Anlar geçmek için varlar. Şeyler gibi. Zihnimizden şimdiki ve gelecek zaman kipinde çekilene yer açmak için kaybolmaktalar. Taksim Meydanı’ndan Meşelik, Abdullah ve Çukurlu Çeşme sokaklarını takip edip Sıraselviler üzerinden Cihangir’e yol alırken akla ilk gelenlerin yitmişler olması şaşırtıcı değil. Anımsamalar geçmişe ağıttan. Paçalarını kıvırarak sakladığımız pantolonları salıp okul eteklerini üzerimizden sıyırıp attığımız köşe orada, duruyor. Belleğimizdeki hâliyle değil ama. Araba park etmiş makamımıza. Köşe bakkaldan aldığımız bira şişelerini 7 kat yukarı taşıdığımız, altını çizdiğimiz Oruç Aruoba satırlarını birbirimize okuyup The Cure ve Pulp şarkılarını paylaşılan kulaklıklardan dinlediğimiz teras da burada, yukarı bakınca. Derme çatma değil artık “çehresi düzeltilmiş”. Yeni sakininin ekran üzerinde gidip gelen parmak hareketlerinden anladığımız üzere 6 haneli bir kodla kaleye dönüştürülmüş. İstiklal’e çıkmadan hemen önce elma ve mandalina aldığımız manav; Laz böreğinin bir tatlı olduğunu öğrendiğimiz Karadeniz lokantası; caz festivallerinin 'after'ı Dulcinea; Cihangir, Çukurcuma ve Galata ahalisinin haftaiçi hemen her gün buluşma noktası Hayal Kahvesi. Yok olanlar listesi.
Mahalleyi bir turist gibi keşfediyoruz
Ama biraz daha dikkatli bakınca yitenleri değil kalanları, her şeye rağmen yaşayanları aramaya odaklanınca pidenin yanında tabak tabak acı biber turşusu istediğimiz Nizam duruyor mesela hâlâ. Üçüncü katında Fanfin isimli fanzinimizi ayda yirmi sekiz adet fotokopiyle çoğaltıp Beyoğlu sokaklarında dağıttığımız bina da yerinde. Sirkeci Mescit’ten dönüyoruz hâlâ yolu kısaltmak istediğimizde. Hocazade’de tavla atıyor birileri kapı önünde. Duvarlar silik de olsa isyanın kelimelerini bağırıyor. Abdullah Sokak’ın köşesinden geçerken şöyle bir çaktırmadan ruj kontrolü yapılan “Sokak”a girmeden üst baş düzeltilen vitrin de yerli yerinde.
Sıraselviler’in belleği apartman girişlerinin, pasajların ve kuytuların arasında yaşamaya devam ediyor o zamanların tanıkları sözlü tarihi aktardıkça.
Takıl peşimize,
Hazal
SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
MAHALLE MAHALLE: Çelenk (Bafra)'le Sıraselviler’de bir bodrum katında, bahçesindeki incir ağaçlarına açılan; araştırma, üretme, düşünme ve paylaşma alanı SAHA Studio’da buluşuyoruz bugün.
MÜDAVİMİYİM: Arka sokaklarda kaybolmanın; Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi bahçesinin; Sainte Pulchérie Lisesi etrafındaki sahafların.
SIRASELVİLER 8’LİSİ: Mahallenin şarkısı Nirvana Smells Like Teen Spirit; temposu aksak ritim. Peki ya sadece burada yaşayanın bildikleri?
Kuşakları birleştiren mahalle ve üreten SAHA
Çelenk Bafra'yla Sıraselviler sokaklarında SAHA'yı, sanatı, üretimi ve mahalleyi konuştuk.

Mahalle: Sıraselviler. Mahalleli ve yazı: Çelenk Bafra. Fotoğraflar: Kaan Walsh.
Sıraselviler Caddesi’nden giriliyor SAHA Studio’ya. Üst katlardaki 2 farklı gece kulübünün önünden geçip iniyorsun merdivenlerden. Biraz şüphe, "Doğru yere mi geldim?" sorusu zihninde. Endişeye mahal yok. Şaşkınlık şimdi başlıyor. Kot farkından dolayı yemyeşil, gün ışığı alan, incir ağaçları arasındaki mekâna açılan bu bodrum katında. İnsanda mahalleye dair bir perspektif yaratan adının temsilcisi; bölgedeki ağaçları, florayı, faunayı, kedileri ve zaman zaman gelen kuşlarıyla yaşayan ve yaşatan bir alandayız şimdi. Arkamızda Cihangir’in esintisi.
