aposto-logoPazar, 2 Nisan 2023
aposto-logo
Pazar, Nisan 2, 2023
Premium'a Yüksel
Neler izledim?
Çok iyiydi ya.
Kendimi tutamadım.
Altı nokta bir şey.
Gündem
Paket servis.
Bir yıl, bir kategori.

🪁 Gitmeler, kalmalar ve görmeler.

Murakami'den Tolkien'e, New York'tan Beyrut'a dopdolu bir aydan geriye kalanlar, Oscar yarışında son durum, gitme/kalma ikilemine dair filmler ve daha fazlası...

Merhaba,

Onu izledim ben.'in geçtiğimiz haftaki Berlinale özel sayısını saymazsak, çok uzun zamandır görüşemediğimiz için, bu sayıda 5 haftalık birikmişiyle okuyacaksınız izlediklerimi ve notlarımı. 

23 Ocak'tan beri, Letterboxd günlüğüm de hayatım da oldukça hareketliydi. Önce 30 Ocak hafta sonunda doğum günümü kutladım. Bu bülten bir yıldan daha eski, dolayısıyla geçtiğimiz yıl kesin söz etmişimdir, doğum günü filmlerinin benim için özel olduğunu biliyorsunuzdur. Doğum günümde ne izlediğim, kiminle ve nerede izlediğim önemlidir benim için, tüm yılki modumu etkiler diye düşünürüm. Bu yılki doğum günü filmi ritüelim, olabileceklerin en iyisiydi - Çok iyiydi ya. bölümünde görebileceğiniz gibi beş yıldızlı bir film izledim o gün.

Gündem.'e taşıdığım Oscar adayları açıklandı, ben de Covid nedeniyle eve kapandığım günlerde adaylar arasındaki birçok eksiğimi kapadım. Tamamına katılamamış olsam da Berlinale'ye gidip geldim, orada izlediğim filmler bir önceki sayıda aradan çıkmamış olsa, Neler izledim? listesi uzayıp gidecekti.

Kadıköy Sineması'nın uzun gecelerinden The Lord of the Rings gecesine katılarak, sabaha kadar üçlemeyi extended versiyonlarından izleyerek 12 saatlik bir maratonda kendi sınırlarımı zorladım. Böylece dev bir ayıbımı da kapamış oldum; evet, ilk iki filmi izlemiş olmama rağmen, üçlemenin 11 Oscarlı son filmini bugüne kadar izlememiştim! Kadıköy Sineması'ndan Said'e daveti için teşekkür ederim.

Bu sayıda ayrıca Altı nokta bir şey. ve Paket servis. bölümleriyle kavuşacak, Bir yıl, bir kategori.'de ise Altın Balkabaa Ödülleri'nin ilk yılına doğru bir yolculuğa çıkacaksınız. 

Paket servis. için siparişlerinizi / önerilerinizi bekliyorum!

Beni Twitter, Letterboxd ve Instagram’da takip edebilirsiniz.

Emre Eminoğlu

Neler izledim?

Yeni Filmler:

  • Drive My Car / Doraibu mai kâ (2021, Ryûsuke Hamaguchi) | ★★★★★
  • West Side Story (2021, Steven Spielberg) | ★★★★
  • No Time to Die (2021, Cary Joji Fukunaga) | ★★★½
  • Sardunya (2020, Çağıl Bocut) | ★★★½
  • Belle / Ryû to sobakasu no hime (2021, Mamoru Hosoda) | ★★★½
  • The Rescue (2021, Elizabeth Chai Vasarhelyi & Jimmy Chin) | ★★★½
  • The First Wave (2021, Matthew Heineman) | ★★★½
  • Summer of Soul (...or, When the Revolution Could Not Be Televised) (2021, Questlove) | ★★★
  • Lunana: A Yak in the Classroom (2019, Pawo Choyning Dorji) | ★★★
  • Acı ve Tatlı (2021, Didem Şahin) | ★★★
  • Procession (2021, Robert Greene) | ★★½
  • Free Guy (2021, Shawn Levy) | ★★½
  • Shang-Chi and the Legend of the Ten Rings (2021, Destin Daniel Cretton) | ★★
  • Nightmare Alley (2021, Guillermo del Toro) | ★★
  • Cemil Şov (2021, Barış Sarhan) | ★½
  • The Eyes of Tammy Faye (2021, Michael Showalter) | ★½
  • Yeniden Leyla (2020, Barış Hancıoğulları) | ★½

Geçmişe Dönük:

  • The Lord of the Rings: The Return of the King (2003, Peter Jackson) | ★★★★
  • Skies of Lebanon / Sous le ciel d'Alice (2020, Chloé Mazlo) | ★★★½

Yeniden-İzlemeler:

  • The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring (2001, Peter Jackson) | ★★★★
  • My Happy Family / Chemi Bednieri Ojakhi (2017, Simon Groß & Nana Ekvtimishvili) | ★★★★
  • The Lord of the Rings: The Two Towers (2002, Peter Jackson) | ★★★

Çok iyiydi ya.

