Kamuoyu araştırmaları
İç siyaset
Raporlar
16 günlük aktivizm
Neler okuduk?

Solda yeni ittifak, Türkiye'de kadın hareketi

Bugün HDP, TİP ve SOL Parti'nin kuracağı yeni bir ittifakın siyasetin seyrini nasıl değiştireceğini ve Türkiye'deki kadın hareketini ele alıyoruz.

Bianet

Spektrum'dan herkese merhaba,

Bu sabah uyandığımız andan beri Türk Lirası'nın büyük bir hızla değer kaybedişini endişeyle takip ediyoruz. Sürdürülebilir olmayan bu gidişatın daha da geç olmadan tersine dönmesini sağlayacak politikaların acilen uygulamaya konmasını umuyoruz. 

Bugün ilk yazımızda HDP, TİP ve SOL Parti'nin kuracağı yeni bir ittifakın siyasetin seyrini nasıl değiştireceğini tartışıyoruz. 

Diğer yazıdaysa 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne dikkat çekmek amacıyla Aposto!'nun farklı yayınlarının ortak yürüttüğü "16 Günlük Aktivizm" kapsamında Türkiye'deki kadın hareketini ele alıyoruz. 

Önümüzdeki sayıda görüşmek dileğiyle,

Bartu Özden

Spektrum

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Kamuoyu araştırmaları

Türkiye Raporu'nun araştırması, toplumun neredeyse %40'ının Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları kararına uyması ve Osman Kavala'yı serbest bırakması gerektiğini düşündüğünü gösterdi. Halkın %35'i hükümetin konu hakkındaki tutumunu ve Kavala'nın tutukluluğunu doğru bulurken "fikrim yok" diyenlerin oranı %26'ya yakın bulundu. 

Osman Kavala anketi

  • Sponsorlu: Bireysel üyelik paketini satın alarak İstanbul Ekonomi Araştırma şirketinin ayda iki kez hazırladığı Türkiye Raporu'nun tüm ayrıntılarına erişmek için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz. 

Metropoll araştırma şirketinin anketi, halkın %64'ünün ekonomik sorunların iktidar tarafından çözülemeyeceğini düşündüğünü gösterdi. İktidarın sorunları çözebileceğine inananların oranı %28'de kaldı. 

Ekonomik sorunları iktidar çözebilir mi anketi

  • Muhalefet: Aynı araştırmada, ekonomik sorunların çözümü konusunda muhalefetin de inandırıcılık sorunu yaşadığı görüldü. Muhalefetin ekonomik sorunları çözebileceğine inananların oranı %37, inanmayanların oranı %55 oldu. 

Ekonomik sorunları muhalefet çözebilir mi anketi

  • Partilere göre dağılım: Muhalefetin ekonomik sorunları çözebileceği konusundaki düşüncelerin parti seçmenlerine göre dağılımı aşağıdaki gibi oldu:
  • Editörün yorumu: Muhalefet partilerinin ekonomik sorunların çözümü konusundaki yol haritaları üzerinde daha fazla durmaları, başta muhalefetin ekonomik sorunları çözemeyeceğini düşünen kararsızların %55'inin fikrini değiştirebilir. 
İç siyaset

Solda ittifak ne getirir?

HDP, TİP ve SOL Parti'nin kuracağı yeni bir ittifak siyasetin gidişatını değiştirebilir.

2017’deki referandumla kabul edilen ve 2018’de yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, partiler arası ittifaklar kurulmasını ihtiyaç hâline getirmişti. Çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu esas alan model, son günlerde çokça tartışılan ve kimi AK Partililer tarafından “hata” olarak değerlendirilen %50+1 kuralına dayanıyordu.

Hükümet kurabilmek için %50’den fazla oy almayı zorunlu tutan sistemde seçim öncesi ittifak kurmadan seçim kazanmak hiçbir parti için mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla çok farklı ideolojilere ve tabanlara sahip partiler, belirledikleri ortak stratejik çıkarlar doğrultusunda ittifaklar kuruyor.

Sağda yeni ittifak yok

Daha önce siyasi spektrumun sağında yer alan partilerin sayısının artması, “sağda yeni ittifak” planını konuşulur hâle getirmişti. Gerçekçiliği her daim tartışma konusu olan bu senaryoda İYİ Parti’nin Millet İttifakı’ndan ayrılması, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi ile kurulacak yeni bir ittifakın temelini atması bekleniyordu. Bu fikri destekleyenler, kararsız Cumhur İttifakı seçmenlerinin CHP ile kişisel olarak "helalleşmemiş" olmanın endişesiyle ya da CHP'nin HDP ile yakınlığı gerekçesiyle Millet İttifakı’na destek vermeyi reddedeceğini öne sürüyordu.

