Herkese merhaba Yıldızlı Bir Hikaye'ye hoş geldiniz! Zaman avuçlarımızın arasından kumlar misali akıp giderken, aslında tüm amacımız biraz kafa dinginliği bulmak ve onu paylaşmak.. Umarım bu güzel cumartesi gününde bunu hep birlikte başarabiliriz. Keyifli okumalar!
Unutmadan Instagram'da Yıldızlı Bir Hikaye'yi takip etmeyi unutmayın: @yildizlibirhikaye
Kimdi Bu Yusuf Ziya Atılgan?
''Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. çocuklarına tutunanlar vardır.herkes kendi tutamağının en iyisi en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez.’’

Yusuf Ziya Atılgan, 27 Haziran 1921’de, Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği yıllarda Manisa’da dünyaya gelir. Annesi Avniye Hanım, babası ise aşar memuru Hamdi Atılgan’dır. 1922 yılının Eylül ayında Yunanlılar kaçarken kenti yaktıklarında evleri de yanar ailenin. Babası Manisa’nın Hacırahmanlı Köyü'ne yerleşmeye karar verir. Önce bir bakkal dükkanı açar, daha sonra birkaç tarla edinir.
İlkokul 3. sınıfı köyde bitirir Yusuf Atılgan. Daha sonra ninesiyle birlikte Manisa’ya döner, ilk ve ortaokulu burada tamamlar.
1936 yılında Manisa’da lise yoktur henüz, babasını zar zor ikna eder; Balıkesir Lisesi’ne parasız yatılı olarak girer. İngilizce öğretmeni Türk solunun en önemli isimlerinden Behice Boran’dır.
Edebiyat merakı da bu yıllara rastlar; okumaya tutkundur. Manisa’da Muradiye Kitaplığı’nda başladığı ‘her romanı okuma’ merakı, Balıkesir’de kiralık kitap veren bir dükkanda devam eder. Yaşamı boyunca da ödünç kitap alan, aldığı kitabı okuyunca geri veren bir yazar olarak nam salar Atılgan. Belki de bu nedenle ondan geriye görkemli bir kütüphane kalmaz.
Eline kalemi alması da bu yıllara rastlar; şiirler, hikayeler... Hatta bir de roman yazmaya başlar.
Yusuf Atılgan, kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle anlatır bu yılları: “Lisedeyken kimseye göstermeden şiirler, hikayeler yazdım. Son sınıfta konusu köydeki bir cinayetle ilgili bir romana bile başlamıştım. O zamanlar sarakaya alınmaktan (alay edilmek) korkardım. Artık hemşehrilerimin ‘Hele bak sen! Bunca yıl oku da... Yazık oldu Hamdi Efendi'nin (babası) paracıklarına’ der gibi kıs kıs gülmelerini umursamıyordum.”
Edebiyat bölümünden mezun olduğu liseden sonra İstanbul’a gider Yusuf Atılgan. 1939 yılında İstanbul Üniversitesinde Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne başlar. Lise yıllarında okumayı ve yazmayı seven Atılgan’ın edebiyat fakültesine girme amacı ise yazar değil, öğretmen olmaktır.
Tanpınar Etkisi
Üniversite öğrenciliği yıllarında da sürer okuma tutkusu. Yaşamında ve yapıtlarında her zaman önemli bir yeri olan sinemayı da ihmal etmez. Dersten çıkıp Beyoğlu’na, kaçırdığı filmler varsa Karagümrük’e, Çarşıkapı’ya kadar gider.

