aposto-logoÇarşamba, 29 Mart 2023
aposto-logo
Çarşamba, Mart 29, 2023
Premium'a Yüksel
Kadrajda Müzik
Hayaller Alemi
Öneri Halkası
Bugünkü Destekçimiz
Bir kare, bir hikâye

📷 Kadrajına Müziği Alan Fotoğrafçılar #7 | Burak Çıngı

Burak Çıngı'nın Londra'ya uzanan Ankara aktarmalı hikâyesiyle belirsizliğin tam ortasında, ışığın çerçevelediği bir alandayız.
DasDas ile birlikte

Duyduklarınla ve duymadıklarınla Minik Serçe: SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ X Media Art Museum by DasDas’ta Nedir? Kreatif direktörlüğünü Fuat Genç, sanat yönetmenliğini Mustafa Göçmezler, küratörlüğünü Esra Özkan’ın üstlendiği ve Sezen Aksu’nun bambaşka bir deneyimi birlikte yaşamamıza imkân tanıdığı sergi, X Media Art Museum’da sanatseverleri bekliyor. Müzedeki yüksek teknolojinin ışığında değer kazanan görseller, videolar, 3D ve 2D animasyonlar, katılımcıları 25 dakikalık bir gösterimin ardından sürpriz bir deneyim alanına sürüklüyor. Ne zaman? Mart 2023’e kadar ziyaret edilebiliyor. Neden gitmeli? Türkiye’de ilk defa bir müzisyenin çalışmalarını odağına alan dijital sanat sergisinde; değerli sanatçı Sezen Aksu’nun 70’lerde İstanbul’a gelmesiyle başlayan, 80’lerde renkli bir müzikal döneme, 90’larda pop çağına ve 2000’lerde daha cesur bir duruşa dönüşen, sonrasında ise ustalık dönemine uzanan ilham verici öyküsüne tanıklık edebilirsin. Not almalı: X Media Art Museum by DasDas ’ın üçüncü projesi olan serginin içinde yer alan farklı deneyim alanları, katılımcıların Sezen Aksu’ya not bırakabileceği alanlara ve projeyle bağlantılı NFT eserlere de yer veriyor. Fuga Mobilya ana sponsorluğunda gerçekleşen SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ ’yle geçmişten bugüne dijital bir yolculuğa çıkmak için detaylı bilgi ve biletleri burada bulabilirsin.

Daha fazlasını öğren

Merhaba. Yılın son Kadrajına Müziği Alan Fotoğrafçılar sayısına hoş geldin. Numara vermek gerekirse 7. sayıdayız. Daha önce Oastabis, Bengî Aktar, Sude Bircan, Ebru Yıldız, Ahmet Emre Saka ve Özgür Elver konuğumuz oldu. Bu serimiz 2023 yılına da taşacak ve yeni fotoğrafçıları seninle tanıştırmayı sürdürecek.

Bugünkü konuğum fotoğraflarını uzun zamandır hayranlıkla takip ettiğim Burak Çıngı oldu. O yıllardır fotoğraf makinasını dinlemekten keyif aldığı sanatçılarına doğrulttu. Bu kez kadrajda kendisi var. Tutkuyla sürdürdüğü gece işini izini keyifle takip ettim. Keyifli okumalar.

Neler var bu sayıda? 

📷 Kadrajda müzik: İhtimallerin arasında müzikle baş başa: Burak Çıngı
😇 Hayaller alemi: Lana Del Rey'le Twin Peaks dekorunda
👀 Öneri halkası: Robert Mapplethorpe ve Patti Smith'in Horses işbirliği, Nan Goldin'in The Devil's Playground kitabı
📸 Bir kare, bir hikâye: Sene 2016, yer Moth Club, Londra. Kadrajda Lady Gaga

İhtimallerin heyecanına kapılanlar,
Taner

Kadrajda Müzik

İhtimallerin arasında müzikle baş başa: Burak Çıngı

Ankara aktarmalı bir hikâyenin içindeyiz. Belirsizliğin tam ortasında ve ışığın çerçevelediği bir alandayız. Baş rolde tabii ki müzik ve fotoğrafçılık var.