Ancak ikinci turda HDP seçmenlerinin desteği olmadan kimsenin seçimi kazanamayacağı görüşünün yaygınlaşması, İYİ Parti seçmenlerinin CHP’li büyükşehir belediyelerini sahiplenmesi ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti lideri Meral Akşener’in tezkere oylaması gibi ayrı düşülen konulardan sonra dahi güçlü bir birliktelik mesajı vermesi Millet İttifakı’nın parçalanmasını bekleyenlerde hayal kırıklığı oluşturdu. Her ne kadar DEVA Partisi lideri Ali Babacan “ittifakların şu an gündemlerinde olmadığını” dile getirse de Millet İttifakı bileşenleriyle ortak anayasa çalışmaları yapan DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin de bir noktada Millet İttifakı’na katılmaları sürpriz olmayacak.

Solda üçüncü ittifak geliyor

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber, HDP, TİP ve Sol Parti’nin “sol ittifak” kuracağını öne sürüyordu. Haberde, ittifakın parlamento seçimlerine birlikte gireceği ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin adayını destekleyeceği, ilerleyen zamanda TKP ve EMEP’in de ittifaka katılabileceği ve Kılıçdaroğlu’nun da “sol ittifakın demokrasiye katkı sağlayacağı” görüşünü paylaştığı yer alıyordu.

Bu haberin ardından TKP ve EMEP kesin bir dille iddiaları yalanladı. Soldaki kronik “fraksiyonlar arası bölünme” problemine aşina insanlar için bu gelişme sürpriz olmadı. SOL Parti "üçüncü ittifak içinde yer almadıklarını ancak rejimle uzlaşarak düzelme beklemediklerini, sol kesimlerle diyaloğa açık olduklarını" söyledi. TİP milletvekilleri Erkan Baş, Ahmet Şık, Barış Atay ve Sera Kadıgil ise ayrı demeçlerde solda ittifakın “ihtiyaç” olduğunu dile getirdi.

HDP’den konuya ilişkin yapılan açıklamada "Bu konuda harekete geçilmiş değil. Bir arayışın olduğu doğru ancak bunun pratik çalışmaya dökülmesi söz konusu değil” dense de TİP vekillerinin 2018’de HDP listelerinden seçime katılmış olmaları iki parti arasındaki diyaloğun yakınlığını kanıtlıyor. HDP'nin geçtiğimiz ay açıkladığı tutum belgesinde de yeni bir “Demokrasi İttifakı” kurulmasından bahsediliyor.

Sonuçları ne olur?

Solda bir ittifak kurulmasının kimi anketlerde zaman zaman %10’luk seçim barajının altında gözüken HDP’nin baraj sorununu kesin olarak ortadan kaldırması bekleniyor; çünkü Seçim Kanunu’na göre partiler ittifak hâlinde seçime katıldığında baraj partilere değil ittifakın toplamına uygulanıyor. 

Kimi yorumcular, yeni bir muhalif ittifakın ortaya çıkmasının Millet İttifakı’nın adayının seçimi kazanmasını zorlaştıracağını öne sürüyor. Oysa bu ittifak seçime katılımı artırma potansiyeli taşıyor. İkinci turda muhalefetin adayına destek vermesi neredeyse kesin olan bu ittifakın varlığı, en çok Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanmasını zorlaştıracak gibi gözüküyor. Bu ittifak Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının önünü kesmiyor, parlamentodaki oyunu azaltmaya talip oluyor. 

Tüm bu iç siyaset meselelerinin ötesinde, özellikle pandeminin yarattığı ekonomik tahribat dünya genelinde vatandaşların devletlerinden beklentisini artırıyor, sosyal devlet anlayışı yeniden güç kazanıyor. Demokratik sosyalizm, ABD'de bile başkan adaylığını zorlayan, Demokrat başkanın politikalarını etkileyen bir siyasi çizgi oluyor. 