Yolunda seyreden bir üniversite hayatı vardır. Edebiyat Fakültesi’nde Ahmet Hamdi Tanpınar ve Halide Edip Adıvar’ın yanı sıra Ragıp Hulusi ve Raşit Arat gibi önemli hocalardan ders alır. Atılgan, Halide Edip Adıvar’ın birlikte çeviri yaptığı öğrenci grubundadır. “Hamlet” çevirileri Şehir Tiyatroları’nda sahnelenir.
Ahmet Hamdi Tanpınar ise Yusuf Atılgan’ı en çok etkileyen hocalarındandır. Tanpınar’ın derslerine çok önem verir Atılgan. Onun öğrencisi olmanın yazarlığındaki izdüşümünü şöyle dile getirir: “En büyük şansım üç yıl Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi olmamdır. Örneğin Recaizade’den Proust’a, Gide’e, iyi müziğe atlayarak anlattığı derslerin ve ara sıra özel konuşmalarımızın yazarlık mizacımda büyük etkisi olduğuna inanıyorum.”
Bu arada edebiyatla ilgilenen öğrencilerin yaptıkları, felsefe, edebiyat ve politika konuşulan ''sobabaşı sohbetleri"ne katılır. Zaman zaman aralarında Ahmet Caferoğolu, Ali Nihat Tarlan, Fahir İz’in bulunduğu hocaları da gelir bu toplantılara. Hatta Yahya Kemal bu toplantılardan birine katılır ve onlara şiirler okur.
Üniversitenin ikinci yılında babası kendisine para gönderemeyeceğini bildirir. Bunun üzerine Atılgan, Yüksek Öğretmen Okulu’na başvurur. İkinci sınıftaki bir öğrenciyi kabul edemeyeceklerini söyleyince, Askeri Öğretmen Okulu’na kaydolur.
"Bir Daha Dünyaya Gelsem.."
1944 yılında öğretmen okulunu bitirince, Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlar.

Ancak, burada öğretmenlik yaparken öğrenciliği sırasında Komünist Partisi’ne katılarak faaliyette bulunduğu gerekçesiyle İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından Ceza Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkum edilir Atılgan. Altı ay Sansaryan Han’da, dört ay da Tophane Cezaevi’nde olmak üzere on ay hapis yatar; ordudan da ihraç edilir, öğretmenlik hakkı elinden alınır.
Artık öğretmenlik yapamayacaktır, yaşamı boyunca taşır içinde bu hasreti. Yıllar sonra Refik Durbaş’ın kendisine yönelttiği “Dünyaya bir daha gelseydin yine roman mı yazmak isterdin?” sorusuna “Öğretmen olmak isterdim. Öğretmenliği çok sevmiştim” yanıtını verir.
Çiftçilik, Futbol ve Yazı
1946 yılında cezaevinden çıktıktan sonra Manisa Hacırahmanlı’ya, anne-babasının yanına yerleşir.

Solla organik bağını da henüz hapishanedeyken koparır. Ama ayda bir Manisa Karakolu’na gidip “Ben buradayım” demek zorundadır...
1947’de babasının ölümüyle işleri devralır, çiftçilikle uğraşır. 1949’da annesine yardımcı olan yoksul köylü kızı Sabahat ile evlenir. Bu evlilik 1962 yılına kadar sürer.
Çiftçilikle uğraştığı süre içinde, doğduğu köyün spor kulübünün de kurucuları arasında yer alır Yusuf Atılgan. Kendisi de oynar takımda, maçtan sonra da formaları evine götürüp karısına yıkatır.
1952’de topraklarını işletmeyi ölene kadar arkadaş kaldığı Akif Taşçı’ya bırakır, okuma-yazma tutkusu depreşmiştir çünkü.
Anayurt Oteli, Aylak Adam ve tamamlayamadığı Canistan'da anlatmak istediği hep bir arayıştır. Varoluştan gelen bu sorgulama içgüdüsüyle yazarak başa çıkabilmiştir Atılgan. Oğuz Atay'dan önce, içimize ışık tutan odur. Yarattığı karakterler sürekli psikolojik bir yabancılaşma içerisindedir ve isyandadırlar. Ancak karakterlerin hiçbiri istediği düzeni oluşturacak güçte değildir ve roman sonunda hepsi psikolojik yıkıma uğrar.
Haftaya
Haftaya Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin hayatına ve eserlerine bir göz atacağız.

Rus Edebiyatı deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan Dostoyevski'nin yaşam serüvenine haftaya hep birlikte mercek tutacağız. O güne dek kendinize çok iyi bakın hoşça kalın..
Hatırlatmakta fayda var; Yıldızlı Bir Hikaye'yi, edebiyat&sanatla ilgilenen dostlarınızla paylaşmayı unutmayın!