aposto-logo
TR
TREN
Kayıtlara Geçenler A yüzü
Kayıtlara geçenler B yüzü
Severek Takip Ediyoruz

Tiyatro ve sinemanın iç içe girdiği bir film

"cehennem boş, tüm şeytanlar burada" kısa filminin yönetmeni Özgürcan Uzunyaşa ve oyuncusu Öyküsu Özyürek'le söyleşi.

"cehennem boş, tüm şeytanlar burada" filminde Gülşah rolünde, Öyküsu Özyürek

Herkese merhaba,

Bayram ve 23 Nisan derken günler süren bir bayram havasından umarım siz de nasiplendiniz. Ben 23 Nisan'ı bahane edip burada konuklarla konuştuğumuz çocukluk anılarına bir geri dönüp baktım.

Bu sayıda set öncesinden haberdar olduğum "cehennem boş, tüm şeytanlar burada" kısa filminin yönetmeni ve oyuncusunu konuk almanın mutluluğunu yaşıyorum. Geçen sene bu film sayesinden uzun zaman sonra set yüzü görmüştüm. Set ışığına güneş muamelesi yapıp enerji depolamıştım.🌞

Artık böyle sürprizli sayılarla yine burada buluşacağız. Bakalım neler kayda geçmiş.👀

Ece

Kayıtlara Geçenler A yüzü

Tiyatro ve sinema iç içe: cehennem boş, tüm şeytanlar burada

"cehennem boş, tüm şeytanlar burada" kısa filminin yönetmeni Özgürcan Uzunyaşa ile filmin üretim süreci üzerine konuştuk.

Yönetmen Özgürcan Uzunyaşa ile tanışmam, Emre Sefer’in kısa filmi Babamın Öldüğü Gün’ün kurgusunu yapmasıyla olmuştu. Onu ilk önce belgeseller de dahil kurgucu kimliğiyle tanıdım, sonrasında Beyaz Bir Gece (2018) kısa filmini izledim ve zamanla oynama biçimine hayran kaldım. Kendisinin tiyatro oyunun da video içeriklerini çektiğini ve kurguladığını biliyor, aynı zamanda öykü yazarı ve editör kimliğini de yakından takip etmeye çalışıyorum. Tüm bunlara baktığımda son kısa filmi cehennem boş, tüm şeytanlar burada tüm bu kimliklerinden birer yansıma görüyorum. Film bir tiyatro sahnesiyle açılıyor, tıpkı yazar kimliğinin altını çizen Beyaz Bir Gece filmi gibi zaman algımızla oynayan bir hikâye var.

İlk sorum filmin adına dair olacak, pek çok yönetmen/senarist hikâyeyi bulsa bile ismi bulmakta zorlanıyor. Bu filmde sanki önce isim kendini belli etmiş de hikâye onun çemberinde kurulmuş gibi, yanılıyor muyum? Bu filmi neden yapmak istedin? Bu sorunun yanıtı da burada gizli gibi geliyor bana.

İsim ve fikir aynı anda var oldu. Bende süreç biraz böyle işliyor. Fikir, isimle birlikte geliyor. Film bütünsel bir film fikri olarak canlanıyor. Bunun içinde görsel tarzı da, ismi de taşıdığı ritim ve duygu da var. Gözümün önünde set içerisinde koşuşturan, çevresindeki yönetmenin ve çeşitli insanların sürekli bir şeyler söylediği, kendini korumaya çalışan genç bir oyuncu adayı canlandı. Hızla yürürken tökezliyordu, görüntünün üzerinde de “cehennem boş, tüm şeytanlar burada” yazıyordu. Büyük harfler olmadan. Bunların hepsi benim için bir anlam taşıyordu. Bu anlamı yaratan hikâyeyi bulmak için koşuşturdum. Çünkü o anda, bu fikir bana musallat olmuştu. Aylarca da bırakmadı. Ardından bu filmi yapmam gerektiğinden emin olmuştum.

İlk fikir anından bu yana kaç sene geçti? Senaryoyu kaç kez draft ettin? Ülkenin değişen ekonomisini de göz önüne alınca bütçeyi sürekli revize etmen gerektiğini düşünüyorum. Yönetmenliğin en zor yanlarından biri de tüm bu dinamiklerin ve olumsuz şeylerin sete çıkma motivasyonunu düşürmemesi gerektiği, sen bu yolda sabrını nasıl korudun?