İçeri girer girmez bara yöneldim. Barmenle göz göze geldik. Yüzümdeki ufak tebessümden rutinin devam ettiğini anladı. Bara oturduğumda içkim hazırdı. Fonda PJ Harvey’den Good Fortune çalarken mekânın loş ışığında parlayan yüzlere tek tek baktım. Siyah şapkasıyla oturan ve muhabbetin kendi saflarına geçmesini bekleyen onunla göz göze geldim. Buralarda yeniydi diyemem. Sadece şimdiye kadar denk gelmemiştik. Belki farkında olmadan bugünü bekledik. Üç yudum kalmış birasıyla bara oturunca o günün geldiğine emindim.

“En son ne zaman bırakma noktasına geldin?” diye sordum. Düşünmeden cevapladı: “Eskiden daha fazlaydı. Şu sıralar daha iyiyim.” Devam ettim. “Zor değil mi geri dönmek?” Dudağını büzdü. “Sadece kendim için yapınca, değil.” dedi. Haklıydı. Başa dönmek gibi olamazdı. Olanağı yoktu. Merak ettim: “Peki ne iş yapıyorsun?” Birkaç saniye ellerine baktıktan sonra kafasını kaldırdı ve “Gündüz mü, gece mi?” dedi. “İki işim var, ondan.” diye ekledi. O cevap vermeden “Hangisi gönlünden geçen?” diye sordum. Bunu daha önce hiç tanışmadığı birinin, yani benim bile bilmemi bekler bir tavırla “Fotoğrafçılık.” dedi.

Nick Cave, Grinderman personasıyla 2010 yılında Coronet sahnesinde. | Fotoğraf: Burak Çıngı

Yukarıdaki diyalog hiç yaşanmadı. Aslında pek emin değilim, yaşanmış bile olabilir. Sadece benimle bugünkü yazının konuğu olan Burak Çıngı arasında olmadı. 1.5 saate yakın söyleşinin sonuna yaklaşırken Burak’a kurgusal bir soru sormak istedim. O da yukarıdaki cevaplara yakın yanıtlar verdi. Şimdi izninle onun hikâyesine geçelim. Burak’ın çoğunlukla gecesini aydınlatan müzik ve fotoğrafçılığa duyduğu ilginin başına dönelim. Çıkışta görüşmek üzere.

İlk gelen ve hiç gitmeyen

En baştan söyleyelim. Ankara aktarmalı bir yolculuktayız. Burak, yaşamının ilk yarısını Ankara’da, şimdiye kadar olan diğer kısmını Londra’da geçirdi. Sebebi ziyaretimiz belli. “Hangisi daha önce geldi? Müzik mi? Fotoğraf mı?” diye sorarak başladım konuşmaya. Burak, ilk olarak babasının iyi bir müzik dinleyicisi olduğu bilgisini verdi. Ardından ailece arabayla çıktıkları yolculukları anlatmaya başladı. Anneanne ve babaannesini görmek için gidilen 10-12 saatlik yollarda sürekli müzik dinlediklerini anlattı. Özellikle babasının çoğu yabancı müziklerden oluşan mixtape kasetlerinden bahsetti. Burak’a göre anne ve babasının müzik ilgisini ayıran şeylerin başında bu mixtape kasetler vardı. Onun tarafında mixtape yapmaya başlamak ve dinlemek istediği şarkıları kasete özenle kaydetmek, müzik ilgisinin en belirgin örneği. Üstelik Burak’ın büyüdüğü evde iyi bir ses sisteminin yanında bir kısmını frizbi oynayarak kullanılmaz hâle getirdiği küçük bir plak arşivi de vardı. Müzik çok erken yaşlardan itibaren Burak’ın hayatındaydı. İlk gelen ve hiç gitmeyen o oldu.

