Pera’nın kokusu — sabahın erken saatlerinde dereotlu poğaça; öğleden sonra limon kolonyası; akşamüstü parfüm, Chanel No. 5 belki; gece sarımsak, mercimek çorbasına karışmış. Pera’nın müziği — Nardis’ten yükselen saksafon, kapı önü muhabbetlerinin uğultusu, sabaha karşı eve dönenlerin topuklu ayakkabı tıngırtısı, kedi mırıldanmaları, şans eseri birbiriyle karşılaşanların nidaları.
Pera’nın sokakta, anımsamalarda, hissiyatta karşılaşılan insanları — Cemal Süreya, Ara Güler, Mehmet Güreli, Can Yücel, Nilgün Marmara, Edip Cansever, Tomris Uyar, Aydın Boysan. Pera’nın tadı — supangle, frigo, profiterol. Pera’nın kitabı — bu aralar, Selçuk Demirel'den Birdenbire İstanbul.
Pera’nın bir zamanları ve şimdisinde geziniyoruz bu hafta. Peralı olmak nedir, yaşadığımız zamandan bağımsız bir duygu mu, geçmişin anımsamaları ve geleceğin kurgusu var mı içinde? Fiziksel alan olarak baktığımızda, bugün, neresi Pera? Hangi sokaklar, apartmanlar, dükkânlardan bahsedebiliriz? Duygusal olarak düşününce değişiyor mu bu alan?
Pera'da
İÇİNDEKİLER
MAHALLE MAHALLE: Anlam (Arslanoğlu)’la Pera’nın bir zamanları ve şimdisinde geziniyoruz bu hafta. “Peralı olmak geçmişe nostalji, saygı ve hüzün barındırdığı kadar, bugüne ait müthiş bir yaşama sevinci ve geleceğe dair iflah olmaz bir iyimserliği de kapsıyor,” diyerek anlatmaya başlıyor.
PERA 10’LUSU: Pera’nın kokusu, kitabı; sokakta yürürken karşılaşılan insanı; apartman önü muhabbeti.
MÜDAVİMİYİM: Özel antika mücevherler için 6-7 Eylül olaylarında zarar görmesine rağmen İstiklal’in değişmeyen yegâne dükkânlarından Diamanştayn’ın; sabahın erken saatlerinde Pera’dan yola çıkıp Galata Köprüsü’nden geçerek Arkeoloji Müzesi’ne yürümenin.
Sen de istersen Pera hikâyeni anlatabilirsin bize. Bu ay hep birlikte Pera’da kavuşmak, konuşmak, buluşmak üzere: @soli.community
Hazal & Elif

SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
“Peralı olmak geçmişe nostalji, saygı ve hüzün barındırdığı kadar, bugüne ait müthiş bir yaşama sevinci ve geleceğe dair iflah olmaz bir iyimserliği de kapsıyor.”
Mahalle: Pera. Mahalleli & Yazı: Anlam Arslanoğlu. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu.

İstanbul’a yalnız geldiğim ilk seyahatten beri benim için İstanbullu olmak, Peralı olmak demek. Pera’da oturursam kendimi İstanbul’da hissedeceğim fikri ortaokulda bir Fransızca tiyatro festivali için İstanbul’a geldiğimde oluşmaya başladı. Günlerimizi Sainte Pulchérie’de geçirmiştik, ne kadar etkilendiğimi anlatamam. Lise yıllarında gelmeye devam ettiğim bu festivaller sayesinde Beyoğlu benim için bir saplantıya dönüştü ve üniversitede sırf bu hayatı yaşayabilmek, Radikal Gazetesi'nde okuduğum etkinliklere gidebilmek için Fransa’ya gitmekten vazgeçerek İstanbul’a taşındım.
Arada Fransa ve İngiltere’de yaşadığım uzun yıllar oldu ama geri döndüğümde hep Pera’ya sığındım çünkü burada yaşamak kimliğimin bir parçasıydı. Bence bugünün Perası hepimizin hayalinde yarattığı öznel ve kurgusal bir alan. Kepenkler, brandalar, inşaat demirleriyle kuşatılmış sokaklar ve vitrinleri görmezden gelmek biraz hayal gücü gerektiriyor. Anılardan, okunan ve izlenenlerden, biraz da günlük hayatımızdaki tecrübelerden beslenen farklı Pera sınırları ve tanımları var. Kesin bir şey var ki Pera, bugünkü bürokratik tanımıyla Beyoğlu ilçesi değil.
