Merhaba. Yeni yılın nasıl başladı? Sanki daima bir beklentinin içinde pasif kalmakla suçlanıyoruz gibi. Harekete zorlanan, paydasında muhakkak kitlelerin olması beklenen kocaman değişimlerin gerçekleşmemesinden biz sorumluyuz âdeta. Değiliz. Bireyselliğin görmezden gelindiği, hislerin paketlendiği ve anların ödünç verildiği bir döngüde hem de hiç değiliz. İhtiyacımız olan reaksiyon vermek, çatlakların arasına sızmak, kırılmak, parçalanmak, onarmak, tekrar tekrar bozmak ve tabii ki sevmek.
Bu sayıda pek beğenmediğimiz yeni Iggy Pop albümü Every Loser'a dair düşüncelerimizi, bir türlü gelmese de kış demekte sorun görmediğimiz bu mevsimde gitmeyi heyecanla beklediğimiz konserleri ve José Saramago’nun Filin Yolculuğu kitabındaki gibi filin değil ama bir eşeğin gözünden sağlanan modern insanlık yüzleşmesini, yani Jerzy Skolimowski’nin EO filmini bulabilirsin.
❤️🩹 Tamiri Mümkün: Çarşamba akşamı Süreyya Operası’nda gerçekleşen mor ve ötesi’nin konser filmi Tamiri Mümkün’ün galasına katıldım. Geçtiğimiz yıl İnönü Stadı’nda 35.000 kişinin katılımıyla gerçekleşen konserde bir arada olmanın verdiği mutluluk, bu filmle birlikte sinema salonlarına taşınacak. Grubun da konser filmini beyazperdeye taşımasındaki en büyük amaç bu. Tamiri Mümkün, bugünden itibaren 42 kentte ve 162 salonda vizyonda. Buradan biletlere ulaşabilirsin.
Neler var bu sayıda?
📺 İzleme Listesi: Skolimowski’nin eşeğinden korku sinemasının yeni ikonuna
🗓️ Odak: İstanbul'un kış konser rehberi
🎬 Haftanın filmi: EO (Yönetmen: Jerzy Skolimowski)
💿 Haftanın albümü: Iggy Pop, Every Loser
Tamiri mümkün diyenlere,
Taner
Duende’nin İzleme Listesi sesli olarak seninle. İzleme Listesi’nde; sinemalarda, evde ya da İstanbul’daki film gösterim programları kapsamında izleyebileceklerinden seçtiğimiz 10 yapım hakkında kısa bilgiler bulacaksın. Skolimowski’nin eşeğinden korku sinemasının yeni ikonuna, Ata Demirer’in yeni karakterinden My French Film Festival’in yeni edisyonuna, bu hafta sinemalarda, evde ve şehirde izleyebileceğin birçok seçenek var.
İstanbul'un kış konser rehberi
Mevsim kış, İstanbul'un etkinlik takvimi yine göz alıcı konserlerle dolu.

İstanbul, yazdan devralınan dopdolu bir güz konser maratonunu geride bıraktı. Akbank Caz Festivali, MIX Festivali, mekân ve sahnelerin açıklanan yeni takvim yılı programlarının ilk konukları ve dahası, uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir müzik mevsiminden esintiler sundu.
16 Eylül günü yayımlanan keşif sayımızın odağındaki İstanbul'un güz konser rehberi listemize giren Agar Agar, Travis, The Comet is Coming, Kings of Convenience, Men I Trust, Ravi Coltrane ve diğer birçok isim, şehrin farklı yerlerinde mesken tuttu. Şehrin iyice hızlanan kültür-sanat nabzı, inatla yaşamaya devam eden müziğin yaydığı coşkusuyla arttı.
Bir türlü gelmeyen soğukların berisinde dururken güz mevsimi hiç geçmemiş gibi hissetsek de yeni bir yılın ilk günlerinde, kış mevsiminin başlangıcındayız. 2022'den daha zengin, kucaklayıcı ve kapsayıcı bir müzik yılı deneyimlemeyi arzuyoruz. Kimi hayal ettiklerimizin gerçek olacağını görmek, çetin kış mevsiminde şehri müzikle yankılatacak müzisyenleri ve müzik gruplarını iple çektiğimizi hissetmek 2023'e olan inancımızı katlıyor.
