Herkese merhaba,
Öncelikle bir duyuru ile başlıyoruz.
Mart 2021'den bu yana burada devam eden buluşmamız artık başka masaya taşınıyor. Aposto yolculuğu yakında bitiyor. Üretim Kaydı bültenini artık buradan takip edebilirsiniz. Yeni sayılardan haberdar olmak için abone olmayı unutmayın!
Bu sayıda biraz Ankara havası alıyoruz ve 26. Uçan Süpürge Film Festivali'ne doğru bir yolculuk yapıyoruz. Ankara'ya yağmuru ben getirmedim inşallah.
Ece
Festival günlükleri👀
Geçen sene 20'lik sayesinde tanıştığım Ceren Kurt'un vasıtasıyla keşfettiğim Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu sene 26. yaşına girdi. Ceren'le geçen sene yaptığımız söyleşiyi buradan okuyabilirsiniz.
- Festival 31 Mayıs akşamı bir arada olmanın güzelliğiyle başladı.🥹 Üretim Kaydı'nın konuklarından geçen senenin Genç Cadı'sı Nazlı Bulum bu senenin (yine Üretim Kaydı konuğu) Öyküsu Özyürek'e ödülü verdi. Öykü'nün sayısını buradan okuyabilirsiniz.
Öyküsü Özyürek ödülünü alırken
- Festivale dair film önerilerime buradan bakabilirsiniz.
- En çok ağladığım film, Estibaliz Urresola Solaguren imzalı 20.000 Arı Türü oldu. Festivale iyi ki 10'lu paket mendille gelmişim.
- Yeni keşif: Ayna Ayna sayesinde tanıdığım Belmin Söylemez'in neredeyse tüm filmlerini izledim, artık kendisinin bir fanıyım.👀 Bir sonraki filmini kim bilir ne zaman çekecek derken, ustalık sınıfında yeni projesinin de müjdesini verdi:
“8 mm’ler üzerine kurulu. Bizim ailede babamın ve amcamın yıllarca çektiği 8 mm’ler var. Çoğunluğu 1950’lerin ve 60’ların İstanbul’u, bazıları da Ankara’sı. Onlardan bir belgesel yapmak istiyorum. Onları kurgulamak istiyorum.”
- Festivalin son günü 7 Haziran yani yarın Ankara'da olanlar için izleyebilecekleri filmleri buraya bırakıyorum.
- Festivalden bu sene ödül alan Asiye Dinçsoy'un oynadığı, Toz Bezi.
- Yazar olmak isteyen bir genç kadını anlatan, Dün Gece Söylediğin Bir Şey.
- Ödül almadığı festival kalmayan, Saint Omer.
- Festival sonrası trenle İstanbul'a doğru yola çıkacağım, kulağımda ise festival filmleri sayesinde keşfettiğim müzikler olacak.
Daha Fazlası, Daha Azı Değil: Süpürge daha yükseklere havalanıyor
26. Uçan Süpürge Film Festivali devam ederken festival koordinatörü Nil Kural ile söyleşi

Nil, öncelikle festival dolu dolu geçiyor, geçen sene dahil olduğun bu festivali sahiplendiğini ve sahada her yerde olduğunu görüyorum. Bir yandan festival çeyrek asrı geride bırakıp yeni bir asra başlıyor, hem konukların hem izleyicilerin festivali sahiplendiğini ve kendine festivalde alan bulduğunu görüyorum. Bu festivali bu kadar “samimi” konumlandırmayı nasıl başarıyorsunuz?
Festival son iki yıldır Ankara izleyicisinin çok sahiplendiği Büyülü Fener Kızılay Sineması’nda yapılıyor. İzleyicinin Ankara’nın bağımsız sinemasıyla kurduğu bağın festivale yansıdığını düşünüyorum. İzleyiciler sürekli sahada olan küçük bir festival ekibi görüyor. Büyülü Fener ekibi de festivalin samimi bir atmosferde ve aksamadan geçmesinde önemli bir rol üstleniyor. Bilinen bir sinema salonunda sürekli sahada olduğumuz için izleyiciler film tavsiyesi almak, yorumlarını paylaşmak, sinemacılarla soru-cevap çıkışında sohbete devam etmek gibi bir diyaloğu rahatlıkla kurabiliyor.
