aposto-logoPazartesi, 5 Haziran 2023
aposto-logo
Pazartesi, Haziran 5, 2023
Aposto Üyelik
İÇİNDEKİLER
YENİDEN DÜŞÜNÜRKEN
Bugünkü Destekçimiz
NELER OLUYOR?

📌 ŞEHİR MİRAS KÜLTÜR #2 MEKÂN TASARIMI

Konuk: Mekanda Adalet ekibinden Bahar Bayhan ve Sena Nur Gölcük. Konu: Afet bölgesinde kentlerin ve kamusal alanların yeniden tasarlanma sürecinde mimari ve depremin ilişkisi.
Dört Ayaklı Şehir ile birlikte

Depremden etkilenen tüm canlar için: Dört Ayaklı Şehir 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra hayvan arama kurtarma için bölgeye ulaşan Dört Ayaklı Şehir , ağır hasarlı ve yıkılmak üzere olan binalardaki hayvanların kurtarılmaları için halen çalışmaya devam ediyor. Nedir? Araştırma odaklı bir hayvan hakları topluluğu olan Dört Ayaklı Şehir, 2013’ten bu yana yatay örgütlenmelerin oluşturduğu ağlarla işleyen bir kolektif. Dört Ayaklı Şehir neler yaptı? 26 kedi, 154 köpek, 3 kuşun enkaz ve ağır hasarlı binalardan kurtarılmasını sağladı ve kurtarılan hayvanların tamamını kendi veteriner hekimleri ve sağlık ekibi aracılığıyla tedavi altına aldı. Tedavisi tamamlanan 8 kedi, 16 köpek ve 3 kuşu kalıcı yuvalarına yerleştirdi. Bölgede hizmet veren veteriner ve sağlık ekiplerine her biri 1000 parçadan oluşan iki büyük paket halinde tıbbi malzeme ve ilk yardım malzemesi oluşturdu. Mobil sağlık ekipleri için temin ettiği 12 adet jeneratörün dört farklı ile ulaştırılmasını sağlayarak doğrudan veteriner hekimlere teslim etti. Afet bölgesindeki hayvan kurtarma gönüllüleri tarafından kullanılmak üzere 2000 adet kedi taşıma ve 500 adet köpek taşıma kutusu ulaştırdı. Afetten etkilenen hayvanların yakın illere ve İstanbul’a taşınması için araçlar temin ederek bugüne kadar Hatay Barınağı’ndan 150 köpeğin İstanbul’a ulaştırılmasını sağladı. 12 yasaklı ırk kabul edilen köpek, veteriner hekimleri aracılığıyla klinik ortama alındı. 3 ton kuru kedi mamasını, 2 ton kuru köpek mamasını, 3000 adet konserve kedi-köpek mamasını, 250 kg büyükbaş hayvan yemini ve 50 kg kanarya ve muhabbet kuşu yemini deprem bölgesine ulaştırdı. Dört Ayaklı Şehir ’i sosyal medyadan takip edebilir, kurulum aşaması tamamlanmak üzere olan Dört Ayaklı Şehir Derneği ’ne üye olabilir, maddi destekte bulunmak için Dört Ayaklı Şehir ’in kardeş organizasyonu olan Hayvanlara Adalet Derneği'ne bağışta bulunabilirsiniz.

Daha fazlasını öğren

Tasarım: Kaan Walsh

Mekân; canlının bulunduğu alanı çevreleyen, onu dışarıdan ayıran sığınak. Tüm duyuların etkisi altında, sezgisel. Girişler, çıkışlar, düğüm ve odak noktalarından oluşan bir alan. Şehir, mahalle, orman, ev; etrafımızda çevrelenen, çeperimize aldığımız insanların tümü: mekânımız. Boş veya dolu, tenha, ıssız, zamanın somut ve soyut algısında yeninden şekillenen, şekillenmek zorunda kalan alanın bütünü. Sınırlayanlar, mekân oluşumunda çok önemli. İçtekiler, dışarıdan gelen baskılarla kendini korumayı, yeniden oluşmayı öğreniyor.

Mekânı bileşenlerinden ayırıp bina, ev olarak ele alalım şimdi. Her şey yıkıldığında, eskiden içindeyken güvenli hissettiğin duvarlar yerle bir olduğunda, anılarına nasıl sahip çıkar; anılarla birlikte, evi, mahalleyi, şehri, kültürü, geleceği nasıl inşa edebilir kişi? John Berger’e göre: “Her şeyi bir arada tutan boşluktur.” Bulunduğumuz gerçeklikte bu boşluğu bez, ahşap ve taşla olduğu kadar üzüntü, öfke, inanç ve umutla da dolduruyoruz. Önce geçici ardından kalıcı yaşam alanlarını kurgulayarak. Birlikte yeniden yaratıyoruz boşluğu; yan yana. Eskisinden daha sağlam.

2023 yılında ŞEHİR MİRAS KÜLTÜR başlığı altında mimarlar, şehir plancılar, antropologlar, sosyologlar ve sivil toplum kuruluşları, kalan, göçen ve geri dönenlerle afet bölgesinde kültürü korumayı ve inşa etmeyi konuşmaya devam ediyoruz.

