aposto-logoSalı, 6 Haziran 2023
aposto-logo
Salı, Haziran 6, 2023
Aposto Üyelik
Kayıt demeden önce
Kayıtlara geçenler
Üretime dair ne öğrendim/kendime notum
STOP TUŞUNA BASTIKTAN SONRA
Severek Takip Ediyoruz

Sahnede farklı "şapkalar" takmak: Efe Tunçer

Bu bölümde konuğum Efe Tunçer ile farklı alanlarda üretmeye dair konuşuyoruz.

Aposto Stüdyosunda Fotoğraf: Deniz Sabuncu

Herkese merhaba,

Nasıl olduğunuzu tahmin ettiğimden nasılsınız? sorusunu bu sayıda sormuyorum.

Yakut Orman sayımda, üretmenin yolculuğunu İstiklal Caddesi'nde yürümeye benzetmiştim. Olaydan sonra 2017'de çektiğim bir İstiklal fotoğrafımın altına ancak bir sene sonra yazabildiğim "adımlarımız ko(n)şuşuyor" cümlem ile karşılaştım. Yine İstiklal'i birkaç cümle ile anlatmak zor. 1,4 km'lik bir caddede her duyguyu yaşıyoruz, daha nasıl anlatayım bilmiyorum. Kendimi kaybedip kitapçılarda kaybolup, çantamı iyice ağırlaştırıp yürümek, bir sinemadan caddeye açılan kapısı olmak o yüzyıllar öncesi taş duvarlarda bireylerin yankısını duymak, öyle işte.

12. Suç ve Ceza Film Festivali vesileyle bu hafta sıklıkla İstiklal'deyim, Kurak Günler'i izledikten sonra ellerim ceplerimde, düşünceli bir biçimde metroya doğru yürüyorum. Filmin finali gibi umut ve direnişle!

Bu sayıda konuğum Efe Tunçer, sezon başlarken konuklarımı soran insanlara Efe'nin adını verdiğimde herkesin onu başka bir "şapka" ile andığını fark ettim. Müzisyen Efe, oyuncu Efe, bizi güldüren Efe, Teras Noir gibi sözleri sıkça duydum.🤩 Bir üretenin, bunları aynı anda yapmasının getirdiği zorlukları kayda geçirmek gerekiyor diye düşündüm.✍️

Ben bu satırlara son dokunuşlarımı yaparken, bir tiyatro ekibinin turne dönüşü trafik kazası geçirdiğini haberini aldık. Kayıplar ve yaralılar var, geçmişler olmasını dilemekten, şifa ve sabır temennisinden başka bir şey ne yazık ki elimden gelmiyor.  

Ece.

Kayıt demeden önce

Efe ile tanışmam sanırım, 2015 yılında Berkun Oya'nın senaryosunu yazdığı Analar ve Anneler dizisindeki Rıza karakteriyle olmuştu. Balık Havuzu, Masum, Hayaletler, 10 Bin Adım, Aşk Kumardır, Kırmızı Oda ve Yeşilçam gibi dizi ve filmlerde de onu izledim. Pera'daki Hayalet, İstila, Komik ve en son Kral Lear oyunuyla sahnedeydi. Efe beş yıldır stand-up yapıyor, müzisyen kimliği ile de Hakan Kurtaş ile birlikte üretim yapıyorlar. Pek çoğunuz onu Meriç Aral ile birlikte sunduğu Teras Noir podcast programından da tanıyor olabilir. Efe ile ilgili ilk merak ettiğim farklı alanlarda eş zamanlı olarak nasıl üretebildiğiydi, bu şapkaları takmak ve çıkarmak kolay görünür ama bu işlerin kolay olmadığını zaten burada hep birlikte kayıtlara geçiyoruz. 👀

Efe, Teras Noir'in dışında kendi üretim sürecine ve dünyaya dair meseleleri kayıtlara geçirdiği "Efe Tunçer stand-up 90+" podcastiyle burada ona üretim üzerine sorabileceğim pek çok alanı bana açıyor. 👀 Bir üreten olarak üreten insanlara verdiği destekleri de sosyal mecralardan görebiliyordum, hâliyle üretmek ve Efe Tunçer kelimeleri uzunca bir süre beni meşgul etti ve bu kayıt için ilk adımı atmamı sağladı. 

