ROTA
AYAKÜSTÜ
Bugünkü Destekçimiz
KARTPOSTAL

🗺 Soli 17. İstanbul Bienali'nde: Tophane

17. İstanbul Bienali’nin yayıldığı altı mahalle: Balat, Çemberlitaş, Sıraselviler, Tophane, Yeldeğirmeni ve Zeytinburnu’nda, yaşadığımız şehirde bir gezginmişçesine geziniyoruz bu defa. Bugün rotamızda: Tophane
Koç Holding x İstanbul Bienali ile birlikte

Koç Holding tüm sanatseverleri Bienal ’e davet ediyor İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve 2007 yılından bu yana sponsorluğunu Koç Holding ’in üstlendiği 17. İstanbul Bienali devam ediyor. Bir yıl ertelenmesi ve pandemi koşulları altında düzenlenmesi nedeniyle; ölçeği, yöntemi ve hedefleri açısından bizi farklı bir deneyimle karşılayacak olan Bienal’i 20 Kasım’a kadar ücretsiz olarak ziyaret edebilirsin. Nerelerde? 17. İstanbul Bienali, bu yıl aralarında kitapçılar, sahaflar, hastaneler, huzurevleri, kafeler, metro durakları ve Açık Radyo'nun da bulunduğu şehrin pek çok farklı noktasında konumlanıyor . Dahası: Vehbi Koç Vakfı çatısı altında faaliyet gösteren kültür kurumlarından Topluluk şirketlerinin bu alanda yürüttüğü çalışmalara kadar kültür sanata desteğini hız kesmeden sürdüren Koç Holding , İstanbul Bienali sponsorluğunu 2036 yılına kadar uzatmış olmanın mutluluğunu paylaşıyor. Koç Holding’in bu yıl Bienal’i karşıladığı, “Sanatla Değiş, Dünyayı Dönüştür” söylemini sahiplenerek sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücüne dikkat çeken filmini buradan izleyebilirsin.

Daha fazlasını öğren

Pek çok farklı organik atığın bir araya getirilerek çürütüldüğü doğal bir gübreleme yöntemi olan kompostu esin kaynağı olarak gören 17. İstanbul Bienali’nde Balat, Çemberlitaş, Sıraselviler, Tophane, Yeldeğirmeni ve Zeytinburnu’nda dolaşıyoruz 17 Eylül-20 Kasım tarihleri arasında. Bienal vesilesiyle yolumuzun çok sık düşmediği sokaklara giriyor, varlığını yeni öğrendiğimiz binaların kapılarından içeri bakıyoruz. Yaşadığımız şehrin üzerinde gözlerimizi bir gezginmişçesine gezdiriyoruz bu defa. Zihinlerimiz değil ama tabanlarımız yorulunca mahallelinin oturduğu kahvede soluklanıyoruz. Merak ayağa kaldırıyor. Yeniden tanıdık ve yabancı oluyoruz. Otantik ve klişe, eski ve yeni, geleneksel ve modern, nostaljik ve fütüristik olanın arasında 17. İstanbul Bienali’nin yayıldığı altı mahallenin siyahı ve beyazı ekseninde dolaşıyoruz. 

“Sokaklar, mahallenin sesli ve sessiz anlatıcıları olabilir mi?” sorusu aklımızda. Mahalleleri daha iyi anlamak, okumak ve kültürünün katılımcısı olabilmek için zanaatkâr ve sanatçı atölyelerinde, sokak, park, lokanta, dükkân ve kültür merkezlerinde devam ediyoruz rotamıza.

Tophane pencereleri


Bu hafta rota, Tophane semti ve dolaylarında oluşuyor. Tophane’nin bienal mekânları performistanbul ve Büyükdere35’e uğruyor, Boğazkesen’den Lüleci Hendek’e, oradan yukarı: Dibek Sokak’a ve Defterdar Yokuşu’na doğru yol alıyoruz. İstanbul 7 tepe, hissediyoruz. Denizi gören sokaklarda soluklanıp Tophane’nin zanaat, tarih ve sanat etrafında şekillenen; bir yandan soylulaştırma bir yandan eklektik yapısını koruma savaşı arasında yürüyoruz sokaklarında. Berberle Lübnan restoranı yan yana. Çeşmeler, depolar ve hendekler önümüzde. Son durak: Pera Müzesi ve Pera gecelerinin ev sahipleri.

Takıl peşimize,

Soli ekibi

SOLİ

SOLİ

Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.

ROTA

Pera Müzesi - performistanbul arasında: Tophane rotası

Pera Müzesi, Büyükdere35 ve performistanbul arasında Tophane rotası.

