Merhaba. Bu hafta bizim için oldukça heyecanlıydı. 2 Şubat’ta Kadıköy Sineması işbirliğinde Whiplash filmiyle başladığımız tematik gösterim serisi Başrol Müzik’in ikinci buluşmasını gerçekleştirdik. Kadıköy Sineması’nda bu sefer Jam’s Session desteğiyle The Boat That Rocked filmini izledik. Üstelik gösterimin öncesinde Eray Düzgünsoy’un film müziklerini tema olarak belirlediği DJ setiyle epey keyiflendik.
Başrol Müzik: Etkinlik serimiz Jam’s Session’ın desteğiyle 4 Mayıs’ta Across The Universe, 11 Mayıs’ta Cadillac Records ile devam edecek. Üstelik bu sefer Başrol Müzik, filmlerin müzikal evrenini bant mag. partnerliğinde BİNA'ya taşıyacak. Nasıl mı? Kadıköy Sineması'ndaki gösterimin ardından rotayı BİNA’ya çevireceğiz ve bant mag.’in DJ kabinindeki konuklarıyla filmlerin müzikal odağını gecenin teması hâline getireceğiz. BİNA’nın DJ kabininde 4 Mayıs’ta The Beatles şarkılarından hazırladıkları özel setle Doruk Yurdesin & Deniz Bankal ikilisi olacak. 11 Mayıs’ta ise Cünort’la 1950’ler Chicago’sunda blues, soul, caz ve rock ‘n’ roll dokulu bir yolculuğa çıkacağız. Across The Universe’ün biletlerine buradan, Cadillac Records’ın biletlerine şuradan ulaşabilirsin.
Kadıköy Sineması'nda, The Boat That Rocked gösteriminin öncesinde
Neler var bu sayıda?
🎧 İzleme Listesi: Özcan Alper’in Altın Portakal ödüllü filminden İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin ilk örneklerine
🗣️ Hikâyeleriyle Şarkılar: Joy Division, She's Lost Control
🎬 Haftanın filmi: Across the Universe (yön. Julie Taymor)
💿 Haftanın albümü: The Ringo Jets, Radio Ringo
Müzikli ve sinemalı buluşmalara,
Taner

Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
Podcast: İzleme Listesi | Karanlık Gece, Aşk, Mark ve Ölüm, Visconti Retrospektifi
Sinemalarda, evde ya da İstanbul’daki film gösterim programları kapsamında izleyebileceklerinden seçtiğimiz 10 yapım.

İzleme Listesi podcast'inde; sinemalarda, evde ya da İstanbul’daki film gösterim programları kapsamında izleyebileceklerinden seçtiğimiz 10 yapım hakkında kısa bilgiler var.
Müzik ve sinemanın birleşen güçlerinden bir liselinin içsel yolculuğuna, Özcan Alper’in Altın Portakal ödüllü filminden İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin ilk örneklerine bu hafta sinemalarda, evde ve şehirde izleyebileceğin birçok seçenek var.
🗣️ Hikâyeleriyle şarkılar: Joy Division, She's Lost Control
Ian Curtis'in epilepsi nöbetleri geçiren bir kadından esinle yazdığı She's Lost Control, çalkantılı ve karanlık bir zihnin en saf olduğu anlardan biri.

Birleşik Krallık 70'lerin ortasında ülkeyi ve dünyayı kasıp kavuran punk rock dalgasından çıkmaya başlarken onun bıraktığı mirastan beslenerek punk'ın ötesine uzanan gruplar yeşermeye başladı. Post-punk olarak bilinen, aslında bir şemsiye kavram olarak altında envaiçeşit müzik pratiğini barından janr, Birleşik Krallık'tan dünyaya yayıldı. 1978'de adım sesleri iyice duyulan post-punk; günümüze kadar sayısız müzisyen ve müzik grubuna ilham kaynağı olmuş zenginliğini bir sonraki yıl, 1979'da kazandı. İşte o sene, 20. yüzyılın yalnızca rock 'n' roll tarihinin değil; aynı zamanda müzik tarihinin de en kült eserlerinden biri olacak Joy Division'ın Unknown Pleasures albümü yayımlandı. Ve Unknown Pleasures'ın ikinci yarısı, müzikal ve atmosferik nitelikleri kadar hikâyesiyle de öne çıkan bir şarkıyla açıldı: She's Lost Control.