Çelenk
SAHA’yla tanışalım
SAHA Çağdaş Sanatı Destekleme Girişimi bienalle 2011 yılındaki kuruluşundan beri yakın ilişki içinde. SAHA’nın amacı Türkiye’den görsel sanatlar alanında çalışan sanat profesyonellerini yani sanatçıları, yazarları ve küratörleri uluslararası sanat ortamına ve tartışmalarına dâhil etmek için destek sağlayan projeler yapmak, fon geliştirmek ve programlar yürütmek. 2011 yılından beri İstanbul Bienali’nin her edisyonuna Türkiye’den davet edilen sanatçı ve katılımcılara proje, kitap ve eser üretim fonları sağlıyorduk. Aynı zamanda Galata’daki ana binamız SAHA Residency başta olmak üzere İstanbul Bienali küratörlerini ve bienal için İstanbul’a araştırmaya gelen uluslararası sanatçıları ağırlıyorduk.
SAHA Studio da ilk kez 2019’de bir önceki İstanbul Bienali’yle eş zamanlı olarak kapılarını ziyarete açtı. En az 6 ay boyunca Türkiye bağlantılı sanatçılarla çalışan; çalışma mekânı, sanatçı şerefiyesi, araştırma ve eser üretim bütçesinin yanı sıra gerekirse editoryal, hukuki, teknik ve küratoryal konularda yardım alabildikleri; birbirleriyle ve mahalleyle etkileşim içinde olabilen bir atölye ve ortak çalışma alanı burası. Mevcut araştırma ve projelerini devam ettirebilir veya yepyeni bir şeye başlayıp kitap, video, enstalasyon, ses, heykel ve resim gibi istedikleri her mecrada üretim ortaya çıkartabilirler.
Bienal her an her yerde karşına çıkabilir aman dikkat!
Bienal ve SAHA Studio ilişkisi
Bienal küratörlerinin bizi davet edişleri nerdeyse 2 sene önceydi. “Bırakın bu bienal kompost olsun, vaktinden önce başlasın, sonrasında da devam edebilsin.” diye düşünen küratörlerin ilgisini çeken buranın sanat sergilenen değil sanat üzerine konuşulan, süreç üzerine tartışılan ve araştırılan bir mekân yani bir nevi sanatçıların ve sanatın “mutfağı” olmasıydı. SAHA Studio’daki sanatçılarla tanışmak, onlarla etkileşimde bulunmak için başlayan süreç bienalin 1 yıl ertelenmesiyle bizim bienalde işleri olacak sanatçıları SAHA Studio’da çalışmaya davet etme fikrini ortaya atmamıza yol açtı. Türkiye’den ama biri Avrupa’da diğeri ABD’de yaşayan Ahmet Öğüt ve Atıf Akın da üretimleriyle bu sürecin parçası oldu. İklim krizine dair sorular soran, cevaplar arayan projelerin peşindeki Burcu Yağcıoğlu, Elmas Deniz ve Can Küçük'se kurucusu ve üyelerinden olduğumuz World Weather Network (Dünya Havadurumu Ağı) bağlamında programa katıldı. Bienal küratörleri ve World Weather Network için işbirliği yaptığımız m-est.org adlı bağımsız sanat inisiyatifiyle beraber davet ettiğimiz sanatçılar haziranda SAHA Studio’ya yerleşti. En az yıl sonuna kadar mekânda birlikteyiz.
Sanatçı ve izleyiciyi buluşturan üretim alanı
Açık kapı açık fikir konseyi
Bienal süresince izleyicinin de katılımcı olabildiği, sanatçı ve izleyici arasında temasa alan açan bir sistem kurguladık. Çarşamba ve cumartesi günleri kapılarımız açık, tüm atölyeler gezilebiliyor. Kapının açık olması birkaç açıdan önemli. Galeri ve müzelerin aksine sanatçı ve izleyicinin birebir karşılaşma ve hatta buluşma yeri oluyor bu zaman. Bakan, yaratanın sürecini deneyimliyor, üzerine sohbet ediyorlar. Bu bir çocuk da olabilir, sanat konusunda uzmanlığı olan bir müze direktörü ya da küratörü de. Verilen geri bildirimler bazen izleyicinin anlamadığı, üzerine soru sorduğu bir konu bazen tavsiyeler üreten kişiye atölyede kalan zamanında ve hatta sonraki dönemlerde (çünkü burada bir işi tamamlama zarureti yok) dönüştüren, değiştiren, zenginleştiren ve bazen belki yorarak motivasyonu düşüren, çoğu zamansa motivasyonu artıran bir his sağlıyor. Burayı kapıları kitlenen atölyeler yerine perdelerle bölümlere ayrılan müşterek bir alan, paylaşılan bir büyük stüdyo olarak kurgulamamızın en önemli nedeni bu.
