Yıl 1731. Türkçede dergi, İngilizcede magazine; kökeninde magasin, magazinno, makzin, makzan, kazana’a dayanan; farklı kültürlerde ve dillerde ambar, depo, mahzen anlamına gelen bu kelime, Gentleman’s Magazine’in kendini bu isimle anmasıyla, bilginin deposu benzetmesiyle muhakkak, kullanılmaya başlıyor. Yıl 2021. SOLİ, “bir mahalle, bir mahalleli”, yayına başlıyor. Mahzen, kelimede topluluğu temsil ediyor; içeride onların hikâyeleriyle doluyor. Yazan da anlatan da okuyan da kelime de devinimde. Artık mahzen, gün yüzünde.
“21. yüzyılda bir derginin işlevi nedir?”, "Bir dergi nasıl topluluklar yaratabilir?" ve “Bu topluluklar nasıl bağ kurabilir, birbirinden öğrenebilir, birlikte üretebilir ve keşfedebilir?” sorularını sorarak, onlara her gün yeni cevaplar vererek SOLİ community’yi hayal ediyoruz: “Etkileşimde”, “karşılıklı”, “yan yana” ve “bir arada” aklımızdaki kelimeler. Bir sofra etrafında, iki yol arasında, ilk defa tanıştığımız insanlarla heplik hissinde buluyoruz bir aradalığı.
Eğer anlamaya ve anlatmaya mahallede başladıysak, buluşmaya da orada başlamalıyız diyoruz, “bir arada olsak yeter”. Mahallenin meyhanesinden mezeler, pastanesinden poğaçalar, fırınından sıcak ekmekler, tepsicisinden menüler, bilmem kaçıncı dalga çaycısından demlenmiş de gelmiş çaylar; meskenin mutfağından cezvede kahveler, komşudan biberli yoğurt, tüm mahallelerin tek efsanesinden de meşe fıçılarda dinlendirilmiş bi’ tekle kuruluyor sofra. Burada sofra; varılacak yer değil, zamanın yayılacağı yer. Bi’ tek; bu yolculuğun ve bir geleneğin başlangıcı.
Mahallede Bi' Tek
8 Ocak 2023 Pazar. Gün batımından önce. Dörtte. Mahallede Bi’ Tek buluşmalarının ilki. Yer Moda, Caferağa, mesken de orada, Burak var anlatan koltuğunda. Sofra yere yakın, ufuk çizgisi göz hizasında. Etrafında Ali, Doğa, Elif, Emre, Fikret, Gizem, Görkem, Heja, Kaan, Orhun, Oya, Rana ve Selin var. Ve Slobodan; duvardaki resimde, balkonda rüzgâr estiğinde uçuşan çarşafta. Menüde Çiya’dan kısır ve zahter, Basta’dan sütlaç, Ali’den yoğurtlu biber, Fikret’ten focaccia, Elif Pastanesi’nden landöşe, Çinili Fırın’dan vegan lahmacun, Papatya’dan poğaça. Sohbette mahallenin artan kiraları, ilk hayal kırıklıkları, mahallenin meşhur tatlıcısı, “rakının yanında olmazsa sofraya oturmam” tabakları. Beş dakikada bir teftiş-i gün batımı, Cömert Baykent şenlendiriyor kulakları.
Şubatta gazetelerin “her şeyin mümkün olduğu yer” olarak anlattığı mahallede, Sultanahmet’ten hemen sonra, 15 dakikada başka bir İstanbul’da, bi’ teke buluşmak üzere.
SOLİ community

SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
MESKEN: Bu buluşmada kimleyiz, neredeyiz?
TOPLULUK: Toplaşmamızdan bize kalanlar.
TARİF: Damağımızdan silinmeyen tatlar.
Aposto Premium: Bilgiye ulaşma biçimimizde daha fazlasının mümkün olduğunu görebilmeniz için sizi, kısıtlı sayıda yayın takip etmenin ötesini sunan abonelik modelimiz Aposto Premium’a davet ediyoruz. 150'den fazla yayın ve podcasti, Aposto editörlerinin kaleminden özel dosyaları, sektör yayınları, köklü dergileri, gazetecilerin köşe yazıları ve uluslarası yayınlarla genişleyen derinlikli içerik kataloğunu bilgi alma tecrübesini yeniden inşa eden özelliklerle keşfedebilirsiniz.
Moda'da, sahilindeyiz. Gözümüz ufuk çizgisinde, kulağımız belki yavrusuna belki sürüsüne etraftan bulduğu ekmek kırıntısını götüren kuşun cıvıltısında. Kafamızı kaldırıyoruz, Burak, orada. Altıncı kata ulaştık. Girer girmez hipnotize ediyor duvarların beyazı ve balkonun önünde, manzarada deniz mavisi. Ev; az eşyayla çok şey söylüyor bize.