She's Lost Control'ün ABD'de yayımlanan tekli basımının kapağı. | Fotoğraf: Charles Meecham, tipografi: Peter Saville.
23 Ocak 1979 - 18 Mayıs 1980, Ian Curtis
Ian Curtis, 18 Mayıs 1980'deki intiharına kadar hayatının son demlerini epilepsiyle boğuşarak, onun semptomlarını azaltmak için kullandığı ilaçlarla geçirdi. 1979 başında, henüz Unknown Pleasures dahi yayımlanmadan tanısı konulan hastalığı; hâlihazırda melankolik ruhlu, depresyona meyilli ve karamsar tahayyülerle dolu Ian'ı zihinsel ve fiziksel sağlığını yitirdiği bir sürece taşıdı.
Curtis'in hastalığının gölgesinde geçen ve iki yılı bulmayan Joy Division kariyeri, onu epilepsiyle ilişkilendiği anların kahramanı yaptı. Bedeninin kontrolünü kaybettiği ve âdeta bir trans hâline geçiş yaptığı eşşiz sahne performansı, bir epilepsi nöbetinin koreografisi gibiydi. She's Lost Control şarkısı tam da burada, Ian'ın epileptik personasının ve hastalığıyla biriktirdiği yaşanmışlıkların ortasında mevcut durumuna ışık tuttu. Ancak She's Lost Control'ün tüm bunların gerisine, Curtis'in epilepsi tanısının öncesine giden bir tarihi vardı.
1978 - 1979, Macclesfield İstihdam Merkezi
Ian Curtis, Warsaw grubunda başlattığı müzik kariyerini Joy Division'la devam ettirirken aynı zamanda Macclesfield, Manchester'da özel ihtiyaçlara sahip bireyleri istihdam yoluyla rehabilite etmek için açılmış bir sosyal hizmet merkezinde memur olarak çalışıyordu. Müşterilerinden biri adını bilmediğimiz, epilepsi hastası bir kadındı. Curtis'i 1978-1979 yılları arasında ofisinde ziyaret eden ve her ziyaretinde epilepsi atakları geçiren kadın, Ian'ın müstakbel hastalığıyla ilk karşılaşmalarıydı.
O bir yıla sıkışan ve ikiliyi aynı çaresiz durumun içine sürükleyen yaşanmışlıklar bir gün durdu, ziyaretler gerçekleşmez oldu. Aradan geçen zaman, Ian Curtis'i meraklandırdı. Kötü haber alınmayı bekliyordu: Kadın, uykusunda geçirdiği bir başka nöbetle hayatını kaybetmişti. Bu, Curtis'in sakladığı trajik hatıraları kağıda dökmesine neden oldu; beyaz bir sayfanın tepesine "SHE'S LOST CONTROL" yazdı ve devam etti:
Confusion in her eyes that says it all
She's lost control
And she's clinging to the nearest passerby
She's lost control
And she gave away the secrets of her past
And said, "I've lost control again"
And to the voice that told her when and where to act
She said, "I've lost control again"
Bir kadın kontrolünü kaybetti, Curtis'in habis sesleri içinde yankılandı ve ortaya Ian'ın işkenceli zihninde kristalize olan; çaresizliğin, düşkünlüğün ve umutsuzluğun en direkt tasvirlerinden biri; Joy Division'ın ses kimliğinin eş şeffaf hâllerinden biri çıktı.
Ian Curtis'in el yazısıyla She's Lost Control sözleri
Başrol müzik: Across the Universe
Duende ve Kadıköy Sineması işbirliğiyle hazırlanan Başrol Müzik serisinin yeni filmi, The Beatles şarkılarını müzikale dönüştüren Across the Universe.

Film: Across the Universe
Yönetmen: Julie Taymor
Süre: 133 dakika
Yapım yılı: 2007
"Is there anybody going to listen to my story
All about the girl who came to stay?"
Genç bir adam... Sanki arada kamera yokmuşçasına gözlerinin içine bakarak, sakin ve dingin sesiyle dönüp soruyor sana filmin ilk saniyelerinde. Sadece melodi değil, hisler de tanıdık. Beklenmedik anda karşına çıkan birininin hayatında kalıcı olduğu hikâyelerden birini anımsıyorsun. Onun hikâyesini kimse dinleyecek mi diye merak ediyor Jude. Sanki iki saati aşkın süre boyunca orada, tam da o hikâyeyi dinlemek üzere bulunmaya gönüllü olmamışsın gibi. Evet, Jude. Hani şu dünyanın en ünlü şarkılarından "Hey Jude" şarkısındaki gibi. Hikâyesindeki kızsa Lucy. Evet, Lucy. Hani "Lucy in the Sky with Diamonds" şarkısındaki gibi. Melodinin nereden tanıdık geldiği aşikâr: Bizzat kendi adını da bir The Beatles şarkısından alan Across the Universe, bir The Beatles müzikali.
