Merhaba,
Bu satırları ister e-posta kutunuzda, ister Aposto mobil uygulamasında okuyun, sayıya Stockholm'de başlıyoruz.
Temmuz ayının benim için alametifarikası altı günlük Stockholm seyahatimdi. Gamla Stan'ı ve Sodermalm'ıyla, fikası ve köftesiyle, dopdolu yaşadığım o altı günün izlerini, dönüşümün üzerinden iki hafta geçmiş olmasına rağmen Instagram hesabımı takip edenleriniz hâlâ her gün görüyor. Stockholm demişken, bir hatırlatma yapayım. En sevdiğim İsveç yapımı film Tomas Alfredson imzalı Låt den rätte komma in / Let the Right One In, İsveç'ten favori yönetmenim Ingmar Bergman'ın (duh!) en sevdiğim filmi Persona, bu sıralar en merak ettiğim İsveç yapımı ise Altın Palmiye ödüllü Ruben Östlund filmi Triangle of Sadness.
Bu sayının başlığını atarken, geride bıraktığım ay boyunca hem fiziksel hem duygusal olarak roller coaster'larla çok içli dışlı olduğumu fark ettim. Stockholm'ün deniz kıyısındaki dev eğlence parkı Gröna Lund'da bindiğim roller coaster ve attığım çığlıklar bir yana, haziran ayının son günlerinde izlediğim ve aşağıda uzun uzun anlattığım Çilingir Sofrası, bu ay üçüncü kez izlediğim, 2021'in benim için en iyisi olan The Worst Person in the World ve (tuhaftır ki) izlediğim ilk Jean-Luc Godard filmlerinin hissettirdiklerinin katkılarıyla duygusal inişler, çıkışlar, düzlükler ve düşüşler yaşadım ve (sessiz) çığlıklar attım.
Bu sayıda ayrıca O ne izlemiş? bölümüne konuk olan Şehnaz'ın bu ayki favorisini ve kişisel ödüllerim Altın Balkabaa Ödülleri'nin 2021 aday ve kazananlarını bulacaksınız. Daha az kişisel olan film önerilerim ve kısa değerlendirmelerimi geçtiğimiz haftalarda Duende'de yayımlanan yazım "2022 sinemasında yolun yarısı"na göz atmanızı, sürmekte olan etkinliklerden Başka Sinema'nın 45film'lik Yaz gösterimlerini ve Beykoz Kundura'nın Bir Yaz Gecesi Festivali'ni kaçırmamanızı öneririm.
Beni Twitter, Letterboxd ve Instagram’da takip edebilirsiniz.
Emre Eminoğlu
• Yeni Filmler:
- Çilingir Sofrası (2022, Ali Kemal Güven) | ★★★½
- Cha Cha Real Smooth (2022, Cooper Raiff) | ★★★½
- Crimes of the Future (2022, David Cronenberg) | ★★★
- Elvis (2022, Baz Luhrmann) | ★★★
- RRR (2022, S.S. Rajamouli) | ★★½
- Thor: Love and Thunder (2022, Taika Waititi) | ★★
• Geçmişe Dönük:
- Paddington 2 (2017, Paul King) | ★★★★½
- Breathless / À bout de souffle (1960, Jean-Luc Godard) | ★★★★
- A Woman Is a Woman / Une femme est une femme (1961, Jean-Luc Godard) | ★★★★
- We Have a Pope / Habemus Papam (2011, Nanni Moretti) | ★★★½
- I Am Jonas / Jonas (2018, Christophe Charrier) | ★★★½
- Una Noche (2012, Lucy Mulloy) | ★★★
- The Duke (2020, Roger Michell) | ★★½
- Cemetery Junction (2010, Ricky Gervais & Stephen Merchant) | ★★½
• Yeniden-İzlemeler:
- The Worst Person in the World / Verdens verste menneske (2021, Joachim Trier) | ★★★★★
- Sardunya (2020, Çağıl Bocut) | ★★★½

Haziran 2021. Bu ülkede onurumuz için ne kadar mücadele etmemiz gerektiğini hatırlatan, savunmadan kutlamaya vakit kalmayan bir Onur Ayı daha. Ayın son günlerinde Kadıköy Sineması'na girdiğimde, her şeye rağmen kutlamanın da mümkün olduğunu hissediyorum. Temsiliyetin bir lüks hâline geldiği sinemamızdan çıkan nadir kuir filmlerden birini izlemek için herkes salonu doldurmuş. Koltuklarda kuir olmayan vardır elbet, ama ally olmayan olmadığına emin gibiyim. Güvende, evimdeyim. O günün yetmediği, üç özel gösterimle daha salonu dolduran film, geçtiğimiz aylarda 41. İstanbul Film Festivali'nde iki ödül birden kazanan, Ali Kemal Güven imzalı Çilingir Sofrası. Bittiğinde Simge bir mendil kendine çıkarıyor, bir tane de bana uzatıyor, göz yaşlarımı siliyorum. Eve dönüş yolunda ve sonraki bir hafta boyunca durmadan, tekrar tekrar, Nazan Öncel'den "Bunu bir ben bilirim bir Allah" dinliyorum.