Şehrin kış konser takvimi sonbahardaki kadar zengin, çeşitli ve sabırsızlandırıcı. İstanbul yine iki yakası boyunca farklı birçok küçük ve büyük sahnede yerel ve küresel yıldızları, veteran ve çıkıştaki isimleri, dinginlikle dansı, deneyselle popüleri ve daha fazlasını ağırlamaya hazırlanıyor. Heyecanlıyız. Bu heyecanı seninle hem bu dizelerde hem de konser alanlarında paylaşmayı umuyoruz. Seni İstanbul'un kış konser takviminde bir yolculuğa davet ediyoruz.
Ludovico Einaudi. | Fotoğraf: Gianni Cipriano
1. Ludovico Einaudi ve Editors @ Zorlu PSM
Modern klasik müziğin devlerinden, geçtiğimiz on yılda popülerliği iyice genişleyen ve küresel bir hâl alan Ludovico Einaudi, İstanbul'a kış aylarında gerçekleştirdiği ziyaretlerine devam ediyor. En son 2 yıl önce yine Zorlu PSM'de izlediğimiz müzisyen, 2022'nin başında yayımladığı albümü Underwater'ın dünya turnesi kapsamında dinleyicileriyle buluşacak. 8 Şubat akşamı vereceği konserin biletleri hızla tükenen Einaudi'yi, biletleri hâlâ satışta olan 7 Şubat Salı tarihli konserinde yakalaman mümkün.
Zorlu PSM'nin kış mevsimi konuklarından bir diğeri de Editors. Birleşik Krallık'ta milenyumun başında kurulan ve rock 'n roll'un uluslararası dirilişinin öne çıkan isimlerinden biri olan grup, 20 yılı aşkın kariyelerinde seslerini sık sık revize etti. Erken dönemlerinin post-punk sesini; synthpop, darkwave ve son olarak (Blanck Mass işbirliğiyle) elektro-endüstriyel janrlarıyla çeşitlendiren grup, 2022'de yayımladıkları EBM albümüyle alternatif bir rave deneyimi vadediyor. Ludovico'dan iki gün önce, 5 Şubat Pazar akşamı dinleyebileceğin konserin satışa çıkan 3 kategorisinden ikisinin biletleri satışa hâlâ açık. Bir daha ne zaman göreceğimizi öngöremediğimiz Editors'u kaçırmak istemiyorsan biletlere yönelmenin tam da zamanı.
Tamino. | Fotoğraf: Cem Gültepe
2. Gezgin Salon: Tamino @ Volkwagen Arena
Oda müziğine getirdiği art pop yaklaşımlar, Arap folk müziğine de dokunan çağdaş gitar baladları ve dahasıyla şimdiden özgün bir ses evreni yaratmış olan Tamino, 23 Eylül'de yayımladığı ikinci ve son albümü Sahar'ın turnesi kapsamında araya kapatmadan yeniden İstanbul'da olacak. En son geçtiğimiz Haziran ayında Gezgin Salon Festivali'yle Parkorman'da izlediğimiz müzisyen, yine Salon İKSV organizatörlüğünde, 18 Şubat Cumartesi akşamı bu sefer Volkswagen Arena'da sahne alacak.
Bonobo. | Fotoğraf: Grant Spanier
3. Bonobo ve Güneş @ Volkwagen Arena
Downtempo'dan nu caza, microhouse'dan future garage'a genişleyen ses paletiyle elektronik müziğin BPM'i düşük, duygu yoğunluğu yüksek atmosferik işlerine imza atan müzisyeni Bonobo, 9 Mart Perşembe akşamı 6 yıllık bir aranın ardından yeniden Volkswagen Arena'da sahnede olacak. Öncesinde 2017 tarihli Migration albümünün turnesi kapsamında ve 27. Akbank Caz Festivali programıyla İstanbul'a adım atmış olan müzisyen, bu sefer deep house ile alternatif R&B arasında salınan son albümü Fragments'in dünya turnesi takvimi dâhilinde dinleyicilerle buluşacak.