Fikir aklıma ilk kez 2020’nin Mart ya da Nisan ayında gelmişti. Senaryonun ilk draftını yazın sonlarına doğru çıkardım. Onun üzerine sete girene kadar elbette defalarca değişti. Sete girdiğimizde yanılmıyorsam senaryoda 11. draft yazıyordu. Arada provalarda ve sette değişen şeyleri de katarsak belki de 13. draftı çekmiş olabiliriz.

Setten bir kare.
Fotoğraf: Khaled Nadeem 


Bütçe konusu kesinlikle söylediğin gibi. Sete girdiğimiz gün, ilk hesapladığımız bütçenin yaklaşık 8 katı bir bütçe karşımızdaydı. Bu kadar paramız yoktu. Yaratıcı çözümler bulduk. Ama  2022’de, 2020’de hesapladığımız paranın yaklaşık dört katına çektik filmi. Bu süreç içinde sabrını korumak çok zor. Ben de koruyabildim mi çok emin değilim. Ama arada güvendiğim birkaç yakınımın söylediği sözler etkiledi sanırım. Bunlardan en önemlisi, bence çok vasıflı bir tavsiye. Gönül rahatlığıyla herkes herkese bu tavsiyeyi verebilir: “Hedeflediğin bütçelere, sete ve imkânlara ulaşamasan da, filmde bir vizyon sunacağına inanıyorsan, eline kameranı alıp çekebilirsin. Bu film de öyle bir film. Oyuncularını seç, güvendiğin arkadaşlarını yanına al, elinden geleni yap, olmazsa en minimal hâliyle çek. Bunu yaparak ortaya inandığın bir iş çıkaramayacağını düşünüyorsan da yapma.” Her bunaldığımda, bu fikri düşündüm ve devam ettim.

Filmin oyuncularından Kayhan Berkin ile yönetmen Özgürcan
Fotoğraf: Khaled Nadeem


Peki filmi plan sekans çekmeye nasıl karar verdin? Ben bunun zor bir karar olduğunu düşünüyorum, senin buna cesaret etmeni de uzun zamandır tiyatro sahnelerinde oyunlarının video içeriklerini üretmene bağlıyorum, sence etkisi oldu mu?

Filmin akışkan bir yapısı olması gerekiyordu. Bunu yapmanın tek yolu elbette plan sekans yapmak değil. Gerçekliklerin birbirinin içine geçtiği bir dünya kurmak gerekiyordu. Ben 2014’te çektiğim ilk öğrenci filmim Lohusa’da da plan sekans denemesi yapmıştım. Hem oyuncuları, hem karakteri, hem akışkanlığı hem de geçişleri ön plana çıkaracak bir biçim bulmalıydım. Bunun en maliyetsiz yolu plan sekans gibi göründü gözüme. Filmin diline de uyacaktı.

Zor bir karardı çünkü plan sekanslarda “sıkıcılaşma” potansiyeli çok fazla. Ben meşhur plan sekans filmlerin çoğunu biraz sıkıcı buluyorum. Kamera çokça boşa düşer, senaryonun ve mizansenin yolculuğunu kaçınılmaz olarak görmek zorunda kalırız vs. Biz bunu aşmak için görüntü yönetmenim Ahmed Hamdi Eren ile, plan sekans iddiasını küçültmenin iyi bir fikir olacağına karar verdik. Aynı zamanda kameranın hiç boşa düşmeyeceği bir mizansen planladık. Onun peşinde koştuk. Pratik olarak hayata geçirmek çok zor ve yorucuydu. Böyle anlarda yanınızda güvendiğiniz bir görüntü yönetmeni, yardımcı yönetmen ve ekip olması çok önemli.

Tiyatronun etkisi var ama oradan esinlendiğimi söyleyemem. Ben bu biçimi tiyatrolara yoğun olarak görselleştirme işleri yapmadığım dönemlerde planlamıştım. O işler geldiğinde, bunu bir fırsat olarak gördüm, o işlerde de Ahmed Hamdi Eren ile çalıştık. Bu filmde yapmayı düşündüğümüz birçok yöntemi tiyatrolara çalışırken test ettik. Bu bir şanstı ve karşımıza çıkan fırsatın verimli değerlendirilmesiydi sanırım. Hayat size iki limon verirse falan filan...

