Binaların üst üste, dipdibe ve bitişik nizamda kondurulduğu; teneffüslerin beton bahçelere açıldığı; metreküp başına düşen oksijen miktarının sabahın ilk saatlerinden öğlene eksildiği, kaldırımlarda görünen cisimlerin sırasıyla; araba lastiği, parçalanmış siyah poşet, tekini kaybetmiş ayakkabı veya çorap, emekliye ayrılmış kablo, kanal değiştirmekten aciz kumanda, bir daha dolmaya mecali kalmamış batarya olduğu, fonda ambulans ve uğultu sabit, topluca yaşanan, topluluğa ait olmayan alan. Metropolün karamsar okuması.
Peki kilometreler, metrekareler ve parseller yerine şehirleri adımlarla tanımlasak? Evden çıkıp sağa dönünce yüz yirmi iki adım ilerideki incir ağacından kopardığımızın; kırk sekiz adım sonra karşılaştığımız Süreyya Abla’dan bardacık, kara yaprak, yediveren mi olduğunu, cinsine bağlı olarak yahni, tatlı veya reçele uygunluğunu öğrenebilir miydik? Aşağı yukarı iki yüz elli adımda vardığımız doktor bilmem kimin adını almış sokakta çam kokusuna karışan tuzlu su, unutturabilir miydi açılması gereken kepenkleri ve yetişilmesi şart saatleri.
Moda sokakları
Yetmiş yedi adım güneyde, doktor bilmem kim sokağındaki bilmem ne bey apartmanından sarkan hasır sepetin içine kayıyor bakışlar şimdi. Gemici düğümleriyle tutturulmuş halatın başlangıç noktası belirsiz. 100 TL’nin yanında 2 limon, 1 paket makarna, 6 orta boy domates yazıyor çizgili defterden koparılmış kâğıtta. Mahallenin vazgeçilmezi bilmem kim abi çıkıyor 20 saat açık manav, market, bakkal, büfe, tekelinden. Malzemeleri muntazam yerleştiriyor sepete. Birkaç kez çekiyor ipten. Akşam yemeği ilerliyor gökyüzüne. Hissikablelvuku karşında gün batımı, üç yüz kırk bir, iki yüz yetmiş yedi, yüz on bir, yok, on iki adım sonra.
Dört yüz adım boyunca, mutfaktan dağılan soğan, sarımsak ve salça kokusu; zemin kotun açık pencerelerinde televizyondan yükselen dizi, haber, belgesel ve evlilik programı sesleri birbirine karışırken gece, güneşin gidişinin değil; dolunayın, sokak lambalarının, perdeler ardındaki ahyânın, pantonesi değişmiş bir ışık kaynağının habercisi oluyor. Şehir sabaha telaşla, geceye helak başlayanların meskeni olmaktan çıkıyor adımları takiben. Gece, mücella.
Takıl peşimize,
Hazal
MAHALLELİ: “Dostlarım bana Edi der. Eğer bunu yapmasaydım keçi çobanlığı yapmayı isterdim.” Edi kim? Şu anda ne yapıyor? Mahallede gece yarısından sonra onu nerede bulabiliriz?
MAHALLE MAHALLE: “Burada yaşayanlar bulundukları ortamdan ve yakın çevrelerinden tatmin olabilen, bu yüzden kendini yaptığı işle ya da başarılarıyla tanımlamaya ihtiyaç duymayan insanlardır.” diye anlatıyor Burak (Ayaz) Caferağa’da yaşamını kurmasının nedenlerini.
ROTA: “Mahallede hava kararınca”. Yemek için istikamet Aida Restoran. Sonra Fahri Konsolos’ta buluşuyoruz çünkü şenlenmenin vakti geldi, arka fonda Souljazz Orchestra - Kapital çalıyor.
