8 Haziran Perşembe akşamından herkese merhaba. TL son bir buçuk yılın en sert değer kaybını yaşadı. İTO Başkanı Avdagiç, "asgari ücret Türk Lirası bazında güncellenmelidir" dedi. Kanada'dan gelen orman yangını dumanları, New York başta olmak üzere ABD'nin doğu eyaletlerini turuncuya boyadı. Avrupa Birliği'nde rüzgâr ve güneşin elektrik üretimindeki payı ilk kez tüm fosil yakıtları geçti.
- Dahası: Yeme içme yayınımız Apéro'nun kaleme aldığı; sahip olduğu pozlar ve etrafını saran kültürel unsurlarla, topraktan kadehe, gelenekten zanaate millî içkiler ve ilişkilendirildikleri üzerine yazımıza bültende yer verdik.
Aposto Günsonu
Hafta içi her gün 18.30’da o gün dünyayı ve Türkiye'yi şekillendiren gelişmeler e-posta kutunda. Kısa, yalın, öz.
Kur şoku…Yeniden…
TL son bir buçuk yılın en sert değer kaybını yaşadı.

TL’de önemli para birimleri karşısında bir süredir devam eden değer kaybı trendinde dün ani bir kırılma yaşandı. Gece saatlerinde başlayan ancak piyasa açıldığında da ivmesi devam eden hareketle birlikte TL, USD karşısında %7’nin üzerinde değer kaybederek 23,2 seviyesini test etti. Kur güne 21,6 seviyesinden başlamıştı.
Yaşanan son gelişmeyle birlikte TL’nin USD karşısında yıl başından bu yana olan kaybı %23’ü aşarken yıllık değer kaybı %40’a yaklaştı. İşlem gününün ardından TL, son 1,5 yılın en kötü gününü geride bırakırken kurlarda yeni zirveler kayda girmiş oldu.
💾 Cep bilgisi: Basında sıklıkla karşımıza çıkan “devalüasyon” terimi, sabit kur rejiminde yaşanan değer kaybıdır. Serbest piyasada yaşanan kur hareketi ise “depresiyasyon” terimi ile açıklanır.
Sıçramanın sebebi neydi?
Seçim dönemine yaklaşırken TCMB ve kamu kanadının kuru stabil tutabilmek adına piyasa müdahalelerinde bulunduğu ifade ediliyordu. TCMB’nin rezerv varlıklarında özellikle seçim dönemine yaklaşırken gözlenen sert erime ise bu bilgileri teyit eder nitelikteydi.
Enflasyonu kontrol altında tutmak adına benimsenen bu yaklaşım, rezerv varlıklar üzerinde baskı yaratırken risk fiyatlamalarında yukarı yönlü hareketlerin yaşanmasındaki temel sebeplerden birine dönüştü. Öte yandan, içinden geçtiğimiz enflasyonist dönemde görece sabit kalan kur, reel olarak değerlenen TL anlamına geliyor ve ihracatçıların maruz kaldığı maliyet baskısının hafiflemesine yardımcı olmuyordu.
Ekonomi yönetiminin Mehmet Şimşek’de devredilmesinin ardından verilen güçlü “rasyonel politikalara dönüş” mesajı “kurallara dayalı uygulamalar” tezi ile desteklendi ve görünen o ki, bu söylemin ilk etkilerini görmeye başladık.
Kurun baskılanması adına atılan adımlara son verilmesi kur üzerinde bir süredir biriken baskının boşalması olarak değerlendirilebilir zira uluslararası bankaların araştırma birimlerinin yayımladıkları raporlarda USD/TL kurunun 25-30 bandında bir aralığa oturmasının beklendiği ifade ediliyordu.
Bloomberg, yaşanan gelişmeler eşliğinde yayımlanan haberinde, Hazine Bakanlığı’nın Merkez Bankası’ndan kamu bankaları aracılığıyla gerçekleştirilen döviz müdahalelerinin yumuşatılmasını istediğini yazdı. Haberde, değer kaybının %6’yı aşması hâlinde müdahaleye onay verildiği bilgisi de paylaşıldı.
