İtalya'da yaşarken haftasonları kahvaltı yerine öğle saatlerinde moka pot’tan taze çıkan espresso’mun eşlikçileri: tahin yoğunlukta tahin-pekmezi sürdüğüm cornetto, dolapta cacio di fossa’nın yanında duran, gıdım gıdım yediğim Ezine’den bir dilim, İtalya menşeili zeytinin üzerine döktüğüm zahter, kimi zaman annemin reçetesi patatesli-maydanozlu-biberiyeli çırpılmış yumurta yanında taze Emilia Romagna rezenesi üzerine tuz ve zeytinyağı. Diğer tarafta Sahar’ın kahvaltısında hızla içilen espresso üzerine ocağın üzerinde demlenen ve en az yarım saat altı yanmaya devam edecek demlikte taze dem (çay), İtalya’ya ithal lavaş içinde mozzarella üzerine anneanne kavanozundan çıkma murabba (reçel).
O zamanlar yaklaşık on beş senedir İtalya’da yaşayan İranlı ev arkadaşımla kaynaşma seanslarımız evden ithal kahvaltılıklarla bir sofrada başlıyor. Haftasonu farklı diyarlardan misafirler olunca sofra iyice şenleniyor. Kültürel çerçevede yakın olsam da “evimde” demlenmeyen çayla ben pek haşır neşir olamıyorum, “İtalyan” Ezine peyniriyle. Anneanne reçeli ve Akdenizli zeytin üzerine zahter, cornetto arası dört farklı mutfak kültüründen gelen arkadaşın haftaiçi kahvaltılarına dâhil oluyor. Toplaşmalar ayda bir cumaları birimizin evinde kurulan; elden-ele altın günü sofrasına dönüşüyor. Bu buluşmalar, kahvaltı kulübüne dönüşmese de fitili ateşleyen kahvaltılar oluyor. İşlevi her geçen gün yeniden tanımlanan kahvaltıyla neydi bu derdimiz? Kahvaltının nostaljik ve romantize buluşma noktasına dönüşmesinin arkasında ne vardı?
Memleket meselesi, yaşamsal ve toprakla doğrudan ilişkili yemekle başlıyor. Milliyetçilik kavramından ve bağlamsal bir okumadan uzakta; insanın olduğu ve doğduğu toprakla ilişkisi yedikleriyle sürekli olarak işleniyor. İnsan eliyle çizilmiş sınırların anlamını yitirdiği; toprağın, güneşin, suyun, rüzgârın; iklimin, coğrafyanın ve kültürün diyaloğunun başlattığı yerde. Kahvaltı, doğası gereği bir öğün olarak bu koşulların sosyolojik bağlamdan en fazla etkilendiği öğün. Türk kahvaltı kültüründe coğrafyanın sunduğu ürünün işlenmeden ya da az biraz işlenerek sofraya konma âdetinden mütevellit olsa gerek toprak kokusunun ve özleminin tadına vardığımız, kimliğimizi sürekli olarak yeniden işlediğimiz yerde: gurbette kahvaltı sofralarında buluşuyoruz belki de.
Yazın güneşten bonkör günlerinde yaz kahvaltı sofralarını anarken başlattığımız kahvaltı serisinin son sayılarında gurbetteki kahvaltı sofralarına konuk olduk. Bu hafta, çölün orta yerinde kurulan, Los Angeles’ta her seferinde sofraya bir tabak daha eklenen; Deniz ve Alper tarafından paylaşmak üzere tasarlanmış o dopdolu yuvarlak masadayız. Beyaz peynir üzerine incir reçelini yanındakine yedirebilen kazanır. Domates tabağı biraz kenara, börekler sıcak sıcak. El açması böreğin inceliklerini kim anlatacak? Hoş geldiniz. Turkish Breakfast Club’tasınız.
Birlikteliği araştırdığımız sofralara,
Elif

apéro
İştah ve ufuk açan yemek yayını. Her çarşamba ve cumartesi önlüğünü giyer.