Aposto Premium: Bilgiye ulaşma biçimimizde daha fazlasının mümkün olduğunu görebilmeniz için sizi, kısıtlı sayıda yayın takip etmenin ötesini sunan abonelik modelimiz Aposto Premium’a davet ediyoruz. 150'den fazla yayın ve podcasti, Aposto editörlerinin kaleminden özel dosyaları, sektör yayınları, köklü dergileri, gazetecilerin köşe yazıları ve uluslarası yayınlarla genişleyen derinlikli içerik kataloğunu bilgi alma tecrübesini yeniden inşa eden özelliklerle keşfedebilirsiniz.
Mahalle: Caferağa Mahalleli: Burak Ayaz
Caferağa’da Burak’ın peşine takılmadan önce tanışıyoruz. Ya da Edi mi demeliydik?

- Dostlarım bana Edi der.
- Şu anda bartender’lık yapıyorum, eğer bunu yapmasaydım keçi çobanlığı yapmayı isterdim.
- Arkadaşlarıma göre uzmanlık alanım (her ne kadar bu kelimeden nefret etsem de) miksoloji. Bana sorarsan öğelerin yeniden keşifçisi olmak.
- İstanbul’da Caferağa’da yaşıyorum ama kalbimde Amazonluyum.
- Bir süreliğine peşime bir köpek takıldığında kendimi mahallemde hissediyorum.
- Gece en çok Yoğurtçu Parkı’nda yürümeyi seviyorum. Çünkü parktaki ağaçlar tırmanmaya müsait, her zaman tırmanmıyorum ama doğayla çevrili olmak iyi hissettiriyor.
- Sadece midesine düşkün gerçek bir Caferağalı bilir: Registon Özbek Lokantası’nı. Samsa böreği ve Legman yemeği ilk sipariş.
- Mahallede beni gece yarısından sonra bir ihtimal Moda Havuzu’nda arkadaşlarımlayken bulabilirsin.
- Şu sıralar gece dinlediğim şarkılar The Gloaming albümünde.
Caferağa’da: Gün batımından hava kararıncaya
Burak’ın boynunda asılı kumaş çanta; eskiciden alınan, keskinliği hiç kullanılmamış makaslara taş çıkaran makası ve ıhlamurla karışık çam kokuları arasında mahalle turunda, Burak’ın peşindeyiz. Sedir yaprağını tadıp sahile geçeceğiz oradan bir bardak turşu suyu içip rotayı Fahri Konsolos’a çevireceğiz.

Mahalle: Caferağa. Mahalleli ve anlatıcı: Burak Ayaz. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu & Kaan Walsh.
Caferağa köklerini detaylarında gösteren bir mahalle, o detay bazen binanın merdivenlerindeki işlemelerde bazen de yaşlı köpeğin huzurlu bakışlarında karşına çıkar. Sahilin her noktasından farklı gözüken gün batımında anlatır çeşitliliğe olan hoşgörüsünü. Süratle yenilense de nostaljiden bağımsız kadimliği jestlerinde gizlidir, hep. Burada yaşayanlar bulundukları ortamdan ve yakın çevrelerinden tatmin olabilen, bu yüzden kendini yaptığı işle ya da başarılarıyla tanımlamaya ihtiyaç duymayan insanlardır.
Burak Baloğlu'da
Mahalle esnafının yaş ortalamasına göre daha genç bir iş yeri sahibi olarak buranın gediklileriyle iyi ilişki kurabilmek emek istiyor. Kadıköy; yoğun günlük göç aldığı için dışarıdan gelene karşı yerlisinin geliştirdiği bir duvar var, lakin bu duvar gülümsemeyle veya “Çarşıya iniyorum bir ihtiyacınız var mı?” sorusuyla kolayca kırılabiliyor. Dinginlik ve oluruna bırakma becerisi burada iletişimin anahtarı sanırım. Hava güzelse, henüz dükkâna gitme saati de gelmemişse uzun muhabbet, yürüyüş ve Tribu Caffe’de 80'lerindeki emekli profesör Belma Hanım ile karşılaşmak en sevdiğim Caferağa aktivitelerinden.