Slobodan Dan Pacih orada olmadan anlatıyor ne yaptığını, neden yaptığını. 1944 Belgrad doğumlu polimat bir sanatçı / akademisyen Slobodan. 2001’de Berkeley’den emekli olduktan sonra akademik kariyerine karşılaştırmalı kültür çalışmaları alanında misafir öğretmen olarak devam ediyor. Diğer ülkelere ulaşımın daha kolay olduğunu düşünerek 2011’de İstanbul'a yerleşiyor. Tam İstanbul’dan vazgeçmeyi düşündüğü dönemde bir tanışma onu kararından döndürüyor. Slobodan Moda’yı gezdiği bir gün, burayı, bulunduğumuz apartmanı görüyor. “Orada yaşamak isterdim.” demesiyle de bugün Slobodan ile Burak’ın birlikte yaşamış olduğu bu evde buluşuyoruz, hep birlikte.
Burak ile de Moda'da kesişiyor yolları. Burak bir gün Slobodan'a ziyarete geliyor, saatlerce laf lafı açıyor, yaşından dolayı kolay yemek yapamayan sanatçıya yardım ediyor bugünkü ev sahibimiz. Zamanla bu ziyaretler sıklaşıyor ve bir süre sonra artık eve gidip gelen, sohbetiyle Slobodan’ı mutlu eden Burak, onun ev arkadaşı oluyor. Birlikte yaşıyor, düşünüyor, tartışıyor ve üretiyorlar. Kısa zaman önce de ölüyor sanatçı. Burak evin her yerinde onu yaşatıyor. Koridor; eserleriyle dolu, çalışma odası; sanki yarım saat önce evi terk etmiş gibi, mutfak; buzdolabının yanındaki tekerlekli sandalye, ufku izlediği o köşe misafirlere sanatçının bakış açısını sunuyor, yatak odası; masasının üstünde asla kaldırmadığı o resim, saati, çizimleri ve kalemiyle nasıl bıraktıysa öyle. 5 dakika sonra gelecekmiş gibi Slobodan’ı bekliyor.
Bir yemek bugün şahit olduğumuz o dostluğu yaratıyor, Slobodan ile Burak’ı birbirine bağlıyor, o yol da bugün bize kadar uzanıyor. Yemekle başlayan dostluk yine yemekle; yakılan o ateşle, elden ele gezinen tabak, bazen ağzı yakan pul biber bazen bir kaşık daha aldıran o tatlıyla katlanarak çoğalıyor. Veda vakti geldiğinde “Bugün beni iyileştirdi. SOLİ’nin kelimesi: healing” diye fısıldıyor kulağımıza bir mahalleli.
Mahallede Bi' Tek: Moda
SOLİ community ile Moda'da bir "gün" buluştuk.

Mahalle: Moda
Yer: Burak'ın (Ayaz) evi
Tarih: 08.01.2023
Saat: 16.00'dan hava kararıncaya
Fotoğraflar: Selin Ünsel & Kaan Walsh
Tek, duble, ehl-i keyf ya da yolluk. Bir oyun, bir kaynaşma. Birbirimize sorduğumuz “rastgele” sorulardan, “rastgele” cevaplar.
"Tek’le tanıştık
Duble’yle kaynaştık
Yolluk’la evi terk edeceğiz"
"Sayenizde dantelli örtü, çelik tabak ve mum almak istedim evime."
"Belirli yerlerde çok hızlı daralıp bir kafesin içinde hissedebiliyorum ve bu fiziksel olarak da bedenime yansıyor. Terliyorum, geriliyorum ve sinirleniyorum. Öyle anlarda yanımda bitkisel bir objem varsa ona bakmak beni çok rahatlatıyor."
"Asya’da bir yer, Tayvan olurdu muhtemelen. Tayland gibi kapilazm turizmi değil, Çin ya da Japonya gibi çok kültürün hâkim olduğu bir yer de değil. İnsanları Türkiye’nin Orta Doğu'da durduğu konuma benzetiyorum, kendimi yakın hissediyorum."
"11-12 yaşlarımdaydım Almanya’ya dil kursuna gitmiştim, bir ailenin yanında kalıyordum. Sadece 1 dönemlik Almancam olduğunu belirtmek isterim. Aile beni pizzacıya götürdü ve önüme menü verdi. 3 çeşit pepper’lı pizza gördüm, hemen söyledim. O zamanlar pepper’ı pepperoni’ye benzetmiştim. Tamam dedim, ben Türkiye’de de salam yiyorum burada da 3 çeşit salamlı pizza çok güzel olur. Saatlerce bekledikten sonra önüme 3 çeşit biberli pizza geldi; sarı, yeşil ve kırmızı. Ben biber hiç sevmem. Yemek boyu masada aileye çaktırmadan pizzayı yerken biberlerini elimle ayıklamaya çalışıyordum. Gecenin sonunda aç kaldığım ortaya çıktı ve ailenin uzun ısrarları sonucu bana yeni, karışık ve bibersiz pizza söylendi. Benim suçum değildi, bilemezdim."