- Sofrayı Kuranlar: Deniz Hotamışlıgil & Alper Nakri’yle: Turkish Breakfast Club
- Kahvaltı Sofralarından: Türk kahvaltısı: Bir yaz geleceği
Deniz Hotamışlıgil & Alper Nakri’yle: Turkish Breakfast Club
Türk kahvaltısı ve bir aradalık üzerine: Yeni bir diyalog + bol paylaşım = Çokkültürlü Turkish Breakfast Club

Deniz (Hotamışlıgil) ve Alper (Nakri) yirmi yılı aşkın bir süredir ABD’de yaşıyor, on beş yıldır da yakın arkadaşlar. Deniz, Los Angeles’ta marka tasarımcısı ve film-dizi reklamcılığı üzerine, Alper de film ve belgesel alanında çalışıyor. İkisinin de profesyonel işlerinin yanında sanatsal ve fonksiyonel objeler tasarladığı metal ve ahşap atölyeleri var. Bir başka ortak yönleri ise farklı farklı insanları bir araya getirerek sıcak ortamlar yaratmaktan hoşlanmaları; tabiri caizse bir araya getirme sanatında ileri seviyede birer oyuncu olmaları. Tüm bunların yanında merak, yaratıcı işlerin peşinde koşulan uzun mesafeler ve paylaşma isteği onları 2019’da Nevada’da çölün ortasında başlattıkları Turkish Breakfast Club projesinde bir araya getiriyor.
Turkish Breakfast Club’la beni bir araya getiren ise çok sevilen bir arkadaş. Fakat bunun ötesinde paylaşmak üzere kurulmuş bir sofra üzerine yapılan beyin fırtınaları ve milimetrik hesaplamalar; bütünü tasarlarken incelikli detayları baş köşeye yerleştirmek; yemeğin piramidin en altındaki fizyolojik bir ihtiyacı gidermekten öte güven, sevgi, ait olma hatta kendini gerçekleştirmeyle ilişkilendiğine cani gönülden inanmamız. Ah bir de bir aradalıklarla yeni diyaloglar başlatma heyecanımız. Ve pek tabii lezzetli domates üzerine yapılan ihtisas ve ona duyulan ihtiras.
O yuvarlak masada bir araya gelip domates üzerine şiirler, bir tabağın birleştirici gücünü yeniden keşfettirecek oyunlar yazmadan hemen evvel Turkish Breakfast Club’ın yolda yolunu bulma ve serpilme hikâyesini Deniz ve Alper’den dinliyoruz. “Beyaz peynir üzerine incir reçeli” yanında çay eşlikçi.
Deniz ve Alper
Şahsi bir kahvaltı meselesi
Deniz’in ve Alper’in kahvaltı ritüeli nedir? Küçüklüğünüzden bu yana nasıl değişti, neler değişmedi?
Öğünler arasında en sevdiğimiz hep kahvaltı olmuştur. Bizce sabah, öğlen, akşam ayırmaksızın günün her vakti kahvaltı edilebilir. Ailelerimizin evindeyken kahvaltılarda peynir, ekmek, reçel, çay eksik olmazdı ancak ikimiz de 18 yaşında evden ayrılıp kendi hayatlarımızın peşine düşünce kahvaltı ritüel olmaktan bir süreliğine uzaklaşmıştı. Şimdilerdeyse kahvaltı sabahtan öğlen saatlerine sarkıyor; seçimlerimizi taze ve yerel malzemelerden yana yapmaya çalışıyoruz. Olabildiğince sade ama lezzetli tatların peşinde koşuyoruz, kimi zaman da domates, salatalık ve çeşitli yeşillikleri kendimiz yetiştiriyoruz. İkimizin de domates takıntısı var. İyi domatesi anlamak konusunda iddalıyız.
"Kahvaltı masası aynı rakı sofrası gibi hikâyelerin, mutlulukların, dertlerin paylaşıldığı yer. Hatta rakı sofrasının ötesinde büyük, küçük, genç, yaşlı demeden herkesin masaya getirdiği bir şeyler oluyor."
Türkiye’de kahvaltı kültürü, her anlamda uzun sofralar ve birliktelik demek. Bu paylaşım kültürünü siz bireysel olarak nasıl okuyorsunuz?
Bizim için birçok konuda olduğu gibi kahvaltı sofrasının da olmazsa olmazı dostlarımız. Sofra hazırlamayı ve sunmayı seviyoruz fakat yemek bizim için esas olarak bağlayıcı bir unsur. Kahvaltı masası aynı rakı sofrası gibi hikâyelerin, mutlulukların, dertlerin paylaşıldığı yer. Hatta rakı sofrasının ötesinde büyük, küçük, genç, yaşlı demeden herkesin masaya getirdiği bir şeyler oluyor. Hayata dair planlar ve tecrübelerle herkesin birbirinden besleneceği bir alana dönüşüyor.