Türkiye’de sosyal demokrasiyi benimseyen CHP, bu talepleri ve çözüm önerilerini dillendirme çabası gösterse de gözetmek durumunda olduğu ittifak dengeleri, CHP’nin sola açılımını sınırlıyor. Millet İttifakı'nın en sol ucu olan CHP, siyasi spektrumda merkeze yakın bir noktaya konumlanıyor. Bu konumlanmanın yerel seçimde getirdiği başarı partinin tabanında da yönetiminde de biliniyor.

Öte yandan, sol söylemi yüksek sesle dillendirerek ana akıma taşıyacak bir ittifak, kendi yönetime gelemeyecek olsa da orta vadede siyasetin merkezini ekonomik meselelerde sola doğru kaydırma, yöneten kim olursa olsun sosyal devletin genişleme sürecini hızlandırma potansiyeli taşıyor. 

Bu ittifakın kurulması, Türkiye'deki parti sistemini siyaset bilimci Jean Blondel'ın "iki buçuk parti sistemi" olarak tarif ettiği model gibi "iki buçuk ittifak sistemine" benzetiyor. Seçimi galip bitirmesi muhtemel görülmeyen ancak sayısal olarak galibi belirleme iddiası ve diğer partilerin söylemlerini kendine yaklaştırma ihtimali olan bir odak oluşuyor.

Örneğin, Bülent Ecevit'in "ne ezen ne ezilen, insanca hakça düzen", "toprak işleyenin su kullananın" gibi sloganlarla, "ortanın solu" anlayışıyla öne çıktığı 1970'leri değerlendirirken, Behice Boran önderliğindeki sosyalist parti TİP'in yarattığı toplumsal etkiyi de göz önüne almak gerekiyor. 

Şimdilik sol ittifakın önündeki en büyük engel, HDP hakkındaki kapatma davası gibi duruyor.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Raporlar

Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın hazırladığı rapor, 2016'da imzaladıkları Barış İçin Akademisyenler bildirisi gerekçesiyle üniversitelerinden ihraç edilen "barış akademisyenlerinin" %39'unun tam zamanlı işi, %36,8'inin sosyal güvencesi, %10'unun da sağlık sigortası olmadığını ortaya koydu. Rapora göre söz konusu akademisyenlerin neredeyse yarısı ekonomik desteğe muhtaç hâlde ve akademik çalışmaları düzensiz hâle geldi. 

barış için akademisyenlerin protestosu

Kaynak: Daktilo1984

 Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi ekimde ülke genelinde dört kişilik ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcamanın (açlık sınırı) 2 bin 988 lira olduğunu açıkladı. Bu tutar İstanbul’da 3 bin 150 lira, olurken, İzmir’de 3 bin 249 lira oldu. Hesaplamaya göre açlık sınırı ülke genelinde bir yılda 626 lira arttı. Yoksulluk sınırı ise 10 bin 335 lira olarak hesaplandı. 

• CHP'nin yayımladığı Çocuk Hakları Raporu, 12-18 yaş aralığında 1.170 çocuğun tutuklu, 426 çocuğun hükümlü olduğunu, 2021'in ilk 10 ayında en az 160 çocuğun cinsel istismara uğradığını ortaya koydu. Aynı süre zarfında gözaltında ya da toplumsal olaylarda en az 23 çocuğun güvenlik güçlerinin işkencesine ya da kötü muamelesine maruz kaldığı ifade edildi. 

çocuk istismarı insanlık suçudur pankartıKaynak: Gazete Duvar

  • Öte yandan: 23 sivil toplum kuruluşu, hükümlü çocukların cezalarının Covid-19 izniyle hapishane dışında infaz edilmesine rağmen hakkında kesin hüküm olmayan çocukların cezaevinde tutulmaya devam edildiğini hatırlatan bir bildiri yayımladı. Bu durumun çocukları savunma haklarından vazgeçerek hüküm giymeyi göze almaya ittiği vurgulandı. 

 Kuzey Ormanları Araştırma Derneği'nin raporunda, Trakya'daki sanayi tahribatının katlanarak arttığı, Tekirdağ ve Edirne’deki verimli tarım toprakları, köy meraları ve kıyılarının organize sanayi bölgelerine dönüştüğü belirtildi. Sanayi yoğunlaşmasının başta Ergene Nehri’nin kolları tüm Kuzey Ormanları derelerini zehirlediği, toprağın ve havanın kirlendiği, toplum sağlığının bozulduğu ve bazı yerleşim yerlerinde kirlilik kaynaklı göç hareketlerinin başladığı vurgulandı. 

