aposto-logo
TR
TREN
20'lerde 20'lik
Toz Pembe
Yorgan Altı
Söz Uçar
🍉Daha karpuz kesecektik🍉

🍒 Keyif Bülteni 🍒

Eğlenmek, 'Guilty Pleasure' ve Zevk

20’liğin ikinci sezon finaline hoş geldiniz! 

Nasılsınız? Umarım güzel bir hafta geçirmişsinizdir! İkinci sezonu kapamanın şoku ile bu girişi yazmak için kurmak istediğim cümleler bir türlü kurulmadı — kurulamadı. O yüzden çok da vıcık vıcık olmadan tek söyleyeceğim şey şu: 20'liğe olan desteğiniz için çok teşekkürler. Bu topluluğun bir parçası olduğunuz için çok mutluyum. İyi ki varsınız.  Bu yayın için üretmek, yeni insanlarla tanışmak ve okurlarla paylaşmak gerçekten çok çok çok çok keyifli bir deneyim. 

Bu hafta temamız 🍒Keyif 🍒. İlhamı da hayattan keyif alan, canımın içi oda arkadaşım Mina. Onu buradan kucaklıyorum ✨💖🧡

Bu hafta nelerimiz var?

  •  Ece, Fran Lebowitz'den aldığı ilham ile soruyor: Eğlenmek suç mu?!?!
  • Bensu, zevkler ve toplumsal baskı arasındaki ilişkiyi inceliyor.
  • Gözde, 'Kadının Haz Hakkı' adlı yazısında arzu ve zevklerin keşfedilebilmesi ve ifade edilebilmesinin öneminden bahsediyor. 
20'lerde 20'lik

Guilty Pleasure: Eğlenmek suç mu?

Zevk aldığımız şeylerden suçluluk duymayı ne zaman ve nasıl kabul ettik?

Hayatımıza nereden ve nasıl geldiğini bilmediğim bir kelime var: “guilty pleasure.” Türkçe karşılığı suçluluk duyulan zevk olan bu kelime öbeğini ne ara bu kadar benimsedik, inanın bilmiyorum. 20’li yaşlarımın son demlerindeyken yine bu yaşların başındaki beni düşünüyorum. Yeni yaşamaya başladığım bir şehirde bambaşka bir kültürle haşır neşir olmaya çalışıyordum. Zevk almayıp, almış gibi yaptığım çok şey vardı bu yaşlarımın başında. Benzersiz bir zevk dünyam varmış meğer, bilmediğim. Bana özel, biricik…

Guilty pleasure” larımızın olmasını öyle bir benimsedik ki! Sarhoş olmadan ya da güvenli alanlarımızın dışında bunu biriyle paylaşamıyoruz ya da tam tersi büyük bir rahatlıkla “benimki bu, seninki ne?” gibi bir soru soruyoruz. Bu soru bana ilk sorulduğunda ‘“zevk ve suçluluk” “mutluluk ve utanma” yan yana nasıl gelebiliyor?’ diye sorgulamış, “benim yok galiba” diye bir yanıt vermiştim.  Şimdi nasıl oldu ben de bilmiyorum ama listelerce “uff bunu yapmamam lazım, izlememem lazım, dinlememem lazım hatta okumamam lazım!” dediğim guilty pleasure listelerim var. Neyse ki ilk zamanlarda kurduğum bu cümleleri, Fran Lebowitz sayesinde hatırlıyorum. Kendisi Türkiye’de yazar kimliğiyle çok tanınan biri değil çünkü hiçbir kitabı Türkçeleştirilmedi. Ben de kendisiyle Netflix’de yer alan Fran Lebowitz: Bir Yazarın Portresi isimli belgesel serisi ile tanıştım. 18 yaşından beri New York’ta yaşayan ve şehirle huysuz-tatlı bir ilişkisi olan bu kadınla tanışmak benim için büyük zevk. Sayesinde zihnimde şu cümle yankılanıyor:
Zevk aldığımız şeylerden suçluluk duymayı ne zaman ve nasıl kabul ettik?


Fran Lebowitz, Vanity Fair Oscar Party. (Larry Busacca/VF13 / Contributor)


Onun “guilty pleasure” konseptine dair söyledikleriyle, ben de kendimle tekrar yüzleşiyorum.Önce hukuken suç sayılan şeyleri yapanların suçluluk duymadığı dünyadan bahsediyor ve ekliyor: “ İki tabak spaghetti yediğim ve polisiye okuduğum için suçluluk mu duyayım?