Fotoğraf: Deniz Sabuncu


Efe'nin stand-up şovunu ilk kez Kadıköy'de izliyorum, 90'larda çocuk olmaya dair pek çok anım belleğimde tazeleniyor, kahkahalarım sonrası veda etmelere dair tatlı bir hüznü de cebime koyuyorum ve Efe ile barın bulunduğu sokakta, güzel bir kalabalık eşliğinde tanışıyor, üretmeye dair sohbet ediyoruz. Sonra yağmurlu bir cumartesi günü Aposto Stüdyo'sunda kayıt tuşuna basıyoruz. Müziğe, çocukluk anılarına, nostalji sevdamıza, konservatuar anılarına doğru bir yolculukla bugüne geliyoruz. Bakalım neler kayıtlara geçmiş.


Kayıtlara geçenler

Her gün farklı bir sahnede olmak

Efe, oyunculuk hayatında on birinci sanat yılına girerken aynı zamanda müzisyenlik, podcast sunuculuğu ve stand- up gösterileri yapıyor.

Efe, oyunculuk hayatında on birinci sanat yılına girerken aynı zamanda müzisyenlik, podcast sunuculuğu ve stand-up yapıyor. Stand-up için 2018, BKM - Açık Mikrofon'u başlangıç sayarsak beş sene diyebiliriz.

Efe'nin elinde mikrofon tuttuğu bir çocukluk fotoğrafını görünce, çocuk Efe'nin oyun, müzik, taklit kavramlarından hangisine daha yakın olduğunu anlamaya çalışıyorum. Efe, oyun kavramına o yaşlarda babası sayesinde yaklaştığını söylüyor.

"Babamdan ötürü aslında, tek çocuk olduğum için babamın sıkılmamı engellemek gibi misyonu vardı. Onun yaptığı da bir tür bir performanstı, eve geldiğinden dayanamazdı sıkılmama bir muhabbet açardı. Benim için de bir yerde ilk fark ettiğim şey, oradaki sıkıntı seviyesi oluyor. Katlanamıyorum orası sıkıcı bir durumdaysa, kendimi hiç düşünmeden, kendi itibarımı, prestijimi hiç düşünmeden 'yeter ki gülelim' gibi saçma sapan bir şeye giriyorum mesela. Benim doğduğum senelerdeki figürler, doksanlar yani eğlence sektörünün çok patlama yapmaya başladığı dönemlerdi bir yandan. O yüzden televizyonda hep elinde mikrofon olan, böyle deri ceketiyle gezip inanılmaz şarkılar çalan müzisyen, sahnedeki o güçlü figür, benim kafama çok yer etmiş. Onu sonradan fark ettim."

Efe'nin çocukluk fotoğrafları, İllüstrasyon: F. Nazlı Kuleci


Efe'nin bugün de devam eden, Batman'e ve süper kahramanlara olan ilgisinin onu oyun kavramına yaklaştırdığını düşünüyorum ve buna dair bir soru ile ona gidiyorum.

"Kesinlikle, muhteşem bir soru bu. Çocukken her sabah Batman’in çizgi filmini izliyordum ve beni çok etkiliyordu. Çocukken o psikolojik alt yapısının tabii ki farkında değildim ama bir yalnızlığın, bir travmanın üstüne inşa edilmiş bir persona Batman, çok arkadaşı yok, kimseye güvenemez, geceleri şehir onun oyun alanıdır. İçten içe yalnızlık üzerinden bir bağ kurmuş olabilirim onunla, doğru."

Çocukluktan liseye doğru da aslında yolu spor ile kesişmiş bu kadar farklı alanlarda olunca, "Ben oyuncu olacağım" dediği anın peşine düştüm.

