Spektrum'dan herkese merhaba,
Bu sayıda ben, dip dalga olarak beliren Türk milliyetçiliğini, milliyetçiliğin geleceğini ve Kılıçdaroğlu'nun kazanmak için yapabileceklerini değerlendirdim.
Abdullah, anketlerin neden yanıldığını Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Emre Erdoğan ile konuştu.
Ayrıca seçimdeki sürpriz gelişmeleri 8 başlıkta derledik.
Önümüzdeki sayıda görüşmek dileğiyle,
Bartu Özden

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
Dip dalga milliyetçilik ve Kılıçdaroğlu'nun kazanma şansı
Kılıçdaroğlu'nun hâlâ kazanma şansı var. Peki nasıl?

14 Mayıs’taki seçimin sonucunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan %49,25 ile pek çok araştırma şirketinin ve kamuoyundaki yaygın görüşün aksine birinci sırada yer almayı, %45,06 oranında oy alan rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’na iki milyon oydan fazla fark atmayı başardı.
Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu süreçle ilgili söylemek istediğim çok şey var ancak bunları ilkesel olarak 28 Mayıs’tan sonra söylemeyi daha uygun buluyorum.
Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaldırılmasından yana olduğunu açıkladığı, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ise “demokratik meşruiyetin temeli” olarak nitelendirdiği ilk turda %50’den bir oy fazlasının gerekmesi şartı sonucu seçim ikinci tura kaldı. Bahçeli, bu çıkışıyla partisinin belirleyiciliğini koruyordu.
Kılıçdaroğlu’nun birinci sırada yer aldığı bir senaryoyla ikinci tura gidileceğini ya da Kılıçdaroğlu’nun ilk turda seçimi kazanacağını düşünenler olarak hepimiz yanıldık Bu yanılgının neticesinde ayıp bir şekilde “cahil halk” anlatısına sarılanlar oldu, hatta deprem bölgesinde Erdoğan’ın önde olması sebebiyle depremzedelere hakkını helal etmediğini ifade edenler oldu.
Gazeteci Mehmet Y. Yılmaz, Aposto Gündem’in Serbest Kürsü köşesinde seçimden bir gün önce “Ben değilsem kim, şimdi değilse ne zaman?” diyerek vatandaşları oy vermeye davet etmişti.
Seçimden sonra ise T24’te “Hepimiz beş yıl öncesine göre daha fakiriz. Beş yıl öncesine göre geleceğe daha çok kuşkuyla bakar hale geldik. Gelir dağılımındaki bozulma, orta sınıfı neredeyse yok olma noktasına getirdi. Aç yatan, okula aç gitmek zorunda kalan çocukların sayısı utançla başımızı önümüze eğmemizi gerektirecek düzeyde. Deprem, orman yangınları, sel felaketlerinde idarenin ihmal ve liyakatsizliklerinden kaynaklanan can ve mal kayıpları. Bunların önemli olduğunu zannediyordum ancak halkımızın çoğunluğu için bunların o kadar da önemli olmadığını öğrenmiş oldum.” diyerek yanıldığını ve yazılarına ara verdiğini duyurdu.
Tüm bunlar seçmenin dikkatinden kaçmadı aslında. Beklenen ölçüde olmasa da AK Parti’ye bir tepki gösterildi. Cumhur İttifakı parlamento çoğunluğunu elde etse de AK Parti, %35,31 oranında oy aldı. Yani bir diğer deyişle seçmenin %64,69’u AK Parti’ye oy vermedi. Bu, Kasım 2015’ten sonraki her genel seçimde oyu %7 azalan iktidar partisinin, %34,3 oy aldığı 2002’den sonraki ikinci en düşük oy oranıydı.
Türk milliyetçiliğinin yükselişi
AK Parti’nin düşüşünün karşısında Türk milliyetçiliği yükseldi. Muhalefet lehine olacağı öngörülen "dip dalga", milliyetçi bir dalga olarak belirdi. Türk milliyetçileri, seçimin ve Türkiye’nin kaderini belirleme gücünü ellerine aldı. Milliyetçi partilere oy veren seçmenlerin çoğunluğu ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, bir kısmı da Kılıçdaroğlu ve Sinan Oğan’ı tercih etti.
