Merhaba. "Kadrajına müziği alan fotoğrafçılar" serimizin 8. sayısıyla karşındayız. Yeni yılın cebinde sakladıklarıyla heyecanlanıyoruz. Daha buluşacağımız nice insan, dinleyeceğimiz birçok hikâye var. Bu yılın ilk fotoğrafçı konuğumuzsa kadrajına müzisyenleri yakın bir geçmişte almaya başlayan, yerel sahnenin alternatif ve anaakım isimlerine "35mm" hayatlar veren Mesut Adlin oldu.
Mesut'la Kadıköy Bina'da, Kafama Esti adlı sergisinin açılışından hemen önce buluştum. Radarıma işleriyle çoktan girmiş olsa da bizatihi tanımadığım, kişisel ve mesleki hayatına dair hikâyeleri ilk defa kendisinden dinleyeceğim Mesut'la bir çatı katında, loş bir ortamda karşı karşıya gelip sohbet etmeye başladığımda eşsiz bir insani yakınlık, ortaklık ve samimiyet hissettim.
Eline makinasını almadan çok öncesine, Beyoğlu'nda büyüyen bir çocuğa geri giderek başlayan röportajımız, bana içini ve hayat öyküsünü tüm şeffaflığıyla açan Mesut'la bir sohbete, hazırladığım akışın hiyerarşisinin dışına taşan karşılıklı bir paylaşmaya dönüştü. Belki Mesut da en az benim onu tanıdığım kadar beni tanıdı, kendini hissedebilecek ve anlayabilecek birini buldu.
Mesut, "Kafama Esti" sergisinin açılışından hemen önce. | Fotoğraf: Deniz Sabuncu. | Stil tasarım: Umut Eker ve Didem Soydan
Burada yalnızca profesyonel bir gelişim öyküsünü değil; kusurların da "güzel" olabileceğini keşfeden ve gerçek olanın peşinde koşan bir insanın da profilini bulabileceğini umuyorum. Seni Beyoğlu'nun kenar mahallerinden Mesut'un babasının kıraathanesine, BO Sahnesi'nin (şimdiki adıyla Cihangir Atölye) kulislerinden Kelly Reichardt ve Charlie Kaufman'ın filmlerine uzanan bir sohbete davet ediyorum.
*Mesut'un bugüne kadar Holistic Tsunami'den Mabel Matiz'e, Kum'dan ALIZADE'ye genişleyen ve kadrajına müziği aldığı 35mm fotoğrafların yer aldığı Kafama Esti sergisi, 15 Ocak'a kadar Bant Mag. Havuz/Bina'da ziyaret edilebilir. Ayrıca, Mesut'un sergide yer alan fotoğraflarının sınırlı sayıdaki baskıları gelecek aydan itibaren disyon.com üzerinden satın alınabiliyor olacak.
Neler var bu sayıda?
📷 Kadrajda müzik: Hayatın 35mm nabzı, anların büyülü gerçekliği
😇 Hayaller alemi: Killa Hakan ve Ahmet Kaya'yla bir gün, Bomba Plak kapağını çekmek
📸 Bir kare, bir hikâye: Sene 2022, yer Cihangir'de bir garaj. Kadrajda Mabel Matiz ve Mert Demir
Hikâyeleri paylaşmaya,
Koray
Hayatın 35mm nabzı, anların büyülü gerçekliği: Mesut Adlin
Mesut Adlin'le Beyoğlu yokuşlarından fotoğrafta kusurun güzelliğine, hayatın 35mm atan nabzından anların akışından doğan büyülü gerçeklere.

Başlangıçlar: Aile, Beyoğlu ve bir tiyatro kulisi
Mesut'la karşı karşıya oturduğumuzda her şeyi başına götürmek istiyorum. Elimde onun hakkında araştırma yaparken bulduğum birkaç paragraf var. Beyoğlu'ndan başlayan, ailesine dokunan ve çektiği fotoğraflarda gözlemlediğim estetiğe esin verdiğine benim de inandığım yönetmen isimlerinin yer aldığı bu paragrafları birer birer okuyorum ona:
"Doğma büyüme bir Beyoğlulu olan Mesut Adlin çocukluğunun büyük bir kısmını babasının yatılı çalıştığı kıraathanede ve Beyoğlu'nun sonu gelmeyen yokuşlarında geçirdi."
