ODAK

Enkazın siyaseti

Neden tam şu anda siyaset yapmalıyız?

Hepimize geçmiş olsun.

6 Şubat sabahı hepimiz felakete uyandık. Bu felaketin karşısında "şimdi siyasetin sırası değil" çıkışlarına karşı ses yükseltiyoruz. Evet, tam olarak şimdi, ölenlerin, sefalete sürüklenenlerin hikâyesi için siyaset yapmamız gerekiyor. 

Angst

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

ODAK

Enkazın siyaseti

Neden tam şu anda siyaset yapmalıyız?

Enes Köse

Depremde 30 saat enkaz altında nefessiz, sessiz bırakılan kaybettiğim arkadaşım, canım kardeşim Alaattin'e

Kıyametin çeşitli tarifleri, farklı tahayyülleri ve hatta birbirinden ayrı isimleri var. En doğrusunu bilemiyoruz ama 6 Şubat sabahı uyandığımızda kıyamet “Evet, karşınızdayım,” dedi. Kaos.

Herkes krizin ortasında önce olan biteni anlamaya çalıştı, yakınlarına ulaşmayı denedi, haberleri açtı, yıkımı gördü ve her nerede olursa olsun seferber olmaya başladı. Deprem bölgesinden bilgi almaya çalışan televizyonlar, Twitter’da sayısız enkaz bildirimleri ve yardım çığlıkları. Sonrası derin bir yalnızlık.

Büyük toplumsal olaylarda ve afetlerde iktidar ve egemenler bir taraftan halkı teskin etmeye çalışırken öbür taraftan “Şimdi siyasetin sırası değil,” çağrısı yapıp öfkenizi yutmanızı söyler. Böyle zamanlarda “vicdan”, “sağduyu”, “ahlak” gibi erdemlerin işe koşulduğunu görürsünüz. Felaketi ihmaller sonucu yaşamanıza rağmen sesinizi yükseltmemeniz beklenir. Onlar ahlak, vicdan ve sağduyu gibi erdemleri göstermek zorunda değillerdir ama siz sesinizi yükseltirseniz bu ahlaki değerler size karşı sopa olarak kullanılır. Kaşları çatık birisi, yakınları enkazın altında olan insanların feryatlarına karşı onları azarlarken siz siyaset yapamazsınız. Çünkü sırası değil. 

Peki siyaseti ne zaman yapabiliriz diye sormadan önce başka bir soruya geçelim: Nedir siyaset? Siyaset yalnız belirli dönemlerinde insanların oy kullanmak için bir araya gelip çeşitli kanaatlerle seçim yaptıkları bir etkinlik midir? Hayatın her alanına burnunu sokan bu garip şey, neden toplumsal kriz dönemlerinde buharlaşıp uçuyor? Enkazın kader olduğu yerde, siyaset neden bir anda “caiz” olmaktan çıkıyor? 

Fransalı filozof Jacques Rancière siyaseti “hükmetme” anlamında siyaset ile “herkesin iyi yaşamı” olarak siyaset olarak ikiye ayırıyor. Ona göre ilk anlayışın özü siyasal olanın polis düzenine indirgenmesidir. İlk siyaset biçimi demokratik anlayıştan korkan ve kitleleri yalnızca yönetilme üzerinden ele alan siyaset biçimidir. Rancière siyaseti bu şekilde ele alanların halktan korktuğunu söylüyor. Bu günlerde “siyaset yapmayın” diyenlerin de tahayyül ettiği siyaset budur. Çünkü onlara göre kitleler yalnızca yönetilmelidir.

Kriz dönemleri, iktidarın ve sosyal formasyonunun defolarının tamamen görünür olduğu, saklanan günahların bir bir döküldüğü zamanlardır. Saklayacak günahları olanlar ise siyasetin soğuk yüzünü örtmek için sağduyunun uyuşturucu doğasını çağırırlar. Hatta açıkça iktidarın politikasının sebep olduğu krizler, bir anda doğaüstü felaket anlatılarına sıkıştırılır ve siz burada bir yanlış var dediğiniz anda acıdan nemalanmak isteyen bir “fırsatçı”ya dönüşürsünüz. Ancak siyaset tam da size tüm bu yıkımın “siyaset üstü” olduğunu söyleyen aklın kendisidir. 

Deprem bölgesindeki sınırsız ihmal, vergilerin asla alınamayan karşılığı, artık çözemeyeceğimiz kadar karmaşık hâle gelen rant sistemi ve üç kuruş daha zenginleşecek diye evin inşaatından çalan müteahhitin ilişkileri tam olarak siyasetin konusudur. 

Hayatları iktidarın kararlarından direkt olarak etkilenen insanlar, “Devlet nerede?” diye sorma lüksünden bile mahrum bırakılıyor. Fransalı yazar Edouard Louis’nin de belirttiği gibi, “Siyaset, egemenler için genellikle estetik bir meseledir. Bizler içinse ölmek ya da yaşamak anlamına gelir.”

Evet, siyaset nasıl yaşadığınız kadar nasıl öldüğünüz meselesidir. Siyaset kardeşinin enkaz altında olduğunu söylerken mikrofon önünden çekilip alınan çocuğun içine düştüğü boşluktur. Siyaset, siz yalnızlık içinde kalan depremzedelerin isyanını bastırmak için söylenen, “sonradan açılacak defterler”in içinde yazanlardır. Siyaset, enkazın altında ailesini bekleyen kadının isyan ederken “Beni içeri atacaklarsa, atsınlar,” çıkışındaki tereddüttür. Siyaset, ölüp kaydı bile tutulamayan sığınmacıların isimsizliğidir. 

Siyaset en çok da yalnızlıkla sınandığımız bu günlerde, yine el yordamıyla halk olarak bir şeyler yapma çabamızdır. İktidarın araçlarıyla bastırılmış ve neredeyse unutulmuş dayanışma duygusu kriz zamanlarındaki şokun panzehri gibi beliriyor. Kendi imkânlarıyla yetinmek zorunda kalanların direnç noktasında siyasetin kendisi vardır. 

Korkup sindiğimiz müddetçe belirecek olan siyasetsizlik sopası potansiyel kurbanlar olarak bir sonraki felakete boynumuzu eğdirecek araçlardan biri. Hesabı kesilmemiş her günah, ölülerimizi gömmemizi engelliyor, sorulmamış her soru yitip gidenlerin bıraktığı yükün günahı olarak bize kalıyor.

Dolayısıyla siyaset yitip gidenlerle, potansiyel kurbanlar olarak bizleri bağlayan yegâne şey olarak orada duruyor. Bize ne zaman siyaset yapmamız gerektiğini söyleyenlerin anlayamayacağı bir bağdır bu. Yaşamaya devam ederken utanıyorsanız, içinizde kapanamamış bir hesabın rahatsızlığıyla yaşıyorsunuz demektir. İşte bu, siyasettir. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Angst

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

YAZARLAR

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

siyaset

Jacques Rancière

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;