aposto-logoÇarşamba, 29 Mart 2023
aposto-logo
Çarşamba, Mart 29, 2023
Premium'a Yüksel
İzleme Listesi
Odak
Haftanın Albümü
Bugünkü Destekçimiz
Haftanın Filmi
Takipte Kal
Ekipten Öneriler

🎤 Little Simz'in minnetsizliği, Genç Alman Sineması

En sahici, en amansız ve minnet etmeyen hâliyle Little Simz ve son albümü NO THANK YOU, Sinematek/Sinema Evi'nin Genç Alman Sineması programı üzerine söyleşi ve Spielberg'ün sanat ve aileyi çarpıştırdığı otobiyografik kurgusu The Fabelmans.
DasDas ile birlikte

Duyduklarınla ve duymadıklarınla Minik Serçe: SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ X Media Art Museum by DasDas’ta Nedir? Kreatif direktörlüğünü Fuat Genç, sanat yönetmenliğini Mustafa Göçmezler, küratörlüğünü Esra Özkan’ın üstlendiği ve Sezen Aksu’nun bambaşka bir deneyimi birlikte yaşamamıza imkân tanıdığı sergi, X Media Art Museum’da sanatseverleri bekliyor. Müzedeki yüksek teknolojinin ışığında değer kazanan görseller, videolar, 3D ve 2D animasyonlar, katılımcıları 25 dakikalık bir gösterimin ardından sürpriz bir deneyim alanına sürüklüyor. Ne zaman? Mart ayına kadar. Neden gitmeli? Türkiye’de ilk defa bir müzisyenin çalışmalarını odağına alan dijital sanat sergisinde; değerli sanatçı Sezen Aksu’nun 70’lerde İstanbul’a gelmesiyle başlayan, 80’lerde renkli bir müzikal döneme, 90’larda pop çağına ve 2000’lerde daha cesur bir duruşa dönüşen, sonrasında ise ustalık dönemine uzanan ilham verici öyküsüne tanıklık edebilirsin. Not almalı: X Media Art Museum by DasDas ’ın üçüncü projesi olan serginin içinde yer alan farklı deneyim alanları, katılımcıların Sezen Aksu’ya not bırakabileceği alanlara ve projeyle bağlantılı NFT eserlere de yer veriyor. Fuga Mobilya ana sponsorluğunda gerçekleşen SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ ’yle geçmişten bugüne dijital bir yolculuğa çıkmak için detaylı bilgi ve biletleri burada bulabilirsin. Dikkat dikkat: Serginin mart ayına kadar ziyaret edilebildiğini hatırlatmak isteriz.

Daha fazlasını öğren

Fotoğraf: Nwaka Okparaeke

İzleme Listesi | The Fabelmans, Aftersun, Genç Alman Sineması

Duende

İzleme Listesi | The Fabelmans, Aftersun, Genç Alman Sineması

Merhaba. 2022’yi sinema ve müzik alanında yılın öne çıkanlarıyla tamamladık. 2023’ün açılışını da Keşif Sineması’na konuk olan Cem Yiğit Üzümoğlu ile yaptık. Bu yıl gerçekleştireceğimiz ilk etkinliği de takvimimize ekledik. Duyurusuna çok az kaldı. Seninle bir araya geleceğimiz için çok heyecanlıyız. 

👩‍🎤 David Bowie ve yeni yıl: Her yeni yılı David Bowie’yle açmayı severim. 2016 yılında bir doğum günü hediyesi olarak bizimle paylaştığı son albümü Blackstar’dan iki gün sonra aramızdan ayrılan Bowie’nin hâlen müzik sahnesinde geleceği aydınlatan meşaleyi elinde tuttuğunu söylemek mümkün. Onun veda seremonisine özel bir çalma listesi hazırladık. Bu listeyi hep beraber genişletmek isteriz. Önerilerini [email protected] adresine iletebilirsin.

David Bowie | Fotoğraf: Masayoshi Sukita

Neler var bu sayıda?

📺 İzleme Listesi: Charlotte Wells'in hasretinden Romanya sinemasına
🎞️ Odak: Kluge, Fassbinder, Herzog, Wenders: Engin Ertan'la Genç Alman Sineması üzerine
💿 Haftanın albümü: Little Simz, NO THANK YOU
🎬 Haftanın filmi: The Fabelmans (Yönetmen: Steven Spielberg)

Yılın David Bowie zamanı,
Taner

İzleme Listesi

Duende’nin İzleme Listesi sesli olarak seninle. İzleme Listesi’nde; sinemalarda, evde ya da İstanbul’daki film gösterim programları kapsamında izleyebileceklerinden seçtiğimiz 10 yapım hakkında kısa bilgiler bulacaksın.

