Herkese merhaba,
Film izlemek için iki kıta arasında gidip gelirken kendimi zaman kavramını sorgularken buluyorum. Aynı seansta çakışan iki film arasında karar vermek ise yine çok zor. Yine de festival sokağa, caddelere, kafelere ve pub'lara taşmaya devam ediyor. Daha ne olsun?!
Bu bölümde konuğum Gökkuşağı şarkısını sürekli olarak dinlediğim ve ilk solo albümü Sadece Bi Rüya'dan favori parçamı seçmekte zorlandığım müzisyen Sezer Koç.
Ece
"Hazır değilim, bu dalgalara"
Sezer'in "Sadece Bi Rüya" albümünü dinlerken bu sözü ilk duyduğumda üretirken yola çıkmak için "su"dan nasıl korktuğumuzu anımsadım. Daha suyun dalgalı olup olmadığını bilmeden bize ait olmayan ve öğretilen bir korkuyu sahipleniyoruz.
"Yapma çocuğum, o yol zor, ondan geçinemezsin" cümleleri peş peşe ve bir paket hâlinde bizi her daim karşılarken yüksek sesle "benim yolum bu" demek de gitgide zorlaşıyor, farkındayım. Bu yüzden burada kayıtta kalmaya devam edeceğim.
Sezer Koç.
Fotoğraf: Deniz Sabuncu
Sezer ile burada buluşmaya albümü dinledikten sonra ama en çok da Gökkuşağı'nda "Karanlığa aldırmayan bu manzara bize..." dediğinde emin oldum. Onu 2017'den beri takip ediyorum ve bu albümün demolarını eve kapanarak yaptığını biliyordum. Tüm albüm benim gözümde adı gibi bir rüyanın gerçekleşmesi...
Yağmura yakalandığımız bir nisan ayında tam anlamıyla çoraplarımıza kadar ıslanıyoruz ama kayıt için Galata'dan enerji alıp kayda geçiyoruz.
Karanlığa aldırmayan bir albüm yapmak: Sezer Koç
Sezer ile müziğe olan tutkusunu ve ilk solo albümü Sadece Bi Rüya’nın üretim sürecini konuştuk.

Sezer on iki yaşından beri gitar çalıyor ve yirmi yaşından beri de profesyonel olarak müzikle ilgileniyor. Bu yolculuğun kilit noktalarından birisi de Yıldız Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü'nü yarıda bırakarak on yılı aşkın bir süredir İstanbullu indie, dream-pop grubu The Away Days’in beyin takımında yer alması.
Sezer'in on iki yaşına doğru gidiyor ve ona o gitarı aldıran anın peşine düşerek başlıyoruz podcaste. Neler dinlerdi o Sezer? Sıkıldığında oyun oynamak yerine arabaya kaçıp kaset dinlediğini dile getiren Sezer, bir 90 kuşağı çocuğu olarak Tarkan kasetlerinden bahsediyor.
Sezer'in çocukluk yıllarından babasıyla bir fotoğrafı
İlk gitarı kuzeninden ödünç aldığı klasik gitarmış ve ailesi de her zaman ona bu konuda destek olmuş. Ancak müziğin içine işlemesi ile ilgili her detayını hatırladığı şu ortaokul anısını kayıtlara geçiriyor:
"Ortaokuldayken bir arkadaşımın evinde çok iyi ses sistemi vardı, size bir şarkı açacağım dedi ve Metallica: The Unforgiven'ı açtı. Her anıyla aklımda, unutamıyorum asla. Orada bir şey oldu, ilk söz girdiğinde kaskatı kesildiğimi hatırlıyorum. Tabii o sırada bilmiyorum, gitar mı vokal mi davul mu? Hayalim. O arkadaşım da gitar çalıyordu. Birlikte çalalım bunu deyip başlamıştık."
Üniversite eğitimini yarıda bırakıp hayatının merkezine müziğe koymak gibi zor bir kararı nasıl aldığını merak ediyorum ve The Away Days'i birlikte kurdukları Can Özen'le nasıl tanıştıklarını ve buna nasıl karar verdiklerini soruyorum. Sezer şöyle cevaplıyor:
"Yapmaya karar verdik gibi değildi durum, yapmak zorundaydık. Can ile aynı üniversitede ve aynı bölümdeydik, tanıştığımız günün akşamı karaoke bara gittik ve sıra Can'a geldiğinde The Killers'dan bir şarkı söyledi. Somebody Told Me olması lazım hatta. Onun bunu hobi olarak yapmadığını anladım. O gece grubu kurmaya karar verdik ve o geceden beri Glastonbury hedefini koyduk, diyebilirim."
Sezer bir dönem The Away Days'de yer almadı. Ben sorumu "Gruptan ayrıldın ve tekrar döndün, nasıl oldu bu süreç?" diye sorsam da o bunu "bırakmak" olarak değil kısa bir ara olarak gördüğünü söyledi.
