içimdekiler
kavramlar
isyanlar
yargı dağıtanlar
mikroskop
boyu değil, işlevi

erkeklik ve kurmaca

Erkek deyince aklımıza neler geliyor? Birkaç organ mı? Testosteron mu? Babamız, kardeşimiz, sevgilimiz mi? Maskülenlik mi? Şiddet ve devlet mi? Bunların hepsi, ya da hiçbiri mi?

Beril Ateş

Erkek deyince aklımıza neler geliyor? Birkaç organ mı? Testosteron mu? Babamız, kardeşimiz, sevgilimiz mi? Maskülenlik mi? Şiddet ve devlet mi? Bunların hepsi, ya da hiçbiri mi? 

Peki ya erkeklik? Doğumla geldiğini düşündüğümüz bir özellik mi, öğrenilen bir beceri mi? Belki de, ergenlik, evlilik, babalık gibi kavramlarla süregelen, kazanılan, layık görülen bir olgu… 

Biraz başa saralım. 

Penis ve testislerle doğan bebekler, doğumda erkek olarak etiketleniyor. Buna doğumda atanan cinsiyet deniyor. Bu etiketleme hali, özünde birçok insan için hiçbir sorun teşkil etmese de, bu etiketleme halinin beraberinde getirdiği yüklemeler için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Bundan 5-10 yıl önce ‘biyolojik cinsiyet’ olarak tanımladığımız fakat cinsiyetin hormonlar, iç ve dış genitaller ve kromozomlar gibi biyolojik özelliklerine değil, sadece dış genitallere bağlı yapılan ve kişilerin cinsel kimliklerini tanımlamakta bir hayli yetersiz kalabilen bu atamayı, ‘doğumda atanan cinsiyet’ şimdilik en azından daha doğru şekilde karşılıyor. ‘Biyolojik’ ve ‘toplumsal’ın kapışma içinde olduğu, ve biyolojik olanın nedense insanın tek doğalı ve olağanı kabul edildiği bir dünyada ise, ‘doğumda atanan’ kavramı, insanların sadece biyolojik varlıklar olmadığını, ve varoluşumuzun sadece biyoloji, evrim ve genetik ile açıklanamayacağının bir hatırlatması görevi görüyor aynı zamanda. 

Cinsiyet kimliği ise, bu atamadan bağımsız olarak kendini önce oğlan sonra erkek hissetme haliyle alakalı olduğundan, ‘tebrikler, oğlunuz oldu!’ duyurusu bir cinsiyet kimliği beyanı kabul edilmiyor. Aslında hiç de kafa karıştırıcı olmayan bir konu, toplumsal sıkışmalar, ahlak, kültür, tabular, eğitim eksikliği, alan kısıtlamaları ve bazen hukukun da etkisiyle içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor. Bizler de ‘eski günlerde bu kadar kavram mavram yoktu, erkek erkekti işte’ söylemleriyle başladığımız noktaya geri dönerken buluyoruz kendimizi. 

Dördüncü sayımız da kalkış için hazır. 🚀

Sevgiyle,

Rayka

müstehcen mecmua

müstehcen mecmua

ayıpsız, tarafsız, tuzaksız, bilime dayalı, yeni nesil cinsellik rehberiniz.

içimdekiler

👥 derdimiz erkeklerle mi erkeklikle mi?: Cevap verelim, derdimiz erkeklikle, ama toksik olanıyla. Bu yazıda tanımlar yapıyor, erkeklerin de herkes kadar erkeklikle derdi olabileceğini söylüyoruz. 

🌱 toksik erkeklikler varsa, sağlıklı erkeklikler de vardır: Tek bir erkeklik modeli yoksa ve toksik erkeklik bir zorunluluk değilse neden sağlıklı erkeklikleri tanımayalım ki diye soruyoruz.

🎬 kurmacaya inat erkeklikler: Sezen Sayınalp, erkekliği çeşitli temsilleriyle izleyebileceğimiz 3 film öneriyor!

👑 yıkılan kahraman miti ve Succession: Sezen Sayınalp dördüncü sezonu çıkan Succession dizisi üzerinden erkeklik üzerine yazdı. Erkekler de yanar, hem de nasıl yanar diyoruz buradan.