Drive My Car, 2021

Karşımızdakini "sahiden" görmek.

Doğum günümde, Kadıköy Sineması'nın o zaman tüneli görünümündeki salonundayım. Filmin birçok sahnesinde sessizliğin gücünü ve hiçbir şey söylemeden söylenenlerin değerini kavrayışımın sağlamasını yaparcasına, sessizlik, gözyaşları ve sessiz gözyaşlarıyla geçen iki saat elli dokuz dakikanın sonunda, sessizce bir hediye bırakılıyor kucağıma: Haruki Murakami'nin Drive My Car'ın da içinde bulunduğu öykü kitabı Kadınsız Erkekler'i birkaç hafta sonra açıp, filmle aynı adı taşıyan o ilk öyküyü okuduğumda, filmden yeterince etkilenmemiş, Hamaguchi'nin sinemasından yeterince büyülenmemişim gibi, bu kez uyarlamanın kusursuzluğuna hayran kalıyorum. Ryûsuke Hamaguchi ve Takamasa Oe'nin senaryosunun, öyküdeki her satırı, her diyalogu kullanarak, üstelik olabildiğince az değiştirerek aynı anda hem kökler salan hem de dallanıp budaklanan bir anlatı yarattığını görüyorum. 

Hamaguchi'nin diyalog yazmaktaki başarısını ve tek mekânda kısıtlı sayıda oyuncuyla geçen sahnelerin kendi içinde ne denli içine çeken hikâyeler anlatabildiğini görmek için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Geçtiğimiz yılki Berlinale seçkisinde izlediğim Wheel of Fortune and Fantasy'i tamamen bu formüle sahip üç kısa hikâye üzerine kurgulayan yönetmen, Drive My Car'da yine bol bol diyalogla beslenen, bunun üzerine Rus edebiyatına aşina olmayanları dahi derinden yaralayacak Çehov referansları ve sessizliğin gücünden beslenen duygu yüklü sahneler ekliyor. Defalarca aynı yolu gidip gelen bir otomobille - öyküdekinin aksine sarı değil, kırmızı bir otomobil bu - izleyicisini upuzun bir yolculuğa çıkarıyor. Durakları arasında her karşımıza çıktığında biraz daha derinine inilebilen karakterler, ana karakterin geçmişine ve geleceğine dair ipuçları veren, her şeyi onun gözünden izlediğimiz ana karakterini kısa süreli ters köşelerle yardımcı karakter rolüne iten sahneler, Murakami dünyasından beslenen büyülü bir gerçeklik ve enfes görüntüler... Yalnızlık ve birliktelik, kaygı ve huzur, hayaller ve kurgu...

İki kişi arasındaki bağda sessizliğin her zaman olumsuz bir yük değil, huzur veren bir köprü de olabildiğini hatırlatıyor bana film, sessizliği seven biri olduğumdan, içimi rahatlatıyor. Birini gerçekten tanımanın, sahiden görmenin belki de en iyi yolunun sessizlikten geçtiğini, kendi içimize bakmamız olduğunu öğretiyor üstelik, mutlu oluyorum. Drive My Car, yılın en iyilerinden biri oluyor benim için; birkaç gün sonra En İyi Film dâhil aldığı dört Oscar adaylığına sessizce seviniyorum.

"...birbirine büyük aşk besleyen eşlerin bile, birbirinin yüreğindekileri bütün çıplaklığıyla görmesi mümkün değildir bence. Böyle bir şeyin olması için çabalasanız bile kendinizi üzmekle kalırsınız, o kadar. Ama bu niyetinizde samimiyseniz, gayret ettiğiniz takdirde, gayret ettiğiniz ölçüde karşınızdakinin içini görebilirsiniz. Zaten nihayetinde hepimizin yapması gereken kendimizle açık yüreklilikle uzlaşmayı başarmak değil midir? Karşımızdakini sahiden görmenin, kendi içimize, taa dibimize kadar dosdoğruca bakmaktan başka bir yolu yoktur." - Haruki Murakami

★★★★★

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Kendimi tutamadım.

Yıllardır Steven Spielberg'ün eskimiş sinemasından yakınan biri olarak, West Side Story beni hazırlıksız yakaladı. O kadar beğendim ki, filmin ardından Spielberg'ün beni şaşırtması, uyarlamanın ve Mike Faist'in güzelliğiyle ilgili olarak, bültenin bu bölümünün başlığına oldukça uygun bir tweet bombardımanına girişmişim:


Altı nokta bir şey.

