ARAŞTIRMA
İKLİM KRİZİ
ENERJİ
Bugünkü Destekçimiz
ATIK
BESİN EKOSİSTEMİ
400 PPM

🍴 Sömürgeleştirilmemiş bir mutfak: Beslenme alışkanlıkları nasıl bağımsızlaşır?

Gastronomi antropoloğu Claudia Serrato, “Yeme alışkanlıklarımızı sömürgeciliğin mirasından nasıl uzaklaştırabiliriz?” sorusuna odaklanıyor.
Zorlu Holding ile birlikte

Zorlu Holding için işin geleceği sürdürülebilirlik Zorlu Grubu tüm faaliyetlerini Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı (SKA) rehber alan Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik stratejisi doğrultusunda eşit, kapsayıcı, adil ve akıllı bir gelecek için benimsediği “sorumlu yatırım holdingi” anlayışıyla yürütüyor. Bu kapsamda, insan odaklı ekosistemler yaklaşımıyla paydaş önceliklerini gözetiyor; çalışan memnuniyeti, işin geleceği, kapsayıcı değer zinciri ve toplumsal yatırım alanlarında ortak değer yaratıyor. Yenileyici iş modelleriyle toplumsal ihtiyaçları doğayla uyum içinde sürdürülebilir sistemler kurarak karşılamak için çalışıyor; iklim krizi ve döngüsel ekonomi alanlarında ekosistemi dönüştürmeyi hedefliyor. Çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) alanlarındaki performansını her geçen gün daha da iyileştirmek için çalışıyor. Zorlu Grubu daha yaşanabilir bir dünya için belirlediği Akıllı Hayat 2030 hedefleri kapsamında hayata geçirdiği sürdürülebilirlik odaklı projelerden örnekleri bir video serisi haline getirdi. Paylaştıkları hikayelerin, şirket paydaşları, toplum ve çevre için daha fazla değer yaratmanın yolunu açarak her canlı için daha iyi bir gelecek ve daha yaşanabilir bir dünya hayaline katkı sağlayacağına inanıyor. Zorlu Grubu ’nun sürdürülebilirlik yolculuğunda hayata geçirdiği iyi uygulamaları görmek için Akıllı Hayat Blog ’da yer alan Bizden Hikayeleri bu bağlantıdan ziyaret edebilirsiniz.

Daha fazlasını öğren

Kaynak: Pictures From History/Universal Images Group, Getty Images

Tünaydın. Küçük Deniz Kızı, geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Sanıyoruz hikâye tanıdıktır ama bir özetini geçelim: Ariel'in insan olma ve Prens Eric'e “ait olma” arzusu, farklı kültürlere ve yaşam biçimlerine yönelen hayranlığın sömürgeci (colonialist) bakış açısını yansıtıyor. Sonuç olarak, film, farklı bir kültürün —denizaltı krallığı—özgünlüğünü ve bağımsızlığını yitirip bir başka kültürün —insanların dünyası—normlarını ve yaşam biçimini benimseme sürecini romantikleştiriyor.

İzledikten sonra Letterboxd’ta benzer bir bakış açısına rastladık

Cinsiyet, ırk ve kültürel farklılıkların temsili, Disney’in tüketimci yaklaşımının eşlikçisi olduğu için, bu farklılıkların ne kadar çok bir kolonyal veya neoliberal ethosu teyit ettiğini görmek şaşırtıcı değil. Hikâyenin kendisi sömürgeci bakışı onayladığında veya romantikleştirdiğinde, Arielin beyaz olmayan bir kadın tarafından oynanmasının bir önemi var mı?