Anlam Arslanoğlu, Aheste'de
Çok kültürlü ve zevk sahibi bir yerleşim merkezi
Benim için asıl Pera, Osmanlı İmparatorluğu döneminde gayrimüslimlerin yarattığı ve şehir içinde şehir sayılabilecek çok kültürlü ve zevk sahibi bir yerleşim merkezi. Aslında Haliç’in öteki yakası olarak bilinen bu alanda yerleşim Konstantinopolis’ten önce başlıyor. Bölge Ceneviz ve Venedikli tüccarların uğrak yeri olduktan sonra Pera ismini alıyor. 13. yüzyılda Pera bir Ceneviz kolonisi! Daha sonra elçiliklerin kurulması ve ticaretin artmasıyla bölge nüfusu büyüyor, kiliseler ve azınlık okulları inşa ediliyor.
Pera, İstanbul’un Avrupai ve gelişmiş mahallesi olarak en şaşalı dönemini 1870-1923 arasında yaşıyor. I. Dünya Savaşı’yla birlikte çöküşe geçiyor. Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Kıbrıs sorunu ve derken 1964’te son kalan Rum/Yunan vatandaşlarının sınır dışı edilmesiyle bu altın çağ kapanıyor; İstanbul’un en kozmopolit mahallesi ve beraberinde de pek çok değer ve bilgi büyük bir trajediyle yok oluyor.
Sokaklarda
Bir de benim 1990’ların sonu-2000’lerin başında deneyimlediğim ve İstiklal Caddesi’nin özellikle Galatasaray Lisesi’nden Tünel’e uzanan bölümünü kalbine koyduğumuz eski-yeni Pera var: İlk kez "ben" olabildiğim, kendime benzer insanlarla birlikte ait hissettiğim bir cemiyet bulduğum; her şeyin mümkün olduğu duygusu veren müthiş bir vaha. Tekinsiz, pis ama hayat ve tutku dolu. Her an hayatını değiştirebilecek biriyle karşılaşabileceğin, cesur insanların şehrin kaderini değiştiren mekânlar açtıkları bir tutunamayanlar mahallesi.
Dönem dönem yurt dışına taşınarak ona ihanet etsem de 18 yaşımda Gümüşsuyu’na, sonra da Cihangir’e taşındığımdan beri kendimi Peralı hissediyorum ve açıkçası bu çemberin tanımını çok sorgulamıyorum. Taksim’den Karaköy’e, Cihangir’den Galata’ya uzanan hatta, iç içe geçmiş matruşka bebekler gibi bu semtlerin hepsi benim evimin bir parçası.
Mahalleli sokaklarda
Eski ve şimdi: Pera
Pera zaten kuruluşundan itibaren “ayrıcalıklı” bir mahalle olarak doğuyor, Tarihî Yarımada'ya alınmayan gayrimüslim azınlıklar ve elçiliklerin toplandığı, İstanbul’un Avrupa’ya açılan kapısı olarak modanın, ticaretin, gece hayatının merkezi. Dolayısıyla bence burada yaşanan tam olara soylulaştırma değil, Pera’nın içinin boşaltılması, el değiştirmesi; bir dizi film setine, belli bölgelerden gelen turistlerin zevklerine hitap edecek kitsch bir kartpostala dönüştürülmesi.
Türkiye’nin doğuşuyla birlikte Pera’nın ve tabii ki onu ününe kavuşturan azınlıkların bilinçli bir şekilde yok edilişi Pera’nın tarihinde beni en çok etkileyen hikâye. Her gün geçtiğim yollarda yuvalarından, hayatlarından edilmiş Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Levantenler ve nicelerinin hasretini ve acılarını yad ediyorum. Buna rağmen Pera’nın bizlerin hâlâ tutunduğu büyüsünü koruyabilmesi, şehrin farklı yerlerinde barınamayan alt kültürlere kol kanat gerebilmesi ve küllerinden doğabilmesi her şeye rağmen umut veriyor. Pera’da dolaşmak arkeolojik kalıntıları gezmek gibi — medeniyetler bir gün elbet çöküyor ama mutlaka yeni bir medeniyet onun üzerine inşa ediliyor.