Serinin ilk sayısında afet bölgesinde kültürü korumayı ve şehirleri yeniden inşa etmeyi şimdi konuşmanın önemi için buradaydık. Bu hafta serinin ikinci sayısında konu: Afet bölgesinde kentlerin ve kamusal alanların yeniden inşa sürecinde planlama, mimari ve depremin ilişkisi.

SOLİ Ekibi

İÇİNDEKİLER

YENİDEN DÜŞÜNÜRKEN: Yıkım öncesi, akut dönemi ve sonrasında mekânlar nasıl kurgulanmalı? Mekanda Adalet ekibinden Kentsel Politikalar Programı Sorumlusu Bahar Bayhan ve Kentsel Politikalar Programı Asistanı Sena Nur Gölcük, afet bölgesinde kentlerin ve kamusal alanların yeniden tasarlanma sürecinde mimari ve depremin ilişkisini anlatıyor.

NELER OLUYOR: Deprem bölgesinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların ileriye dönük çalışmaları ve ihtiyaçları neler? Bölgeden: İhtiyaç Haritası

YENİDEN DÜŞÜNÜRKEN

#2: Afet bölgesinde geçici ve kalıcı mekânların tasarımı

Mekanda Adalet Derneği afet bölgesinde kentlerin ve kamusal alanların yeniden planlama sürecinde mimari ve depremin ilişkisini anlatıyor.

Emek emek kurulan, içinde veya etrafındayken güvenli hissedilen alan artık “orada” olmadığında, olamadığında nereye gidilir? Başka bir yere ait hissedebilmek için ne gerekir? Bu hissin oluşması için belirli bir süreye ihtiyaç var mıdır, varsa bu süre ne kadardır? 

Orman; bulunduğu yerin iklimini, kara iklim tipinden ılıman iklim tipine yönelten, bu sayede don, kuraklık, aşırı sıcaklık, fırtına gibi yaşamı güçleştiren doğa olaylarını önleyen ve azaltan bir yaşam alanıdır. Tarım yapılması ve hayvancılığın yanı sıra bataklıkları kurutur, havaya saf oksijen verir, gürültüyü ve hava kirliliğini önleyerek insan sağlığının korunmasına yardım eder. 

Orman sadece kesilmek için yoktur. Orman; ağaçlardan, ağaçlar sökülüp alındıktan sonra oluşan çıplak alandan elde edilen kâr değildir. Orman yuvadır, alınan temiz havadır, kolektif yaşamın en doğal hâlidir, yeşildir. Orman birlikteliktir, yaşamı öğretendir. Hepimiz içindir. Daima orada olandır. Daima orada olacaktır.

Şehir Miras Kültür serisinin ikinci sayısında Mekanda Adalet ekibinden Kentsel Politikalar Programı Sorumlusu Bahar Bayhan ve Kentsel Politikalar Programı Asistanı Sena Nur Gölcük, afet bölgesinde kentlerin ve kamusal alanların yeniden inşa sürecinde planlama, mimari ve depremin ilişkisini anlatıyor.

Mekanda Adalet Derneği Kimdir? Yoksulluk, barınma, eğitim, sağlık, ayrımcılık gibi toplumsal adalete ilişkin tüm konuların mekânsal boyutunu; toplumsal adaletsizliklerin kentsel ve kırsal alanlarda mekânsal ilişkiler üzerindeki etkisini çalışan bir dernek.


Deprem bölgelerinde can ve mal kaybını en aza ya da sıfıra indirmek için nasıl bir yapılanmaya veya sisteme ihtiyaç vardır? Yıkımın boyutları öngörülebilir ve engellenebilir mi?

Sena Nur Gölcük: Türkiye aktif fay hatları olan bir deprem ülkesi. Bu fay hatları depremler üretmeye devam edecek. Bu gerçekliği göz ardı etmeden güvenli yaşam alanları oluşturmaya yönelik adımlar atılmalı. Deprem bölgesinde yer alan yapıların depreme dayanıklı olup olmadığını deprem vurduktan sonra yıkımla öğrenmek zorunda değiliz tabii ki. Yerbilimciler fay hatlarının hangilerine dikkat edilmesi gerektiğini, hangilerinin kaç büyüklükte deprem üreteceğini mütemadiyen raporluyor, kamuoyuyla ve yapılaşma sürecinde yer alan bütün aktörlerle paylaşıyorlar. Deprem riski olan bölgelerde mevcuttaki her yapı için kaç yılında inşa edildiğine bakılmaksızın risk analizinin yapılması ve risk boyutuna göre önlemler alınması gerekiyor. Mesleki yeterliliği olmayan, sadece sermaye ortaya koyan, yapı denetimini kendi zincirindeki kişilere yaptıran müteahhitlerle depreme dayanıklı kentler ve yapılar inşa etmek mümkün değil. Mühendislerin, mimarların, şehir plancıların, yurttaşların ve karar alıcıların ortak mesaisine ihtiyaç var.