Bonobo'dan üç gün sonra Volkswagen Arena sahnesini devralacak isim ise Güneş olacak. Duende'nin yılın öne çıkan yerli albümlerinde ilk ve son albümü Atlantis'le yer verdiği müzisyen; pop, trap ve R&B arasında gezinen eşsiz ses dünyasının kapılarını 12 Mart Pazar akşamı dinleyicilerine açacak. Bu konser, yerel müzik sahnesinin yıldız ışıltıları yayan ismi Güneş'in Atlantis turnesi kapsamında vereceği konser serisini başlatacak, aynı zamanda da albümü baştan sona canlı dinleyebileceğin ilk gece olacak.
Şevket Akıncı. | Fotoğraf: Mehmet Taylaner
4. Şevket Akıncı @ Borusan Müzik Evi
Türkiye caz ve klasik müzik sahnesinin üretken gitarist ve bestecisi, diğer taraftan da bir eğitmen ve yazar olan Şevket Akıncı, sanat evrenindeki 30. yılını kutluyor. Akıncı, geçtiğimiz yılın sonuna doğru gelen albümü Meskûn Mahal'in ardından Borusan Müzik Evi'nde sahneye çıkacak. Öte yandan, 25 Şubat Cumartesi akşamı izleyebileceğin konser Meskûn Mahal'in bir tanıtımı olmayacak. 2021 tarihli Dünyada Saat Kaç albümünden parçaların ve 2017 tarihli Escher Chronicles'ın elektrik versiyonlarının çalınacağı akşamda Şevket Akıncı'ya vibrafondan marimbaya, flütten saksofona genişleyen enstrümanlarda 8 kişilik bir müzisyen ekibi de eşlik edecek.
Michelle Gurevich. | Fotoğraf: Remi Rybicki
5. Michelle Gurevich ve Jenny Hval @ Babylon
Karanlık, kasvetli, romantik ve özlemli bir art pop atmosferini androjen vokalleriyle yıkayan Michelle Gurevich, en son 2016 yılının aralık ayında ziyaret ettiği İstanbul'a yine Babylon sahnesinde dönecek. 2013 yılında yayımladığı Kiss in Taksim Square teklisiyle radarımıza çoktan girmiş olan Gurevich; o zamandan bu yana bir isim değişikliğine gitti, yayımladığı 4 albümle kataloğunu iyice genişletti ve farklı janrlara uzanarak ses evrenine yeni boyutlar ekledi. 2 Mart Perşembe ve 3 Mart akşamları arka arkaya sahne alacak müzisyenden yepyeni şarkılar duymayı da bekleyebilirsin. Zira 2022'nin başında yayımladığı Goodbye My Dictator şarkısı, Gurevich'in sıradaki albümünün habercisi olabilir.
Gurevich'ten yaklaşık bir ay önce, 8 Şubat Çarşamba akşamında sahneyi dolduracak isim ise iple çektiğimiz Jenny Hval olacak. Yakın geçmişte İskandinavya'dan çıkan en heyecan verici, yenilikçi ve vizyoner işlerden bazılarına imza atan Hval; dinginleştirici, uçucu ve soyut şarkılarıyla madde-ötesi bir deneyim vadediyor. 11 Mart 2022 yayımladığı ve şu ana kadarki en "tropikal" albümü olan Classic Objects'ten taze şarkılar, İstanbullularla ilk defa o gece paylaşılacak.