Kısaca, geride kalan güne spekülatif bir atak yerine bir düzeltme hareketi olarak bakmak daha makul görünüyor. Ekonomi yönetiminin uygulamaya başlayacağı yeni politika seti yeni normaller eşliğinde kurgulanacak ve devreye alınacak.
Yansımalar
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, akşam saatlerinde paylaştığı İngilizce twitte, şeffaflık, tutarlılık, hesap verilebilirlik ve öngörülebilirlik mesajı verdi. Kurallara dayalı politika taahhüdünü yineleyen bakan, süreçte kısa bir yol ya da kolay bir çözüm olmadığını, kurum olarak önceliklerinin ise ekibi güçlendirerek güvenilir bir program tasarlamak olduğunu belirtti.
"Ulusal ve uluslararası zorlukların üstesinden gelirken, öngörülebilirliği artırmak için kurallara dayalı politika oluşturma taahhüdümüzü teyit ediyoruz. Kısa yollar veya hızlı çözümler olmasa da, deneyim, bilgi ve adanmışlığımızın önümüzdeki potansiyel engellerin üstesinden gelmemize yardımcı olacağından emin olabilirsiniz. Acil önceliğimiz ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program tasarlamaktır."
Seçimler öncesinde adı TCMB başkanlığı için geçen Hakan Kara, mevcut adımla, faiz artırımının birleştirilerek sermaye girişi hedeflendiğini düşündüğünü yazdı.
Türk varlıkları dolar cinsinden ucuzlatılıp bir eşikten sonra (seviye sormayın) faiz artışıyla sermaye girişi amaçlanacak gibi görünüyor. Pratikte bunu yapmak kolay değildir ama döviz işlem kısıtlamaları devam ederken mümkün olabilir.
Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, reel efektif döviz kuru verisine atıfta bulunarak, TL’nin değerli değil değersiz olduğunu belirten bir yazı kaleme aldı. Aktaş, TL’nin esasen değersiz bölgede olmasına karşın değerli algısına sahip olmasının sebebini enflasyon hesaplamasının yanlış yapılmış olma ihtimaline bağlıyor.
"Ya tüm ölçümler eksiksiz ve TL’nin değer kazanması, yani dolar ve euronun gerilemesi gerekiyor. Ya da bizim enflasyon ölçümümüz “biraz” hatalı, reel kur endeksi bu yüzden düşük görünüyor ve sonuçta dövizdeki artış beklentisi normal."
Uluslararası Finans Enstitüsü başekonomisti Robin Brooks ise TL’de hesapladıkları adil değeri kredi genişlemesi ile ilişkilendirdiklerini, kredi hızında yavaşlama gördükleri takdirde cari açığın yavaşlayacağını ve kurda adil değer olarak 21,0 seviyesini koruyacaklarını açıkladı.
Diğer varlıklar
Kur tarafında uzun süredir görmediğimiz hareketin yaşandığı günde dövize endeksli varlıklarda da doğal olarak hızlı bir değerlenme izlendi.
Altının ons fiyatı yaklaşık %1 değer kaybı ile 1.961 USD’ye gerilemesine karşın gram altının fiyatı günü %6,7 artışla tamamladı. 1.450TL’yi aşan fiyat, tarihi zirve olarak kayda geçti.
Tahvil piyasasında, gösterge tahvilin faiz oranı 45 baz puan artışla %15,7 olurken, 10 yıl vadeli tahvilin faiz oranında 47 baz puan arttı ve %14,9 oldu. TL gecelik referans faiz oranı (TLRef) ise %10,0 seviyesinde sabit.
Borsa İstanbul ise günü %3,2 primle 5.561 puandan kapattı. 116 milyar TL’yi aşan işlem hacmi yine son günlerin yüksek seyrini teyit ediyor. Veriyle birlikte endekste haftalık getiri %13,8; aylık getiri ise %21,9 oldu.