Turkish Breakfast Club Burning Man'de
Çölün ortasında demlikten çay: Turkish Breakfast Club
Turkish Breakfast Club, aslında çölün orta yerinde; doğduğu toprak ve kültürden çok uzak bir yerde kuruldu. Sizden dinleyelim: Turkish Breakfast Club fikri nasıl ortaya çıktı?
Burning Man nedir önce ondan bahsedelim: ABD’nin Nevada Çölü’nde on kilometrekarelik alana bir haftalığına kurulan bir şehir. Şehir planlamacılar her sene gelip şehri çizip izdüşümünü ve sokaklarını tasarlıyor; ardından mahalleleri yaratacak kamp sahiplerine parseller dağıtılıyor. Her yıl ağustos ayının sonunda 80 bine yakın katılımcı bu adreslerdeki kamplarını inşa ederek şehri oluşturuyor. Bu şehirde para geçmiyor; paylaşım ekonomisi ve gönüllülük esasına dayalı bir organizasyon var. Şehirde bir hastane, üç klinik, üç postane, itfaiye, polis ve bir havaalanı var. Bunların hepsi de dünyanın çeşitli yerlerinde o işleri yapmış kişilerin gönüllü olarak çalıştıkları vardiyalar sayesinde yürütülüyor. San Francisco’da çok ünlü bir cerrah size çöldeki o hastanede operasyon yapabilir ya da Frankfurt Havalimanı'ndaki bir kule görevlisi Burning Man’de çalışabilir.
Burning Man’de binlerce tecrübe karşılık beklemeden 24 saat boyunca oraya gelenler tarafından herkese servis ediliyor. “Doluyuz, burası VIP, rezervasyonsuz alamayız” gibi sözler sarf edilmiyor; her şey herkese açık. Herkes kendi yarattığı ne varsa şehre sunuyor; bu çok ünlü bir şefin yemeği, dünyaca meşhur bir DJ’in performansı, 70 kişilik bir orkestranın klasik müzik konseri ya da bale gösterisi de olabilir.
Biz bu şehre ne hediye edebiliriz diye düşünürken aklımıza Turkish Breakfast Club’ı kurmak geldi. Gün doğumunda, çölün ortasında, etrafinda iki ila üç kilometre çapında hiçbir şeyin olmadığı bir ortamda bir serpme kahvaltı masası kurup neler olacağına dair merakla bu yola çıktık.
Taze lor üzeri vişne reçeli
"Masamızda beş çeşit peynir, altı çeşit reçel, simit, poğaça, sucuk, menemen, pastırma, ince belli bardakta çay derken 'Türk işi' kahvaltı sofrası denince aklınıza gelen ne varsa onlar vardı."
Turkish Breakfast Club 2019’dan bugüne nasıl dönüştü?
2019’da Burning Man’de, çölün ortasında, etrafında üç ila dört kilometre çapında hiçbir şeyin olmadığı bir düzlükte, sabahın altısında bir serpme kahvaltı masası kursak oradan geçen insanlara nasıl bir sürpriz olurdu acaba deyip başlattığımız bir proje. Daha ilk masanın kurulumunu bitirmeden etrafımıza gelen 10 kişi ilk misafirlerimiz oldu. Takip eden birkaç gün içinde bu sayı 100’e kadar ulaştı. Her bir buçuk saatte yeni bir masa kurup bir sonraki grubu ağırladık. Masamızda beş çeşit peynir, altı çeşit reçel, simit, poğaça, sucuk, menemen, pastırma, ince belli bardakta çay derken “Türk işi” kahvaltı sofrası denince aklınıza gelen ne varsa onlar vardı. Dünyanın her yerinden gelen 100 insanla bu tecrübeyi yaşadıktan sonra aldığımız olumlu geri bildirimler zihnimizde birtakım ampuller yaktı diyorduk ki kısa süre sonra pandemi tüm ışıkları söndürüverdi.
Çölde başlayan Turkish Breakfast Club hikâyesini 2021’de Los Angeles’ta davetiyeyle gelinebilen, beklenmedik lokasyonlarda pop up düzenlenen etkinlikler olarak şehre taşıdık. Los Angeles'ta doğanın içinde bir millî parkta ilk Turkish Breakfast Club etkinliğimizi sunduk ve aradan geçen iki senede bizimle temasa geçen üç bine yakın üyemizle Turkish Breakfast Club ailesi her geçen gün biraz daha büyüyor.