Babasının müzik ilgisinden olsa gerek Burak, çocuk yaşlarında org dersleri almaya başladı. 4-5 sene boyunca org çalan Burak’ın performansları daha çok eş dost buluşmalarında “Hadi oğlum bize bir şeyler çal” ricasından öteye geçmedi. Senelerce aynı orgla çalıştıktan sonra daha büyük ve daha yeni bir org isteyen Burak’a babası tarafından bir koşul getirildi. O da ailece dinledikleri Madonna’nın Like a Prayer şarkısının tuşlularını notasız bir şekilde çalmak oldu. Burak, bu koşulu kabul edip üstesinden de gelmeyi başardı. Ancak ona hiçbir zaman yeni bir org alınmadı. O da çocukluğun vermiş olduğu inatçılıkla çalmayı tamamen bıraktı. Bir daha da elini sürmedi. Başka enstrümanlar çalmayı denese de parmaklarında aynı beceriyi bulamadı. Bu yüzden müzikle ilişkisi amatör seviyede ve dinleyici tarafında kaldı. Belli ki o parmaklarda karşılık bulacak başka bir hikâye vardı. Sadece henüz vakti gelmemişti. 

PJ Harvey, Londra'nın Art Deco müzik mekânı Troxy sahnesinde. Yıl: 2011 | Burak Çıngı

Odaksızlık odakta

Sıra fotoğrafta. Burak’ın fotoğraf makinalarıyla tanışması da çocuk yaşlarda gerçekleşti. İlk olarak 24 poz alan ince uzun ve dikdörtgen olarak tanımladığı bir fotoğraf makinası oldu. O uzun yolculukların ardından gidilen tatillerde makinasını hep yanında taşıdı. İlgisini çeken ne varsa hepsini kadrajına aldı. Deklanşöre basmaktan çekinmeyen Burak’ın o döneme dair hatırladığı en net şey fotoğraflarında kişileri ya da objeleri asla merkezde konumlandıramaması. “Fotoğraflarım hakikaten çok kötüydü.” diyen Burak’ın kendine dair eleştirileri daha o zamandan beri vardı. O dönem dayısının annesine yurt dışından getirdiği Minolta marka analog fotoğraf makinası hemen ilgisini çekti. Her ne kadar plaklarla olan kötü geçmişinden ötürü annesi makinayı Burak’ın ulaşamayacağını düşündüğü raflarda saklasa da o bu engelleri aşmayı başardı: “Sandalyeler koyarak o makinaya eriştiğim zamanlar oldu. Fakat nasıl kullanıldığını bilmediğim için elime alıp kurcaladım ve yerine koydum her seferinde.” Çocukken sıcak kalan merakların ileride nelere yol açtığının sayısız örneği var. Burak şimdi fotoğrafçı. 50mm lense sahip 36 pozluk bu makina da şimdi Burak’ın yanı başında. Müzik için olmasa da özellikle ilk kez gittiği, kendisini keşfe açtığı zaman ve ortamlarda Minolta’sı hep yanında.

Sahnede The Hives. Yıl: 2014. | Fotoğraf: Burak Çıngı

İlk konser: Türk Rock Müzik Sanatçıları Atom Santraline Karşı 

Performans fotoğrafçılığını merkezine alan birisinin ilk konser anısını öğrenmek istedim. “Epey olaylıydı.” diyerek anlatmaya başladı. Burak, ortaokula gittiği zamanlarda bir gün Ankara’da büyük bir etkinliğin olacağı haberini aldı. Onun aklında kalanlar konserlerin Çevre Parkı’nda ve nükleer santrallere karşı çıkmak için düzenlendiği. Bir de tabii ailesinden habersiz siteden arkadaşıyla gitmesinden ötürü eve geldiğinde kopan yaygara. Biraz araştırdığımda etkinliğin 1993 yılında Nükleer Karşıtı Kongre hazırlıkları sürerken 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara Altınpark’ta gerçekleştiğini öğrendim. Moğollar’dan Taner Öngür’ün Türk Rock Müzik Sanatçıları Atom Santraline Karşı adıyla düzenlediği etkinlikte dört gün boyunca sayısız grup sahne aldı. Burak da bu dört günün birinde müzik sahnesinin o dönem iz bırakan duruşuna tanık oldu. Belki o gün elinde fotoğraf makinası yoktu ama zihninde o anlar kareler hâlinde kayıtlı. 