Sonuç olarak
Yaşanan kur şokunun piyasa üzerindeki etkisi 2021’in sonunda yaşananlardan daha yumuşak olarak değerlendirilebilir. Özellikle son dönemde baskılanan kurun beslediği “düzeltme hareketi beklentisi” çoğu ekonomistin tahmininden daha hızlı ve ani gerçekleşmekle birlikte bir anlamda beklentiler dahilindeydi demek yanlış olmayacaktır.
Öte yandan, yaşanan hareketin ilk etkisini kurdan doğrudan etkilenen ürünlerin fiyatlarında göreceğiz. Bu bağlamda, akaryakıt fiyatlarında önemli miktarda artışa şahit olacağız. Bunu, ithal ürün fiyatlarındaki güncellemeler takip edecek.
Sürecin makro bacağında ise enflasyon verisinde artışla karşılaşacağız. Kurda yaşanan hareketin enflasyona etkisini doğrudan hesaplamak güç olmakla birlikte, manşet enflasyonda yukarı yönlü bir hareketle karşılaşmamız oldukça olası. Bu noktada, etkisi Mayıs enflasyonu kadar olmasa da doğalgaz sübvansiyonunun sepet içinde “sıfır yükü” kur kaynaklı ivmeyi belirli ölçüde dengeleyecektir.
💾 Cep bilgisi: Geçtiğimiz yılın Haziran ayında aylık enflasyon %4,95 olarak gerçekleşmişti. 5 Temmuz tarihinde açıklanacak enflasyon verisinde, aylık enflasyonun bu değerin üzerinde gelmesi durumunda yıllık manşet değerin arttığını göreceğiz.
Yaşanan hızlı değer kaybının kur korumalı mevduat kanalıyla hazine üzerine de ilave yük getireceği görülüyor. Kurun stabil seyrettiği dönemde sıfırlanan bu yük, şok öncesi mevduat yapan mudilere ilave ödeme yapılmasını sağlayacak. Bu noktada, hazinenin yükünü dengeleyecek unsur ise bankaların kur korumalı mevduat hesaplarına verdikleri faiz oranlarındaki üst sınırın kaldırılması olacak.
Sonuç olarak, öngörülebilirliği azaltan ani piyasa hareketleri her zaman kötüdür. Diğer yandan, baskılanan kurda yaşanan bu kırılmanın bir anlamda piyasadaki stresi azalttığı ve yeni politika setine geçişin bir teyidi olarak algılandığını da ifade etmek gerekiyor. Önümüzdeki birkaç günde yaşanacak hareketleri ise yakından izlemek gerekiyor zira kırılmanın bir trende dönüşmesi daha derin komplikasyonlara yol açabilir.
Bu yazı orijinal olarak Exante'de yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun.
İTO Başkanı'ndan asgari ücret önerisi
İTO Başkanı Avdagiç, "asgari ücret Türk Lirası bazında güncellenmelidir" ifadesini kullandı.

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç katıldığı Bloomberg HT yayınında asgari ücrete dair beklentilerini dile getirdi.
"Türkiye’de asgari ücret Türk Lirası bazında güncellenmelidir. Türkiye’deki istatistikler, rakamlar dikkate alınarak bu yeni rakam oluşturulmalıdır. Yabancı para birimine bağlı olarak bir asgari ücret güncellenmesinin son derece sakıncalı olduğunu ve kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum.
Asgari ücrette 7. ayın başında yapılacak olan güncellemenin ilk 6 aylık TÜFE esas alınarak yapılmasının makul olacağını öngörüyoruz. Buna bağlı olarak mutlaka vergi dilimlerinin de gözden geçirilmesi ve çalışanlar üzerinde ilave vergi yükü oluşmaması gerekiyor. Tüm vergi dilimlerinin asgari ücret artışına paralel bir şekilde güncellenmesi çok önemli."
Ek olarak: Şekib Avdagiç, konunun işveren tarafına dikkati çekerek, "Çalışanın eline geçen miktarın işverene maliyeti açısından bakıldığında, şunu görüyoruz; maliyet oranı, Türkiye'de OECD ortalamasının üzerindedir. Kısa zamanda OECD ortalamasına uygun hâle getirilmesini bekliyoruz. Dolayısıyla asgari ücret üzerindeki gelir vergisi oranları düzenlenerek asgari ücretin iyileşmesi sağlanmış olacaktır" dedi.