TBC tepsi seçkisi: acuka, bal-kaymak, tahin-pekmez, reçel ve zeytin
Bir oyun alanı olarak sofra: Bir aradalık ve paylaşım
Batı Yakası’nda Türk kahvaltısı temsilinin etki alanı büyüyor. Peki Turkish Breakfast Club, Türk kahvaltısını nasıl tanımlıyor ve bu tanımı nasıl bir oyun alanına taşıyor?
Bizim için Türk kahvaltısında her şey detaylarda saklı. Bu detayların en önemlisiyse kullanılan malzemelerin kalitesi ve tazeliği. Taze mahsul konusunda Kaliforniya iklim ve bitki örtüsündeki çeşitliliğiyle ABD'nin en verimli eyaletlerinden biri olabilir. Baharat, kuru meyve, fındık, lokum gibi kullandığımız diğer ürünleri de ABD’de satılan Türk markalarının en iyilerinden satın alıyoruz. Eğer yoksa Türkiye’deki en iyi kaynaktan tedarik ediyoruz.
Masanın üstündekiler elbette çok önemli ama esasında iyi bir Turkish Breakfast Club etkinliğinin sadece bir parçası. Yemeye başlamadan önce çeşitli takım oyunlarıyla birbirini tanımayan insanları birbirleriyle tanıştırıyoruz, sonra masalarına geçtiklerinde her masaya bir konu veriyoruz. Bütün Turkish Breakfast Club tecrübesi boyunca kurulan iletişimi izliyor, azalan yerde de araya biz giriyoruz.
Kahvaltı sofralarını insanlara en samimi tecrübeyi yaşatmak için kaç santimetre çapında bir masaya ihtiyacımız var diye çalışıp kendimiz yaptık. Şu an masamızda herkes omuz omuza ve yerde oturuyor; herhangi birisi kolunu uzattığında masanın ortasına kadar eli gidebiliyor ve sadece yanındakiyle değil iki yanındakiyle yada karşısındakiyle de birebir sohbet edebiliyor. Gelen misafirlere yemeye başlamadan önce çevreleriyle nasıl iletişime geçebileceklerini, karşılarında oturan kişinin ismini sorup önündeki reçeli istemelerinin ayıp olmadığını anlatıyoruz.
Aslında kahvaltıları biraz oyunlaştırıyoruz. Gördük ki insanlara bu tarz belli yönlendirmelerde bulununca hemen onlara geçiyor ve tanımadıkları kişilerle iletişimleri çok daha hızlanıyor. Tüm bunlar yaşanırken de servis devam ediyor; çaylar tazeleniyor, sıcak menemen, sucuk ve kol börekleri masaya geliyor.
İkonik çay bardakları da sofrada
"Kahvaltıyı bu şekilde deneyimlemek pek çoğu için zaten yepyeni bir perspektif. Etkinliğin başında kısa bir konuşma yapıp tatlıyla tuzluyu çekinmeden karıştırmalarını ve deneysel olup birbirleriyle paylaşmalarını istiyoruz."
Mesele Türk kahvaltısı olunca sofra, sofrayı aşar. Tıpkı bahsettiğiniz sofra gibi sohbet ve paylaşım baş köşeye oturur. Sofranın ötesinde Türk kahvaltısı kültürünü ve alışkanlıklarını aktarmak için nasıl yöntemler kullanıyorsunuz?
On kişilik yuvarlak masalarımızda her üründen ortada sadece bir adet var. Dolayısıyla herkes elden ele tabakları paylaşmak durumunda kalıyor. Kahvaltıyı bu şekilde deneyimlemek pek çoğu için zaten yepyeni bir perspektif. Etkinliğin başında kısa bir konuşma yapıp tatlıyla tuzluyu çekinmeden karıştırmalarını ve deneysel olup birbirleriyle paylaşmalarını istiyoruz. Hatta bazen yemeğe başlamadan önce herkese kendi tat kombinasyonlarını yaptırıp yanlarında oturan tanımadıkları kişiye yedirmelerini istiyoruz. Beyaz peynirin üzerine vişne reçeli sürmeleri ya da ekmeklerini salatanın suyuna bandırmaları konusundaki teşviklerimizle sofrada çeşitli kültürel aktarımlarımız var.
TBC'ın Los Angeles'taki sofrasından
"Kolektivist kültür değerlerini Batılı bir topluma yayma amacında değiliz ancak gösterişten uzak ve samimi bir yolla bir araya gelinen durumlarda herkesin o ortaklık hissini yaşadığını düşünüyoruz."