Skies of Lebanon, 2020

Altı nokta yedi.

Önerilen filmlerin anında IMDb puanına bakıp, 7.0'ın altına burun kıvıranlara daima sinir oldum. Oysa altı-nokta-bir-şeylerde tatlı ve içten filmler, değerli keşifler, izleyene kişisel olarak dokunan hikâyeler vardır.


Fransız sinemasının kıyıda köşede kalmış yapımlarını izlemeyi seviyorum ama önümde iyi bir referans olmadıkça da açıp izlemeye cesaret edemiyorum. İşte filmle ilgili, tam bu bölümün adına ve konseptine uygun bir yorum duyduğumda, e film de Mubi'den bana baktığında izlemeye karar verdim Sous le ciel d'Alice / Skies of Lebanon'u. En etkilisiyse başrolde çok sevdiğim Alba Rohrwacher'in olması oldu tabii... Film, 1950'lerden 1970'lere uzanıp Lübnan'daki politik çalkantıları fona yerleştiriyor ve hiç sevmediği ülkesi İsviçre'den Lübnan'a göçmüş bir kadının aidiyet problemi, gitme ve kalma çatışması ve tüm bunların arasındaki gerçekleri görmezden gelmeyi tercih etme hâlini anlatıyor. Bir Michel Gondry filminden fırlamış gibi duran lirik ve sembolik anlarına göz devirmekle gülümsemek arasında kararsız kaldığım, politik fonu tasvir etmekte kullanılan geçiş sahneleri bir yana, ana karakterinin psikolojisini çok iyi hissettiren ve gitme/kalma çatışmasını yaşayanların empati kurmasını sağlayabilen ruh hâliyle beni çekti kendine. Sırf aşağıda paylaştığım iki kare ve filmin ortasındaki bir şarkı için bile izlemeye değer.

★★★½

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Gündem

94. Akademi Ödülleri: Son 3 hafta.

Geri sayım başladı - gerçi hiç bitmemişti.

Oscar törenine 3 hafta kala, kısalar dışındaki kategorilerdeki adaylardan izlemediğim, hepsi de yalnızca birer adaylığa sahip 3 belgesel ve 3 kurmaca film kaldı sadece. Bir sonraki sayıda son tahminlerimle ilgili daha detaylı notlarımı okuyacaksınız, fakat öncesinde yarışın şu an bulunduğu noktayla ilgili birkaç yorumumu yazmadan edemedim.

  • Öncelikle En İyi Film kategorisindeki 10 adayı beğenime göre sıralayayım isterseniz: 
    • ★★★★★ | Drive My Car
    • ★★★★½ | Licorice Pizza, The Power of the Dog
    • ★★★★ | West Side Story, Don't Look Up
    • ★★★ | Belfast
    • ★★½ | Dune, King Richard, CODA
    • ★★ | Nightmare Alley
  • Bir The Power of the Dog sweep'inin gerçekleşmesini çok isterim fakat ne yazık ki sezon ilerledikçe, Campion'un filminin yönetmen ve uyarlama senaryo dışındaki neredeyse tüm kategorilerde çok güçlü rakipleri olduğunu gördük. Öyle ki, Netflix'in ilk En İyi Film ödülünü alacağına olan inancım biraz sarsılmış durumda. Birkaç hafta önce çok ya da orta derecede olası bulduğum Benedict Cumberbatch (Will Smith), Kodi Smit-McPhee (Troy Kotsur), Kirsten Dunst (Ariana DeBose), Jonny Greenwood (Hans Zimmer) ve Ari Wagner (Greig Fraser) ödülleri, rakipleri karşısında çok güçsüzleşmiş gibi geliyor.

The Tragedy of Macbeth (2021, Joel Coen)

  • Hayalini kurduğum fakat hiçbiri pek olası gelmeyen üç ödül var: The Worst Person in the World - En İyi Özgün Senaryo, Bruno Delbonnel (The Tragedy of Macbeth) - En İyi Görüntü Yönetmenliği ve The Mitchells vs. the Machines - En İyi Animasyon.
  • Tahmin etmesi en güç kategori En İyi Kadın Oyuncu. Gerçekten hiçbir fikrim yok. Beş adayın beşi de kazanabilir: Jessica Chastain (The Eyes of Tammy Faye), Olivia Colman (The Lost Daughter), Penélope Cruz (Parallel Mothers), Nicole Kidman (Being the Ricardos) ve Kristen Stewart (Spencer). İçlerinden ben oyumu Colman'a verirdim, fakat Stewart'ın da kazanmasını çok isterim.
  • En sevdiğim yönetmenlerden Paul Thomas Anderson'ın imzasını taşıyan Licorice Pizza, beni çok şaşırtan West Side Story ve tabii benim için bu yılın en iyi filmlerinden olan Drive My Car'ın alacağı tüm ödüllere mutlu olacağımı söyleyebilirim. Dune'u pek beğenmesem de, alacağı teknik ödüllerin hiçbiri beni rahatsız etmeyecek.
  • Adaylar ve aday listesiyle ilgili notlarımı, önceki sayıda da paylaştığım, theMagger'daki bu yazımda okuyabilirsiniz.
  • 20 kategorideki, yani kısalar hariç tüm kategorileri için "kim kazanır?", "kim kazanabilir?", "ben kime oy verirdim?" ve "adaylar arasında kimin eksikliğini hissediyorum?" sorularına verdiğim cevapları burada bulabilir, 
  • Oscar Boy'da  Ali Ercivan, Aras Bayram, Aslı Ildır, Engin Ertan, Enzel Yılmaz, Kaan Denk, Melis Behlil, Seda Artar ve Umur Çağın Taş'ın yanında yer aldığım O Takım'ın kazanan tahminlerine ise buradan göz atabilirsiniz.
Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Paket servis.