Apartman manzaraları
Sanırım insanın doğasında hep geçmişe, gençliğe özlem var. İster istemez ben de kendimi sürekli bu dönüşümü kabullenemeyerek ve benim yakalayabildiğim kadarıyla Pera’nın eski günlerini özlerken buluyorum. Lakin korkarım bu his ilerlemeyi kabul edemeyen ve yaş aldıkça değişimi reddeden bir bakış açısının ürünü olmaktan öte, Pera ve onun temsil ettiği hayat tarzına tahammül edemeyenler tarafından bilinçli olarak yok edilmesiyle ilgili.
Türkiye’de her konuda olduğu gibi inişler ve çıkışlar eş zamanlı yaşanıyor. Bir yandan İstiklal Caddesi’nde inanılmaz bir kültürel yozlaşma yaşıyoruz — onlarca anı biriktirdiğimiz mekânlar kapanıyor, AVM ya da zincir kafelere dönüşüyor, şehrin belleği bilinçli olarak yok ediliyor. Öte yandan İBB Miras ekibi müthiş işler yapıyor ve Botter Apartmanı, St. Pierre Han gibi kaderine terk edilen kıymetli yapıları restore ediyor. Martch Art Project gibi yeni galeriler doğuyor, konser salonları tekrar kapılarını açıyor.
St. Antuan Katolik Kilisesi
Pera nostaljik mi sanatkâr mı edebî mi?
İstanbul’un sanatın her disiplinini etkileyen, yeşerten kalbi Pera. Görsel sanatlar, sinema, edebiyat, müzik, tiyatro, mutfak sanatları, moda, zanaat — hepsinin yolu Pera’da kesişiyor(du). 1949’da Jean Cocteau, İstanbul’a geldiğinde Atlas Sineması’nda günlerce kapalı gişe Fransızca deneysel tiyatro performansları sergilediği, her gün yüzlerce öğrenciyle sohbet edip kitap imzaladığı dönem bir hayal gibi geliyor ve belki de hiç geri gelmeyecek. Cocteau, Maalesh isimli kitabında İstanbul’daki seyirci ve basının onu Paris’tekilerden bile iyi anladığını, Türkiye gençliğinin ona ne kadar umut verdiğini yazıyor.
Pera’nın asıl sakinlerinin evlerinden, işlerinden edilip iç göçlerle çehre değiştirdiği ve kültürel olarak bir çöle döndüğü dönemi takiben 1990-2000’lerde birkaç gözü pek insanın başlattığı girişimlerle yeni bir kültürel ivme yakalanmıştı. İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla belki sonun başlangıcını yaşayan bu dönem maalesef 2011’de Asmalımescit’te masaların toplanmasıyla sembolik olarak sona erdi. Alkol markalarının isimlerini kullanarak sponsorluk yapma haklarının alınması da tuz biber oldu.
İstiklal'de akşama doğru
Gezi’yi takip eden dönemde etrafımızdaki insanlar bile bu bölgeye gelmez oldu ve derken terör olaylarının artmasıyla yabancılar da elini ayağını çekti. Bir de tabii bitmeyen ekonomik krizler ve pandemiyle mekânların, müdavimlerin çehresi değişti. Holdinglerin desteklediği çoğu sanat alanı korundu belki ama programları daha yerel ya da “risksiz” içeriklere dönmek durumunda kaldı.
Sinemalar, bağımsız sanat inisiyatifleri, konser ve gece mekânlarının çoğunu kaybettik. AKM konusuna hiç girmiyorum bile. Bugün artık sanat ve sanatseverler Pera’yı kontrol edenlerin önceliği değil ama yine de nefes alınabilecek vahalar var. Bu bölge eminim bu geçici işgal bittiğinde tekrar özgür ruhunu yeşertecek.