Jaga Jazzist. | Fotoğraf: Anthony P. Huus
6. Jaga Jazzist @ İş Sanat
İskandinavya'dan bir başka konuk ise bu sene 29.yıllarına girecek olan ve kariyerleri boyunca cazı merkezine aldıkları, etrafına da çeşitli deneysellikler ekledikleri müzikleriyle eşsiz bir nu caz kütüphanesi büyütmüş Jaga Jazzist olacak. 8 kişilik bir caz/rock orkestrasıyla, 20'ye yakın enstrümanıyla evrenlerarası bir yolculuk sunacak olan Jaga Jazzist, 25 Ocak Çarşamba akşamı sahneye çıkacak.
İş Sanat sahnesinin bir başka konuğu da modern klasik, ayinsel ve ilahi koro müziğinin yaşayan efsanelerinden Arvo Pärt'ın engin kataloğundan seçili eserleri 8 Şubat Çarşamba akşamı seslendirecek Tallinn Oda Orkestrası olacak. Te Deum ve Litany gibi albümlerle Arvo Pärt'ın eserlerine görkemli uzamlar ekleyen Tallinn Oda Orkestrası'nın dinleyicilerle buluşturacağı parçalar arasında Spiegel im Spiegel, Für Alina ve Tabula Rasa gibi klasik Pärt parçaları da bulunuyor.

Film: EO
Yönetmen: Jerzy Skolimowski
Süre: 86 dakika
Yapım yılı: 2022
Jenerik: Polonya’nın sineması yıllansa da vizyonundan zerre kaybetmeyen sinemacılarından Jerzy Skolimowski’nin yedi yıl aradan sonra sinemaya dönüşünü müjdeleyen filmi EO, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü paylaştı. Skolimowski, bir eşeğin başrolde olduğu ve bir eşeğin bakış açısıyla anlattığı bu yol hikâyesi için “kendisini ağlatabilen tek film” olduğunu söylediği Robert Bresson imzalı Au Hasard Balthazar’dan ilham alıyor. Ülkesi Polonya’yı bu yılki En İyi Uluslararası Film Oscar yarışında temsil eden film, on beş filmlik kısa listeye kalmayı başardı. Filmde EO’yu altı ayrı eşek, Ettore, Hola, Marietta, Mela, Rocco ve Tako canlandırıyor.
Neden izleyelim? Hayvanların ana karakter olduğu ama çocuklar veya aileler için tasarlanmamış, söz konusu hayvanın görsel efektlerden ibaret olmadığı, hatta konuşup dans etmediği bir canlı aksiyon filmi bulmak neredeyse imkânsız. Yaşı ilerleledikçe meraklı bir çocuk gibi sinemanın farklı oyun alanlarını keşfetmeye başlamış Jerzy Skolimowski, yeni deneyinde bu imkânsızlığı mümkün kılıyor. Tamamı bir eşeğin bakış açısıyla anlatılan, insanların sadece gelip geçici yan karakterler olduğu film sadece dünyayı değil, dünyanın zalimliğini ve bu zalimliğe rağmen tohumlarına rastlanabilen umudu da bir eşeğin gözünden görüyor.
Karakteri insan olan, alışılagelmiş yol hikâyelerinden pek bir farkı yok aslında EO’nun. Çalıştığı sirk iflas edince sirkin herhangi bir ekipmanı, eşyası ya da mobilyasından farksızcasına haczedilen EO, satıldığı çiftlikten kaçmayı başarıyor. Belki ona zulmeden insanlarla dolu bu dünyada onu sevmiş tek kişi olan bakıcısı Kasandra’yla yeniden bir araya gelmeye çalışıyor. Belki de sadece hayatta kalma içgüdüsüyle karşısına çıkan fırsatları değerlendirerek oradan oraya sürükleniyor. Amacının ne olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilemiyor, sadece öngörüyoruz.
