Herkese merhaba,
Zihnimizi meşgul edenler listesinde Covid'in son sıralara düştüğü bu dönemde Covid oldum, bu yüzden bir süredir burada yoktum. Umarım sizler iyisinizdir. Burası alıştığınız yayın akışına dönerken arada sizi sürprizli sayılarla selamlamayı da umuyor. Bu minik sezon molasında Üretim Kaydı podcast kanalının da adresi değişti. Yeni bölümler artık burada olacak.
Mart ayı çoktan bitmiş olup nisan sıcak esintisini bize doğru savursa da her mart ayında yaptığım gibi tiyatroya özel duruşumu yine sunacağım ve bunu bahane edip kütüphanemde kapladığı yer git gide artan Habitus Kitap'a merak ettiklerimi soracağım.
Nisan demek şehirde film festivali demek ben bir seanstan bir seansa koşarken sizin için de film önerilerimle geldim. Listem yine ilk filmler ve belgesellerle dolu, şimdiden söyleyeyim.👀
Tiyatroya odaklanan bir yayınevi kurmak: Habitus Kitap
Habitus Kitap'ın Genel Yayın Yönetmeni ve Kurucusu Emrah Yaralı ile tiyatro yayıncılığı üzerine söyleşi.

Tiyatro ve Multimedya kitabıyla tanıştığım Habitus Kitap, kısa sürede tiyatro seçkisiyle, çeviri oyun metinleriyle deyim yerinde olacak, kalbimi çaldı.💙 On yılı geçkin bir süredir yayın hayatında olan Habitus Kitap'ın kurucusu ve genel yayın yönetmeni Emrah Yaralı'ya yayınevine dair merak ettiklerimi sordum.
Yakın dönem diyebileceğim bir süre önce (2020 yılında) onuncu yılınızı kutladınız. Merak ediyorum Habitus Kitap nasıl bir ihtiyacı fark edip de yola çıktı? Yayıncılık bizim ülke şartlarında özellikle zaten çok zor, yola çıkarken ne gibi korkularınız vardı? Bugün o korkular devam ediyor mu? Günümüzde kaç kişilik bir ekipsiniz?
Merhaba, teşekkürler öncelikle. Evet onuncu yılımızı kutladık ama kötü bir döneme denk geldi ne yazık ki, değerinin farkına bile varamadık açıkçası. Ama yine de yaş almak güzel. 2010 yılında başladığımızda elimizde kültürel birikim ve iş deneyimi dışında bir şeyimiz yoktu. Zamanında tiyatro kulübünden tanış iki arkadaştık: Yapar mıyız? Yaparız dedik ve giriştik. Ama bu süreçte ben biraz tek kaldım; arkadaşım çeşitli sebeplerden işin içine giremedi ama hep bir ihtiyaç anında kendini görünür kıldı.
Borç aldığımız küçük bir miktar para ve çektiğimiz küçük bir kredi ama özellikle de ilişkilerimiz bize başlangıç için sermaye oldu. Uğraştığımız meseleler üzerinden gitmek, bilmediğimiz işlere bulaşmamak gibi bir ilkemiz vardı. Bununla birlikte inceleme, araştırma, sosyal bilimler ve tiyatro ile birlikte edebiyat basacaktık ve tiyatro metinleri basmayacaktık (bunun bir sorumluluk ve ihtiyaç olduğunu anlayana kadar da basmadık). Üç aşağı beş yukarı da bu çizgide kaldık. Habitus Minör (çocuklar için bir dizi) ve Habitus Majör (ebeveynler için bir dizi) hayatlarımız da çoluk çocuğa karışınca devreye girdi. Ama çocuk yayıncılığının dinamikleri farklı olduğu için çok fazla beceremedik; belki önümüzdeki yıllarda gene dener, gene yeniliriz bilemiyorum.🙂
Emrah Yaralı, Habitus Kitap
Yayıncılık evet çok zor bir alan, tabii eğer hakkıyla bir yayıncılık faaliyetinden söz edersek. Hem entelektüel birikim olacak, hem sermaye birikimi, hem dayanma gücünüz hem de bir çizginiz olacak. Daha birçok şey sıralanabilir ama bunlar bile ne kadar çeşitli parametrelerin bir araya gelebileceğini göstermesi açısından önemli. İçlerinden birinin eksikliği dengelerin şaşmasına sebep olabiliyor. Bu anlamda tutarlı bir çizgi yürüttüğümüzü, kendimize ihanet etmeden açılımlar yapmaya çalıştığımızı söyleyebilirim.