🔑 boyu değil işlevi: Üşenmedik, üşenenler için bu sayının anahtar bilgilerini derledik. 

👩🏻‍🎤 Bu sayının yazarları Sezen SayınalpTuğba Gökduman ve Rayka Kumru

kavramlar

derdimiz erkeklerle mi erkeklikle mi?

Erkeklikler deyince erkekleri mi kastediyoruz? Hangisiyle derdimiz? Hangisinden konuşuyoruz? Hangisini eleştiriyoruz? Kimse alınmadan, erkolar da kapatılmadan önce tanımlarımızı yapalım.

Önce bir konuya açıklık getirelim: erkek ve erkeklik aynı anlama gelmez. Erkek, bir cinsiyet kimliğidir ve kişinin kendini nasıl hissettiği ve tanımladığıyla alakalıdır. Erkek olmak için illa penisle doğmuş olmak ya da erkek olmanın toplum tarafından fiziksel göstergesi sayılan özelliklere sahip olmak gerekmez. Çeşitli bedenlere ve cinsel organlara sahip insanlar, öyle hissediyorlarsa, erkektirler. Buna kişinin kendisi karar verir. Erkek olmak, biyolojik özelliklerle bağlantılı ve evrensel bir kavram olarak karşımıza çıksa da, bireyden bireye, toplumdan topluma, tarihten günümüze tanımı, deneyimlenişi ve özellikleri farklılık gösterebilen bir kavramdır. 

Erkeklik toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgilidir. Bu roller, insanların doğumda atanan cinsiyetlerine göre nasıl giyinip kalkacağı, nasıl konuşacağı veya toplum içinde nasıl hareket edeceğine yönelik doğrular ve yanlışlar belirler. Erkeklik, geleneksel olarak kadınlığa atanan rollere zıt eksende tanımlanır. Örneğin, oğlanların mavi renk kıyafet giymesi, oyuncak silah ve arabalarla oynaması ve “kız gibi olmaması” öğütlenir. Cinsiyet kimliği erkek olduğu varsayılan bir yetişkinin ise bazen kavgacı veya korumacı olması, duygularını çok göstermemesi ve “kadın gibi ağlamaması” beklenir. İnsanlar doğumdan itibaren toplumun bu değer yargılarını, beklentilerini ve kurallarını içselleştirerek büyürler. Hatta bir noktada düşünce ve davranışların ne kadarının kişinin kendisiyle, ne kadarının ise toplumla alakalı olduğu belirsizleşebilir.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
isyanlar

toksik erkeklikler varsa, sağlıklı erkeklikler de vardır.

Tüm erkekler olmak istediği erkeği ve sergilemek istediği erkekliği seçebilir.

Toplumun makbul bulduğu erkeklik her zaman makbul değildir çünkü bazen insanlara zarar verir. Toksik erkeklik, erkekleri belli düşünce ve davranış kalıplarına uymaya zorlar. Erkeklerin güçlü, cesur, hareketli, atak olması veya duygularını saklaması, ağlamaması beklentisi bir baskıya dönüşebilir. Aynı şekilde erkeklerin “doğaları gereği” şiddete ve kişisel sınır ihlaline meyilli oldukları varsayımı, şiddetin ve ihlallerin normalleştirilmesine neden olabilir. 

Erkekler geleneksel erkekliğe uygun davrandıkları takdirde onaylanmış, aksi takdirde yetersiz ve başarısız hissedebilir. Yetersizlik korkusu, erkekliği kanıtlama ihtiyacını ve bu ihtiyaç doğrultusunda şekillenen toksik düşünce ve davranışları doğurabilir. Örneğin, güç göstergesi olarak şiddet uygulamak, cis erkek/heteroseksüel olmayan ve olmadığı varsayılan insanları aşağılamak, sürekli cinsel performansından bahsetmek, ev içinde sorumluluk almamak, korkusuz görünmek için kendini veya çevresindekileri riske atan davranışlar sergilemek, kontrolsüz öfke patlamalarıyla çevresindekileri korkutmak, duyguları hakkında sağlıklı iletişim kurmayı güçsüzlük olarak görmek gibi.