Mahalleli sanatı öğrenmek için SAHA Studio'da
Mahalle ve SAHA ilişkisi
Taksim, kentin de Türkiye’nin de en merkezî noktalarından biri. Uzun zamandır Beyoğlu’nun kültürünü kaybettiği, turistik bir bölgeye döndüğü ve eski ruhunun kalmadığı konuşuluyor ama buraya gelen sanatçılar için aynı şekilde tezahür etmiyor durum. Taksim Meydanı’nın geçmişini araştıranlar da oldu, Gezi Parkı’nı, meydanın politik bellekle olan ilişkisini araştıranlar da. Sadece tarihî veya fikrî bir arayış da değil, aynı zamanda farklı malzemeler satan dükkânlarla, esnaflarla samimi ilişkiler kurabileceğiniz bir yer Sıraselviler. Bıçak bileme atölyesinden çiçekçiye, veterinere, vintage kovboy çizmesi satılan dükkânına ne ararsanız burada bulunur, hatta aramadıklarınız da. Evet, belki eskisi kadar sanat merkezi ya da galeri yok. Pek çoğu taşındı veya kapandı ama bir o kadar da sanatçı ve Co-Pilot hâlâ burada mesela. Toplu taşımayla kolay ulaşılabilen bir yerde olmamız bizim için önemli. Hem Karaköy, Galata ve Cihangir hem de Şişli-Beşiktaş aksından gelenlerin buluşma noktasında ve hâlâ Beyoğlu’ndayız, beraber.
Bir sokak ilk neyi hatırlar? En son neyi unutur?
Sokağın hafızası
Biraz da sokakta yürüyelim istedim, Sıraselviler hattında. Meşelik Caddesi’ndeyiz şimdi. İstiklal Caddesi’den meydanın patırtısına girmeden Cihangir’e ulaşmak için geçtiğimiz ana arterlerden biri. Beyoğlu’nun hatta Türkiye’nin hem mimari hem de bellek taşı olarak önemli Özel Esayan Ermeni Lisesi, Özel Zapyon Rum Lisesi ve Aya Triada Rum Ortadoks Kilisesi gibi yapıları burada karşımıza çıkanlar.
Ben 90’lardan beri mahallenin çeperinde yaşayanlardanım. Okulumun ve işimin hep yakında olduğu burada yaşadığım dönemler olsa da aslında önemli olan fizikî evimin burda olup olmaması değil. Sokaklar, karşıma çıkan insanlar ve kapı önlerindeki sohbetler burayı "ev" kılan. Abdullah Sokak’a dönelim şimdi. Benim gibi kültür sanat alanından pek çok insanın ortak hafızasında “Sokak” olarak bilinir. Üzerinde kafelerin, kültür merkezlerinin ve eğlence mekânlarının olduğu, yeraltı kültürünün içinde ve sokakta geliştiği bir bölgeydi. Müzik ve sol ideolojinin tartışıldığı kafelerin, fanzinciler ve yayınevlerinin bulunduğu; sokaklarda rahatlıkla hep beraber içilen, çalınıp söylenen; sonrasında boş şişelerin toplanıp ihtiyacı olanlar için bakkalda değiş tokuş yapıldığı, Küçük İskender’in önde gelen figürlerden biri olarak üzerine yazdığı o sokak burası. Şimdi temizlenmiş ve mutenalaştırılmış olmakla birlikte hâlâ bir kuşağı, bizi birleştiriyor ve anılarını hep birlikte koruyoruz.
Sıraselviler'in vazgeçilmezleri
Karış karış gezilen bir mahalle ve her noktasında ayrı bir keşfin gizlendiği duraklar.

- Firuzağa Camii etrafındaki kahvecilerde başlayan sabahların. Ama asıl mahalleli Firuzağa Camii’nin masalarına kurulup Türk kahvesi ve/veya soda sipariş eder.
- Tarihî Savoy Pastanesi’nin mini pizzalarının, saçaklısının ve milföyünün,
- Sabaha bağlanan gecelerin, renklerin ve seslerin. Burada gece bitmez (ya da umarım Taksim İlkyardım’da bitmez.)