Jerzy Skolimowski, segmentlerden oluşan bu yol hikâyesini biçimsel anlamda tam bir lunaparka çeviriyor. Her farklı durakta ve EO’nun insanlarla kurduğu her ilişkide; bu yol hikâyesinin türü, kamera filtresi, temposu ve hissi değişiyor. Bazen duygusal bir bağın duygu yoğunluğunu, bazen pastoral tablonun coşkusunu, bazen bir kamyon kasasının klostrofobisini, bazen bir aile dramının gerilimini, bazen de bir tekno-arzu nesnesinin neon ışıklarını hissediyoruz. İnsanların figüranlardan ibaret olduğu bu yolculukta bazı figüranlar biraz daha öne çıkıyor tabii: Sandra Drzymalska’nın Kasandra’sı, Lorenzo Zurzolo’nun Vito’su, Mateusz Kościukiewicz’in Mateo’su ve filmin belki de en büyük sürprizi, Isabelle Huppert’in kontesi…
İnsanın insanla ve medeniyetle olan ilişkisini fona yerleştirip tüm bunları insanın doğayla ilişkisi üzerinden yorumlayan, dünyayı mutluluğu da mutsuzluğu da tadan bir eşeğin kocaman açtığı gözleriyle görüp upuzun kulaklarıyla dinleyen bu film, 2022’nin deneyselliği ve gerçekçiliği iç içe geçirebilen sayılı işinden biri.
Nereden izleyebilirsin? EO, bugün Başka Sinema salonlarında gösterime giriyor.
Benzer işler:
- Au Hasard Balthazar (1966, Robert Bresson)
- Gunda (2020, Viktor Kosakovskiy)
🟠🟢🔵 Duende’yi Letterboxd’da da takip edebilir, Haftanın Filmi incelemelerimize ve Keşif Sineması’nda adı geçen filmlere hesabımızdan ulaşabilirsin.
Uyusun da Büyüsün Arter’de
Uyusun da Büyüsün
Arter, Eda Berkmen’in küratörlüğünü üstlendiği Koyun Koyuna sergisini Uyusun da Büyüsün adlı konserle taçlandırmaya hazırlanıyor.
Nedir? Keman sanatçısı Önder Baloğlu’nun Koyun Koyuna sergisinden esinlenerek kurguladığı Uyusun da Büyüsün konseri, 21 Ocak saat 17.00’de Arter’de dinleyicilerle buluşacak.
Neler var? Önder Baloğlu’na piyanist Çağdaş Özkan’ın eşlik edeceği ve ünlü ABD'li besteci George Gershwin’in Porgy and Bess operası için bestelediği Summertime ile açılacak konser; Robert Schumann, Johannes Brahms, Fazıl Say ve Arvo Pärt gibi dünyaca ünlü bestecilerin eserlerinden oluşan kapsamlı bir seçkiyle müzik tarihi boyunca ilgi gören ninnilere odaklanacak.
Uyusun da Büyüsün konseriyle ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsin. Konser biletlerini Arter’den temin edebilir ya da [email protected] adresiyle iletişime geçerek rezervasyon yaptırabilirsin.
Acıklı bir rock 'n roll nostaljisi
Iggy Pop, heyecansız bir garaj/punk rock nostaljisinin çelmesine takıldığı "mış gibi" bir albümle geri döndü.

Albüm: Iggy Pop, Every Loser
Süre: 36 dakika
Plak şirketi: Gold Tooth Records
Yayın tarihi: 6 Ocak 2023
Kartonet: Punk rock’ın müziğin öncü figürlerinden, The Stooges’la çıkardığı üç albümle rock 'n roll’un “anti” kimliğini somutlaştıran Iggy Pop, yeni bir stüdyo albümüyle karşımızda. 1970’lerin ikinci yarısından sonra atıldığı solo kariyerine 20’dan fazla albüm sığdıran, 2000’li yılların ikinci yarısıyla rock’ın dışına çıkan janrlarla da deneyler yapmaya başlayan Iggy Pop, Every Loser’la zamanı hiç olmadığı kadar geri sardı.
36 dakikaya sıkışan patlayıcı, direkt ve yüksek vuruşlu şarkılar, Iggy Pop’un Free albümündeki spoken word mırıldanmalarını tiz çığlıklara dönüştüren vokallere ve erken The Stooges’ı andıran lo-fi garaj rock prodüksiyonlara sahip. Bunlar, Iggy Pop'un dinleyicilere Every Loser albümüyle 50 yılı aşkın kariyerinin tüm duraklarına uğrayan bir zaman yolculuğu hazırlamasını sağladı.