Across the Universe | Kaynak: IMDb
The Beatles'ın en sevilen şarkılarını kesişen birkaç aşk hikâyesi etrafına oturtan Across the Universe; karakterlerinin isimlerini The Beatles şarkılarından almakla kalmıyor, grubun şarkılarının duygusal ve kavramsal detaylarını hikâyesine ve görselliğine yansıtıyor. Tabii müzikal sahnelerinde ve soundtrack albümünde 33 farklı The Beatles şarkısına yer veriyor. Bu şarkıların yedisi The White Album olarak da bilinen The Beatles albümünden; onu beşer şarkının alındığı Magical Mystery Tour ve Abbey Road ile dört şarkının alındığı Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band albümleri izliyor. I've Just Seen a Face bir bovling salonuna taşınıp ilk aşkı tarifliyor örneğin. Bir gospel korosunun eşlik ettiği Let It Be, 1967'deki Detroit ayaklanmasında hayatını kaybeden siyah bir çocuğun yasını tutuyor.
Across the Universe, popüler şarkıları bir hikâyeye oturtarak müzikale dönüştüren "jukebox müzikallerin" modern bir örneği. Broadway ve West End'in çokça sevdiği fakat Singin' in the Rain (1952, Stanley Donen ve Gene Kelly) sonrasında Moulin Rouge!'a (2001, Baz Luhrmann) kadar sinemada fazla örneği görülmeyen bir türü, belki de sadece belli bir döneme değil; tek bir grubun şarkılarına bağlı kaldığı için daha özel bir hâle getiriyor. 1960'ların politik ve toplumsal atmosferi tüm dünyada oldukça hareketli ve The Beatles'ın şarkıları dönemi, savaş karşıtlığını ve tabii hippiliği layıkıyla yansıtıyor. Öte yandan tüm bu toplumsal meseleleri, barış mesajlarını ve aşk sözcüklerini tek bir hikâyeye oturtmak zor. Belki de bu yüzden senaryoda çok fazla karakter, çok fazla yan hikâye ve zorlama denilebilecek yollarla kesişmiş çizgiler var. Jude'un Liverpool'da başlayan hikâyesi, II. Dünya Savaşı sırasında okyanusun o tarafına geçmiş ve ülkesine geri dönmüş babasını arayışıyla New Jersey'e uzanıyor. Dönemin politik olaylarını fona yerleştirmek ve bunlara göndermeler içeren şarkıları dâhil edebilmek için Detroit'e, hatta Vietnam'a uğruyor. Hatta halisünasyonlar ve saykedelik sahneler aracılığıyla, film kendine kafasına eseni yapma özgürlüğü tanımak için kolay, klişe (ama aslına bakarsan yine de dönemin özgür ruhuna uygun) yollar seçebiliyor.
Across the Universe | Kaynak: IMDb
Jim Sturgess ve Evan Rachel Wood'un başı çektiği kadro, sesleri ve fiziksel görünümleriyle The Beatles'a da 1960'lara da çok yakışıyor. Daha önce Titus (1999) ve Frida (2002) gibi filmleriyle dönemin ruhunu ve hikâyenin duygusal ağırlığını yakalayan görsel dünyalar yaratmaya alışık Julie Taymor sineması burada da dört dörtlük bir iş çıkarıyor. (Burada Albert Wolsky'nin Oscar adayı kostüm tasarımlarını ayrıca anmak gerek.) The Beatles şarkılarında adı geçen Jude, Lucy, Max, Sadie, Prudence ve daha nicesi; çileklerin kırmızısının ve gökyüzündeki elmasların fon oluşturduğu The Beatles evreninde ete kemiğe bürünüyorlar.