  • Azalan yağışlar: Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün raporu, Türkiye'ye 2021'de yağan yağışın son 20 yılın en düşük seviyesinde olduğunu gösterdi. En fazla azalmanın Güneydoğu Anadolu'da görüldüğü, kuraklığın en çok tarım alanlarını etkilediği belirtildi.

Kaynak: AA

• Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi'ndeki uzman doktorların yaptığı araştırma, kentte uyuşturucu madde kullanma yaşının 13-14’e kadar düştüğünü, uyuşturucu maddeye alıştırılan ergenlerin %70’inde psikiyatrik davranış bozukluğu, %38’inde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, %10’unda ise depresyon görüldüğünü ortaya koydu. 

16 günlük aktivizm

Dünden bugüne Türkiye'de kadın hareketleri

"İnsan hakları kadın haklarıdır; kadın hakları da insan haklarıdır"

“Feminizm için hâlâ ve uzun süre, patriyarkayla mücadele birinci planda olacaktır. “Özel olan siyasidir” kavramı geçerliliğini bugün de otuz yıl önceki gibi korumaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de aile içi şiddet kadar, son on yılın gündeme getirdiği, kadın cinayetleri türü şiddet biçimlerine karşı mücadele sürecektir. Daha yapacak çok şey var. Yılmak yok. Top artık, beşinci ve altıncı kuşak feministlerde…” - Şirin Tekeli 

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de başta siyasal durumlar olmak üzere değişen konjonktür hak savunuculuğunu etkilediği kadar kadın hareketlerini de etkiliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bugününe baktığımızda kadınların her alanda mücadelesinin sürdüğünü; ancak -ne yazık ki- temel mücadelesinin “yaşamak” olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kadınları hak mücadelesinin en temel noktalarına taşıyor. Peki Türkiye’de kadınların mücadelesi nasıl başladı? 

Birey olma mücadelesi 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk dönemlerde kadınların mücadelesi Tekeli’nin anlatımına göre “söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı” için savaşmakla başladı. Derneklerle örgütlenen kadınlar, üniversite okuma, fabrikalarda çalışma ve boşanma hakkı gibi dönem için önemli kazanımlar elde etti. "Kadınlar Halk Fırkası” adıyla ilk kadın partisi kurulmak istense de o dönemde dernek kurma izni verildi. 1926'da kadınlara yıllarca uğruna mücadele verdikleri medeni haklar, 1930 ve 1934'te de siyasi haklar tanındı. 

“İkinci dalga”: 1980’ler

1935 ve 1980 arasında Türkiye’de kadınların hak mücadelesi devam etse de kayda değer gelişmeler sağlanamadı ; ancak özellikle 1980 sonrasında ortaya çıkan “ikinci dalga” olarak da adlandırılan bağımsız feminist hareket, Sevgi Çubukçu’nun deyimiyle tam bir ‘isyan’ hareketine dönüştü.

1979’da Birleşmiş Milletler’de kabul edilen “Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi”ni Türkiye de imzaladı. Kadınlar, sözleşmenin iyi şekilde uygulanması için hükümetin acil önlem almasını isteyen "Kadınlar Dilekçesi” isimli bir dilekçe yazdı ve 6 bin imza topladı. Bu gelişmelerin ardından 82-90 yılları arasında özellikle İstanbul ve Ankara’daki kadınlar küçük gruplar hâlinde kadın hakları ve özgürlüklerine yönelik sempozyumlar, kampanyalar, yürüyüşler düzenledi. 

  • Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya: İzinli ilk kitlesel yürüyüş ise 1987 yılında yapıldı. Yürüyüşün nedeni 10 Eylül 1985’te hâkim Mustafa Durmuş’un bir kadının eşinden gördüğü şiddet karşısında açtığı davayı, ‘Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ atasözünü gerekçe göstererek reddetmesiydi. Protestolarda Kadıköy iskelesinden Yoğurtçu Parkı’na çıkan yaklaşık 2 bin 500 kadın “Dayağa hayır” dedi. 