Burak mahalleden topladığı defne yaprağıyla
Dostluğun tentürünün üreticisi: Fahri Konsolos
Caferağa ve Osmanağa; yerlilerin de turistlerin de ortak ilgi alanı. Bu sebeple giderek mahalle olma özelliğini yitiriyor. Bunun en büyük sebebi eğlence alanlarının bu 2 mahalleye sıkışması ve artan gece hayatı nüfusuna hizmet vermek amacıyla çok fazla yeni mekânın fasılasız açılmaya devam etmesi. Yeni yerler Instagram ve Pinterest trendlerine göre şekillendiriliyor ve çoğu zaman sunulan ürünün kalitesi ve misafirlerle kurulan diyalog ikinci plana atılıyor. Sonucunda sadece “vitrine” yatırım yapan ve müdavimleri olmayan birçok işletme önce canlanıyor, kısa süre sonra da batıyor. Eski işletmeler yükselen emlak değerleri karşısında ayakta durmakta zorlanıyor, ancak bu "nostaljik" meskenler emeğin ve direncin bugün de bir karşılığı olduğunun göstergesi olarak büyük önem taşıyor mahalle için.
Caferağa mahallelileri
Çok ender de olsa daha farklı şeyler yapan yerler mevcut. Bu nadirlik talebin olmamasından değil, işletmelerin cesaretsizliğinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Fahri Konsolos her ne kadar mahallenin yakın geçmişinin bir parçası da olsa, özgün. Trendleri takip eden “fancy”, aradığın şeyi bulmaya geleceğin bir bar, “Bunu erkek bardağında alabilir miyim?” diyebileceğin bir yer değil. Burası küçücük alanında bir haiku’dan daha uzun sürmeyen üretimlerini ziyaretçisine içtenlikle ve özenle sunmaya çalışan bir kokteyl bar. Üretim sürecinden haz alan insanların çalıştığı, sunduğu ürünlerin sohbetin başlatıcısı olmasını isteyen, dostluğun tentürünü üretmiş olmaktan mutluluk duyacak bir işletme.
Ben de iş ortağım Emir Ali Enç de Fahri Konsolos açılmadan önce Caferağa’da yaşıyorduk; bunun Fahri Konsolos’un mahalleyle kurduğu samimi ilişkide etkisi büyük. İstanbul’da böyle bir işi kaldırabilecek çok fazla semt yok, seçenekler arasında bize en samimi ve gösterişsizi hep Caferağa olarak gözüktü. Tek başına gelip “Kurbağa Kaçtı” ısmarlayan 70’lerinde beyefendiler ve hanımefendiler, yanlarında kutlama yapan 20’li yaşlardaki ekiple tanışıp sohbet edebilir Fahri’de. Hepsinin ortak özelliği; yaşama açık olmaları ve içtenlikten hoşlanmaları.
Kurbağa Kaçtı hazırlanıyor
Ağaçtan bardağa yolculuk eden sakız yemişleri
“Kokteyl bar” tanımlaması bana bir zamanların “gastro bar” ortamlarını hatırlatıyor. Şu an daha çok cekete iğnelenmiş bir rozet işlevi görüyor. İşini özen ve üretme arzusuyla yapan kokteyl bar sayısı, “kokteyl bar” ismi taşıyan işletme sayısına göre epey az. Bence iyi bir kokteyl bar; binlerce yıldır koklanmış ve tadılmış ürünlerin özveriyle dolu geleneğin dokunuşunu kaybetmeden yeni bir şey ortaya çıkarabileceği gerçeğinin kutlandığı alandır aslında.