Toksik erkeklik özellikleri sürekli olmayabilir. Örneğin, bir erkek bir ortamda çok nazik ve saygılı davranırken, sonra başka bir ortamda saygısızca davranabilir. Bir gün sevgisini gösterirken başka bir gün şiddet uygulayabilir. Yani bir insan hem toksik, hem de toksik olmayan düşünce ve davranışlara sahip olabilir. 

Nasıl erkek olmak otomatik olarak kötü olmak anlamına gelmiyorsa, erkeklik de toksiklikle aynı şey değildir. Yani toksik olmayan erkeklikler de vardır ve mümkündür! 

Sağlıklı erkeklikler, erkekliğe atanan rolleri, toplumsal normları ve kişinin kendi önyargılarını ve korkularını sorgulamasını gerektirir. Bu sorgulama, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik araştırmalar, erkekler arası grup sohbetleri ve değişime yönelik bir istekle desteklenebilir. Toplumsal cinsiyet rolleri sabit değildir, zamanla değişebilir ve daha sağlıklı ifade biçimleri kazanabilir.

Toksik erkekliği sergilemek bir zorunluluk değildir. Tüm erkekler olmak istediği erkeği ve sergilemek istediği erkekliği seçebilir. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
yargı dağıtanlar

kurmacaya inat erkeklikler

Sezen Sayınalp, günlük hayattaki normlara ve toplumsal cinsiyet rollerine dayanan kurmacaya inat var olan erkeklikler ve bu erkeklikleri temsil eden filmleri öneriyor.

Little Men (2016, yön. Ira Sachs)

Ira Sachs kamerasını hayatın içinden anlara çevirirken insanlık hâllerine ve duygulara titizlikle yaklaşan bir yönetmen. Bu duygulara zamanın içinde kalacak bir fotoğraf gibi yaklaşıyor. Little Men de o filmlerden biri. Yeni komşu olan iki ailenin hem içinden geçtikleri duruma hem de oğullarının birbirleriyle iletişimine odaklanan film, klasik aile anlatılarının yalancı “toz pembeliğinin” ötesinde bir gerçeklik sunuyor. Toplumdaki ikili cinsiyet kalıplarının dışında konumlanan bakış açısı cinsiyet ayrımcılığına ve insanlara yüklenen rollere karşı durarak karakterlerine yaklaşıyor. Bu hem filmin içindeki baba-oğul ilişkisine hem de ergenlik dönemindeki iki gencin hikâyesine heteronormatif yapının normlarla bezeli çerçevesinin dışından bakma imkânı sağlıyor.

My Neighbor Totoro (1988, yön. Hayao Miyazaki)

Hayao Miyazaki’nin tüm filmleri sinema tarihinde çoktan yerlerini aldılar. My Neighbor Totoro da onun artık klasik olmuş filmlerinin başında geliyor. Film boyunca bir taraftan gündelik hayatın bir taraftan da çocukluğa ait bir dünyanın ayrıntılarını izliyoruz. Bir masal kahramanı gibi ortaya çıkan Totoro da bizlere eşlik ediyor. Filmin birçok dikkate değer yanı var ve bunlardan biri de baba karakterini ele alış şekli. Toplumun yüklediği rollerle birlikte cinsiyet eşitsizliğiyle kol kola yürüyen bir toksik erkeklik yok bu filmde. Hâliyle bu roller içine hapsolmuş bir baba figürü de yok. Kızlarıyla sağlıklı iletişim kuran, evdeki iş bölümünü önemseyen, ayrımcı davranışlar göstermeyen bu baba figürü My Neighbor Totoro’nun önemli yanlarından biri.