Türk kahvaltısı, kolektivist bir kültürün direkt bir yansıması. Bireyci bir kültürde, ABD’de Türk kahvaltısına yaklaşım nasıl, “bizden” farklı deneyimledikleri neler var?
Son zamanlarda kolektivist akımların tabiri caizse “moda” olmasıyla yemek etrafında inşa edilen topluluk buluşmalarına çok daha sık şahit oluyoruz. Ancak bu tarz bir paylaşım kahvaltıda hâlâ çok karşılaşılan bir durum değil. Biz aslında pek farkında olmadan yüzyıllardır bireyci olan bir kültürün yalın şekilde paylaşma ihtiyacına parmak bastığımızı fark ettik. Birbirini tanımayan insanları bizlerin çok iyi bildiği bir düzende bir araya getirdiğimizde muazzam bağların kurulduğuna şahit olduk. Kolektivist kültür değerlerini Batılı bir topluma yayma amacında değiliz ancak gösterişten uzak ve samimi bir yolla bir araya gelinen durumlarda herkesin o ortaklık hissini yaşadığını düşünüyoruz.
"Türk kahvaltısını bir paylaşım aracı olarak kullanıp birbirini tanımayan insanlara ortak bir deneyim alanı yarattık."
“Sofra bahane, bir aradalık şahane.” Turkish Breakfast Club için sofra etrafında bir aradalık, toplum ve birey nezdinde nelere dokunuyor?
Türkiye’de dostluklar genel anlamda çoğumuzun çocukluktan kurmaya başladığı ilişkilerle gelişerek çoğalıyor ama ABD’de bu durum böyle değil; bireyler daha yalnız, köklü sıcak ilişkiler daha nadir.
Los Angeles gibi bir şehirde aynı anda yüzlerce etkinlik oluyor ve aynı insanlarla aynı ortam içinde sıklıkla denk gelebiliyorsunuz. Ancak ABD geneline bakıldığında yalnızlık yaygın bir problem. Aldığımız geri dönüşlerden gördüğümüz de Turkish Breakfast Club tecrübesinin bu probleme bir çözüm olduğu yönünde.
Türk kahvaltısını bir paylaşım aracı olarak kullanıp birbirini tanımayan insanlara ortak bir deneyim alanı yarattık. Defalarca kitapları New York Times’ın en çok satanlarına giren yazarlardan Norveç kraliçesine, Meksikalı bir aktörden ressama ya da anne babalarımız minvali bir çiftten iki aylık bebeğini kucağına almış genç bir anneye; kısacası hayatın her alanından farklı, biraz merakları olan bireylerden Turkish Breakfast Club hakkında yaşadıkları en samimi ve ayrıcalıklı deneyimlerden biri olduğunu duyduk. Hep birlikte kurulan ortaklıklar, romantik ilişkiler ve dostluklar bu işin hepimize hediyesi.
Türk kahvaltısı: Bir yaz geleneği
Yedi hafta boyunca yeme-içme sektörüyle içli dışlı bir isimle bir araya gelip kurdukları yaz kahvaltı sofralarına konuk olduk. Kahvaltı kültürü ve olmazsa olmaz ürünlerine dair röportajlar yapıp “romantize” yaz kahvaltılarının, geleneklerinin ve sofralarının hikâyelerine yer verdik. Bir serinin sonunda Ece, Nilhan, Zafer, Erman, Tülin ve Nesrin'in sofralarından arda kalanlar.
“Çay sosyal bir içecek; birçok ülkede de gördüğümüz gibi insanları bir araya getirme özelliği söz konusu. Bizim için uzun muhabbetin sinyali ateşte fokurdayan demlik. Hâl böyle olunca da masadaki çay ailenin bir araya gelişini ve içten muhabbetini de taçlandıran bir elemente dönüşüyor.”
Ece Erel, Çay Uzmanı
“Bugün bahsi geçen kahvaltı sofrası tanımı yaklaşık 60 yıllık geçmişe sahip bir kentli alışkanlığı. Köylerde bu kültürün aslında ne kadar yerleşmediğini ya da kahvaltının esas olarak nasıl değiştiği kentten oraya gidip bir kahvaltı sofrasına oturulduğu zaman anlaşılıyor. Ama son on yılda gastronominin yaygınlaşmasından kırsal da nasibini aldı.”