"Guy Maddin, Charlie Kaufmann, Kelly Reichradt ve Tsal Ming-Liang çektigi fotoğrafları ve bunların dünyaya geldiği lokasyonları en çok etkileyen isimler. Mesut'un sanatçı kimliğinin arkasındaki sevgi ve bağlılığın, her gün aynı hevesle onu Beyoğlu'nun pis sokaklarına aynı ve hiç azalmayan bir heyecanla çıkaran ilham ve şevkin arkasında bu isimler ve sinema sevgisi var."
Bu paragrafları Mesut'un fotoğraflarıyla inşa ettiği görselliğinin gizemini çözmek, ürettiklerini bir "etkilenme ve sonuç" denklemiyle basitleştirmek niyetiyle okumuyorum. Diğer taraftan; Mesut'u insan olarak yakalayan, kişiselliğine ve yaşam deneyimine hitap eden mekân (sokak), hikâye (filmler) ve yaratıcı zihin (yönetmenler) ortaklıklarının fotoğrafa yaklaşımına, müzisyenlerle çalışma sürecine ve nihai yaratıcı tercihlerine yansımalarını keşfetmek istiyorum ve soruyorum: "Bana erken hayatın, Beyoğlulu olmanın, sokakta bulunmanın üzerine neler söylersin?"
"Bunlar paylaşmaktan çekinmediğim, bir yandan da çok romantik gelen şeyler. [Erken hayatımın] fotoğrafla çok bir alakası olmasa da benimle var." Bu, Mesut'un bana açtığı kişisel alanının; büyüteceğimiz eşsiz insani yakınlığın, ortaklığın ve samimiyetin ilk işaretleri. "Ev gibi bir hayatımız yoktu, babamın yanında büyüdüm. Babam da yatılı bir kıraathanede çalışıyordu. Aile hayatı içinde kendimi yük gibi hissedince 15-16 yaşında aileme rest çektim. Bir tiyatroda yatılı çalışmaya başladım. 16 yaşımdan 20 yaşıma kadar bir tiyatro kulisinde yaşadım. O da Levent Özdilek ve Nilüfer Bıyıklı'nın [BO] tiyatrosuydu. Işık ya da dekor kurarak geçti o zamanlarım."
Holistic Tsunami. | Fotoğraf: Mesut Adlin
Mesut; 16'sında, daha çocuk sayılabilecek bir yaşta, Beyoğlu'nun sokaklarından bir tiyatronun kulislerine transfer oldu. Tek başınalıkla çok erken tanıştı. Sıra dışı bir yer ve mahallede başlayan hayatı, bir o kadar sıra dışı bir gelişimle devam etti. Okumak gibi bir motivasyonu yoktu, bu fikir onu heyecanlandırmıyordu. "Okullu" olmak yerine "alaylı" olmayı tercih etti ve amatör bir tiyatro topluluğuna dahil oldu. Zira bir şeyden emindi: Sanatın bir şekilde içinde olmak, sokakla ilişkilenen geçmişinin ötesinde konumlanmak istiyordu.
"Kendimi daha entellektüel bir yerden ifade etmek istedim. Kendime 'Sokakta, insanların sana "serseri" yakıştırmasını yapabileceği bir ortamın içinde büyüdün.' dedim ve sanatla uğraşmak için çok çabaladım. Çünkü kendimi en yakın burada [sanatın içinde] hissediyordum."
