SEFiA İklim Gündemi’nin yeni sayısına hoş geldiniz…
Bugün, 1 Mayıs 2023.
1 Mayıs Dünya Emek ve Dayanışma Günü kutlu olsun. Yaşasın 1 Mayıs!
Bu sayıda Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği'nin (SEFiA) "Karbon Yakalama Teknolojileri Gerçekten İklim Dostu Mu?" başlıklı değerlendirme yazısına yer veriyoruz. Rapor, karbon yakalama teknolojilerinin fosil yakıt kullanımını desteklediğini ve yeşil dönüşümde gecikmeye yol açan kısıtlı/maliyetli bir çabayı işaret ettiğini gösteriyor.
Yorum ve geri dönüşlerinizi bekliyoruz!
Bizi Twitter, LinkedIn ve Instagram’dan da takip edebilirsiniz.
Keyifli okumalar,
SEFiA ekibi.

SEFiA İklim Gündemi
İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarındaki gelişmeleri-araştırma sonuçlarını derleyen ve her ayın birinci ve üçüncü haftalarının pazartesi günleri yayımlanan dijital gazete.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Küresel Elektrikli Araç Görünümü Raporu’na göre, 2022 yılında küresel elektrikli araç satışları bir önceki yıla kıyasla %55 arttı. 2017'de 1 milyon olan araç satışları, 10 milyonu aşarak rekor düzeye ulaştı.
- Perspektif: Elektrikli araçların toplam araç satışları içindeki payı 2020 ve 2021’de sırasıyla %4 ve %9 seviyesindeydi. Bu oran 2022'de %14’e yükseldi.
- Öngörüler: 2022 sonunda, araç satışlarının 14 milyona yükselmesi bekleniyor. küresel araç satışlarında, yaklaşık her 5 araçtan 1'ini elektrikli araçların oluşturacağı öngörülüyor.
- İklim planları: Elektrikli araç satışlarında ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele planları ve teşvik programları etkili olurken, bu planlara bağlı olarak Çin, Avrupa Birliği (AB) ve ABD elektrikli araçların toplam araç satışlarındaki payının 2030 itibarıyla %60’a ulaşacağı hesaplanıyor.
- Türkiye: Türkiye’de ise 2022 yılında toplam elektrikli araç satışları 2021’e göre yaklaşık iki katına çıkarak 7 bin 540'e ulaştı. Elektrikli araçların toplam araç pazarındaki payı, %1'e yükseldi.
Enerji düşünce kuruluşu Ember’in yeni analizi, AB'de elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kış aylarında ilk kez fosil yakıtların önüne geçtiğini ortaya koydu.
- Rakamlar ne gösteriyor? Yenilenebilir enerji kaynakları kış döneminde (Ekim 2022 – Mart 2023) AB'de elektriğinin %40’ını üretirken fosil yakıtların aldığı pay %37’de kaldı.
- Enerji krizi perspektifi: AB’nin Rus gazı ile bağlarını koparmaya başlamasıyla birlikte, AB ülkelerinin kömür üretimine yönelebileceği yönündeki korkuların aksine kömür enerjisi %11 (-27 TWh), gaz ise %13 (-38 TWh) azaldı.
- Nasıl? Fosil yakıt fiyatlarının yüksek kalması nedeniyle, AB elektrik talebindeki %7’lik düşüş (-94 TWh), fosil yakıt üretiminin bir önceki kışa göre %12 düşmesine neden oldu.
Birleşmiş Milletler tarafından sunulan yeni bir rapor, hükümetlerin mevcut iklim planlarına bağlı olarak, dünyanın önümüzdeki 10 yıl içinde 1.5 derece hedefi için karbon bütçesini aşacağını gösteriyor.
- Bir adım geriden: Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) 1.5 Derece Özel Raporu, küresel sıcaklık artışını 1.5 derecede sınırlama şansını sürdürmesi için dünyanın 500 gigatondan fazla karbondioksit üretemeyeceğini ortaya koymuştu.
- Yeni rapor: Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan yeni bir rapor, hükümetlerin mevcut iklim hedeflerini (NDC'ler) karşılasalar bile 2030 yılına kadar yaklaşık 430 gigaton üreteceklerini söylüyor.