Toni Erdmann (2016, yön. Maren Ade)

Diğer iki filme kıyasla Toni Erdmann’daki karakteri ayrı bir noktada değerlendirebilirim. Maren Ade’nin neredeyse tüm dünyada oldukç olumlu eleştirilerle karşılanan filminde bir baba-kız hikâyesi izliyoruz aslında. Ama bu hikâyede günümüz toplumu, Doğu Avrupa’nın sosyal ve siyasal yapısı da hikâyenin parçası. Tüm bunların arasında Toni Erdmann toplumun “normal” kabul ettiği davranışların dışında konumlanan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Kendi dünyasında kendi dünyasının kurallarını her yeni gün baştan yazıyor. Bu aynı zamanda bir başkaldırış hâlini de getiriyor önümüze. Klasik anlatılardaki baba figüründen çok farklı bir kahraman var karşımızda. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
mikroskop

yıkılan kahraman miti ve Succession

Succession, yenilmez kahramana ulaşamayan, onun “erdem”leriyle özdeşleşmeye çalışan, iyi ve kötünün ikili ve hâliyle iki boyutlu dünyasında sıkışıp kalan izleyiciye bir karakterin tüm yönlerini olabildiğince şeffaf bir şekilde göstererek özgürlük alanı açıyor. Karakterleri tüm kırılganlıkları, korkuları ve sırlarıyla izleyebiliyoruz.

Sinemada ve televizyonda karakter temsilleri perdede/ekranda izlenilen kahramanla özdeşlik kurma meselesi sebebiyle anlatının önemli bir parçasını oluşturur. Hikâyedeki karakterler, onların misyonları, yolculukları, amaçları, konumları, diğer karakterlerle ilişkileri ve hikâyede kapladıkları alan bize hem anlatının esas meselesi hakkında fikir verir hem de izlediğimiz dünyada filmin/dizinin karakterine nasıl bir rol biçtiğini gösterir. Bu elbette o karakterin ilk defa seslendiği senaryodan perdede izleyicilerle buluşmasına aracılık eden yönetmen bakışına kadar uzanan uzun bir yoldur. O yüzden hikâyenin seslendiği dönemden, bakış açısına kadar temsile etki eden faktörlerden bahsedebiliriz. 

Sözgelimi Hollywood’un Altın Çağı’yla beraber daha da görünür hâle gelen “kahraman” erkek temsili seyircilere ve hâliyle seyircilerin içinde bulunduğu topluma beyaz cis-hetero erkek kahramanın “yenilmezliğini”, “kudretini”, “iyiliğini” anlatagelmiştir hep. Bu kavramları tırnak içinde kullanma sebebim ise tüm bu özelliklerin aslında bilinçli bir ideolojik sebeple kahramana verilmesi. Dünyanın merkezinde tüm gücü ve haklılığıyla duran, kurtarıcı rolünü sırtına geçirmiş, kendi sıfatları dışında kalan tüm karakterleri onun yancısı ya da yardımcısı olmaya itmiş bir temsilci. Bir nevi patriyarkanın temsilcisi. Böyle bir anlatıda erkek bakıştan başka bir bakış açısı görmemiz ve hatta karakteri boyutlandırabilmemiz mümkün değil. 

Her şeyin siyah ya da beyaz olduğu ikilikten bahsediyoruz. Kahraman-düşman, iyi-kötü, güzel-çirkin… Halbuki dünyanın bu ikilikten ibaret olmadığını biliyoruz.  Neyse ki uzun bir süredir anlatılarda ve yeniden biçimlenen kahraman imgesinde bunu hem detaylıca konuşmaya hem de değişen kahraman imgesini perdede ve ekranda izlemeye başladık uzunca bir süredir. Kuir ve feminist kuramla beraber zenginleşen anlatı yapısı seyircilere yıkılmaz erkeklik modelinden başka karakter yapıları olduğunu gösterdi. Bununla beraber kahraman mitlerine dair de yeni bakış açıları kazanıyor anlatılar. Kahraman erkeklik yıkıldıkça üç boyutlu karakterlerle ve hikâyenin aldığı yollarda ikilikten çıkarak katman kazanan filmlerle ve dizilerle karşılaşabiliyoruz.