Gülşah’ı oynayan Öykü ile bir araya gelmeniz nasıl oldu? Filmin konusundan ve plan sekans bir film olmasından yola çıkarak çok fazla prova yaptığınızı ve Öykü ile diyaloglar hakkında birlikte karar verdiğinizi tahmin ediyorum, öyle mi oldu?

Öyküsu Özyürek’i ilk olarak bu filmde de yardımcı yönetmenim olan sevgili dostum Efe Subaşı’nın “Mesafeler” isimli şahane filminde izlemiştim. O filmi izlediğimde senaryoyu henüz yazmamıştım ama fikir aklımdaydı. Orada yer etti, tanışmak istedim. Biraz sohbet edip deneme yaptıktan sonra da Gülşah artık onunla özdeşleşmişti.

Çok fazla prova şansımız olmadı. Filmin pek çok sahnesini iki, üç prova ile çıkardık. Fakat özellikle Onat Bulut ile birlikte oldukları sahnenin diyalogları, bu provalar esnasında neredeyse tamamen yenilendi. Yapısı aynı kalmakla birlikte, laflar değişti, yerleri değişti vs. Diğer sahnelerde de tabii Öykü’nün ve tüm oyuncularımızın katkıları, fikirleri ve etkileri ile diyaloglar plan sekansın ritmine göre düzenlendi. Zaten senaryoyu yazarken böyle olacağını öngörerek bazı diyalogları bilinçli olarak uzatmıştım. Doğaçlamaya fırsat verecek şekilde “kritik önem” taşımayan epeyce diyalog yazmıştım. Sağ olsun oyuncularım çok kolay uyum sağladılar.

Fotoğraf: Khaled Nadeem


Seti sormak istiyorum, ben de bir gününü ziyaret edebildim, davet için tekrar teşekkür ederim. Kaç günde bitti tüm çekimler? Ziyarette fark ettim ki sette bir hiyerarşi yoktu ve de en ufak bir hatanın ciddi bir maliyet oluşturabileceği bir setti. Buna rağmen sette bir gerginlik yoktu. Herkes ne yapacağını net olarak biliyordu ve hazırdı. Teknik tasarım üstüne uzunca kafa yorulmuş belli ki. Bunu nasıl başardınız? 

Sette bir hiyerarşi vardı elbette fakat bu sert bir hiyerarşi değildi. Bu biraz film yapma biçiminizle ve kurduğunuz çevreyle ilgili. Setlerde görevler çok belli olduğu için hiyerarşinin de korunması gerekiyor. Fakat aynı şekilde görevler çok belli olduğu için yönetmen dahil kimse haddini aşmadığı sürece de gerginlik olmaması çok doğal. Bazı sinemacılar film yapmak için büyük bir itki ve bazen tehlikeli bir ihtiyaç duyarlar. Gergin, öfkeli ya da hangi duygu durumunda olurlarsa olsunlar, nihayetinde çıkan film için her şeyi feda edebilirler. Ben pek öyle olamıyorum. Benim için set gergin ve stresli değil, öncesi öyle. Sette çok eğleniyorum, normalde olmadığım kadar enerjik ve keyifli oluyorum. Setteki diğer insanların da öyle olmasını istiyorum. Eğlenmeyeceksek, neden çekelim bu belayı?

Öncesindeki stresten buraya gelmenin yolu da tabii büyük bir ekip çalışması, ekip uyumu ve ön hazırlık. Bu film özellikle ön hazırlığın çok iyi olması gereken bir filmdi. Hiçbir şey sete bırakılamazdı. Biz ön hazırlıkta tüm ekip, Efe, Ahmed, Onur, Nilsu, oyuncularımız, herkes çok hazırdı. Tüm ilişkiler iyice kurulmuştu, nerede ne yapılacağı biliniyordu. Bu yüzden geriye sette eğlenmek kaldı. Tabii zaman stresinin yarattığı ve bazen pratikte çalışmayan planların çözümünü bulma anları kısa süreli gerginlikler yaratıyor. Ama şunu unutmamak lazım, her şeyin bir çözümü var ve dünyanın sonu değil.