“Sporda başarısızdım ve sporcu olmak çok popülerdi o zamanlar ama başarısız olduğumdan da biraz dışlanıyordum. Sahneye çıktığım anlar hafızamda vardı ama keyif almak, haz üzerinden vardı. O zamanki lise giriş sınavını yapamayacağı ve o tarafta bir yeteneğim olmadığını fark ettim, keyif aldığım şeyin peşinden gidip buna karar verdim. Sağ olsun ailem de destek verdi. Başlarda biraz korktular, 'başka bir şey daha mı okusan?' dediler ama annemin izlediği bir Şener Şen söyleşisi, onun fikrini değiştirdi.”

Müziğe olan ilgisi ise pek çok 90'lar çocuğu gibi gitar çalarak başlıyor. Kuzeninin MSN'den attığı Pink Floyd, Comfortably Numb'da gitarlar onu çok etkilemiş. Sonrasında bir albümle hikâye anlatmak da derken gitarı daha iyi çalma, o sesin peşinden gitme arzusu müzikle olan bağını güçlendirmiş. Bu süreç oyunculukla paralel gitmiş.

Oyuncu olmaya karar verdikten sonra konservatuar sınavlarına hazırlanan ve kendine Mimar Sinan'ı kazanma hedefi koyan Efe, ilk denemesinde başarılı olamamış ancak o sene Haliç Üniversitesi'ni kazanmış. Tekrar denerken bir yandan da bölüme başlamasının sene kaybı gibi bir korkudan gelip gelmediğini merak ediyorum.

"Mimar Sinan'ı çok istiyordum, sınavda çok da heyecanlanmıştım, olmadı ilk sene ama Haliç olmuştu o sene. Sene kaybetmek gibi bir korkudan değil de 'Olmayacak galiba orası' dediğim bir yerden karar verdim. Beni sınavlara hazırlayan arkadaşım Selin Zafertepe de Haliç'e gitmem konusunda desteklemişti. İyi ki de bir sene oradaydım, Müşfik Kenter'den ders aldım. Sonra da Mimar Sinan'ı kazanınca Zeliha Berksoy'dan ders aldım. İkisinden ders alabildiğim için şanslıyım."

Mezuniyet sonrası London Academy of Music and Dramatic Art'ta fiziksel tiyatro üzerine iki aylık bir atölyeye katılan Efe, aslında audition teknikleri üzerine bir atölyeye de katılmak istemiş ancak onun kayıt gününü kaçırmış. Uzun süre kalmasa da oradan dönünce buradaki üretme hâllerine alışmasının ne kadar sürdüğünü soruyorum.

London Academy of Music and Dramatic Art zamanlarından bir hatıra


"Ne yaptığını bilen bir ekip var orada, her şeye verdikleri cevaplar son derece metodik. Şöyle bir cümle söylemişti hoca bana mesela 'Sen seçim yapamazsın, sadece doğru seçim seni yapmaya geldiğinde hazır olabilirsin.' Dönünce de ne olabileceğini görüyorsun. Yani o biraz zor oldu hakikaten, çok basit, dediğim gibi metodik ve tamamen organizasyonel olan bazı hamlelerle  yaratıcılığın ne seviyelere çıkabildiğini, bunun için de öyle inanılmaz acılar çekmem gerekmediğini görüp sonra buraya gelince ve asla olunamayacağına da karar verince o kaosa kendini bırakmak birkaç senemi aldı."

Oyunculuk eğitiminin zorluklarına dair konuşuyoruz, Efe bölümü bırakmayı hiç düşünmemiş. O dönemde çok eğlendiğini söylüyor. Metotlar ve dersler üzerine konuşurken de o günlerden bugüne taşıdıklarını kayıtlara geçiriyor:

"Zeliha Hoca'yı es geçemeyeceğim bu soruda. Okulda Hamlet'i Çehov'u oynarken 'Olmamış,' derdi ve anlatmaya başlardı. Anlamazdık o an. 'Neden bunu anlatıyor?' derdik. Sınıftan çıkarken de 'Bir gün anlayacaksınız' derdi. Berkun Oya'nın da bir cümlesi vardır bana 'Hiçbir zaman mutluluğunu başka bir insanın iki dudağının arasına bırakma' diye. Ben, bana birilerinin rol vermesini beklemeyi bırakmayı önce Zeliha Hoca sayesinde bıraktım. O derdi, 'Kafanızda hep bir şey olması lazım, olmayan bir oyunun rejisini yapman lazım, birkaç tane yapımcı ya da başkaları patronumuz değil' diye. Bir de Bülent Hoca (Emin Yarar) 'Eğlenin' derdi."