Böyle uzun bir girizgâh yapmamın sebebi hem son dönemde sıkça konuştuğumuz ve tüm karakterlerini artık ezbere bildiğimiz bir diziden bahsetmek, hem de bu diziden yola çıkarak kahraman yapılarının nasıl değiştiğini incelemek. Bahsedeceğim dizi Succession. Adından da anlayabileceğimiz gibi halefiyet söz konusu bu dizide. Succession 2018’de yayınlanmaya başladığından beri hem senaryosuyla hem yönetmenliğiyle hem de popüler kültürde kapladığı yerle adından oldukça söz edilen bir dizi oldu. Bunun nedeninin tüm sezonların büyük bir titizlikle ele alınarak dizinin dönüm noktalarının ve aşacağı eşiklerin aylar öncesinden belirlenerek bir saat gibi işleyen senaryosu olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Karakterlerin konumlanışı bakımından zaman zaman William Shakespeare’in IV. Henry’sinden de referans alan senaryosu büyük bir medya devi olan Roy Ailesi’nin ve Waystar Royco imparatorluğunu kurmuş Logan Roy’un iktidar savaşına odaklanıyor. Tabii ki bu iktidar savaşında koltuğunu dört çocuğundan (Connor, Kendall, Shiv, Roman) hangisine bırakacağı Succession’ın ana aksını oluşturuyor. 

İzleyicilerin takımlara bölündüğü dört isimden bahsediyoruz söz konu Roy Ailesi olunca. Aslında üç isimden de diyebiliriz çünkü Logan’ın en büyük oğlu Connor haleflerin dışında kalıyor biraz; ki bu da aslında yıkılan kahramanlık mitinin bir örneği. Çünkü Connor tam da anaakım Hollywood geleneğinde görmeye alışık olduğumuz orta yaş, beyaz, cis-het erkek kahramanın bir yansıması. Ve daha baştan oyun dışı. Hem de bu kadar geleneksel bir oyunun yani halef-selef temalı modern bir imparatorluk anlatısının içinde. Dizi bir yandan anlattığı ve aslında çoğu izleyicinin aşina olduğu, tarihte de edebiyatta da sinemada da televizyonda da sıklıkla karşımıza çıkan bir temanın dengelerini ve dinamiklerini değiştiriyor. Bunu yaparken de karakterlerin birbirleriyle olan konumlarını aynı bir satranç maçı gibi işliyor. 

Logan’ın gözünde çocuklarının hangi noktada durduğunu tahmin edemiyoruz, işin eğlenceli yanı biz de onların hangi noktada durduklarına karar veremiyoruz. Çünkü yıkılmaz bir kahramanlık anlatısından çok uzakta duruyor Succession. Bu yüzden de izleyicideki tüm özdeşleşme mekanizmasını yıkıyor. Sevilmeyen, hareketleri hatalarla dolu, zayıflıklarını saklayamayan, hırsları gözlerinden okunan, zekice adımlar atmayı çoğu zaman yeterince akıl edemeyen tüm güçlerini de ayrıcalıklarından alan dört tane halefin hikâyesini izliyoruz. İzleyicilerin takım tutar gibi ayrılmaları da bu yüzden diye düşünüyorum. Yenilmez kahramana ulaşamayan, onun “erdem”leriyle özdeşleşmeye çalışan, iyi ve kötünün ikili ve hâliyle iki boyutlu dünyasında sıkışıp kalan izleyiciye bir karakterin tüm yönlerini olabildiğince şeffaf bir şekilde göstererek özgürlük alanı açmasına işaret ediyor çünkü bu durum. Karakterleri tüm kırılganlıkları, korkuları ve sırlarıyla izleyebiliyoruz çünkü. Dizinin biçimsel özelliklerinin de bunda büyük bir payı olduğunu söylemek mümkün. Karakterlerinin karanlık yanlarının altını çizen görüntü yönetmenliklerinden, onların o anki durumlarına ve birbirleriyle konumlarına odaklanan kadrajlardan, artık klasik olan müziklerine (buraya Nicholas Britell için ayrı bir alkış gelecek) “Modern bir tragedya nasıl kurulur?” örneği görüyoruz. Tabii ki tüm bunlarla beraber karakterlerin aldıkları (ya da çoğu zaman alamadıkları) yollar ve yaptıkları seçimler bu hikâyenin ana meselesi oluyorlar.