Bahar Bayhan: Depremin doğal afet, ortaya çıkan hasarın kader olmadığı 1999 Marmara Depremi’nden bu yana söyleniyor. Dolayısıyla yıkımın boyutları öngörülebilir ve engellenebilir ama afeti yalnızca depremden ibaret hâle getirmek bütüncül çözüm önerileri geliştirmemize engel oluyor. Türkiye’de birçok şiddetli deprem yaşanmasına rağmen çözümler acil ve anlık ihtiyacı karşılayacak şekilde örgütleniyor. Aciliyetle, depremi takiben hasarı gidermek amacıyla yürütülen çalışmalara nazaran kalıcı, uzun vadeli, afete bütüncül yaklaşım sunan politikalara ihtiyacımız var.

Afet sonrasına inşa edilen “geçici” mahallelerin yapısı nasıldır? Bu yerlerin inşasında, yaşam alanlarının malzemelerinde, konumlanmalarında nelere dikkat edilmeli?

Bahar Bayhan: Bununla ilgili TMMOB Şehir Plancıları Odası ayrıntılı bir rehber yayımladı. Bu kriterler asgari insani koşulları sağlayacak fiziki yapılaşmayı tanımlıyor. Bu rehberi referans alarak öne çıkan iki konu şu şekilde sıralanabilir: 

  • Geçici barınma alanları yalnızca yatakhane görevi görecek çadırlardan oluşmaz; bir mahalle birimi gibi kentsel kamusal hizmetlere erişimi gözetmeyi, kişilerin özel ve sosyal hayatlarına güvenli bir ortamda devam edebilmelerini sağlamayı da kapsar. Özellikle 6 Şubat depremlerinden sonra geçici barınma alanlarındaki çadırların düzensiz konumlanması, su yataklarına geçici barınma alanı kurulması endişe yarattığı için geçici barınma alanlarındaki asgari koşulların gözetilmesi gerekliliği ortada. 
  • Geçici barınma alanlarının yer seçiminde sel, heyelan gibi afetlerden etkilenme riski gibi güvenliği tehdit eden koşullar dikkate alınmalı; çadır ve konteynerlar arasındaki mesafe, bu birimlerin oluşturacağı kümelerin birbirine uzaklığı da yangın emniyet şeridine uygun olmalıdır. Çadır ve konteynerlardan oluşan kümelerin merkezinde duş, tuvalet, çamaşırhane ve temiz su üniteleri bulunmalı, kümelerden oluşan mahallelerde market, yemek alanı, sağlık birimi ve yönetim merkezi bulunmalıdır.

Sena Nur Gölcük: Afetzedeler için geçici barınma alanlarında birincil ihtiyaçların sonrasında her yaş ve çeşitli ihtiyaca yönelik psikososyal destek verilmesi, travma sonrası terapi süreçlerinin işlevsel hâle getirilmesi gerekiyor. Deprem sonrasında aidiyet hissinin zedelenmesiyle birlikte barınma alanlarıyla mekânsal ilişkinin kurulabilmesi zorlaşır. İkincil travmaları önlemek ve bahsettiğim mekânsal ilişkinin kurulabilmesi adına alanında uzmanlarla birlikte eğitim faaliyetlerinin ve atölyelerin geliştirilmesi gerekli. Fakat burada dil ve öğrenme düzeyi farklılıkları göz önünde bulundurularak çalışmalar kurgulanması elzem.

Hatay’ın Erzin ilçesi gibi “depreme dayanıklı şehirler” oluşturmak için hangi koşulları göz önünde bulundurmalıyız? Bu örnekleri nasıl çoğaltabiliriz? 

Bahar Bayhan: Öncelikle Erzin ilçesini “iyi örnek” olarak tanımlarken bunun olağanüstü duruma işaret etmemesi gerektiği, zaten olması gerekenin bu olduğunun altını çizmeliyiz. Türkiye kentleşmesinde alışkın olduğumuz yolsuzlukların Erzin’de yapılmamış olması, merceğimizi Erzin’e değil diğer illere çevirmemiz gerektiğini gösteriyor. Kent planlamada mühim olan; riskli olarak belirlenen bölgelere yerleşimin engellenmesi ya da sınırlanması, yerleşime uygun olan bölgelerde kâr odaklı değil ihtiyacı gözeten yapılaşma koşullarının belirlenmesiyle oluşacak üst ölçek planlara uygun olarak hazırlanan imar planına bağlı kalınması ve güçlü bir kamusal denetimdir. Belli ki Erzin’de bu ilkeler göz önünde bulundurulmuş. 

Yaşadığımız depremlerin ardından ortaya çıkan yıkımın boyutu sorumluluk zincirinin çok uzun olduğunu ortaya serdi. Sadece imar planı veya müteahhitlerin kâr hırsıyla özetlenebilecek bir tablo yok önümüzde. Usulsüzlüklerin kararnameler aracılığıyla tepeden inen kararlardan tutun, inşaat ustasının uygulamasına kadar geniş bir ölçekte gerçekleştiğini görmemiz gerekir. Her ne kadar bu usulsüzlüklerin giderilmesi kamusal denetimin gücüne bağlı olsa da yeniden inşa sürecinin bir senede tamamlanacağının duyurulması yine inşaat sermayesinin beslenmesini hedef alan benzer usulsüz süreçlerin ortaya çıkacağına işaret ediyor.