Eskizler: Kabuk Studio


Kağıt üzerinde ve bizim örneğimizde dijital ortamda her şey hazırdı. Filmi nasıl çekeceğimizi biliyorduk. Sonucunda ortaya çıkacak olumlu şeyler de olumsuz şeyler de önceden tasarlanmıştı.

Filmin 3D mekân modellemesi


Kurgu süreci ne kadar sürede bitti? Filmin kurgusunu da senin yapacak olmanın sette seni rahatlatan bir yanı oldu mu? 

Kurgu çok kısa sürdü. Kaba kurgu setten 3 gün sonra hazırdı. Filmin tamamlanması 3 ay kadar sürdü. Bu süreçte ara vermeler, gidip gelmeler yalnızca bir dakikalık bir kısım için bir sürü ayrı draft denemek gibi şeyler elbette oldu. Fakat filmin yapısı gereği zaten 18 dakikanın 14 dakikası başka şekilde olmuyordu. Bence kurgunun noktalanması için kendinize deadline koymanız önemli. Ben bu deadline’ı ilk gösterim olarak belirlemiştim. Film Antalya Film Festivali programına alınınca, bitmişti. Eğer alınmasaydı, ilk seçkiye kadar kurgu devam ederdi. Tabii festivalden sonra renk ve seste ufak düzeltmeler yaptık ama onlar da siz artık yorulana ya da yeni projeye başlayana kadar devam ediyor.

Filmin kurgusunu benim yapacak olmam sadece beni değil tüm seti çok rahatlatıyor. Bu yönetmenin kurgu yapmasıyla ilgili değil yalnızca, sette, kurguyu bilen birinin olması tüm seti hep rahatlatır. Aslında en az rahatlayan kişi, o kurguyu yapacak kişidir. Bu soru önemli, çünkü bunun üzerine epeyi düşünüyorum. Kurgucu ve yönetmen kimliğimin çakıştığı noktalardan biri. Yönetmen ne kadar kurgu bilmeli? Bence epey bilmeli. Yapmak zorunda değil ama mecbur kalsa yapabilir durumda olmalı. Bu neden önemli? Çok açık sebepler haricinde birkaç şey söylemek istiyorum.

Fotoğraf: Khaled Nadeem


Sette yaptığınız her şey, aldığınız notlar, klakete yazdığınız yazılar, "Kayıt!" "Oyun!" "Kestik!" dediğiniz anlar, kameranın kaydettiği dosya formatlarından sesçinin dosya isimlerine kadar her şey kurguya bir referanstır. Her şey kurgu için yapılır. Sette kayda dair tüm jargon ve terimler kurgu ile iletişim kuran bir dildir. Sette bu dilin natif bir konuşanının bulunması bu yüzden çok önemli. Bu kişi yönetmen değilse de bir süpervizör muhakkak olmalı. Bunun için geliştirilmiş standartlar var ama standartlar her filme uymuyor. Örneğin bu filmde klaket numaralarının çok bir önemi yoktu ya da timecode notlarına yazılan plan ve tekrar notlarının kendi içinde önemi yoktu. Tüm tekrarlar izleneceği için aslında kayıt arasında geçen sürelerde ne olduğu tutulmalıydı. Görünmez kesmelerden emin olmak, kamera hareketlerinin hızını maskelemelere göre hayal edebilmek gerekiyordu. Bunlar bu filme özel detaylar, her filmin kendine özel detayları var. Eğer set ve kurgu arasındaki bu iletişime kurgu dili diyorsak, o zaman filme özel bu parçalara da aksan diyebiliriz. Dili konuşamıyorsan farklı aksanları nasıl anlayacaksın? Ben sette yönetmen ya da yönetmene yakın bir kişinin kurgu ile konuşmayı kesinlikle bilmesi gerektiğine inanıyorum.

Dönüp baktığında filmlerinde anlatmak istediklerini tamamıyla anlatabildiğini düşünüyor musun?