Caferağa’nın 100 sene önceki fotoğraflarına bakınca şu an kentleşmiş olan alanların koruluk olduğunu görebiliyoruz. Eminim ki yürüdüğümüz kaldırımların altında toprağın yaşamı hâlâ devam ediyor ve üzerine yapılar inşa etmediğimizde doğa güzelliklerini yansıtıyor. Bazen yaptığım yürüyüşlerde Fahri Konsolos’ta ürettiğimiz kokteyllerimizde kullanmak üzere çam dalları, incir yaprakları, sakız yemişleri ve varlığını farkında olmadan yanından geçtiğimiz birçok ağacın bize sunduklarını topluyorum. Bu yaşamın ve çeşitliliğin kentleşmiş bir yerde de akmaya devam ettiğine dair lirik bir hatırlama.
Akşam içmek üzere sokak aralarından topladıklarımız
Bu sürecin içindeyken en çok aklıma takılan soru “Bu ağaçlar kimin, birinden izin almam gerekiyor mu?”. Ben buna doğadan aldığımın karşılığını vererek cevap buluyorum. Kabuklarını vermut yapımında kullanmak için topladığımız yeşil cevizlerin içlerini açıp kargalar için mahallenin çeşitli noktalarına bırakıyorum mesela.
Geceye hazırlanıyoruz
Caferağa’nın gececileri
Caferağa-Moda-Kadıköy üçgeninde gece her sokak kendi müdavimlerine ayrılır. Barlar Sokağı olarak da bilinen Kadife Sokak bira şişeleri ve sokakta sohbet etmeyi tercih edenler için rezerve edilmiştir. Biraz daha aşağı indiğinde Türkçe müzik dinlemeyi sevenleri bulursun. Fahri Konsolos’un sahile yakın, Moda Parkı tarafları duygu yoğunluğun yüksek olduğunda senin için doğru lokasyon olabilir. Özellikle yazın Havuz’un orası sokak sanatçılarının buluşma noktası hâline gelir. Şair Nefi Parkı ise 4-5 kişilik grupların kendi içlerinde sessiz sakin vakit geçirmek için tercih ettikleri meskendir. Ben ağaçların olduğu sokaklardan geçmeden evime gitmeyi sevmiyorum, yazın favorim Havuz oluyor genellikle, “Acaba bu sefer kimi göreceğim?” diye gidip mutlaka bir dostla merhabalaşıyorum.
Ne olacağını bilmediğimiz gecelerin bildiğimiz sonu
İlgi alanlarına göre de ayırabiliriz Caferağa ahalisinin uğrak noktalarını. Tiyatro ve sinemayla ilgilenenler Passenger’da takılır, Rock’n Rolla’da da bira içmeyi, yüksek sesle müzik dinlemeyi ve konuşmak için kulaklara bağırmak zorunda kaldığın ortamları sevenler vardır. Kuytu sadece bar çalışanlarını; “Nerede çalışıyorsun?” sorusuna cevap verebilenleri içeri alır, sabaha kadar açıktır. Oluşturduğu yapıyla mahalle, mahalleli ve gece çalışanlar için çok değerli bir mekân. Mecra’da hafta sonları elektronik müzik ve “kuir topluluğu” dansta, piste, neşede ve eğlencede olur. Her mahallenin kaderinde gitmemeye yeminli olsan da ara ara geceyi sonlandırdığın o mekân vardır. Benim için bu Dorock XL.
Su medeniyetinin hikâyesi Şerefiye Sarnıcı’nda
Su Medeniyeti İstanbul Şerefiye Sarnıcı'nda
Mapping entegrasyonuyla deneyimlenebilen ve sürükleyici bir müze kimliği kazanan Şerefiye Sarnıcı, 1600 yıllık tarihiyle görenleri büyülüyor.
Dünyada 360 derece projection mapping sisteminin entegre edildiği en eski yapı olan sarnıç, mekân algısını üç boyutlu efektlerle tecrübe edebileceğin ve bunu yaparken de İstanbul’un su kültürünün izini sürülebileceğin bir deneyim yaşatıyor.