"Pandemiye denk geliyor o süreç ve eminim birçok müzisyenin kafası karışmıştır o dönemde. Ben de biraz ara verdim ve iyi geldi bana. Solo işlerimi üretmeme vesile oldu. Orada da grupça üretmeye devam ediyoruz tabii."
Peki solo yapacağım kararını da bu dönemde mi aldın? diye soruyorum:
"Tam bir karar anından bahsedemem aslında, 'Gelmekte olan geldi' desem daha doğru olur. Çok belliydi çünkü. Grupta da bazı şarkıları tamamen Can yapar, bazılarını tamamen ben yaparım, bazılarını ise birlikte yaparız. Son yıllarda böyle bir söz yazmak da istedim. Vokalimi geliştirmek istedim. 'Niye denemeyeyim ki!' dedim. Sadece bana ait olan bir şeyi de paylaşmak istedim insanlarla. En büyük motivasyon da buydu aslında. Hiç kimsenin karışmıyor oluşu. Her şeyi senin yönetiyor ve her şeyi senin belirliyor oluşun keyifli. Grup müziği yapmak da keyifli, onda da apayrı dinamikler var. O dönem solo üretmek çok keyifli geldi."
Sezer'in demoları kaydettiği Kırklareli'deki evin hemen altındaki kafe,
Sezer pek çok şarkının sözlerini burada yazmış.
Pandemi döneminde Kırklareli'de çocukluğunun bir kısmını geçirdiği bir eve kapanarak demoları çıkartan Sezer İstanbul'da o hissi alamadı ve bu yüzden mi oraya dönüp süreci orada tamamladı diye merak ediyorum.
"Bu albümden önce benim altı tane single'ım var. Tabii her single için öyle bir lüksüm yok Kırklareli'ye gidip kapanayım diye. Bu biraz albümün odağına girmek içindi. Çünkü bir-bir buçuk ay boyunca sadece onun içinde olunca en depresif şarkı da en dans şarkısına yaklaşıyor. O da diğerine yaklaşıyor. Bu yüzden bu kapanma biraz albümün gereksinimiydi bence. Çünkü İstanbul'da yedi sekiz şarkıyı tek seferde yekpare bir biçimde çıkartabileceğimi düşünmüyorum halen. Bir demonun üzerine bazen üç saat, beş saat gidiyorsun, bir gitar bulmaya çalışıyorsun. Eh şişiyorsun tabii ve ara verip yürümen lazım. Ben bu binaların arasında, bu korna seslerinin içerisinde bırak rahatlamayı daha da geriliyorum. O yüzden olmuyor. Yani o Kırklareli'de bir de kar yağıyordu o dönem, ocak ayıydı. Mükemmeldi."
Gelelim, albüme adını veren Sadece Bi Rüya'nın nereden geldiğine. Sezer bu cümleyi bir akşam yönetmen Hayao Miyazaki’nin Spirited Away animesini izlerken duymuş ilk kez. Albüm kapağına çocukluk fotoğrafını taşıma fikrinin ise evvelden beri hayalinde olduğunu söylüyor.
Artwork: Atıl Aggündüz
Demolar Kırklareli'de kaydedilse de albümün kayıt, mix ve mastering süreçleri İstanbul'da gerçekleşmiş. Davul kayıtları Babajim stüdyolarında kaydedilirken geri kalan kayıtlar Altıdört Stüdyo'da gerçekleşmiş. Mix'leri de Orçun Ayata üstlenmiş. Dokuz Sekiz etiketiyle çıkan albümün planlanan tarihten daha geç çıkmasıyla ilgili ise Sezer şunları kayıtlara geçirdi:
"2022 ocak ayında aslında albümün çoğu bitmişti ama tek başına çalışmak gerçekten çok zorluyormuş. Grup içindeyken birbirini motive ediyorsun, tek başına olunca en büyük destekçin arkadaşların ve ailen oluyor. Projeden vazgeçip 'Yapmayacağım, bırakıyorum' dediğim bir dönem de oldu ama atlattım."
Demo döneminden bir fotoğraf
Favorimi seçmem çok zor olsa da Saat On İki ve Gökkuşağı'nın nasıl yazıldığını merak ediyorum.👀 Sezer gülerek iki şarkının da öyle şaşalı bir hikâyesi olmadığını söylerken demoyu kaydetmeye genelde kafasında her şeyi "tamam ettikten" sonra başladığını söyledi. Gökkuşağı'nın bir şarkının üretim sürecindeki normal hızının dışında bir süreci olmuş, onun deyimiyle ilginç bir şekilde bir günde biten bir şarkı olduğunu anlattıklarına ekledi. Ben hiç şaşırmadım çünkü şarkı gerçekten bir günü anlatıyor hissinde. 🌈
Şarkıya Nikola Stojkovic'in çektiği video klibi izlemek için tık tık. Saat On İki'nin Atıl Aggündüz yönetmeliğindeki klibi ise şurada.