"Fast food yemek. Biri beni bir zincirde hamburger veya pizza yerken görürse çok utanırım."
"Mesajlara çok geç cevap vermek. İletişim yorgunluğu yaşıyorum, sanırım o yüzden."
"Flash TV izlemek."
"Kalem-kâğıt. Kalem mutlaka siyah ince uçlu pilot kalem olmalı. Kalem-kâğıt benim ikinci beynim gibi, bazen beynimin yeterli gelmediğini hissedip kafamın içindekileri aktarma ihtiyacı duyuyorum, yanımda onlar varsa hayatımdaki her şeyi toparlayabilirim."
"Bu kadar müze hissi veren bir ev olabileceğini Mahallede Bi' Tek ile keşfettim."
#tekefsane
Fikret'in (Kuşadalı) focaccia'su;
İçindekiler:
- 390 ml su
- 15 gr yaş maya
- 5 gr şeker
- 30 gr natürel sızma zeytinyağı
- 240 gr tam buğday unu
- 300 gr buğday unu
- 12 gr tuz
- Biberiye
- Üzeri için deniz tuzu
Yapılışı:
İlk olarak şekerli ılık suda mayayı eritiyoruz. Unları, zeytinyağını ve en son da tuzu azar azar ekleyip 5 dakika yoğuruyoruz.
Hamuru bir top haline getirip yağlanmış karıştırma kabına koyuyoruz, üzerini de havluyla örttük mü tamam. Hamuru ılık bir yerde 45-60 dakika veya hamurun boyutu iki katına çıkana kadar dinlendiriyoruz.
Hamuru yaklaşık 1/2 santim kalınlığa ulaşana kadar büyük bir daire veya dikdörtgen kalıba alıp şekillendiriyoruz. Üzerini örtttükten sonra hamurun 20 dakika daha kabarmaya devam etmesini sağlıyoruz.
Üzerine iki yemek kaşığı zeytinyağı ve şekil vermek için parmaklar. Biraz da taze biberiye ve deniz tuzu.
180 derecede ısıttığımız fırında 30 dakika kadar pişiriyoruz.
Soğuduktan sonra biraz daha zeytinyağı gezdirilem ki elle yediğimiz bu yemeğin hakkını verelim.
Dilimledikten sonra geriye kalan tek şey sevdiklerine ikram edip son lokmana kadar ellindeki yağa sahip çıkmak.
Afiyetler!
Günün sonunda midemiz bir lokmayı daha kaldıramayacak bile olsa gözümüz hep tabakta
Bugüne kadar ki mahallelilerimizin bir kısmıyla Burak'ın evinde toplaştık, özlem giderdik, tanıştık, kaynaştık, günü batırdık ve uzun yıllar unutamayacağımız anılarımızla evin yolunu tuttuk.
Belki de ilk defa karşılaştığı ve zamanla çok yakını olacak Burak'ın evine elinde zeytinyağıyla da gelen de oldu, kendi yaptığı biberli mezeyi ikram eden de. Hatta mutfakta birçoğumuzun elini yağa bulayan, gece boyu tabağımızdan eksilmeyen focaccia'sunu getiren de. Balkonda da sohbet ettik, evin içinde, yer sofrasında bağdaş kurup yeni tanıştığın birine içini dökmenin ferahlığıyla sırlarımızı da paylaştık. Her anıyla bize gerçek bir "gün" yaşatan tüm SOLİ community'ye, mahallelilerimize teşekkür ederiz.
Burak ile Caferağa'da hava karardıktan sonra çıktığımız mahalle turu sayısına bekleriz.
SOLİ community, bugüne kadar SOLİ'ye katkı sağlamış yaratıcı isimler, ortaklar ve mahallelilerden oluşan; bağ ve iletişim kurma, keşfetme, öğrenme, üretme ve dönüştürme temellerine dayanan şekilde bir araya gelen gezgin bir topluluk. Bu yıl bir arada olmak, düşlemek, düşünmek ve birlikte yaratmak üzere sen de SOLİ community’nin bir parçası olmak için bize yaşadığın yeri sözlü ve yazılı veya görsel olarak anlatmak istersen bağlantıdaki formu doldur. Takılalım peşine.