"Bozaaaa!" diye bağıran Halit Abi; her gün sokağın aynı noktasında park edip zerzevat satan, romatizmaları yüzünden aşağıya inemeyen Hayriye Hanım'ın pazartesiyse kapısına kadar, perşembeleri sadece sepetine sebze meyveleri taşıyan satıcılar; "Paran çıkışmayınca sonra verirsin," diyerek aldıklarını poşete dizen bakkal Orhan; aşağıdan ismini seslenen, zili çalıp gelsene diyen mahalle arkadaşları; pijama ve terlikle kapı önü muhabbetleri artık pek yok İstanbul mahallelerinde.
Ama bu ruh yaşıyor bazı yerlerde. Bunlardan biri Fenerbahçe. Gülümseyen insanlar; yeni kesilmiş çim kokusu; uzun bir süre ne olduğunu anlayamadığımız, yaklaştıkça dalgaların hışırtısı olduğuna şaşırdığımız bir ses var. Sükûnet de kahkaha da burada. Cansu’nun “Çünkü Fenerbahçe bir kasaba aslında. Sakin, insanları tanıdık, sıcacık bir yer — yeşili, deniziyle,” diye tanımladığı mahalledeyiz bugün. Anımsamalarımızda ve hayallerimizdeki İstanbul’un yakınlarında.
Sahilde
İÇİNDEKİLER:
MAHALLE MAHALLE: Cansu Şimşek'le Little Studio’da turuncu, mavi, sarı renklerin arasında başlıyoruz güne; marinaya yürüyoruz sonra, gün batımına tekneye açılacağız daha.
THIS IS LIVING: “Tekneye atlayıp yelkenimi basıp azıcık da olsa yüzümü ufka dönüp şehri silüet gibi arkamda bıraktığımda yaşadığımı hissediyorum,” diye anlatıyor Cansu Fenerbahçe’de hayatını kurmasının nedenlerini.
MÜDAVİMİYİM: Kalamış Parkı’ndaki denize bakan bankta düşüncelere, hayallere dalmanın; kedileri beslemenin; etrafta koşuşturan köpekleri izlemenin; sabahları Dalyan’da yürüyüşle güne başlamanın; korna seslerini, araba uğultusunu, şehrin akışını arkada bırakmanın.
Takıl peşimize,
Elif ve Hazal
SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
“Çünkü Fenerbahçe bir kasaba aslında. Sakin, insanları tanıdık; sıcacık bir yer, yeşili, deniziyle.”
Mahalle: Fenerbahçe. Mahalleli: Cansu Şimşek. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu.

“Mahalle evinin biraz daha genişlemesi gibi bir şey bence. Güvende hissettiğin; etrafında olup bitenden haberdar olduğun; yabancılık çekmediğin, çektirilmediğin; ait olduğun. Her gün aynı yerde gördüğün teyze ya da bacaklarına dolanan, sırnaşan kedi oralarda değilse ve sen bunu fark ediyorsan artık mahallelisindir!” diyerek anlatmaya başlıyor Cansu.
O sırada Little Studio’nun kapısı açılıyor, Suadiye’de yeni taşındığı eve su yeşili veya güneş sarısı tabaklardan almaya gelmiş bir bey — elinde kumaşlarla. Cansu ondan yana ilerliyor; yaşamak istediği evin duygusunu soruyor önce. Huzur mu, neşe mi, canlılık mı? Etrafımızdaki duvarlara asılı tablolarda hissettiğimiz hangisi diye düşünüyoruz o sırada. Şu tabaktaki fırça darbeleri mavi ortancayı anımsattı; bardaktaki dalgalanmalar rüzgârın hışırtısını; “İnanılmaz!” diye birbirimize attığımız gökyüzü fotoğraflarındaki tüm renkler, geçişler etrafımızda şimdi. Duygularımız da öyle, geçişken sanki.