Mimar Sinan günlerinden bir hatıra


Efe arkadaşlarıyla üreten, kolektif bir yapıyla da birbirine destek olan bir topluluğun içinde. Pek çok insan 'Yalnız üretmem lazım' fikriyle başlıyor bu yola, öyle olmadığını da görünce de kötü bir döneme giriyor. Daha öğrenciyken insanların birbirine rakip gibi bakmalarına yol açan bir sistem var ama bunu da aşmanın mümkün olduğunu onlara bakınca görüyorum. Bu yüzden Aralık Hareketi'nin nasıl başladığını Efe'den dinlemek istiyorum. Ama önce 2013 yılına gidelim mi? Açık Radyo'nun düzenlediği 10. Radyo Şenliği'nde Aralık Hareketi'nin videosunu buraya bırakıyorum. (Esme Madra, Tuğçe Altuğ, Ulaş Tuna Astepe, Hakan Kurtaş ve Efe Tunçer)

"Hakan'ın yazdığı Avaz Avaz adında bir oyunu, okulda oynamak için Zeliha Hoca'ya götürmemizle başladı her şey, o dönem için çok kabul gören bir durum değildi. Öyle başladı. 'Samimi duygularla başladığında oluyormuş bu işler' hissinin başlangıcıydı bizim için. Üretimle ilgili her durumu çok dikkatli konuştuk kendi aramızda, Hakan da ben de çok dikkat ederiz kırmamaya, Ulaş üretimin üstüne düşünür, dört tane cümle söyler sana, ben düşünmeden uygularım mesela. Rekabet hissetmedik aramızda. Stand-up'ımın ilk hâli aslında Hakan ile sabaha kadar yaptığımız konuşmalardan çıktı. Dediğin gibi üretmek yalnız başına olamıyor, üretim sürtünmeli ortamlardan çıkıyor. Bunu kendi aramızda oyun bahçemiz olarak gördük. Hepimizin farklı alanlarda olması benim çok hoşuma gidiyor."

Her bölümde üniversite bitimi depresyonu dediğimiz bir dönem oluyor, oyunculukta bu dönem sürekli audition vermek ama bir dönüş alamamak, neyin hatalı gittiğinin farkında olmamak ya da sektörde kendin kababilmekle ilgili sınavları verdiğin bir döneme de dönüşebiliyor. Efe bu dönemini kendi gibi oyuncu olan arkadaşlarıyla birlikte geçirmiş.

"Ben hiçbir zaman kendimi arkadaşlarım tarafından terk edilmiş hissetmedim, kimse o çukurdan tek çıkamaz bence. Hikâye anlatmayı ve dinlemeyi seven biri olduğunuzda o dönemde ilham alacak, oradan tutunacak bir şey bulunabiliyor. Kariyer hedefli değil, 'Ne anlatmak istiyorum'a odaklanarak çıkılabilir. Biz çok spektaküler sonuçlarının olmasını bekliyoruz hareketlerimizin, toplum olarak da bu sonucu vermeyen işlere kıymet vermiyoruz. Buna takılmamak gerekiyor. Bütün resim güzeldir."

Kral Lear'da bir prova günü



Kral Lear'da son oyunu oynarken ne hissettiğini kayıtlara geçiyoruz.

"Oyun Atölyesi'nde Haluk Bilginer ile oynamak çok başka bir histi, başta konuştuğumuz o çocuk Efe'ye bir borcumdu bu benim. Oyun biterken de o çocuk Efe ile de vedalaştım sanırım, 'Tamam bak büyüdün artık, sakin ol, oyuncu oldun, oyuncu olmana karar vermeni sağlayan insanlardan biriyle dört sene geçirdin, rahatla' dedim."