- Kıdem tazminatı ve sigorta üst limitiyle ilgili düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten Avdagiç, şunları kaydetti:
"Hem kıdem tazminatı hem de sigorta üst limitiyle ilgili bir tabanımız var. Her ikisi de işverenler üzerinden çalışanlara ciddi külfet getiriyor. Söz gelimi, SGK üst sınırı, asgari ücretin 5 katı uygulanıyordu. Bu oranı kademeli olarak 7,5 kata yükselterek 75 bin lira olarak uyguluyoruz. Bu şu anlama geliyor; 75 bin lira brüt ücret alan bir çalışan, işveren payı dahil olmak üzere aldığı ücretin üçte biri kadar devlete SGK primi ödüyor. Bu makul olmayan bir rakamdır. Bu sebeple iş dünyası olarak, SGK üst limit çarpanının evvelki oranlara çekilmesini bekliyoruz. Aynı şekilde kıdem tazminatı tavanının da asgari ücrete bağlı olmaktan çıkartılıp enflasyon oranında yükseltilmesini istiyoruz. Bu yaklaşım sosyal adaleti tesis edecek bir yaklaşım olacaktır."
Bu yazı orijinal olarak Pareto'da yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun.
Temiz enerji 1, fosil yakıt 0
Avrupa Birliği'nde rüzgâr ve güneşin elektrik üretimindeki payı ilk kez tüm fosil yakıtları geçti.

Londra menşeli Ember'in analizine göre, Mayıs'ta rüzgar ve güneşten elektrik üretimi Avrupa Birliği'nde (AB) ilk kez tüm fosil yakıtların elektrik üretimindeki toplam payını geride bırakarak 59 teravatsaat üretimle %31'e ulaştı. Fosil yakıtların payı ise 53 teravatsaat üretimle %27 seviyesinde gerçekleşti.
Detaylar: Güneş enerjisinin AB elektrik üretimindeki payı Mayıs'ta tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşarak 27 teravatsaat ile %14'ü buldu. Kömürün elektrik üretimindeki payı tüm zamanların en düşük seviyesine düşerek %10 oldu ilk kez güneş enerjisinin gerisinde kaldı.
- Rüzgar enerjisinin payı ise %17 ile yıllık bazda artışını sürdürdü ancak bu oran Ocak’ta ulaşılan %23'lük rekor üretim seviyesinin altında kaldı.
Önemli detay: Kurum analizine göre, geçen ay fosil yakıtlardan elektrik üretimindeki düşüş istisnai bir durum olarak ortaya çıktı.
Geniş açı: Bu yıl Ocak-Mayıs döneminde kömür ve gazdan elektrik üretimi geçen yılın aynı dönemine göre sırasıyla %20 ve %15 gerilerken, güneş ve rüzgardan üretim sırasıyla %10 ve %5 büyüdü.
Açıklamalar: Ember Avrupa Lideri Sarah Brown, "Güneş ve rüzgar sadece fosil yakıt kullanımının azalmasına yardımcı olmuyor. Sadece kömürden elektrik üretimi de dipleri görmüyor, gaz da sallantıda. AB bu yıl fosil yakıtlardan elektrik üretiminde büyük bir düşüş gerçekleştirmeye hazırlanırken, rüzgar ve güneş gelecek elektrik sisteminin bel kemiğini oluşturmaya başladı bile" açıklamasında bulundu.
📌 Editörün önerisi: Güneş enerjisi yatırımları petrolü geride bırakıyor
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) 2023 Mayıs tarihli World Energy Investment Raporu'na göre, 2023'te enerjiye yaklaşık 2,8 trilyon doları yatırım yapılacağı tahmin ediliyor. Birçok şirketin yatırımları hızlandırmasıyla bu miktarın 1,7 trilyon dolardan fazlasının yenilenebilir enerji, nükleer, şebekeler, depolama, düşük emisyonlu yakıtlar, verimlilik iyileştirmeleri ve elektrifikasyon dahil olmak üzere temiz enerji tarafına eğileceği öngörülüyor.