Burak’ın ilk yabancı konseri de üniversiteyken İstanbul’da gittiği The Prodigy konseri oldu. O vakte kadar Türkiye’ye gelen Madonna, Michael Jackson gibi isimlerin konserlerine gitmek için ailesini ikna edemeyen Burak, nihayet izni kaptı ve 17 Nisan’da Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşen konserde yerini aldı. O güne dair Burak’ın aklında kalanlar: “İnanılmaz bir histi. İstanbul’da ilk konser deneyimim. Çok eğlendiğimi hatırlıyorum. Başıma bir iş gelir mi diye merak ve korkunun iç içe geçtiği, ne olacağını bilemediğim bir konserdi.” 

Konser anıları zihninde birikmeye başlayan Burak, pek istemeyerek Hacettepe Üniversitesi’nde istatistik okuduğu sırada annesine hediye edilen Minolta’yı hatırlayıp fotoğrafçılık dersi almaya karar verdi. Çocukken gizli saklı erişse de kullanamadığı makinayı artık öğrenebilirdi, onunla fotoğraflar çekebilirdi. Nitekim öyle de oldu. Bir yıl boyunca fotoğrafçılık dersi alan Burak, bu sayede siyah beyaz filmlerin nasıl yıkandığını, filmlerin agrandizörle nasıl basıldığını öğrendi. Daha da önemlisi bundan keyif aldı. 

Işık Declan McKenna'nın üstünde. Yıl: 2016 | Fotoğraf: Burak Çıngı

Gençlik heyecanı Britpop

Üniversitede son sınıfa geldiğinde Burak’ın geleceği için bir yön çizmesi lazımdı. 90’lı yılların ortasından beri dünya Oasis, Blur, Suede ve Pulp’ın başı çektiği Britpop’la çalkalanıyordu. Çocukluğundan itibaren farklı müzik türlerine gönlünü kaptıran Burak için Britpop gençlik döneminin ilk heyecanıydı. Kalp atışlarını hızlandıran tüm müziklerin istisnasız İngiltere’den çıkması Burak’ın iştahını daha da kabarttı. Zaten üniversite yıllarında Londra’ya 3-4 kere tatile gitmişti. Her seferinde şehre biraz daha hayran kalıp bütün parasını Virgin, Tower ve HMV plak dükkanlarından aldığı CD’lere vererek dönmüştü. Son Londra ziyaretinden kısa süre sonra yüksek lisans için kabul alan Burak, içi CD’lerle dolu bavulunu bu sefer uzun süre kalma hayalleri ve umutlarıyla doldurarak İngiltere’nin yolunu tuttu. Yıl 2000. Aylardan eylül.

Yüksek lisansı sırasında üniversitede iş bularak çalışma iznini cebine koyan Burak, ülkede kalmayı başarmış olmanın verdiği rahatlık ve şehri daha yakından tanımanın da sağladığı etkiyle peşi sıra konserlere gitmeye başladı. O dönem 3 megapiksel kameraya sahip bir dijital fotoğraf makinası satın aldı. Bir gün Blur’un, ertesi gün Missy Elliot’ın, sonraki gün de Peaches’ın konserine gittiği dönemde yanında hep bir fotoğraf makinası vardı. Onun söylemiyle “Sadece kendim için çektiğim ve yine çok iyi olmayan fotoğraflar.” biriktiriyordu. Burak, çektiği fotoğrafları beğenmemeyi sürdürse de müzikli anılarını kendisi için kaydetme eylemi çoktan hayatının bir parçası hâline gelmişti. Bu adı konmamış bir ilişkiydi sadece. Verilen emek ve beraberinde ortaya çıkanlar fazlasıyla yeterliydi.