- Ne anlama geliyor? Yani 2030'dan sonra geriye sadece 70 gigaton kalıyor. Mevcut durumda, 70 gigaton karbondioksitin sadece iki yıl içinde üretilebileceği belirtiliyor.
Avrupa Birliği Konseyi, üye ülkelerin Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olan ve emisyonları 2030’a kadar en az %55 azaltmayı hedefleyen “55’e Uyum - Fit for 55” paketindeki çeşitli yasal düzenlemelerin onaylandığını duyurdu.
- ETS'de revizyon: Emisyon Ticaret Sistemi'ndeki sektörlerin seragazı emisyonları, 2030 yılına kadar 2005 seviyelerine kıyasla %62 azaltılacak. Şirketlere sağlanan ücretsiz emisyon tahsisatları da kademeli olarak kaldırılacak.
- Sınırda karbon vergisi: Üçüncü ülkelerden alınan demir, çelik, çimento, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik gibi ürünlere sınırda karbon vergisi uygulanmasını içeren yeni Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) kurulacak. CBAM ile AB ürünleri için ödenen karbon fiyatı ile ithal mallar için ödenen karbon fiyatı eşitlenecek. Böylece, AB üyesi olmayan ülkelerin iklim hedeflerini yükseltmesi sağlanırken, üretimin daha düşük iklim ve çevre hedefleri olan yerlere kayması önlenecek.
- Sosyal iklim fonu: İklim dostu dönüşümün adil ve sosyal açıdan kapsayıcı olmasını sağlamak için 2026 yılında AB Sosyal İklim Fonu kurulacak.
G7 Enerji ve İklim Bakanlarının Japonya'da bir araya geldiği iki günlük görüşmede, kömür yakıtlı santrallerin aşamalı olarak devre dışı bırakılmasına yönelik son hedef tarih belirlenmesinde anlaşamaya varılamadı.
- Elektrik sektörü: 2035’e kadar tamamen veya ağırlıklı olarak karbondan arındırılmış bir elektrik sektörü oluşturulması taahhüdü teyit edildi.
- Ulaşım sektörü: Araç stoku kaynaklı karbondioksit emisyonlarının, 2000 yılı oranına kıyasla, 2035’e kadar ya da daha önce, en az %50 oranında, toplu olarak azaltılmasında mutabık kalındı.
- Rüzgâr ve güneş: Yenilenebilir enerjiler tarafından üretilen elektriğin büyük ölçüde artırılacağı ve 2030’a kadar açık deniz rüzgâr kapasitesinin 150 gigavata kadar çıkarılması sözü verildi. Bunun yanı sıra güneş enerjisinin ise 1 TW’tan fazla artırma taahhüdü verildi.
Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve Hollanda'nın da aralarında bulunduğu 9 Avrupa ülkesi, Kuzey Denizi'nde 2030'a kadar 130 gigavat, 2050'ye kadar ise 300 gigavat deniz üstü rüzgâr enerji santrali kurulmasını ve altyapı güvenliğinin artırılmasını hedefleyen bildiriyi imzaladı.
- Hedefler: Hedeflerin yakalanması durumunda, kıta genelinde 300 milyon haneye elektrik sağlanabileceği belirtiliyor. Avrupa'da rüzgâr sektörünün yıllık 7 gigavat olan üretim kapasitesinin 20 gigavata yükseltilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Almanya'da, geçtiğimiz yıl ülkenin enerji ihtiyacının yaklaşık %6'sını karşılayan üç nükleer santralin tüm reaktörlerinin devre dışı bırakılmasıyla, elektrik üretiminde nükleerden çıkış süreci tamamlandı.
- Tepkiler: Nükleer karşıtları, gelişmeyi bir zafer olarak değerlendirirken; iş dünyası tarafında kıta genelinde enerji kaynaklarının istikrarlı olmadığı gerekçesiyle reaktörlerin kapatılması yanlış bir adım adım olarak değerlendiriyor.
- Zorlu görev: Alman hükümetinin önünde devre dışı bırakılmış 30’a yakın nükleer santrali sökmek gibi zorlu bir görev var. Çünkü bir nükleer santralin sökülme süreci yaklaşık 15 yıl sürüyor.
Karbon yakalama teknolojileri gerçekten iklim dostu mu?