Cansu, Little Studio'da
Biz tuvaller arasında gezinirken geri geliyor Cansu. Kaldığı yerden devam ediyor lafına. Ne diyorduk? “Her gün aynı yerde gördüğün teyze orada değilse ve sen bunu fark ediyorsan artık mahallelisindir. Ben beş yıldır Fenerbahçe’de bunu hissediyorum. Evim, atölyem, teknem, denizim ve huzurum burada benim. Her sabah Little Studio’nun kapısını mahallenin kedileri ve köpekleriyle birlikte açıyoruz; miyavlar, hav havlarla başladığımız gün kahkahalar, kapıdan başını uzatıp da 'Merhaba!' diyenlerin sesleri, geçerken bakkaldan veya marketten 'Bir şey ister misin?' diye uğrayanlarla ve bakmaya, almaya, sohbete gelen müşterilerle tempolu devam ediyor."
Fenerbahçe kasabası
Fenerbahçe mahallesi bugünkü adını yarımadanın batı ucundaki fener kulesinden almış. Osmanlı kaynaklarında Kelemiç (Kalamış) semti olarak geçen bölgenin Fener Bahçesi (Bağçe-i Fener) adıyla anılmaya başlaması, 1562'de burada bir deniz feneri yapılmasından sonra.
"Buralar doldurulmadan önce her gün havluları alır, denize girerdik," diye anlatıyor eskiler. Cansu, “İstanbul’un yaşanacak en güzel yerlerinden biri bence hâlâ Fenerbahçe. Denize yakın, yeşile bakan, kasaba gibi küçük ama insanları kültürlü,” diye tanımlıyor mahallesini. Fenerbahçe’de sadece yaşayan değil ama Cansu, aynı zamanda esnaf.
İş biter, imza atılır
Merak ediyoruz, nasıl buradaki mahalleliyle esnafın sohbeti? “Aslında mahallenin kızı gibiyim ben. Birine hediye alınacaksa mutlaka dükkâna uğrar burada yaşayanlar. Bir tablo, porselen tabak veya bardak ayırtırlar. Eğitimler veriyorum, genellikle civardan oluyor gelenler; renklerin dünyasını, hissini, anlamını keşfediyoruz beraber. Mahallelinin uğrak yeri, sanat evi, atölyesi Little Studio. Az ötemde kahve kavuran arkadaşım bir sonraki sokakta harika yemekler yapan diğer bir arkadaşım, yan sokağımda çiçek atölyesi, karşı binamda sürekli piyano çalan bir sanatçı var. Sütümüz bitince koşup yan kapıdaki bakkaldan bir tane kapıp hayata duraklamadan devam edebilmenin güvencesi var burada. Minik bir kasaba gibi yaşıyoruz bir arada.”
Önü mavi, arkası yeşil
İşin özü şu: Fenerbahçe, Kadıköy merkezin yanı başında, sahil kasabası yaşantısını koruyan sokakları; eski İstanbul apartmanları; keyfi yerinde sokak hayvanları; yüzü gülümseyen esnafları ve İstanbul’un en güzel parklarından birini kalbinde taşımasıyla Kadıköy’ün diğer mahallelerinden daha torpillidir — Cansu’nun dediği gibi. Sahil yolunun sonuna doğru içerlek konumu, onu İstanbul’un arındırılmış bölgesi ilan etmeye yeter. Yürümeyi sevenler, bisiklete binip işine gidenler ve yelkene çıkanlar aynı kahvecide oturur. Sokaktaki kedileri besleyenler de onlardır, selam verip geçtiğin de — mahallelidir işte. İstanbul’un pek çizilmeyen bir tablosunun içindeki.
Kadıköy bostanları
Bu senaryo İstanbul genç nüfusuna da son yıllarda sempatik gelmiş olacak yahut İstanbul’un taşı toprağı altın yerlerini yeniden değerlendirmiş olacaklar ki Cansu’nun söylediğine göre son iki yıldır mahallede yaşayan genç nüfus artıyor. İstanbul’un kaosu değil huzurunun ilham verdiği yeri seçmek, kafanın içindeki sesleri susturmakla başlar. Susturmuş olacaklar. Önü deniz, arkası park bir yaşama geçmişler; önü gri, berisi griliklerden. Kasaba hayatına katılmışlar. Katılmaları, mahalledeki genç sanatçı, yazar, sporcu, yelkenci nüfusunu da artırmış. Bisikletine atlayıp rüzgâra kaptıranlara bisiklet aksesuarları ve bisiklet satan dükkânlar, tamirciler eklenmiş esnafların arasına.