Ses Tiyatrosu başka bir yerdir. Pera'daki Hayalet'te oynamak ve Ses Tiyatrosu'nda olmak nasıl bir histi? Oyun da aslında üretmekle ilgili müzikal bir oyundu. O dönem, oynarken oyunculuğa dair sorguladığın şeyler oldu mu kendinde?

"Evet, ben mekânları, oyunculuğu mistifiye etmeyi çok sevmiyorum ama orada bir şey var gerçekten. Küçücük kalıyorsun orada, Ferhan Şensoy derdi, 'Burası bağırmalı çağırmalı bir tiyatro' diye. Düşük ve kendi hâlinde olmana izin vermiyor. Stand-up personam da biraz orada şekillendi. O dönemde Müjgan Ferhan Şensoy ile de çok konuşuyorduk bunu, müzikal oynamak zaten oyunculuğun sınırsızlığına dair seni düşündürüyor. Ses Tiyatrosu bana başka bir Beyoğlu'nu gösterdi ve yaptığın şeyin anlam ifade etmesini öğretti."

İstila! kulisinden


İstila! , oyunun konusu mültecilik gibi ağır bir konu olduğundan bu kadar zor bir oyunda ekipçe nasıl dengede kaldıklarını ve ruh hâllerini nasıl koruduklarını merak ettim. Efe, kuliste çok eğlendiklerini ve bu sayede ruh hâllerini koruduklarını söyledi. Bu oyunla ilgili güzel bir tesadüf de beni gülümsetti, kayıttayken fotoğraflarımızı çeken Deniz Sabuncu, İstila! oyunun da afiş fotoğrafını çeken isim.👀

Barış Gönenen, Hakan Kurtaş, Seda Türkmen ve Efe Tunçer; İstila! oyunu

Fotoğraf: Deniz Sabuncu


Efe, Yeşilçam'da gazeteci Faik karakterini oynuyor


Efe de benim gibi bir nostalji sever. Analar ve Anneler'den sonra Yeşilçam gibi yüksek prodüksiyonlu bir dönem işinde nasıl hissettiğini kayıtlara geçirmek isterim. Efe sette kendine deyim yerindeyse oyun alanı yaratmış, çekim aralarında kostümlerle kendi kendi eğlendiğini dile getirirken tüm dönem işlerinde en çok zorluğu kostüm ekiplerinin çektiğini de bana hatırlattı.

Aynı anda farklı farklı alanlardasın, böyle bir dönemin olmamıştı sanırım daha önce, nasıl geçiyor günler, 'Ben bugün hangisiyim' dediğin oluyor mu?

"Gerçekten diyorum, sabah hatırlatıyorum bugün bu diye. Hep başka biri gibi olman gerekiyor, bu biraz yorucu. Fakat iyi tarafı da şu, boğulmuyorsun bir olayın sesi içinde. Sürekli bir oyuncu gibi düşünmek çok zor bir şey. Çok pasifize eden bir olay. Sürekli bir komedyen gibi yaşamak da çok zor bir şey. Bazen de komik hiçbir şey yoktur yani. O yüzden bunların arasında dolanmak iyi geliyor."

Efe ve Hakan, evde bir prova gününden.

Hakan ve Efe'nin izlemeyi ve dinlemeyi çok sevdiğim bu videosunu buraya bırakıyorum.


Hakan'ın yazdığı Tesadüfen şarkısı, Kalben ile bir kulis ziyaretinde tanıştırılıyor. Sonrası bizi kapanmaların olduğu o ilk aylarda "oooof" eşlikçimiz ve sondaki gitar solosuyla bir parkta dolanmanın sonsuzluk hissini veren o video. Hayyam Stüdyoları'nda kaydedilen bu kaydın videosu, Ali Farkhonde'nin yetenekli ellerinden çıktı.

Efe de Kalben'in, Harbiye ve Bodrum Antik Tiyatrosu'ndaki konserlerinde sahnede yer aldı. Tabii bu iki büyük sahnede olmayı, çalmayı hayal bile etmediğini kayıtlara geçirdi.