Bienal mekânları

Büyükdere35: 2017’de kurulan galeri, Boğazkesen’in sanat rotası olmayı sürdürmesi için en değerli sebeplerden. Aralarında Cins, Karbon, Ali Kanal, Atilla Galip Pınar ve Gülfem Kessler gibi farklı disiplinlerden güncel sanatçıları ağırlıyor. Bu yıl ilk kez bienal mekânları arasında olacak.

performistanbul: Simge Burhanoğlu’nun performans sanatını İstanbul’da ve Türkiye’de geliştirmek üzere 2016’da hayata geçirdiği hayali, performistanbul Türkiye’nin ilk canlı sanat araştırma alanı. Performans sanatının birleştirici ve iyileştirici motivasyonundan güç alan ve arşiviyle bu alandaki eğitimleri de destekleyen merkez, bu yıl bienal mekânları arasında. Dibek Sokak’ta.

Pera Müzesi: 1893 yılında mimar Achille Manoussos tarafından Bristol Oteli olarak tasarlanan, bugün Meşrutiyet Caddesi’nin en şahsına münhasır neoklasik yapılandan biri olan bina, 2005 yılında beri Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi. Oryantalist Tablolar, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri ve Kütahya Çini ve Seramikleri isimli üç kalıcı koleksiyonu sergileyen müze, bu yıl da bienal mekânları arasında.

Kültür merkezleri

Tütün DeposuDepo İstanbul olarak da anılan, 1950’lere kadar tütün deposu olarak kullanılan kültür merkezi ve sergi mekânı, ilk kez bir sergi mekânı olarak 2005’te 9. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yaptı. Resmî olarak 2009’dan beri süregelen kültürel işlevinin yanı sıra 2012’den beri Açık Radyo’yu da bünyesinde barındırıyor. 28 Ekim’e kadar Nira Pereg’in The script remains the same, 30 Ekim’e kadar Tanja Ostojić – Mis(s)placed Women? (2009-2022) isimli sergileri görülebilir.

Lokantalar ve kafeler

Probador Colectiva: Eryılmaz Kardeşler’in komşusu. Yalnızca üçüncü dalga kahveci değil, kahve kavurma evi. Kahvenin laboratuvarı da diyebiliriz. Kahve üzerine eğitim almak, içi kadar şişelerinin de akılları çeldiği El Salvador & El Divisadero Anaerobic cold brew ve Vitruvius hops kombucha için de kapısı aralanır. (Bu arada kapıları havalar soğuyana kadar sonuna kadar açık, içerisi dışarısı bir.)

Yeni LokantaŞef Civan Er’in restoranına Tophane’den Kumbaracı Yokuşu’nu tırmanarak (evet, tırmanarak) ulaşabilirsiniz. Modernize Türk mutfağından lezzetler denemek ve günün tatlı sonu olarak değerlendirmek için rezervasyon şart. Sosunda kaybolunası mantısı şiddetle önerilir.

Yemek ve müzik ikilisinden daha iyisi bizce henüz bulunmadı.


Comedus: O kadar acıkmasan da bir şeyler atıştırmak ve yerli şarap-peynir eşlemesi iyi bir fikir gibi geliyor kulağa. En azından bize. Comedus’ta Arzu Hanım ya da Mustafa Bey’den ısrarla tavsiyelerini isteyiniz.

TavernPera sokaklarından Galatasaray’a, oradan Çukurcuma’ya doğru yürürken hemen solda. Beyoğluluların haftaiçi iş çıkışı ve haftasonu hava karardıktan hemen sonra bir kokteyl ve biraz sohbet için buluşma noktası.

Gizli Bahçeİstanbul’un sabaha kadar dansa davet eden sayılı kulüplerindne Gizli Bahçe. Tabana kuvvetten yorulmamış ve Beyoğlu buluşmasına dans pistinde devam etmek isteyenlere. Programı her hafta Instagram hesabı üzerinden paylaşılıyor.

Sokaklar ve caddeler

Defterdar Yokuşu: Defterdar Yokuşu, namıdiğer İtalyan Yokuşu, İstanbul’un inmesi en keyifli, çıkması en sevilmeyen yokuşu. Aynı zamanda Cihangir ve Tophane’yi en kısa yoldan bağlayan hat. Defterdar Yokuşu 1A’daki İstanbul apartmanlarını sevmek için bir sebep olan binadan başlayan yokuşu tırmanmak için en büyük motivasyon Tophane-i Amire, Galata Kulesi, İtalyan Hastanesi ve en sonda ulaşılacak boğaz manzarası.