Pera'da işgal manzaraları
Pera’nın sanat mekânları üzerinde nasıl bir etkisi var?
Pera her zaman limanlara yakınlığı, diplomasi ve ticaret merkezi olması sebebiyle İstanbul’un dünyaya açılan kapısı ve şehrin uluslararası anlamda sosyal ve entelektüel kalbi olduğu için günümüzde hâlâ pek çok müze ve galerinin burada olması bunun tarihsel bir uzantısı. İKSV, İstanbul Modern ve SALT’ta çalışmış biri olarak tabii ki çok tarafsız olamıyorum. Yine de bu kurumlar mahalle için çok daha fazlasını yapabilir diye düşünüyorum.
SALT Beyoğlu’nu açtığımızda bir hafta boyunca kapısında durdum. Önünden geçerken merak edenleri "Burası ücretsiz ve herkese açık!" diye davet ettiğimde korkarak kaçıyorlardı. Yabancılar, davet beklemeden heyecanla içeri giriyor ve sorular soruyordu. Yani sadece bu kurumları kurmak ve kapılarını açmak yetmiyor. Yine de kültür kurumlarının Pera’da olması bölgenin tümüyle otel ve zincirlere teslim edilmesini de bir ölçüde önlüyor ve hem mimari değerlerin hem de Pera’daki yaşam tarzının korunmasını sağlıyor.
Meşher'in önünde
Maalesef İstanbul’da yerel yönetimlerin uzun zamandır kamusal alanda sanat üzerine sistemli ve cesur bir yaklaşımı olmadı. Beyoğlu Kültür Yolu Projesi, bu anlamda umut verici bir gelişme olabilirdi ama uygulamada çok yüzeysel ve özensiz kaldı. Zamanında yapılan güzel kamusal işler de vandalizme emanet. Ayşe Erkmen’in Tünel’deki Açık Sütun heykeli ya da Odakule pasajında unutulmaya terk edilen ve çevre düzenlemesi içler acısı olan Salih Acar’ın Uçan Kuşlar’ı gibi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Beyoğlu Senin başlığı altında bu alanda yeni ve katılımcı bir atılım başlattı ama hem merkezî yönetim hem de ilçe belediyesi bu kapsamda konuşulanların hayata geçmesine izin verecek mi, bilmiyorum.
Sanat, sokakta — Dibek Sokak'ta yukarılara baka baka yürürsen sen de görebilirsin
Pera’da yaşamak
Mahalleli olmak benim için sürekli orada yaşamasam bile o mahalleye ait hissetmek ve mahallenin yaşayanlarıyla ortak bir meseleye sahip olduğuma kani olmak demek. Yaşam tarzımla kendim olabileceğimi bildiğim ve kendimi iyi hissettiğim yer mahalle, başım sıkışırsa mutlaka bana yardımcı olacak bir dosta ya da yabancıya rastlayacağımdan emin olduğum sığınak ama bir yandan da hep yeni keşifler sunan bir oyun alanı.
Pera’yı okumaya arka sokaklarını gece gündüz arşınlayarak, esnafıyla sohbet ederek ve gece mekânlarını deneyimleyerek başladım. Gittiğim her yerde benzer bir yol izliyorum. Pera’nın sınırlarını çizmek kadar Pera sakinlerini tek bir potada eritmek de zor. Pera sınırlarında o kadar farklı alt kültür, cemiyet ve farklı varoluş var ki — benim kendimi bir parçası gördüğüm Peralı güruhunun samimi bir ilişkisi var, en azından bende hissettirdiği duygu bu. Çoğumuz yaratıcı sektörlerde çalışıyoruz. Kimileriyle çok görüşemesek de — hatta birbirimizi pek tanımasak da — burada oturmak ya da çalışmak garip bir aidiyet ve dayanışma yaratıyor. Her şeye rağmen Pera’da yaşamakta ısrar eden bizlerin bir ortak noktası varsa o da sanırım biraz çemberin dışında durmamız.
Pera 10'lusu
Nedir mahallenin 10'lusu? Kitabı, müziği, içkisi, tadı?

Pera’nın...
Kitabı: Orhan Türker'den Pera’dan Beyoğlu’na.
