Spektrum'un bu haftaki sayısından herkese merhaba. Bu haftanın gündeminde Türkiye'de anayasa tartışmaları ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun sözleri üzerine açılan soruşturma yer alıyor. Dünyada ise G20 Liderler Zirvesi'nin çıktıları, Dağlık Karabağ'daki gerilim, Fas'ta meydana gelen deprem gibi birçok olay ve konu mevcut. Spektrum'da ise bu hafta:
- Aylardır iç çatışmanın yaşandığı Sudan'da yaşanan son olayların ışığında neler olduğu ve öngörüler
- Avrupa'da neredeyse 1 yıldır devam eden Kuran yakma eylemlerine ilişkin ifade özgürlüğü tartışmaları yer alıyor.
- Tabii ki, dünyanın ve Türkiye'nin gündeminde yer alan konular da bültenimizde.
İyi okumalar.
İlkim

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
Sudan: Bir "güçler" savaşı
Sudan'ın başkenti Hartum’daki kalabalık bir pazara “patlayıcı silahlarla” düzenlenen saldırıda en az 35 kişi hayatını kaybetti.

Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü (MSF), Sudan'ın başkenti Hartum’daki kalabalık bir pazara düzenlenen hava saldırısında en az 35 kişinin yaşamını yitirdiğini bildirdi. Patlayıcı silahlarla düzenlenen saldırıda 60'tan fazla kişinin vurulduğu aktarıldı.
Bölge halkı saldırıyı düzenleyenlerin ordu güçleri olduğunu söyledi. MSF Acil Durumlar Koordinatörü Mari Burton, Hartum en az 6 aydır savaşta" dedi.
Geçtiğimiz hafta ise düzenlenen bir hava saldırısında 2'si çocuk en az 20 kişinin hayatını kaybettiği açıklanmıştı.
Haziranda da Sudan’da gerçekleştirilen hava saldırısında 5’i çocuk olmak üzere 17 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmişti.
Peki Sudan'daki bu saldırıların nedeni ne ve ülkede neler oluyor?
Çatışma neden başladı?
15 Nisan 2023'te Sudan genelinde, özellikle başkent Hartum ve Darfur bölgesinde, ülkenin askerî hükümetinin rakip grupları arasında çatışmalar çıktı.
Kimler savaşıyor? Savaş, Sudan Silahlı Kuvvetlerinin başındaki General Abdülfettah el-Burhan ile kökeni Darfur'da 2003'te patlak veren iç savaş sırasındaki işkence ve savaş suçlarından ötürü kötü şöhrete sahip Cancavid milislerine dayanan Hızlı Destek Güçleri (RSF) isimli paramiliter grubun lideri General Muhammed Hamdan Dakalu arasında yaşanıyor. İki general de Sudan'ın kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor.
Çatışmalar günümüzde hâlâ devam ediyor ve yaşananlar nedeniyle ülkede ciddi bir ekonomik kriz bulunuyor. Birleşmiş Milletler ülkedeki çatışmaların ve ekonomik krizin etkilediği 1 milyon 17 bin 449 kişinin komşu ülkelere göç ettiğini, böylelikle yerinden edilen insanların tahmini sayısının 3 milyon 433 bin 25 olduğunu açıkladı.
Başkent Hartum başta olmak üzere Darfur ve Kordofan bölgelerindeki şehirlerde milyonlarca insan yağma, uzun süreli elektrik-su kesintileri, açlık, susuzluk, ve hastalıklarla mücadele ediyor.
Sudan Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el-Burhan, çatışmalar devam ederken 6 Eylül'de yaptığı bir açıklamada paramiliter RSF güçlerini feshetme yönünde bir kararname yayınladı. Ayrıca ülkenin Egemenlik Konseyi'ne de başkanlık eden El Burhan, silahlı kuvvetler liderlerine ve ilgili yetkililere RSF'yi feshetme yönündeki anayasa hükmünü uygulama talimatı verdi. Konuya ilişkin açıklamada kararın "Bu güçlerin devlete isyanı, vatandaşlara karşı yaptıkları ağır ihlaller ve ülkenin altyapısının kasıtlı olarak sabote edilmesi sonucunda" alındığı belirtildi.