Festivalin tüm gösterimleri Ankara Büyülü Fener sinemasında gerçekleşiyor.
Ankara ve İstanbul arasında kurduğu köprüye dair festivalin direktörü olarak neler söylemek istersin?
Aslında Uçan Süpürge ekibi sadece Ankara-İstanbul değil, birçok yer arasında köprüler kuruyor. Film trafiğimizi ve sosyal medyamızı yürüten Fatma Edemen, Polonya’da; yine sosyal medyamızı üstlenen Cem Koç İrlanda’da yaşıyor. Basın koordinatörümüz Merve Genç, festival hazırlıkları sırasında Ayvalık’taydı. Ankara’da da koordinatör Dilek Metin Sert ve festival asistanımı Dalım İlteriş Mayadağlı çalıştı. Dolayısıyla ekip festivali farklı yerlerden çalışarak hazırladı.
Ben kendim adına Ankara izleyicisinin takip edeceği bir festival hazırlamayı büyük bir sorumluluk olarak görüyorum. Sinemayla çok derin bir ilişki kuran, festivalin en zor filmlerinin biletlerini ilk tüketen, cesur ve keşfe açık bir izleyici için program hazırlayabilmek, bir programcı için bulunmaz bir nimet.
Açılış gecesinden, "Daha Fazlası, Daha Azı Değil"
Festivalin ödüllerine dair şunu söyleyerek başlamak istiyorum soruma, bir yarışma değil de üretenlerin tüm sürecine odaklanan, hatta yolun başındakiler için de motivasyon olacak ödüller takdim ediyor festival. Bu ödülleri seçenler kimlerdir, bize biraz bahsedebilir misin?
Festival ödüllerini Uçan Süpürge Vakfı ve festival ekibi tartışarak belirliyor. Ödülleri, o yılın veya son yılların üretimlerini mercek altına alarak ve üzerinde konuşarak kararlaştırıyoruz. FIPRESCI jürisinin ödül verdiği yarışmayı da programı hazırlarken belirliyorum. Keşif değeri olan, farklı sinema dillerinin örneklerini Her Biri Ayrı Renk adlı FIPRESCI ödüllü bölüm için seçiyorum.
Festivalle geçen sene tanışan biri olarak seçki başlıklarına gerçekten bayılıyorum! Geçen sene benim vauv dediğim "Olay Yeri: Aile" olmuştu. Bu sene Üretim Kaydı adına en heyecanlandığım, programa yeni eklenen seçki "Oyunbozanlar" oldu. Nasıl karar verdiniz bu seçkiyi yapmaya ve ismine, seçkiyi nasıl yaptınız?
Aslında bölümler, festival seçkisi büyük oranda tamamlanmışken belli oluyor. Seçilen tüm filmleri post-it’lerle duvara yapıştırıp birkaç hafta nasıl bir araya gelirler diye gidip gidip o duvara bakıyor ve bölümlere ayırmaya başlıyorum. Aralarına ipler, oklar yerleştirdiğimi düşünmeyin ama yine de duvar biraz polisiye dizileri andırıyor. Oyunbozanlar da bu şekilde ortaya çıktı. Jeanne Dielman gibi tüm kalıpları altüst eden bir klasik, Saint Omer gibi cesur bir senaryo matematiğine sahip bir film, Laura Citarella’nın 290 dakikalık oyunbaz filmi Trenque Lauquen ve Somnur Vardar’ın kente bambaşka bir şekilde baktığı belgeseli Boşlukta gibi filmler bir düzen karşıtlığında birleşiyordu. Bir süre zihnimde "Bu bölümün adı ne olabilir?" diye dönüp durdu. Sonra Nora Fingscheidt’ın 2019 yapımı filmi “System Crasher / Oyunbozan”dan yola çıkarak isim bulundu. O filmdeki küçük kızın ruhundan izler taşıyan filmler var bu bölümde.