Hayır. Her yönetmenin böyle ukalaca bir sözü var. Ben de şunu söylüyorum: Geriye dönüp baktığımda "ah be!" demediğim bir film olursa, o gün film yapma hevesimi kaybederim. Geliştirebileceğim, seyirciyle daha iyi iletişim kurabileceğim çok fazla yön var. Çok fazla eksik var. Hem bende, hem filmin kendisinde. Bir sonrakinde daha iyi olacağına inanıyorum. Yine eksik kalacak. Tüm eksiklerimi görmekte bile zorlanıyorum. Bu bile bir eksiklik.

Bu film aynı konu ve teknikle uzun metrajda nasıl olurdu sence? Daha maliyetli olurdu, o kesin. 😊 Öteki Sinema’ya verdiğin söyleşide "Bir sonraki filmimi uzun çekeceğim kesin" demişsin. Bence kısa filmde anlatmak istediklerini anlatabilen bir yönetmensin, bu yüzden bu kararının sebebini merak ettim.

Bunun üzerine çok düşündüm. Uzununu yazmak için oturdum, başladım. Sonra bıraktım. Bu kadar niş bir konunun uzun metrajlı bir filmde seyirciyle bağının zayıf olabileceğini düşünüyorum. 18 dakikada işleyen şey 108 dakikada işlemeyebilir. Benim için en önemli şey hep duyguyu korumak, ritmi korumak, seyirciyi sıkmamak. Bir fikir bunların hepsini sağlama potansiyeli taşıyorsa bana parlak geliyor. Sanırım uzunda bu kadar parlamıyordu bu fikir. Yoksa bundan çok daha zor olacağını düşünmüyorum.🙂

Kısa yapmama kararı da ekonomik. Kısa film maddi, sosyal ve kültürel bir meta olamıyor maalesef. Seyircisi kısıtlı, platformu kısıtlı, gösterim alanı kısıtlı, bütçesi kısıtlı ve geliri yok. Cebinden harcadıkların "Biz bunu yaptık" demeye yarıyor. Benim öyle bir lüksüm yok, çevremdeki insanların da yok. Artık iyice pahalı hâle geldi film yapmak. Kısa film bütçesini toplamak ile uzunu toplamak arasındaki duygusal yük farkı çok fazla değil. Hatta bence uzunda daha rahat. Çünkü toplayamayacağından eminsen yapmıyorsun. Kısada "Olur mu be acaba?" deyip ittiriyorsun kendini. Daha zor duruma düşüyorsun. Bir şekilde yaparsan bir sürü gönüllü insanla çalışıyorsun. Bunun sorumluluğu da fazla. Üzerine insanlara haklarını veremiyorsun. Daha sonrasında emeklerinin manevi karşılığını aldıklarından bile emin olamıyorsun. Profesyonel kısa filmlerin yapılmaya devam etmesi için. Kısa filmin alanı genişlemeli. Başka yolu yok.

Biraz da müzik diyeyim ve son sorumu müzikle ilgili sorayım. Sete gidiyorsun, hatta belki de ilk set günün, yolda ne dinlersin?

Ben her çekeceğim şey için bir playlist hazırlıyorum. Senaryo / hazırlık aşamasından, kurguya girene kadar sadece o müzikleri dinliyorum. Zaten çok fazla yeni müzik keşfeden biri değilim. Dönem dönem fetişleştirdiğim 8-10 şarkı oluyor, onlar arasında dönüp duruyorum. Film playlistleri genelde bunlardan bağımsız oluyor.

Şarkı ismi vermek yerine “cehennem boş, tüm şeytanlar burada” için oluşturduğum playlist'in linkini bırakayım buraya.

Hikâyeyi paylaşmak için:
Kayıtlara geçenler B yüzü

Blokajları bir bir aşmak için

"cehennem boş, tüm şeytanlar burada" kısa filminin oyuncusu Öyküsu Özyürek ile söyleşi.

Öykü ile tanışmam "Mesafeler" filminde onu izlememle olmuştu. Sonrasında "cehennem boş, tüm şeytanlar burada" setinde tanıştık ve performansını filmde izledim. Setteki duruşuna ayrı, filmdeki Gülşah'a ayrı hayran kaldım derken Uçan Süpürge'den En Genç Cadı ödülü haberi geldi. Süpürge arkadaşımla hem oyunculuğa başlamasını hem de filmi konuştuk.