Müziği: Tek bir müzik seçmek imkânsız, bana hatırlattığı sonsuz albüm ve konser olsa da ilk aklıma gelenler rebetiko, İnsanlar'dan Kime Ne, çocukluğumdan beri her dinlediğimde gönül telimi titreten Janet & Jak Esim şarkıları ve tabii ki kilise çanları.
İçkisi: 20 küsur yıl önce Kartal Sokak kaldırımlarında içilip unutulmayan bir köpeköldüren, Asmalı Cavit’te rakı, Urban’da bira, Aheste’de kokteyl.
Aheste
Tadı: Buruk.
Apartman önü muhabbetinin konusu: “Buradan nereye gidiyoruz?”
Yukarı bakınca camda görülen nesnesi: Çıplak kadın manken büstü ve yanında alakasız bir obje ya da bitki.
Meselesi: Farklılıklara rağmen bir arada var olmak.
Sokakta yürürken karşılaşılan insanı: Eskiden İstiklal’de yürümek demek tanıdıklarla rastlaşmak ve doğaçlama bir içki içmekti. Şimdi Pera’da oturan ya da geceleri buralara gelen o kadar az insan kaldı ki.
Şimdilerde İstiklal'de yürümek
Kokusu: Hayalimdeki koku 19. yüzyıl sonlarında Ahmet Farukî parfümlerini sıkıp balolara giden şık insanların kokusu; hafızamdaki koku kiliselerdeki tütsü; şu an duyduğum, taklit parfümler ve elektronik sigaraların dumanı.
Duygusu: Melankoli.
Pera'da Müdavimiyim!
Mahalleyi mahalle yapanların adresleri.

- Cihangir’de uyanınca Journey’de, Galata’da gözler açılmışsa Soho House’ta başlayan sabahın ilk saatlerinin,
- minimüzikhol’de dans ederek biten gecelerin — after tabii ki Kardeşler Kebap’ta,
- Zeynep Severge’nin atölyesinde seramik üretiminin, güncel tasarımı zanaatle buluşturan dükkân Hiç’in,
- Yeni şaraplar keşfetmek için La Cave ve Comedus’un,
Comedus
- Eski kitap mabedi Denizler Kitabevi’nin — İstiklal Caddesi’ndeki efsane dükkânlarından taşınmalarına üzülsek de artık Galata’ya daha yakın olmalarıyla avunuyoruz; güncel kitap keşifleri için Robinson Crusoe 389, Homeros ve Pandora’nın — iyi ki hâlâ varlar,
- Bütün gün kitabını açıp günü geçirebileceğin Vacilando’nun,
- Pera’da yürünebilecek bir alan kalmadı maalesef ama sabahın erken saatlerinde Pera’dan yola çıkıp Galata Köprüsü’nden geçerek Arkeoloji Müzesi’ne yürümenin,
- Özel antika mücevherler için 6-7 Eylül olaylarında zarar görmesine rağmen İstiklal’in değişmeyen yegâne dükkânlarından Diamanştayn'ın,
- Lar Studio fularları ve mum alışverişi için Vitruta’nın; sürdürülebilir, yerel ve bağımsız modanın mümkün olduğunu kanıtlayan Hidden Bee’nin,
Vitruta vitrininin önünde
- İstanbul'un başka hiçbir yerinde olmayan Tunç Balık’ın taramalı füme somon sandviçinin,
- Acıkınca her gün hiç bıkmadan masalarına kurulabilecek Karaköy Lokantası’nın, öğle yemeklerinde Helvetia ve Bankalar Lokantası’nın,
- Serdar-ı Ekrem’den geçerken Kırım Kilisesi’ne ve Der Liebling’e bakmanın,
- Pera’da sanat dolu bir rota çizmek isteyince Akbank Sanat, Yapı Kredi Sanat, SALT, Meşher, Pera Müzesi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, ANAMED, Galerist, Galeri Nev, Zilberman, Öktem Aykut, Depo, SAHA Studio, Pilot ve nice galerinin; Beyoğlu sınırları içerisindeki Karaköy ve Dolapdere hattını da Pera’ya dâhil edersek İstanbul Modern ve Arter’in,
Anlam, Meşher'in önünde
- Müzik dinlemek için Borusan Müzik Evi, Gizli Bahçe ve Salon İKSV’nin — hepimizin tasasız olduğu yıllarda Babylon ve Küçük Otto’da kendi salonumuzdan daha fazla vakit geçirirdik; Godet, Dulcinea, Münferit, Wake Up Call, Yeni Melek, Emek Sineması, Ghetto, Indigo ve garajistanbul gibi kaybolan mekânları da bu vesileyle özlemle analım,
- Pera esnaflarını da unutmayalım — Galata Hoca Ali Sokak’taki Lightwork Design
dükkanında müthiş aydınlatmalar tasarlayan Hüseyin Turgut; La Cave’ın sahibi Esat Bey; Mavra ve Journey’nin değişmeyen ekipleri; bağımlılık yaratan kurabiyeleriyle Yaya Fırın’ın kurucusu Şef Ebru Akpınar ve hemen karşısında müthiş elbise ve aksesuarlar satan Janset Bilgin; Dibek Sokak’taki otoparkın cefakâr üçlüsü Engin, Harun ve Zeki.