Rutinine sinemayı da sokan, filmlerle haşır neşir olarak kendine sakladığı yazılar, okumalar ve izlemeler de yapan Mesut, sanatın içindeydi artık. Önce tiyatroyu, sonra da sinemayı doğuran; kendisi başlı başına bir macera, yarınları da muamma olan hayatı, ona beklemediği bir anda bilinmezler ve potansiyellerle dolu bir kapı daha açtı. Mesut, bir telefon, sonra bir analog kamera ve 35mm filmlerle, kadrajına müzisyenleri aldığı bir fotoğrafçılık seyahatinin kıyısındaydı.
Burkut Kum. | Fotoğraf: Mesut Adlin
"Fotoğrafçı mıyım ki ben?"
Sanatın içinde olmak istediğiden emin olan Mesut, sanatın onu nereye, nasıl ve ne için çağıracağını öngörmüyordu. Öyle ki "2022 yılından önce fotoğrafla ilgili bir plan, fotoğraf üzerine bir şey inşa etmek yoktu aklımda. Hatta [2022'in] Mart'ı Nisan'ına kadar bile olmayabilir." diyor Mesut. İlk fotoğraflarını ne bir analog ne de bir dijital kamerayla çekmemesinin, bunlar yerine bir telefon kullanmasının sebebi de bu.
Mesut, kullandığı fotoğraf aracının ne olduğunun önemini yadsıyan bir anı paylaşıyor benimle. "Misafir" olarak gittiği bir promo setinde (BEGE & Reckol'un Feragât şarkısı çekimi) telefonla yaptığı çekimlerin profesyonel makinalardan çıkan fotoğrafların yerine tercih edildiğini; çektiklerinin promo fotoğrafları olarak seçildiğinden bahsediyor. Bunların sonradan adının etiketlenerek sosyal medya platformlarında paylaşılması onu aniden gelişen bir sorgulamanın içine de itmiş. Temennisi sinemacı olmak ve kendini sinemayla ifade etmek olan Mesut, gülerek "fotoğrafın kendisine dayatıldığını hissettiğinden" bahsediyor. Öte taraftan bu süreçte aklına düşen şu soru onun yakın geçmişinin ve ürettiklerinin yolculuğunu başlatan bir kurdele kesimi de oluyor: "Fotoğrafçı mıyım ki ben?"
Bir analog kamera, 35mm filmler ve kadrajda müzik
Mesut hâlâ fotoğrafçı olup olmadığını sorgularken kendini müziği kadrajlarken buldu. İlk adımlarını Holistic Tsunami, Reckol, Aga B ve Burakbey fotoğraflarıyla atarken elinde yine telefonu vardı. Artık iyice dolaşıma, anaakım gözlerin de radarına giren fotoğrafları ona yeni imkânların kapılarını açtı ve bir gün Güneş'ten konserine gelmesi için bir davet aldı. Telefonunu bırakarak yerine 35mm filmlerle analog bir makina kullanmaya başlaması da bu zamana denk geldi. Güneş, Mesut'un dahil olduğu ikinci konserinde ona "Analog çeksen olur mu?" diye sordu. Daha önce eline telefondan fazlasını almayan, fotoğrafın tekniğinden ve sanatın "literatüründen" uzak olan Mesut, arkadaşından ödünç aldığı bir kamerayla ilk analog çekimlerini daha geçtiğimiz haziranın başında, kadrajına Güneş'i alarak yaptı.
Mesut'un ilk analog fotoğrafı, Haziran 2022. Kadrajda Güneş.
Mesut'un birkaç ay öncesinde başlayan ve bugüne kadar devam ederek görselliğini tanımlayan analog makinayla fotoğraf yolculuğu; öngörmediği bir yakınlığı, benzersiz bir aidiyet hissini doğurdu: "Analogdan önce yaptığım her işte yabancılaşıyordum. Analogla tanışınca bir kan bağımız varmış gibi, kendimden bir şey bulmuşum gibi hissettim. Spiritüel bir şey oluştu aramızda." Mesut'un analogla keşfettiği derinliğin yalnızca bir makinanın elde nasıl hissettirdiğiyle, günümüz fotoğrafçılığının hip'liğiyle ilgili olmadığına inanıyorum.