Fotoğraf: Ömercan Akay
İlhamı da sormadan geçmedim tabii, albümde DIIV'ın enerjisini aldığım şarkılar olunca hemen sordum. Sezer DIIV'ı çok sevdiğini ilham, esinlenme ile benzerlik arasındaki ince çizgiye çok dikkat ettiğinin altını çizdi. Sezer'in bu playlist'ini de buraya bırakıyorum.
Bir konser hikâyesi
Salon İKSV Konseri
Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek
Sezer'den konser haberini aldığım an "lütfen soundcheck'e geleyim" dedim. Kabul etti, iyi ki de etti. Beş sene üstüne Salon'un kulisine girdim ve Burası bu kadar ufak mıydı? dedim içimden. Sezer'e sahnede eşlik edecek ekiple tanıştım, sahneye tam anlamıyla arkadan baktım. Şu gördüğünüz şahane artwork'ün kesilip biçilmesine bile yardım ettim.🥹
Kayıtlara geçsin: Önce gitarın tellerini yenileyen, sonra görev listesine bu işi de ekleyen Mustafa, artwork’ü gerekli özenle mükemmel bir yuvarlık şeklinde kesti ancak inç olarak biraz büyük kaldı. Ben, “Zaten takmak için çıkarmayacak mıyız? Davulun kurulumu bitti ama dıştaki yuvarlağı bana ödünç verin iki dakika” gibi şahane olmayan bir fikir ortaya attım. İyi ki Cenk oradaydı, sahnenin arkasından o an kullanılmayan 20'lik bir davul zili buldu, ondan yardım alarak ölçülendirdik ve bu şaheseri hakkını vererek kesebildik. Konsere dönecek olursak.
Sezer, ne istediğini bilen ve hızlıca anlaşan bir ekipsiniz soundcheck'ten bunu anladım. Nasıl bir araya geldiniz?
"Teşekkürler öncelikle hem kendim hem ekibim adına. Hepsi çok tatlı insanlar. İşin müzisyenlik tarafı bir kenara, ben özellikle böyle bir ekip olsun istiyordum. Sinir bozucu, ters konuşabilecek bir insan istemiyordum hiç ekipte. Böyle olabildiğince naif, uyumlu insanlarla birlikte müzik yapmak istiyordum. Çok iyi müzisyen hepsi, bahsettiğin soundcheck'teki o akış o yüzdendi."
Salon İKSV Konseri
Davul: Cüneyt Cenkci
Back vokal: İrem Kıran
Klavye: Oğuz Akyüz
Bas gitar: Vincent Baykal Ada
Gitar: Mert Sarıkaya
Ses: Başar Yurtçu
Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek
Söyleşinin sonuna gelirken herkese aynı soruyu sormaya devam ediyorum.
Bir kayıt cihazı seçsen ses/fotoğraf ya da video kaydeden, hangisini seçerdin ve ne kaydederdin bugünden geleceğe?
"Bu soruyu biraz değiştireceğim, bugünden değil de geçmişte bir şeyin kaydedilmesini isterdim. Başta bahsettiğim Metallica: The Unforgiven'ı dinlediğim o anı biri çeksin isterdim. Çünkü buraya kadar gelen serüvenin başlangıcı oydu. Yani öyle bir zehir girdi ki orada içime, ölene kadar çıkmayacak. O odada bir kamera olsun isterdim ve benim yerde kaskatı kalıp titrememi kaydetseydi. Çok büyülenmiştim çünkü. O anımın kaydedilmesini isterdim. Şu an izliyor olsaydık bayağı eğlenirdik."
- Geçmiş güzel miydi bilmem ama şimdi çok güzel: Çilingir Sofrası başlıklı sayımızı hatırlarsınız. Sayıdan sonra "Ne zaman izleriz?" diye soranlara güzel bir haberim var. Çilingir Sofrası 5 Mayıs'ta GAIN'e geliyor. Filmi izledikten sonra yönetmen Ali Kemal Güven'den filmin sürecini dinlemek, okumak isteyenler için tık tık.
- Yönetmen Ziya Demirel'in ilk uzun metraj filmi Ela ile Hilmi ve Ali vizyonda! Böylesi zor bir konuyu "Bu film ne ara bitti?!" dedirterek anlatan filmi mutlaka izlemenizi istiyorum. Seanslara buradan bakabilirsiniz. Bir not, perşembe akşamı İzmir'deki gösterimde yönetmen Ziya Demirel de olacak.
- Pek çoğumuzun Sapan grubuyla tanıdığı Vincent Baykal Ada'nın Bilmem Neredeyim'ini buraya bırakıyorum.
- Film Festivali devam ediyor dedim ama izlediklerim listenize almanız gerekenleri not etmeyi unutmadım. Üretim süreçlerine benim gibi meraklı olanların seveceği üç belgesel filmin sosyal medya hesabını buraya iliştiyorum.👇🏻Bir sonraki gösterimlerden haberdar olmak için takip etmeyi unutmayın:
- Üretim Kaydı'nı Instagram'dan takip etmek için tık tık.
- Üretim Kaydı'nı Spotify'dan takip etmek için ise tık tık.