İskandinav rüzgârları Pera sokaklarında: Vitruta
İlhamını sokak kültüründen ve İskandinav yaşam tarzından alan Vitruta, online bir platform olarak başladığı serüvenine 2017’de, hayranlık uyandıran tarihî Yazıcızade Apartmanında açtığı ilk mağazasında devam ederek İskandinav rüzgârlarını Beyoğlu sokaklarında estirmeye başladı.
2018’de ise yönünü, Vitruta’yı hayata geçiren ekibin keyifli sohbetler eşliğinde şarapların ve leziz yemeklerin tadını çıkarmaktan mutluluk duyduğu Pera’ya çevirerek tarihle dolu Meşrutiyet Caddesi’ne giriş yaptı.
O günden bu yana Vitruta; Pera sokaklarının kimliğine, Pera ruhuna ve Pera insanına uyan; küratör titizliğiyle bir araya getirdiği markaların kuzeyin minimal ve zamansız tasarımlarıyla buluşturduğu bir mağaza olarak serüvenine devam ediyor.
En büyük hayali, bu zamansız mahalleyle her geçen gün bütünleşerek zamansız bir mağaza hâline gelmek olan Vitruta, bugün tüm fiziksel mağazalarında ve online mağazasında Pera’nın ona yüklediği değerleri temsil ederek hayatını sürdürüyor.
Vitruta, indirimsiz tüm ürünlerde %20 indirim fırsatı sunan VitrutaSoli kodunu, Pera’dan yolu geçen herkese ulaşması dileğiyle, oldukça değerli gördüğü Soli’nin bugünkü Pera sayısında Soli okuruyla paylaşıyor. Nisan ayı boyunca vitruta.com’da ve tüm Vitruta mağazalarında geçerli olacak bu kodu, tabii ki Pera’da geçirilecek keyifli bir şarap keyfinden sonra da kullanmak üzere mağazalarına davet ediyor.
Haftalık seyahat ve kültür yayını Soli’de sınırların duvarlarla değil umutlarla çizildiği yerlerde geziniyor, daha önce gitmediğimiz mahallelerde oralı oluyoruz. Her hafta bir mahallede, bir mahallelinin peşine düşüyoruz — müdavimi olduğu yerlerin, uğramadan geçmediği dükkânların, gün batımı seyir noktasının, hoşsohbet esnafın, sürprizli sokakların hikâyelerini dinliyoruz.
Bu hafta Anlam'la Pera’da gezindik. Yaşadığı, ürettiği, ilham aldığın mahalle olarak ayrı ayrı ve topluca düşündüğümüzde nasıl bir yerleşke olduğunu anlattı bize Pera’nın. Dünden bugüne Rum, Yahudi, Ermeni, Levanten ve nice Peralıyla tanıştık.
Peralılarla bir sofra etrafında buluşacağız yakında; Pera’nın ruhunu, duygusunu, müziğini konuşacağız. 24 Nisan’da onların Perasını anlatacağız sana. O zamana kadar @soli.community’de devam Pera sokalarında gezinmeye.