Dikkat! Her köşebaşında karşına sanat çıkabilir.


Boğazkesen Caddesi: İsmi tüyleri diken diken etse de son yıllarda ciddi anlamda turistik dükkânların sayısı artsa da taze meyve suyu sıkan büfeleri, tostçuları, kondurulmuş “tasarım dükkânları” ve eskiden sayısı çok daha fazla olan galerileriyle meşhur cadde. Aynı anda hem döner hem vejetaryen dürüm bulabileceğin bir rota. Gecesi gündüzü de birbirinden epey farklı. Eski binalar, yeni rezidanslar, kışın terlikleriyle gezen Kuzeyli turist, Tophane Tayfun Spor Kulübü fanatikleri ve lokal sanatçılar burada toplanır. Tophane’yi Galatasaray’a, Cihangir’e ve Çukurcuma’ya bağlar.

Lüleci Hendek Sokak: Tophane’yi Galata’ya bağlar. Üzerine Urban Bread, Project Cafe’den kahve alıp Galata’ya yürümek ve kültürel bir deneyim yaşamak için en iyi rotadır. Aralardan Dibek Sokak’a Vacilando’ya ya da Kumbaracı Yokuşu’na yol verir. 12.00’ye kadar sol kaldırım, Saint Benoit’nın olduğu taraf gölgedir. Galata surlarından mütevellit “hendek” olarak anılır.

Parklar ve yeşil alanlar

Tophane Parkı: Tophane’den Galata’ya çıkmadan önce yazın ağaç gölgesinde dinlenmek, kışın yapraklara basarak yürümek için uğranır. Öğlenleri gölgede geçirmek isteyen esnafın dinlence, Tophaneli çoluk çocuğun oyun alanı.

Dükkânlar

Vitruta: Lokal ve İstanbul’da nadir bulabildiğimiz uluslararası markaların seçilmiş ürünlerini satan konsept dükkân Vitruta, Defterdar Yokuşu’nu çıkmaya başlamadan önce hemen köşede. İçeride Lar’ın fularları, Vatka’nın çizgi dışı tasarımları ve Ceremony’nin mumları uğramak için her daim bir sebep.

Tarihî Boğaziçi Simit Fırını: Beyoğlu’nun neredeyse her köşesine simitlerini dağıtan, Boğazkesen’in meşhur simitçisi. Yalnızca simit satılan dükkâna (evet ekmek bile yok) Cihangir ve Tophane ahalisi, erken saatlerde simit almak ya da akşamüstü sahibinin bulmacasına yardımcı olmak üzere uğrar.

Duyduk duymadık demeyin fırından sıcak sıcak çatallar çıktııııı


Eryılmaz Kardeşler Simit Fırını: Boğazkesen’in fırınlarının meşhur olduğuna dair geçerli bir bilgi elimizde olmasa da iki iddialı simit fırının komşu olması da tesadüf olamaz. Akşam uğrarsan simidini ısıtır, sabah uğrarsan fırından direkt verir. Tuzlu kurabiyeler ve kandil simidinden hâllice lezzetler de her daim var.

Hiç Contemporary CraftsSanatçı ve zanaatkârların ürünlerinden tatmin edici bir seçkiye yer veren Hiç’e, atölyesi de Tophane’de bulunan seramik sanatçısı Zeynep Severge’nin fonksiyonelliğin ve sadeliğin renklerle kuvvetlendiği tasarımlarını görmek üzere uğramalı.

Hiç'in camından yansıyan mahalle


Manuk's WorkshopLüleci Hendek’in yaratıcı mahallelisi. İnsan dev camlarının içinden bakıp "Burada ne yapıyorlar acaba?" diye her seferinde merak ediyor. Vitrindeki mücevher tasarımlarının yanı sıra grafik tasarım ve web design gibi hizmetler de veriyorlar.

Frankeştayn Kitabevi: Uzunca bir süredir mahalleye geldiğine en çok sevindiğimiz esnaf. Nadir bulunan kitaplar, toplumsal cinsiyet ve feminizm üzerine seçkisiyle, ismiyle toplumda dışlanan ve ötekileştirileni temsil ediyor Frankeştayn. Bağımsızlığı, özgürlüğünün anahtarı olduğundan politik duruşu, fikri ve hayalleri olan kitabevine kahve içip evinin kütüphanesindeki kitapları karıştırır gibi kitapları karıştırmak ya da kurucusu Ayşe Tümerkan’la sohbet etmek için uğranır.

