlü paleoantropolog Lee Berger liderliğindeki araştırmacılar, Johannesburg yakınlarındaki UNESCO dünya mirası listesinde yer alan İnsanlığın Beşiği'ndeki bir mağara sisteminde, yerin yaklaşık 30 metre altına gömülmüş, ağaca tırmanan, Taş Devri hominidlerinden Homo naledi'nin birkaç örneğini keşfettiklerini bildirdi.
- Neden önemli: Dünyanın bilinen en eski gömü alanı olduğu belirtilen bu keşif, gömü işleminin sanıldığının aksine Homo sapiens ile başlamadığı; Homo sapiens'in karmaşık davranışlar sergileyemediği düşünülen daha küçük beyinli uzak bir akrabası olan Homo naledi ile başladığı anlamına geliyor.
- Geniş açı: Araştırmacılar, insan evrimine ilişkin mevcut anlayışa meydan okuduğu belirtilen keşfi "Homo sapiens'in gömüldüğüne dair kanıtlardan en az 100 bin yıl daha eski olan, hominin kayıtlarında şimdiye kadar kaydedilmiş en eski gömülmeler" olarak tanımlıyor. Daha önce keşfedilen en eski mezarlar Orta Doğu ve Afrika'da bulunan Homo sapiens kalıntılarını içeriyordu ve yaklaşık 100 bin yıllıktı.