Haklı. Neden bir vampir dizisini tekrar tekrar izlediğimizi birbirimize söylerken, mesela, utanıyoruz? Fran, ‘bizi mutlu eden filmleri ve kitapları okumaktan neden suçluluk duyalım?’ cümlesini masanın ortasına bırakıp, entellektüelliğin ördüğü saçma duvarlardan bahsediyor.

“İnsanların suçluluk olarak addettiği zevkler pek de yüksek sanat olarak addedilmeyen bir formdan keyif almakla ilgilidir hep.”

PRETEND IT'S A CITY (L to R) FRAN LEBOWITZ in episode 101 of PRETEND IT'S A CITY Cr. NETFLIX © 2020


Eleştirmenlerden düşük puan alan bir filmi defalarca seyretmeyi istememiz bizi suçlu yapmaz. İki saatte bitirdiğimiz çerezlik romanları okumayı istemek de daha iyi bir romanın bizde bırakacağı etkiye gölge düşürmez. Fran, belgeselde bu konuya dair konuşmasını kendine has tavrıyla sonlandırıyor.

“Bir kişinin, bunu neden yapıyorsun sorusuna cevabı “eğlenceli” ise bu benim için yeterlidir.”


Benden tüm 20’liklere not, duyduğunuz an dans etme isteği uyandıran şarkıyı kimin söylediğinin önemi yok! O zaman DANS!

Hikâyeyi paylaşmak için:
Toz Pembe

Çelişkilerin içinden doğan suçlu zevkin anatomisi: Zevklerimizden neden utanmalıyız?

Hayattaki varoluşumuz tek bir kimliğe sığar mı?

Hayatta pek çok kimliğimiz var. Bazen yerine göre profesyonel mesleğimizi taşıyoruz. Bazen birinin annesi, kardeşi, eşi oluyoruz. Aynı zamanda bizi hayatın zehirli sarmaşıkları arasından çıkaran bazen çok saçma olduğunu bildiğimiz ama içten içe sevdiğimiz bazı zevklerimiz de var. Bu zevklerin tümü hayatta sahip olduğumuz bazı havalı ünvanlarla ve başarılarla eşleşmiyor hatta yeri geliyor çakışıyor bile. Hal böyle olunca biz de bu zevklerimizi her zaman kilitlediğimiz küçük bir defterde saklıyoruz. Hatta bu kilitli defterin adı bile var. Literatürde(!) bu kavramın adına “guilty pleasure” yani suçlu zevk deniyor.

Suçlu zevk kavramı en basit haliyle tüketmekten hoşlandığımız ama birilerinin öğrenmesinden de utandığımız her şey için geçerlidir. Her zaman bir kavramın toplumda yer aldığı ve biçimlendiği konumu sorgulayan biri oldum. Pek tabii bir zevkin suçlu olması, bir şeyi basitçe sevmenin yarattığı özgürlük alanının çok dışında yer alıyor.  

Bir şeyi sevmenin gizlenecek ya da ondan utanacak özellikleri olduğuna neden inanıyoruz?  Bu kendi fikrimiz mi yoksa toplumun genel düşüncelerinin bize kendimizi yetersiz ve düşük hissettirmesi mi?  Bugün yine her cümleyi neden diye sorgulayacağımız biraz da sinirlenmenin serbest olduğu özgür bir alana geçiş yapıyoruz.

Bir garip kimlik karmaşası: Suçlu zevklerim benim hangi yönümü yansıtıyor?

Kimliklerimizi birbirine karıştırmadan yaşamak bir kişilik karmaşası yaratıyor gibi görünse de burada, toplumun demirbaş düşüncelerinin büyük rol oynadığını görüyoruz. Toplum farklı olan şeylere dar bir perspektiften bakmaya meyilli. Yarattığımız güçlü kimlik her neyse, bunu ne olursa olsun korumamız isteniyor. Peki kime ve neye göre güçlülüğümüz sarsılıyor?

Kendimi bir şeylere hayranlık duyarken ya da aynı filmi 500 kez izleyip suçlu zevkim bu diye kendimle dalga geçerken diğer bir yandan şunu düşünüyorum: Hayattaki varoluşumuz tek bir kimliğe sığar mı?  

Sevdiğimiz bir şeyden utanmak ya da hor görmek kendi fikrimizse onu neden seviyoruz diye hiç düşündük mü? Eğer sevdiğimiz bir şeyden mutluluk duyuyorsak, küçümsediğimiz zevklerimiz kendimizi yetersiz bulmamıza da neden oluyor mu? Sevdiğimiz her şey karakterimizi tam olarak yansıtmasa da yine de bizim sosyal ve kültürel varoluşumuzun bir uzantısıdır.