Charlie XCX, 17 yaşındayken Club Motherfucker sahnesinde. Yıl: 2009 | Fotoğraf: Burak Çıngı

Kadrajda müzik var

Çok geçmeden kendisine bir Canon makina ve 70-300mm bir lens alan Burak, HMV’de imza gününe gelen grupların kısa performanslarını çekmeye başladı. Aynı dönemde çokça gittiği Block Party ve Killers gibi grupların yolunun geçtiği Club Motherfucker’da sahne alan pek çok grubun fotoğraflarını çekti. Bu sayede Metronomy gibi yıldızı henüz parlamamış birçok projeyi kadrajına aldı. Bir gün Club Motherfucker’ın promoter’lığını üstlenen arkadaşından Reading Festivali'ne gitmek için davet aldı. Festivalde DJ olarak sahne alacak arkadaşının teknik ekibinde yer alarak festivale giriş yapan Burak, yanında fotoğraf makinasını da götürmeyi ihmal etmedi. Sahne arkasında özgürce dolaşan Burak, aklındaki tek planı uygulama kararı aldı. Sahne önüne geçip festivale gelen diğer fotoğrafçıların arasına karışarak pek çok grubu fotoğrafladı. Festival sonrası ilk portfolyosu hazırdı. Çok geçmeden Supersweet isimli bir internet sitesi için konserler çekmeye başlayan Burak’ın ilk basılı fotoğrafları Artrocker dergisinde yer aldı: “İlk basılı işimdi. Tarifsiz bir duyguydu benim için. Şimdi o duyguyu çok yaşamıyorum tabii. Ancak hâlâ daha önce hiç yer almadığım tanınan yayınlarda fotoğraflarım basıldığında sevindiğim oluyor.”

Savages, Reading Festival'de, enerjinin merkezinde. Yıl: 2016 | Fotoğraf: Burak Çıngı

Her ne kadar Burak için müzik fotoğrafçılığı zamanının büyük bölümünü alsa da onu fotoğraf çekmeye yönelten tek şey içindeki müzik tutkusu oldu. Bu yüzden en başından bugüne kadar hep dinlemek istediği, merak ettiği grupların fotoğraflarını çeki: “Benim daha çok odaklandığım, görmek istediğim gruplar. Çektiğim fotoğraf daha çok benim için. Dergiler ya da gazeteler için değil.” Bu yüzden de büyük bir titizlikle yıllarını verdiği fotoğrafçılıktan para kazanması, yani profesyonelliğe geçişi de zaman aldı. Burada ona yol gösteren uzun yıllar birlikte çalıştığı Drowned In Sound’daki editörü oldu. Onun önerisiyle Redferns isimli fotoğraf ajansının bir parçası oldu ve profesyonel fotoğrafçılık kariyeri başladı.

Madonna. Kraliçe. Yıl: 2012 | Fotoğraf: Burak Çıngı

Kontrolsüzlüğün içinde kontrol

Kontrolün fotoğrafçıda olmadığı, pek çok dinamiğin eş zamanlı ortaya çıktığı bir ortamda Burak’ın kadrajında neyi ön plana çıkarmak istediğini merak ettim. Cevabı çok netti: “İki şey var benim için. Birincisi duygusal ifade. İkincisi ışık. Mesela ışığın arkadan gelip de halo etkisiyle sanatçıyı çerçevelediği bir anı yakalayabilirsem o benim için süper bir kadraj. O çok hoşuma gidiyor. Eğer duygu ve o ışık bir araya gelirse fotoğraftan beklentim yüzde yüz karşılanıyor.” Tam zihnimde ihtimal hesapları yaparken Burak devam etti: “Kendi fotoğraflarım için çok eleştirel bir insanım. Çektiğim fotoğraflardan şimdiye kadar beğendiklerim iki elin parmaklarını geçmez.”