Öykü, filmdeki karakterin oyuncu olma yolunda ilerleyen bir kadın. Bu yüzden ben önce senin oyuncu olmaya karar verdiğin o anın peşine düşmek istiyorum. Nasıl karar verdin?

23 yıllık şu kısa hayatımda bu sorunun cevabı oldukça eskiye dayanıyor aslında. 2004 yılında annem bir gazetede Ayla Algan’ın yaratıcı drama ve çocuklar üzerindeki faydaları hakkında bir yazı okuyor ve araştırmaya başlıyor, tesadüf ki o yaz Ekol Drama Sanat Evi çocuklar için bir yaratıcı drama yaz okulu başlatıyor ve annem beni oraya gönderiyor. Eğitmenlerimden gelen geri dönüşler "bu çocuk bu işi yapmalı" şeklinde olunca Ekol Drama Sanat Evi’nde drama ile başlayan eğitimim yerini tiyatroya bırakıyor ve lise yıllarıma kadar orda eğitim almaya ve sahneye çıkmaya devam ediyorum. Çocukluğum boyunca her hafta sonu tiyatroya gittiğimi hatırlıyorum, yine bir çocuk oyununda sahnedeki oyuncu beni kucağına alıyor ve ben sahneden ışıkları ve insanları görüyorum. O kadar büyülenmişim ki o an aynı canlılıkta duruyor beynimde. Oyuncu olmaya karar verdiğin an bu, 8 yaşındaydım karar verdiğimde. Buradan canım anneme yaptığı her şey için teşekkürlerimi iletmek isterim bu vasıtayla, beni soktuğu yol olmasaydı belki hiç bu olmazdı yolum.

O zaman oyunculuk eğitim sürecini biraz daha açmak istiyorum önce Ekol Drama Sanat Evi'nde, sonrasında ise Sahne3’te ve Kadir Has Üniversitesi’nde eğitim aldın. Farklı ekolleri görmek sana ne kattı?

Her oyuncunun kullandığı farklı yöntemler yöntemler, senaryoda yazılmış karaktere hayat verirken güç aldığı çok farklı etkenler oluyor. Bence bu mesleği bu kadar özel kılan etkenlerden biri de bu. Senin de belirttiğin gibi bu üç kurumda çok farklı ekoller ve oyunculuk anlayışlarını denemek hem oyuncu olarak bedeninde neyin çalışıp neyin çalışmadığını görmeye hem de ilerlediğin meslekte sana özel bir formül yaratmana yarıyor bence. Declan Donellan’ın “The Actor And The Target” isimli kitabında okuduğum bir cümle vardı “Kötü oyuncu yoktur, blokajları olan oyuncu vardır” diyordu, buna katılıyorum. İşte farklı ekollerle çalışmak bence bu blokajların açılmasında büyük bir etken çünkü aldığın her eğitim senin güvenli alanına hizmet etmiyor ve mecburen zorlanıyorsun. Bu zorlanma da uzun vadede bu blokajların azalmasına fayda sağlıyor.

cehennem boş, tüm şeytanlar burada filmden bir sahne.
Yönetmen: Özgürcan Uzunyaşa


"cehennem boş, tüm şeytanlar burada" filmi, plan sekans bir film. Bu da bana tiyatro ile sinemanın iç içe geçmesi gibi geliyor. Özellikle oyuncular için bu iki sanat dalı temelde performansta ayrılır. Bu filmde ikisini birden deneyimlemene dair neler söylemek istersin?

Film, senaryosu gereği zamanın, mekânın ve Gülşah’ın içinde bulunduğu anların ve duygu durumunun sürekli değiştiği bir film. Bu durum da filmi benim için sahneden biraz farklı kılıyor çünkü sahnede -metinden metne tabii ki farklılık gösterir ama- karakterin ihtiyaçları tiyatronun doğası gereği bu kadar hızlı değişim göstermiyor. Plan sekans yapısı gereği kesintisiz olması sebebiyle tiyatro performansına benzese de aslında bir o kadar da farklı çünkü sahnede dekorlar değişse de içinde bulunduğun mekân ve oyuncu olarak iletişimde kaldığın seyirci sabit, fakat filmde peşinden gelen koca bir ekip ve aynı ritimde olman gereken bir kamera var. Biraz kafa karıştırıcı bir deneyim bu sebeple. 😊

Özgürcan’ın filmde kurduğu bu oyuncaklı yapı da oyuncunun her anı bilmesini ve orda olmasını gerektiriyordu, yani Gülşah’ın kafası karışsa da senin karışamaz, bu yapıda kendi adıma benim en üzerinde durduğum şey duygu ve ihtiyaç geçişlerinin temiz olmasıydı. Bu incelikli iş gerektiren yapı her oyuncu için inanılmaz bir deneyim ve kendine bir meydan okuma bence. Benim için de hiç unutmayacağım bir süreç oldu.