Mevcut kentsel dönüşüm projelerinde düzenlenmesi gereken yönetmelikler var mı? Emlak krizinin olduğu dönemde deprem yönetmeliğine uygun yapıların inşası süresince insanların mülksüzleşmesi, şehirden uzak başka bir yere taşınması gibi problemler nasıl yönetilebilir? 

Sena Nur Gölcük: Kentsel dönüşüme yönelik ulusal mevzuat kendi içinde birbiriyle konuşmayan bir yapıda. Dönüşüm süreçlerindeki yetki ve sorumluluk karmaşası, dönüşüm alanlarının nasıl belirleneceği ve süreçte hangi aktörlerin yer alacağını sadece kanun metinlerine bakarak bile kentsel dönüşümün nasıl kaotik ilerletildiğini görmemize imkân sağlıyor. Örneğin imar kanunu belediyeleri yetkili olarak atamıyor fakat belediye kanunu belediyeleri dönüşüm sürecinde yürütücü ve uygulayıcı olarak yetkilerle donatıyor. 

Kentsel dönüşüme dair hazırlanan hiçbir kanun metni dönüşümden etkilenenleri veya alanın uzmanlarını sürecin parçası hâline getirmiyor. Bu da süreci statikleştiriyor. Kentsel dönüşümün vaadi güvenli sağlıklı konutlar ve yaşam alanları üretmekse eğer, dönüşüm sırasında da yapıların kullanıcılarının sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamalarına imkân sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor. Fakat şimdiki düzenin öngördüğü: “Biz burayı yenileyeceğiz. Siz bu belirsiz zaman diliminde nereye gideceğinizi kendiniz bulun, 1950 TL destek veriyoruz. Aylık kirası minimum 7-8 bin TL olan sağlıksız, deprem riski olan binalarda yaşayarak yapınızın tamamlanmasını bekleyin. Bu süreçte bir deprem olması durumunda yaşayacağınız kayıpları biz düşünemeyiz.” gibi bir yaklaşım. Bu temel hak ihlali. Ardından  konutlara yerleşme sürecinde: “Minimum 1-2 yıldır kira ödüyorsunuz. Belki hayatınız boyunca çalışıp alabildiğiniz bu konutu şimdi yeniden satın almanız gerekiyor.” deniliyor. Dönüşüm mağdurları bu bedeli karşılayamıyor, farklı bir bölgede yine sağlıksız ve güvensiz konutlarda yaşamaya itiliyor. Kentsel dönüşüm mevzuatı yapı yenilemeye yönelik düzenleme yaparak süreçten etkilenecekler için finansman modeli geliştirmediği; dönüşümü sosyal, kültürel, çevresel açıdan bir bütün olarak ele almadığı sürece çoğumuz için yerinden edilme kabusu olmaktan öteye gidemeyecek ne yazık ki.  

Afet bölgesindeki süreç hepimizi kaygılandıran başka bir modeli ortaya çıkarıyor. Bugüne kadar rant odaklı dönüşüme yasal dayanak sunan 6306 sayılı kanunla deprem riski olmayan ancak arazi değeri yüksek olan yerlerde resen (Re'sen Araştırma İlkesi; davaya konu kanıtların hazırlanmasında, dava taraflarının yanında, mahkemenin de görevli olmasını ifade etmektedir.) uygulamayla mağduriyet yaratıldı. Bugün yine aynı kanunun 6A maddesi 5. bendi ve 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle OHAL ilan edilmiş afet bölgesinde yürütülecek olan süreci endişe içerisinde takip ediyoruz. Hep karşısında durduğumuz tekelleşen konut üretim biçimini destekleyen kararname bölgede yaşayanların ve sürece dahil edilmesi gereken uzmanların varlığını ne yazık ki reddediyor. Sonunu göremiyoruz. Yuvalarını kaybeden depremzedeler bir senede yükselecek konutlara, nasıl, ne şekilde, nerede, hangi şartlara zorlanarak ve ne zaman yerleşebilecekler bilmiyoruz.

Deprem sayınızda yer verdiğiniz 17 Ağustos Depremi sonrasında kurulan Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG) gibi oluşumların afet öncesi, sırası ve sonrasındaki önemi nedir?