1987'deki Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya yürüyüşünden bir fotoğraf

Bianet

Eyleme katılan Mor Çatı gönüllüsü Birgül Akay GazeteKadıköy’e o günü şöyle anlatıyor: 

“Kadıköy iskelesine geldiğimizde umduğumuzun çok üzerinde bir kalabalıkla karşılaştım. Hatta Bu yürüyüşten haberdar olmayan kadınlar bile iskeleden Kadıköy Boğa’ya doğru bizlere eşlik ediyorlardı. Caddenin iki yanındaki binalardan kadınlar heyecanla alkışlıyor üzerimize çiçekler atıyorlardı. İskelede çiçek satan kadınlar ‘bu neyin yürüyüşü?’ diye sorup ‘koca dayağına karşı’ yanıtını aldıklarında, ‘bizler de dayak yiyoruz, bizler de yürüyeceğiz’ diyerek aramıza katılıyorlardı.” 

Farklılar dönemi: 90’lar 

1990 yılına gelindiğinde kadın hareketlerinde farklı bir yüz ortaya çıktı. 1995’te ilk bağımsız kadın sığınağını açan Mor Çatı’nın çağrısıyla 1998’de kadın sığınakları kurultayları toplanmaya başladı. 90’lı yıllarda kadınlar geleneksel tanımların dışında “radikal, sosyalist, eşitlikçi, müslüman, Kürt, liberal vb. feministler şeklinde farklılıkları temel alan ayrımlarla tanımlanmaya başladı.”

  • Düdüklü protesto: 80’lerden 90’lara geçişte kadınlar, sokakta aktif olarak yer almaya başladı. 89’da çeşitli illerde "cinsel tacize hayır" eylemleri başlatılırken 1990 Kasım ayında dönemin Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in "flört fuhuştur" ve "feminizm sapıklıktır" beyanlarını protesto eden kadınlar düdükle sokaklara döküldü.

Cemil Çiçek'in ifadelerine yönelik "Düdüklü Protesto" ile ilgili bir haber

Twitter

Çiçek’e yönelik protesto hafızalarda en çok yer eden protesto olsa da 25 Ekim 1997’de İstanbul’da Mor Çatı Feminist Kadın Çevresi, Jujin, Jiyan Kadın Kültürevi, Roza gibi kadın örgütleri Meclis'te bekleyen aile içi şiddetin önlenmesine dair kanunun çıkarılması için bir araya geldi. Beyoğlu’nda neredeyse her ay düzenlenen yürüyüşlerin ardından farklı illerden birçok kadın kanun için imza toplayıp, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın’a verdi, yasa 17 Ocak 1998'de kabul edildi.

8 Mart kutlamaları 

Öte yandan kadınlar, 8 Mart 1992’de bir araya gelerek düzenledikleri gösteride polis müdahalesine maruz kaldı. 5 yıl sonra Mor Çatı, Barış için Kadın Girişimi, HADEP, KESK, ÖDP, Feminist Kadın Çevresi ve 8 Mart Kadın Platformu gibi gruplara üye kadınlar bir araya gelerek Şişli’de ‘Artık Örgütlü’ yürüyüşü yaptı.

Örgütlenen farklılıklar: 2000’ler 

1990’lar döneminde kadınlar arasında farklı tanımlamalarla ortaya çıkan farklılıklar harekete renk ve çeşit getirirken kadınlar bir araya gelerek eylem platformları oluşturmaya devam etti. Bu platformlar aracılığıyla Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve Anayasa’daki önemli değişiklikler gerçekleşti. Kadın hareketinin bu dönem kazanımları; cinsiyet ayrımcılığını yasalardan kaldırma, muhtemel ayrımcılıklara itiraz etme ve kadınların güçlenmesine dönük talepler çerçevesinde elde edildi. 

  • Hareketler: 2000’lerdeki önemli hareketlere baktığımızda; Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası’nın 20’nci yılı vesilesiyle düzenlenen şenliği, 2007 genel seçimlerinde milletvekili adayı olan vesikalı kadınlara destek kampanyasını, Novamed’de direnen kadın işçilerle dayanışma kampanyasını, 2009 yerel seçimlerinde feminist belediye başkan adayını destekleme kampanyasını saymak mümkün.  

"Kadın değil aile"ye başkaldırı: 2010’lar

2010’lara gelindiğinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylem ve eylemlerinden yola çıkarak kadınları ve kadın hareketlerini en çok meşgul eden konuların: “kadının aile içinde tanımlanması, esnek çalışmanın ev-iş hayatı kıskacında kadınlar için kurtuluş olarak sunulması, kürtaj ve sezaryen yasaklarının ilan edilmesi ve 3 çocuk taleplerinin dayatılması olduğunu görüyoruz.”