Bu yazı orijinal olarak Pareto'da yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun.
Dardanel, Dünya Okyanus Günü’nü kutlar
8 Haziran Dünya Okyanus Günü
Okyanusları korumak ve sürdürülebilir üretim-tüketim faaliyetleri hakkında farkındalık oluşturmak amacıyla tüm dünyayla birlikte 8 Haziran Dünya Okyanus Günü’nü kutlayan Dardanel, sürdürülebilir balıkçılığın önemine dikkat çekiyor.
Nasıl? Friend of the Sea ve Dolphin Safe gibi çevre dostu sertifikalarla ödüllendirilen Dardanel, sağlıklı bir beslenme düzeninin kilit taşlarından olan deniz ürünlerini tüketiciye sunarken Birleşmiş Milletler’in 17 maddelik Sürdürülebilir Kalkınma İlkeleri’ni rehber ediniyor.
‘Balığını Sorgula’ uygulamasıyla balığın hangi bölgede avlandığını, cinsini ve hangi gemilerle taşındığını tüketicilerle paylaşan Dardanel, okyanuslardan gelen en sağlıklı protein kaynaklarından biri olan ton balığının geçtiği aşamaların kolaylıkla takip edilmesini sağlıyor. Balığın nereden geldiğini görmek için Dardanel Ton ambalajlarında yer alan kodu www.dardanel.com.tr’de balığını sorgula alanına girmek yeterli.
Neden önemli? Sorumlu üretim ve tüketimin dünyanın geleceği için taşıdığı önemin altını çizen Dardanel, ton balıklarının avlanma aşaması, malzeme seçimi ve geri dönüşüm süreçlerine kadar birçok alanda yüksek standartlar uygulayarak sürdürülebilirlik için gerekli adımları atıyor.
1984’ten beri Türkiye’yi konserve ton balığıyla buluşturan Dardanel’i buradan ziyaret edebilirsiniz.
“Her şey turuncu”
Kanada'dan gelen orman yangını dumanları, New York başta olmak üzere ABD'nin doğu eyaletlerini turuncuya boyadı.

Kanada'nın dört bir yanını saran yüzlerce orman yangınının dumanı, Çarşamba günü ABD'nin doğu eyaletlerini sararak on milyonlarca vatandaşı etkiledi. Eyaletlere yayılan puslu hava, çok sayıda “Kırmızı Kod” hava kalitesi uyarıları yarattı ve sağlık endişeleri sebebiyle insanlar maskelerle dışarı çıktı.
Rekor: New York şehrinin Hava Kalitesi Endeksi, 402 olarak kaydedilerek rekor kırdı. Endekse göre 50'nin altı sağlıklı kabul ediliyor.
Manzara: Yoğun bir pus, New York'un ikonik Özgürlük Heykeli'ni örttü, Manhattan'ın gökdelenlerini gizledi, Yankee Stadyumu'ndaki bir beyzbol maçını erteledi ve düşük görüş mesafesi nedeniyle LaGuardia Havalimanı'na uçuşların geçici olarak durdurulmasına neden oldu. Şehrin Belediye Başkanı Eric Adams ise, insanlara açık havada maske takmalarını tavsiye etti ve şehirdeki açık hava etkinliklerini iptal etti.
Washington Post
New York, üst üste iki gün boyunca dünyadaki en kötü hava kalitesine sahip şehirlerden biri olarak kayda geçti. Bununla birlikte, New York'un çevresindeki eyaletler de rahatsız edici ve boğaz yakıcı dumana maruz kaldı.
“Mars gibi”: New York eyaletinin Syracuse şehrinde ise bir sakinin, "Dışarısı adeta Mars gibi görünüyor" ifadeleri, New York Times tarafından kaydedildi.