Bahar Bayhan: Sadece afet anında müdahaleyi değil aynı zamanda afete duyarlı bir toplum hâline gelebilmeyi dert edindiği için MAG önemli bir örnek. Deprem, yangın veya sel yaşandığı anda müdahale etmenin öneminin yanı sıra afetleri hayatımızın bir parçası hâline getirip risk azaltma ve hasarları önleme fikrini yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Toplumsal hafızayı yaratabilmek adına önemli bir çalışma yürütüyor MAG; toplumda yaygın “deprem kaderdir” anlayışını değiştirmeye çalışıyor, afetleri unutarak yaşamı sürdürme refleksine karşı afetin hasarlarının azaltılabileceğine dair vatandaşları harekete geçiriyor. Sadece bireysel önlemlerle tüm sorumluluğu vatandaşın omzuna yüklemeyi değil, yanlış yapılaşma biçimlerine de dikkat çekerek afetlerin yapısal nedenlerini tartışmaya açıyor. Diğer yandan bu örgütlenmenin mahalle ölçeğinde olması dayanışmayı, toplulukla bir arada hareket etmeyi güçlendirmesi bakımından, insanların odaklarını kendi yaşadıkları bölgeye çevirdiği için çok değerli. Afet öncesi risk yönetimini, tehlike kavramını öğretmeyi, afet gerçekleştiğinde o mahallede yaşayanlarla birlikte organize olarak ilk 72 saatte çok hızlı ve doğru müdahalede bulunmayı hedefliyor. Ayrıca MAG ekipleri AFAD ile işbirliği içinde çalışmaları koordine ediyor ve ilçenin afetle ilgili biriminde de görev alarak kendi yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini aktarabiliyor.

Afet bölgesinin çok dinli, dilli, kültürlü yapısını göz önünde bulundurduğumuzda yeniden inşa sürecinde “bir arada” yaşamı kurgulamak için nasıl alanlara ve çalışmalara ihtiyaç var?

Sena Nur Gölcük: İllerin, gözle görülen coğrafi sınırları var ancak kültürleri bu sınırlarla başlayıp bitmiyor. İl merkezleri ilçelerle, köylerle toplumsal ve kültürel açıdan farklılaşıyor. Afetten direkt etkilenen 11 ili isim ve coğrafi sınırlarıyla ayırıp bir arada yaşamı masa başında kurgulamaya çalışamayız. Çalışsak da başarılı olamayız. İl bazlı değil, bölgesel çalışmalar yürütülmeli; bölgede yaşayanların kentle kurdukları ilişkiyi, gündelik yaşam pratikleri, müşterekleşen mekânlarına dair rutinleri ortaya koymalıyız. Bir arada yaşamı yeniden kurgulamaya değil “Bir arada nasıl yaşanıyordu?” sorusunu sormaya ihtiyacımız var. Yıkıma uğrayan kentleri orada yaşayan yurttaşların katkısı olmadan ne madden ne de manen ayağa kaldıramayız.  

Deprem bölgelerinde kurulan geçici barınma alanlarına yerleşen yurttaşlar için yukarıda bahsettiğim kamusal ve sosyal ihtiyaçlar karşılandıktan sonra kentin yeniden inşa sürecinin planlamasına ilişkin katılımcı süreç çok rahat geliştirilebilir. Bulundukları yerin geçmişini, kültürünü, sosyal dinamiklerini, kent yapısını en iyi bilenler onlar. Bu alanlarda çocuklarla, kadınlarla, birbirine benzemez ihtiyaçları olan yurttaşlarla, gençlerle yapılacak planlama çalışmaları sürecin temelini oluşturacaktır. 

Afet bölgelerinde kalıcı kent inşası hangi süreçten sonra başlar? Öncesinde ne gibi çalışmaların yapılması mühimdir?

Sena Nur Gölcük: Afet bölgelerinde yıkım varsa öncelik, arama kurtarma çalışmalarıdır. Enkaz altında kurtarılmayı bekleyenler varken kalıcı kent inşasını konuşamayız. Diğer afetzedeler için ise insanlık onuruna yakışır geçici barınma alanlarının oluşturulması ve günlük yaşamlarını sekteye uğratmayacak asgari ihtiyaçların karşılanır duruma getirilmesi sürecin ilk aşaması olmalı. Beslenme, barınma, ısınma, içme suyuna erişim, kanalizasyon ve teknik altyapıya ilişkin ihtiyaçlar önceliklendirilip yaşam hakkını ihlal etmeyen önlemlerin alınması, geçici barınma alanlarında yukarıda bahsettiğim temel ihtiyaçların sürdürülebilir şekilde karşılanması, afetten etkilenen toplumun güvenle ve sağlıkla yaşamını devam ettirilebilir olması gerekiyor. 

Bu aşamalardan sonra yıkıma sebep olan süreçlerin araştırılması, belgelenmesi ve takip edilebilir olması hem yeniden inşa sürecinin sağlıklı yürütülebilmesi hem de buna sebep olan kişi ve kurumların belirlenebilmesi açısından önem taşıyor. Bölgeye dair yer bilimsel ve yerleşilebilirliğe dair teknik analiz sürecinin başlatılması bir sonraki aşama. Teknik analizlerden sonra planlama çalışmalarına başlanabilir. Sonraki adım planlama süreci. Bu süreci teknik analizlerin içerisine katmıyoruz çünkü planlamaya sadece teknik açıdan yaklaşamayız. Bölgenin yerleşim tarihinin, geleneksel yapısının, toplumsal ve kültürel hafızasının ortaya konulması, yaşayanların ihtiyaçları ve talepleri planlama sürecinin bir parçası. Bütün bu süreçlerin sonrasında ancak inşa faaliyetleri başlayabilir.