Nilhan Aras, Yemek Kültürü Araştırmacısı
“Toplumsal olanın gündelik hayatımızı nasıl etkilediğini göstermek için sanayileşmeyle birlikte Avrupa’da kahvaltı alışkanlıklarının değişmesi kadar şahane bir örnek bulmak zor. Bu dönemde İngiltere’de, Fransa’da ve Almanya’da çalışan insanlar güne başlarken bira, şarap gibi fermente alkollü içecek içme alışkanlıklarını yavaş yavaş terk edip yerine bol şekerli kahve ya da çayı ikame ediyorlar. Ne de olsa artık insanlar kırsalda olduğu gibi başlarına buyruk bir hayat yaşayacak koşullara sahip değiller.”
Zafer Yenal, Sosyoloji Profesörü
“Bir dünya turuna çıktığımızı ve her gittiğimiz ülkede bir sandviç yemek istediğimizi farzedelim. Türkiye’de sandviçimiz önümüze muhtemelen somun ekmeği arasında gelir. Hindistan’a gidersek naan’la verirler. Fransa’da baget, İtalya’da focaccia veya ciabatta, kuzeye doğru çıkarsak çavdar ekmeğiyle sunulur. ABD’de bagel, İsrail’de challah’yla karşılaşırız. Özetle; neredeyse her toplumun yemek kültüründe kendini ifade ettiği bir ekmek çeşidi olduğunu görürüz.“
Erman Girgin, Bröd Kurucusu
“Birliktelik aynı yöne bakabilmek ve paylaşabilmekten geçiyor. Beyaz örtü üzerine özenle hazırlanmış bir sofra etrafındaki herkesi aynı yöne bakmaya ve ortak bir hazda buluşturmaya başlıyor. Sonra ortaya koyulmuş paylaşıma açık tabaklar da bu hazzı paylaşmayı öğretiyor."
Tülin Bozüyük, Seramik Sanatçısı
“Bir ülkeden başka bir ülkeye göçmek gönüllü yalnızlıktır ve kişi yalnızlaştıkça alışık olduğu sofralı kahvaltıları es geçebiliyor. Ama ne zaman masanın etrafı kalabalıklaşsa kafanın içinde aniden “pastırmalı yumurta” diyorsun ve “Bizim bir pastırma var,” diye cümleye başlayıp bir Arjantinli ve bir Alman’a fıkra misali farklı bir dilde çemeni anlatmaya çalışıyorsun. Ezine peynirinin çilek reçeliyle uyumunu doğru kelimelerle anlatamayınca da ‘Haftaya size bir kahvaltı sofrası kuracağım,’ diyorsun.”
Nesrin Eren, Şef
Metro Türkiye’den: Kahvaltılara çok yakışan Bursa siyah inciri
Bursa siyah inciri
Yerel ve Coğrafi İşaret tescilli ürünlere sahip çıkan Metro Türkiye, hayata geçirdiği Yerelin İzinde Projesi kapsamında asırlardır bu toprakların parçası olmuş yerel ve coğrafi işaretli ürünlerin izini sürüyor. Değerinin anlaşılması için yeni teknik ve bakış açılarıyla ürünlerin şefler tarafında kullanım alanlarını genişletmeye öncülük ederken yeme içme sektöründe farkındalık yaratmayı amaçlıyor. İşte bu ürünlerden biri olan Coğrafi İşaret tescilli Bursa siyah inciri, kahvaltıların vazgeçilmezi olmaya aday.
- Nedir? Koyu rengi ve iri görünüşüyle diğer incirlerden ayrılan Bursa siyah inciri, yalnızca Bursa’nın belirli bölgelerinde yetişiyor. Ekim sonuna kadar Metro Türkiye mağazalarında Bursa Tarım Kooperatifleri Birliği’nin “Bursadan” markasıyla bulabileceğiniz bu eşsiz yerel lezzet, tam da mevsim geçişinde sağlığınıza sağlık katmak için birebir.
- Neden önemli? Sabah aç karnına tüketmeye uygun olan Bursa siyah inciri, zengin vitamin ve mineral yapısıyla bağışıklık sistemini güçlendirmeye destek oluyor. Sindirim sistemini hızla çalıştırarak toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor. Detoks özelliğinin yanı sıra yüksek lif kaynağı sayesinde tokluk hissini de artırıyor.
Sadece kısa bir süre raflarda olan bu lezzeti kaçırmamak için Metro Türkiye’ye bekleniyorsunuz.
- Genel Yayın Yönetmeni & Kreatif Danışman: Elif Bayram
- Yemek Editörü: Reyhan Ülker
- Resident Fotoğrafçı: Deniz Sabuncu