Steven Spielberg’ün çocukluk ve sinema güzellemesi The Fabelmans’dan Charlotte Wells’in nostaljik hasreti Aftersun’a, Lars von Trier’in ilk filminden çağdaş Romanya sinemasına, bu hafta sinemalarda, evde ve şehirde izleyebileceğin birçok seçenek var.

Dinle

Odak

Kluge, Fassbinder, Herzog, Wenders

Sinema yazarı Engin Ertan'la, Sinematek/Sinema Evi'nin Genç Alman Sineması programı üzerine bir sohbet.

2023'ün bu ilk günlerinde geride bıraktığımız yılı düşündüğümde, Sinematek/Sinema Evi'nin geçtiğimiz yıl yaptığım sinemasal keşiflerde ne denli önemli bir rolü olduğunu hatırlıyorum. İstanbul Film Festivali ve Filmekimi'ne ev sahipliği yapan salonlarında Hindistan'dan Danimarka'ya, Senegal'den Fransa'ya farklı ülkelerden yepyeni yönetmenler ve dünyalar keşfetmemin yanı sıra, kendi programları sayesinde Jean Renoir'dan Georges Méliès'ye birçok ismin sinemasıyla o salonda tanışmışım.

Sinematek/Sinema Evi, yeni yılı üç yeni gösterim programıyla karşılıyor şimdi: 80'ler Türkiye Sinemasında Kadın, Canlandırmanın Dünü Bugünü ve bu sayının odağındaki, 10 Ocak - 31 Mart tarihleri arasındaki gösterimlerle sürecek Genç Alman Sineması programı.

Sinematek/Sinema Evi'nin Ocak-Mart 2023 sezonu afişi | Fotoğraf: Deniz Sabuncu

Babamızın sineması öldü! Film programını hazırlayan sinema yazarı Engin Ertan, “Genç Alman Sineması diye tabir edilen akım dünyanın farklı yerlerinde benzer hareketlenmeleri gördüğümüz bir şeyin karşılığı. Fransa’daki Yeni Dalga olsun, Çekoslovakya’daki Yeni Dalga olsun, bunun benzerlerini görüyoruz.” diyor. 

II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’yı sarmış öğrenci hareketlerinin, ’68 mayısına doğru giden politik oluşumların; Fransa’nın kendi sömürgeci geçmişi ve Cezayir savaşıyla, Almanya’nın savaş suçlarıyla yüzleşememesine tepki gösteren gençliğinin bir uzantısı olduğunu söylüyor Genç Alman Sineması’nın. Her şey 1954 yılında Uluslararası Oberhausen Kısa Film Günleri’nde düzenlenen “Papas Kino ist tot!” (Babamızın sineması öldü!başlıklı basın toplantısı ve yayımlanan bir manifestoyla başlamış: “[Genç Sinemacılar] genç bir sinema istiyorlar, tarihle yüzleşen bir sinema istiyorlar, sorgulayan bir sinema istiyorlar ve en önemlisi de [sanatın] ticari bağımlılıktan kurtulması gerektiğini söylüyorlar.

Berlin x Münih. Engin, akımın öncülerinin karşı çıktığı II. Dünya Savaşı sonrası Almanya'sında hüküm süren sinemayı daha ziyade insanları eğlendirmeye yönelik bir “eğlence” ya da “kaçış sineması” olarak tanımlıyor. Öte yandan, merkezde yer alan Genç Alman Sineması’na tepkilerle gelen genç yönetmenler de olmuş. Bunlar arasında Münih ve Hamburg’dan çıkan ve biraz daha tür sinemasına yakın yönetmenler de var. “Bu çatışma hâlâ Almanya'da güncelliğini koruyor. Bugün de Münih'ten çıkanlar biraz daha ticari sinemaya meylederler. Daha aksiyon, komedi gibi [türlere] yakındırlar. Berlin'den çıkanlar biraz daha arthouse'a - festival filmleri diye tabir ettiğimiz, daha karakter psikolojisine odaklanan filmler çekerler diyelim.