Resmî Gazete’de yayımlanan afet bölgesindeki yerleşim alanlarına ilişkin kararnamede olağanüstü hâl (OHAL) bölgesinde geçici ve kesin iskân alanlarının, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca belirleneceği bildirildi. Kararnameye göre orman vasfını kaybetmiş alanlar, Hazine adına tescil edilecek ve iskân bölgesindeki taşınmazlar için “acele kamulaştırma” kararı alınacak. Bakanlık ve TOKİ’ye verilen sınırsız inşaat yetkisi afet bölgesindeki yapılaşmayı nasıl etkiler? 

Bahar Bayhan: OHAL kararnamesiyle hâlihazırda açıklanan yeniden inşa sürecinin hızla kurgulanmasının yasal dayanağı oluştu. Çok büyük bir alandaki yapılaşma ve yerleşim şartlarını belirleyen kararların böyle tepeden inme yöntemlerle alınması oldukça endişe verici, mücadele edilmesi gereken bir yaklaşım. Hükümetin yeniden inşa sürecini açıklamasının ardından TMMOB Şehir Plancıları Odası “Kentler bir senede inşa edilemez.” dedi. Bu kararname hızlı yapılaşmanın koşullarını yaratmanın yanı sıra, öncelikle, mevcut planlama hiyerarşisini ve yapılaşma koşullarını belirleyen imar planlarını yok sayıyor. Yeni yerleşimlerin hükümet ve piyasa aktörleri eliyle plansız bir şekilde, yalnızca konut yapılarından oluşacak şekilde inşa edilmesi riskiyle karşı karşıyayız. 

Kararnamenin bir başka dikkat çeken boyutuysa “gerekli görüldüğü takdirde” orman arazilerinin ve mera alanlarının yapılaşmaya açılabilecek olması. Yaşadığımız tek afetin deprem olduğu yanılgısına kapılan bu kararname tarım bölgelerini, su havzalarını, korunması gereken alanları, biyoçeşitlilik açısından önemli habitatları barındıran ormanları tehlikeye atarak iklim krizinin etkilerini derinleştirecek. Kararname ayrıca kamu ve özel mülkiyete ait taşınmazlar için acele kamulaştırma kararının alınabileceğini söylüyor. Tapulu taşınmazlar hazine adına tescil ediliyor. Kamulaştırma bedellerinin belirlenmesi, ödeme koşulları, yeni yerleşim alanlarında nasıl bir hak tesisi yapılacağı gibi konular muğlak olmakla birlikte bunların belirlenmesi Cumhurbaşkanlığı’nın yetkisinde.

Kısacası OHAL kararnamesi; tepeden inme bir şekilde birçok adaletsizliğin de kapısını aralıyor. Şunu vurgulamamız gerekir ki barınma acil ihtiyaç olmakla birlikte konutu daire hesabına indirgeyen bu yaklaşım bütüncül, sağlıklı, nitelikli, erişilebilir ve kapsayıcı yaşam alanları oluşturmaktan çok uzak.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Bugünkü Destekçimiz

Depremden etkilenen tüm canlar için: Dört Ayaklı Şehir


6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra hayvan arama kurtarma için bölgeye ulaşan Dört Ayaklı Şehir, ağır hasarlı ve yıkılmak üzere olan binalardaki hayvanların kurtarılmaları için halen çalışmaya devam ediyor.

Nedir? Araştırma odaklı bir hayvan hakları topluluğu olan Dört Ayaklı Şehir, 2013’ten bu yana yatay örgütlenmelerin oluşturduğu ağlarla işleyen bir kolektif. 

Dört Ayaklı Şehir neler yaptı?

  • 26 kedi, 154 köpek, 3 kuşun enkaz ve ağır hasarlı binalardan kurtarılmasını sağladı ve kurtarılan hayvanların tamamını kendi veteriner hekimleri ve sağlık ekibi aracılığıyla tedavi altına aldı.
  • Tedavisi tamamlanan 8 kedi, 16 köpek ve 3 kuşu kalıcı yuvalarına yerleştirdi. 
  • Bölgede hizmet veren veteriner ve sağlık ekiplerine her biri 1000 parçadan oluşan iki büyük paket halinde tıbbi malzeme ve ilk yardım malzemesi oluşturdu.
  • Mobil sağlık ekipleri için temin ettiği 12 adet jeneratörün dört farklı ile ulaştırılmasını sağlayarak doğrudan veteriner hekimlere teslim etti.
  • Afet bölgesindeki hayvan kurtarma gönüllüleri tarafından kullanılmak üzere 2000 adet kedi taşıma ve 500 adet köpek taşıma kutusu ulaştırdı.
  • Afetten etkilenen hayvanların yakın illere ve İstanbul’a taşınması için araçlar temin ederek bugüne kadar Hatay Barınağı’ndan 150 köpeğin İstanbul’a ulaştırılmasını sağladı. 12 yasaklı ırk kabul edilen köpek, veteriner hekimleri aracılığıyla klinik ortama alındı.
  • 3 ton kuru kedi mamasını, 2 ton kuru köpek mamasını, 3000 adet konserve kedi-köpek mamasını, 250 kg büyükbaş hayvan yemini ve 50 kg kanarya ve muhabbet kuşu yemini deprem bölgesine ulaştırdı.