Arka plan
Bu çatışmalardan öncesinde Sudan huzur dolu bir ülke değildi; bağımsızlığını elde ettiğinden beri kimi zaman sivil görünümlü yönetimler tarafından idare edilse de gerçekte hep askeri vesayetle yönetildi.
Ülkede en uzun süre iktidarda kalan el Beşir de askeri bir darbeyle işbaşına gelmişti. 30 yıllık Ömer el Beşir yönetimi de Nisan 2019 yılında Sudan halkının ayaklanmasıyla devrilmişti. Ayaklanma sırasında silahlı kuvvetler ve RSF güçleri, halka destek vermiş, iki general yönetime yönelik darbeyi birlikte gerçekleştirmişti.
Ancak aradan geçen yıllarda iki generalin güç savaşı, çatışmaları getirdi.
- Bununla birlikte: Ülkede etnik gerilim ve dinî anlaşmazlıklar da yaşanıyor. Kabilelerin bulunduğu ülkede belirli aralıklarda kabile çatışmaları da yaşanıyor. Bu çatışmaların da beraberinde ülkede siyasi bir istikrar da sağlanamıyor.
Şimdi ne olacak?
Cumhuriyet'ten Ergin Yıldızoğlu, konuya ilişkin bir yazısında "Sudan’ı, Sahra Çölü’nün güneyindeki Sahel bölgesi jeopolitiği içinde değerlendirmek gerekiyor." diyor. Yıldızoğlu, devamında şunları söylüyor:
"Sudan, özellikle de Güney Sudan, ender mineraller, uranyum, bakır, elmas, altın gibi kıymetli madenler ve petrol-gaz kaynakları açısından zengin bir ülke. Çin, Sudan’a, esas ağırlığı petrol ve gaz alanında olmak üzere, altyapı tesislerine, maden çıkarma, gıda üretimi alanlarında önemli yatırımlarıyla bu 'zenginliklerden' yararlanabilmesini kolaylaştıracak biçimde yerleşmiş durumda. Bu iç savaşın, dünyanın toplam ender minerallerinin %60’ını çıkaran, piyasasının %80'ini kontrol eden Çin'in bu avantajını aşındırmaya başladığı söyleniyor."
"Sudan’da 2012 yılında bulunan, Sahra’nın bir ucundan öbürüne uzanan, çok zengin altın damarı özellikle önemli." diyen Yıldızoğlu ayrıca Afrika kıtasında çıkarılan madenlerin yasadışı trafiğinin de Sudan'daki limanlar üzerinden yapıldığını hatırlatıyor. Bu trafiğin ayrıca Gine, Burkina Faso, Mali’deki cuntaların, bölgedeki cihatçı örgütlerin de önemli bir gelir kaynağı olduğunu hatırlatan Yıldızoğlu, ülkedeki rejim için ender minerallerin ve altının büyük öneme sahip olduğunu vurguluyor.
"Bu resim içinde, ABD ve Avrupa’nın Sudan iç savaşında orduyu temsil eden General Abdülfettah el- Burhan’a, Emirliklerin, Rusya’nın, Müslüman “Cancevid” milislerinin resmîleştirilmesiyle oluşmuş Hızlı Destek Gücü denen yapının başı Hamdan Dagalo’ya yakın olduğu söyleniyor. Sudan, giderek bir vekâlet savaşları alanına dönüşüyor."
Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü'nde Siyaset Profesörü olan Abdelwahab El-Affendi, Aj Jazeera'de kaleme aldığı yazıda, "Elbette bu Sudan'ın ilk varoluşsal krizi değil. Ülke, en azından 1980'lerin sonlarından bu yana karmaşık krizlerle ve varlığını sürdürmesine yönelik ciddi tehditlerle boğuşuyor. Pek çok ölümcül kıtlık, birkaç iflas tehlikesi ve zayıflatıcı iç çatışmalar yaşadı. Ancak hiçbir zaman devlet egemenliğinin ani ve mutlak bir şekilde dağılması deneyimine bugünkü kadar yaklaşmadı." diyor. El-Affendi, yazısının devamında şu ifadeleri kullanıyor:
"Siviller sürecin sorumluluğunu üstlenme fırsatını kaçırdıkça, ordunun ülke üzerindeki etkisi katlanarak arttı. Ordunun sözde demokratik geçişte lider güç olarak ortaya çıkışı, birçok kişi tarafından güvenilmez ve güce aç bir orduya karşı tek karşı güç olarak görülmeye başlanan RSF milislerinin gücünde karşılaştırılabilir bir artışa yol açtı.