Engin ve Emre, Genç Alman Sineması hakkında konuşuyorlar. | Fotoğraf: Deniz Sabuncu

Fassbinder, Herzog, Wenders. Program hazırlarken önceliğinin ne olduğunu soruyorum. Baktığımda hem çok bilinen isimler hem de keşif niteliğindekiler dikkatimi çekiyor çünkü. “Aslında tam buydu! İkisini biraz dengelemek…” diyor Engin: “Seyircinin tanıdığı, bildiği isimler ve onların seyirciyi çekmesi tabii ki gözardı edilmesi imkânsız, önemli bir şey. Fassbinder, Herzog, Wenders, bu akımın en bilinen, yıldız yönetmenleri. Dolayısıyla onları dahil etmek kaçınılmaz. Zaten onlarsız bu programı yapmak da mümkün değil.

Tematik ve zamansal çeşitlilik. Genç Sinemacılar, 1958-1966 yılları arasında birçok kısa metrajlı, çoğu deneysel ya da belgesel türde filme imza atmış. Programda bu kısa filmlerden bir seçki de var: “Dünyada tanınmaya başlamadan önce Almanya’dan yönetmenler kendi içlerinde nasıl bir dil arayışı yapıyorlar, onu görme imkânı sağlayacak”. diyor Engin bu seçki için. 1966'dan başlayarak uzun metrajlı filmler ve bunların uluslararası festivallerdeki görünürlüğü artmış, 1970’lerden itibaren akımın temsilcisi yönetmenlerin daha çok tanınan isimlere dönüşmeye başlamaları söz konusu olmuş. “O dönem Almanya’nın kendi içindeki toplumsal değişimleri, hem Almanya’nın geçmişine bakan hem de o gününe bakan filmler arasında bir çeşitlilik ve denge olmasını gözeterek yaptık bu programı.” 

Çok bilinen isimlerin yanında avangart filmler çeken yönetmenlerin ve Türkiye’de az gösterilmiş filmlerin de seçkide olması önemli kıstaslarmış. Herzog ve Kluge’nin ilk filmlerini, Fassbinder’in Cannes’daki çıkışını, Wenders’in sinemaya dair iki filmini programda bulmak mümkün. Söz konusu zamansal çeşitliliğin odağında ise akımın kapsadığı düşünülen 1962-1982 yılları var: “1982’de Fassbinder’in ölmesi ya da Wenders’in ABD’ye gitmesi gibi gelişmelerle Genç Alman Sineması'nın akım niteliğinin büyük ölçüde dağıldığını görüyoruz.

Genç Alman Sineması programını hazırlayan Engin Ertan | Fotoğraf: Deniz Sabuncu

Feminist ve kuir sinema. Batı Almanya’da feminist sinema tartışması yine bu dönemden ve bu akımın içinden çıkmış. Bu yüzden Ulrike Ottinger, Helke Sander ve Ula Stöckl gibi feminist yönetmenlerin ve feminist sinemanın bir temsilinin programda olmasını özellikle istemişler. Batı Almanya’da çekilen ilk feminist film The Cat Has Nine Lives/Neun Leben hat die Katze filmi bunlardan biriKeza kuir sinemayı temsilen Werner Schroeter’in bir filmi de seçkide yer alıyor.

Dünün gençlerinden, bugünün gençlerine. Genç Sinemacılar dönemindeki isimler ve filmlerinin etkilerini çağdaş Almanya sinemasında ne ölçüde ve hangi isimlerde hissettiğimizi düşündüğünü soruyorum. “Fassbinder’in bazı filmlerinin etkilerini Christian Petzold’da görmek mümkün.” diyor. Ayrıca kadın sinemacılarda, özellikle Angela Schanelec’in sinemasında paralellikler hissettiğini söylüyor. Dominik Graf’ın sinemasının ise bir ara köprü gibi olduğunu…

Diyor ki…

“Sinema tarihini ele aldığın zaman belli başlıklar, akımlar var. Genç Alman Sineması da bunlardan birisi, sinema okuluna gittiğinde bir noktada illaki sinema tarihi dersinde geçen başlıklardan. Sinematek/Sinema Evi de benim gözlemlediğim kadarıyla bu belli başlı akımları bir sinema okulu niteliğiyle toplayıp seyirciye ulaştırmayı planlıyor, başlıca görevlerinden biri bu belki.”

Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi’nin “Genç Alman Sineması: Kluge, Fassbinder, Herzog, Wenders…” başlıklı gösterim programı, 10 Ocak Salı günü, akımın temsilcisi birçok yönetmenin bir arada çektiği Germany in Autumn / Deutschland im Herbst (1978) filmiyle başlıyor.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Haftanın Albümü

Amansız, minnetsiz ve hiç olmadığı kadar sahi

Little Simz, NO THANK YOU albümüyle "başı yüksek, sırtı dik, ayakları yere sağlam basan” yeni bir kadın olarak karanlıklarından aydınlığa çıktı. Kişisel ve kolektif bir yüzleşmenin minnetsiz sözleriyle kariyer kitabında yeni bir bölümü tamamladı.

Albüm: Little Simz, NO THANK YOU 

Süre: 49 dakika

Plak şirketi: Forever Living Originals

Yayın tarihi: 12 Aralık 2022

Kartonet: Simbiatu Ajikawo, sahne adıyla Little Simz, 2015 yılından beri kendi plak şirketi Age 101’la bağımsız üretimler gerçekleştiren, elde ettiği uluslararası başarı ve ünden önce de üretken bir müzik geçmişine sahip bir müzisyen. Diğer taraftan, kariyerinin ikinci dönemi Litte Simz’in Londra yerel hip-hop sahnesinin dışına taştığı, yazarlığını ve amansız MC’liğini müzik endüstrisinin tepelerine taşıdığı bir çizgiye sahip.

2020 Mercury Ödülleri için kısa listeye alınan GREY Area ve 2022 Mercury Ödülleri’nin kazananı Sometimes I Might Be Introvert albümleri, Little Simz’in kariyerinin mütevazı başlangıcını yeni zirvelere taşıdı. Müzisyenin inişler, çıkışlar, bilinmezler, yeni ihtimaller ve çatışmalarla dolu yakın geçmişi, 5. ve son albümü NO THANK YOU’yu başından sonuna değin kişisel/kolektif keşiflerin ve yüzleşmelerin günlüğüne dönüştürdü.

Little Simz’in Age 101 etiketiyle çıkmayan ilk albümü NO THANK YOU, Londralı prodüktör ve müzisyen Inflo’nun Forever Living Originals plak şirketiyle ilk ortaklığı. Prodüktör koltuğunda da Inflo’nun oturduğu albümün yaratıcı ekibinde bağımsız ve gizemli müzik kolektifi SAULT’un bilinen üyelerinden Cleo Soul da yer aldı. Little Simz’i aniden çekilen vesikalık bir kadrajda gördüğümüz albüm kapağı; dinleyicisi, hayranları, tarafları ve karşıtlarıyla doğrudan yüzleşen bir müzisyenin, yazarın ve siyah bir insanın “ürperti veren soğukluğunun” bir fotoğrafı.

NO THANK YOU, Little Simz

Neden dinleyelim? NO THANK YOU, Little Simz’in GRAY Area’da ilk örneklerini verdiği, Sometimes I Might Be Introvert albümünde çeşitlendirdiği eklektik müzikal kompozisyonunun bir devamı. Hip-hop’un caz ve orkestral aranjmanlarla buluştuğu, “soul seslerin” ve gospel koroların albümlerin vokal kumaşını zenginleştirdiği ses manzaraları, NO THANK YOU albümünü müzikal olarak yenilikçi, görkemli ve ilahi kıldı. 

Neo-soul, modern klasik, gospel, koro ve nicesinin arasında dolaşan; bağımsız yayını ve dağıtımıyla öne çıkan müzik kolektifi SAULT, albümün sessel estetiğini şekillendiren aktörlerin başında yer aldı. SAULT’dan Inflo’nun yapımcılığı, yine SAULT’dan Cleo Sol’ün Silhoutte ve X şarkılarının nakaratlarına getirdiği ruhani vokaller, hip-hop’u türler arası bir karışım olarak sunan Little Simz’in yaratıcı yaklaşımıyla eşsiz bir örtüşme meydana getirdi. 