Dört Ayaklı Şehir’i sosyal medyadan takip edebilir, kurulum aşaması tamamlanmak üzere olan Dört Ayaklı Şehir Derneği’ne üye olabilir, maddi destekte bulunmak için Dört Ayaklı Şehir’in kardeş organizasyonu olan Hayvanlara Adalet Derneği'ne bağışta bulunabilirsiniz. 

NELER OLUYOR?

İHTİYAÇ HARİTASI

Nedir? İhtiyaç Haritası 2015 yılında kurulan; ihtiyaç sahiplerini, destek olmak isteyen birey, kurum ve kuruluşlarla buluşturan sosyal bir kooperatif.

Ne amaçla kuruldu? Harita tabanlı teknolojisiyle bireyler, eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan ihtiyaç sahiplerini destekçilerle buluşturmak için. 

Bu dönemde nasıl destek olabilirim? Deprem bölgesi için gönüllü ihtiyaçlar sosyal medya hesapları üzerinden düzenli olarak paylaşılıyor. Bölgede gönüllü olmak için paylaşılan formu doldurmak ve ihtiyaçlar değişiklik gösterdiği için siteyi düzenli olarak takip etmek gerekiyor. Kurumlara yönelik destek formu ise burada.

İhtiyaç Haritası gönüllüsü olmak için ne yapabilirim? İsteyenler veri girişlerine destek olmak için ofis gönüllüsü veya üniversitelerinde topluluk olarak yapılanmış İhtiyaç Haritası Üniversite Topluluk Ağı'na katılarak üniversite gönüllüsü olabilir. Ya da proje gönüllüsü olarak da ekibe katılabilir.


6 Şubat itibarıyla afet bölgesinde aktif olarak yer alan İhtiyaç Haritası’nı ve afet sonrası süreçte yapılabilecekleri Itır Erhart ve Ali Ercan Özgür açıkladı. 

Bölgedeki ihtiyaçları acil, ikincil ve ileriye dönük olarak nasıl kategorilendirebiliriz? Bu ihtiyaçların giderilmesi için nasıl bir yol haritası çizebiliriz?

Bölgedeki acil ihtiyaç kesinlikle depremden etkilenen herkesin öncelikle temel ihtiyaçlarının karşılanması ve güvenli, hijyen koşulları sağlanmış yaşam alanlarına yerleştirilmesi. Bu amaçla geçici yaşam alanları kurulmaya başlandı. Elektrik, su, kanalizasyon gibi altyapı çalışmaları ve aynı zamanda ortak yaşam alanlarının da içlerinde yer alacağı yapılaşma süreci de devam ediyor.  Önümüzde hâlâ uzun bir yol var. 

Tüm bunlar yapılırken kentlerin yeniden kurulacak bölgelerinin doğru şekilde planlanması gerekiyor. Depremden etkilenenler, bölgedeki gönüllüler ve profesyonel çalışanlar için psikososyal desteğe erişimin sağlanması da çok önemli. Bölgede işini kaybeden çok fazla kişi var; onlar için istihdam yaratılması ve öğrencilerin eğitimlerine kaldıkları yerden devam etmelerinin sağlanması da öncelikli konulardan. Bu sebeple destek vermek isteyen birey ve kurumların sürecin neresinde olmak istediklerine karar vermesi kritik önem taşıyor.

Afet dönemlerinde uzun vadede destek ve dayanışmanın sürdürülebilirliği için ne yapılmalı?

Bölgedeki orta ve uzun dönem ihtiyaçlar sınıflandırılır ve paylaşılırsa yardım etmek isteyenlerin aklında verebilecekleri desteğe dair de daha net bir resim oluşur. Aynı durum gönüllüler için de geçerli. Şu anda dağıtım süreçlerini hızlandırmak için araçlı gönüllülere ihtiyaç var örneğin; bir süre sonra yaşam alanlarında gönüllü eğitmenlere ihtiyaç duyulacak. Bu ihtiyaçların listelenip paylaşılması ve ihtiyaçların devam ettiğini göstermek açısından önemli. 

Türkiye genelinde gönüllüleri olan kurumların da gönüllü ihtiyaçlarını takip edip desteğini sürece yayması operasyonların sürdürülebilirliğini sağlamak için kritik önem taşıyor. Desteğin sürdürülebilir olmasının en önemli şartlarından biri de bu bölgede çalışan sivil toplum kuruluşlarına üye olarak sürece dâhil olmak ve olabildiğince aktif çalışmaya katılmak.

Afet bölgesindeki koordinasyon için nasıl bir sistem kuruldu?