Bu sene dikkatimi çeken unsurlardan biri de seçki teaser'ları oldu festivalin ruhunu çok iyi yansıtıyordu, kimlerle çalıştınız? İsimlerini analım isterim.
Seçki teaser’larını Caner Gümüş ve Mehmet Olcay Aydemir hazırladı. Festivalin, bölümlerinin meselelerini çok iyi kavrayan fragmanlara imza attıklarını düşünüyorum. Ana fragman ilk geldiğinde defalarca izledim. Neredeyse tüm yılı seçilen filmlerle geçirdikten sonra seçkideki filmlerin bir araya nasıl geldiğinde, hangi sahnelerinin, hangi filmlerin ortak duygularda birleştiğini görmek çok heyecan vericiydi.
Belmin Söylemez, Ayna Ayna Gösterimi sonrası soru-cevapta
Son sorum, bu sene festival sayesinde tüm filmlerini izleme imkânına eriştiğim Belmin Söylemez’in seçkisine dair olacak. Belmin Söylemez’in ustalık sınıfı da etkinler arasında, bu seçkinin festivale dahil olma sürecinden de biraz bahsedebilir misin?
Geçen yıl Antalya Film Festivali’nde Belmin Söylemez’in yeni filmi Ayna Ayna’nın Türkiye prömiyeri yapıldı. Festivalde konuşurken söz Belmin Söylemez’in kısa ve orta metrajlarına geldi. Sohbet görenlerin görmeyenlere Bıyık ve Dalgalar’ın da aralarında olduğu Belmin Söylemez filmlerini anlattığı bir yere uzandı. İzlemiş olanların bu filmlerin özgünlüğünü, yaratıcılığını izlememişlere anlatmasındaki heves görülmeye değerdi. Bir neslin bu dönemi tamamen ıskaladığını fark edince, Antalya biter bitmez Belmin Söylemez ve yapımcısı Haşmet Topaloğlu’na seçkiyi önerdik. Kabul etmeleri bizi çok mutlu etti. Seçkinin hazırlanma sürecinde de festivale çok destek oldular, filmlerin kopyaları, fotoğrafları, künyelerini festivalle paylaştılar. Açıkçası bizim için programın en özel ve izleyiciyle buluşturmaktan en çok gurur duyduğumuz bölümü bu şekilde uzun süreli bir hazırlık sonucunda ortaya çıktı.
Ayna Ayna, Yönetmen: Belmin Söylemez
📌Editör notu: Ayna Ayna’nın festivaldeki son gösterimi sonrası yönetmen Belmin Söylemez seyircilerin filme dair sorularını yanıtladı. Söylemez, biri baskıcı babasından kurtulup özgürleşmeye, biri geçmiş travmalarının etkileriyle baş etmeye, bir diğeri ise ekonomik zorluklara rağmen tiyatrosunu ayakta tutmaya çalışan ve bir şekilde yolları kesişen üç kadını anlattığı filmde İstanbul’un da karakterlerden biri olduğunun altını çizdi ve ekledi:
“Önceki filmlerde de, kısa filmler olsun belgesellerde de olsun, İstanbul hep vardı, filmin karakteriydi. İstanbul’daki değişimin bir devamlılığı olsun istedik filmi yazarken. Kentteki değişimi bizzat yaşıyorduk. Çünkü filmde ve diğer filmlerde de bizim yaşadığımız ve İstanbulluların yaşadığı İstanbul var. İstanbul’un karakteristik merkezi mekânları var. O dönüşüm git gide daha da hoyratlaştı. Şehir sakinlerinin düşünceleri alınmadan gerçekleşen bir değişim bu. Birçok mekân kapandı, şehri tanıyamaz hâle geldik. Biraz daha klostrofobik olsun istedik. Barikatlarıyla, karanlığıyla olsun istedik ama ara ara da İstanbul’da ve diğer şehirlerde olduğu gibi nefes aldırsın istedik.”
Ayrıca 4 Haziran tarihinde gerçekleşen Belmin Söylemez söyleşisi yakında YouTube kanalında olacak.