Diğer taraftan, NO THANK YOU’yu geçtiğimiz yılın sonunda gelse de 2022’in en çarpıcı işlerinden biri kılan tarafı aniliği kadar müzisyenin söz yazarlığındaki direktliği; geçmişi, bugünü ve geleceğine dair dürüstlüğü oldu. Şimdiden hip-hop sahnesinin en pervasız, en yalın ve vurucu söz yazarlarından biri olan Simz, “sakınmayan” sözleri birbiri ardına dizdiği yeni, belki de “en gerçek” ve aydınlanmış bir bölümle karşımızda. Bunu, X şarkısının aşağıdaki sözlerinde görmek mümkün:

“I’m somebody’s daughter

I’m somebody’s sister, I’m somebody’s friend

You don’t see me how they see me, you see money you could spend

Took me years to comprehend

Which led me to writing’ the realest shit ever penned”  - X, Little Simz

Little Simz; bir “business” olarak müziği, yaratıcı özgürlüğü ve özgünlüğü, sistematik istismarı, öz benliği sahiplenmeyi ve zihin sağlığını minnetsizce ele alarak çeşitli hayati konular arasında dolaştı. Köklerini, geleneğini, yaratıcılığını ve bağımsızlığını en gerçek, sahiplenici ve firesiz hâliyle dünyaya sundu. Endüstri profesyonellerine, kaderini eline almak isteyenlere, nasıl olması gerektiğini salık verenlere “HAYIR TEŞEKKÜRLER” diyebilen yeni Little Simz; “başı yüksek, sırtı dik, ayakları yere sağlam basan” yeni bir kadın olarak karanlıklarından aydınlığa çıktı.

Benzer işler: 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Bugünkü Destekçimiz

Duyduklarınla ve duymadıklarınla Minik Serçe: SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ X Media Art Museum by DasDas’ta

Nedir? Kreatif direktörlüğünü Fuat Genç, sanat yönetmenliğini Mustafa Göçmezler, küratörlüğünü Esra Özkan’ın üstlendiği ve Sezen Aksu’nun bambaşka bir deneyimi birlikte yaşamamıza imkân tanıdığı sergi, X Media Art Museum’da sanatseverleri bekliyor. Müzedeki yüksek teknolojinin ışığında değer kazanan görseller, videolar, 3D ve 2D animasyonlar, katılımcıları 25 dakikalık bir gösterimin ardından sürpriz bir deneyim alanına sürüklüyor.

Ne zaman? Mart ayına kadar.

Neden gitmeli? Türkiye’de ilk defa bir müzisyenin çalışmalarını odağına alan dijital sanat sergisinde; değerli sanatçı Sezen Aksu’nun 70’lerde İstanbul’a gelmesiyle başlayan, 80’lerde renkli bir müzikal döneme, 90’larda pop çağına ve 2000’lerde daha cesur bir duruşa dönüşen, sonrasında ise ustalık dönemine uzanan ilham verici öyküsüne tanıklık edebilirsin. 

Not almalı: X Media Art Museum by DasDas’ın üçüncü projesi olan serginin içinde yer alan farklı deneyim alanları, katılımcıların Sezen Aksu’ya not bırakabileceği alanlara ve projeyle bağlantılı NFT eserlere de yer veriyor. 

Fuga Mobilya ana sponsorluğunda gerçekleşen SEZEN AKSU DİJİTAL SANAT SERGİ DENEYİMİ’yle geçmişten bugüne dijital bir yolculuğa çıkmak için detaylı bilgi ve biletleri burada bulabilirsin. Dikkat dikkat: Serginin mart ayına kadar ziyaret edilebildiğini hatırlatmak isteriz.

Haftanın Filmi

Fabelmanlar

Sanat ve ailenin çarpışması.

Film: The Fabelmans

Yönetmen: Steven Spielberg

Süre: 151 dakika

Yapım yılı: 2022

Jenerik: Hollywood’un yaşayan efsanesi ve hayal gücüyle dünya sinemasını derinden etkilemiş yönetmen, senarist ve yapımcı Steven Spielberg, uzun süreli kariyerinde bir ilki geçtiğimiz güz yaşadı: İlk kez bir Spielberg filmi Toronto Film Festivali’nde gösterildi; The Fabelmans festivalin büyük ödülü İzleyici Ödülü’ne uzandı:  Sinemacının çocukluğundan, sinema yolculuğundan ve ailesinden izler taşıyan, yaşamına ve ilham kaynaklarına dair ipuçları veren film, 1960’larda sinemacı olmaya hevesli lise öğrencisi Sammy Fabelman’ın hem sinemayla hem de ailesiyle, özellikle de annesiyle olan ilişkisine odaklanıyor.