- Eski Alman Hastanesi yeni Kent Üniversitesi’nin içinden arka sokaklara bağlanmanın,
- Galaktion’un. Her öğlen masalarında oturup farklı bir Gürcü yemeği yiyebilir, terasından manzara seyredebilirim.
- La Cave ve Antre Gourme'den yapılan şarküteri ve meze alışverişlerin. Çünkü bazen kendinizi ve dostlarınızı şımartmanız gerekiyor.
- Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi’nin bahçesinin. Tam kitabını açıp bütün günü geçirmek için.
- Selvi Lokantası’na girip esnafla sohbet etmenin. Burda yine bir gün çorba içerken Kurt Cobain’in ölüm haberini esnaftan almıştım. Onlar da gece Kemancı’dan çıkan müzisyenlerden duymuş. Birkaç masa birbirimize bakıp uzunca susmuştuk. Bizim kuşağın aldığı ilk efsanevi ölüm haberi belki de buydu.
- Firuzağa Meydanı’na inen yürüyüş rotasında karşına çıkan Osmanlı döneminden kalma mezartaşlarının,
- Müzik dinlemeye Kiki’ye, dansa Mini Müzikhol’e gitmenin,
- The Marmara'nın terasında izlenen gün batımlarının, Taksim Meydanı’ndaki gün doğumlarının,
- Sessiz sakin kalmak isteyince İpek Sokak’ta TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın terasının,
En güzel sahaflar vitrinlerini kitapla kaplayanlardır.
- Kitap karıştırmaya Sainte Pulchérie Lisesi etrafındaki sahafların,
- Kazancı Yokuşu'ndan düşmeden yürümeye çalışırken bir dostun elimi tutmasının.
Koç Holding tüm sanatseverleri Bienal’e davet ediyor
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve 2007 yılından bu yana sponsorluğunu Koç Holding’in üstlendiği İstanbul Bienali, 17’nci edisyonuyla başladı.
Bir yıl ertelenmesi ve pandemi koşulları altında düzenlenmesi nedeniyle; ölçeği, yöntemi ve hedefleri açısından bizi farklı bir deneyimle karşılayacak olan Bienal’i 20 Kasım’a kadar ücretsiz olarak ziyaret edebilirsin.
- Nerelerde? 17. İstanbul Bienali, bu yıl aralarında kitapçılar, sahaflar, hastaneler, huzurevleri, kafeler, metro durakları ve Açık Radyo'nun da bulunduğu şehrin pek çok farklı noktasında konumlanıyor.
Dahası: Vehbi Koç Vakfı çatısı altında faaliyet gösteren kültür kurumlarından Topluluk şirketlerinin bu alanda yürüttüğü çalışmalara kadar kültür sanata desteğini hız kesmeden sürdüren Koç Holding, İstanbul Bienali sponsorluğunu 2036 yılına kadar uzatmış olmanın mutluluğunu paylaşıyor. Koç Holding’in bu yıl Bienal’i karşıladığı, “Sanatla Değiş, Dünyayı Dönüştür” söylemini sahiplenerek sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücüne dikkat çeken filmini buradan izleyebilirsin.
Çelenk'le Sıraselviler'in 8'lisini arıyoruz
- Sadece burada yaşayan bilir: Sıraselviler Caddesi'nde bulunan 1911 yılı yapımı Yeni Hayat Apartmanı'nın Orhan Pamuk'un Yeni Hayat kitabına ismini verdiğini
- İstanbul’un başka hiçbir yerinde yok: Dünyanın dört bir köşesinin insanı, mutfağı ve müziği
- Şarkısı: Nirvana, Smells Like Teen Spirit
- Kokusu: Bira
- Temposu: Aksak ritim
- Gecesi: Karanlık ve heyecanlı
- Gündüzü: Koşturmacalı
- Sanat durakları: Co-Pilot Galeri, SAHA Studio, AVTO
Sevgili Solitan yeni bir rota mı arıyorsun? Biz ne günler için varız ?
Çelenk (Bafra)'le Sıraselviler’in incir ağaçlı bahçelerinden çıktık bugün yola. Geleceği üretenler ve geçmişi anımsayanlarla birlikte gezindik. Abdullah Sokak’ta durup hatırladık, eskinin yeraltı kültürünü, fanzinleri ve kapı önü sohbetlerini. Belki bir gün yeniden diyerek devam ediyoruz şimdi dolaşmaya. Salı günü Vegan Lokanta’da hünkar beğendi yemeğe, kovboy çizmesi satan vitrinlere bakmaya da bekleriz seni.