Yeni keşfettiği şöhretten cesaret alan RSF, şimdi açıkça Sudan halkına karşı soykırım niteliğinde bir savaş yürütüyor. Ve Sudan devleti, belki de ilk kez, hayatta kalma mücadelesi veriyor."
El-Affendi, Sudan'ın krizden kurtuluşu için "Eğer uluslararası toplum Sudan'ın feci bir çöküşten kaçınmasını istiyorsa, önde gelen küresel ve bölgesel güçlerin iyi niyetli açıklamalar ve destek ifadeleriyle zaman kaybetmeyi bırakmaları ve RSF tehdidini ortadan kaldırmak için anlamlı adımlar atmaları gerekiyor." önerisinde bulunuyor.
Avrupa'nın yeni trendi: Kuran yakma
İsveç'te bir göstericinin Kuran'ı Kerim yakmasının ardından ülkenin üçüncü büyük şehri Malmö'nün göçmenlerin yoğunlukta olduğu bir mahallesinde olaylar çıktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi'ndeki konuşmasında, Avrupa'da son dönemde yapılan Kuran yakma eylemlerine ilişkin konuştu. "Tek dünya, tek aile ve tek gelecek" idealine en büyük zararı tıpkı bir veba gibi yayılan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının verdiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan ülkelerin çoğu bu barbarlık karşısında maalesef üç maymunu oynamaktır. Polis koruması altında Kur'an-ı Kerim yakılması fikir özgürlüğü değil, çok açık bir provokasyondur, nefret suçudur. Hiç kimse bizden buna sessiz ve tepkisiz kalmamızı bekleyemez. İnsanlığın ortak geleceği adına İslam düşmanlığının yükseldiği tüm ülkelerin, bu konuda artık daha kararlı politikalar izlemesi gerektiğine inanıyorum. Mevzuatla ilgili bir açık varsa giderilmelidir. Kanun gerekiyorsa süratle yapılmalıdır. Uluslararası camianın sorumlu bir üyesi olarak, 'Dost acı söyler' prensibinden hareketle hakikatleri tüm açıklığıyla söylemeyi görev biliyoruz. Bununla birlikte başta Birleşmiş Milletler olmak üzere üyesi bulunduğumuz platformlarda bu konuyu gündeme getiriyoruz. Gerek İnsan Hakları Konseyinin gerekse Genel Kurulun, Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılarla ilgili kararları bu minvalde önemlidir."
Neler oluyor?
Avrupa'da Kuran yakma eylemleri zaman zaman farklı ülkelerde İslam karşıtı gruplar tarafından gerçekleştiriliyor; ancak son dönemde birçok ülkede farklı gruplar tarafından bu eylem gerçekleştirilmeye başladı.
Her şey, Nisan 2022'de İsveç'te başladı. İsveç'te Kuran yakan ve yeniden yakmayı planlayan aşırı sağcı bir grubun mitingleri ve onlara yönelik protestolar nedeniyle 4 gün süren gerginlik uluslararası boyuta ulaştı. Eylemin arkasında aşırı sağcı görüşleriyle bilinen Danimarka-İsveç vatandaşı Rasmus Paludan bulunuyordu. Paludan, daha önce Danimarka'da ırkçılık da dahil birçok suçtan 2020'de bir ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) lideri de olan Rasmus Paludan, daha sonra bu yılın Ocak ayında, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran yaktı. Kuran yakılmasına uluslararası tepkiler yükselirken asıl tepki, İsveç hükümetine yönelik gerçekleşti; çünkü Paludan eylemi gerçekleştirmek için izin almıştı.
Türkiye başta olmak üzere Müslüman nüfusunun yoğunlukta olduğu birçok ülke, Kuran yakma eylemini bir "nefret suçu" olarak adlandırdı. İsveç'in Kuran yakılmasına ve gösteri düzenlenmesine izin vermesi ise bir krizi tetikledi.