Karbon yakalama teknolojileri, geliştirilmiş petrol üretimi ile karbon yoğun kaynakların sistemdeki devamlılığını destekliyor.

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme yazısında, karbon yakalama teknolojilerinin fosil yakıt kullanımını desteklediği ve yeşil dönüşümde gecikmeye yol açan kısıtlı/maliyetli bir çabayı işaret ettiği belirtiliyor.
Yaklaşık elli yıllık bir geçmişe sahip karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojileri (carbon capture, utilisation and storage - CCUS) ile karbon yakalama ve depolama teknolojileri (carbon capture and storage - CCS); başta enerji üretimi, gaz işleme, endüstri ve karbondioksit giderimi olmak üzere birçok farklı alanda, ölçekte ve farklı amaçlarla kullanılıyor. CCUS/CCS üzerine yürütülen tartışmalar, farklı kullanımlarından ötürü, çok yönlü ve karmaşık bir hâl alıyor.
- İklim krizi karşısında çözüm: Bu teknolojiler, bir tarafta, hem kullanıldığı alanda üretimin sürdürülebilirliğini desteklediği hem de iklim krizinin yıkıcı etkilerini azaltıcı bir niteliğe sahip olduğu savlarıyla ön plana çıkarılıyor.
- Karbon bağımlılığını artıran bir araç: Bir diğer tarafta CCUS/CCS –geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetleri ile– karbon bağımlılığını artıran, karbon yoğun kaynaklardan çıkışı geciktiren araçlar olarak tanımlanıyor.
- Türkiye'de CCUS/CCS: Öte yandan, Ocak 2023’te kamuoyu ile paylaşılan Türkiye Ulusal Enerji Planı kapsamında CCS teknolojisine sahip santral yatırım kararı alınmadığı belirtiliyor. Fakat ileriki yıllarda söz konusu santrallerin ilk yatırım maliyetinde meydana gelebilecek daha yüksek oranda düşüş ve verimlilik artışı ile CCS’ye sahip termik santrallerin, üretim portföyüne dâhil olabileceği de ifade ediliyor.
Karbon yakalama teknolojileri, fosil yakıtların ömrünü uzatıyor
Karbondioksiti atmosfere ulaşmadan yakalamayı amaçlayan CCS, temel olarak karbondioksitin yakalanması, taşınması ve depolanması adımlarını izliyor. CCS’de yakalanan karbondioksit sadece depolanması amacıyla, fosil yakıtların geldiği ilk yer de olan, yer altına pompalanıyor. Tüm karbon yakalama teknolojileri içinde CCS’in payı %27 seviyesinde seyrediyor. CCU’da yakalanan karbondioksit, jeolojik bir yapı içerisinde değil doğrudan bir diğer ürüne dönüştürülmek üzere (örneğin çimento) kullanılıyor. CCU’nun karbon yakalama teknolojileri içindeki payı, %1’in altında kalıyor.
Tüm karbon yakalama teknolojileri içinde %73 pay sahibi CCUS’de ise yakalanan karbondioksit, tükenmiş petrol alanlarına taşınıyor ve daha fazla petrol çıkarmak amacıyla yeniden değerlendiriliyor. Karbondioksitin hidrokarbon üretimini artırmak isteyen firmalar tarafından bu şekilde kullanımı, geliştirilmiş petrol üretimi (Enhanced Oil Recovery -EOR) olarak adlandırılıyor. CCU’da tek seferlik yeniden kullanım söz konusuyken, CCUS’de geliştirilmiş petrol üretimi işlemi ile karbon kullanımının sürekliliği sağlanmış oluyor. Daha fazla fosil yakıt üretimini destekleyen bu uygulama, aynı zamanda bu kaynakların kullanımı kaynaklı emisyonların da devam etmesine yol açıyor.
Son 50 yılda yakalanan karbondioksit miktarının %80-90’ının (>240 milyon ton) geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerinde kullanıldığı, %10-20’sinin de (<60 milyon ton) uygun jeolojik alanlarda depolandığı belirtiliyor.
Bu durum, karbon yakalama teknolojilerinin her ne kadar iklim dostu olduğu savunulsa da temelde daha fazla petrol ve gaz üretmek amacıyla kullanıldığını gösteriyor.
CCUS gerçekten bir ihtiyaç mı?