29. İstanbul Caz Festivali'nde Harbiye sahnesindeki Kalben konserinde Efe
Fotoğraflar: Hakan Bintepe, İllüstrasyon: F.Nazlı Kuleci


Müzik, tiyatro, stand-up... Hepsi sahnede ama seyirci ile kurduğu diyalog farklı. Tiyatroda mesela seyirci oradadır ama göz göze gelsen bile görmemiş gibi yapman gerekir, şov ise bunun tam tersi? Şovda bu seni zorluyor mu? Ya da şov sonrası tiyatro sahnesindeyken bu durum seni zorladı mı?

"Evet. Şovun ilk zamanları Kral Lear'da oynarken seyircinin gözünün içine bakarken yakaladım kendimi. Hatta Arif (Pişkin) Abi ya da Haluk Abi, tam hatırlayamadım, 'Ne yapıyorsun?' dedi. O zamanlar özelikle bu sabah buyuz, bak bugün sahnede çalıyoruz, gidip enstrümanımızla ısınıyoruz, diyerek kendime hatırlatma yapıyordum."


Efe, stand-up şovunda


Efe, okumayı izlemeyi ve dinlemeyi sevdiğini biliyorum. Bu aralar etkilendiğin, seni üretim üzerine düşündüren konser/ kitap/ dizi/ film var mı?

"Heat filminin devamı kitap olarak yazıldı. O beni çok etkiledi.
Bence fikirleri birbirine bağlamanıza gerek yok, yeteri kadar derinleştirirsen onları, onlar dipte bağlanır. Kendilerinin bağlanmasına izin verecek kadar derinleştirmek gerekiyor sadece. Biraz öyle bir şey. Puzzle yaparken, sağ taraf sol taraf vardır arası boş kalır bulamazsın ya, birleşmesi için aradaki o boşluğu da görmene ihtiyaç vardır. Üretmek bu aralar bana bu hissi veriyor."

Ülkece zor bir dönemdeyiz, üretenler olarak göç kavramını hiç konuşmadığımız kadar konuşuyoruz. İstanbul ve üretmek için neler söylemek istersin? Besliyor mu seni ?

"Burası çok katmanlı, labirent gibi bir yerdir. Çok üzer seni fakat bir şekilde affettirir ve sen onu sevmeye devam edersin, biz bunun bir parçasıyız, yapacak bir şey yok. Şu anki hâlini savunacak hiçbir tarafım yok. Çok zor sokaklarında bile yürümek. Ben burada doğdum. Hep gurur duydum bunu söylemekten ve hep duyacağım. Ben buralıyım. Ben buranın kodlarıyla büyüdüm. Bir şey ürettiğimde buradaki insanların gözünde mutluluk görmekten hoşlanıyorum. Hiçbir zaman inancımı kaybetmedim ben İstanbul'un güzelliğine. Her zaman burada onun için, onu gerçekten sevenler için de üretmeye elimden geldiğince ben ve arkadaşlarım devam edeceğiz. Söz veriyorum. Burada güzellikler var. Gömülü ama var. Sen ve bu yaptıkların da bu şehri güzelleştiren şeylerden biri, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Teşekkür ediyorum."

Kaydı sizin de şaşırmadığınız üzere kahkahalarla bitiriyoruz. Kahkahalarımız bitimi zihnimde, Terry Eagleton'un Mizah kitabında okuduğum şu Nietzsche, cümlesi beliriyor.


"Belki de bugün hiçbir şeyin geleceği olmasa bile, kahkahamızın bir geleceği var."

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Üretime dair ne öğrendim/kendime notum

• Efe, 90+ podcaste başlaması ile aslında bana üretmeyi kayıt altına alma fikrinin nasıl da işe yarar bir şey olduğunu gösterdi. O, bu yolculuğa kafasına takılan meseleleri konuşmak ve şova sürekli çıkamadığı için bir alan yaratmak üzerinden başlasa da, burada benim sorabildiğim pek çok soru kendi üretim süreci üzerine düşündüğü için var olabildi.