Dönüşüm ve yeni, her zaman da iyi gelmemiş mahalleye tabii. Kentsel dönüşümün ürünü yeni yapılar ve eski İstanbul apartmanları bir arada salınıyor şimdilerde burada. Genç nüfusla yaşlı nüfusun, denizin ve ağaçların, kedilerin ve Martı’ların sokakları paylaştığı bu mahallede. Mahallenin eskisinden ve dönüşümünden Fenerbahçe’nin de nasibini aldığından bahsetmişti Kalamış’ı anlatırken Tunç Abi. Cansu da eski Fenerbahçelilerin dönüşüme karşı direndiklerinden bahsediyor. Pek tabii direnemeyenler ortada ki gökyüzünü zaman zaman yüksek binalar kapatıyor. Oysa bir zamanlar yalnızca ağaçlardan gökyüzünü göremediğimiz, yazın serin olsun diye oturup soluklandığımız sokakları anlatır mahallenin eskisi.
Yelkenci nüfusu, mahallesinde
Zaman ne olursa olsun, dönüşüm bizi nereye götürürse götürsün Fenerbahçe hâlâ gökyüzüne açıklıklardan, güneşe ağaçların dalları altından bakabildiğimiz; mahalleli ekibinde kedileri, sanatçıları, yelkencileri, yazarları, güler yüzlü Kadıköy insanını bulabildiğimiz; önü mavi arkası yeşil bir mahalle. Soluklanmak için her geldiğimizde turuncu bardaklarında Little Studio’da kahvemizi içtiğimiz. Taze makarnamızı alıp eve gittiğimiz; bahar gelince örtüleri kapıp pikniğe yollandığımız; denizin kokusunu her daim içimize çekebildiğimiz. Hele bir de rüzgâr varsa onu da arkamıza alıp kuş gibi hissettiğimiz.
“Tekneye atlayıp yelkenimi basıp azıcık da olsa yüzümü ufka dönüp şehri silüet gibi arkamda bıraktığımda yaşadığımı hissediyorum.”
Cansu Şimşek'le tanış.

Cansu, hayatı renklerle, çizimlerle, formlarla anlamlandırmaya nasıl başladın?
Aslında çoçukluğumda başladı her şey. Çok fazla hayal kurardım ve o hayalin içinde yaşardım tüm gün. Renkleri, ışığı, şekilleri eklerdim içine o dünyanın.
Sokakta gördüklerin, mavi, gün doğumu, batımı, hava, gökyüzü… Sana neler ilham veriyor?
Deniz benim en büyük ilham kaynaklarımdan. Ve insanlar — onlara baktığımda içlerindeki renkleri, ruhlarının fısıltılarını hissediyorum ve onlar da benim ruhumdan geçip renklerime akıyor.
Yelkende, Casa Sunsets'le
Heykel, resim, seramik, yelken — tüm bu becerilerin ve ilgi alanların birbirini nasıl besliyor?
Hepsi birbirini besliyor — denize çıktığımda hayal dünyamın kapılarını aralamış oluyorum, elime eskiz defterimi alıp yaratmaya başlıyorum.
Fenerbahçe’de yaşamak, denize bu kadar yakın olmak alışkanlıklarını ve şehirle ilişkini nasıl etkiliyor?
Fenerbahçe'de yaşamak gerçekten harika! Küçük bir deniz kasabasında yaşıyor gibi hissediyorsun. Her sokak her insan, sanki çok uzun zamandır tanıdık. Kaos yok; yosun konusunu duyup şehrin kalbinde olmak tam da olman gereken yerdeymiş gibi hissettiriyor insana. "Tam"mış gibisin.
Cansu eskiz defteriyle besleniyor
İnsan bazen gözünü kapayınca yaşadığı zamana değil anlara, anımsamalara gider ya, sana yaşadığını hissettiren anlar neler?