Çilingir Sofrası, hem Türkiye kuir sineması için bir mihenk taşı hem de 80’ler sonu/90’lar başında doğan kuirler için bir temsiliyet şenliği. Keşke bir filmi çekilebilmiş olmasıyla ya da temsil etmeye cesaret ettikleri üzerinden konuşmak zorunda kalmasaydık - ama Türkiye’deyiz. Doğrudan yakalayacakları belli. Ama etiketlerden, kimliklerden bağımsız, çok kişiyi bulabilecek, çok kişisel vurabilecek bir film aynı zamanda. Değerini bilmeniz için kuir olmanız gerekmeyen filmlerden; aşka, hayal kırıklığına, karşılanmayan beklentilere aşina olun yeter. Bir çilingir sofrasına, bir rakı gecesine, bir odaya, bir eve hapsedilmiş, birkaç anıya, birkaç güne sığdırılmak zorunda kalmış aşklara dair bir film bu. O masaya her oturuşta, karşı karşıya her gelişte aynı rüyaya dalmaların, sofra toplandığı anda gerçek dünyaya uyanmaların filmi.
Çilingir Sofrası (2022, Ali Kemal Güven) | Kaynak: Dadanizm
Barış Gönenen ve Ahmet Rıfat Şungar kadar iyi başka bir oyuncu seçimi olabilir miydi, Emir Can ve Yusuf Efe olduklarına daha ne kadar inanabilirdim bilmiyorum. Filmin eksikleri tabii ki var; tek mekanda geçse de doğaçlamaya kapalılık hissediliyor (ki Selda Taşkın elini değdirdiği her film gibi burada da mucizeler yaratmış, bunu minimuma indirmiş) ve iyi müzik seçiminin iyi müzik kullanımı demek olmadığını hatırlatıyor.
Ama teşekkür edilmesi gereken bir film Çilingir Sofrası. Perdede kolay bulamadığımız anları perdeye taşıyan, belki defalarca yaşadığımız anları hatırlatarak izleme deneyimini duygusal bir roller coaster'a dönüştüren filmlerden. O yüzden teşekkürler, arkadaşlık sanılmış, sanılmaya devam etmiş tüm ilk ya da büyük aşklar ve gönlünün tellerine mızrap dayanmayanlar adına...
“Başka bir hayat yok, o yüzden öpeceksen öp.”
★★★½
Şehnaz Uğur | Everything Everywhere All at Once
Bir çılgınlık, bir roller coaster...

Onu izledim ben. ile ayda bir konuk yazarları ağırlamaya, sözü film izlemeyi de filmler hakkında konuşmayı da en az benim kadar sevenlere bırakmaya devam ediyorum. Bu sayıdaki konuğum, Şehnaz Uğur.
Ekim 2021. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne ilk kez gidiyorum. Birkaç hafta önce sıcaklığı ve samimiyetiyle kalbimi fetheden Ayvalık Film Festivali'nden sonra Antalya'nın sektörel ciddiyeti ve rekabetçi ortamı bende şok etkisi yaratıyor. Ama yine de festival partilerinin kokteyl masalarında, film çıkışı sohbetlerde birkaç kişiyi tanıyabildiğime seviniyorum. Onlardan biri olan Şehnaz, Türkçesini ikimizin de bulmakta zorlandığı, sektörün çok alışıldık olmayan bir görevini üstleniyor: Acquisition manager. Kendi aramızda şakalaşırken söylediği gibi, "Film-dizi alıyor işte." Şehnaz'ı Letterboxd ve Twitter'da takip edebilirsiniz.
Şimdi sözü Şehnaz'a bırakıyorum...
Şehnaz ne izlemiş?
Şehnaz'ın en iyisi: Everything Everywhere All at Once, 2022
Bizimkisi bir kavuşamama hikâyesi... Sene başından beri beklediğim bir filmdi Everything Everywhere All at Once. SXSW gösterimini takiben Türkiye'de 8 Nisan'da vizyona girmesi şaşırtıcı olmuştu. İstanbul Film Festivali'yle çakışmasından Covid-19'a, seyahatlerden kaçan seanslara... Filmi izleme çabalarım tam bir köşe kapmaca oyununa dönmüştü. Senelerdir ailecek sürdürdüğümüz tuhaf bir alışkanlığımız var, vizyona giren filmi ilk haftasında hafta sonu ilk seansta izleyemiyorsam yüksek ihtimal o filmi sonsuza dek (ya da televizyon mecralarından birinde gösterilene dek) kaçırıyorum. Dolayısıyla bu filmi de 6 ay sonra kendi televizyonumdan izlememe ramak kalmıştı. Geç oldu, biraz güç de oldu, vizyona girmesinden 4 ay sonra filmle sıcak bir temmuz gününde, Kadıköy Sineması'nda kavuşabildik.