Sömürgeciliğin bıraktığı miras: Paralel olarak, bugünün gündeminde sömürgeci bakış açısının hayatımızda yeme alışkanlıklarına kadar etkisi olduğu gerçeği var. Gastronomi antropoloğu Claudia Serrato, göçmen dedesinin yerli bir diyetten daha “modern” bir Amerikan diyetine geçtiğinde kalp sorunları ve diğer gıdalarla ilgili hastalıklardan muzdarip olduğunu görmüş. Böylece yeme alışkanlıklarındaki sömürgeci zihniyeti sorgulamaya başlamış. O hâlde acaba yeme alışkanlıklarımızı sömürgeciliğin mirasından nasıl uzaklaştırabiliriz?

Alara Demirel’in kaleme aldığı Beslenme devrimi: Sömürgeleştirilmemiş bir mutfak başlıklı yazıyı okumak ve Angst’ın derlediği haberleri takip etmek için bugünkü sayıyı inceleyebilirsiniz.

İyi okumalar,
Angst ekibi

Angst

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

ARAŞTIRMA

Türkiye’nin su ayak izi

Su Verimliliği Seferberliği’yle ülkedeki mevcut su ayak izi değerleri belirleniyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü seferberlik üzerine Türkiye’deki mevcut su ayak izi değerleri belirleniyor. Gerçekleştirilen çalışmaların sonucunda ülkedeki mavi, yeşil ve gri su ayak izi miktarlarının belirlenmesi ve su kaynaklarının daha verimli kullanılmasıyla su ayak izinin azaltılması amaçlanıyor.

  • Bir adım geriden: Bakanlık kentsel, tarımsal, endüstriyel ve bireysel tüketimler dâhil olmak üzere suyun tüm kullanım alanlarında verimliliği artırmak, sürdürülebilirliği güvence altına almak ve bu konudaki farkındalığı yükseltmek amacıyla 31 Ocak 2023’te Su Verimliliği Seferberliği’ni hayata geçirdi.
  • Güncel durum: İlk olarak Büyük Menderes Havzası’nda başlatılan havza bazında su ayak izi çalışması tamamlandı.

Büyük Menderes Havzası, Kaynak: WWF-Türkiye


  • Nasıl?: Yeşil su ayak izi, havzanın tarım ürünleri, mera ve orman kaynakları baz alınarak; mavi su ayak izi, net su tüketimi, iletim ve dağıtımda oluşan buharlaşma değerleri dâhil edilerek ve gri su ayak izi de kuraklık koşulları ve havzadaki kirlilik düzeyleri göz önünde bulundurularak, çevresel kalite standartlarının korunmasına yönelik gereken tatlı su miktarı üzerinden belirleniyor.
  • Büyük Menderes Havzası: Yürütülen çalışmalar kapsamında, alt havza ölçeğinde mavi, yeşil ve gri su ayak izleri için su ayak izi boyutlarının sürdürülebilir olmadığı lokal ve bölgesel kritik bölgeler ortaya çıkarıldı. 
  • Bir adım ileri: Diğer havzalar için yürütülen çalışmaların da 2025 yılında tamamlanması planlanıyor.
Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
İKLİM KRİZİ

Aşırı sıcak hava olaylarından en çok etkilenecek bölgeler

Akademisyenler, en savunmasız ülkeyi Afganistan olarak belirledi.

Aşırı sıcak hava olaylarına maruz kalacak bölgeler üzerine çalışma yapan Bristol, Edinburgh, Exeter ve Oxford üniversitelerinin akademisyenleri, 1959-2021 yılları arasında küresel sıcaklık verilerini, iklim modellemelerini ve en yüksek sıcak hava göstergelerinin tekrarlama sürelerini dünyanın 136 farklı bölgesi üzerinde analiz etti. Bu göstergelerin ülkelerin aşırı hava olaylarına karşı direnç gösterebilme yeteneklerini belirleyeceği vurgulandı.