İsveç'teki eylemin ardından aşırı sağcı Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar Hareketi (Pegida) lideri Edwin Wagensveld, Paludan'a destek amacıyla Hollanda'nın Lahey kentinde parlamento binası önünde gösteri düzenledi. Wagensveld burada Kuran yakacakken eylemi güvenlik güçleri tarafından engellendi. Kuran'ı yakması hâlinde gözaltına alınacağı söylenen Wagensveld bunun üzerine kitabın sayfalarını yırtıp yere attı. Wagensveld, Kur'an'ın sayfalarını yırtarken, "Burada sadece ifade özgürlüğü söz konusu. Bunun Hollanda'da mümkün olması gerektiğini düşünüyorum" dedi.
Norveç'in Oslo kentinde de geçtiğimiz yıl aşırı sağcı bir grup Mortensrud Camisi önünde Kur'an-ı Kerim yaktı.
İsveç'te de eylemler devam etti. Kurban Bayramı’nın ilk günü başkent Stockholm'de bir caminin önünde Kur’an-ı Kerim yakıldı. Irak uyruklu 37 yaşındaki sığınmacı Salvan Momika aldığı izin sonrası Kuran'-ı Kerim sayfalarını yırtarak ayakkabılarını sildikten sonra ateşe verdi.
Almanya'da da Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine (DİTİB) bağlı olan Mimar Sinan Camisi'nin önüne Kur'an-ı Kerim yakılarak atıldı.
Ağustos ayında Lahey'deki Türkiye Büyükelçiliği ve Stockholm'deki İran Büyükelçiliği yakınlarında Kuran yırtma ve yakma eylemleri yapıldı. Stockholm'de yangın söndürme tüpü kullanan bir kadın gözaltına alındı.
Geçtiğimiz hafta ise İsveç'te bir göstericinin Kuran yakmasının ardından ülkenin üçüncü büyük şehri Malmö'nün göçmenlerin yoğunlukta olduğu bir mahallesinde olaylar çıktı. Polis, 'şiddet içerikli' olarak tanımladığı olaylarda kendilerine taş atıldığını ve onlarca aracın yanı sıra bir yer altı garajının ateşe verildiğini açıkladı. Olaylarda en az 12 kişi gözaltına alındı.
Danimarka, Belçika, Birleşik Krallık gibi ülkelerde de bu eylemler gerçekleştirilmeye çalışılıyor; ancak ülkelerdeki yönetimler bu eylemlerin gerçekleşmesini engelliyor.
Örneğin Kuran yakma eylemlerine artan tepkilerin ardından harekete geçen Danimarka hükümeti bir yasa tasarısı hazırladı. Meclise sunulacak tasarıyla dini nesnelere yönelik uygunsuz davranışlar yasaklanacak.
Birleşik Krallık ve Belçika ise ülkede Kuran yakma eylemi gerçekleştirmek isteyen kişilerin ülkeye giriş izinlerini iptal etti.
Peki tüm bu önlemler alınabilecekken İsveç, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde eylemler devam edebiliyor? Çünkü Kuran yakmanın bir ifade özgürlüğü olduğu değerlendiriliyor.
Özgürlük mü yoksa suç mu?
Avrupa ülkelerinde yükselen bir İslam karşıtlığı trendi hâline gelen Kuran yakma eylemleri bu gösterilerin bir ifade özgürlüğü mü yoksa nefret suçu mu olduğu tartışmasını gündeme getirdi.
"Bu bir hata değil, özellik"
The Conversation'da yazan Stockholm Üniversitesi Medeni Hukuk Profesörü Marten Schultz, konuyu İsveç'teki eylem üzerinden ele alıyor. İsveç'te bu eylemin bir suç olarak değerlendirilmemesinin nedenini İsveç'in yasaları üzerinden açıklayan Schultz, özellikle medeni kanunun İsveç yasalarında önemli bir yeri olduğunu vurguluyor. "Nefret suçu"nun bir suç kapsamında olmadığını da anlatan Schultz, yalnızca 3 koşulda nefretin bir suç teşkil ettiğini anlatıyor; ve Kuran yakma eylemlerinin "etkin bir gruba karşı kışkırtma" kapsamında olduğunu belirterek şunları söylüyor:
"'Etnik bir gruba karşı kışkırtma' yanıltıcı bir isme sahip çünkü kural aslında 'kışkırtmaya' değil, bir gruba karşı aşağılayıcı veya karalayıcı yorumlara odaklanıyor. Sadece etnik grupları değil dinî grupları da koruyor.
