Yeni bültenden herkese selam!
Fütürist Bülten’in üçüncü sayısına hoş geldiniz. Bu haftaki yazımız Dijital Bölünmeden Dijital Ayrımcılığa başlığı ile Cem Tarık Yüksel’den.
Fütürist Bülten
Fütüristler Derneği tarafından haftalık olarak yayınlanan makalelerden oluşan bültendir.
Dijital Bölünmeden Dijital Ayrımcılığa
Dijital Bölünme: Eşitsiz Erişim ve Teknolojik Ayrımcılık

Yazan: Cem Tarık Yüksel, CEO Unilever Israel.
Özellikle Rejeneratif yapay zekanın son dönemde yaptığı atılımlarla ve ChatGPT gibi uygulamaların 2 ayda 100 milyon kullanıcıya ulaşarak rekor kırmasını takiben etik ve kontrol konuları yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı.
Future Of Life organizasyonun yapay zekanın eğitimlerini, bağımsız bir denetim sistemi oluşturulana kadar 6 ay geciktirme teklifi içeren ve bazı ünlü isimler tarafından imzalanan mektubu bu konudaki tartışmaların odağı oldu. OpenAI CEO’su Altman’ın Amerikan Kongresindeki oturumda, AI’ın manipülasyon potansiyeli konusundaki endişesini ifade etmesi ve regülasyon gereğinden bahsetmesi de konuya ilgiyi artırdı.
Bu tartışma sürerken aslında uzunca bir süredir ilgili çevrelerde konuşulan bir diğer önemli başlık daha da kritik bir hale gelmeye başladı. Dijital bölünme diye adlandırılan tartışma, toplumun dijital teknolojiye, altyapıya, dolayısı ile bilgiye ve kaynaklara eşit olmayan erişimini ifade ediyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerine ulaşımdaki bu eşitsizlik, hızla dijital uygulamalara evirilen dünya ekonomisinde, iş bulmaktan, eğitime, iş yapma fırsatlarından, mal ve hizmet erişimine, inovasyon için bilgi kullanımına kadar her alanda engel oluşturuyor. Günlük hayatta aynı durum, haber almaktan, bankacılık işlemlerine ve demokratik katılıma varan sosyo-ekonomik dezavantajlara yol açıyor.
- Dijital teknolojinin hızlı yayılımı, 2025’te 75 Milyar cihazın internete bağlanacağı ve Cisco’nun fiziksel objelerin %99’unun bu bağlantıda olacağı tahminlerinde görülüyor. Bunun yanı sıra 5.2 milyar kişinin ağda olduğu yüksek bağlantı durumu fırsatlar kadar riskleri de artırıyor.
Kontrol aracı haline gelen bilgi teknolojilerinin, veri bazlı yönlendirici algoritmaların, bilgi ve teknoloji tekellerinin baskınlıklarını artırmaları ile, geçmişte daha kibar ve daha politik doğruculukla dijital bölünme diye adlandırılan kavram dijital ayrımcılığa doğru eviriliyor. Teknoloji, iletişim ve bilgiyi bir anlamda tekelinde tutanların, diğerlerinin geleceği üzerinde karar sahibi olmaları bu ayrımcılığı belirginleştiriyor.
Erişebilirlik alanında bu bölünme, aynı ülkedeki sosyal katmanlar arasında olabildiği gibi, ülkeler, cinsiyetler, değişik yaş ve gelir grupları arasında da geçerli. M. Hilbert’in araştırmaları eğitim seviyesi, gelir seviyesi ve yaşın öncelikli ayırt edici faktörler olduğunu gösteriyor.
ITU’nun 2022’deki Küresel Bağlantı raporunda,
- Afrika % 40 ile en az internet bağlantısına sahip bölge olarak gözüküyor. Asya-Pasifik % 64 ile takip ediyor. Az gelişmiş ülkeler % 36 bağlantı oranı ile, %64’lük dünya ortalamasının oldukça altında kalıyor.
- Aynı durum cinsiyetler arasında da geçerli. Gelişmiş ülkelerde cinsiyet eşitliği değeri 0.98- 1.02 iken Afrika’da 0.75, Arap ülkelerinde 0.87. Kadınların daha az internet ulaşımı özellikle düşük gelir seviyesi olan bölgelerde bu rakamı 0.65’e kadar indiriyor.
- Düşük gelir sadece kadınlar için değil tüm toplum için bu konuda ayrımcı bir faktör. Düşük gelir grubunda internet kullanımı % 26’ya kadar geriliyor Yüksek gelir gruplarında rakam %92 iken, orta ve üst gelir grubunda %79, alt ve orta gelir grubunda %56.