Festivalin bu yılki gönüllülerinden Seher ve Nida ile saha ve festival deneyimini konuştuk.
Seher Işık
Seher, Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde lisans öğrencisi. İlk kez bir festivalde gönüllü olarak çalışıyor.
Festival süresi boyunca sahada öğrendiklerin neler oldu?
Kriz yönetimi olarak cevap vereceğim. Hâlâ öğrenme aşamasındayım ama film festivalleri bunu pekiştirmek için kusursuz bir seçim. Bazen pek yoğun trafik yaşanmadan saatler geçiyor. Bazen de öyle bir on beş dakika geliyor ki aynı anda konuğuna salona kadar eşlik ederken ekip arkadaşına ulaşmaya çalışıyorsun ama hemen yanında da bir problem çıkmış, kendini onunla da ilgilenirken buluyorsun. Böyle on beş dakikaları soğukkanlılıkla karşılayabilmek en önemlisi. Ekip demişken, bu festivalde çok tatlı insanlarla çalışma fırsatım oldu ve bence bunu sağlayan da biraz Uçan Süpürge’nin genel havası.
İleride sinemada üretim yapmayı düşünür müsün? Gönüllü olarak başvururken böyle bir motivasyonun var mıydı?
Hayır, büyüyünce yönetmen olmak istemiyorum.🙂 Şaka bir yana, festival boyunca ekibinle birlikte epey fiziksel ve duygusal emek sarf ediyorsun. Bu yüzden bu festival Uçan Süpürge’nin düzenlediği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden doğan hak mücadelesini ve kadın görünürlüğünü temel alan bir festival olmasa bu işin altına girmezdim.
Unutamadığın bir anın, festivalin tanışmana vesile olduğu bir yönetmen var mıdır?
Mania Akbari ve Somnur Varda benim için bu festivalde yolumun kesiştiği en ilham verici isimlerdi. Unutamadığım o bir an, festivalin bütün bir açılış gecesi. O gece salondaki bütün kadınlar, eminim, orada, bir arada ve çok güçlü olduklarını biliyorlardı. Asiye Dinçsoy’un ve Öyküsu Özyürek’in ödül konuşmalarını unutamayacağım. Kadınların, sahnede bir elinde ödülleriyle gururla sürdürdüğümüz hak mücadelesini anmalarından büyük bir cesaret buluyorum. Geceden bana kalan cümleyse şu: “İktidarlar yaşamı hedef alıyorsa yaşamın kendisi direnmektir.”
Nida Yıldırım
Nida, Hacettepe Üniversitesi'nde Kültürel Çalışmalar ve Medya bölümünde yüksek lisans öğrencisi. Bu, onun da bir festivalde ilk gönüllülük deneyimi.
Festival süresi boyunca sahada öğrendiklerin neler oldu?
Festival süresi benim için çok olumlu geçiyor. Hem basın gönüllüsü olarak destek gösterdiğim işlerde hem de genel olarak festival sürecinde, daha önce festival gönüllüsü de olmadığım için, her an benim için yeni bir deneyim. Bu kadar yoğun, kapsamlı ve dolu dolu bir program akışında ekip çalışmalarını ve nasıl bir dinamiğin olduğunu görmek başlı başına bir öğreti ve de tecrübe. Aynı zamanda, Kültürel Çalışmalar öğrencisi olarak, çeşitli yazı-çizi çalışmalarında deneyim elde etmek istediğim için basın gönüllüsü olmuştum. Festivalin programı doğrultusunda festival akışını yazı çalışmalarına aktarmak, nasıl aktarılacağını öğrenmek ve bununla uğraşmak benim için verimli bir deneyim oldu. Bu anlamda, birlikte çalıştığımız Uçan Süpürge çalışanları ve yöneticileri tarafından çok şey öğrendik ve çok desteklendik.
İleride sinemada üretim yapmayı düşünür müsün? Gönüllü olarak başvururken böyle bir motivasyonun var mıydı?