Filmin final sahnesinden bir set fotoğrafı, Öyküsu filmin yönetmeni Özgürcan Uzunyaşa ile.
Fotoğraf: Khaled Nadeem


Filmin sınav sahnesinde tül perdelerden yapılmış bir kostümün var ve onu oyuna da katıyorsun, ben izlerken bu sahnede özellikle zorlandığı düşündüm, öyle mi oldu?

Bu soru beni gülümsetti, evet zorlandığım bir sahne oldu. Filmimizin kostümlerini tasarlayan sevgili Nilsu Baldan gerçekten inanılmaz bir iş çıkardı, tasarladığı kostüm çok detaylı ve birbirine belirli yerlerden bağlı bir kostüm bu sebeple üstünden tek hamlede çıkması için belirli bir yerden “yırtmak” gerekiyordu. İzlediğimiz hâliyle aklımıza ilk gelenler bunlar olmasa da yüzünün tam önündeki bir kamerayı, gözünün bakış açısını, kostümü doğru yolla ve şiddetle çıkarabilmek ve o andaki sahne gerekliliğini aynı anda gerçekleştirmek biraz zorlayıcı elbette. Mesleğim bu olsa da insanız ve devreler karışabiliyor.😊 Bu sahne benim için çok önemliydi -biraz da mükemmelliyetçi biriyimdir ne yazık ki- ben de yaşadığım zorluğu Gülşah’a da katmak istedim, çıkarmadan önceki oyunlar biraz da bundan. O sahnede sevgili yönetmenim Özgürcan’ın beni “canım oluyor işte bak , rahatla” diye ikna etme çabasını hiç unutmam.

Afiş fotoğrafı: Ahmet Kıran.
Tasarım: Bengisu Köse


Filmde iç içe geçen iki dünya var, izleyici hayatla sahne, gerçekle rüya arasında arafta kaldığını hissedebiliyor. Filmin temel noktasına baktığımda da bir kadın izleyici olarak sendeki gerilimi seziyoruz. Filmi izleyen pek çok kadından benzer şeyler duydum. “Kendimi izledim sanki.” diyenler de oldu. #susmabitsin ile başlayan hareket hepimize bir konuşma alanı açtı zaten. Sorum şu; tabii ki Özgürcan’ın sana getirdiği bir senaryo vardı ama senin okuma provalarında Gülşah’ı anlamamız için diyaloglara ya da hareketlere neler katmayı teklif ettin?

Öncelikle bu tepkilere çok çok sevindim, "Yaptığım iş yerine ulaştı" demek benim için bu. Maalesef olumlu bir ortaklık olmasa da, her coğrafyada seviyeleri farklı olsa da kadınlar olarak ortak hafızamız Gülşah’ın yaşadıkları. Özgürcan’ın senaryoyu yazarken ve yazdıktan sonra bu konu hakkında çalışmalar yapan akademisyen kadınlara danıştığını ve bu metni çok dikkatli bir şekilde oluşturduğunu söylemek isterim. Çoğu kadının katılacağı üzere erkek gözünden yazılan kadın karakterlerden ve dilden farklı bir dil kurdu bence, buna çok değer veriyorum ben. Provalar boyu sürekli iletişim hâlindeydik zaten, ben “Ya Özgür sanki burada bu replik çok çalışmadı şu şekilde adapte mi etsek?” diye talep ettiğimde bu talebim hep karşılık buldu. Özellikle Gülşah’ın erkek arkadaşı ile olan sahnede katkım olduğunu hatırlıyorum, bazı replikleri çıkarıp prova sürecinde benden çıkan tepkilerle değiştirdik. Bahsettiğim gibi bu travmalar hepimizin bedeninde kayıtlı olduğu için Gülşah’ın beden dili de sahnenin gerekliliği ile kendiliğinden ortaya çıktı. Provasını aldığımız sahne sonrası Özgürcan’ın verdiği direktifler ile şekillendi ama o büyük çoğunlukla bana bıraktı. Tabii birbirimize dayattığımız şeyler oldu, üzerine beyin fırtınası yaptık ve ortaklaştık. Bu aşamalarda da bence birbirimize karşılıklı güvendik. 