Neler var? Su Medeniyeti İstanbul adlı yeni mapping gösterimiyle ziyaretçilerini ağırlayan Şerefiye Sarnıcı, İstanbul’un kadim tarihini “su şehri” temasıyla ele alarak sarnıcı teknoloji ve sanatla buluşturuyor.
Haftanın her günü deneyimlenebilen mapping gösterimlerine katılmak için biletleri buradan satın alabilirsin.
Mahallede hava kararınca
Mahallede, dışarıdayız. Günlerden cuma, saatlerden günün ertesi güne devam edeceğine karar verdiğimiz kokteylli gün batımı.

Caferağa’da gece hayatının tüketim dozu karşıya göre daha az bence. Tüketimle kastettiğim tanışılan insan sayısı. Dans edilecek mekân sınırlı, sohbet edebileceğiniz alanlar çeşitli ve geniş, buna bağlı olarak kurulan diyalog kendini anlatma ihtiyacını gidermekten fazlasını taşıyor. Mahallenin gecesi beklendiktir ancak şaşırtmadığı anlamına da gelmez, tanıdığın bir insanın başka modlarıyla karşılaşabilirsin buranın gecelerinde. Alkolün turnusol kağıdı gibi şeyleri ortaya çıkarabilmesi kadar mahallenin sunduğu güven hissinin de bunda etkisi var. Gece, samimi. Gündüz sohbet ettiğin biriyle konular bir çerçevede kalır ama gecenin sınırı yoktur.
Mahalle turundayız
Mahallede bir gece dışarı çıkıyoruz. Günlerden cuma.
Saat 16.00
Başlangıç noktası Moda Sahil. Çünkü güzel gün yürüyüşle başlar.
İlk sipariş Naga Putrika’da. Kahvaltı ve çay. Basit bir şeyler.
Ayaküstü sohbet noktası Tribu Caffe’de kahve, çünkü Moda’nın lokali.
Aida Restoran'dan Fahri Konsolos'a giderken mahallede gördüklerimiz
Saat 19.00
Yemek için istikamet Aida Restoran. Buranın samimi tasarımı iyi geçecek gecenin bardak altlığıdır.
Aida’dan çıkıp dükkâna ilerlerken Fahri'deki resimleri ve ecza dolabını yapan Bilge Han Abi’yi gördüm, yeni bir ahşap dolap yapma projemiz üzerine konuştuk.
Fahri Konsolos yolu
Saat 22.00
Biraz sonra ben barın arkasında, sen önünde Fahri Konsolos’ta buluştuk çünkü şenlenmenin vakti geldi. Arka fonda Souljazz Orchestra - Kapital çalıyor.
Sonraki uğrak Arkaoda, dans etmenin zamanıdır.
Gece 02.00'den sonra bu mahallede iyi şeyler olur
Saat 03.00
Her yer kapandı, atıştırmak için bir tek Kimyon kaldı geriye, ne yazık ki. Çünkü her seferinde kabuslar gördürüyor, sanki ezoterik bir yönü var yemeklerinin.
Ev yolundayım şimdi, Şifa Sokak’ta. O koca kaktüsü görmekten asla sıkılmam.
Gözümü kapatmadan telefona düşüyor mesaj: Uyudun mu? Cevap versem yolum zili çalışmayan bir eve, ev partisine.
Moda'da gecenin sonu günün başlangıcı
Bu hafta yolumuz Moda'ya Burak'ın yanına düştü. Sedir ağacının yaprağını çiğneyerek yürüdük kaldırımları, gördüğümüz ağaçların bazılarının Osmanlı zamanında Londra'dan geldiğini, mahallede günün en az 3 renkle battığını ve gecesinin binbir anı getirdiğini öğrendik, gördük, yaşadık.
Haftaya elimizde filtre kahve yokuş yokuş dolanacağız, iş yerlerinin arasında kalmış o özlediğimiz eski geleneklerle yaşamına devam eden Gayrettepe'de. Yolu kim gösteriyor? Petra'da oturduk seni bekliyoruz, geldiğinde tura başlayacağız.