Muhalif kamuoyu, seçimden önceki tüm uyarılara karşın milliyetçilerin birinci önceliğinin Erdoğan’ı yenmek olmamasını sonuçların açıklanmasının ardından şaşkınlıkla ve kızgınlıkla karşıladı. Oysa HDP’nin belirleyici parti olması ihtimalini engellemek, savunma sanayisi yatırımlarına sahip çıkmak, Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki askeri varlığını sürdürmek, terörle mücadelede taviz vermemek gibi konular milliyetçilerin kararını etkiledi. Kimi milliyetçi endişeler, Erdoğan'ı tercih edilebilir hâle getirdi.
MHP, Sinan Ateş cinayetinin yarattığı etkiye rağmen çok büyük bir sürpriz yaparak %9,96 oranında oy aldı. Ayrı liste kararıyla Cumhur İttifakı’na vekil kaybettireceği düşünülen MHP, AK Parti’ye tepki göstermek isteyen seçmenlere kendi listesiyle bir alternatif yarattı ve bu stratejisinde başarılı oldu. Büyük Birlik Partisi de oyların %1,1’ini aldı.
Aday belirleme sürecinde tabanının Kılıçdaroğlu’nu istemediğini açıkça ifade eden İYİ Parti, %9,69 ile 2018’deki oy oranını neredeyse tamamen korudu. Şehirli, seküler, genç milliyetçilerin Erdoğan’ı değiştirme iradesini temsil eden ve merkez sağdaki boşluğu doldurma iddiası da taşıyan parti, özellikle genç seçmeninin değişim baskısıyla masaya dönmüştü. Geniş tabanının ikna olmadığı bir Cumhurbaşkanı adayını destekledi, %15’lerin üstünde olduğu düşünülen potansiyel oy oranının altında kaldı.
Sığınmacı karşıtlığını, HÜDA-PAR'ın AK Parti listesinden seçime girmesini ve HDP’nin Kılıçdaroğlu’na desteğini merkeze alan ATA İttifakı da %2,48 oranında destek buldu. Üstelik bu insanlar, ittifakın %7’lik barajı geçemeyeceğini bilseler de iki tarafa da tepkilerini göstermek üzere oy verdi. İttifakın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, %5,28 ile ittifakın oyunun iki katından da fazla bir desteğe ulaştı.
Türk milliyetçiliğinin geleceği
Milliyetçi olduğunu ifade eden partilerin toplam oyunun %23’ü aşması, üstelik AK Parti’nin ve CHP’nin içinde de milliyetçi hassasiyete sahip seçmenlerin varlığının bilinmesi, yani toplam potansiyelin daha da yüksek olması Türkiye’nin yakın geleceğinde milliyetçi bir birleşmeyi-toparlanmayı gündeme getirebilir.
Seçimden önce Kılıçdaroğlu’nu desteklemek istemediği için İYİ Parti’den istifa eden Yavuz Ağıralioğlu, “Bu seçim başka seçimler doğuracak, milliyetçilerinin birbirini boğazladığı son seçim olacak.” diyerek milliyetçi toparlanma hedefini beyan etmişti.
AK Parti’nin Ankara 1’inci bölge 1’inci sıra adayı, Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş de seçimin hemen ardından yayımladığı yazıda “niş yapılara verilen tavizler” diyerek partisinin HÜDA-PAR ile birlikte seçime katılmasına tepki gösterdi. "Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın aldığı oylar veriliş gerekçeleri ve verenler açısından dikkat çekicidir. Keza; Milliyetçi Hareket Partisi ve İyi Parti’ye giden oylar da yapılan bütün hatalara ve dikkat eksikliklerine rağmen buralarda toplanmıştır. Netice olarak bu seçimin tek ve gerçek galibi Türk Milliyetçiliğidir. Bu resmetmeye çalıştığımız yapılar derlenip toparlanabilirlerse ki, bu örneğin bir 'Lig' çatısı altında olabilir, bundan sonraki seçimlerde birinci parti ve seçimin galibi Türk Milliyetçiliğine değer veren, önemseyen ve onun temiz kadrolarına imkân sağlayan yapı olacaktır. Velhasıl bir sonraki seçimin galibi Türk Milliyetçiliğidir." diyerek bir milliyetçi birleşmenin işaretini verdi. Bu tweeti Sinan Oğan da retweet etti.
AK Parti’nin anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşamaması, özellikle anayasal değişiklikler gündeme geldikçe yeni yapılanmaların ve ittifakların gündeme gelebileceğini düşündürüyor. Mart 2024’te yapılacak yerel seçim de yeni ittifaklar doğurma potansiyeli taşıyor.
Devlet yönetiminde alarm veren Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden yeniden parlamenter sisteme geçilmeyecekse bile devletin kurumsal hafızasını canlı tutacak, devleti çevikleştirecek, güç paylaşımını artıracak ve sistemi demokratikleştirecek anayasal adımlar atılması gerekiyor. AK Parti’ye yakın kaynaklar, kaldırılan müsteşarlık sisteminin geri getirileceğini konuşuyor örneğin.
Öte yandan, MHP’deki liderlik kavgasının milliyetçi liderleri dağıttığı biliniyor. Devlet Bahçeli, liderliğe oynayan Tuğrul Türkeş, Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve Meral Akşener’i partiden uzaklaştırmıştı. Özdağ, Akşener liderliğindeki İYİ Parti’den de oldukça kavgalı bir şekilde ayrılmıştı. Bahçeli’nin varlığı ve Erdoğan’a koşulsuz şartsız desteğinin yanı sıra liderlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları milliyetçilerin birleşme iradesinin önüne taş koyacağa benziyor.
Bu noktada MHP teşkilatlarının ve tabanının Cumhur İttifakı’nın seyri konusundaki düşüncesinin yanı sıra, İYİ Parti’nin seküler, milliyetçi ve demokrat bir merkez sağ partisi olma yolunda devam etme konusunda ne kadar iradeli olacağı da önem kazanıyor.
İkinci tur için Kılıçdaroğlu’nun şansı var mı?
Yurtdışında kurulan sandıklarda Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu ABD ve Kanada gibi yerlerde oy verme süresinin iki gün, Erdoğan’ın önde olduğu yerlerde ise daha uzun olması için girişimde bulunulmasının iktidar tarafının hala çok da rahat olmadığını gösteriyor.
Kılıçdaroğlu, iki hafta içinde ilk turda kendisine oy veren seçmenin bozulan moralini toparlayarak ikinci turda da sandığa gitmelerini sağlamalı. Bu kesin. Ama yapması gereken daha zor şey, bunu yaparken bir miktar Türk milliyetçisinin ve bir miktar ilk turda sandığa gitmeyen seçmenin desteğini kazanarak oylarını artırmak. Kılıçdaroğlu, bir miktar Erdoğan seçmenini de en azından sandığa gitmemeye ikna etmeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden toplumda karşılık bulan “milli beka ve güvenlik” kozlarını alabilmeli. Bu çok zor, ancak imkânsız değil.
Bunu yapmak için Sinan Oğan’ın desteği oldukça önemli. Bunun farkında olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın şu yorumda bulundu:
"Sinan Bey'in aldığı oy kıymetli. Seçmenimizin yüzde 5.2'si Sinan Oğan'a verdi. Ortada yeni bir dinamik var. Sinan Bey'in geldiği siyasi geleneğe baktığınızda pozisyon Cumhur İttifakı'na daha yakın olduğunu biliyorum. Kendisiyle şahsi tanışıklığım da vardır. Güzel de bir kampanya yaptı. Kendi tezlerini dile getirdi. Terörle mücadele ve sığınmacılar gibi. Devletin beraberliği açısından terör gruplarına karşı tavrını açık bir şekilde gördük.İkinci tur adına tercihleri ne olur onu bilemeyiz. Türkiye'nin milli menfaatleri söz konusu olduğunda kimlerin karşısında olmamız gerektiği açık bir şekilde gösterdiğini düşünüyorum."
Ancak Bahçeli’nin Oğan karşısındaki tutumu, HÜDA-PAR konusu ve Erdoğan’ın sığınmacıların geri dönüşüne karşı çıkışı, Oğan’ın Cumhur İttifakı ile anlaşmasını engelliyor.
İktidarın milliyetçilere karşı yumuşak karnı HÜDA-PAR ve sığınmacılar. Daha önce iki yıl içerisinde sığınmacıları ülkelerine göndermeyi vadeden Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs’a dek kampanyasının merkezine bu konuyu yerleştirir, bu konuda yetkili tek kişinin de Sinan Oğan olacağını açıklarsa, HÜDA-PAR’ın laik ve üniter anayasal düzene nasıl tehdit oluşturduğunu işlemeye devam ederse ve anayasanın değiştirilemez maddelerini savunursa milliyetçilerin Erdoğan’ın yanında konsolide olmasını engelleyebilir. Özellikle sığınmacıların giderek kalıcı hale gelerek demografik yapıyı değiştirmesi, ekonomik krize etkisi gibi konuların, Cumhur İttifakı seçmenlerinde de endişe ve tepki yarattığı biliniyor. Kılıçdaroğlu'nun seçimin ikinci turunu "Sığınmacılar gitsin mi kalsın mı?" referandumuna dönüştürebilmesi gerekiyor.
Bu yönteme Millet İttifakı’nın içinden, özellikle DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin itiraz etmesi beklenebilir. Seçimden sonra ittifaka katkıları tartışılan ve Kılıçdaroğlu’nun stratejisi sonucunda verdikleri katkıya oranla çok fazla parlamento sandalyesi kazandığı ifade edilen bu partilerin itirazı halinde ya da Oğan’ın bunu dayatması sonucunda Kılıçdaroğlu çok daha radikal adımlar atabilir, kuracağı hükümetteki Cumhurbaşkanı Yardımcılığı yapısını dahi değiştirebilir. Kurulacak hükümet, merkez sağ-merkez sol-muhafazakar koalisyonundansa merkez sol-merkez sağ-milliyetçi koalisyonu niteliği taşıyabilir.
Bu, bir miktar Yeşil Sol Parti seçmenini boykota yönlendirse de Oğan’dan, ortaya çıkan milliyetçi dinamik neticesinde seçime katılmayan vatandaşlardan ve Cumhur İttifakı seçmenlerinden gelecek oylar, Kılıçdaroğlu’nu ikinci turda %50’nin üstüne taşıyabilir. Oldukça zor, ama imkânsız değil.
Anketler neden yanıldı?
Seçimden önce yapılan kamuoyu anketlerinin neden yanıldığını, anket sonuçlarını okurken nelere dikkat edilmesi gerektiğini ve önümüzdeki süreçte yapılan anketlere güvenilip güvenilemeyeceğini Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Emre Erdoğan ile konuştuk.

14 Mayıs’ta düzenlenen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinin sonuçları, birçok anket firmasının seçim öncesinde kamuoyuyla paylaştığı seçim tahminlerinin büyük oranda yanıldığını gösterdi.
Seçimden önceki perşembe günü KONDA tarafından açıklanan anket Kemal Kılıçdaroğlu’nun açık ara farkla seçimi ilk turda önde bitireceğini, hatta ilk turda kazanma ihtimalinin de büyük olduğunu göstermişti. Bu anket hem kamuoyunda hem de piyasalarda önemli bir karşılık bulmuş ve beklentileri yükseltmişti.
Anket sonuçlarına bakıldığında; Kılıçdaroğlu için öngörülen %49,3 oy oranına aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın ulaştığı, Sinan Oğan’ın beklenenden yüksek oy aldığı ve Kılıçdaroğlu’nun öngörülenden 4 puan daha az oy aldığı görülüyor.
ORC Araştırma’nın seçimden önceki son anketine bakıldığında ise meclis seçimleri için öngörülen sonuçlarda büyük kaymalar olduğu göze çarpıyor.
AK Parti için öngörülen oy oranları seçim sonuçlarıyla büyük ölçüde uyuşsa da CHP, İYİ Parti, Yeşil Sol Parti ve MHP’nin oy oranlarında büyük sapmalar olduğu görülüyor. CHP için %28,4 oy oranı öngörülürken seçim sonuçlarında CHP %25,42 oy aldı. İYİ Parti, anketteki %13,7'ün oldukça altında kalarak %9,88 oy oranına ulaştı.
MHP ve Yeşil Sol Parti seçimlerdeki en sürpriz sonuçları elde ettiler. MHP, birçok ankette %7’nin altında veya biraz üstünde görülmesine rağmen %9,96 oy oranına ulaştı. Beklentilerin üzerinde gelen oy oranında AK Parti’den yaşanan kaymaların büyük etkisi olduğu düşünülüyor. Yeşil Sol Parti ise %8,78 oy alarak beklenilenden yaklaşık 2-3 puan kayıp yaşadı. YSP yetkilileri, beklentilerin altında kalan oy oranlarına ilişkin özeleştiri yapacaklarını açıkladı.
Anket firmalarının hem cumhurbaşkanlığı hem de meclis sonuçlarına ilişkin yaptıkları anketlerde yaşanan büyük sapmaların nedenlerini Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan ile konuştuk.
Emre Erdoğan, anket şirketlerindeki büyük yanılmaların sebeplerini şu şekilde açıklıyor:
Kamunun erişebildiği anketlerin yöntemleri önemli bir sorun. Bunların önemli bir kısmı telefonla görüşme yöntemiyle yapılan anketlerdi. Bu yöntemin yanılması muhtemel. Bu anketlerin örneklemleri de sorunlu. Türkiye’de tüm nüfusu temsil edecek bir telefon örneklemi çekmemize izin verecek bir yapı yok. Sabit telefonların hangi bölgede kullanıldığı bilgisine ulaşabiliyorsunuz ancak bu cep telefonları için pek de mümkün değil. Cep telefonları için bir coğrafi bilgiye sahip değilsiniz. Sabit telefon kullanım oranı da %30 düzeylerinde. O yüzden, telefonla görüşme yöntemiyle yapılan anketlerin örneklemi belli değil. Ayrıca, veri tabanının nereden alındığı da belli değil.
İkinci önemli sorun da insanların telefon anketlerinde hassas bilgileri paylaşmak istememesi. Dolayısıyla telefonla yapılan anketlere katılanlar radikal olarak değerlendirebileceğimiz partilere oy vereceklerini genelde söylemiyor. Bu nedenle, telefonla yapılan anketlerde hassas sorular sormak yerine gündeme ilişkin sorular sormak daha makul bir seçenek. Telefon anketi ABD’de de büyük bir sorun. Mesela siyahlar genelde bu anketlere katılmıyor.
Dolayısıyla, özellikle MHP ve Yeniden Refah Partisi’nin oylarındaki beklenmeyen artışın anket sonuçlarına yansımamasını bu şekilde açıklayabiliriz.
Prof. Dr. Emre Erdoğan, anketlerin daha doğru sonuçlara ulaşabilmesi için neler yapılması gerektiğine sorusuna şu cevabı veriyor:
Anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle hanelerde, evlere gidilerek yapılır ve aynı haneye birden fazla kez ziyaret yapılır. O yüzden 2 günde anket sonucu açıklanmaz.
Türkiye’de çok deneyimli bir kamuoyu ve pazar araştırmaları sektörü var. Piyasada anket yapanlar sadece seçim döneminde anket yapıyorlar sonra bir araştırma yapmıyorlar. Bu çok ciddi bir sorun, bunlar gri alanda olan ve merdiven altı iş yapan anket firmaları. Bu firmalara ilişkin etkin bir kalite kontrolü yapılmaması da ayrı bir yapısal sorun olarak önümüzde duruyor.
Anket metodunun amacı tahmin yapmak değil trendleri açıklamaktır. Ben kimin Sinan Oğan’a oy verdiğini anlayabilirsem oy oranını doğru tahmin etmenin önemi yoktur. Bir önceki seçimde doğru tahmin etmenin de bir anlamı yoktur. Hasbelkader tutturmuşsunuzdur.
"Bu iş sosis yapmak gibidir"
Bu iş sosis yapmak gibidir. Sosisin nasıl yapıldığını bilirseniz yemezsiniz. Medyanın anket okuryazarlığı da düşük olduğu için 'anketi yapan iyidir o yüzden sonucu da iyidir' algısına kapılıyoruz. Bu da sahte bilimdir.
Emre Erdoğan, anketlerin radikal partilerin yükselişini anlayamamasının temel nedenlerinden biri olarak bu partilere oy veren kişilerin tercihlerini anketörlerden saklaması olduğunu söylüyor.
Sosyal boyutu var bu işin. Biz yeni tanıştığımız insanlara aykırı bir tip olarak gözükmek istemeyiz. Hoşa gitmek isteriz. O yüzden anket soru formunda sorduğunuz sorular çok önemlidir. Geçmişte ne yaptınız sorusuna doğru cevap vermek zordur.
Radikal hareketlerin yükselişini anketlerle ölçmek çok zor. Dip milliyetçi dalga da bu yüzden ölçülemedi. Türkiye’de aşırı sağ veya milliyetçiliğin yükselişi konusunda seçim sonuçlarından ziyade bizim yapmamız gereken şey insanların dünyaya bakışında milliyetçilik yükseldi mi yükselmedi mi sorusuna cevap vermektir.
Emre Erdoğan, “Hangi anketlere güvenmeliyiz?” sorusuna da şu cevabı veriyor:
Parasını vermediğiniz hiçbir ankete inanmayın. Kimin finanse ettiğini bilmediğiniz ankete de inanmayın. Medeni ülkelerde medya ya da üniversiteler bu işi yapar. ABD’de de mesela The New York Times ve CNN gibi büyük medya kuruluşları bu işi yapıyor. Yöntem de çok önemli. Telefon anketleri ölüdür. Öte yandan, seçime on gün kala anket sonucu yayınlamak yasak, bu yasağı delen anketlere inanmayın. Bir insan neden yüzbinlerce lira harcayarak yaptığı anketin sonuçlarını bedava kamuoyuyla paylaşıyor? Bu paylaşım yasağı manipülasyon olmasın diye getirilmişti. Peki neden yayınlıyorsunuz? Manipülasyon yapıyorlar. Cumartesi günü yayınlanan anketler manipülasyon yaptılar. Türkiye’de muteber olarak bilinen kişiler alenen yasayı çiğniyorlar. Araştırma şirketinin kamuoyunu bilgilendirme görevi yoktur. Medya, üniversite kamuoyunu bilgilendirmekle görevlidir.
Peki, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimine kadar yayınlanacak anketlere güvenmeli miyiz?
Seçime kadarki yayınlanacak anketleri silin. Oy oranı anketini okumayın ama mesela Sinan Oğan’a oy verenlerin neden oy verdiğini açıklayan bir anketi okuyun, ben bunu merak ediyorum. Trend analizi yapan anketleri okurum. Seçim tahmini yapılan her anketten uzak durulması gerekiyor. Bunun vebali var.
14 Mayıs’ın ardından 8 başlıkta seçimler
Beklentiler, sonuçlar, sürprizler

AK Parti oylarında düşüş yaşandı.
Seçim sonuçlarında öne çıkan bir diğer veri ise AK Parti oylarındaki düşüş oldu. 2018’deki seçimlerde yüzde 42,6 gibi bir oy oranı ile seçimlerden ayrılan parti, 14 Mayıs seçimlerinde 35,6 ile 7 puanlık bir düşüş yaşadı. Aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan girdiği Başkanlık Seçimlerinde ilk defa birinci turda kazanamadı.
CHP’de belirsizlik sürüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi seçimlerden 2018’e göre oylarını artırarak yüzde 25,3 oranıyla ayrıldı. Seçimlere CHP listesinden giren DEVA, SP, Gelecek Partisi ise toplamda 35 vekil çıkardı. Bunun yanında CHP büyükşehirlerin önemli bir kısmında yarışı önde bitirdi. Ayrıca sonuçlar kadar seçim gecesi CHP veri akışında yaşanan sorunlar da önemli gündem maddesi olarak konuşulmaya devam ediyor.
İYİ Parti oylarında düşüş yaşandı.
14 Mayıs seçimlerinde beklenmeyen sonuçlardan birisi İYİ Parti’nin oy oranı. Parti, 2018 Genel Seçimlerinde yüzde 9,96 oy oranıyla 43 milletvekilini meclise gönderirken,14 Mayıs seçimlerinde yüzde 9,07 oy oranıyla 44 milletvekili gönderdi. İYİ Parti’nin oy oranlarında kayda değer bir yükseliş bekleniyordu.
TİP meclise girdi, YSP ise oy kaybı yaşadı.
Emek ve Özgürlük İttifakı’yla seçimlere giren TİP, Yeşil Sol Parti listelerinden ayrı şekilde pusulada yer aldı. Yüzde 1,7 oy oranı ile seçimlerden ayrılan TİP, meclise 4 milletvekili gönderdi. Yeşil Sol Parti oylarında ise 2018 seçimlerine göre önemli bir düşüş görülüyor. HDP’nin 2018’de ulaştığı yüzde 11,7 oranına karşılık, Yeşil Sol Parti seçimlerden yüzde 8,8 gibi bir oranla ayrıldı. Ayrıca YSP seçmenin Kılıçdaroğlu’na oldukça büyük bir destek verdiği gözlemleniyor.
Cumhur İttifakı bileşenleri olumlu ayrıldı.
Cumhur İttifakı’nın diğer bileşenlerinde olumlu bir tablo söz konusu. AK Parti’den sonra en yüksek temsileyete sahip olan MHP seçime kendi listelerinden girdi. Yüzde 10,1 ile beklentilerin üstünde bir oy oranına sahip olan parti, meclise 50 milletvekili gönderdi. Bir diğer ittifak bileşeni Yeniden Refah Partisi ise 2,8 oy oranı ile meclise 5 milletvekili göndermeyi başardı.
Anket firmaları sınıfta kaldı.
Seçimden önce önemli anket firmalarının büyük bir çoğunluğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda biteceğini ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına dair veriler açıklamıştı. Ancak sonuçlar açıklandıktan sonra bu anket şirketlerinin tahminlerinin aksine bir tablo ile karşılaşıldı.
Mecliste sağ siyasetin ağırlığı hissediliyor.
Meclis aritmetiğinde sağ partilerin ağırlıklı bir yer tuttuğu gözlemleniyor. MHP’nin beklenenin üstünde oy olması, CHP listelerinden 35 vekil çıkaran muhafazakar partiler ve İYİ Parti’nin çıkardığı 43 milletvekili göz önüne alındığında mecliste sağ partilerin önemli bir koltuk sayısına ulaştığını söylemek mümkün.
Sinan Oğan belirleyici figür olacak.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı yüzde 5,2 oy oranı ile Sinan Oğan seçimlerin ikinci tura kalmasını sağladı. İkinci turun kaderini belirleyecek bir pozisyona sahip olduğu düşünülen Oğan’ın önümüzdeki süreçte yapacağı görüşmeler dikkatle takip edilecek.