Öyküsu Özyürek


Ben tam da sorularımı hazırlarken Uçan Süpürge Film Festivali'nde Genç Cadı Ödülü’nü alacağını öğrendim ve “İşte bu!” dedim. Bu filmle pek çok ödül aldın, hepsi için tebrik ederim. Bu ödül de çok özel bir ödül. Nasıl hissediyorsun? Hislerini de kayda geçirelim isterim.

Çok teşekkür ederim. O kadar mutluyum ki. Uçan Süpürge Vakfı çalışmalarını takip ettiğim ve hayranlık duyduğum çok özel bir vakıf. Buradan onlara da teşekkürlerimi ileteyim bu seçimleri için. Tam da yazdığın cümle üzerine, aslında ben yalnızca bir adet oyuncu ödülü kazandım. Tabii ki şöyle anlaşılmasın “E ben çok iyiyim, neden ödül verilmiyor?” Fakat bu sene de şahit olduğumuz üzere kadın başroller hiç yokmuş gibi davranıldı çoğu festivalde ve sadece benim değil, diğer meslektaşlarımın yaptığı işler görünmez sayıldı. Tam da bu noktada bu ödül benim için çok kıymetli, amacı o kadar güzel ve destekleyici ki... Hem benden önce bu ödülü alan meslektaşlarıma hem de bu sene aynı sahneden ödül alan isimlere baktığımda doğru yolda olduğumu görüyorum. Bu sektörde genç bir kadın olarak kimsenin tahmin bile edemeyeceği deformasyonlara uğruyorsunuz erk düşünce sebebiyle, kariyer adımları bir savaşa dönüşebiliyor maalesef. Bu yüzden uçan süpürgem bir kalkan oldu benim için...🧹

Hikâyeyi paylaşmak için:
Severek Takip Ediyoruz

2-12 Mayıs 2023 tarihleri arasında gerçekleşecek 19. Akbank Kısa Film Festivali'nden izleme önerileri👀

  • Rutubet, Yönetmen: Turan Haste
  • Birlikte, Yalnız, Yönetmen: Kasım Ördek
  • Lekesiz, Yönetmen: Ali Ercivan
  • Ben Tek Siz Hepiniz, Yönetmen: Barış Kefeli, Nükhet Taneri
  • Fırtına, Yönetmen: Esme Madra
  • cehennem boş, tüm şeytanlar burada, Yönetmen: Özgürcan Uzunyaşa

Mubi'de izleyebileceğimiz filmler👇🏻

  • Fırtına, Yönetmen: Esme Madra. Fongogo'dan desteklediğim ilk film olduğu için bendeki yeri ayrı olan "Fırtına" gösterimde.
  • cehennem boş, tüm şeytanlar burada, Yönetmen: Özgürcan Uzunyaşa. Bu sayıda sürecini konuştuğumuz filmi Mubi'de izleyebilirsiniz.
  • Aşk, Mark ve Ölüm, Yönetmen: Cem Kaya. Bu şahane belgeseli nihayet izleyebileceksiniz. İzledikten sonra belgeselin süreci için Üretim Kaydı'na uğramayı unutmayın.
  • Kutsal Örümcek, Yönetmen: Ali Abbasi. Cannes'da Kurak Günler ekibinin kırmızı halısında yürüdüğü bu filmi o zamandan beri merak ediyorum.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

YAZARLAR

Üretim Kaydı

Kültür ve sanat alanında üreten insanlarla buluşarak “üretim süreçlerini” kayıt altına alan ve bu buluşmalardan kendine kalanların da kaydını tutmayı dileyen yayın.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

öykü

Özgürcan Uzunyaşa

Emre Sefer

Babamın Öldüğü Gün

Beyaz Bir Gece

cehennem boş

Yönetmen

oyuncu

+23 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;