  • Parametreler: Çalışma, incelenen bölgelerin yüzey sıcaklıkları, karbon emisyonları, sosyo-ekonomik durumları, nüfus yoğunlukları ve gelecek nüfus artış öngörüleri gibi faktörleri dikkate aldı.
  • En savunmasız ülke: Araştırmanın sonuçlarına göre, Afganistan en az gelişmiş ülkelerden biri olması, sıcaklık tekrarlama süresinin yaklaşık 80 yıl olarak belirlenmesi ve hızla artan nüfusu nedeniyle en savunmasız ülke olduğu vurgulandı.

13 Mayıs 2017’deki sıcaklık dalgası sırasında Afganistan’a gitmek üzere yüklenmiş tavuklar serinletiliyor
Fotoğraf: Abdul Majeed, AFP


  • En fazla etkilenebilecek bölgeler: Orta Amerika ülkelerinin nüfus artış hızlarının diğer birçok bölgeye kıyasla daha düşük olmasına rağmen, mevcut yüksek nüfus yoğunlukları nedeniyle tehlike altında oldukları belirtildi. 
    • Sıcak hava dalgalarının nadiren görüldüğü, ancak nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu Çin’in Pekin, Hebei ve Tianjin bölgeleriyle Almanya, Hollanda ve Belçika’nın riskli bölgeler arasında olduğu ancak sıcak hava dalgalarının etkisini hafifletebilecek kaynaklara sahip olduklarından bu durumu yönetebilecekleri ifade edildi.
Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
ENERJİ

Yeni bir güneş enerjisi depolama tekniği

Kayalar, batarya olarak kullanılabilir.

Tanzanya’da görev alan bilim insanları, bazı granit ve sabun taşlarının yüksek yoğunlukta güneş ısısı depolayabildiği bir metot geliştirdi. Bu yaklaşımı “konsantre güneş enerjisi” olarak adlandıran araştırmacılar, taşların bir nevi primitif pil gibi işlev görebileceğini ortaya koydu.

  • Neden önemli?: Amerikan Kimya Derneği’nin yayımladığı Sabun Taşı ve Granit Kayaların Enerji Depolama Malzemeleri Olarak Kullanımı: Konsantre Güneş Enerjisi Üretimi ve Güneş Kurutma Teknolojisi için Deneysel İnceleme başlıklı araştırmada anlatılan sistem, güneş ışığı olmadığında bile enerjiyi düşük maliyetle depolamanın ve toplamanın bir yolu olarak öne çıkıyor.
  • Detaylar: Yöntem, teknik olarak elektronik sistemlere entegre edilebilse de geniş ölçekte uygulamanın hâlâ yüksek maliyetli olduğu düşünülüyor. Araştırmacılar yine de granit ve sabun taşı örneklerinin güneş enerjisi depolamak için düşük maliyetli ve kolayca erişilebilir bir alternatif sunabileceğini belirtiyor.
    • “Kayaları bir depolama ortamı olarak kullanmak, kayaların bolluğu ve düşük maliyeti nedeniyle karşılanabilirlik potansiyeli sunuyor. Bir hava-kaya yatağı, düşük yatırım maliyetine, yüksek güvenilirliğe ve verimliliğe sahiptir, çevre dostudur ve ısı dönüştürücülerin kullanılmasını gerektirmez.”
Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Bugünkü Destekçimiz

Zorlu Holding için işin geleceği sürdürülebilirlik

Zorlu Grubu tüm faaliyetlerini Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı (SKA) rehber alan Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik stratejisi doğrultusunda eşit, kapsayıcı, adil ve akıllı bir gelecek için benimsediği “sorumlu yatırım holdingi” anlayışıyla yürütüyor. Bu kapsamda, insan odaklı ekosistemler yaklaşımıyla paydaş önceliklerini gözetiyor; çalışan memnuniyeti, işin geleceği, kapsayıcı değer zinciri ve toplumsal yatırım alanlarında ortak değer yaratıyor. Yenileyici iş modelleriyle toplumsal ihtiyaçları doğayla uyum içinde sürdürülebilir sistemler kurarak karşılamak için çalışıyor; iklim krizi ve döngüsel ekonomi alanlarında ekosistemi dönüştürmeyi hedefliyor. Çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) alanlarındaki performansını her geçen gün daha da iyileştirmek için çalışıyor.