Yıkılan klasik erkek kahraman mitinden bahsediyorken bir Kendall Roy paragrafı açabiliriz burada. Kendall aynı IV. Henry’deki Hal gibi büyük erkek evlat (Connor’dan sonra ikinci ama zaten Connor’un oyun dışı olduğunu söylemiştim). Aynı zamanda motivasyonu Logan’dan sonra başa geçmek. Bu nedenle klasik anlatıda da beklendiği gibi onun savaşçı kişiliğinin açığa çıkması meselesi devreye giriyor. Gel gelelim yukarıda da bahsettiğim gibi Succession klasik anlatının beklentilerine de savaş açıyor aynı Logan’ın çocuklarının beklentilerine açtığı savaş gibi. Ortada referanslarını tragedyadan alan bir yapı olsa da karakterler bu yapıya uyum sağlamıyorlar. Kendinden emin olamayan bağımlı bir kahraman prototipi var karşımızda. Klasik anlatının kurallarına göre dünya onun etrafında dönüyor ama o dünyayı kendi etrafında tutamıyor. Çünkü yenilmezlik meselesi Succession’da devre dışı bırakılmış. O yüzden güvenilecek bir kahraman olmadığı gibi karakterler de başta kendileri olmak üzere kimseye güvenemiyorlar. Kahraman meselesini kendi içlerinde de silikleştiriyorlar. 

Sistemin “kahramanlığını” öne çıkaran bir yapı görüyoruz. Sistemin içinde yetişen ve bu sisteme dahil olmaya çalışan diğerleri ise kendi karakterlerini inşa edebilmenin derdine düşüyorlar aslında. Bu inşa da halef olma meselesiyle eşleşiyor. O yüzden dizinin dört sezonunda da herkesin bir arada olduğu kutlama bölümleri karakterlerin inşa etmeye çalıştıkları konumlar hakkında bilgi veren bölümler olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka sistemin yani “kutsal aile”nin devamını sağlayan düğünler örneğin. Dört sezonda da mevcut. Ya da sistemden çıkıp bireye gelirsek karakterlerin iç dünyalarına odaklanan doğum günleri. Sistemi ve karakterleri birbirleriyle karşı karşıya getiren bir yapı çiziyor Succession. Hem bir tablo gibi (ilk iki sezonun posterinde de rastlıyoruz) sistemin işleyişine odaklanıyor hem de kahramanlarını yıkıma uğratarak geleneksel anlatının yenilmez yapılarına eleştirisini savuruyor.

Succession’ın son yıllarda tüm dünyada çoğu insan tarafından bu kadar merakla ve heyecanla izlenmesinin sebebi de bu bana kalırsa. Bilindik hikâye ama yıkılan kahraman…

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
boyu değil, işlevi

📌 Doğumda atanan cinsiyet, bebeklerin dış genitallerine bakılarak yapılan bir atamadır. Bu, bir insanın cinsiyetini oluşturan özelliklerden sadece biri olabilir. 

📌 Cinsiyet kimliği, insanların kendilerini hangi cinsiyete ait gördükleri, nasıl tanımladıkları ve fiziksel özelliklerine bağlı ya da bunlardan bağımsız nasıl hissettilklerini ifade eder. Kadın, erkek, queer, nonbinary, cinsiyet kimliklerinden bazılarıdır. 

📌 Bir önceki sayımızda cisnormativite ve heteronormativiteyi anlatmıştık. Herkesin doğumda atanan cinsiyetine paralel kimlikte olduğunun varsayımı ve bu varsayımlarla gelen tutum ve davranışları cisnormativite olarak tanımlanır. 

📌 Erkeklik hakkında daha ayrıntılı bilgi için, tabukamu.com’da toksik erkeklik ve sağlıklı erkeklikler için öneriler yazılarını okuyabilirsiniz.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

müstehcen mecmua

müstehcen mecmua

ayıpsız, tarafsız, tuzaksız, bilime dayalı, yeni nesil cinsellik rehberiniz.

YAZARLAR

müstehcen mecmua

ayıpsız, tarafsız, tuzaksız, bilime dayalı, yeni nesil cinsellik rehberiniz.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Sayınalp

Succession

Tuğba Gökduman

cinsiyet kimliği

penis

cinsiyet

erkek

erkeklik

+16 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;