Washington Post
Her şey turuncu: Ulusal Hava Servisi'nin Binghampton şehrindeki ofisi, sabah 10'dan önce kararan gökyüzü üzerine yaptığı paylaşımda, "Güneş artık görünmüyor, her şey turuncu, karanlıktan dolayı otopark ışıkları yandı" ifadelerini kullandı.
Wall Street Journal
Peki Kanada'da?
Kanadalı yetkililer, ülkede şu an 400'ü aşkın aktif yangın olduğunu ve bunların neredeyse 240'ının "kontrol dışı" olarak listelendiğini bildirdi. En az 154 orman yangınının olduğu Quebec eyaleti ise, bu durumdan en kötü etkilenen eyalet olarak kayda geçti.
- Hükümet yetkilileri, yangınların mevcut hızda gitmesi hâlinde, Kanada tarihinin en kötü orman yangını döneminin yaşanacağını söyledi.
- Dahası: Hükümet verilerine göre, bu yıl şimdiden yaklaşık 2 bin 300 orman yangını 9,4 milyon dönümlük bir alanı kül etti. Nova Scotia eyaletinde ise, bu sene alışılmadık çoğunlukta çıkan yangınlar son 10 yılın toplamında daha fazla alanı yaktı.
Peki neden? Kanada hükümetine göre, sıcak ve kuru koşullar bu ay ülkenin büyük bölümünde orman yangını riskini artıracak ve orman yangını sezonu boyunca "normalden daha yüksek yangın aktivitesinin" devam etmesini bekliyor. Yetkililer, ısınan atmosferin körüklediği kuru hava ve yüksek sıcaklıkların hasarı daha da kötüleştirdiğini söylüyor.
Yangın dumanının etkileri: Orman yangını dumanına maruz kalmak gözleri, boğazı ve sinüsleri tahriş ederek insanların öksürmesine neden olabilir ve normal nefes almayı zorlaştırabilir. Astım gibi rahatsızlıkları şiddetlendirebilir, bazı gruplarda kalp krizi ve felç riskini artırabilir.
Şişenin ardındakiler: Tarım, toplum & kültür ilişkisi üzerine
Sahip olduğu pozlar ve etrafını saran kültürel unsurlarla, topraktan kadehe, gelenekten zanaate millî içkiler ve ilişkilendirildikleri.

Gıda coğrafidir. Birçoğumuz tarladan tabağa konseptiyle sofrada yerel ürünleri görmekten keyif alsak da öte diyarlardan taşınan malzemelerin yakınımızdaki bir dükkânın raflarında yer almasına izin veren küreselleşmeden de son derece hoşnutuz.
Gıdanın coğrafi olma hâli sadece toprakta başlayan öyküsüyle ilişkili değil; bölgede yetişen ürünleri işleyip kullanarak somutlaştırması neticesinde topluluğa özgü yerel tatların yaratılmasına olanak sağlamasına da bağldır. Bu durumun beraberinde getirdiği sosyal etkileşim, mekânsal deneyim, bölgesel ve kültürel kimlik gibi unsurlarla geliştirdiği “yer” kavramı aidiyet duygusuna sahip olunmasında önemli rol oynar. Buradan yola çıkarak yiyeceğin birçok yönüyle toplumun tarihsel, ekonomik, kültürel ve politik dokularına etkisinin aşikâr olduğunu söylememiz mümkün.
Tıpkı yiyecek de olduğu gibi alkol de doğası gereği coğrafidir. Ailemize ve arkadaşlarımıza kadeh kaldırırken bulunduğumuz coğrafyaya göre değişen bir bardak New England IPA, bir kadeh Bordeaux şarabı, bir duble rakı veya bir shot Kentucky burbonu örneğinde olduğu gibi. Teruarı “bir bölgenin sahip olduğu özelliklerle kurduğu ilişki” olarak özetlersek alkol yapımında kullanılan tarımsal hammaddeler de kendi teruarı içinde yetiştikten sonra coğrafi konumun sunduğu kültürel özelliklerle şekillenip “yerel lezzet” tanımını üstlenir.