Başrol Müzik seçkisini hazırlarken şöyle demiştik:
Müzik, sinemanın sessiz olduğu dönemde dahi ayrılmaz bir parçasıydı. Filmlerle özdeşleşmiş özgün müzikler, filmler için yazılmış şarkılar, başucu albümü hâline gelmiş soundtrack albümleri… Müziği kullanmanın, müzikten beslenmenin dışında müziği başrole yerleştiren filmlerin de sayısı hiç az değil üstelik. Müziğin birleştirici gücüne ya da müziği üretmenin hazzına dair kurmaca hikâyeler; müzisyen biyografileri, müzik belgeselleri, konser filmleri… Müziğin sesini açmakla kalmayıp, müziği seyre dalmanın zamanı şimdi.
Across the Universe'ü Filmekimi 2007'de Emek Sineması'nın büyülü atmosferinde ilk izlediğimde tanık olduğum şey tam olarak buydu işte: Müziği seyre dalmak. Henüz yirmi yaşındayken geçmişe dönüp keşfettiğim sayılı müzik grubundan olan The Beatles'ın yarısını ezbere bildiğim şarkılarını bambaşka bir görsellikle izlerken bir yandan da müziğin birleştirici gücünü hissetmiştim dört bir yanımda: Salondakiler şarkıları mırıldanıyordu.
Nerede izleyebilirsin? Across the Universe, Başrol Müzik gösterim serisi kapsamında, 4 Mayıs Perşembe saat 19.00'da Kadıköy Sineması'nda gösteriliyor. Bilet almak, müziği seyre dalmak ve birlikte mırıldanmak için buraya tıkla.
Benzer işler:
- Hair (1979, Miloš Forman)
- Mamma Mia! (2008, Phyllida Lloyd)
Paribu ile "Arter’de Uzun Cumartesi"nin ilki yarın
Paribu ile "Arter’de Uzun Cumartesi" yarın gerçekleşecek
Paribu kültür sanat alanındaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek programıyla sanatın tüm disiplinlerini kapsayan Arter’in “Uzun Cumartesi” etkinliklerinin sponsoru oldu.
Nedir? Yarın gerçekleşecek olan Paribu ile “Arter’de Uzun Cumartesi” kapsamında tüm sergiler, kütüphane ve kitabevi gece yarısına kadar ziyaretçilere açık olacak. “Uzun Cumartesi” kapsamında Paribu kullanıcıları, 11.00 – 24.00 saatleri arasında tüm güncel sergileri ücretsiz olarak ziyaret edebilecek ve galerideki sesli rehberlere ücretsiz erişebilecek. Paribu yıl boyunca belirli dönemlerde tekrarlanacak olan “Uzun Cumartesi” etkinliklerini desteklemeye devam edecek.
Neler var? Arter’de 19.00 ve 22.00 olmak üzere iki farklı saatte düzenlenen ve kontenjanı sınırlı olan sergi turları herkese açık olacak. Gezilebilecek sergiler arasında küratörlüğünü Eda Berkmen’in üstlendiği Türkiye’de kavramsal sanatın öncüleri arasında yer alan Cengiz Çekil’in Bugün de Yaşıyorum sergisi ve küratörlüğünü Emre Baykal’ın üstlendiği Elina Brotherus’un Large de Vue sergisi yer alıyor. Ayrıca küratörlüğünü yine Eda Berkmen’in yaptığı Eva Koťátková’nın Bir Balıkmışım Bacakları Olan sergisi de ücretsiz ziyaret edilebilecek.
Paribu ile “Arter’de Uzun Cumartesi” hakkında daha fazla bilgi için ParibuLog’u ziyaret edebilirsiniz.
🎸 Albüm incelemesi: The Ringo Jets, Radio Ringo
The Ringo Jets'in "garajda" başlayan yolculuğunun beklenmedik ses duraklarıyla dolu yeni macerası Radio Ringo, grubun bugüne kadarki en renkli ve görkemli albümü.

Albüm: The Ringo Jets, Radio Ringo
Süre: 52 dakika
Plak şirketi: Ferment Records
Yayın tarihi: 28 Nisan 2023
Ringo'nun radyosu
Temelleri 2011 yılında atılan, bas gitarsız kadrosunu gitarlarda Tarkan Mertoğlu ve Deniz Ağan, davullarda Lale Kardeş'in oluşturduğu The Ringo Jets; üçüncü stüdyo albümleri Radio Ringo'yla geri döndü.