İhtiyaç Haritası olarak depremin meydana geldiği an itibariyle bölgedeyiz. Kurucularımız dâhil 16 kişilik bir ekip ve binlerce gönüllümüzle Adana, Hatay, İskenderun, Adıyaman, Antep, Urfa ve Maraş’ta hem depolarda hem de gönderilen desteklerin ihtiyaç bulunan her noktaya ulaştırılması için bölgede çalışmaya devam ediyoruz. Aynı anda teknik ekibimiz, teknik altyapımızla doğru ve anlık bilgilerin hasar tespitlerinin hem bölgeye hem de tüm Türkiye’ye ulaşması için harita tabanlı çalışmalar yapıyor. 

Sosyal etki alanımızı genişletmek için benzer çalışmalar yapan kurumlarla uzun dönemde fayda yaratacak işbirlikleri geliştiriyoruz. En güzel örneği Meta ve Insider destekleriyle uygulamaya aldığımız chatbot. Bu sayede ihtiyaç kayıtları ve rotalar belirleniyor, listeler depolara iletilip gönüllüler tarafından sisteme kayıt bırakan vatandaşlarımıza ulaştırılıyor. Operasyondaki arkadaşlarımız bölgeden gelen bilgilerle hazırlanan ihtiyaç listelerindeki malzemeleri DasDas İstanbul'da 10 gün boyunca yüzlerce gönüllümüzle tasnif etti, paketledi, bölgelerdeki depolarımıza destek gönderdi. Diğer tarafta proje ekibimiz de tüm bunları yapmaya devam edebilmemiz ve daha fazla destek ulaştırabilmemiz için kurumsal iş birlikleriyle kaynak yaratma çalışmalarına devam ediyor. 

Daha önce İzmir depreminde hayata geçirdiğimiz, evlerini paylaşmak isteyen veya kira desteğinde bulunmak isteyenlerle, evini kaybetmiş ve yerleşim imkânı arayan vatandaşlarımızı buluşturduğumuz Bir Kira Bir Yuva projemizi İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yeniden aktive ettik. Şu an yardımlar sayesinde 30 bin üzerinde ailenin ev ihtiyacına destek oluyoruz. Deprem bölgesine gönderilecek destekleri ilk gün itibarıyla kurduğumuz yerel tedarik zinciri üzerinden sağladık. Uzun dönemde destek olmak isteyenlerin devam eden ihtiyaçları yerel işletmelerden karşılayabilmesi ve yerel esnafa da destek olabilmeleri için Sosyal Pazaryeri’mizi deprem bölgesi için güncelledik.

Afet Platformu’yla birlikte hazırladığınız Afet Haritası’nda sunulan demografik bilgilerin doğruluğu, güncelliği ve STK’lara ulaştırılması doğru ihtiyaçların saptanması ve yardımların yapılması için elzem. Bu bilgilerin dağıtımı ve güncellenmesi için nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Afet zamanlarında etkili destek ve kurtarma çalışmaları için yerel yetkililer, STK'lar, şirketler ve gönüllüler gibi çeşitli aktörler arasında etkili iletişim ve koordinasyon şart. Bu sorunu çözmek için İhtiyaç Haritası, 2021 yılında Turkish Philanthropy Funds katkısıyla destek sağlayan tüm aktörleri gerçek zamanlı olarak takip edebilen dijital bir platform olan Afet Müdahale Haritası’nı (Afet Haritası) geliştirdik. 

Afet Haritası; doğru, güncel ve kapsamlı veriler sağlamak için bölgeden kitle kaynak yöntemleriyle veri toplama, toplanan verileri doğrulama, konumsal verilere veri zenginleştirme uygulama ya da akademik çalışmalar içinde yapay zekâyla üretilmiş bina hasar tespit çalışmalarına dayanan veri elde etme yöntemlerini kullanılıyor. Ayrıca STK'larla sıkı bir iş birliği içinde çalışarak ihtiyaçların doğru bir şekilde belirlenmesi ve yardımların dağıtımı için gerekli bilgilerin paylaşılmasını sağlıyo. Afet Haritası ekibi, veri kaynaklarından gelen yeni bilgileri analiz ederek, gerekli güncellemeleri yapmak için sürekli çalışmalar yürütmeye devam ediyor.

İhtiyaç Haritası gibi gönüllülük sistemine dayalı sivil toplum kuruluşlarının birlikte “iyi”leşmekteki önemi nedir?

Gönüllü olmak; yaptığı çalışmadan, verdiği destekten hiçbir çıkarı olmayan insanların bir arada olması durumu. Yan yana olmak, ortak amaç için buluşmak toplumsal iyileşmenin ilk adımı belki de.

İlgili Başlıklar

Deprem

kuraklık

deprem

Orman

Şehir

Mekanda Adalet

Türkiye

İHTİYAÇ HARİTASI

+3 more

Bülteni beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Soli Yayınını Takip Et

Her hafta bir mahalle, bir mahalleli! Seyahat ve kültür yayını Soli, her hafta bir mahallenin esnaflarının, binalarının, sokaklarının, insanlarının hikâyesini anlatıyor.

0%

;