Hep bir kitabımızın diğerleriyle bağı olmasına dikkat ettik ve korkumuz da burada devreye giriyordu: Bu çizginin dışına çıkmak ve elimize geleni basmak, yapmak istediğimiz her şeyi anlamsız kılabilirdi. Korktuğumuz başımıza gelmedi.
Son soruya tek bir cevap: Tek kişilik bir yayınevi. Olmaz ama oluyor. Elbette ki dışarıdan bize destek veren çok sayıda arkadaşımız sayesinde. Elini taşın altına koyan, yüksünmeden yayınevinin derdini kendi derdi yapan dostlarımız var.
Bourdieu, Habitus için söyle diyor; “Her bireyin kendi toplumsallaşma süreci boyunca kendi bedeninde içselleştirdiği nesnel varoluş koşulları, o birey için kalıcı ve aktarılabilir habitus'u oluşturur.” Siz yayınevine bu ismi verirken bu anlamından mı yola çıktınız, diye sormak isterim. Ben, gerek metinleriniz gerek tiyatronun toplumla ilişkisini düşündüğümde %100 sizi anlatan bir isim olduğunu düşünüyorum.
Tam tamına bu bağlamda karar verdik. Bizi biz yapan, bizi oluşturan, bizi gerçekleştiren, geçmişimizde geleceğimizde ne varsa heybemizde de onların olacağını açık ettik en baştan. Kitaplarımız bizi yansıtacak (alamadığımız ve reddettiğimiz kitaplar da dahil), farklı düşüncelerde de olsak aynı yöne bakacak bir gelecek, bir perspektif geliştirmekti isteğimiz. Kitap seçimleri de interdisipliner bir yapıda çoklu düşünceye açık metinlerdir bu anlamda. Seçtiğimiz metinler de keza aynı şekilde. Sahnelemesinden kurgusuna (hepsi değil elbet ama ağırlıklı olarak) klasik metinlerden ayrışırlar. Okuması daha zor, sahnelemesiyle birlikte belki düşünülmesi gereken bir metin seçimi, bir estetik düşüncesi vardır. Burada tiyatroya bakışınızı belirleyen bir estetik var. Elbette burada GalataPerform’la yaptığımız işbirliğinin etkisi büyük. Özellikle de Ferdi Çetin’in emeklerini görmek gerekir. Ama demek istediğim aynı yöne bakmadan bu buluşma sadece kitap çıkarmak olurdu. Habitus ismi anlam olarak bu ölçekte değer kazanıyor. Bizim Habitus’umuzda ortaklaşmak, birlikte iş yapmak, bir irade koymak var. Bir derdin anlatımı, bir tartışma yaratmak var. İşbirliği yaptığımız kurumlar da aynı yönde hareket edenler olunca güzel işler, uzun soluklu ve perspektifi geniş bir bakış gerçekleşiyor.
Habitus Kitap
Oyun metinlerini bizimle buluşturduğunuz bu şahane tasarıma dair de bir soru sormak istiyorum. Parkta okurken herkes “kitap okuyormuşum gibi yapan,” kitabı tersten tutan biri olduğumu düşünüyor, gülüp geçiyor yanımdan ama ben tek kitapta iki metin okuyabilmeyi seviyorum. Bu fikir nasıl doğdu? Yayıncı olarak avantajları neler oldu? Bu eşleme kararlarını nasıl veriyorsunuz?