Zorlu Grubu daha yaşanabilir bir dünya için belirlediği Akıllı Hayat 2030 hedefleri kapsamında hayata geçirdiği sürdürülebilirlik odaklı projelerden örnekleri bir video serisi haline getirdi. Paylaştıkları hikayelerin, şirket  paydaşları, toplum ve çevre için daha fazla değer yaratmanın yolunu açarak her canlı için daha iyi bir gelecek ve daha yaşanabilir bir dünya hayaline katkı sağlayacağına inanıyor.

Zorlu Grubu’nun sürdürülebilirlik yolculuğunda hayata geçirdiği iyi uygulamaları görmek için Akıllı Hayat Blog’da yer alan Bizden Hikayeleri bu bağlantıdan ziyaret edebilirsiniz.

ATIK

Plastik zirvesi Paris’te gerçekleşti

Ülke temsilcileri, fosil yakıta dayalı plastik üretiminin azaltılması için buluştu.

175 ülkeden temsilciler, plastiğin tüm yaşam döngüsünü ele alan anlaşmayı imzalamak üzere Fransa’nın başkenti Paris’teki UNESCO genel merkezinde bir araya geldi.

  • Bir adım geri: Ülkeler, Şubat 2022’de, dünya çapında plastik kirliliğine son vermek için yasal olarak bağlayıcı bir BM anlaşmasının gerekliliği konusunda prensipte anlaşarak en geç 2024 yılında bu anlaşmayı hayata geçirme kararı almıştı.
  • Açılış çağrısı: Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, küresel plastik kirliliğini gündeme getirmek için başlatılan beş günlük toplantının açılışında, günümüzün “globalleşmiş ve sürdürülemez” üretim biçimine dur deme çağrısında bulundu.

Fotoğraf: Ernesto Benavides, AFP


  • Zirve sonucu: 175 ülkeden binin üzerinde delegeyle 1500’den fazla bilim insanı ve sivil toplum ve endüstri temsilcileri, plastik üretimini sınırlamak için uluslararası yasaları güçlendirmeyi öneren iddialı bir metni tartıştı. Öneriler arasında belirli plastik türlerinin üretiminin yasaklanması, atık yönetiminin güçlendirilmesi ve geri dönüşümün geliştirilmesi yer aldı.
  • Bu arada: Müzakerelere sadece sivil toplum kuruluşları değil, aynı zamanda plastik şirketlerinin temsilcileri ve lobiciler de katıldı.
Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
BESİN EKOSİSTEMİ

Beslenme devrimi: Sömürgeleştirilmemiş bir mutfak

Şef ve gastronomi antropoloğu Claudia Serrato, daha adil bir dünya için yeme alışkanlıklarını bağımsızlaştırıp diyetini dönüştürüyor.

Her şey [Meksika’nın] sömürgeleştirilmesiyle başladı. İspanyol halkının çoğunluğu, Tanrı öyle tercih ettiği için, et temelli bir diyetin üstün olduğu düşüncesiyle geldi. Bu özel proteinler açısından yoğun olmayan gıdaların düşük kalite olduğu fikrine sahiptiler. Bu tür gıdaların hiçbir değeri yoktu —tıpkı kadınlar gibi. Bu yüzden bu gıdaların feminen olduğu kabul edildi.

— Claudia Serrato

Kültürlerin, bölgelerin ve toplumların, sömürgeci etkilerin ve kontrolün sınırlamalarından nasıl kurtulduğunu hiç merak ettiniz mi? Sömürgesizleştirme veya decolonization, tam olarak bu dönüşümü ifade ediyor. Tarihte çeşitli bağlamlarda karşımıza çıkan bu kavram, en edebî hâliyle bir ülkenin, sömürgeci bir gücün gölgesinden sıyrılarak özgür ve bağımsız bir devletin doğuşunu işaret ediyor. Bu  dönüşüm, toplumların ve kültürlerin öz kimliklerini yeniden kazanmaları ve egemenliklerini tamamen ellerine almaları anlamına geliyor. 

