Selam 20’likler,
Sürpriz bir şekilde cumartesi karşınızdayız. Bugün Gezi’nin 9. yıl dönümü. Tam 9 yıl önce camların açılıp tencere tavanın birbirine vurulduğu, parklarda oturulup birlikte şarkıların söylendiği ve biber gazından yanan gözlere şişe sular ile pansumanın yapıldığı Gezi. Zıplayarak sloganların atıldığı, tomaya kucak açılan, polise kitap okunan, statlarda kavga eden futbol takımlarının meydanlarda kol kola girdiği Gezi. Sokaklardan ve evden, yurt dışından ya da sosyal medyadan, desteğin verildiği Gezi. Eminim hepinizin aklına kazınmış en az bir Gezi görseli vardır. Kırmızı elbisesi ile biber gazı yiyen genç kadın, duran adam, penguenler….
Tabii Gezi sadece kolektifliği, bir araya geldiğimiz bir hareketi temsil etmiyor. Keşke sadece birlikteliği hatırladığımız, barış dolu bir protesto olarak anabilsek Geziyi. Keşke hala gündeme gelen bir kabustan çok, geçmişten bir anı olsa.
Gezi ile kazandıklarımız vardı; bir olmaktan doğan güç, hakkımız olanı savunma cesareti, sevdiklerimizi korumak ve daha niceleri. Evet kazandık ama birçok şey de kaybettik. Güvenimizi mesela, üsttekilerin toplumu koruyacağına olan güvenimizi. Ya da birçok gazetenin ve haber kanalının olanları olduğu gibi paylaşacağına olan güvenimizi. Sanırım biraz da umudumuzu kaybettik. Ülkenin geleceğine olan umudumuzu. Hayatının baharında, 20’lerinde, 20’lerinden küçük, 20’lerinden büyük çok can kaybettik. Ülkeden gidenler, gidemeyince de hapsedilenler oldu. Gezi de böylece hepimizin cildinde bir türlü kabuk tutamayan, biraz bükünce kanayan bir yara olarak kaldı.
Geziyi anmak için ve hatırlayınca canınızın biraz yanması için her gün o parkta, o meydanda protesto etmiş olmanız gerekmiyor. Bazıları orada fiziksel olarak olmadığı için, kendilerine o hisleri yaşama iznini vermiyor. Gezi bir protestodan fazlasıydı. Bir direnişti, evet. Ama evde ya da sokakta, hepimizi etkiledi. Ben her gün Taksimde miydim? Hayır. Doğruyu söyleyeceğim. Değildim. 15 yaşındaydım ve korkmuştum. Ama daha önce de söylediğim gibi Gezi fiziksel bir direnişi aşıp çoğumuzu daha politik insanlara dönüştürdü. Sorgulattırdı ve düşündürdü. Zaten etkisi o yüzden bu kadar güçlü. Hala, hepimizle.
Geziyi anmak istedim 20’likler, çünkü çoğumuzu etkileyen ve gelişmekte olan beyinlerimizde yer edinen bir olaydı.
Osman Kavala’ya müebbet hapis kararı verildikten sonra çıkan 28 Nisan bülteninde daha anlamlı bir yazı yazmak istediğimden bahsetmiştim. Yazmakta da çok zorlandım. Kolektif travmadan bahsetmek, hissettiklerimi — hepimizin hissettiklerini — yazıya dökmek ne kadar zormuş. Bu süreçte yalnız da değildim, 20’lik yazarlarımızla yaptığımız toplantı ve bu bülten için çıkan yazılar hepimizin hislerinin, deneyimlerinin ürünü.
“Meydanlar bizim unutmayın, bu vatan bizim.”
Umut kaybetmek yok,
Şerefe hepinize,
Yasmin