Esasen, analog makinalardan çıkan fotoğrafların Mesut'un kişiselliğine çıkan bir patika açtığını, onun sanatsal ifadeselliğiyle buluştuğunu düşünüyorum. Analogla çektiklerinin ona nasıl hitap ettiğini sormamın sebebi de bu. Mesut, "fotoğraf profesyonellerinin" yaptığı teknik keşiflerin getirdiği heyecandan ziyade, hislerinin dünyasında yoldaş ve paydaş bulmuş bir insanın tutkusuyla cevap veriyor bana: "Çektiğim bir şeyi o an görmemek, ona ara vermek ve onunla birkaç gün sonra karşılaşmak... Analog bütünüyle karakterime uyan bir şey oldu."
Jakuzi kulisi. | Fotoğraf: Mesut Adlin
Sinematik kadrajlar, kusurda bulunan güzellikler
Mesut'un fotoğraflarında bir ortaklık aradığımda ve görselliğini bir çatı altında toplamaya çalıştığımda yaratıcı isim/isimler, sanatsal akımlar, teknik yol ve yöntemler düşünemiyorum. Aksine, onun kütüphanesini öne çıkan bazı sıfatlarla anlatmak daha doğru ve isabetli geliyor.
Mesut, kadrajına müzisyenleri alsa da müzikle arası sıkı olmayan birisi. O en başta bir sinema tutkunu. Guy Maddin'in My Winnipeg'inden Kelly Reichardt'ın Wendy and Lucy'sine, Charlie Kaufman'ın Synedoche New York'undan I'm Thinking of Enging Things'ine konuşurken gözlerinin büyüdüğünü görebiliyor, tüylerinin diken diken olduğunu hissedebiliyorum. Bunlar, Mesut'u çektiği fotoğrafların ötesinde var ediyor.
Mesut'un ağırlıkla dışarıya çevrilen kadrajları, sterillikten uzak organik dekorları ve hikâyesi bir kareye sıkışamayıp sınırlarından taşan özneleri, onun görsel dünyasına "sinematik kadrajlardan" bakmamı sağlıyor. Bir tarafta Kaufman'ın "zihin içinde, bellekte" geçen dünyası, diğer tarafta Reichardt'ın göz önünde olmayan, çeperlerde yaşayan ve dışarıda var olan hayatları... Mesut'un hayatına, kişiselliğine ve kadrajına aldığı müzisyenlerle kurduğu ilişkiyi şekillendiren; deneyimlediği tek başınalığına, zamanında hissettiği derin çaresizliğine ve sokakta olmasına dokunan esinler bunlar. Ve onlar, Mesut'ın kafasının içinde, göğüs kafesinin altında var oluyorlar bütün ağırlıklarıyla.
Kadrajda Kardelen. | Fotoğraf: Mesut Adlin
Mesut'un fotoğraflarına bakınca aklıma gelen bir diğer sıfat da "kusur" oluyor. Kusur, yalnızca Mesut'un fotoğraflarını değil, onun yaratmaya olan yaklamışını da tanımlıyor. Dışarının, anların, hayatın bizatihi kendisinin getirdiği sayısız ihtimale sarılarak "sahici" olmak; kusurları kabullenmeyi ve sterilliğin mükemmeliyetçi doğasını kovalamamayı gerektiriyor. Mesut, fotoğraflarında beslediği ve büyüttüğü yıpranmışlığı, bulanıklığı, mekânların kaosunu, "eskinin nostaljisini" kusurların güzelliğine dönüştürüyor. Eksik olanın, bilinmezin, anların büyülü potansiyellerin vadettikleri, 35mm fotoğraf karelerinden oluşan başı ve sonu olmayan bir filme, belki de akıştaki yaşamın kendisine ışık tutuyor.
"Herhangi bir şeyde; günlük hayatta karşılacağım bir insanda, izlediğim bir filmde, dinlediğim bir müzikte kusur denilen, formu bozuk olan bir şey beni çok cezbediyor.