İnternet erişimi ile ilgili bu rakamlar geniş bant üyeliklerinde de benzer farklılıkları gösteriyor. Ayrıca yenilenen teknolojilere yatırımın avantajlı ülkelerde olması, bu bölünme ve ayrımcılığın devamına bir işaret. Cisco raporu 2023’te 5G ülkeleri arasında cihaz ve bağlantı payında ilk 3 ülkenin, her biri %20 civarı pay ile Çin, Japonya ve İngiltere olacağını gösteriyor.
Basit örneklerini pandemi ve sonrasındaki uzaktan eğitim konusunda erişim, bant genişliği ve cihaz sıkıntılarında gördüğümüz dijital bölünme, iş hayatında da aynı etkilere sahip olduğu için, ABD gibi ülkelerde kongre destekli geniş bant internet erişiminde eşitlik programları yürütülüyor.
Dijital bölünmenin sadece erişimle değil, kullanım ile de değerlendirilmesi gerekiyor. Erişimi olanların küçük bir bölümü içeriğe katkıda bulunuyor. Yeni uygulamalar online katılımı ve içerik oluşturmayı artırırken, teknolojinin nasıl çalıştığını anlayamamak ve tam anlamıyla teknoloji ile etkileşimde bulunamamak, içerik üretici kullanıcıyı dahi pasif halde tutuyor. Eğlenceli videolar üretmenin derin bir teknoloji etkileşimi olmadığını söylemek mümkün. Buna, açık kod uygulamalarının limitleri, platform ve teknoloji sahiplerinin sınırlandırmaları eklenince dijital bölünme, dijital ayrımcılığa doğru eviriliyor.
Ayrıca verinin insan hareketlerini tahmin etme ve kontrol edebilme imkânı verecek yapay öğrenme eğitimi için toplanması, bu verinin sahiplerini, ayrımcılığı yönlendirecek güce ulaştırıyor.
Bu güç bazen dijital olarak başka seçenek bırakmamak şeklinde kullanılabiliyor. Bir bankanın günlük transfer limiti gibi. Veya algıyı yönlendirecek filtreleme ya da Çin’in sosyal skor örneğinde olduğu gibi dijital derecelendirme (ranking) ile de teknoloji sahipleri bu gücü uygulayabilme şansına sahip.
Bu ayrımcılığın kurum veya kişilerin alanına girmesinden önce, AI’ın kendi dinamiklerinden kaynaklanan bir ön safhası da var.
Bu safhada, veri bazlı ayrımcılık, verilen kıstasa göre yapay zekanın öğrendiği veriyi uygulaması ile gerçekleşebiliyor. Pasaport fotoğrafında AI’ın, gözlerinin kapalı olduğunu iddia ettiği Asyalı örneğinde olduğu gibi. Ya da yapay zekanın beğenisi çok olanı güzel olarak değerlendirme ihtimali gibi.
Bunların peşinden daha riskli ve asıl ayrımcılığa araç olabilecek başlık ise kural bazlı adaletsizlik: Belli bir gruba, milliyete, inanca, davranış tipine, farklılığa karşı algoritmaları kullanmak.
Teknoloji ve bilginin geliştiği her dönemde bu sıkıntıların geçerli olduğu söylenebilir. Sanayi devrimi, modernleşen tarım tarzı adımlarda geride kalan toplumlar gibi, bu dönemde de benzer bir durum ile karşılaştığımız iddia edilebilir. Diğerlerinin insan hayatını etkilediği detayın farklılığı ve yeni dönemin hız ve etki gücü, biraz daha farklı bakmayı gerektiriyor. Eğer birlikte düzgün bir dünyada, herkesin yaşanabilir bir geleceğe katkıda bulunduğu bir ortamda yaşamak istiyorsak Dijital Dahil Etme (Inclusion) ve Eşitlik (Equity) bu dönemin önemli ajanda maddelerinden olmak zorunda. Düşük maliyetli erişim ve cihaz destekleri, dijital okur yazarlık eğitimleri, katılım ve katkı sağlayacak beceri oluşturma ve bu konudaki farkındalık öncelikli aksiyonlar olarak geleceğe yönelik politikaların içinde olmalı. Ayrıca rejeneratif AI’ın “vahşi batı” sürecini hızlıca geçip, gerekli bağımsız regülasyonlara kavuşması da önemli gözüküyor. Aksi takdirde “seçmek” geçmişe ait bir kavram olarak kalma riskine sahip. Buradan yola çıkarak tartışabileceğimiz dijital özgürlük kavramı ise bir diğer yazının konusu.