Sömürgesizleştirme veya bağımsızlaştırma, daha geniş bir perspektiften bakıldığında tipik bir senaryoyla ilerliyor—düşünün, diliniz, sanatınız, eğitim sistemleriniz ve hatta bilinciniz, tarihin belli bir döneminde sömürgeleştirme sürecinin uzantısı bir durum olarak size ait olmaktan çıkmış.

Prens Charles, Özbekistan’da yerel peynirlerden tadıyor, 1996
Fotoğraf: Tim Graham Photo Library, Getty Images


İşte tam olarak burada bağımsızlaştırma devreye giriyor; toplumları ve bireyleri bu süreçten çıkararak, özgün kültürel kimliklerini yeniden kazanmalarına yardımcı oluyor.

Editörün notu: Yazının bu noktasından sonra sömürgesizleştirme veya decolonization, anlamı daha dolaysız verdiği için, bağımsızlaştırma olarak geçiyor.

Bağımsızlaştırmanın önemi

Bağımsızlaştırma terimi, sadece toprakları ve kaynakları geri almak anlamında kullanılmıyor; aynı zamanda dilimizi, kültürel ifadelerimizi, bilincimizi ve hatta yeme alışkanlıklarımızı geri kazanmak anlamına da geliyor. Bu süreç, adaleti sağlama, yanlışları onarma ve tarihsel haksızlıkları tanıma ihtiyacını içeriyor. Dolayısıyla sömürgeciliğin derin etkilerini yenmek ve daha adil ve eşit bir dünya inşa etmek için, bağımsızlaştırmanın kritik bir adım olduğunu dile getirebiliriz.

Gastronomi antropoloğu Claudia Serrato, göçmen dedesinin yerli bir diyetten daha “modern” bir Amerikan diyetine geçtiğinde kalp sorunları ve diğer gıdalarla ilgili hastalıklardan muzdarip olduğunu görmüş. Böylece yeme alışkanlıklarındaki sömürgeci zihniyeti sorgulamaya ve onları bağımsızlaştırmanın yollarını aramaya başlamış. O hâlde acaba yeme alışkanlıklarımızı sömürgeciliğin mirasından nasıl uzaklaştırabiliriz?

San Cristóbal de las Casas, Chiapas, Meksika
Fotoğraf: Artur Widak/NurPhoto, Getty Images


Yeme alışkanlıklarımızı yeniden yerelleştirmek

Günlük öğünlerine sömürgeleştirilmemiş malzemeleri ve yerel ürünleri dâhil etmek için yoğun çaba harcamak, Serrato’nun yöntemlerinden biri. Bu hareket, yavaşlamak anlamına geliyor. Dolayısıyla bir tabak, yalnızca bir öğün olmanın da ötesine geçiyor; bu düşünce süreci, baskıcı, şiddete eğilimli ve sürdürülemez bir gıda sistemiyle mücadele etmenin de bir yolu. Şef, mutfakta yarattığı bu devrimle, hem geçmişini onurlandırıyor hem de beslenme ve yiyecek ekosistemindeki adaletsizliklere karşı direniyor.

Bir şefin mutfağını bağımsızlaştırma yolculuğu: Meksika-Amerikalı şef, ağırlıklı olarak bitkisel bazlı bir diyetle büyüdüğünü ve yemeklerinde bolca nopal (kaktüs) kullandığını anlatıyor. Nopal, büyükbabasının doğduğu Zacatecas, Meksika’da yaygın bir besin olduğu gibi, bu hikâyede büyükbabasının baskınlığı hakkında önemli bir ipucu da sağlıyor.