Iggy Pop’a bu yolculukta gitarlarda Chad Smith, Josh Klinghoffer (Red Hot Chili Peppers) ve Duff McKagan (Guns n’ Roses), davullarda Taylor Hawkins, albümün yapımcılığında ise Andrew Watt eşlik etti. Albümün bir sulu boya çiziktirmesi olan, kalın kenarlı bir çerçeve içinden geçen yassı bir tren yolunu resmeden kapağı ise eski bir Black Flag üyesi olan Raymond Pettibon’a ait.
Iggy Pop, Every Loser
Neden dinleyelim? The Stooges’la 1969, Fun House ve Raw Power gibi proto-punk öncü işlere imza atan; solo kariyerinin başında David Bowie işbirlikleriyle uluslararası bir yıldıza dönüşen Iggy Pop, kariyerinin son 40 yılında müziği etrafında ve sahne üstünde şekillendirdiği ayrıksı bir kişiselliğe sahip. Sex Pistols’tan Sonic Youth’a birçok punk ve noise rock grubu, bu ayrıksı rock kahramanından da ilhamla rock 'n roll’a gürültü ve kaosun primal enerjisini kazandırırdı. Iggy Pop ise hemen hemen tüm solo üretimleriyle erken kariyerinin büyülü sesiyle bir kovalamacayla girişti; onun hayaleti peşinde "The Stooges-mış" gibi işlerle uzun ve heyecansız bir tekrara düştü.
Zira 1980 tarihli Soldier albümünden başlayarak 2016 yılının Post Pop Depression’ına kadar yayınladığı 10’un üzerinde albüm, erken Iggy Pop’un ses geleneğinin ortalama bir taklidi olmaktan fazlasını elde edememişti. Yaratıcı kadrosunda Queens of the Stone Age’den Josh Homme ve Dean Fertita, Arctic Monkeys’ten de Matt Helders’ı barından Post Pop Depression albümü, öncesinde rock’tan uzaklaşarak chanson, kabare ve cazla deneyler yapan Iggy Pop’un özlerine görkemli bir dönüşüydü. 2019’daki Free albümü ise Iggy Pop’un rock enstrümantasyonunu yeniden terk ettiği; ambient ile spoken word, cazla poetry arasında salındığı karanlık olduğu kadar dingin bir dinleme deneyimiydi.
Every Loser, Post Pop Depression’ı yakınsayan öze dönüş sesleriyle doluyken, The Stooges’ın "banger" formüllerinin alelade kullanıldığı ve Iggy Pop’un söz yazarlığının karalamaca notlardan ötesine geçmediği bir akışa sahip. Bu akışın ses manzarasına hakim olan “paketlenmiş” garaj rock, Every Loser’ı nostaljinin getirdiği heyecanla doldursa da albümü müzikal anlamda yolu, teması ve vizyonu olmayan bir karmaya da dönüştürdü. Albümün new wave tınıları (Strung Out Johnny ve Comments) ve Pop’un “perde arası” spoken word’leri (The News For Andy ve My Animus) Every Loser’ın garaj ses estetiğini çeşitlendirse de; şarkıları bütünle bir araya gelmeyen, yalnızca tekil olarak öne çıkan üretimler olarak sınırlanmaktan kurtaramadı.
Iggy Pop’un kötü bir taklidi gibi çınlayan, yeni bir ses ve vizyon vadetmeyen Every Loser, “The Stooges nostaljisi” yaşamak isteyenler için ideal bir tarif olabilir. Bu grubun dışında kalanlar ve ilk defa Iggy Pop’a şans verecek olanlar, müzisyenle bu albüm aracılığıyla tanışmak istemeyebilir.
Benzer işler:
- New Order - Power Corruption and Lies
- The Greenhornes - Dual Mono
👀 Bizi takip et: Duende'yi Instagram (@duende.magazine )'dan ve Twitter (@duende_______)'dan takip et.