Tommaso Colliva prodüktörlüğünde kaydedilen ilk uzunçalarları The Ringo Jets'le (2012) Türkiye'nin yerel müzik sahnesine psikedelik ve garaj rock'ın patlayıcı, lo-fi ve direkt enerjisini getiren grup, 60'lı yılların sonuyla 70'li yılların old-school rock mirasından beslenen ses manzaralarıyla öne çıktı. Motor şehri Detroit'in proto-punk devleri The Stooges ve MC5; blues rock'ın öncü kült kahramanlarından Bo Diddley; erken 80'lerin noise rock protest'leri Butthole Surfers, Hüsker Dü ve Steve Albini'nin Black Flag'i, The Ringo Jets'in safi rock 'n' roll resmini boyayan malzemeler olarak seçilebiliyordu.
Bu esin kaynaklarını bir arada kullanmak; The Ringo Jets'in Türkiye'den bir rock grubu olarak marjinlere yerleşen durumunu, 2012'den sonra Avrupa kıtasına da yayılan bağımsız ününü özetlemek için aydınlatıcı kaynaklar olarak değerlendirilebilir. Öte taraftan, son yıllarda iyice anaakımın dışına düşen ve bir yenilenme olarak yakın geçmişte Arctic Monkeys'in külliyatına; bir çıkış olarak ise günümüzde Måneskin'in isyankâr pazarlanabilirliğine sığınan rock 'n' roll'un güncel gerçekliğinde The Ringo Jets'in vadettiği bir otantiklik var. Her ne kadar bu otantiklik orijinallik mefhumuna karşılık gelmese de grubun bağımsız, kendin yap ve garajdan yaratıcılığı onları taklitçi bir nostaljinin ötesine taşıyan temel faktörler.
Bu anlamda The Ringo Jets'in diskografisi; kök saldıkları rock topraklarını zenginleştiren, o engin kütüphaneyi genişleten görece sabit bir çizgide ilerledi. 2015 yılının iki bölümlü kısaçalar serisi Evil Eye, Türkiye'nin folklorik psikedelik ses ipuçlarıyla çeşitlendi. Ancak The Ringo Jets'in Batı menşeili amatör ruhlu rock 'n' roll'u, Open Sesame'nin (2018) bir LSD trip'ini çağrıştıran kaleydoskop görselliğinde ve garaj sesli sanrısallığında bangırdayan kompozisyonuyla bir öze dönüş gibiydi. Grup, yeni albümleri Radio Ringo'yla ise ses kimliklerinin özünü korurken janrlar arası bir radyo programı sunuculuğuna soyundu.
Tarkan Mertoğlu'yla ilk defa kendi yapımcılığını gerçekleştiren The Ringo Jets, albümün miksini The Last Man Standing şarkısında Foo Fighters ve Pixies gibi isimlerle çalışmış Chris Sheldon'a, gerisinde Ozan Çanak'a, mastering'ini de 6 Grammy adaylığı bulunan Chris Athens'a teslim etti. Grup üyelerini retro bir dekor içinde geçmişten bir pasaja ışınlayan, onları analog bir radyonun önünde kadrajlayan kapak fotoğrafı Eda Arda'ya; tüm bunları bir araya getiren görsel tasarım ve sanat yönetimi ise Tayga Soysaltürk'e ait.
The Ringo Jets, Radio Ringo
Karışık kaset bir radyo programı
Radio Ringo, The Ringo Jets'in bugüne kadar yayımladığı en renkli işi. Bunun temelinde müzik kariyerlerinin ilk 10 yılında kendilerinin alemetifarikası yaptıkları garaj, punk ve psikedelik "rocker" şahsiyetlerinin tahmin edilebilir ve birbirine yakın üretimlerini geride bırakmaları var. Öte taraftan The Ringo Jets'i ilişkilendikleri müzikal esinlerin ve janrların dışına taşıyan bu yaratıcı yolculuk, grubun radikal bir dönüşümü değil; daha ziyade çekirdeklerini korudukları bir kabuk değişimini sahneye taşıdı.
3 ara (interlude) ve 2 intro'nun arasında olduğu toplam 19 şarkıyla Radio Ringo, The Ringo Jets'in bugüne kadarki en kalabalık (ve ilk defa çoğunlukla Türkçe olan) şarkı listesine ve en uzun çalma süresine sahip. Bunun sebebi; albümün akışının geleneksel uzunçalar formatından ayrılması; bunun yerine grubun kompozisyonlarına dâhil olan yeni janrların ve onların kimi öncü figürlerinin kortejine dönüşen bir radyo programı tasarımını benimsemiş olması. Bu anlamda Radio Ringo, "rock 'n' roll garajının konfor alanından" çıkan The Ringo Jets'in karışık kaset yayın yapan bir istasyon için hazırladığı kürasyon bir çalma listesi âdeta. Diğer taraftan da grubun kataloğuyla inşa ettiği müzikal personasına sadık kalırken geleceğin taze formlarına açık kapı bırakan muhtemel bir evriminin de habercisi.