Mesut, henüz fotoğraf çektiği kariyerinin başında. Bir şekilde sanatın içinde olmak isteyen, her sanatsal denemesinde de kendinden ve hayatından aidiyetler hissedebileceği alanlar yaratan Mesut; teknik kabiliyetin hisle, plan yapmanın anların ihtimalleriyle, görünenin bilinmezle yer değiştirdiği bir keşif yolculuğunda daima. Geçmişin bagajı, sinemanın merkezliği, anlatılacak kare hikâyelerin sonsuzluğu Mesut'un zihninin labirentlerinde, kalbinin en derinlerinde büyüyor. Mesut'un bana tüm şeffaflığı ve içtenliğiyle açtığı içinin ritmi, hayatın 35mm fotoğraflarla atan nabzıyla eşleşiyor.
Bana ve Mesut'un hikâyesine eşlik ettiğin için teşekkürler. Hoşçakalın.
Ceza ve Killa Hakan'ın "Bomba Plak" albüm kapağı
Kiminle baş başa kalıp nerede olmak ve onu nasıl çekmek isterdin?
Killa Hakan ve Ahmet Kaya. Hatta mümkün olsaydı aynı gün üçümüz herhangi bir yerde yürümeyi, sohbet etmeyi ve gelişigüzel fotoğraf çekmeyi çok isterdim. Sinemadaysa Guy Maddin ya da Kelly Reichradt’la bir gün hatta birkaç saat geçirmeyi, o anı fotoğraflamayı çok isterdim. Çorba gibi oldu ama kafamın içinde, göğüs kafesimin altında bu isimler var bütün ağırlıyla.
Hangi albümün kapak fotoğrafını çekmek isterdin?
Bir tane söylemek zormuş. Galiba Bomba Plak olurdu. Birkaç tane daha ekleyecek olsaydım; FIRTINAYT, Sen Balık Değilsin ki ve The Dog and The Future.
Hangi fotoğrafını yeniden çekmek isterdin?
Hiçbiri. Hepsini sevdiğimden değil, öyle bir kafaya pek girmiyorum. Çünkü bazen olmuyor. Ama olmayan şeyler bir sonraki olan ya da olacak şeyleri güçlendiriyor gibi geliyor. (Ne dedim acaba?)
Fotoğraflarından bir fotokolaj film yapacak olsan ilk ve son sahnede kim/kimler olurdu?
Robin’i (Holistic Tsunami) en başa koyardım galiba, analog fotoğraf maceram onunla başladı ve o fotoğraflardan sonra analoğa ve nispeten hikâye anlatmaya karşı iştahım açıldı. Hamamda yaptığımız çekimle başlardı bence ve yanmış, belli-belirsiz bir fotoğrafla biterdi.
Görselliğiyle kendi fotoğraflarının yanına koyabileceğin filmler neler?
Permament Vacation (1980), Shadows in Paradise (1986), Wendy and Lucy (2008), Take Me Somewhere Nice (2019).
Mabel Matiz ve Mert Demir, Cihangir'de bir garaj, 2022. Fotoğraf: Mesut Adlin
"Bir pazar sabahıydı galiba, telefonum çaldı. Mert arıyordu. Mert'le bayağıdır tanışıyorduk ama görüşmüşlüğümüz, bir arkadaş ilişkimiz yoktu. Bana Mabel'le olan şarkısı Antidepresan'dan bahsetti. Çekim yapmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de 'seve seve' yaparım dedim. Bir yandan da çok ciddiye alamadım. Çok güzel geliyordu kulağa. O sıralar underground ve kendi hâlinde çalışan birisi olarak kendimi o kadar güzel bir şeyin içinde konumlandıramadım.