Meksika’dan ABD’ye: Büyükbabası, ABD’ye göçtükten sonra topluma daha ait hissedebilmek için diyetine daha fazla gıda eklemeye başlamış. Bu değişikliğin yaşının da ilerlemesiyle onda kalp sorunlarına neden olduğunu görünce Claudia da “Meksika yemekleri”ne ve Meksika kültürüne bakışını sorgulamaya başlamış.

İspanyol sömürgeciliğinin etkileri: Okulda öğrendiği birçok tarifin, İspanyol sömürgeciliği sonucu ortaya çıktığını belirten şef, kökeni Zacatecas, Michoacán ve San Luis Potosí’den gelen yerli gıdaların, İspanyol yemek kültürü tarafından etkilendiğini fark etmiş.

Christopher Columbus, 1900, “Yeni Kıta”ya varıyor , 1900
Kaynak: GraphicaArtis/Getty Images


Şef Claudia Serrato’nun yöntemleri

Yavaşlamaya ve kendi içinde bağımsızlaştırmaya geçmeden önceki araştırma süreci, tarihsel süreci irdelemekten de geçiyor. Bu yazıda yolculuğuna odaklandığımız Claudia Serrato da bunun sonucunda Meksika ve Kuzey Amerika’ya (Kaplumbağa Adası) özgü ne tür gıdalar olduğunu ve hangi gıdaların sonradan tanıtıldığını merak etmeye başlamış. Bu, yoğun bir araştırma sürecinden sonra diyetini “yerli vegan” (indigenous vegan) olarak değiştirmiş.

Cherríe Moraga’nın Queer Aztlán’daki bir yazısını okurken sömürgecilikle ilgili bir “aydınlanma anı” yaşadığını ifade ediyor:

Vücudumun hâlâ sömürgeleştirildiğini ve bu sömürgecilik sürecine, sömürgeci işi yapan gıdaları tüketerek katkıda bulunduğumu fark ettim. Kendi bedenimi geçilmemesi gereken bir sınır olarak kabul ettim ve sömürgeleştirilmeyi reddettim.

Nasıl?: Yerel ve sömürgeleşme döneminden gelmeyen gıdaları araştırmak, bir sürece dönüyor ve yeme alışkanlıkları, sömürge öncesi kültürel miras yemeklerine dönmeyi içeriyor. Mesela Claudia, tavuk, sığır eti, domuz etini; bu hayvanların süt ürünlerini ve buğday gibi sonradan tanıtılan gıdaları diyetinden çıkarması anlamına geliyor. Kendi kurtuluşunun bir parçası olması için iki adım mevcut:

  1. “Kendi kurtuluşumun bir parçası olarak mutfağı bir baskı alanlarından biri olarak görmeyi bıraktım ve orayı geri kazandım.”
  2. “Yerel, yöresel, organik, mevsimlik, sürdürülebilir ve ekolojik bir Mezoamerikan diyetini onurlandırmaya karar verdim.”

İleri okuma önerisi: Madeleine Gregory’nin Claudia Serrato’yla gerçekleştirdiği röportaj için burayı ziyaret edebilirsiniz.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
400 PPM

Toprağın deneyimlediklerini ben de deneyimliyorum. Bedenimin deneyimlediklerini toprak da deneyimliyor.

— Claudia Serrato

Dünya Çevre Haftası, Türkiye’de Temiz Deniz, Temiz Dünya temasıyla kutlanacak. Angst da 5 Haziran Pazartesi günü denizler ve doğal çevrenin korunması odağıyla sayı çıkaracak.

Her cuma 12.00’de buluşmak üzere,
Angst ekibi

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Angst

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

YAZARLAR

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

su ayak izi

havza

Türkiye

Büyük Menderes Havzası

Afganistan

Orta Amerika

Almanya

Hollanda

+18 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;