Coğrafya, iklim, toprak
Alkollü içecekler, genellikle çeşitli tarım ürünlerinden elde edildiği için tarımsal üretimle arasında güçlü bir ilişki söz konusu. Farklı coğrafyalar ve kültürler tarımsal kaynakların ve üretim yöntemlerinin çeşitliliğini gözler önüne seren farklı alkollü içeceklere sahiptir.
Bir bölgenin coğrafi konumu, doğal kaynakların mevcudiyeti ve iklimi hangi ürünün yetişeceğine karar verdiği gibi tarımsal ürünlerin büyümesini ve kalitesini de büyük ölçüde etkiler. Alkollü içeceklerde kullanılan farklı tarımsal hammaddeler belirli iklim koşullarında gelişir. İskoçya'nın serin ve nemli iklimi İskoç viskisinin ana bileşeni olan arpa yetiştirmek için idealken; Japonya’ya özgü sake söz konusu olduğunda Niigata ve Hiroşima gibi pirinç yetiştirmek için en uygun koşullara sahip bölgeler olarak öne çıkar. Agave bitkisinin damıtılmasıyla elde edilen Meksika’nın ikonik alkollü içeceği tekilada da Jalisco eyaleti sahip olduğu volkanik toprak ve sıcak iklim sayesinde mavi agave bitkisinin gelişmesi için sunduğu ortamla diğer bölgelerden ayrışır. Keza hem Sultaniye üzümü hem de anason için sunduğu verimli toprakları Alaşehir’i de rakı üretimi için merkez hâline getiriyor.
İklim, mahsul verimini ve elde edilen içeceklerin lezzet profillerini etkileyen sıcaklık, yağış ve güneş ışığı gibi faktörleri belirler. Genellikle şarap üretimiyle ilişkilendirilen bir kavram olan teruar, tüm tarımsal hammaddeler için geçerli olup, toprak bileşiminin nihai ürüne belirli özellikleri nasıl kazandırdığında belirteç işlevi görür.
Kırsal kalkınma ve kültürel miras
Alkollü içeceklerle ilişkili kültürlerin devamlılığı bu coğrafi, iklim ve toprak faktörlerinin korunmasına bağlıdır. Belirli bölgelere bağlı geleneksel tarım uygulamaları ve alkollü içecekler için hammadde yetiştirme bilgisi nesilden nesile aktarılır. Doğal kaynakların korunması ve yönetilmesi, alkollü içeceklerin orijinalliğini ve bunlarla ilişkili kültürel mirası sürdürmek açısından oldukça önemli.
Alkollü içeceklerin üretimini desteklemek, geliştirmek ve sürdürmek için dünya çapında geliştirilen çeşitli tarımsal sistemler ve projeler söz konusu. Bu projelerin önemli kısmı kırsal kalkınma temelli olup yüksek kaliteli bileşenlerin istikrarlı bir şekilde tedarik edilmesini sağlamak, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmek ve yerel ekonomileri desteklemek gibi hedeflerle faaliyet gösteriyor.
Fransa’da şampanya, İskoçya’da viski, Türkiye’de rakı
Hükümetler ve şirketler alkollü içecekler için tarımsal üretim yoluyla yerel halkı ve yerel ekonomiyi desteklemek için çeşitli stratejiler kullanıyor. Fransa, Champagne bölgesinde, şampanya üretimini korumak ve teşvik etmek için katı düzenlemeler ve kalite kontrol önlemleri uyguluyor. Bu düzenlemeler, yerel çiftçilerin ve şarap üreticilerinin köpüklü şarabın itibarından ve pazar talebinden faydalanmasına alan tanıyor.
İskoçya'daysa Scotch Whisky Endüstrisi vergi teşvikleri, uluslararası ticaret müzakereleri ve "Scotch Whisky" coğrafi işaretinin korunması yoluyla devlet desteğinden yararlanıyor. Bu gibi önlemler yerel arpa çiftçiliğinin, içki fabrikalarının ve ilgili endüstrilerin sürdürülmesine yardımcı oluyor.