Mert bana şarkıyı attıktan sonra "gerçekten çekim yapacağız biz" dedim. Traffaut'un erken dönemindeki birkaç filmden fotoğraf attım, Antoine et Colette'ti sanırım. Oradaki birkaç an çok hoşuma gitmişti. Görkemli bir şeyden ziyade sade bir şey yapmak istedim. Sonra çekim günü ya da bir önceki gün Mabel hasta olduğunu söyleyerek çekimi iptal etti. Çekimin ertelenmesini biraz üstüme alındım. Mabel yurtiçi ve yurtdışı turnelerini, 1 aylık programını iptal edince rahatladım, 'benimle ilgili değilmiş' dedim. Süresini tam hatırlamıyorum, birkaç hafta ya da bir ay filan sanırım, bu proje hiç konuşulmadı ve rafa kaldırıldı.
Bu curcunandan sonra, bütün o moodboard'lar ve konuştuğumuz her şey unutuldu. Bir cuma günü öğle sonrası Mert aradı. '[Kapak fotoğrafını] yükleyeceğiz ve en yakın zamanda çekim yapalım.' dedi. 'Tamam' dedim, 'yarın yapalım.' Sonrasında manevi babam ve annemin yaşadıkları apartmanın garajını boşalttım. Oraya yarım saat boyunca apartmana da ait olsa hiçbir araç almadım. Bir önceki gün yoldan geçen birkaç arabanın numaralarını almıştık. Çekim günü o arabalardan birini aradık. '66 model bir Fiat'tı galiba, geldi. Sonra Mabel ve Mert katıldı. O garajda galiba 20-25 dakika bir çekim yaptık. Bir günde oldu her şey."
-Mesut Adlin
Müzik eğitimini yeniden tasarlamak: Deplike
Ankara çıkışlı, Londra merkezli teknoloji girişimi Deplike, 2022’nin ilk çeyreğinde yatırım ve geliştirme haberini duyurduğu Guitar Learning Game’i geçtiğimiz günlerde kullanıcılarla buluşturdu.
Nedir? "Herkesin öğrenme şekli farklı" diyerek yola çıkan Guitar Learning Game, müzik eğitimini oyunlaştırarak eğlenceli bir hâle getiren ve her kullanıcının seviyesine göre adapte edilen üç boyutlu bir deneyim sunuyor.
Neden önemli? Sevdikleri parçaları çalmak ve keyifli vakit geçirmek için müzik öğrenmek isteyenlerin %90’ı, süreci karmaşık ve sıkıcı bularak henüz ilk senelerinde yarıda bırakıyor. Deplike ekibinin ‘‘Duolingo’nun müzik öğrendiğiniz hâli’’ olarak tanımladığı oyun, farklı öğrenme biçimlerini göz önünde bulundurarak kullanıcının öğrenim hızına ve biçimine göre şekilleniyor.
Dahası: Melek yatırımcıları arasında Faruk Eczacıbaşı, Eren Bali, Ahmet Uluğ, Halil Ünlüeser, Mehmet Ecevit, Erdem Çelik ve Teknasyon’un; danışmanları arasındaysa Harun Tekin’in yer aldığı Deplike, 2023 yılı içerisinde hem yatırım hem de müzik dünyasından önemli iş birlikleri duyurmaya hazırlanıyor.
Deplike ürünlerini buradan inceleyebilir, ilk versiyonuna App Store’dan erişebileceğiniz Guitar Learning Game’in AR ve 3D özelliklerini kullanarak sevdiğiniz şarkıları öğrenmeye başlayabilirsiniz.
Kadrajına müziği alan fotoğrafçılar serimiz 2023 yılında da devam ediyor. Daha önce Oastabis, Bengî Aktar, Sude Bircan, Ebru Yıldız, Ahmet Emre Saka, Özgür Elver ve Burak Çıngı'nın konuk olduğu seri, fotoğrafçılığı müzikle çok yakın bir geçmişte kesişen bir ismi, Mesut Adlin'i odağına alarak 8. sayısına kavuştu. İki hafta sonra seninle buluşacak olan 9.sayımız ise müziği kadrajına sahneden, kulisten, açık havadan, stüdyodan ve dahasından alan yeni bir isimle devam edecek. Takipte kal.
Kadrajda cakal ve Teoman. | Fotoğraf: Mesut Adlin