Neden izleyelim? E.T. the Extra-Terrestrial, Hook, Jurassic Park… Steven Spielberg filmleriyle büyümüş bir çocuktum. Spielberg'ün çoğu kişi gibi benim de sinemanın büyüsüyle, peri tozuyla, gösterisiyle tanışmamda büyük etkisi oldu. Fakat 2000’lerin başında imza attığı iki olağanüstü bilimkurgunun ardından (A.I. Artificial Intelligence ve Minority Report) kaybetti beni Spielberg. Demode, yaşlanmış, tozlu ve 90’larda sıkışmış gelmeye başladı. Ne sanal gerçeklik ne Coenler’den aldığı senaryo desteği beni geri çekebildi. Sonra, geçen yılki West Side Story’le çocukken beni büyüleyen Spielberg sineması modern dokunuşlar ve eski büyüsüyle, peri tozuyla ve gösterisiyle çıkageldi. The Fabelmans’ın da Spielberg’ün en az çocukluğumdaki filmleri gibi büyüleyici bir gösteri olması tesadüf değil. Çünkü film, onun sinemayla tanıştığı, sinema tarafından büyülendiği anlarla yoğrulmuş.

Bizi geleceği oldukça parlak gözüken oyuncu Gabriel LaBelle'le tanıştıran Sammy Fabelman karakteri, Steven Spielberg’ün çocukluğunun bir yansıması. Babasının işi nedeniyle New Jersey’den Arizona’ya, oradan da California’ya taşınırlarken geride bıraktıkları oluyor. Sammy ise büyük dayısının (ki bu noktada Judd Hirsch’ün kısa ama kolay unutulmayacak oyunundan söz etmek şart) ürkütücü tavsiyesinin de etkisiyle tek bir şeyi bırakmıyor, hatta onunla güçleniyor: Ailesini karşısına alsa ve onlarla çarpışsa da sönmeyecek sinema tutkusunu. 

Sammy Fabelman’ın sinemayla ilişkisi çok katmanlı, çok hayati. Sammy, bir çocuğun zihni ve psikolojisi için fazla gelebilecek sırlara bir kurgucunun sabrını ve filtresini kullanarak direniyor. Zorbalıkla, hayal ve kalp kırıklıklarıyla ve öfkesiyle bir yönetmenin vizyonunu ve yaratıcılığını kullanarak başa çıkıyor.

Yaratıcılık ve sanatın gerçeklik ve aileyle çatışmasının kaçınılmaz olduğunu ama ikisinin bir arada var olabileceğini, ikilemde kalındığında kurgunun ve sinemanın gücüne başvurulabileceğini söylüyor The Fabelmans.

Dümdüz bir sinema diliyle, çoğunlukla “ufuk çizgisini ortada tutarak” anlatmış derdini film, biraz çocukça yaşamış nostaljisini. Ama film yapma tutkusunu, gözünü ve zanaatını çok iyi anlatan, aile ve sanat arasındaki kavganın yıkıcılığını hissettirirken bir çözüm önerisi de sunan bir yapım The Fabelmans. Michelle Williams’ın kariyerinin en iyi performanslarından biriyle ve minik bir David Lynch sürpriziyle süslü olması da cabası… 

Nereden izleyebilirsin? The Fabelmansbugün gösterime giriyor.

Benzer işler:

  • Licorice Pizza (2021, Paul Thomas Anderson)
  • The Souvenir (2019, Joanna Hogg)

🟠🟢🔵  Duende’yi Letterboxd’da da takip edebilir, Haftanın Filmi incelemelerimize ve Keşif Sineması’nda adı geçen filmlere hesabımızdan ulaşabilirsin.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Takipte Kal

 👀 Bizi takip et: Duende'yi Instagram (@duende.magazine )'dan ve Twitter (@duende_______)'dan takip et. 

Ekipten Öneriler

Okuma deneyimini iyileştiren yepyeni özelliklerle keşfedebileceğin nice içerik, sınırlı sayıda yayın takip etmenin ötesini sunan Aposto Premium’da. 150'den fazla yayın ve podcast, sektör yayınları, köklü dergilerin dijitalde uzun ömürlü içerikleri, Aposto editörlerinin kaleme aldığı kapsamlı dosyalar, en sevdiğin yayınların özel içerikleri, önde gelen gazetecilerin köşe yazıları ve uluslararası yayınlardan yazılarla genişleyen Aposto’nun derinlikli içerik kataloğunda yalnızca dört yayını takip etmekle sınırlı kalmak istemediğinde, seni Aposto Premium’a bekliyoruz.

İlgili Başlıklar

İstanbul

Steven Spielberg

The Fabelmans

Charlotte Wells

Aftersun

Lars von Trier

Sinematek

İstanbul Film Festivali

+37 more

Bülteni beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Duende Yayınını Takip Et

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

0%

;