Benzer durum geçen hafta Levent Kömür’ün bahsettiği üzere anason için de geçerli. Tohumların kalitesi ve son üründe ortaya çıkan aroması, iklim, toprak türü ve uygulanan tarımsal pratikler dâhil olmak üzere her türlü yetiştirme koşulundan etkileniyor. Anason yetiştiriciliği için uygun koşullara sahip bölgelerde üretilen yüksek kaliteli tohumlar ortaya çıkan anason aromalı rakının lezzet profiline de katkıda bulunur.
Bunlar sadece birkaç örnek ancak dünya çapındaki hükümetler ve şirketler, alkollü içecekler için tarımsal üretim yapan yerel halkı ve ekonomileri desteklemek üzere benzer stratejiler uyguluyor. Gelişen tarım sektörü teşvik edilerek kırsal kalkınma, istihdam artırma, kültürel koruma ve toplumun genel ekonomik refahına katkıda bulunma gibi konular önceliklendiriliyor.
Ülke imajında millî içkinin rolü
Yerel alkollü içecekler, bir ülke veya bölgenin kültürel mirasını ve kimliğini somutlaştırarak asırlık işçiliği, teknikleri ve tatları temsil eden derin tarihsel ve geleneksel kökleri ortaya çıkarır. Meksika denilince ilk akla gelen tekila ve mezcal; agave yetiştiriciliği, küçük üreticilerle gelişen zanaatkâr üretim yöntemleri ve ülkenin zengin yeme içme geleneklerini temsil ederken bugün rakı ya da bira farketmeksizin “kraft” dünyasına girmek isteyen üreticiler türlü mevzuat ve prosedürle kısıtlamalara maruz kalmakta. Oysa Levent Kömür’ün de vurguladığı gibi Türkiye’de bugün olduğu gibi sadece 5-6 üretici değil de 200 tesis rakı üretse ortaya çıkan müthiş çeşitlilikle rakının dünyada ismi geçen ve akılda kalan bir içki hâline gelmesi güçlü ihtimal.
Buna ek, yerel alkollü içeceklerin etrafında barındırdıkları temsillerle ülkenin marka imajını ve itibarını şekillendirmeye yardımcı olması da söz konusu. Tan Morgül tüm cinsiyetleri kapsayan sofralarla rakının ülke sınırları aşan politik duruşundan bahsederken içinde bulunduğumuz sosyopolitik koşullar sebebiyle Türkiye ve toplumu üzerinden yaratılan imajla ilgili aslında ifade ettiği durum tam da buydu.
Gelenek, tat, zanaat
Yerel lezzetler ülke gastronomisinin ayrılmaz parçaları olarak bir bütün hâlinde ele alınmalı. Bugün Fransız şarapları Fransız mutfağıyla eşleştirme sanatında öncü rol üstlenirken; ülke şaraplarının, şarap endüstrisinde sofistike ve etkili oyuncu imajına katkı sunuyor. Her şarap bahsinde geçen “şarabın doğduğu topraklar” vurgusuna rağmen hâlâ gerçek anlamda ve yaygın kullanımda Anadolu yemekleri ve şarapları eşleşmesinden bahsedemiyoruz. Oysa ki yerel içeceklerin yöresel yemeklerle eşleşmesi öne çıkarılabildiği takdirde ülkeler kendilerini gastronomi destinasyonları olarak konumlandırıp ülke kültür ve geleneklerinin tanıtımı adına önemli adımlar atılabilir.
En nihayetinde, o veya bu şekilde, yerel alkollü içeceklerin ülkeleri ve yerel kültürleri tanıtan güçlü bir elçi vazifesi gördüğü yadsınamaz bir gerçek. Kapsadığı gelenekler, tatlar ve zanaatkârlıkla; kültürün markalaşmasına ve pazarlanmasına sunduğu katkılarla turizmde, mutfak deneyimlerinde, uluslararası ticarette, ekonomik ve kırsal kalkınmada yarattığı etkilerle ülkeye ait marka imajını ve küresel sahnedeki itibarını destekler.
Bu yazı orijinal olarak Apero'da yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun.