Neler izledim?
Gündem
Çok iyiydi ya.
Altı nokta bir şey.
Kısa cümleler kuramıyorum.
Bir yıl, bir kategori.

🌷 Özel Sayı: 41. İstanbul Film Festivali'nin Ardından

41. İstanbul Film Festivali'nde izlediklerim, beğendiklerim, düşündüklerim ve ağladıklarım üzerine...

Merhaba,

Film festivallerini, festival temposunu, günde 3-4 film izlemenin sıradanlaştığı o rutini ve iki film arası sohbetleri ne kadar sevdiğimi, artık neredeyse kırkıncı sayısına gelmiş bu bültende daha fazla dillendirmeme gerek yok diye düşünüyorum. 41. İstanbul Film Festivali geldi, festivallere dair sevdiğim ne varsa on gün boyunca önüme serdi ve bitti.

Altı nokta bir şey. bölümünde yer verdiğim, festivalin benim için en iyi iki filminden biri olan After Yang'deki bir alıntı "What the caterpillar calls the end, the rest of the world calls a butterfly." diyor. Muhtemelen festivalin sonu da yeni heyecanları, heyecanlı dönüşümleri, dönüştürücü başlangıçları beraberinde getirecek. Çok iyiydi ya. bölümünde festivalin benim için diğer en iyisiyle ilgili yorumlarımı, Neler izledim? bölümünde festivalde izlediğim her şeyin puanlamasını, Gündem. bölümünde ise birkaç filmle ilgili kısa notlarımı bulacaksınız. Kısa cümleler kuramıyorum.'da ise sürpriz bir kaydın linki var.

Beni Twitter, Letterboxd ve Instagram’da takip edebilirsiniz.

Emre Eminoğlu

Neler izledim?

Festivalde İzlediklerim:

  • Hit the Road / Jaddeh Khaki (2021, Panah Panahi) | ★★★★★
  • After Yang (2021, Kogonada) | ★★★★★
  • Lost Illusions / Illusions perdues (2021, Xavier Giannoli) | ★★★★
  • Full Time / À plein temps (2021, Eric Gravel) | ★★★★
  • Flux Gourmet (2022, Peter Strickland) | ★★★★
  • Our Home / Utama (2022, Alejandro Loayza Grisi) | ★★★½
  • Atlantide (2021, Yuri Ancarani)★★★½
  • Sonne (2022, Kurdwin Ayub) | ★★★½
  • Întregalde (2021, Radu Muntean) | ★★★½
  • Leonor Will Never Die / Ang Pagbabalik ng Kwago (2022, Martika Ramirez Escobar) | ★★★½
  • As in Heaven / Du som er i himlen (2021, Tea Lindeburg) | ★★★
  • Rimini (2022, Ulrich Seidl) | ★★★
  • Her Şey Dahil (2021, Volkan Üce) | ★★★
  • Softie / Petite nature (2021, Samuel Theis) | ★★★
  • The Other Tom / El otro Tom (2021, Rodrigo Plá, Laura Santullo) | ★★★
  • The Crusade / La croisade (2021, Louis Garrel) | ★★★
  • Both Sides of the Blade / Avec amour et acharnement (2022, Claire Denis) | ★★½
  • Yuni (2021, Kamila Andini) | ★★½
  • The Innocents / De uskyldige (2021, Eskil Vogt) | ★★½
  • America Latina (2021, Damiano & Fabio D'Innocenzo) | ★★½
  • Coma (2022, Bertrand Bonello) | ★★
  • After Blue (Dirty Paradise) / After Blue (Paradis sale) (2021, Bertrand Mandico) | ★★
  • Saloum (2021, Jean Luc Herbulot) | ★★
  • The Middle Man (2021, Bent Hamer) | ★½
  • Earwig (2021, Lucile Hadžihalilović) | ★½

Önceden İzlediklerim:

  • Aşk, Mark ve Ölüm (2022, Cem Kaya) | ★★★★½
  • Alcarràs (2022, Carla Simón) | ★★★★
  • Playground / Un monde (2021, Laura Wandel) | ★★★★
  • Beautiful Beings / Berdreymi (2022, Guðmundur Arnar Guðmundsson) | ★★★★
  • Until Tomorrow / Ta farda (2022, Ali Asgari) | ★★★½
  • C'mon C'mon (2021, Mike Mills) | ★★★½
  • Kerr (2021, Tayfun Pirselimoğlu) | ★★★½
  • Zuhal (2021, Nazlı Elif Durlu) | ★★★
  • Rabiye Kurnaz vs. George W. Bush / Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush (2022, Andreas Dresen) | ★★★
  • The Line / La ligne (2022, Ursula Meier) | ★★★
  • Birlikte Öleceğiz (2021, H. Kurtuluş & M. Saraçoğlu) | ★★★
  • Acı ve Tatlı (2021, Didem Şahin) | ★★★
  • Klondike (2022, Maryna Er Gorbach) | ★★½

Geçmişe Dönük:

  • The Godfather (1972, Francis Ford Coppola) | ★★★★½
  • Tumbbad (2018, Rahi Anil Barve) | ★★★★½
Gündem

41. İstanbul Film Festivali

41 yıllık bir rüya.

Pandeminin gerektirdiği iki yıllık aranın ardından, alıştığım İstanbul Film Festivali şehrin sokaklarına, sinema salonlarına, fuayelere, kafelere geri döndü. Bir yandan beşinci kez festival ekibine dahil olup yoğun bir tempoda çalıştım, bir yandan salondan salona koşarak 26 uzun metrajlı, 16 kısa metrajlı film izledim, bir yandan festival partilerinde kendimi dağıttım.

Altın Lale'yi festivalin Uluslararası Yarışma'sında bir türlü barışamadığım Gaspar Noé'nin bu nedenle izlemediğim filmi Vortex, Ulusal Yarışma'sında ise Berlin'de izleyip pek beğenemediğim Klondike aldı. Antalya'da izlediklerim dışında, Ulusal Yarışma'da yeni bir film izleme fırsatım olmadı - Çilingir Sofrası, Ela ile Hilmi ve Ali, Mukavemet'i merakla listeme ekledim. 

Festivalin benim için en iyileri olan Hit the Road ve After Yang ile ilgili yorumlarımı bültenin farklı bölümlerinde bulacaksınız. Festival sırasında izlediğim filmlerle ilgili yorumlarımı çok disiplinli bir şekilde paylaşamadım. Özellikle beğendiğim (★★★½ ve üzeri) filmlerle ilgili bir şeyler gevelemeye muhtemelen Letterboxd ve Twitter dolaylarında bu hafta da aklıma estikçe devam edeceğim. Ama burada da birkaç nota yer vermek isterim:

  • Festivalde izlediğim ilk film, Sundance'ten ödülle dönen Utama, erkeklik, muhafazakarlık ve yaşlılığın getirdiği toksik inat ve anlamsız gururun nasıl bir yere sürüklediğini gösteriyor. Filmin fonundaki kuraklığın muhtemel kaynağı iklim krizinin de nedeni tam öyle bir grup muhafazakar, yaşlı erkeğin kararlarıyla alakalı değil mi zaten?

Lost Illusions

  • Lost Illusions'ta Balzac’ın yıllar öncesinde yazdığı, alkışların da yuhalamaların da parayla satın alınabildiği bir kabusu betimleyen satırlar, Frankofon sinemanın en güzel erkekleriyle günümüz diline ve biçimine şaşırtıcı derecede uyan ve sürpriz şekilde sıkıcı olmayan bir uyarlamaya dönüşüyor. Bir zamanlar mürekkebe ve matbuya bağlı bir itibar alışverişi olan gazetecilik, ticaret, şöhret ve sosyete dörtgeni, bugün dijital bir kabusa dönüşmüş durumda belki de. Hepimizin itibarı ve sanal varlığı, bir sosyal medya linçine ya da ifşasına bağlı değil mi?
  • Mayınlı Bölge: Folk Horror bölümündeki Tumbbad, birçok yönden Jallikattu’yu anımsattı. İnsan doğasındaki açgözlülük, hırs, doyumsuzluk üzerine muhteşem bir altın-yumurtlayan-tavuk ilhamlı korku hikayesi. - biraz da gluten intoleransı üzerine…

Atlantide

  • Genç Ustalar'daki Atlantide, “kayıp gençliğin” kendi kendine kaybolmadığını gösteren filmlerden ve bunu belgesel sinemaya göz kırpan bir gözlemcilikle, çatışma anlarındansa sonuçlarını gösteren bir minimalizmle yapıyor. Umudu, kaçış ihtimalini öldüren, yok eden engellerin bir metaforuna dönüşüyor. Son sürat ilerleyen temposu, muazzam görüntüleri, trap müziği ve arzuyla acıma arasında gidip gelen tuhaf hisler uyandıran genç bedenleriyle, günümüz gençliğini özetleyen en iyi filmlerden. Bana yer yer Sofia Exarchou’nun Park’ını anımsattı. Filmin zirvesiyse, yeryüzünde en sevdiğim yerlerden, dünyanın en çok turist çeken, en büyülü şehirlerinden birini korkunç bir kabusa, yüzyıllar öncesine ait o güzel kenti sanki bir gelecek distopyasına yerleştiren, adeta bir villain’a dönüştüren görkemli final sahnesi.
Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Çok iyiydi ya.