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ve McKinsey & Company’nin raporlarında, mevcut CCUS’lerin tüm engeller ve yetersizliklere rağmen etkin bir teknoloji olduğu ve mevcut kapasitenin artırılmasının karbon nötr olma yolunda bir gereklilik olduğu vurgulanıyor. Peki, atılan taş, gerçekten yorulduğumuza değiyor mu? CCUS/CCS’leri daha eleştirel bir konumdan ele alan raporlarda çok daha farklı bir görünüm söz konusu.
- Kısıtlı karbon yakalama hacmi: CCUS’nin mevcut karbondioksit yakalama kapasitesi, küresel emisyonların ancak %0,1’ine denk geliyor. Özellikle doğal gaz işleme faaliyetlerinde etkin olan karbon yakalama teknolojileri, değer zincirinin tamamındaki karbon salımının ancak %10-15’lik kısmını yakalamayı hedefleyebiliyor.
- Teknik problemler: Araştırmalar, bugüne kadar hiçbir projenin taahhüt ettiği karbon yakalama hedefine ulaşamadığını gösteriyor. Bunun arkasındaki en büyük sebep ise teknik problemler. Özellikle yakalanan CO2’in depolanması ve takip edilmesi süreçlerinde yaşanan problemlerin üzerinde duruluyor.
- Yüksek ilk yatırım maliyeti: Mevcut durumda karbon yakalama teknolojisi ilk yatırım maliyetlerinin, bu yatırımların fizibilitesini ciddi şekilde etkilediği, uygulama için yüksek miktarda teşviklere ihtiyaç duyulduğu görülüyor. 2022 yılı sonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanan Ulusal Enerji Planı’nda da bu gerçek kabul edilerek, ilk yatırım maliyetleri nedeniyle 2053 yılına kadar karbon yakalama teknolojisine sahip yeni kömür ve doğal gaz santralinin sisteme dâhil edilemeyeceği ifade ediliyor.
- Yüksek işletme maliyeti: Teknik problemler ve buna bağlı olarak CO2 yakalama hedeflerini gerçekleştirememeleri CCUS/CCS’lerin uygulama maliyetini artırırken, bu teknolojileri kullanan şirketlerin de değer kaybı yaşamasına yol açıyor. Karbon yakalama yatırımının öz tüketimi için gereken başlı başına yüksek enerji talebi, santrallerde enerji verimliliğinin düşmesi ve işletme maliyetlerinin yükselmesi anlamına geliyor.
Çözüm, daha temiz ve ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekten geçiyor.
Yapılan çalışmalarda CCUS/CCS uygulamalarının yakın dönemde artış eğiliminde olsa da mevcut yakalama kapasitesinin net sıfır hedeflerini desteklemesi amacıyla çok daha yüksek bir seviyeye çıkarılması öngörülüyor.
Fakat karbon yakalama teknolojilerinin tarihsel gelişimi incelendiğinde, %80-90 oranında geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerine dayanması ve içerdikleri teknik problemler bakımından, daha fazla fosil yakıt üretimini desteklediği görülüyor. Böylece iklim krizi karşısında bir çözüm olma niteliğini yitiriyor.
Oysa, karbon yakalama teknolojileri bir çözüm olarak öne sürülürken, tarihsel olarak çok daha önden ve hızlı biçimde yol kat etmiş, rüzgâr ve güneş gibi temiz kaynakların kullanımını önceliklendirerek, fosil yakıt payını daha erken aşamada azaltmak mümkün. Öte yandan, rüzgâr ve güneş projeleri kömür ve gaz projelerine göre %40 oranında daha az maliyet yaratırken; hem daha maliyetli hem daha güçsüz hem de görece geleceği ve güvenilirliği daha belirsiz bir teknolojinin kullanımında ısrar ediliyor.
SEFiA İklim Gündemi ekibi olarak takip ettiğimiz değerlendirme yazılarını ve diğer önemli gelişmeleri derliyoruz:
- Kömürün temizi olmaz!
- Isınan gezegenden haberler: İklim Habercileri
- Çernobil'in 37. yıl dönümünde Akkuyu mesajı.
- 2022 yılında iklim teknolojilerine 1,1 trilyon dolar harcandı.
- Gazı sürdürülebilir olarak etiketlediği için STK'lar AB’ye dava açtı.