Filme dair söylenen her şey doğru, ama yetersiz.
Bir çılgınlık, bir roller coaster...
Konusundan bahsetmeden filmden bahsetmek son derece güç ama filmi hâlâ izlemeyenler ne kadar az bilgiyle izlerse, sanırım alacakları keyif de o denli artar. Bilinmesi gereken tek şey şu: Vergi beyanında bulunan bir kadının, vergi sistemiyle imtihanı. Ve bu son derece yeterli!
Genel müşkülpesentliğimden ötürü filmi beklememe rağmen, dört ayda biriken pozitif yorumların yarattığı beklenti ve önyargıyı göz önünde bulundurduğumda, beğenmeme ihtimalim bir hayli yüksekti. Yanılmışım. Sadece nadir filmlerde hissettiğim mutluluktan, fazla beğeniden kaynaklanan yüksek anksiyeteyi filmin hemen hemen ilk dakikalarından itibaren hissetmeye başladım. Kulağa kötü bir his gibi gelse de bu benim bir film hakkında hissedebileceğim en yüksek, en olumlu duygu.
Oyunculardan hangisini övmeye başlasam bilememekle beraber sanırım yine de gönlümü en fazla Michelle Yeoh çaldı. Mimikleri, aşırı gerçekçi vücut dili... Hayranlıkla, "Bu sene Oscar heykelciğini ona verseler" diyerek izledim. Ama dediğim gibi, filmin hiçbir öğesini bütününden ayırarak öne çıkarıp övemiyorum. Kurgusu, anlatısı, müzikleri ve dünyası, sonsuz göndermeleri ve referansları, hayal ettiğimin de ötesindeydi.
Filmden çıktığımda aşılması güç, tekrar ulaşılması zor bir duyguyla sinemayı neden sevdiğimi hatırladım.
★★★★½
- ŞU

Sayının bu bölümünde, her yıl 20 kategoride yılın en iyilerini seçtiğim kişisel ödüllerim Altın Balkabaa Ödülleri / Golden Pumpkin Awards'ın rastgele bir kategorisini ziyaret ediyoruz. Fakat bu hafta özel bir hafta!
2021 sinema yılı kapanalı aylar oldu. Biliyorum, birçoğunuz görmek, duymak istemiyorsunuz. Fakat ben kişisel ödüllerimi haziranda duyuruyorum. Geçmişe dönük izlediğim her güzel filmle eski ödüllerimde değişiklikler yaptığımdan, yeni bir yılın ödüllerini duyurmadan önce olası değişikliklerin en aza inmesini sağlamak, yani yılın beğeneceğimi, aday edeceğimi ya da ödüllendireceğimi düşündüğüm tüm yapımlarını izlemiş olmak istiyorum.
Mass (2021, Fran Kranz) | Kaynak: IMDb
Aday listelerimde ödül sezonu boyunca adını duymaktan sıkıldığınız filmler kadar, sizin için keşif niteliğinde olabilecek filmler de göreceksiniz. Mass, Passing, Pig, Shiva Baby, The Sparks Brothers ve Zola gibi filmlere birden fazla kategoride yer verebildiğim içinse kendimle ayrıca gurur duyuyorum.
18. Altın Balkabaa Ödülleri'nde en fazla adaylık alan filmler The Power of the Dog (9), The Green Knight (8) ve Mass (6); birden çok ödül kazanan filmlerse Dune (3), The Worst Person in the World (2), The Power of the Dog (2), The Lost Daughter (2) ve No Time to Die (2) oldu. Ana kategorilerdeki kazananları aşağıya bırakıyor, 2021'in tüm aday ve kazananlarını buradan, tüm Altın Balkabaa aday ve kazananlarını ise buradan inceleyebileceğinizi hatırlatıyorum.
En İyi Film: The Worst Person in the World
En İyi Yönetmen: Jane Campion (The Power of the Dog)
En İyi Özgün Senaryo: The Worst Person in the World
En İyi Uyarlama Senaryo: Drive My Car
En İyi Kadın Oyuncu: Olivia Colman (The Lost Daughter)
En İyi Erkek Oyuncu: Andrew Garfield (tick, tick...BOOM!)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jessie Buckley (The Lost Daughter)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Kodi Smit-McPhee (The Power of the Dog)