Aslında sinemaya dair fazla bilgim olmasa da veya kendimi bir sinefil olarak tanımlamasam da toplumsal cinsiyet, gündelik yaşam ve kimliksel meselelerle ilgilenen biri olarak bunlara dokunan filmler izlemeyi çok seviyorum. Ben genel olarak sanatın doyuruculuğuna, çeşitli mücadelelerde ve süreçlerde değişim gücü olduğuna inanan biriyim. Zaten sanatsal çalışmalar da tarih boyunca toplumsal hareketlerde büyük bir yer edinmiştir. Birbirlerinden ayrılamaz hâle gelen toplumsal, psikolojik, kültürel, ekonomik birçok problemi deneyimleyen bir gencim. Deneyimlediğim çoğu problemi içselleştirmememi ve dönüştürücü bir tarafa kanalize etmemi sağlayan önemli şeylerden biri de benzer deneyimleri kolektif olarak yaşadığımızı ve yalnız olmadığımızı bize gösteren kadın sanatçıların eserlerine tanık olabilmek ve onların anlattığı hikâyeleri dinlemek.
Sanatsal aktivizmler ile ilgilenen biri olarak filmlerin politik bir amaç gütmemesiyle de birlikte, bu yıl gösterilen filmlerin kadın anlatılarına ve hayatlarına güzel ışıklar tuttuğunu düşünüyorum. Bu da kişiyi ister istemez eğer ben bir hikâye aktaracak olsam neleri konuşurdum veya neleri anlatmak isterdim diye düşündürüyor. Hem filmler hem de festival sürecinde dinleme fırsatı bulduğumuz film ekipleri bu anlamda çok ilham vericilerdi. Ve evet, kesinlikle bir fırsatım olduğunda ben de sanat alanında bu anlatılara bir katkıda bulunmak ve kendi hikâyeme ses getirmek isterim!
Unutamadığın bir anın, festivalin tanışmana vesile olduğu bir yönetmen var mıdır?
Bu festival ile ilk defa bu kadar üst üste film izleme ve bu filmler üzerine doğrudan o filmlerin ekipleri ile görüşebilme fırsatı yakalayabildiğim için çok mutluyum. Bu süreçte tanışabildiğim yönetmenler Mania Akbari ve Selcen Ergun oldu. Bu iki güçlü kadının söyleşilerinde kadın olmalarına ilişkin hikâyelerini ve bakış açılarını dinleyebildik. Her iki yönetmen de filmlerin oluşum süreçlerine dair kişisel bir deneyimden yola çıktıklarını belirttiler. Şunu anladım ki; eserlerini bu kadar yaratıcı ve etkileyici yapan bir nokta da aslında kişisel deneyimlerini herkesten bir parça olarak aktarabilmek.
Bu süreçte Mania Akbari'nin Ne Cüretle Bunu İstersin? filmini izleme fırsatı elde ettim. Sanırım bu film, festivalin bana unutamadığım katkısı olacak. Filme dair ipucu vermeden şunu söyleyebilirim ki, hem farklı tarzda bir sinema çıktısı olarak hem de kadın meselelerini ele alırken yıkmaya çalıştığı anlatıları rahatsız edici görüntüler üzerinden aktarabilmek benim için farklı tatta bir film seyri oldu. Çok farklı bir yapı söküm çalışması olmuş. Sanatı doyurucu ve güçlendirici bulduğumdan bahsetmiştim. Mania Akbari de Goethe Enstitüsü'nde gerçekleştirdiği panelinde şunu söylemişti: “Kendimi iyileştirmek için sinemayı seçtim." Benzer bir çıkış noktası paylaşabilmek düşünsel anlamda Akbari ile bağ kurmamı sağladı ve hem bu bağ hem de Akbari'nin söylemleri ve filmi beni birçok bağlamda sorgulattığı ve yeni şeyler kattığı için mutluyum!
Seneye sen de gönüllüler arasında yer almak istersen festivalin hesabını takip etmen ve duyuruları beklemen yeterli.👀
Hatırlatma
Önümüzdeki hafta sezona bir bakış attığımız sayı ve podcast bölümü ile yine burada olacağım, ancak Üretim Kaydı'nın yeni adresi için tık tık👇🏻