Çocukluğumda denize girdiğimde ufka bakıp gözlerimi kapatır yüzerdim; deniz kızı gibi hissederdim kendimi. Şimdi de o anlara gidip o anki hislerimi hatırlamak bana yaşadığımı hissettiriyor. Tekneye atlayıp yelkenimi basıp azıcık da olsa yüzümü ufka dönüp şehri silüet gibi arkamda bırakıyorum.
Fenerbahçe'de Müdavimiyim!
Mahalleyi mahalle yapanların adresleri.

- Sabahları Dalyan’da yürüyüşle güne başlamanın; korna seslerini, araba uğultularını, şehrin akışını arkamda bırakmanın; bazen bir banka oturup okunan kitapların,
- Atölyem Little Studio’nun sokağı İgrıp’ın — burada her gün yan yana üç dört dükkânda bir üretim hâli, kapı önü sohbetleri var,
- Ufka bakmak, denize yakın olmak istediğimde Marina’nın — daha da yakınlaşmak isteyince bir tekneye atlayıp gün batımının peşinden koşmanın,
- Gün içinde bir nefes almak istediğimde Fenerbahçe Parkı’nın,
Mahalleliler parkta
- Maybe’de günün herhangi bir saatinde kahvaltı etmenin — menüden seçim yapamayanlara önerim Golden Egg,
- Öğlen duraklarımdan biri Klar’ın — ekmek üstü veya kâsede leziz seçenekler var; üzerine içilen kahve de güne yeni başlangıç hissi yapıyor,
- Sadece burada yaşayanın bilebileceği Dilek Pastanesi’nin dereotlu peynirli poğaçalarının,
- Kalamış Park’ındaki denize bakan bankta düşüncelere, hayallere dalmanın; kedileri beslemenin, etrafta koşuşturan köpekleri izlemenin.
Casa Sunsets’le hayatın keyfine varılacak anlara doğru
Hayat size bir misket limonu verirse ne yaparsınız?
Biz, yanımıza Casa Sunsets’i alarak “yaşamak işte bu” dedirtecek, her anından keyif alacağımız eşsiz anlarla buluşuruz. Mesela…
Elimize renklerin bulaşacağı andan minik sevinçler duyacağımız bir resim atölyesinde rutinden uzaklaşarak kendi özümüzle vakit geçirir veya çamurla oynamanın yaratacağı keyifli enerjinin peşine takılarak kendimizi bir seramik atölyesinde buluruz.
Birbirine en çok yakışan deniz ve keskin misket limonu kokusunu bir araya getirmek üzere kendimizi sıcak kumlarda atar, rüzgârı kovalayan kitesurf tutkunlarının peşine takılırız. Kim bilir, belki de sörf tahtasını kapar serin sularda dalgaları takip ederek kendimizi özgür hissetmenin keyfini çıkarırız.
Ansızın gelen rahatlama ve yeşilin farklı tonlarıyla buluşma isteğini de asla geri çevirmeyiz. Seni tanıyoruz Soli okuru, sen de hayır demez ve gerekli ne varsa arabanın arkasına atarak dostlarını yaşadığınızı hissettirecek bir kamp macerasına davet edersin. Geceye, yakılan ateş etrafında tokuşturulan şişelerin sesleri eşlik ederken yaşamak işte bu! dersin.
Misket limonunun yanına yakışacağı, “yaşamak işte bu” dedirtecek daha fazla anla buluşmak istersen Casa Sunsets’i bu bağlantı üzerinden takip edebilir; hayatı doya doya yaşamak için sunduğu önerilerin tamamına ulaşabilirsin.
Haftalık seyahat ve kültür yayını Soli’de sınırların duvarlarla değil umutlarla çizildiği yerlerde geziniyor, daha önce gitmediğimiz mahallelerde oralı oluyoruz. Her hafta bir mahallede, bir mahallelinin peşine düşüyoruz — müdavimi olduğu yerlerin, uğramadan geçmediği dükkânların, gün batımı seyir noktasının, hoşsohbet esnafın, sürprizli sokakların hikâyelerini dinliyoruz.
Bu hafta Cansu’yla Fenerbahçe’de buluştuk. Denize açıldık. Haftaya "Sıradaki İstikamet neresi?" diye soracağız tek başına, karavanıyla, yürüyerek, denizler aşırı yolculukta olanlara.