Gitmek mi, kalmak mı?

Kaçışlar, arzular, kaçamayışlar, korkular.

Paket servis. bölümünde, her sayıda, sizden gelen bir temada üç film önerisinde bulunuyorum. Önerdiğiniz temanın ne olduğunda hiçbir sınır yok: Somut ya da soyut herhangi bir sözcük, bir kavram ya da bir his, bir ülke ya da bir mekan, bir yönetmen ya da oyuncu... Bu e-postaya cevap vererek, siz de tema önerinizi paylaşabilirsiniz.

- paylaşabilirsiniz değil hatta, paylaşın. İstekler tükendi, yenileri lazım, çekinmeyin.


Sevgili arkadaşım İdil Orhon, Paket Servis siparişlerini ikidir sallamıyorum diye düşünüyor muhtemelen. İlk siparişi "terapi" idi ama onun bana örnek verdiği filmleri dahi izlemediğim için, kendimi bu siparişi hazırlamakta yetersiz hissettim - belki ileride. Sonra, yaraya tuz basarcasına "gitme/kalma hissi çatışması" diye ikinci bir sipariş geldi - kendisine içimden neler dediğimi bir ara yüzüne söylerim. Fakat geçtiğimiz hafta, yukarıda, Altı nokta bir şey. bölümünde daha detaylı söz ettiğim Skies of Lebanon'u izleyince "ah dedim, tam da İdil'in siparişine uygun bir film bu!"

Sous le ciel d'Alice / Skies of Lebanon'la (2020, Chloé Mazlo) ilgili yeterince konuştum. Onun yanına Meryl Streep'in Afrika'da kurduğu düzen ve dört dörtlük hayatla can güvenliği arasında kaldığı, En İyi Film Oscar ödüllü Out of Africa'yı (1985, Sydney Pollack) ve 1990'ların İstanbul'unun çekme kasetlerinin, yeraltı kulüplerinin ve punk karakterlerinin inanılmaz nostaljik ve ilgi çekici bir dünya yarattığı ve üstelik adını da tam da gitmekle kalmak arasında kalmaktan alan Arada'yı (2018, Mu Tunç) ekliyorum.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Bir yıl, bir kategori.

Bültenin bu bölümünde, her yıl 20 kategoride yılın en iyilerini seçtiğim kişisel ödüllerim Altın Balkabaa Ödülleri / Golden Pumpkin Awards'ın rastgele bir kategorisini ziyaret ediyoruz. 


Gündem. bölümünde söylediğim gibi, bu yıl çok mümkün gözükmese de gerçekleşmesini en çok istediğim Oscar zaferlerinden biri, En İyi Görüntü Yönetmenliği kategorisinde Bruno Delbonnel'e ait. Onun kamerasından bir film ilk kez ne zaman izledim diye düşünürken, önce Amélie'ye kadar gittim zihnimde, ardından da Altın Balkabaa Ödülleri'nin ilk yılındaki ilgili ödülümü ona verdiğimi hatırladım. E buyurun o zaman:

Yıl: 2004

  • Kategori: En İyi Görüntü Yönetmenliği
  • Adaylar:

  • And the Balkabaa goes to... Bruno Delbonnel (Un long dimanche de fiançailles / A Very Long Engagement)

Tüm Altın Balkabaa aday ve kazananlarını buradan inceleyebilirsiniz.

İlgili Başlıklar

Doraibu mai kâ

Ryûsuke Hamaguchi

West Side Story

Steven Spielberg

Cary Joji Fukunaga

Sardunya

Çağıl Bocut

Elizabeth Chai Vasarhelyi

+80 more

Bülteni beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Onu izledim ben. Yayınını Takip Et

"Siz de izleyin" dediklerim üzerine, kişisel bir sinema yayını.

0%

;