📌 Sevgili üretenler, kendi yöntemlerinize göre hislerinizi kaydedin.

• Efe'nin oyunculuk mesleğindeki başarısının sebebini de keşfetmekti niyetim, onun da cevabını bulduğumu düşünüyorum. Efe'nin okuma tutkusu ona insan duygularını hızlı kavramayı öğretmiş. Sahnede farklı alanlarda esneyip, uyum sağlamasını da ben yine ilham aldığı hikâyelere bağlıyorum.

• Şovlarda seyirci ile interaktif bir ilişki mümkün ve espride günceli yakalamak gibi bir dürtüye de sahip olunabiliyor, Efe'nin bu dengeyi nasıl sağladığına dair cevabı "şovun iskeletini korumak" olunca bunu ben de kendi yolum için öğrendiklerim arasına ekliyorum.

• Gitarla olan ilişkisine ve öğrenme sürecine dair söylediği; sürekli olarak aynı şeyi etüt etmenin getirdiği sıkıcı ama öğretici durumu sıkıldığımız anlarda bize hatırlatma olması için buraya ekliyorum.

• Efe, bir podcast bölümünde yazmakla arasının iyi olmadığını düşündüğünü söylüyordu, bunun da artık biraz daha değiştiğini dile getirdi. Aklına gelenleri telefonuna hızlıca not alıyormuş. Bu not alma biçimi koşturmalar içinde gerçekten iyi bir kayıt tutma biçimi, hepimize not olarak düşüyorum.

STOP TUŞUNA BASTIKTAN SONRA

Efe'nin, "Sevgili dostum Esme Madra'nın bizi dinlerken çizdiği resmi paylaşmak istedim. Ama aslında şehrin en büyük binasına asmak istiyorum." diyerek paylaştığı bu çizimi her evin penceresinden görülmesi dileğiyle buraya asıyorum. 

Esme Madra - Teras Noir 

Efe'nin pandeminin ilk dönemlerinde canlı yayınlarında taktığı ve ikonikleşen kulaklığı - editör burada espri yapıyor.

Severek Takip Ediyoruz

• 2019 yılında ilk kez deneyimlediğim, İstanbul Uluslararası Deneysel Film Festivali, 23-27 Kasım tarihleri arasında dördüncü kez bizimle buluşuyor. Stan Brackhage’ın 18 ayrı filminin yer aldığı retrospektifini merakla bekliyorum. Salt Beyoğlu ve Hope Alkazar’ın ev sahipliklerinde gerçekleşecek festivalde tüm gösterimler ücretsiz.

Büyük Ev Ablukada aralık ve ocak ayında akustik performanslarıyla Ses Tiyatrosu'nda! Bir neslin "Matine ve Suare" kelimelerini Google'a yazmalarına vesile oldukları için ben buradan teşekkürümü edeyim.

Yazmasaydım Deli Olacaktım şarkısındaki sözleri ve ukulele tınılarıyla beni derin derin düşündüren Cansın'ın, yeni şarkısı "Sanki bir hayattı" beklenmedik synth'leriyle bu sefer hafif danslarıma eşlik edecek.

David Mamet’in kaleme aldığı Oleanna; “Sınırlar” adıyla Kayhan Berkin'in uyarlama ve rejisiyle bizimle buluşuyor. Oyunun başrollerinde ise Kenan Ece ve Ecem Uzun yer alıyor. Oyunun ilk gösterimi 27 Kasım’da Alan Kadıköy’de olacak.

Üretim Kaydı'nı diğer mecralarda takip etmek isterseniz buluşalım👇🏻
📌 Instagram
📌 Twitter

İlgili Başlıklar

stand-up

müzisyen

Berkun Oya

Analar ve Anneler

Balık Havuzu

Masum

Hayaletler

10 Bin Adım

+32 more

Bülteni beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Üretim Kaydı Yayınını Takip Et

Kültür ve sanat alanında üreten insanlarla buluşarak “üretim süreçlerini” kayıt altına alan ve bu buluşmalardan kendine kalanların da kaydını tutmayı dileyen yayın.

0%

;