Öyle ki Ringo'nun radyosu, 2 gitar ve bir davulun birlikteliğinde minimal görkemlilikler yaratan The Ringo Jets'in enstrüman çantasını büyüttüğü; hâliyle grubun süssüz enstrümantasyonunu birçok ilkle çeşitlendirdiği bir akışa sahip. Bu ilkler arasında olan; 1. ara'nın Americana/bluegrass gitarları ve Ara Beni Robot intro'sunun Krafterwerk'in synthpop klasiği The Robots sample'ı gibi geçişler/başlangıçlar, albümün radyo sunumunu kuran ses parçaları olmalarının ötesinde bir işlev ihtiva ediyor.
Zira her ne kadar bunlar kısa ömürlü ses parçaları olsa da Radio Ringo'nun bahsettiğim enstrümantasyon genişlemesinin ipuçlarını veren köprüler aynı zamanda. Örneğin, intro'sunun ördüğü patikanın üzerinden yol alan Ara Beni Robot, Tarkan Mertoğlu'nun synthesizer'ının öncülük ve rehberlik ettiği; LCD Soundsystem-vari bir indietronica şarkısı. Öte yandan (tartışmaya açık bir şekilde) 1.ara'nın yolunu yaptığı ve The Ringo Jets'in albüm boyunca sergilediği gitar müziğine alternatif yaklaşımlar silsilesi, Radio Ringo'ya baştan sona yayılan bir farklılık rüzgârı. Ve Funky gitar akorlarıyla öne çıkan Bir Damla Gözyaşı, The Ringo Jets'i Palmiyeler'le buluşturan indie pop Çilek Mevsimi, Erkin Koray'ın Elektronik Türküler'inden fırlama bir Anadolu rock marşı gibi yankılanan Şehir ve dahası; Ringolar'ın bugüne kadarki en kapsayıcı müzikal atılımlarının nişaneleri.
Seyahatinin ikinci on yılının başında The Ringo Jets; 3. uzunçalarları Radio Ringo'yla Türkçeyi, yerel indie müzik sahnesinin popüler pop rock ses motiflerini, Anadolu rock'ın mirasını, synthesizer & minimal klavyelerin yaygın kullanımıyla elektronikle-rock arasında mekik doyun oyun alanları keşfetti; janrlar arası geçişkenliğinin temasını oluşturduğu bir radyo programı konseptiyle kendini yeniden tanımladı.
Grubun "Batı'nın garajlarında" başlayan yolculuğunun beklenmedik duraklarla dolu yeni macerası Radio Ringo, bugünden itibaren çeşitli çevrimiçi müzik platformlarında yayında.
• Taner Turna, Z jenerasyonunun festivalsizlik ikliminde müzikle kurduğu bağlara, bir araya gelme arzularına ve markalardan taleplerine dair kuşak araştırmacısı yazar Evrim Kuran'la bir söyleşi gerçekleştirdi. "Gençlerini sevmeyen bir ülkede müziğin yeri ve önemi" yazısı burada.
• Mac DeMarco, 2018'le 2023 arasında aldığı 199 adet ses kaydını dev bir albümde bir araya getirdi. 21 Nisan'dan beri yayında olan One Way G'yle ilgili detaylar "Mac DeMarco'nun 199 şarkılık yeni albümü: One Way G" haberimizde.
• Emre Eminoğlu, 42. İstanbul Film Festivali'ne veda yazısında Afire oyuncularıyla röportaj yaptı; festival kısaları ve festival ödüllerini bir araya getirdi.
• Amy Winehouse'un günlük yazıları 40. yaş gününden iki hafta önce kitap olarak yayımlanacak. Günlük yazılarına, el yazısıyla yazılmış sözler ve kişisel fotoğraflar da eşlik edecek. Haberin detayları burada.
• Koray Soylu, grubu SQÜRL'le ilk albümü Silver Haze'i çıkarmaya hazırlanan Jim Jarmusch'un müzikle yıllara yayılan yolculuğunu yazdı.