Burada kediler de kendilerine kitap seçiyor


Binalar

İtalyan Hastanesi: Defterdar Yokuşu’nun en hüzünlü ve aynı zamanda en görkemli yapısıdır İtalyan Hastanesi. Tam adıyla Giovanni Alberto Agnelli İtalyan Hastanesi, 1820’de İtalyan gemicilere hizmet vermek için kurulur. Önce İstanbul’da İtalyanlara daha sonra herkese açılan ve bugünkü hâline 1876 yılında gelen hastanenin kaderi, o mahalledeki ne açılsa kapanan ve terk edilen dükkâna benzer ama büyük bir farkla: İstanbul’un bugün bir işlevi olmayan en güzel binalarından biri olarak.

Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi: 15. yüzyılda Bizans’ta kurulan ve İstanbul’un fethinden sonra top döküm merkezi olarak kullanılan Tophane-i Amire, bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı kültür ve sanat merkezi olarak hizmet veriyor. Binanın kubbelerini ve mimarisini hem dışarıdan hem de içeriden görmek için uğramalı.

Biz Tophane-i Amire'de hangi sergiler var diye bakmaya gidiyoruz. Gelir misin?


Çeşmeler ve hamamlar

Firuzağa Hamamı: İlk olarak 1445 yılında yaptırıldığı söylenen fakat 1822 yılındaki yangında uğradığı hasardan sonra yeniden yaptırılan hamam. Tarihî yapısını koruyanlardan. Komşusu Kılıç Ali Paşa Hamamı’nın yanında ihtişam olarak sönük kalsa da hem İstanbul’da yaşayan hamam kültürüne görece uzak yabancıların hem de İstanbulluların ve aynı zamanda namını duymuş turistlerin uğrak noktalarından. Çukurcuma Caddesi’nin hemen girişinde, turistik ama değil. Girişindeki kırmızı “hamam” yazısından tanınır.

İsimsiz Kâgir Çeşmesi: Hostel Neveruna’nın yakınlarında, Boğazkesen bitmeye doğru yüzümüzü yıkayıp serinlemek için. Çeşmenin ismi yok, kâgir ne demek dersen taş ya da tuğladan yapılmış olan anlamına geliyor.

Google Maps haritasına buradan ulaşabilirsin.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
AYAKÜSTÜ

Ustadan çırağa: Yorgancılık

Soğancı Sokak’ına girince iki adım ötede rengârenk, küçük bir dükkân.

Beşir Abi tezgâha oturmuş, elinde bordo parça, üzerinde asetat kağıdına benzeyen bir kağıt iğnelemiş, uzaktan çok net anlaşılmayan ama yaklaşınca kurşun kalemle çizildiğini anladığım ince desenlerle karşılıyor beni. 

Heyecanla yanına gidiyorum. Kırılıyor, sesi bozuluyor ama çaktırmamaya çalışıyor. “Kızım tezgâha ayakkabıyla çıkılmaz ki ama” diyor. Utanıyorum. Bu sefer uygun bir şekilde yanına çömeliyorum. 

Beşir Abi


Sarı duvarlar, duvarlara asılmış fuşya, fıstık yeşili yorganlar. Dükkân 70 yıllık, kendisi de 50 yıldır buralı. 11 yaşından beri de Tophaneli Beşir Abi. İstanbul Yorgancılar Odası yönetim kurulu üyesi aynı zamanda. Sipariş üzerine çalışıyor. Gözüme bir kupür çarpıyor ve öğreniyorum ki İngiliz kraliçesi başta olmak üzere, Arap şeyhlerine ve ağırlıklı olarak yurtdışına yorgan yapıyormuş. 

Çayını kendi yapıyor artık Beşir Abi. “Kahveci vardı eskiden oraya giderdik ama Galataport açılınca burayı da yeni nesil kafeler aldı. Esnaf kaçmak zorunda kaldı. Yeni yerlerden bir kere bile çay içmişliğim yok. Ben de baktım gidecek yer kalmadı kendi kendime yetmeye başladım.” diye anlatıyor yaşadığı değişimi. 

Bir yorganın “olmazsa olmazları” nedir? 

Hayatında ne önemli senin için? Olmazsa olmazın nedir? Ben sana sorayım. “Sağlıklı ve mutlu bir yaşam” değil mi? Bunun temelinde de yorgan var. Enerjini topladığın, gününün gidişatını belirleyen yer. Günün üçte birini yorgan altında geçiriyosun, giydiğin kıyafetten daha kıymetli yorgan. Bu yüzden çok önemli bizim işçiliğimiz.