Burak’ın fotoğraflarındaki kusursuzluk ve netlik arayışının beraberinde hayal kırıklıklarını getirebileceğini düşündüm. Önce iyi bir fotoğraf ortaya çıkarmak için elindeki imkânları sonuna kadar kullandığını anlattı ardından beklediğim şeyi söyledi: “Kapkaranlık bir ortamda iyi bir fotoğraf çıkarmak çok zor. Çekmeyi çok istediğim bir grup olduğunda ve kendimi böyle bir ortamda bulduğumda bu kötü bir his uyandırıyor ve hayal kırıklığı yaratıyor.” Ancak Burak performans fotoğrafçılığının ihtimaller arasındaki çekişmelerden ibaret olmadığının farkında. Denemeden istediği şeyi elde edemeyeceğinin daha çocukken öğrenmişti. Evet. Annesinin üst rafta sakladığı Minolta’ya sandalyelerin üstüne çıkarak erişmesi gibi. Tüm bunların yanında 2006 yılından beri sürdürdüğü fotoğrafçılık kariyerinde her seferinde minnet duyduğu bir his var. O da: “Orada olmanın verdiği başlı başına bir duygu var. Fotoğrafı çekme imkânımın olduğunu bilme hâli de diyebilirim. O an orada olabilme ve sevdiğim grubun fotoğraflarını çekebilme şansı çok değerli. Bunun yarattığı his de öyle.”

Anna Calvi, Roundhouse'da. Yıl: 2019 | Fotoğraf: Burak Çıngı

Esas olan ikililik

Tam zamanlı fotoğrafçılık üzerine konuşurken Burak’ın eş zamanlı iki işinin olduğunu öğrendim. Müzik fotoğrafçılığındaki dengesiz gelir durumu ve ailesinden ona kalan ekonomik güvenceyi elinde tutma nasihatları sebebiyle Burak’ın gündüzleri hep başka bir işi oldu. Hayatta ikililik esastır. Eş parçalar olmasını istesek de gerçekte karşımıza çıkan hep iç içe geçen, birbirini tamamlayan ilişkilerdir. Burak için de öyle. Geceleri ışığın ona sağladığı ihtimaller havuzunda tutkusunu dışa vururken gündüzleri tanımlı verilerin ve bilindik sayısal oyunların izini takip etti. Nerede kalmıştık? Bir barda mı tanışmıştık? Hayır. O Londra’da, ben İstanbul’da. İki ayrı şehirde, üç saatlik farkla görüntülü bir konuşmadaydık.

Burak için 2022'in en iyi konseri: Rina Sawayama | Fotoğraf: Burak Çıngı

Takvim aralık ayı olunca 2022’ye geniş kadrajdan bakmadan konuşmayı sonlandırmak istemedim. Bu yıl neler dinlediğini sorduğumda şu sıralar elindeki CD’leri dijitale geçirmeye çalıştığını söyledi. Bu yüzden geçmişte sevdiği pek çok ismin albümlerini tekrar tekrar dinlediğini de ekledi. En son durağı Suede olmuş. Senelerce önce Burak’ın gönlünü İngiltere’ye kaptırmasına sebep olan gruplardan biri. Şaşırmadım. Güncel olarak da SZA’nın bu ay çıkardığı SOS albümüne kulak verdiğini söyledi. Bu yıl en çok Rina Sawayama konserlerinde çektiği fotoğraflardan memnun kalmış. Ayrıca PJ Harvey’in şiir okuma seansı da kendisi için 2022’deki en özel performans olmuş. İkimiz de evrene PJ Harvey’in bir an önce müziğe dönmesi talebimizi ileterek Ankara aktarmalı yolculuğun şimdilik sonuna geldik. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Hayaller Alemi
Kiminle baş başa kalıp nerede olmak ve onu nasıl çekmek isterdin?

Lana Del Rey'le Twin Peaks dekorunda çeşitli ortamlarda fotoğraflarını çekmek ilginç olabilirdi.

Tori Amos, Boys For Pele | Fotoğraf: Cindy Palmano

Hangi albümün kapağını çekmek isterdin? Yayınlanmış bir albüm de olabilir ya da bir grubun gelecekte çıkacak bir albümü de olabilir.

Çok zor bir soru. Aklıma gelen pek çok kapak var ama sanırım cevabım Tori Amos'un Boys for Pele albümü. Bence Cindy Palmano'nun albüm kapağı ve albüm promosyonu için çektiği bütün fotoğraflar inanılmaz. Benim için albümün liriksel ve müziksel içeriğini tek bir fotoğrafla anlatabilen nadir albüm kapaklarından biri. Sanırım senelerce duvarımda asılı kalan kocaman bir posteri Ankara'da bir depoda duruyor hâlâ.