Hit the Road, 2021

"Gitme."

İran sineması, tanımaya geç başladığım bir sinema. Panahi'nin, Majidi'nin, Kiyarüstemi'nin filmlerinin birçoğunu ne yazık ki henüz izlemedim. Fakat son yıllarda, özellikle İranlı genç yönetmenlerin filmlerini, festivallerde karşıma çıktıklarında programıma eklemeye, izlemeye çalışıyorum. Muhtemelen üzerinde "Jafar Panahi'nin oğlu" etiketinin getirdiği bir baskı olan Panah Panahi'nin ilk uzun metrajlı filmi Hit the Road da, Londra Film Festivali'nde En İyi Film seçildiğinden beri radarımdaydı. 41. İstanbul Film Festivali'nin Genç Ustalar bölümünde yer alan film, gerçekten de bölümün başlığındaki tanıma uyan yönetmenlik becerisiyle, dokunaklı hikayesiyle, 80'ler İran pop şarkılarıyla, sevimli çocuğu ve sevimli köpeğiyle, sadece festivalin benim için en iyilerinden olmakla kalmadı, izlediğim en iyi yol filmleri arasına adını yazdırdı.

Hit the Road, kuzeye doğru giden bir otomobilin içindeki dört kişilik bir aileyi ve köpeklerini merkezine alıyor. Aile, ülkeden kaçmak üzere olan büyük oğullarını, ilgili kişilere teslim etmek üzere çıkmış yola. 'Odadaki fil' kavramı, filmde 'otomobildeki fil' oluyor. Herkes, belki biri hariç, neden o otomobilde olduklarının, buna neden olan koşulların acımasızlığının, yaklaşan ayrılığın ağırlığının farkında. Kimse susmuyor ama kimse konuşmuyor. Belki de çok uzun bir süre boyunca birlikte geçirilecek son saatleri olduğunun bilincinde olmak, asıl meseleyi halının altına süpürmeye, o son saatleri mutlulukla hatırlanacak anlarla doldurmaya itiyor onları. Ama bazen dayanamıyor yürekleri, sohbetleri akarken bir anda çıkıveriyor ağızlarından "gitme..."leri.

Yaklaşan ayrılığın boğazınızı düğüm düğüm ettiğini, kalbinizi sıkıştırdığını filmin mutlu, gülünç ve eğlenceli anlarıyla unutuveriyorsunuz zaman zaman. Sonra bir anda gerçeğin ağırlığı çöküyor üzerinize: Kim bilir birlikte geçirecekleri kaç saat, kaç dakika kaldı? Hit the Road, planlanmış ayrılıkların dahi zamansızca gelebildiğini, bilinçli ayrılışların dahi perişan edebildiğini hatırlatıyor. Korkutuyor. 

Filmleri doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişiyle izlemenin etkisinin daima bilincinde oldum. Öte yandan bir de hayatın akışı içinde sürüklenip giderken, hayatın doğru noktasına denk gelişleri var filmlerin. Hit the Road olabilecek en doğru koşullarda çıktı karşıma, belki de bu yüzden bu kadar etkilendim. Ama zaten şu listenin çaldığı bir filmden etkilenmemek de, ne bileyim...

★★★★★


Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Altı nokta bir şey.

After Yang

Senden tek isteğim, anılarımızı saklaman.

Önerilen filmlerin anında IMDb puanına bakıp, 7.0'ın altına burun kıvıranlara daima sinir oldum. Oysa altı-nokta-bir-şeylerde tatlı ve içten filmler, değerli keşifler, izleyene kişisel olarak dokunan hikâyeler vardır.


Unutmak mı daha korkutucu, unutulmak mı? Hatırlamak mı daha zor, 'o gün' geldiğinde hatırlanmak isteğiyle bugünden çırpınmak mı? Anıları saklayıp onların yüküyle yaşamak mı, başkalarının sakladığı anıları kontrol edememek mi? After Yang'i izlerken döktüğüm her damla göz yaşıyla, haftalardır saplantılı bir şekilde dinlediğim o Batuhan Kordel şarkısı geçiyor aklımdan: Anıları Sakla.