Elle dikilmeyen yorganlar sentetik ve sağlıksız. Hepsi kanserojen madde içeriyor. İnsanlar ne aldığını göremiyor, bu büyük eksiklik. Yorgan diyorsak makinelerden çıkmış seri üretim değil, saf yün kullanılan, özenle dikilen ürünlerden söz etmeliyiz. 

Yorgancılığın geleceğini nasıl görüyorsun?

Meslek ustalardan bize geldi. Biz de bizden sonrakilere geçsin istiyoruz ama aktaracak kimseyi bulamıyoruz. Bir tane oğlum var ama öğrenmek istemedi. Gerçi babadan oğula geçen ya da geçmesi gereken bir meslek de değil. 

Aslına bakarsan yorgancılık hayatımızda yaklaşık 7-8 asırdır var. Osmanlı’da kaftanlara yorganlama yaparlardı sıcak tutsun diye. Şimdilerde bu kültür unutulmuş gibi. Hâlbuki bu meslek bilhassa sanat okullarında okutulmalı.

Rengârenk yorganlar


Ülkemizde gençler üniversiteden mezun olunca iş imkânı bulamıyor. Ne yazık ki onlara sağlam bir gelecek sunamıyoruz. Aslında her çocuk küçüklüğünden itibaren bir meslek kolunda uzmanlaşmalı, Avrupa’daki gibi. Zanaatkârlık yurtdışında buradaki gibi görülmüyor, daha kıymetle yaklaşılıyor. Türkiye’nin aksine orada çocuklar hangi alanda yetenekliyse o bölüm üzerine eğitim alabiliyor. Bu çok büyük bir fark. 

Bizde yönlendirme eksik. Ben tezgâh köşelerinde yatarak öğrendim bu mesleği, böyle de öğrenilir zaten, yerinde ve yaşayarak. Benim zamanımda annelerimiz bizi ustalara emanet ederken “eti senin kemiği benim” felsefesiyle yaklaşırlardı, şimdi bu bakışaçısında kimse yok, belki de bu yüzden gün geçtikçe zanaatkârlık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. 

Ayakkabılarım elimde tezgâhtan iniyorum. Gerçekleri konuşmanın ağır huzuruyla Beşir Abi’yle vedalaşıyorum. Tekrar geleceğime, çayını içeceğime eminim. 

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Bugünkü Destekçimiz

Koç Holding tüm sanatseverleri Bienal’e davet ediyor


İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve 2007 yılından bu yana sponsorluğunu Koç Holding’in üstlendiği 17. İstanbul Bienali devam ediyor. 

Bir yıl ertelenmesi ve pandemi koşulları altında düzenlenmesi nedeniyle; ölçeği, yöntemi ve hedefleri açısından bizi farklı bir deneyimle karşılayacak olan Bienal’i 20 Kasım’a kadar ücretsiz olarak ziyaret edebilirsin.

  • Nerelerde? 17. İstanbul Bienali, bu yıl aralarında kitapçılar, sahaflar, hastaneler, huzurevleri, kafeler, metro durakları ve Açık Radyo'nun da bulunduğu şehrin pek çok farklı noktasında konumlanıyor

Dahası: Vehbi Koç Vakfı çatısı altında faaliyet gösteren kültür kurumlarından Topluluk şirketlerinin bu alanda yürüttüğü çalışmalara kadar kültür sanata desteğini hız kesmeden sürdüren Koç Holding, İstanbul Bienali sponsorluğunu 2036 yılına kadar uzatmış olmanın mutluluğunu paylaşıyor. Koç Holding’in bu yıl Bienal’i karşıladığı, “Sanatla Değiş, Dünyayı Dönüştür” söylemini sahiplenerek sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücüne dikkat çeken filmini buradan izleyebilirsin.

KARTPOSTAL

Halılarını koruyan mahalleli


Sevgili Solitan, 

Seninle birlikte Tophane'de bienal sevincini yaşamak, sanatı hissetmek çok kıymetli. Pera Müzesi, Tütün Deposu ve Tavern derken zaman nasıl geçti anlayamadık. Biz her gün geçtiğin mahallelerin gizli kalmış hikâyeleriyle tekrar buluşmak üzere Firuzağa Hamamı'na günün yorgunluğunu atmaya gidiyoruz.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

SOLİ

SOLİ

Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.

YAZARLAR

SOLİ

Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

galeri

Ali Kanal

Atilla Galip Pınar

Gülfem Kessler

Simge Burhanoğlu

İstanbul

Türkiye

Pera Müzesi

+10 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;