İşte tam burada zevklerimizle aramıza eleştirel bir bakış giriyor. Inc’de yayınlanan bir makalesinde Minda Zetlin, izlediklerimizin kim olduğumuzu belirlemediğinin altını çizerek ekliyor;  

"Spor müsabakaları başarılı iş insanları tarafından izlenirken, realite TV asgari ücretli kişiler tarafından izlenir klişesi var. Zamanınızı Kardashianları izleyerek geçirmeniz sizi işinizde daha aptal, daha az ahlaki veya daha kötü yapmaz. Söz veriyorum."

Bir rahatlama aracı olarak suçlu zevklerin toplumsal ağırlığı

Hepimiz hayatımız boyunca zeminden başlayarak yavaş yavaş oluşturulan toplumsal beklenti ağının birer parçasıyız. Öncelik olarak bize güvenenlerin, ardından bizi tanıyanların ve sonra da toplumun beklentilerini karşılamak zorundaymışız gibi hissediyoruz. Üstelik durum topluma göre 'yüksek kalitede' bir meslek sahibi olduğumuzda da bitmiyor. Bu sefer kimliğimizi koruyabilmek için, özgün benliğimizdeki ‘kusurlu tarafları’ saklamaya başlıyoruz. 

Terapist ve Free Your Child From Overeating'in yazarı Michelle P. Maidenberg, PhD, "kendimizi tek boyutlu bir şekilde görmeyi tercih ederek, kendi imajımızın geri kalanıyla uyuşmayan kısımlarını reddediyoruz," diyerek kendimizi zevklerimizden nasıl soğuttuğumuzu özetliyor.  Bütünleştirici bir psikoterapist olan, Dr. Victoria Harris ise, zevk aldığınız şeyler kimliğinizle doğrudan çelişiyor gibi göründüğünde, deneyimin özellikle tatsız hale gelebileceğini paylaşıyor.

Toplumda sadece zevk almak için yapılan eylemlerin mutlak bir tembellik içerdiği için küçümsendiği bir bakış açısı var. Sadece dondurma yiyerek televizyona bakmak gibi 'üretkenlik içermeyen aktiviteler' yaptığımızda kendimizi suçlu hissetmeye başlıyoruz. Neden mi? Çünkü toplumun zevk almakla ilgili koyduğu dikenli engellere çarpıyoruz. Bu duygusal engeller bizde küçük yaşlardan beri işlenmiş  ‘zevk almak kötüdür’ inancını tetikliyor. 

Guilty pleasure algısını, 'keyfim bilir' e çevirmeliyiz. Zevklerimizi kabul ettiğimizde kendimizde yepyeni bir kimlik keşfedeceğiz. Ehh bu da artık neyi sevdiğimizle dalga geçen insanlara biraz daha az hoşgörülü olacağımız anlamına gelebilir. Ama her zaman kibar bir şekilde söylenerek tüm mevzuyu bir anda kapatan cümleyi tekrar hatırlayalım: renkler ve zevkler tartışılmaz. 

Hikâyeyi paylaşmak için:
Yorgan Altı

Kadının Haz Hakkı

Bu bültende ‘pleasure’ deyip kadının zevk almasından bahsetmemek toplumun kalıplaşmış bazı tabularına çimento dökmek olurdu.

Hayatlarımızın çoğu noktasında bir başkasının konuşma hakkını kolayca bulabildiği; giydiğimiz kıyafetlerin, beden ölçülerimizin, akademide söz hakkımızın yorumlanıp yargılanabildiği bir dünyada zevklerimizden bahsetmek lüks olarak görülmekte. Kadınlara biçilmiş görülen belli işler ve hayat stresi ile hazzı tanımlamak ve keşfetmek oldukça zor görünüyor. Ancak sesimizi çıkarabildiğimiz, özgürce bedenlerimizi paylaşabildiğimiz zamanlarda ve yargılandığımız konularda yalnız olmadığımızı fark ettiğimizde, gücümüzü hissetmeye başlıyoruz. İşte bu hissettiğimiz güç ile bugün kadının haz duyabilmesinden, zevklerini özgürce ifade edebilmesinden bahsedeceğim.

Toplumun çoğu kesiminde tabularla başlayan, kadının cinsel hayatı korku ve kaygılarla geçebiliyor. Bu nedenle partneri tarafından dinlenmeyen, arzuları önemsenmeyen ya da saygı duyulmayan ilişkiler yaşayabiliyor. İstatistiklere göre heteroseksüel erkeklerin orgazm oranı %85 civarında iken heteroseksüel kadınların %63 olarak görülmekte. Partnerler arasında yaşanan orgazm uçurumuna bakılarak kadınların arzularını paylaşamadığı hatta henüz keşfedemediğini görebiliriz. 