Gitsem buralardan
Arkama bile bakmadan
Senden tek isteğim
Anılarımızı saklaman

Sevmeyi unutma
Sen güzel seversin
Olmadı diye tanrıya
İsyan edemezsin

Minimal bilim kurguları daima sevmişimdir. Kogonada'nın After Yang'i de çok uzak olmayan bir gelecekte geçen, minimal bir bilim kurgu filmi. Görsel efektlerin olabildiğine az kullanıldığı, yaratılan dünya ve gelecek algısının sadece hikâyeyle ve hislerle inşa edildiği... Küçük Mika'yı evlat edinmiş çift Jake ve Kyra'nın, ona bir kardeş olması ve kızlarına köklerini öğretmesi için Çin kültürüne dair bir veri tabanı niteliğindeki yapay zeka Yang'i de ailelerine katıyorlar. Mika, Yang'le vakit geçirerek büyüyor, onu öz abisi sayıyor. Gün geliyor, Yang arızalanıyor. Evin babası Jake, onu tamir ettirmek için çırpınıp dururken ve arızanın kaynağını araştırırken Yang'in hafızasının derinliklerine ulaşıyor. Yang'in sakladığı anılar, Yang'in saklamayı seçtiği anılar, bilim kurgu edebiyatının ve sinemasının daimi sorularından birini yeniden soruyor: Yapay zekanın hissetmesi mümkün mü? Bir de zaman döngüsü, sonlar ve başlangıçlar hakkındaki söylemleri var bu arada After Yang'in, yürek parçalayan: Lao Tzu'nun "What the caterpillar calls the end, the rest of the world calls a butterfly." sözüyle oluşuyor kafamızda yeni sorular; birinin sonu, diğeri için başlangıç mıdır - ya da hatta belki, her son bir başlangıç mıdır?

After Yang, 41. İstanbul Film Festivali'nde izlediğim en iyi iki filmden biri olmanın yanı sıra, beni ciğerim sökülürcesine ağlatan o filmlerden oldu. Yang'in sakladığı anılar, Yang'in tekrar tekrar yaşadığı sonlar ve başlangıçlar ve Yang'in tekrar tekrar yaşadığı sonlar ve başlangıçlara rağmen saklamaya devam ettiği anılar, unutmadığı anlar etkiledi beni. Hayatınızın en güzel gününü sonsuza dek saklamak için kimseye çaktırmadan çektiğiniz bir fotoğrafı en değerli hazineniz olarak saklıyorsanız, birini gizlice o anı saklamaya çalışırken yakaladığınızda kalp çarpıntılarınız yüzünüze bir gülümseme olarak taşıyorsa, sakladığınız anıları kafanızda defalarca geri sarıp oynatıyorsanız siz de ağlayacaksınız. 

Fakat ağlamadan önce, filmin açılışında ise Aska Matsumiya'nın "Welcome to Family of 4" şarkısı eşliğindeki dans sahnesinde inanılmaz eğleneceğinizi eklemek isterim.

★★★★★

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Kısa cümleler kuramıyorum.

Duende'nin 1 Nisan'da yayımlanan sayısında, Gündem.'e 41. İstanbul Film Festivali'ni taşımış, sadece festivalden söz etmekle kendi festival önerilerime yer vermekle kalmayıp, festival ekibinden Kerem, Yusuf ve Zeynep'in önerilerini de sormuştum. Festival biter, öneriler baki kalır. İstanbul Film Festivali önerileri. başlıklı yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

Aposto! İstanbul'un festivale denk gelen, 17 Nisan'daki sayısının Portre bölümüne konuk oldum ve Naz'ın sorularını yanıtladım. Buradan okuyabilirsiniz.

• Festivalin hemen ardından Radyo Boğaziçi'de Ahsen'in programı ahsenmania'nın ilk bölümüne konuk oldum. Konumuz tabii ki 41. İstanbul Film Festivali'ydi. İlk konuğu olarak beni seçtiği için Ahsen'e bir kez daha teşekkür ediyor, programı dinlemek isteyenler için buraya bırakıyorum.


Bir yıl, bir kategori.

Bültenin bu bölümünde, her yıl 20 kategoride yılın en iyilerini seçtiğim kişisel ödüllerim Altın Balkabaa Ödülleri / Golden Pumpkin Awards'ın rastgele bir kategorisini ziyaret ediyoruz.

Madem After Yang vesilesiyle yeni bir mükemmel Colin Farrell performansından söz ettik, benim için kendisinin en iyisi olan performansı ödüllendirdiğim o yıl ve kategoriye gidelim.

  • Yıl: 2008
  • Kategori: En İyi Erkek Oyuncu
  • Adaylar: 

  • And the Balkabaa goes to... Colin Farrell (In Bruges)

    Tüm Altın Balkabaa aday ve kazananlarını buradan inceleyebilirsiniz.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

YAZARLAR

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Hit the Road

Jaddeh Khaki

Panah Panahi

After Yang

Kogonada

Xavier Giannoli

Eric Gravel

Flux Gourmet

+101 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;