Erdoğan’ın 3 çocuk talebi, “kürtajın cinayet” olduğuna yönelik söylemler ve devamında sezaryen doğuma da komplo yakıştırması yapılması bu dönemde “direkt olarak kadınların yaşam tarzlarına ve bedenlerine dair müdahaleler içeren, kadının değil ailenin güçlendirildiği ve kadın hareketinin verdiği mücadeleler sonucu elde ettikleri kazanımları geri almaya çalışan politika ve uygulamalar” olarak değerlendirildi. 

  • Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın adının “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olarak değiştirilmesi de bu değerlendirmeyi doğrulayan bir yaptırım olarak karşımıza çıktı. 

Kadınların da isyanı: Gezi 

Kadınların hayatları ve bedenleri üzerindeki baskı ve otoriteye karşı öfkesi Gezi ayaklanmasının da önemli bir bileşeni oldu. Kadınlar; Gezi’de bir kere daha bedenleri, kimlikleri, emekleri ve hayatlarının özgürleşmesi için sokaklardalardı. Gezinin ardından kadınların sokağa döküldüğü olay Özgecan Aslan’ın ölümü oldu. 

Gezi Parkı protestolarında kadınların açtığı pankart

Twitter

Yaşam mücadelesi: günümüz 

Günümüzde kolektif bilince sahip olan kadın örgütleri özellikle kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri konusunda tepkilerini ve cinayetleri durdurmak için çalışmalarını devam ettiriyor. Kadın hareketleri İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine yönelik tepkilerini de sürdürüyor. 

2000’lerde farklılıklarla doğan örgütlerin; bu uzantısının devam ettiğini görmek ve söylemek de mümkün; ancak en başta da söylediğimiz gibi geçmiş dönemlerde kadının birey olma mücadelesi bugün bambaşka bir hak mücadelesiyle karşımıza çıkıyor “yaşamak”. Bu tüm kadınların hiçbir farklılığı gözetmeksizin sahip olduğu temel insan hakkı. Örgütlerin de hiçbir farklılık gözetmeksizin “bir arada” savunması gereken bir hak. 

Uluslararası Üniversiteli Kadınlar Federasyonu’nun (GWI) 100'üncü yılına özel hazırladığı dünyanın “100 öncü Kadın” listesine giren İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü ve hukukçu Nazan Moroğlu, kadınların mücadelesini nasıl kazanacağına dair şunları söylüyor: 

“Yaşam yürür, koşullar gelişir, laik devlette hukuk kuralları da buna uygun değiştirilir. Şimdi kadın hareketi olarak el ele kanunlardaki eşit hakların hayata geçirilme mücadelesini veriyoruz. Bu tek imzayla uluslararası sözleşmeleri fesheden yönetim sisteminde yolda zihniyet değişikliğinin kolay olmayacağını biliyoruz. Ama kadınların kararlı mücadelesi ile bunun da başarılacağına inanıyorum.”

Şu çok değerli sözle yazıyı sonlandırmak isterim; 

"İnsan hakları kadın haklarıdır; kadın hakları da insan haklarıdır"


Aposto!, Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm kapsamında 16 Kasım’dan 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne dek ANGST, Aposto! Gündem, Punto, Quando, Spektrum, Pareto, apéro, Duende, Soli yayınlarında Türkiye’de kadın haklarına, kadın hareketine, insan haklarına, LGBTİ+ haklarına ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair makalelere, röportajlara yer veriyor. Koleksiyonun tamamına ulaşmak için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Neler okuduk?

• Birleşik Krallık merkezli Middle East Eye sitesinde yer alan analizde, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle ülkede oluşan güç boşluğunu doldurmak isteyen iki müttefik ülke Türkiye ve Pakistan arasında diplomatik rekabet çağı başladığı öne sürüldü. Türkiye'nin Pakistan'dan Taliban üzerindeki etkisini kullanarak kendisinin Afganistan'daki varlığını artırmasına katkı yapmasını beklediği; ancak Pakistan'ın bunu kendisine yönelik tehdit olarak gördüğü iddia edildi. Yazıda, iki ülkenin liderlerinin uzun bir süredir iletişim kurmamasının temelinde de bu gerilimin yattığı belirtildi. 

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Spektrum

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

YAZARLAR

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Türkiye Raporu

Türkiye

Osman Kavala

İstanbul Ekonomi

Metropoll

Cumhur

ğı hükümet sistemi

İYİ Parti

+44 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;