Doğrudur ve bu bizi çok da eğlendiriyor. Esprili bir yanı var ve bu bizi biraz tarif ediyor kesinlikle ama bizimki bir ihtiyaçtan doğdu. Kitabı, metinleri daha somutlaştırma, yazara, oyuna hakkını verme ihtiyacı. İki oyun olan kitaplarımızda (iki oyun olmasına da dikkat ediyoruz) her oyunun kendi kimliği, kendi anlatısı olduğu fikrinden yola çıktık. Ve bunlar sadece oyun isimlerinin yazıldığı bir kapağı değil, derdiyle okurunu çeken, ona bir şey anlatması gereken bir kapağı hak ediyorlar. Ve kitabın arkasını da kullanmak istedik. Kapaklarımız zaten hep bir afiş gibi düşünülüp tasarlandığı için bu fikri de değerlendirirken çok zorlanmadık. Burada ilk günden bugüne kapak tasarımlarımızı, kurumsal kimliğimizi oluşturan Ahmet Söğütlüoğlu’nu anmamak olmaz. Üzerimizde büyük emeği var. Kapakları, içerikleri ve fikirlerimizi kendi harmanından geçirerek bize bambaşka bir dünya açtı (bu anlamda eğlenceli tartışmalarımız da olmuyor değil). Ve iç tasarımda da (evet ona da bir tasarım gerçekleştirdik) yine çok uzun zamandır arkadaşım olan Murat Kaspar bizde büyük destek sahibidir. Demek istediğim, kitaba bütüncül bir bakışla yaklaşıyoruz; butik yayıncı olmanın avantajını kullanabiliyoruz. Soruya dönersek arkalı önlü tasarım bir kolaylık değil çünkü bize daha çok iş olarak geri dönüyor. Bandrol alımlarından tutun da, sözleşmelerin ayrı ayrı ama ortak olması gibi ya da birçok kontrolün iki kez yapılması vs. gibi. Ama bu biraz göze aldığımız bir süreç. Uğraşıyorsak sebebi var.
Hangi metinler nelerle birlikte basılacak kararında biraz dil uyumu, bazen konu bütünlüğü, biraz aynı memleketli olma hâli ya da aynı yazarın benzer iki metnini seçmek gibi tercihler devreye girebiliyor. Ama son kertede baktığınızda onları birleştirecek bir uyumu yakalamaya çalışıyoruz.
Habitus Kitap
Hem buradan çıkmış özgün metinleri kitaplaştırıyor hem de çevirilerle tiyatro kitaplığını zenginleştiriyorsunuz. Ayrıca alandaki araştırmaları, sempozyumları da derliyorsunuz. Yeni Metin festivaliyle birlikte üretilen metinleri de e-kitap olarak satışa sunuyorsunuz. Ben önce teşekkür etmek istiyorum sonra da şunu sormak istiyorum yayın programlarınızı nasıl oluşturuyorsunuz? Çeviri metinleri doğru çevirmenle nasıl buluşturuyorsunuz?
Biz teşekkür ederiz. Bu çalışmalar genelde kolektif bir üretim sürecinde gerçekleşiyor. Sempozyum kitaplarını bu tip etkinlikleri desteklemek, düşünsel üretimi artırmak için yaptık. Burada İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’yle ve zaten yazarımız ve arkadaşımız olan Kerem Karaboğa ile birlikte çalıştık. Makale üretimi sadece puan vs. gibi düşünülmediğinde düşünsel ufku açan, farklı disiplinlerin kesiştiği, karşılaştığı çok güçlü bir alan. Bir arada olmak, birlikte iş yapmak açısından sağlam bir arka plan sağlıyor. Özgün metinlere, Yeni Metinler’e geldiğimizde de orada da bir birikimin ısrarlı bir takibin Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali bağlamında Yeşim Özsoy’un ve onun akabinde oraya emek veren tüm arkadaşların katkısı var. Bu festival herkesin yaptığını tekrar ederek değil (zaten çok iyi festivaller var) tamamen yeni metinleri ortaya çıkarmak gibi bir misyondan hareketle, popüler ana akımın biçimini, şeklini oluşturduğu yoldan değil, kendine açtığı yeni bir patikadan çalılara takılarak, çamurlara batarak, her yıl üzerine koyarak yürüyen ve çoğalan estetik bir okuma tiyatrosu festivali. Bu tam da bizim başlangıç ilkelerimizde Habitus olarak baktığımız yöndü. İnsanları harekete zorlayan, dinamizm katan, insanları bir araya getiren, tüketimin değil üretimin bir hareket sahası olma, ilkesi. Oyun seçimleri, çevirmenlerin bu sürece katılımları, okuma seansları, provalar, gösterim ve tartışmalar süresince hangi oyunun basılacağı, hangi çevirmenin ele alacağı da bu süreçte belirlenmiş tercihler oluyor. Burada da iki kurum arasında bağlantı kuran, işin ameleliğini çeken kişi Ferdi Çetin oluyor.
Habitus Kitap
Uzun soluklu çalışmalar bu anlamda zordur, özellikle her şeyin bir anda buhar olduğu bizim çağda ve zorlu memleket koşullarında. Ama bizim için süreklilik sağlamak, bir işin devamını getirmek hem bizim için hem de bizi takip eden, bizde bir bakış gören, farklı bir şeylerin peşinde olduğumuzu gören dostlarımız için önemli. Bu birbirini gören, birbirine değen yeni alanlara vesile, diğer üretimlere de yansıyan bir devamlılık getiriyor. Arkamızdaki o birikim de bu üretim süreçleri bizim gibi düşünen insanlarla hareket etmemizle ilgili. Burada sadece tiyatro ile ilgili konular bağlamında ilettim ama tüm kitaplarımızda sosyal bilimlerde, inceleme araştırma alanında bu sürece dikkat ediyoruz. Yapabildiklerimiz var, yapamadıklarımız var ama adı üstünde bir süreç. Hep bir yol, bir arayış ve buluşma...
Burada pek çok üretim hikâyesini kayıtlara geçiyoruz. Ben de bir ilki yaşadım, fiziken orada olamasam da beni çok etkileyen Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit' in 400. oyununu Ses Tiyatrosu'nda oynamasının coşkusunu paylaşıyorum. Benim gibi orada olamadığına üzülenler için de güzel bir haberim var. Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit 13 Nisan günü tekrar Ses Tiyatrosu' nda.
Nezaket Erden ve Latife Tekin
Fotoğraf: Ali İhsan Elmas
"Ben durur muyum? Durmadım."
Üretim Kaydı’nın altıncı bölümünde Tiyatro Hemhâl'in kurucularından Hakan Emre Ünal ve Nezaket Erden konuğumdu. Nasıl tanıştıkları, birlikte üretme maceralarının nasıl başladığını? Oyun ile olan ilişkilerini ve "N'Olcak Bu Yusuf Umut'un Hâli" ve "Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit" oyunlarının üretim sürecine dair konuşmuştuk. Bu mini belgeseli bu güzel anın şerefine buraya bırakıyorum.
👀42. İstanbul Film Festivali Öneri Film Listesi
- Bu sezonda üçüncü bölüm konuk ettiğim Taner Yücel'in müziklerini yaptığı, Sara Pınar Önder'in Charette kısa filmi, mimarlık öğrencisi olan Ada’nın bitirme projesi için inşa ettiği minik maket evin içinde kendisini bulmasını anlatıyor.
- Deutschlandlieder - Almanya Türküleri. Sanırım Aşk, Mark ve Ölüm'ün yanına koyacağımız şahane bir belgesel bizi bekliyor.
- Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar.
"Sinema... Sinema" kitabını hatmederek okuduğum Onat Kutlar ve arkadaşlarının 1965’te kurduğu Türk Sinematek Derneği'nin o dönemde Yeşilçam çevresiyle girdiği çatışmayı anlatıyor.
Programın tamamını buradan inceleyebilirsiniz.
- Kavur. Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli'ni sinemaya uyarlamasıyla tanıdığımız yönetmen Ömer Kavur'un soyadını taşıyan bu belgesel film, genç bir kadının tüm sıkıntılarını çözmek için Kavur’un filmlerindekine benzer bir yolculuğa çıkmasını anlatıyor. Film, festivalde Türkiye prömiyerini yapacak.
- Oluşturduğu zengin arşive hayranlık duyduğum Suha Arın'ın gerçekleştiremeden vefat ettiği hayalinin peşinde bir belgesel olan Fatma’dan Sonra 40 Yıl, izleyeceklerim arasında.
- Düet. Senkronize yüzme sporu sayesinde tanışmış ve uzun yıllardır beraber mücadele veren iki yol arkadaşı Mısra ile Defne'nin hikâyesine odaklanan bu belgesel film, bana üretmenin ve bir arada yolda olmanın düetini hatırlatıyor. Daha önce özel gösterimde izlediğim bu belgeseli kaçırmamanızı özellikle rica ediyorum.
- 8 Mart 2020: Bir Günce. Fırat Yücel ve Aylin Kuryel imzalı bu belgesel film bizi İstanbul’da pandemi öncesi yapılan son eylemin hafıza kaydına götürüyor.