Kimin konserini fotoğraflamak isterdin? Gerçekleşmiş ya da gerçekleşmemiş olabilir.

 The Doors, Michael Jackson ya da 70'lerin Bowie'si.

Hangi fotoğrafını yeniden çekmek isterdin?

Hemen hemen çektiğim tüm fotoğraflarda daha sonradan bir kusur bulduğum için çoğunu tekrar çekmek isterdim. 

Öneri Halkası

Patti Smith | Fotoğraf: Robert Mapplethorpe 

Müzik fotoğrafçısı olarak kimi/kimleri takip edelim?

Sevdiğim arkadaşlarım Jenn Five ve Gaelle Beri. Arşiv olarak Jim Marshall ve Brian Rasic. 

Favori fotoğraf kitapların?

  • David LaChapelle, LaChapelle Land ve Heaven to Hell 
  • Guy Bourdin, Guy Bourdin: A Message For You
  • Madonna/Steven Meisel, Sex 
  • Nan Goldin, The Devil's Playground
  • James Bidgood, Bidgood
  • Gordon Parks, A Harlem Family

Favori müzisyen/fotoğrafçı işbirliklerin?

  • Patti Smith, Robert Mapplethorpe
  • Madonna, Steven Meisel
Bugünkü Destekçimiz

Duyduklarınla ve duymadıklarınla Minik Serçe: SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ X Media Art Museum by DasDas’ta

Nedir? Kreatif direktörlüğünü Fuat Genç, sanat yönetmenliğini Mustafa Göçmezler, küratörlüğünü Esra Özkan’ın üstlendiği ve Sezen Aksu’nun bambaşka bir deneyimi birlikte yaşamamıza imkân tanıdığı sergi, X Media Art Museum’da sanatseverleri bekliyor. Müzedeki yüksek teknolojinin ışığında değer kazanan görseller, videolar, 3D ve 2D animasyonlar, katılımcıları 25 dakikalık bir gösterimin ardından sürpriz bir deneyim alanına sürüklüyor.

Ne zaman? Mart 2023’e kadar ziyaret edilebiliyor. 

Neden gitmeli? Türkiye’de ilk defa bir müzisyenin çalışmalarını odağına alan dijital sanat sergisinde; değerli sanatçı Sezen Aksu’nun 70’lerde İstanbul’a gelmesiyle başlayan, 80’lerde renkli bir müzikal döneme, 90’larda pop çağına ve 2000’lerde daha cesur bir duruşa dönüşen, sonrasında ise ustalık dönemine uzanan ilham verici öyküsüne tanıklık edebilirsin. 

Not almalı: X Media Art Museum by DasDas’ın üçüncü projesi olan serginin içinde yer alan farklı deneyim alanları, katılımcıların Sezen Aksu’ya not bırakabileceği alanlara ve projeyle bağlantılı NFT eserlere de yer veriyor. 

Fuga Mobilya ana sponsorluğunda gerçekleşen SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ’yle geçmişten bugüne dijital bir yolculuğa çıkmak için detaylı bilgi ve biletleri burada bulabilirsin.

Bir kare, bir hikâye

Lady Gaga, Londra'da Moth Club'ta sahnede. | Fotoğraf: Burak Çıngı

2016 yılı Eylül'ü bir cuma gecesi evde pijamalarımı giyip The Shallows filmini izlemeye hazırlanırken The Line of Best Fit'ten editörüm Lady Gaga'nın zorlasak 300 kişilik bir kapasitesi olan Moth Club'ta sahneye çıkacağına dair dedikoduların olduğuyla ilgili bir mesaj attı telefonuma. Tam böyle evde patlamış mısır ve film keyfi yapmak için hazırlandığım anda geldi mesaj. Aradım, soruşturdum. Bazıları duymuş ama kimse tamamen doğrulayamıyor gerçek mi değil mi diye. Hava soğuk. Moth Club'a evimden gitmek bir dert ama aklımda da sürekli ya gerçekse diye bir çelişki var. 