Müslümanları suçlu olarak gösterek, Kuran yakmak bir suç olur. Ancak kanunun mevcut yasaya göre Kuran'ı yakmak başlı başına Müslümanlara yönelik bir saldırı değildir. Daha çok İslam dinine saldırı olarak görülüyor. Bu tür saldırılar yasa dışı değildir çünkü saldırının amacı korunan bir grup insana değil, bir inanca, bir fikre yöneliktir. Bu yasa dışı değil.
İfade özgürlüğüne diğer tüm çıkarların önünde öncelik veren 250 yılı aşkın bir geleneğe sahip, dünyanın en laik ülkelerinden birinde, her ifadeye izin verildiği varsayımı yapılıyor. Hatta insanları rahatsız eden ifadeler bile var. Mevcut durum İsveç hukuk sisteminin bir hatası değil. Bu bir özellik."
"Masum bir ifade değil, kasıtlı bir nefret"
London Schools of Economics and Political Science'ta bir değerlendirme kaleme alan Hilal Çıbık, İsveç'in NATO müzakeresi sürecinde Paludan'ın bu eylemi gerçekleştirmesinin İslamfobik tavrının ötesinde siyasi motivasyona dayandığı görüşünde. Çıbık, "Kur'an yakma olayı ifade özgürlüğü olarak kabul edilebilir mi?" sorusunu, zarar ilkesinin unutulmaması gerektiğini vurgulayarak cevaplıyor.
"Örneğin nefret söylemi veya şiddete teşvik durumunda, bireyleri veya grupları zarardan korumak amacıyla devletlerin ifade özgürlüğünü kısıtlaması meşrudur. Kuran'ın yakılması olayında, bu eylemin dünya çapında birçok Müslüman için son derece saldırgan ve incitici olduğu açıktır. Müslümanlar açısından da Kur'an'ın yakılması, inançlarının özüne saldırı olarak görülüyor. Dahası, Kuran'ın yakılması eylemi, Müslümanlara yönelik nefret dolu ve ayrımcı dil ve eylemlerle birlikte olabilmekte ve bu da Müslüman toplumunun hissettiği acıyı ve kırgınlığı artırmaktadır. Bu bağlamda Kur'an'ın yakılmasının masum bir ifade eylemi değil, Müslümanlara karşı kasıtlı bir nefret ve şiddete teşvik eylemi olduğunu öne sürmek mantıklıdır."
Çıbık yaşanan bu olayların ifade özgürlüğünün sınırları ve zarar ilkesine ilişkin temel soruları gündeme getirdiğini vurgulayarak "İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel bir unsuru olsa da başkalarına zarar veren eylemleri haklı çıkarmak için bir kalkan olarak kullanılmamalıdır." diyor.
"Bu hak sınırlanabilir"
Konuya ilişkin Serbesiyet'e konuşan Avukat Fikret İlkiz, temel insan hakları ve özgürlüklerin evrensel, bölünmez, birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili olduğunu vurguluyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan ifade özgürlüğü hakkının sınırlandırılabilir bir hak olduğunu vurgulayan İlkiz, şunları söylüyor:
"İfade özgürlüğü hakkının sınırlandırmaları AİHS‘nin 10. maddesinin ikinci paragrafında, MSHS Madde 19/3’te gösterilmiştir. Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinde Devletlerin yükümlülüğü şudur: 'Ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savunuculuğu yasayla yasaklanacaktır.' Ulusal, ırksal veya dinsel nefret savunuculuğu yapılamaz. Ayrımcılığın, düşmanlığın veya şiddetin kışkırtılması demek; nefret savunuculuğudur ve her koşulda yasaktır. Dinsel nefret, bu nefreti körüklemek, eylemleri dönüştürülmüş sembollerle kin ve nefrete ve düşmanlığa dönüştürmek ve bu yöntemlerle toplumu kışkırtmak ifade özgürlüğü koruması altında değildir.