Kadınlara manipüle edilen karşı tarafın zevkini ön planda tutma çabası hazza odaklanılamamasına neden oluyor. Geçmişte istismar ve travmaları olan kadınların kendini anlatabilmeye hazır olmaması, partnerler arası güvensizlik, stres ve kaygılı bir dönem içerisinde olması, kadını arzularını saklamaya ve hazzı engellemeye iten faktörlere dahil. Bunların aksine kadınların fiziksel ve psikolojik olarak kendini huzurlu hissedebildiği, dayatmalara maruz kalmadan standart kalıplar dışında da kendini tanıyıp beğenebildiği zamanlarda zevklerini keşfetmesi, paylaşması daha mümkün. Arzularını paylaşmaya çekinmemesi adına partnerlerinin anlayışlı yaklaşımı ve onları dinlemeye, isteklerini sormaya açık olması da oldukça gerekli. Kadının partnerleri tarafından edilgen görülmeyip, zevklerine saygı duyulmasına hayatının diğer bölümlerinde de dezavantajlar yaşamamak adına ihtiyacı var. 

Düşüncelerimizle ve bedenlerimizle farklı ve özel olduğumuz gibi zevklerimizle de farklıyız. Haz duymanın utanç sebebi olmaması ve her hazzın paylaşılabilmesi daha güvenli, huzurlu bir ilişkinin temelini oluşturuyor. Kişisel çıkarların arka planda kalıp partnerlerin birbirini dinleyip anlayabildiği, özgürce arzuların paylaşılabildiği ilişkilere, hazların paylaşıldıkça çoğalmasına ihtiyacımız var. Zevkin ne anlama geldiğini yalnızca kişi kendi belirleyebilir, bu nedenle arzularımızı keşfetmeli ve paylaşmalıyız. Kadının toplumda söz sahibi olabilmesi ve hayatının her alanında eşitlik beklemesinin yaygınlaşmasıyla özel hayatlarımızda da eşitlik beklemeye ve hazlarımızı paylaşmaya hakkımız var.

Bedenlerimiz ve kararlarımız özgür bırakılsın, bizler nasıl iyi hissediyorsak öyle olalım. Üzerimize biçilmiş, belimize sarılmış tüm tabular yıkılsın, hazlarımızın peşinden koşabilelim ve arzularımızla çiçek açsın dünya. 


Mental Klitoris'in bu konu ile ilgili podcastini dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Hikâyeyi paylaşmak için:
Söz Uçar

E o kadar haz, keyif ve 'guilty pleasure' dedik, utanhaz kelimesinden bahsetmemek olmaz. Söz Uçar kanalının yazarı ve Alıp Başını Giden Batuhan Akkuş, sunucusu olduğu 20'li Yaşlar Podcast'te bizimle bu yeni terimi tanıştırıyor. Dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz. 

🍉Daha karpuz kesecektik🍉

🍒 Sevdiğiniz bir şey için üretmenin girdabında bazen kendimize ‘dur!’ dememiz gerekiyor. Ağustos sonuna kadar 20’lik, ben ve yazarlarımız hep beraber kafa tatiline çıkıyoruz. Kafa tatiline çıkıyoruz ama gelişmeye, büyümeye, yeni içerikler düşünmeye devam ediyoruz. Yeni sezonda sizi heyecan verici yenilikler bekliyor. Çevrimiçi rakı soframızın üçüncü sezonu 1 Eylül’de sizlerle. 

🌞20lik okurları arasında bu bültene yazmak, çizmek, video çekmek ya da bülteni övmek isteyenler buraya tıklayabilir. Yazılarınız üzerine çalışmak ve çektiğiniz fotoğrafları, yazdığınız şiirleri, hazırladığınız videoları bu bültende paylaşmak çok isterim. Başvurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

🦋 not. 20'liğe başvuranlara bu arada geri dönüş sağlayacağım. Sabrınız için çok teşekkür ederim! 🦋

🕺 Instagram ve email üzerinden bana her zaman ulaşabilirsiniz. Çok yakında görüşmek üzere, hepinizi kucaklıyorum! ✨

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

YAZARLAR

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

suçluluk duyulan

suçluluk

yazar

guilty pleasure

Fran Lebowitz

Türkiye

Netflix

New York

+3 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;