Twitter'da deli gibi araştırıp tesadüf eseri güvenilir bir promoter'ın Moth Club resmini koyup "Is this an illusion?" yazdığı bir tweet'i buldum. Tabii bu Lady Gaga'nın o zaman çıkardığı Perfect Illusion şarkısına bir gönderme. Bunu görür görmez apar topar duş alıp, fotoğraf makinamı da kapıp evden fırladım. Yolda o gece Moth Club'ta çalacak grup için bedava bilet veriyorlardı, onu da hemen telefonumdaki bir uygulama aracılığıyla aldım.

Lady Gaga 2011 yılından beri sadece anlaşmalı olduğu tek bir fotoğrafçıya konser çekim izni veriyor. Dolayısıyla küçücük bir kulüpte böyle bir imkânı yakalamak gerçekten inanılmaz bir fırsattı.

Moth Club'e geldiğimde kapıda böyle 20 kişi falan sırada. Güvenlik insanların çantasını kontrol ediyor. Bu tabii biraz panik yarattı bende. Çünkü çantamda profesyonel bir makine var. Bir de bunun üstüne herkese kimlik sormaya başlamazlar mı? Londra'da hiç kimlik taşımam üzerimde. Çünkü hiç gerek olmaz. O soğuk ve yağışlı havada soğuk soğuk terler dökmeye başladım. Fakat mucize bir şekilde sıra bana gelince ne çantama bakıldı ne kimlik soruldu. Güvenlikle şakalaşarak kapıya geldim ve telefonumdaki biletin taraması için uzattım. Bu sefer barkod çalışmadı. Bir başka aksilik ancak bu da çok önemsenmedi ve içeri girdim. 

O sırada içeride olan 20 kişinin dışında 10 kişi daha vardı. Yine içime bir kuşku düştü. Arkadaşım ve NME için fotoğraf çeken Jenn Five'a Moth Club'e geliyor musun diye bir mesaj attım. Cevabı "GERÇEK Mİ?" şeklinde oldu. O da dedikoduları duymuş ama onaylanmadığı için aynı benim gibi çelişkide kalmış. "Bilmiyorum, her ihtimal gel istersen." dedim. Bu sırada ön grup sahneye çıktı. Ben de sahnenin önünde böyle tek başıma loser vaziyette duruyorum. Setin sonunda grubun solisti "Enjoy Gaga!" derdemez tekrar Jenn'e "GERÇEK!" diye mesaj attım. 

Kulüp birden bire dolmaya başladı. 1 saat sonra içerisi epey kalabalık. Ben yerimi kaybetmemek icin hareket edemiyorum. Jenn dışarda, bileti olmadığı için içeri giremiyor. 15-20 dakika sonra Jenn de içeride. Kapıda bekleyip fazla guestlist'i olan birinin arkasına takılıp girmiş. Saat gece yarısı, içerisi cehennem gibi sıcak. Birden Mark Ronson gözüktü ve DJ'lik yapmaya basladı. Mark Ronson, Joanne'nin prodüktörlüğünü yaptığı için artık en ufak kuşkumuz yok. Ancak ne zaman olay gerçekleşecek hâlâ bilmiyoruz. Artık saat 01:30 muydu neydi, biz erişmiş vaziyetteyken, biraz da alkolden kafamız iyiyken, sonunda Lady Gaga göründü ve sahneye çıktı. Jenn ve ben de başımıza bir iş gelir korkusuyla çaktırmadan 10-15 kare fotoğraf çektik. Set sadece 2 şarkıydı. 2. şarkı Bad Romance'de Gaga gelip tam önüme ve göz hizama oturunca fotoğraf çekmeyi bıraktım ve bütün kulüple beraber şarkıya eşlik ettim.

Bu kare de o inanılmaz geceden kalma harika bir anı.

-Burak Çıngı

İlgili Başlıklar

Good Fortune

Fotoğraf

Nick Cave

Coronet

Ankara

Londra

Lana Del Rey

Tori Amos

+18 more

Bülteni beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Duende Yayınını Takip Et

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

0%

;