Nefret savunuculuğu ve söylemi ifade özgürlüğü tarafından korunmamalıdır. Nefret söylemi, kişilerin insanlık onurunu hedef alır. Kişinin özel hayatına saygı ve ayrımcılığa uğramama hakkına müdahaledir. Bu nedenle kişinin özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkı ile ifade özgürlüğü hakkı arasında dikkatli bir denge kurulmalıdır."
• Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasaya ilişkin, "Buradan tüm siyasi partilere, STK'lara, akademi mensuplarına sesleniyorum. En ideal anayasa metnini bulmak için gelin konuşalım, tartışalım, müzakere edelim ama bu süreçten kaçmayalım" dedi.
- Bununla birlikte: Parlamentodaki tüm gruplarla görüşeceklerini söyleyen Erdoğan, "Onlar da olumlu bakarlarsa yolumuza devam edeceğiz. Olursa olur, olmazsa olmaz. bize düşen kapıları çalmak" diye konuştu.
- Dahası: Erdoğan ayrıca "Bizim için yeni anayasa meselesi her daim ilk sırada yer almayı sürdürüyor. Türkiye Yüzyılı hedefimizin uzuvlarından biri olan yeni anayasayı milletimize kazandırana kadar mücadele etmeyi asla bırakmayacağız" dedi.
• Gazeteci İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtlayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İYİ Parti lideri Meral Akşener'in her ilde aday çıkaracaklarına ilişkin açıklamasını değerlendirerek; "Her zaman ittifak şart. Kaldı ki en büyük ittifakın tabandaki toplumsal ittifak olduğunu unutmayalım" ifadelerini kullandı.
• Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında, TV100'de yayınlanan bir programdaki konuşması nedeniyle "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama" ve "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama" suçlarından soruşturma açıldığını duyurdu.
- Ne dedi? Tanrıkulu, söz konusu programda "TSK'nın yaptığı her şey eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız" ifadelerini kullanmış ardından şunları söylemişti:
"Bu TSK değil mi 12 Eylül'de faşist darbeyi yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz'da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Onlarca faili meçhul cinayet. Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hâle gelen... Biz soru sorarız, doğru olup olmadığını sorgularız. En azından TSK üzerinden bu tür şaibelerin kalkması amacıyla bunu sorarız… Bu kadar köyü yaktı? Daha yeni Roboski, Uludere oldu..."
- Cevap: MSB konuya ilişkin açıklamasında söylenenleri "iftira" olarak nitelendirdi ve "Bu iftiraları atanlar, bunlara alet olanlar en hafif tabiriyle gaflet ve dalalet içindedir" dedi.
- Eleştiri: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tanrıkulu'nun TSK'ya yönelik açıklamasına “Düşmanlarının bile mertliğinden övgüyle söz ettiği TSK’ya iftiralar atmaktan bıkmadılar. TSK’ya yapılan bu namertçe hakaret ve iftiralar cezasız kalmayacaktır” ifadeleriyle tepki gösterdi.
- Öte yandan: Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise "Bu soruşturma ile ilgili fezleke TBMM’nin gündemine geldi. Gerekli süreç başlamıştır. Bundan sonrası Meclis’in takdirindedir" dedi.
• Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi ile görüştü. Türkiye'nin AB ile göçmenlere yönelik 780 milyon avroluk maddi yardım için sözleşme imzalayacağı duyuruldu, vize kolaylığı konuları tartışıldı.
• İYİ Parti lideri Akşener, "İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için Ümit Özlale ile çalışıyoruz. Kendisi de aday olduğunu biliyor." dedi.
• İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı'ya hakaret ettiği iddiasıyla 2 yıl 4 aya kadar hapsi istenen davadan beraat etti.
• İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, İspanya'nın Santander kentinde önceki gün polis tarafından yapılan kimlik kontrolüne takılarak yakalanan Muhammed Yakut'un Türkiye'ye iadesini talep ettiği aktarıldı.
• Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un, zırhlı trenle dün Rusya'ya gitti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya gelen Jong un, Putin ile el sıkıştığı sırada "Yoğun programınızda bizi davet ettiğiniz için teşekkür ederiz" dedi.
- Perspektif: Rusya’nın Kuzey Kore’den silah, top mermisi ve roket talep etmesi, yaptırımlar nedeniyle ekonomisi zor durumda olan Kuzey Kore’nin ise gıda ve hammadde istemesi bekleniyor.
- Yorum: Carnegie Endowment for International Peace adlı düşünce kuruluşundan Ankit Panda, iki ülkenin de birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olduğunu belirterek “Şimdi esas konu, iki tarafın da birbirlerinin istediği fiyatı ödemeye razı olup olmayacağı” diyor.
• G20 Liderler Zirvesi, 9-10 Eylül'de Hindistan'ın Yeni Delhi kentinde gerçekleşti. Zirveye Rusya Devlet Başkanı Putin ile Çin Devlet Başkanı Cinping katılmadı. Zirvede sonuç bildirgesi konusunda anlaşmaya varıldığı bildirildi. Bildirgede "Ukrayna savaşı konusunda tüm devletler BM Sözleşmesi'nin ilke ve amaçlarına uygun hareket etmeli" ve "Nükleer silahların kullanılması veya kullanmakla tehdit edilmesi kabul edilemez" ifadeleri yer aldı.
- Editörün önerisi: Haberin devamına buradan ulaşabilirsiniz.
• Fas'ta cuma günü meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremde can kaybı 2 bin 900'e yükseldi. Yaralı sayısının 5 bin 530 olduğu depremde arama kurtarma çalışmalarının ise devam ettiği bildirildi.
- Yardım tartışması: Fas'ta yönetim depremin ardından yalnızca 4 ülkenin yardımını kabul etti. Şu anda Birleşik Krallık, İspanya, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin ekipleri ülkeye destek veriyor. Hükümet, onlarca farklı yardım kuruluşunun bir anda Fas’a gelmesinin kaosu artıracağını iddia ediyor. Bu nedenle de ABD, Tunus, Türkiye, Tayvan ve Fransa gibi ülkelerin yardım talebini geri çeviriyor.
• Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'a mektup yazarak, "Tahıl Koridoru Anlaşması'nın yenilenmesi konusunda 4 somut öneride bulunduğu" öne sürüldü.
- Öneriler neler? Almanya merkezli Bild gazetesinin haberinde, önerilerde SWIFT'e geri dönüşün sağlanması, Rusya gemilerinin Ukrayna saldırılarına karşı sigortalanması, AB'deki yaptırımlar nedeniyle dondurulan varlıkların yeniden teslim edilmesi ve hızlı liman izinleri alma imkanı gibi maddelerin yer aldığı ifade edildi.
• Tahıl Koridoru Anlaşması'na geri dönmeyen Rusya'nın Karadeniz'deki limanlara saldırılarını yoğunlaştırması üzerine Ukraynalı yetkililer, tahıl ihracatına Hırvatistan'daki limanlar üzerinden devam ettiklerini duyurdu. Ukrayna Başbakan Yardımcısı Yulia Sviridenko, bu olanaktan dolayı "minnettar" olduklarını ifade etti.
• Birleşik Krallık’ta hükümet, Rusya paralı asker grubu Wagner’i “terör örgütü” ilan etmeye hazırlanıyor. Yasa tasarısı Wagner’in varlıklarına el koymaya da imkan tanıyacak, şirkete katılmak veya şirketi desteklemek suç sayılacak.
• Gabon'da "geçiş hükümetinin başbakanı" olarak 7 Eylül'de atanan Raymond Ndong Sima, 26 üyeli geçiş hükümetini kurdu. Kabinede Bongo döneminden bazı isimler de yer aldı. Ndong Sima, ülkesinin gelecek iki yıl içinde yeni bir seçime gitmesi gerektiğini söyledi.
• Nijer'deki cunta yönetimi, Fransa'nın ECOWAS ile olası bir askerî müdahale hazırlığı yaptığını öne sürdü. Cunta, Fransa'nın birçok Batı Afrika ülkesine asker konuşlandırdığını vurgulayarak ülkeye birliklerini çekme çağrısını yineledi.